anladık iyisin,
ama neye yarıyor iyiliğin.

seni kimse satın alamaz,
eve düşen yıldırım da
satın alınmaz.

anladık dediğin dedik,
ama dediğin ne?

doğrusun; söylersin düşündüğünü,
ama düşündüğün ne?

yüreklisin,
kime karşı?

akıllısın,
yararı kime?

gözetmezsin kendi çıkarını,
peki gözettiğin kimin ki?

dostluğuna diyecek yok ya,
dostların kimler?

şimdi bizi iyi dinle:
düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni.
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.

Bertolt Brecht
Oscar’ın yanı sıra dünyanın dört bir yanında katıldığı festivallerden ödülle dönen Louise Psihoyos’un yönettiği belgesel film, Japonya’daki Taiji’de bulunan uzak ve saklı bir koyun kanlı iç yüzünü anlatmasının yanında, ölümcül bir sırra da ışık tutuyor.

İstanbul Film Festivali’nde NTV Belgesel Kuşağı’da gösterilen ve büyük ilgi gören 'Koy' Japonya'da yasaklandı.

Japonya sahilinde, birkaç umutsuz adamın dünyadan saklamak için hiçbir şeyden kaçınmayacağı şaşırtıcı bir sır yatıyor. Bu koyda yatan gerçekler ve dünyanın okyanuslarının yürek burkan yardım çağrısı, belgeseli sürükleyici bir macera ve gerilime dönüştürüyor.

Koy, eski yunus eğitmeni Ric O’Barry’nin uzun bir kefaret arayışının sonucunda işleri yoluna koymaya karar verdiği Japonya’daki Taiji’de başlıyor. O’Barry 1960’ların uluslararası televizyon heyecanı “Flipper”ın baş kahramanını oynayan beş yunusu yakalamış ve eğitmişti. O yunuslarla girdiği yakın ilişki O’Barry’nin inançlarının radikal olarak değşmesine neden oldu. Barry vahim bir günde açık okyanustaki hayata güzelce adapte olan bu duygusal, son derece akıllı ve bilinçli yaratıkların, bir daha asla insanların esaretine alınmaması gerektiğini anladı.
Ingmar Bergman'ın senaryosunu yazıp yönettiği bu film hem genel anlamda Bergman'ın hayatı sorgulayan yapısını ön plana çıkarıyor hem de tanrıyla olan sorunlarını açık bir şekilde ortaya koyuyor.

"Tanrı yoksa, bu bir fark yaratır mı?"

Filmde tanrıya olan inancını kaybetmiş bir papazın içine düştüğü durum anlatılıyor. Ancak filmde önemli olan elbette ki kişilerin tanrıyla olan bireysel ilişkisi. Toplumun süregelen diretmelerinden sıyrılmış ve acı dolu dünyayı anlamaya çalışan kişilerin yakarışları özellikle önem arz etmektedir.

"Hayat doğaüstü olayları içermeden de yeterince karmaşık."

Ciddi bir düşünce çemberine alan film tüm bunlara rağmen karmaşadan uzak ve sadece samimi bir duyarlılık beklemekte.

"Hayatıma anlam kat ve senin uysal kölen olayım."

Elbette ki her yetkin sorgulamada olduğu gibi kesin bir sonuca ulaşılması mümkün değildir. Ancak zaten filmde de amaçlanan, her bireyin kendi iç dünyasında kendi sorgusalını oluşturması olsa gerek.

Hayyam



Kaynak

Earthlings, kesinlikle hayata bakış açınızda sapma yaratacak bir belgeseldir. İnsanların kendi kazançları ve lüksleri uğruna hayvanları nasıl katlettiğini en açık şekliyle ortaya koyuyor. Daha yaygın olarak bilinen Food, Inc. gibi belgesellerden çok daha farklıdır. Buradaki sahneler gerçekten de insanoğlunun acımasızlığını ortaya koyan ve endüstriyelleşmenin nasıl vahim sonuçlar ortaya çıkarabilceğini gözler önüne seren çarpıcılıktadır.

