1995 Mayıs’ında, 25 yaşındaki polis memuru, evine gitmek üzereyken trafik kazası geçirir. Bir sağlık merkezinde 4 gün komada kaldıktan sonra bilinci yerine gelir. İki hafta daha gözetim altında tutulur, akabinde evine gönderilir. Bir müddet sonra ailesi, rahatsız edici boyutlardaki anlamsız konuşmaları nedeni ile polis memurunu psikiyatri kliniğine yatırır.
Hasta, hastaneye neden getirildiğini bilmemektedir. Klinikte, hasta ile konuşulur. Kendisinin, Türkiye adına görevli özel bir istihbarat görevlisi olduğunu, CIA yetkililerinin de bulunduğu bir uçakta iken uçağın düştüğünü, bu nedenle hastaneye getirilmiş olabileceğini söyler. Hastaya, CIA yetkilileri ile nasıl anlaştığı sorulduğunda, görevinin gizli olduğu, dolayısıyla bir şey söyleyemeyeceğini ifade eder. Diğer taraftan; elinin, kolunun tuttuğunu yani vücudunda bir araz olmadığını ve dolayısıyla kendisini hastanede boş yere tuttuklarını, biran evvel görevine dönme isteğini belirtir.
Gerçek ile hayali birbirinden nasıl ayırırız? Sıcak ve sakin bir günde, çevremizdeki bağlarımızı kısa süreliğine kopartıp, bizde güzel duygular bırakan bir tatil anısını belleğimizden geri çağırıp, o anları tekrar yaşadıktan veya hayal kurduktan sonra, şu ana, içinde bulunduğumuz mekân ve zamana nasıl dönüyoruz? Döndüğümüz yerin, şimdiki zaman ve mekân değil de, başka bir hayal dünyası olmadığını nasıl anlıyoruz, nasıl emin olabiliyoruz? Beynimizdeki ne tür işlevler bizi “gerçek” dediğimiz algılar bütününe döndürüyor? Acaba matrix ile gerçek arasındaki ince çizginin belirleyicisi olan yine aynı beyin mekanizmaları olabilir mi?
Gerçek ile hayali birbirinden nasıl ayırırız? Sıcak ve sakin bir günde, çevremizdeki bağlarımızı kısa süreliğine kopartıp, bizde güzel duygular bırakan bir tatil anısını belleğimizden geri çağırıp, o anları tekrar yaşadıktan veya hayal kurduktan sonra, şu ana, içinde bulunduğumuz mekân ve zamana nasıl dönüyoruz? Döndüğümüz yerin, şimdiki zaman ve mekân değil de, başka bir hayal dünyası olmadığını nasıl anlıyoruz, nasıl emin olabiliyoruz? Beynimizdeki ne tür işlevler bizi “gerçek” dediğimiz algılar bütününe döndürüyor? Acaba matrix ile gerçek arasındaki ince çizginin belirleyicisi olan yine aynı beyin mekanizmaları olabilir mi?
Bu yazımızın konusu “konfabulasyon”, dilimize kazandırılmış adı ile “masallama”.
KELİMENİN ANLAMI
Konfabulasyon (confabulation) kelimesi, kökeni Latince olan ve 15. Yüzyıla kadar giden “fabulari” sözcüğünden türetilmiştir. Başka dillerde de benzer yapıda kullanılan bu sözcük İngilizce’de “sohbet, havadan sudan konuşma” anlamına gelmektedir. Dilimize “masallama” olarak kazandırılmış ve psikiyatriye dâhil edilmiştir. La Fontaine’den bildiğimiz hikâyelerin “fabl” olarak adlandırılması da, sanırız, bize bu konuda yabancı gelmeyecektir.
Konfabulasyon (confabulation) kelimesi, kökeni Latince olan ve 15. Yüzyıla kadar giden “fabulari” sözcüğünden türetilmiştir. Başka dillerde de benzer yapıda kullanılan bu sözcük İngilizce’de “sohbet, havadan sudan konuşma” anlamına gelmektedir. Dilimize “masallama” olarak kazandırılmış ve psikiyatriye dâhil edilmiştir. La Fontaine’den bildiğimiz hikâyelerin “fabl” olarak adlandırılması da, sanırız, bize bu konuda yabancı gelmeyecektir.
