Beynimiz ve Biz: Taviz ve Değersizleşme

4 Yorum

YAZIDAKİ davranışlarımızın nedeninin, "düşündüğümüz" diğer bir deyişle düşünüp de aldığımız bir kararın sonucu değil de, duygusal beynimizin düşünen beynimize bir dayatması olduğunu hiç düşündük mü? (Duygusal beyin, diğer adıyla “limbik sistem”, beynimizin ortasında bulunan, duygularımızdan sorumlu olan, düşünen yani bilinçli karar aldığımız ve alnımızın hemen arkasında bulunan, diğer adıyla prefrontal korteksten ayrı bir kısımdır)

Taviz veren bir kişinin, diğeri tarafından değersizleştirilmesi (değersiz hissettirilmesi) mekanizması, aynısıyla; sevinme, korkma, şaşırma, kızma, tiksinme, üzülme olarak tanımlanan temel duygularımız gibi, doğuştan gelmektedir diğer bir deyişle genlerimizde kodlanmıştır. Bu kodlar, duygusal beyin dediğimiz limbik sistem vasıtasıyla faaliyetlerini ortaya koyar. Düşünen beynimiz de duygusal beynimizin bu dayatmasını (yönergelerini), bu hissiyatı, sanki kendi bilinçli kararıymış gibi uygular.

Taviz veren açısından, böyle  davranışların sadece bir boyutu ve patoloji seviyesine gelmiş davranışlar olarak altruism/özgecilik/diğerkamlık gösterilebilir. Keza, öz güven yitimi de buna dâhil edilebilir.

İşin ilginç tarafı, taviz veren kişi, bu davranışını (taviz verme) düşünen beyninin bilinçli kararı ile değil, duygusal beyninin düşünen beynine dayatması sonucu alırken; taviz veren kişinin davranışını ve dolayısıyla taviz veren kişiyi değersiz görmesini hissettiren talimat da yine o kişinin duygusal beyninin, düşünen beynine dayatması sonucu aldığı bir karardır. Bir başka deyişle, her iki tarafın aldığı karar da, genlerde kodlanmış ilkel bilginin, yine beynimizin ilkel kısmı olan limbik sistemin, düşünen beynin kendisinin aldığına dair inandırarak oynadığı bir oyunudur.

Tabii ki gerek ikna, gerekse müzakerede kullanılan, karşılığında bir şeyler elde etmek adına girilen "taviz verme" taktik ve stratejisini konunun dışarıda bırakıyoruz.

Peki, doğa, taviz veren bir kişinin diğerleri tarafından değersizleştirilme (değersiz hissettirme) mekanizması ile neyi amaçlamış olabilir?

Erol

4 yorum:

  1. bu kadar yüzeysel düzeyde iyiliği herkes temellendiriyor. yaprak koymana fakan gerek yok zira ultra yüzeysel bir içerik. bana iyiliğin çıkar duygusuna, korkuya vs. dayanmayan türünü ve ahlak güdüsünü açıklayabilecek bir babayiğit çıkmıyor nedense. çok bilmiş edebi sazanın biri gelir "ahlak toplumun korkusunun ürünüdür" der çözer olayı. hayır. uzaktan bakıldığında öyle görülüyor. en yüzeysel en kaba tanımımız bu. ve senin çözdüğün değil asırlardır dillendirilmiş bir şey. fakat o ahlak meselesinin içine girdiğinizde çok farklı bir boyut var. insana has bir şey var. hani şu klasik argümanlarla ifade edilemediği için nihayetinde biyolojik hormonlara bağlanıp geçiştirilen türden bir ahlak türü var. düşünün bakalım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Murat, gerçekten de hızlısın ama senin söylediklerin de ipe sapa gelmez şeyler.

      Şimdi de sen bana cevap ver bakalım: Yüzeysel bilgi doğru olmaz, diye bir kaide var mı? İnsan yavrusu o kadar derin mi ki derin açıklamalar bekliyorsun? Önü yoktan sonu boktan bir varlık en nihayetinde. Hangi felsefi izahatlar seni tatmin eder, söyle ben izah edeyim.

      İşiniz gücünüz eleştirmek zaten, dilersen sen yaz biz de anlayalım. Sana tavsiyem Beynimiz ve Biz serisinin hepsini de oku. Belki bu derin cehalet çıkmazından halas olursun.

      Sil
    2. Sayın Murat Hızlı,

      Öncelikle, ilgilenip yazıyı okuduğunuz ve yorum bıraktığınız için teşekkür ederim. Haklı olarak sorduğunuz sorulara cevap arıyor ve bu tarz içerikli yazılar size yavan geliyor ve materyalize bir bakış açısı yansıttığını düşünüyorsunuz.

      Elbette ki belli bir bilgi birikiminize bağlı bir sorgulama ve arayış içindesiniz. Ancak Sayın Münekkid’in dediği gibi, Beynimiz ve Biz isimli yazı dizisinin bütününe bakma şansınız olursa, düşüncelerinizi değiştiremesek de, sorgulama yönteminize yeni bir bakış açısı hatta yeni sorular katabilirsek bu bile bizi mutlu eder. Tabii ki, bu sorulara cevap arayışı, yorumunuzda da belirttiğiniz gibi yine size ait olacaktır.

