Beynimiz ve Biz: Victor Hugo ve Yalan

1 Yorum
Bu yazıdaki bazı kısımlar, yazının bütünlüğü ve sadece bu yazıyı (müstakil olarak) okumak adına daha önceki YALAN başlıklı yazının kısmi tekrarını içermektedir.

VICTOR HUGO, SİNİRBİLİMDEN (Nörobilim) çok yıllar önce, YALANIN, ZEKA gerektirdiğini anlamış. Gerçekten de, daha evvelki YALAN başlıklı yazımızda paylaştığımız gibi, beynimizin ön kısmı, yani alnımızın hemen arkası olan prefrontal korteks, yalanda, dürüst olmaya göre daha fazla çalışır; daha fazla enerji harcar.  Yalan söyleme esnasında bu kısmın daha fazla çalıştığını, enerji harcadığını fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) ismi verilen cihazla yapılan beyin taramaları ile anlıyoruz.

Peki, YALAN söyleme esnasında beyinde ne oluyor ve bu cihaz bunu nasıl belirliyor? Yalan söyleme esnasında beynin düşünen kısmına (prefrontal kortekse), DÜRÜST olduğumuz/DOĞRUYU söylediğimiz duruma göre, daha fazla KAN gidiyor. Gerekçe, yalan esnasında beynin bu kısmının daha fazla enerji tüketiyor olmasıdır. Bunun anlamı, bu kısım, kan vasıtasıyla taşınmakta olan daha fazla OKSİJEN ve GLİKOZ tüketiyor demektir. Peki, fMRI cihazı bunu nasıl anlıyor? Oksijen, lokosit yani diğer adıyla kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarlar) içinde bulunan, kanın kırmızılığını veren ve yapısında bildiğimiz DEMİR olan hemoglobin vasıtasıyla taşınır. Yalan söyleme esnasında, sinir hücreleri enerji almak için oksijeni kullanır. Bu durumda, hemoglobindeki demir, oksijensiz kalır. İşte tam bu anda, oksijenini sinir hücresine veren demirin manyetik özelliği ortaya çıkar. fMRI denen cihaz da, demirden dolayı açığa çıkan bu manyetik alanın miktarını belirler. Buna BOLD (Blood-Oxygenation-Level-Dependent signal) deniyor. Yani, kandaki oksijenlenme seviyesine bağlı olarak ortaya çıkan sinyal miktarı. (Manyetik alan). (Daha fazla bilgi için, Beynimiz ve Biz -17 Beyin Görüntüleme/fMRI bakılabilir).

Sonuç olarak, YALAN SÖYLEME esnasında, beynimizin ön tarafının yarattığı manyetik alan, doğruyu söylemeye göre daha farklı olup, fMRI denilen cihaz bunu belirler. Çünkü yalan, Victor HUGO'nun da dediği gibi beyin için DOĞRU SÖYLEME (Dürüst Olmaya) göre fazladan bir "kurgu" gerektirir. Sanki bir problem çözmek, satranç oynamak, Agatha Christie veya Sherlock Holmes romanı yazmak veya sudoku çözmek gibi. Yani, yalan söylemek zeka işidir. Halbuki doğruyu söylerken beyin, zaten gördüğünü, duyduğunu aynısıyla söylediği için, ilave bir kurgu ve dolayısıyla fazladan enerji tüketmez. Dolayısıyla, gördüğünü, duyduğunu olduğu gibi söyleyen ve henüz gündelik politikaları öğrenmek zorunda kalmayan "çocuktan al haberi" ifadesi burada anlam kazanmaktadır. Ve yine, düşünme becerisi daha az olan kişilerin de yaklaşımı bu olmaktadır. Gerçekten de, yalan olduğu anlaşılmayacak "yalan söylemenin" BİR ZEKA işi olduğunu tekrarlayalım.

Tabii ki, yalan söyleme esnasındaki adrenalin artışı, kalp atımındaki artış, parmak uçları veya avuç içinin, bizim pek fark edemeyeceğimiz kadar terlemesi ve bunun da galvanik deri refleksi (GSR) denilen işlemle belirlenen işlemler olması da cabası.