İLK GÖRÜNÜŞ ve TANIM
Psikiyatride tam olarak sınırları çizilmemiş ve neredeyse yüz yıldır klinisyenlerin dikkatini çeken konfabulasyon; bilinçte herhangi bir etkilenme olmaksızın, bellekteki boşluğu doldurmak amacıyla, kendiliğinden ortaya çıkan, gerçek dışı öyküler uydurma, masal anlatma ihtiyacıdır.
Psikiyatride tam olarak sınırları çizilmemiş ve neredeyse yüz yıldır klinisyenlerin dikkatini çeken konfabulasyon; bilinçte herhangi bir etkilenme olmaksızın, bellekteki boşluğu doldurmak amacıyla, kendiliğinden ortaya çıkan, gerçek dışı öyküler uydurma, masal anlatma ihtiyacıdır.
İlk kez 1889'da Rus nöropsikiyatrist Sergei Korsakoff tarafından, alkolden dolayı hafıza kaybı (amnezi) yaşayan kişilerde (alkol hastalarında) tanımlanmıştır. Korsakoff, alkol bağımlısı kişilerin anlattıklarına baktığında, hastaların, yaşadığı olaylara ilaveler yaparak anlattığını, yanlış hatırladığını veya gerçek dışı hikâyeler uydurduğunu görmüştür. Bu yanlış hatırlamalar kısa süre sonra konfabulasyon olarak adlandırılmıştır. Sonraki zamanlarda, konfabulasyonun sadece alkol değil, başka sebeplerle de ortaya çıktığı zaman içinde anlaşılacaktır. Şu halde, kısaca, kişinin çevresi, kendisi ya da dış gerçeklikle ilgili anlattığı hatalı bilgilere konfabulasyon denir.
TÜRLERİ
Konfabulasyonun iki türü vardır. Bunlardan biri, ancak bir soru sorulduğunda ortaya çıkan, soru sorulan kişinin verdiği cevapta, belleğindeki bir boşluğu doldurmak şeklindedir. Diğer bir ifade ile kişi, bir şeyi anlatırken, gerçekte olmayan bir şeyi, farkında olmadan söyleminin içine katar. Buna anlık (uyarılmış) konfabulasyon denir.
TÜRLERİ
Konfabulasyonun iki türü vardır. Bunlardan biri, ancak bir soru sorulduğunda ortaya çıkan, soru sorulan kişinin verdiği cevapta, belleğindeki bir boşluğu doldurmak şeklindedir. Diğer bir ifade ile kişi, bir şeyi anlatırken, gerçekte olmayan bir şeyi, farkında olmadan söyleminin içine katar. Buna anlık (uyarılmış) konfabulasyon denir.
Diğer bir türü ise düşlemsel (fantastik) konfabulasyonolarak adlandırılır. Burada, bellek boşluğunu doldurmadan daha öte bir mekanizma devreye girer. Hasta, bellek boşluğunu doldurmanın ötesine geçen ayrıntılı ve renkli öyküler anlatır. Hasta, öykülerinde, kendisine ait gerçek bellek kayıtlarını kullanılır. Ancak kullanılan bu bellek kayıtları gerçek olmayan hikâyeleri yaratmak içindir. Siz, hastaya soru sormasanız da, ortaya kendiliğinden çıkar. Bu hikâyeler, hastanın kendi isteğini doyurucu yöndedir. Kendi hikâyeleri içinde önemli bir kişi durumundadır. (Yazının başındaki örnek.)
Anlık (uyarılmış) konfabulasyonla ilgili, beynimizde anatomik bozukluğun olduğu bir yerin neresi olabileceği konusunda bir bilgimiz yok. Aslına bakılırsa, sağlıklı bireylerde de ortaya çıktığı bilinmektedir.
Bizim, üzerinde daha çok duracağımız konu; düşlemsel (fantastik) konfabulasyon olacaktır.