Buradaki görüntüler "midesini kaldırır" diye izlemeyenler için zaten yapılabilecek pek bir şey yoktur. Bu belgesel bizlere empati kurdurmayı amaçlamaktadır, oysa daha en baştan sahip olduğumuz duyusal gerçekliklere zarar gelir veya içimizde rahatsız edici duygular oluşur diye bu belgeselden kaçmak isteyenler maalesef ki bu empatiyi asla kuramayacaklar ve hatta bu şiddetin de bir parçası olacaklardır.

Bir de peşin bir eleştiri olarak akılda bulunan; "Ne yani et tüketmeyelim mi?" gibi sığ bir yorumda bulunanlar için de yapılacak pek bir şey kalmıyor. Çünkü belgeselde asıl anlatılmak istenen, daha ucuza maletmek amacıyla hayvanların canlı canlı derilerinin yüzülmemesi gerektiği, kesim sırasında kolaylık olsun diye bacaklarının kırılmaması gerektiği, domuz yetiştiriciliğinde anestesisiz kulaklarının ve dişlerinin sökülmemesi gerektiğidir. Diğer bir deyişle, büyük şirketler daha fazla kar elde etmek amacıyla hayvanların acı çekmesini göz ardı ediyor ve modernite içerisinde kaybolmuş neyin nasıl üretildiğini önemsemeyen tüketiciye en kolay şekilde ulaştırmayı planlayarak, bu uğurda hayvanlara verilen acıları göz ardı ediyor.

Eminim ki yeterli bir duyarlılığa sahip her birey, bu belgesel neticesinde -en azından iç dünyasında- büyük bir değişiklik hissedecektir.

Hayyam

Zeitgeist adlı belgeselin üçüncü filmidir. İlk iki filmine de yine bu blog üzerinden ulaşabilirsiniz:


Zeitgeist Hareketi'ni irdeleyen şu çalışmaya (Venüs Projesi nedir? Gerçekleşebilir mi?) blogda yer vermiştim. Burada temel noktanın para bazlı ekonomik ile kaynak bazlı ekonomi olduğuna değinmiş ve çevresel, kültürel etkilerin bireyi nasıl değiştirdiğinin altını çizmiştim, ki aslında bu değerlendirmeleri Zeitgeist Hareketi dile getirmekteydi. Bu son belgeselde de ilk önce insanın davranışlarının ve karakterinin kalıtsal değil, toplumla birlikte geliştiği belirtiliyor. Bu bakımdan "çevre koşulları değiştirilirse bireyin hayata bakış açısı da değiştirilmiş olacaktır" ana fikri üzerinde duruluyor ve elbette ki bu değişimi belirtmekle asıl hedeflenen Zeitgeist Hareketi sonucu paranın ortadan kalkması neticesinde bireyin bu duruma da ayak uyduracağını gösterebilmektir.

Birey hakkındaki bu çevreye bağlılık dile getirildikten sonra para bazlı ekonominin çürük yanları ele alınıyor ve daha sonrasında ise Zeitgeist Hareketi'nin asıl amacı olan kaynak bazlı ekonominin ayrıntılarına yer veriliyor. Örneğin "bir şehir planı nasıl yapılmalı, bu plan nasıl işler, buradaki amaç ve araç nedir" gibi sorulara cevap veriliyor.

Zeitgeist Hareketi'nin bir çeşit kandırmaca, aldatmaca olduğunu düşünenler var. Bunun yerindeliğini tartışma taraftarı değilim, ancak göz ardı edilmemesi gereken şey bu belgeselin gözler önüne serdiği kültürel ve toplumsal oluşumların; din, vatan, millet gibi kutsal değerlerin aslında yersiz kavramlar olduğudur. Diğer bir deyişle, kökten kabul ettiğimiz hemen her değerin ve bilginin aslında nasıl zayıf bağlar ile ayakta durduğunu söylemektedir belgesel. Bununla birlikte bilimin önemine yaptığı vurgu da ayrıca saygıyı hak eden cinstendir.

Düşünceme göre Zeitgeist Hareketi temeli olmayan bir hareket dahi olsa bir birey belgeselde bahsedilen sorgulayıcı zihniyeti kazandıktan sonra hareketin aldatmaca olması bile sonucu değiştirmeyecektir. Nihayetinde bu belgeseli özümseyen birey, günümüz insani anlayışından kat kat ilerde bir hümanizme sahip olacaktır.

Hayyam
İzlemek İçin Tıklayın...