Peki, DÜRÜST OLMAK neden CESARET işidir? İlginçtir ki, gücü elinde bulunduran bir kişi veya grup için doğruyu söylemek veya dürüst olmak (duruma göre) pek de zor bir şey değildir. Çünkü ne söylerse söylesin kaybedecek fazla bir şeyi olmayabilir. (Tabii ki burada her doğruyu söylemek, dürüstlük kavramına girer mi o da başka bir konu). Victor Hugo'nun, doğruyu söyleme, cesaret gerektirir ifadesi, belli ki, o şeyi doğru olarak söylediğinde bir şeyleri kaybedecek veya en azından zor durumda kalacak bir kişi için geçerlidir. Aksi halde, doğruyu söylemek neden cesaret işi olsun ki? Çünkü, söylenmesi cesaret gerektiren bir doğru varsa, bu doğrudan rahatsız olacak bir de ortam var demektir. (Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar sözü boşuna çıkmamış olsa gerek). İşte böyle durumlarda, beynimizin iki yarıküresinin içinde ve birbirine bakışımlı olan ve de bizim çok da egemen olamadığımız bir kısım, ANTERİOR SİNGULAT KORTEKS bize, bu doğruyu söylersek ne olur, söylemezsek ne olur çelişkisini yaşatır. Yine ona pek fazla hükmedemediğimiz ve bu doğruyu söyleyip söylememem, doğruyu söyleyeceksem nasıl söyleyeceğim konusundaki SIKINTIYI bana, kabaca, şakaklarımıza denk gelen kısımlarda bulunan İNSULA isimli bölgeler yaşatır. Daha sonra, beynimizin tabanında bulunan ve ismi AMİGDALA olan bademe benzer iki küçük yapı, doğruyu söylersem neler olur diye korkuya/kaygıya kapılır. Sonra, haydi bir cesaret diyerek, artık şu doğruyu söyleyelim diye ortaya, beynimizin tabanında ve birazcık öne tarafa doğru olan NUCLEUS ACCUMBENS çıkar. Bu kısım, DOPAMİN kimyasalı ile bombardımana uğrar. İşte, tam da kendimizi doğruyu söylemek için CESARETLENDİRDİĞİMİZ an BU ANDIR. (Buna motivasyon diyoruz). Bundan sonra, düşünen beyne (prefrontal kortekse) doğruyu söylemek kalır.

İşin ilginç tarafı, doğruyu nasıl söyleyeceğinize dair, bir korkumuz varsa, yalanda olduğu gibi, ortamı fazla bulandırmadan söylemenin yollarını aramak için tekrar düşünen beyne (prefrontal kortekse) iş düşer. Düşünen beyin, söylem tarzını belli bir kurguya/stratejiye uydurmak için, yalan kadar olmasa da, fazladan çalışır. Hatta bazen de, doğru karşısında çalışamaz hale gelir. Çünkü, doğruyu nasıl söyleyeceğimize dair, amigdaladaki korku o kadar fazla olur ki, kişi, doğruyu nasıl söyleyeceğini bilemez. Bu durumda, düşünen beyne giden sinyaller amigdala tarafından paralize edilir (felç edilir) bozulur. Böyle bir durumda da kişi, iyi niyetli bile olsa, doğruyu söylerken söylemlerini eline yüzüne bulaştırır. Düşünsenize, bir şirkette çalışansınız ve müdürünüze, kesinlikle saklayamayacağınız, mutlaka doğruyu söylemek durumunda olduğunuz ve söylediğinizde de, müdürünüzün size patlayacağı bir konu var. Ne yapardınız? Aldınız mı başınıza derdi? Şu beyin denilen şeyin başına her gün ne dertler açıyoruz. Tabii ki bu arada, yine de, sokak lisanı ile olacak ama, Victor Hugo'nun tabiriyle, doğruyu söylerken fazla cesaretlenip de "gaza" gelmeyelim. Yalan söylemeyelim ama doğrumuzu da, bize çok fazla zarar vermeden ("doğrucu başı" olmadan) belli bir strateji ile söylemek için, düşünen beynimize daha fazla güvenelim. Galiba buna, "politika" diyoruz.


Erol

1 yorum:

  1. yalan zeka iş…. olur mu.

    yalan korkağın, doğru cesurun işidir.

    korkudan “tanrı var” diyorum.

    her şey birbirinin zıttı etkendir. birbirine alakasız sebep olmaz.

    YanıtlaSil