DÜŞLEMSEL (FANTASTİK) KONFABULASYON
Düşlemsel (fantastik) konfabulasyonda anlatılan hikâyenin kaynağı yine hastanın kendisine aittir. Diğer bir ifade ile hasta, kendi geçmiş bellek kayıtlarını kullanır. Ancak, belleğindeki kayıtları söylem haline getirirken, geçmişte yaşamış olduğu zaman ve mekân bağlantıları kopar. Artık, bellekteki bilgileri denetleyen, kontrol eden, gerçeği denetleme mekanizması (reality monitoring işlevi) bozulmuştur. Kendi bellek kayıtlarını kaynak alıp, bambaşka bir hikâye uydurur ve bu hikâyeyi, “şimdi” yaşıyormuş gibi anlatır.
Düşlemsel (fantastik) konfabulasyonda anlatılan hikâyenin kaynağı yine hastanın kendisine aittir. Diğer bir ifade ile hasta, kendi geçmiş bellek kayıtlarını kullanır. Ancak, belleğindeki kayıtları söylem haline getirirken, geçmişte yaşamış olduğu zaman ve mekân bağlantıları kopar. Artık, bellekteki bilgileri denetleyen, kontrol eden, gerçeği denetleme mekanizması (reality monitoring işlevi) bozulmuştur. Kendi bellek kayıtlarını kaynak alıp, bambaşka bir hikâye uydurur ve bu hikâyeyi, “şimdi” yaşıyormuş gibi anlatır.
İşin garip tarafı, düşlemsel konfabulasyon hastaları, yeri geldiğinde klinisyenlerin de gözünden kaçabilir; klinisyenler onları normal, sağlıklı birey olarak görebilirler. Klinisyen, anlatılan hikâyenin bütününe sahip olup, hastaya ait gerçek yaşamını mukayese ederek veya hastaya doğru soruları sorarak konfabulasyonun farkına varabilir. (Ailesinin, polis memurunun durumunun farkına varması.)
Hasta, bu şekilde davranmakla, hekimi kandırmayı amaçlamaz, bir çıkarı yoktur. Kaldı ki, anlattığı hikâyenin yanlışlığı konusunda da bir fikri yoktur. Anlattıkları onun için gerçektir.
ANATOMİK NEDENLERİ
Konfabulasyonun nedeni olarak, yukarıda da bahsedildiği gibi Korsakoff sendromu ve diğer nedenler olarak, anterior kommünikan arter yırtılması, kapalı kafa travması, Alzheimer hastalığı, beyin tümörleri, enfeksiyonlar gösterilmekte, hatta yakın zamanlardaki çalışmalarda multiplesklerozda da çıkabildiği ifade edilmektedir. Görüldüğü gibi birden fazla neden konfabulasyon ile sonuçlanabilmektedir.
Konfabulasyonun nedeni olarak, yukarıda da bahsedildiği gibi Korsakoff sendromu ve diğer nedenler olarak, anterior kommünikan arter yırtılması, kapalı kafa travması, Alzheimer hastalığı, beyin tümörleri, enfeksiyonlar gösterilmekte, hatta yakın zamanlardaki çalışmalarda multiplesklerozda da çıkabildiği ifade edilmektedir. Görüldüğü gibi birden fazla neden konfabulasyon ile sonuçlanabilmektedir.
Burada, konfabulasyona neden olanların hepsini değil ama en azından birini, “anterior kommünikan arter yırtılması” nın ne demek olduğunu şekilde gösterelim.
Bilindiği gibi, beynimizde de, sinir hücrelerinin ve diğer sistemlerin beslenebilmesi için kan damarları mevcuttur. Eğer beynimizin ön tarafına bakacak olursak, büyütülmüş resimde görüldüğü gibi öyle bir damar vardır ki, beynin iki yarım küresi arasında yer alıp, bölgedeki kan damarlarını birbirine bağlayan kanallardan biridir. İşte, kafaya alınan bir darbe, yarım kürelerin birbirinden ayrı yönlere hareket etmesine, damar üzerindeki yükün artmasına ve yırtılmasına neden olur. Bunun sonucu olarak da konfabulasyon oluşur.
