Ağaca bakar -görmez ağacı- kendini görür.
Yola bakar -görmez yolu- kendini görür.

Yukarı bakar -yıldızlar var gökyüzünde-
Görmez; kendini görür.

Ve aynaya bakar -görmez kendini-
Selâm verir.

Zahrad
Kaynak
Siyasi fanatiklik iki önemli karışımı barındırır: dünyadaki problemlerin aşırı derecede basit bir teşhisi, ve hepsinin arkasında belli kötü insanların olduğu inancı.
- John Gardner

Bir fanatik, fikrini değiştiremeyen ve konuyu değiştirmeyecek kişidir.
- Winston Churchill

İnsanın bir şey hakkında kesin emin olması için, konuyla ilgili her şeyi bilmesi ya da hiçbir şeyi bilmemesi gerekir.
- Olin Miller

Mutlak güç arayanlar, bunu iyi olduğunu düşündükleri şeyleri yapmak için istiyor da olsalar, sadece dünyadaki cennetin kendi kafalarındaki versiyonunu başkalarına zorla uygulatmak isteyenlerdir. Ve size hatırlatayım, dünyadaki en barbar zorbalıkları yaratanlar da her zaman onlardır. Mutlak güç kötüye kullanılır ve onu arayanlara her zaman şüpheyle bakılmalı ve karşı çıkılmalıdır. Onların hatası eşitliği yanlış anlamaktan gelir, bayanlar ve baylar. Eşitlik, doğru anlaşıldığı zaman, kurucularımızın anladığı gibi, özgürlüğe ve yaratıcı farkılılıkların serbestliğine götürür. Yanlış anlaşıldığı zaman, trajik bir şekilde çağımızda yapıldığı gibi, önce uymacılığa ve sonra despotizme götürür.
- Barry Goldwater

Kişisel görüşleriniz ve düşünceleriniz adlı önceki sayfada yorum sayısı 200'ü aşması sebebiyle bazı kullanıcılar için sıkıntı oluşuyor ve yapılan yorumları göremiyorlardı. Bu başlık, eski sayfanın devamı niteliğindedir. Dolayısıyla önceki başlıkta yapılan açıklamalar aynen geçerlidir: 

"Bu başlık altında (yorum gönder kısmında) belirtmek istediğiniz kişisel görüşlerinizi veya düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. Bunun yanı sıra değinilmesini istediğinizin bir konuyu belirtip veya aklınıza takılan ya da benim aklıma takılması gereken bir soruyu sorabilirsiniz. Kısacası diğer bölümlerden bağımsız bir çeşit iletişim olanağı sağlayan bir başlık olarak görebilirsiniz bu başlığı."

Buna ek olarak bir de blog için mail hesabı açtım. Zaman zaman herkesin görmek istemeyeceği yorumlarda bulunmak veya bir çeşit özel iletişime geçmek isteyenler oldu. Bu sebeple tanrivarmi@gmail.com mail adresini yayına soktum.

Temennim, bu sayfa altına yorum göndererek blogun amacı çerçevesinde fikirlerinizi beyan etmenizdir. Ancak kişisel olarak iletmek istediğiniz bir durum olması durumunda tanrivarmi@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.

Zaman ayırabildiğim kadarıyla mailleri okuyacağım, lakin şimdiden ufak bir uyarıda bulunayım: Dini savunmak adına birebir tartışma yapmak amacında olanlar mail atmasınlar, zira bu mail hesabında tartışmalara girmeyeceğim, sadece blogda yayınlanması istenilmeyen derecedeki özel yorumları okuyarak, o yorum sahipleriyle iletişimi sürdürmeye çalışacağım.
I.
Yazılan, geceleyin, deli bir anı yaşarken, "Ah, şu anda bunları kaleme alabilseydim,"
dedikten sonra gelen hevesin yağmaladığı düşlem kırıntılarından arda kalanların
gündüz satışa sunulmuş halidir.
Yazılan, asla yaşanan değildir.
Yaşanan, o andır. Yazıldığı anda, o an geçmiştir.
Yaşanan o an ile yazılanın zaman boyutları aynı değildir.
O an yazılana geçemez.
Yazılan, yaşananın bir izdüşümüdür, ondan ipuçları taşır.
Yazılan, yaşananın kitabesidir.

