Gündüz Vassaf: Uzaylılar Neyi Merak Eder?

Yorum Yok
Ne gezegenimizi canlılarıyla birlikte tarumar eden icatlarımız, ne de türümüzün savaşlarının bitpazarı değeri bile olamayacağına göre, uzaylılar neyi merak eder?

Uzaydan geldiler. Bize bakıyorlar. Neyimizle ilgileneceklerini sanıyorsunuz? Günümüzde sıradan sayılması gereken bu soru hâlâ çoğumuza uçuk gelebilir. 

Musa, Muhammed, Platon, Sezar, Leonardo, Konfüçyüs, İbni Sina, Bach, Fatih... Ortak noktaları Güneş’in, Dünya’nın etrafında döndüğüne inanmaları. Bugün bile, Kopernik Devrimi’nden beş yüz yıl sonra, ABD ve Almanya’da buna inananlar nüfusun % 25’i. Hazır mıyız evrendeki yerimizi gözden geçirmeye? 

Yirmi yıl öncesine kadar gezegen sistemimizi evrende tek, dünyamızı da yaşam koşullarını haiz tek yer bilirdik.  Canlılara, dünyamıza bakışımızda, tür olarak haddini bilmez, patolojik bir benmerkezcilikten mustaribiz. Psikiyatrinin klinik vakalarında, kendini Allah sananlardan da öte bir konumdayız. 

Güneş sistemi dışında ilk gezegen (exoplanet) ancak 1995 yılında keşfedildi. Bugün, mensubu olduğumuz Samanyolu Galaksisi’nde, Dünya boyutunda 17 milyardan çok gezegen olduğu tahmin ediliyor. Evrende galaksi sayısı? 100 milyardan fazla! 

Yalnız değiliz. Diyelim geldiler. Neyimizle ilgilenecekler? 

Fizik, kimya, biyoloji gibi konularda bol keseden verdiğimiz Nobel ödülleri alanlarla değil herhalde. Bizim belki ancak asırlar sonra kullanabileğimiz teknolojilerle buraya gelebildiklerine göre, beynini incelemek için kafasından söküp laboratuvarda sakladığımız bir Albert Einstein onların ne kadar ilgisini çekebilir ki? 

Ne gezegenimizi canlılarıyla birlikte tarumar eden icatlarımız ne de türümüzün savaşlarının bitpazarı değeri bile olamayacağına göre, ne? Çeşitli dinlerimizin onlarca tanrıları mı? Belki. 

Bayraklarla, dinlerle, sınırlarla dünyayı parselleyip kendimizi taraflaştırdığımızdan, umarım gelenleri tehdit olarak görmez, alanını koruyan diğer hayvanlar gibi onlara saldırmayız. 

Türümüzü, başka türlere göre ilk kayda değer kılan, evrimimizde devrim niteliğinde sayılan 30-40 bin yıl önceki mağara resimlerinde, heykelciklerde, oymalarda ifadesini bulan kültür patlaması. Yoksa tek, çift ya da dört ayak üstünde durmak çeşitlilikten öte bir şey değil. Farklı canlıların kendilerine özgü, çoğunu çözemediğimiz, farklı dilleri var. Alet yapmak bir anlamda bize özgü olabilir, ancak uzaydan gelebilenler için ister kürek olsun, ister bilgisayar, ne önemi olabilir? 

Türümüzün tarihinde yaşadığımız her ortam sanata uygun olmamış, yaratıcılığı teşvik etmemiş. Çoğu zaman devletlerle dinler kendi hegemonyasını pekiştirmeyen, propagandasını yapmayan sanata, uzak durmak bir yana, icracılarını susturmuş, canına kıymış. Sanat adına yapılanı ayıplamış, yasaklamış, tahrip etmiş. Kabuk değiştiren, krizden krize sürüklenen, egemen düzenin meşruiyetini yitirdiği bu dönemden sanat da nasibini alıyor. 

Eğitim sistemimiz, demokrasi anlayışımız, toplumsal değerlerimiz gibi, sanatımız da genellikle aynı çöküşün, yozluğun, olumsuzluğun, para ve hırsın egemenliğinin ifadesi. En iyi anlamıyla günümüzde sanat, geçmişin taklidi değilse, toplumu, düzeni eleştirmenin kısırdöngüsünde. 

Lakin bu da tarihimizde geçici bir dönem. Türümüzü ve dünyayı yok etmeden yeni bir sürece varabildiğimizde, ‘maymun istihamız’ (aslında maymunlar bizim kadar sabırsız ve fütursuz mu, bilmiyorum) ve kapitalizmin ivmesiyle her birini devreye soktuğumuz icatlarımızın toplumsal yaşantı ve değerlerimize egemen olması sona erecek. Teknoloji ve insan arası açılan makasın kapatılmasıyla, küresel uygarlığa geçişin gelecek için basamak taşı yapılmasıyla, türümüz yaratıcılık ile duyarlılığı birleştiren vicdanı doğrultusunda yeni sanatını yaratacak. 

Ne makineler ne de savaşlar. 

Uzaydan geleceklerin tek ilgilenebileceği sanat dünyamız.

Gündüz Vassaf

0 yorum:

Yorum Gönder