FRONTAL LOB ve BELLEKTEN BİLGİ ÇAĞIRMA
Frontal loblar bellek işlevleri açısından çok önemli rol oynarlar. Yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi, hayal kurduğumuzda veya bir anımızı yeniden yaşadığımızda, anıya ait bilgileri, belleğimizden belli bir düzen içinde çağıran ve o bilgileri yönetip karşımıza “anı” olarak çıkmasını sağlayan kısım, beynimizin ön tarafı yani frontal loblardır. (Beynimiz, iki yarımküreden meydana geldiği için, iki adet frontal lob bulunur.)
Frontal loblar bellek işlevleri açısından çok önemli rol oynarlar. Yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi, hayal kurduğumuzda veya bir anımızı yeniden yaşadığımızda, anıya ait bilgileri, belleğimizden belli bir düzen içinde çağıran ve o bilgileri yönetip karşımıza “anı” olarak çıkmasını sağlayan kısım, beynimizin ön tarafı yani frontal loblardır. (Beynimiz, iki yarımküreden meydana geldiği için, iki adet frontal lob bulunur.)
Frontal loblar, bellekteki bilgileri geri çağırırken, bu işlevini olabildiğince yaşanıldığı kronolojide ve ilgili mekânlarla bağlantılı olarak yapar. Geri çağırma esnasında, anılara ait bütünlüğün korunması önemlidir ve bunu da frontal loblar sağlar. Eğer, geri çağırılanların içine, ilgisiz bilgilerin de karıştığını görürse, bu bilgileri baskılayarak, anılardan ayıklamaya çalışır. Özetle, bellekten, frontal lob tarafından çağırılan bilgiler olabildiğince denetlenir ve doğrulanmaya çalışılır. Tabii ki bu geri çağırma her zaman %100 doğru değildir. Özellikle şahitlik yapanların yanlış bilgilerden (hatırlamalardan) dolayı mahkemelerin seyrini yanlış yöne sevk ettiğini birçok yerde okumuşuzdur, filmlerde görmüşüzdür.
Geçmişte yaşadığımız ve belleğe kaydolan anıları, belleğe kaydolduğu zaman ve mekân algısını bozmadan geri çağırmada, frontal lobların yaptığı denetleme ve kontrole, gerçeği denetleme (reality monitoring) adı verilir.
İşte konfabulasyon olarak bahsettiğimiz durumda, “gerçeği denetleme” mekanizması bozulmuştur. Dolayısıyla konfabulasyonda, bellekten geri çağrılan bilgiler gerçeğe, zaman ve mekân özelliklerine uygun olup olmadıklarına bakılmaksızın dışa vurulur. (Bunu, daha aşağıdaki resim deneyi ile göstereceğiz.)
Makaleyi oluşturan kaynaklardan aldığımız ifadeyle söylemek gerekirse, frontal lobların görevi, belleğin doğru işleyebilmesi için “hatırlayamadığını hatırlamak” tır.
GERÇEKLİK ve HAYAL KURMAK
Günlük bir davranışımızı ele alalım. Davranışlarımızı incelersek, bu davranışlarımızın rastgele olmadığını görürüz. Ne yapacağımıza karar verdiğimizde bu davranışımız, birkaç nedene bağlı olarak belirlenir. Öncelikle geçmiş dönem bilgilerimize başvururuz. Söz gelimi işe gidecek isek, işimizin nerede hangi adreste olduğu bilgisi, daha önceden belleğimizde mevcuttur. İkinci kaynak bilgi, o andaki anlık bilgidir. Örnek olarak, işe giderken otobüse, trene biniyorsak, demek ki, o andaki bilgileri (otobüsün gelmesi, treni kaçırmamız) kullanıyoruz yani anlık bilgi girdisini kullanıyoruz demektir. Ve son olarak da, zihnimizde gelecekle ilgili tasarladığımız bilgileri kullanırız. Çünkü, işe gitmemizin nedeni, geleceğimiz ile bağlantılıdır, iş; gelecekteki ortamı sağlayacak kazancımızı sağlayacaktır.