Yaşanan gelir önce, sonra yazılır.
Tersini söyleyen de vardır. Mümkündür.
Tersi, düşlemi gerçek sanmaktır.
Tüm zaman ve mekanları ben'e hapsetmektir.
Ben, düşleme dar gelir.
Öyle düşlemden ben'e yar olmaz.
Öyle olursa, yaşanan yazılanın kitabesi olur.

Okuyan, kitabeyi okur.
Yazan, bunu yaşadığından ancak öyle emin olur.

Yazmak, bu yüzden trajiktir.

II.
Yazan, yazmakla yeniden yaşayamaz yaşadıklarını.
Yaşananı yazmaya çalışırken yazan, düşleme yelken açar.
Düşlem onu yaşamayı göze alanı çok sever. Bırakmaz.
Yazan, düşleme girmekten hoşnuttur, ister, çok da korkar.
Bir başka bedenle birleşmek gibidir de ondan.
Böyle çoğalır, çoğaldıkça birleşir kendisiyle, bütünleşir.

Ben'e hapsolmadan yaşanmazsa düşlem, karabasan olur.
Yazan, düşleminde düşer, düşer.
Böyle parçalanır, parçalandıkça yiter gider.
Yazan, düşlemde yitip gitmeyi sever.
O düşlemde yaşadığını sanır.
Sanmak onun yaşantısı olur.
Olmak,
yazdıklarıyla
yaşadıkları arasına sıkıştığından,
yoktur.

Zaman boyutlarını örtüştürmeye,
zaman oklarını kesiştirmeye umarsızca çalışır.
Bu yazanı trajik kılar.
Yazılan, trajik olmayabilir.
Olabilir, ama öyle olmayabilir.

Yazmak, bu yüzden, traji-komiktir.

III.
Elde kalan boş bir saman kağıdını
doldurmak kolaydır.

Zor olan, dolu bir saman kağıdını
gecenin bir deli vakti yaşamaktır.

Yaşanan, ancak böyle ölümsüzleşir.
Zaman, ancak böyle yakılır.
Ölüm, ancak böyle yaşanır.

Yazmak, bu yüzden...

Kaynak
Story of Stuff, sahip olduğumuz eşyaların nereden gelip, hangi işlemlerden geçerek nereye gittiğini ve bu süreç içerisinde bizlere empoze edilen fikirleri ele alan 20 dakikalık bir video.

Eşyaların izlediği aşamalar olan;

  • Hammaddelerin çıkarılması
  • Üretim
  • Dağıtım
  • Tüketim
  • İmha etme
aşamaları, bizlere yansıtılmayan yanları ve işin ciddiliğini gözler önüne seren basit kıyaslar ile ele alınıyor. Sınırlı kaynakların, sınırsız talepler ile karşılaşmasıyla, bu sürecin nasıl bir kriz içerisine gireceğini gösteren bu video, aynı zamanda, üretim ve dağıtım sürecinde hesaba katılmayan ancak 'tüketici sınıfı' dışında kalan insanların, şirketlerin çıkarlarını düşünen devletlerin politikaları ile nasıl hiçe sayıldığını; tüketimin alışveriş çılgınlığı olarak bireylere nasıl aşılandığını ve bu aşılama işleminde uygulanan yöntemleri; en nihayetinde, imha etme sürecinin yetersizliğini ve zararlarını gösteriyor.

Videodan ilgimi çok çeken bir kısmı aktarmak istiyorum:

"Tahmin edin bakalım, Kuzey Amerika'da bu sistem üzerinden akan malların yüzde kaçı satışından 6 ay sonra hala kullanılabilir durumda? %50? %20? Hayır. %1. BİR. Bir başka deyişle, hasat ettiğimiz, yer altından çıkardığımız, işlediğimiz, naklettiğimiz her şeyin %99'u bu sistemde 6 ay içinde bir daha kullanılmayacak şekilde çöpe dönüşüyor."

Bunun yanı sıra, 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan 'tüketim çılgınlığı' anlayışının hangi yöntemleri kullanarak ayakta kaldığı da ilgi çekicidir. Videoda iki çeşit eskitme stratejisi ile bireylerin tüketim zincirine dahil olduklarının altı çiziliyor. Bunlar, planlı eskitme ve algılanan eskitmedir.