      Ancak, ne derece itibar edersiniz bilmiyorum ama, ahlak diye isimlendirdiğiniz tüm düşünce, hissediş, davranış ve aklınıza gelebilecek tüm tanımlamaların kökeninin “doğuştan” geldiğini, ancak doğuştan gelen bu beyindeki “kök” bilgilerin sonradan binlerce yıllık bir birikimle içinde yaşadığınız kültürün sahip olduğu başta gelenek-görenek, örf-adet, din vb. kavramlar ve öğretilerle biçimlendiğini söylemek isterim. Diğer bir deyişle bu kök bilgiler ya bastırılır böykece güdük kalır veya tam tersine saldırganlık yaratır ya da daha da açığa çıkartılır.

      Yukarıdaki sıralamada dikkat ederseniz din kavramını en başa koymadım, gelenek-görenek, örf-adet vb. kavramları başa koydum. Bunun nedeni ortada henüz bildiğimiz anlamda din kavramı dahi yokken insan toplulukları vardı ve bu toplulukları o zamanın ahlak diyebileceğimiz kavramları yönetiyordu. Bunun anlamı şudur ki, dinlerin ortaya çıkışını 5 bin yıl gibi bir zaman öncesine götürsek, bu zamandan çok önce de “iyilik/kötülük” gibi kavramlar vardı. Çünkü, söz gelimi bundan on bin yıl evvel de insanlar günümüz insanından farklı değildi. O zaman da bir anne çocuğunu severdi, o zaman da, biri diğerine yardım ederdi. Elbetteki kötülük anlamındaki davranışlar da vardı. Ancak, iyilik olarak tanımlanabilecek korumacı davranışlar, kötülük olarak adlandırılacak kıyımcı ve yok edici davranışlardan daha fazla olmalı ki, bildiğimiz dinler bile ortada yokken insan denilen tür, birbirini yok etmeden o güne kadar gelebilmiş olmalı. Aksi halde yeryüzünde insan nesli diye bir kavram olmazdı.

      O zaman iyilik kötülük gibi kavramları henüz din denilen bir olgu yokken kimden öğrenmiş olabilirler? İşte bunun kaynağı genler vasıtasıyla aktarılan kodlardadır. Elbette ki bu ifademin makul gelmediğini, sizin adınıza düşünecek olursak “saçma” geldiğini ben söyleyeyim ve sizi rahatlatayım. Böyle bir ifadeden sonra, genlerle bilgi taşınır mı? Böyle saçma düşünce olur mu diye soracağınızdan eminim. Evet taşınır. Eğer, biri dişi, biri erkek olacağından emin olduğunuz iki kırkangıç yumurtasını alır ve kırlangıçların hiç olmadığı ancak onların yaşayabileceği yere götürseniz, yavrular yumurtadan çıktıktan sonra kendilerine has olan yuvalarını yaparlar. Kırlangıçların yuvaları diğer kuşlarda olduğu gibi çalı çırpıdan değildir. Kırkangıçlar, yuvalarını balçıktan yaparlar. Peki, etrafta başka kırlangıç hatta başka bir kuş olmadığı bir ortamda isek, bu bilgiler nereden gelmiş olabilir? Bu bilgiler öğrenme ile oluşmaz, iç içgüdüdür yani genlerle gelmiştir. Bu bilgiye karşılık, güzel ama biz kırkangıç değiliz, bizler insanız diye düşünürseniz, bu durumda iyilik ve kötülük kavramının nereden geldiğini size uzun bir anlatıma gerek kalmadan belki bir ufuk açabilir ve sorgulama sisteminize yeni bir yön verebilir, düşüncesi ile size aşağıdaki linki verebilirim. Bu arada vakit bulup da izlerseniz oradaki davranışların dinlerin olmadığı bir zamanda da aynısıyla geçerli olduğunu, yani iyilik ve kötülük kavramının bir öğreti (din vb.) olmadığını dikkate alırsınız. Demek istediğim bu deney, on bin yıl evvel de yapılsa sonuç değişmeyecekti. Sizi ancak bu kadar aydınlatabilirim. Tabii ki düşünce sizin.

      https://youtu.be/Z4eGJq0rjw0

      Saygılarımla

      Sil
    3. Sayın Münekkid,

      Yazdıklarınızın özündeki desteğiniz için teşekkür ederim.

      Aslına bakarsanız, verdiğiniz destek bana değil, aynı pencereden baktığımız bilimin kendisinedir. Diğer bir deyişle gelişen hatta zaman zaman kendi yanlışlarını da ortaya koyan, koymaya çalışan, daima evreni keşfederek sebep sonuç ilişkilerini ve bu arada da insanı evrenin bir parçası olarak anlamaya yönelik gerçeği, doğruyu bulmaya çalışan evrenin ortak dilidir. Bizlerin yapmak istediği, ihtiyacımızı gidermek için "ben öyle düşündüğüm ve zihnimizde yarattığımız" için varolduğuna inandığımız bir arayış değil, hurafelerden arındırılmış, evrende bizden bağımsız olarak var olan ve "deneyimleyebildiklerimizi" zihnimizde "modeller kurarak" , mukayese edilebilir bilgi oluşturabilme çabasıdır. İşte, bizden bağımsız olan bu ilişkileri ortaya çıkarıp modellemeye de bilim diyoruz. Onun içindir ki, aslında desteklediğiniz benden çok, nesnel olan bilimdir. Ortak olduğumuz kısım ise, bilimi beraber destekliyor olmamızdır.

      Tekrar teşekkür ederim.

      Saygılarımla.

      Sil