Planlı eskitme, üretilen malın kendi özellikleri ile eskimesi, kullanılamaz hale gelmesidir. Bu eskitme stratejisine göre, üretilen eşyalar özellikle kolay eskiyebilecek veya kullanılmaz hale gelebilecek şekilde üretiliyor. Algılanan eskitme ise, sahip olunan malın modern olmadığı ve çağa uygun olmadığı fikrinin reklamlar ve toplumsal tüketim ile bireyde oluşturduğu baskıdır. Bu ikisi ve tüketim zincirinin diğer önemli hususları, özellikle, basit görsel animasyonlarla ilgi çekici hale getirilmiştir.

Uzun lafın kısası, 20 dakika olan, kapitalist üretim sisteminin özetini sunan bu videoyu izlemenizi tavsiye ederim.

Hayyam


"İnsanda Yararlı Mutasyon ve Farklı Ten Renklerinin Evrimsel Gelişimi" konusu, Pozitif İnfotropizma sayfasında sorulan bir soruya cevap olarak hazırlanmıştır.

Soru şu şekildedir:

"İnsanda meydana gelebilecek herhangi bir mutasyon, tür içinde olumlu bir sonuç verebilir mi? (İnsana faydalı yeni özellikler oluşturabilir mi?) Bir de, siyah tenli ve beyaz tenli insanlardan hangisinin mutasyona uğramasıyla farklılık başlamıştır?"

Cevap yazısı ise şudur:

Evrimin önemli ham maddelerinden biri de mutasyonlardır. Mutasyonu açıklamadan önce, modifikasyon (ya da diğer adıyla varyasyon) tanımını doğru yapmak gerekir. Modifikasyon, çevre koşullarının etkisiyle canlının genetik yapısındaki şu ya da bu genin zorunlu veya tercihli olarak uyarılması ya da işlevlerin teşvik edilmesi-güçlendirilmesi sonucunda dış görünüşünde (fenotip) ortaya çıkan, kalıtsal olmayan değişikliklerdir. Çoğu yayında bunlara, kalıtsal olmayan varyasyonlar denir. Evrimsel önemi pek yoktur. Bir çiçeğin farklı sıcaklıklarda farklı renkli çiçek açması, iyi ya da kötü beslenen bir insanın kilosunun fazla ya da eksik olması, değişik sıcaklıklarda yetiştirilen böceklerin farklı renkli olması gibi durumlar, kalıtsal olmayan modifikasyon örnekleridir.
Die 3 Groschen-Oper (Üç Kuruşluk Opera), Alman tiyatro yazarı Bertolt Brecht'in yazdığı ve besteci Kurt Weill'ın müziklerini bestelediği müzikal tiyatro oyunudur. Oyun, kapitalist bir dünyaya Marksist bir eleştiri getirmektedir. *

Burada yayınlanan videodaki kısım ise 1931 tarihli, yine aynı eserin sinemaya aktarılmış halinin giriş kısmıdır. Film, Brecht'in Üç Kuruşluk Opera'ya ve o operadan roman haline getirilmiş olan Üç Kuruşluk Roman adlı yapımlarına kıyasla daha az bilinmekle birlikte, başarılı bir filmdir.

Daha önce, Üç Kuruşluk Roman adlı kitaptan bir alıntı yapmıştım; Polly Peachum'un Şarkısı olarak geçen alıntı, yine filmde de bulunmaktadır ve bence oldukça etkileyicidir.

Çeviri bana aittir; elimden geldiğince edebi gücünü korumaya çalıştım. Yalnız yine de amatör biri olarak çok başarılı olmayabilirim. Videodaki bölümü aşağıya yazı olarak ekledim, ancak videoyu izleyip, müzikal olarak okumanızı tavsiye ederim.



Siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt yaptığı çalışmaların neticesinde, 20. yüzyılın gördüğü en tipik faşist rejimleri (Hitler'in Almanya'sı, Mussolini'nin İtalya'sı, Franco'nun İspanya'sı, Suharto'nun Endonezya'sı, Pinochet'nin Şili'si) inceleyerek faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş.

Britt'in çok tartışılan, hatta Umberto Eco'nun bir yazısından fazlaca esinlendiği söylenen ünlü makalesi, 'yeni başlayanlar için 14 derste faşizm'i anlatıyor:

1. Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.

2. İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: Düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, 'ihtiyaç' gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. İnsanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.

3. Düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.