Günlük bir davranışımızı ele alalım. Davranışlarımızı incelersek, bu davranışlarımızın rastgele olmadığını görürüz. Ne yapacağımıza karar verdiğimizde bu davranışımız, birkaç nedene bağlı olarak belirlenir. Öncelikle geçmiş dönem bilgilerimize başvururuz. Söz gelimi işe gidecek isek, işimizin nerede hangi adreste olduğu bilgisi, daha önceden belleğimizde mevcuttur. İkinci kaynak bilgi, o andaki anlık bilgidir. Örnek olarak, işe giderken otobüse, trene biniyorsak, demek ki, o andaki bilgileri (otobüsün gelmesi, treni kaçırmamız) kullanıyoruz yani anlık bilgi girdisini kullanıyoruz demektir. Ve son olarak da, zihnimizde gelecekle ilgili tasarladığımız bilgileri kullanırız. Çünkü, işe gitmemizin nedeni, geleceğimiz ile bağlantılıdır, iş; gelecekteki ortamı sağlayacak kazancımızı sağlayacaktır.
Bellek, mantıksal düşünmenin olduğu kadar hayal kurmanın da temelini oluşturur. Geçmiş dönemde hangi günde, hangi mekânda olduğumuz, ne yaptığımız, kiminle konuştuğumuz, neyi yapmayı planladığımız kronolojik olarak belleğimize kaydolur. İşte bizler, hayal kurarken dahi kaydolan bu bilgileri başlangıç olarak alırız. Kurduğumuz hayalle ilgili öyle bir şeyi yaşamamış olsak bile, belleğimizdeki kayıtları kullanırız. Söz gelimi, bir uzay gemisine hiç binmemiş olsak da, belleğimizde daha evvel kayıtlı olan film, belgesel, dergi ve kitaplardan gördüğümüz uzay gemisi bilgilerini kullanır ve kendimizi bir uzay gemisinin içindeyken hayal edebiliriz. Aslında daha da şaşırtıcı olan, beynimizin hayal kurmamıza olanak sağlaması ve bu hayal kurmadan sonra gerçekliğe, yaşadığımız zamana döndüğümüzde, gerçeklik ile hayal geçişini nasıl yaptığı, nasıl kontrol ettiği, bizi hayalden veya anılara takılıp kalmaktan nasıl ayırdığı konusunda bilgi sahibi değiliz. Belleğimizde var olan geçmiş hatıralarımızı, her an gerçeklik taşıyor sanarak yaşasaydık, hayatımız karmakarışık olurdu.
Yeni bilgiler edindiğimizde, bu bilgilerin eski bilgilerimizle çelişki ve çatışmaya girmeden bütünleşmesi, pekişmesi gerekir. Nihayetinde pekişen, bütünleşen eski ve yeni bilgiler belleğimize kaydolur. İşte bu kaydolma işleminden özellikle hipokampus ve bağlantılı diğer bölgeler olduğunu biliyoruz. Bu arada, anılarımızı kaydetmede çok önemli görev yüklenmiş olan hipokampusun anlamı, benzerliğinden dolayı denizatı demektir. (Şekilde, hipokampus ve denizatı yan yana görülmektedir)
Yukarıda da ifade edildiği gibi, bellek kayıtlarının denetlenmesi, anılarımızı denetleyerek geri çağırma ve sonra gerçekliğe dönme mekanizmasını yöneten, frontal loblarımızdır. Zaten, yukarıda sayılan arazların büyük bir çoğunluğu, frontal loblarda olan arazlar olup, konfabulasyona da, frontal lob lezyonları (doku hasarlanmaları) sebep olmaktadır.
Konfabulasyonu dürüst yalan söyleme olarak tanımlayan yazarlar da vardır.
KONFABULASYON SÜRESİ
Konfabulasyonun, ilk defa Korsakoff tarafından amnezi hastalarında görüldüğünü söylemiştik. İlginçtir ki, Korsakoff sendromunda konfabulasyon erken dönemde ortaya çıkmakta, amnezi devam ettiği halde, başlangıçta mevcut olan konfabulasyon bir süre sonra ortadan kalkmaktadır. Bu ise, konfabulasyon ile bellek kaybı (amnezinin) belli bir süre için örtüşen ama birbirlerinden kısmen de ayrı birer süreç olduğuna işaret etmektedir.
Konfabulasyonun, ilk defa Korsakoff tarafından amnezi hastalarında görüldüğünü söylemiştik. İlginçtir ki, Korsakoff sendromunda konfabulasyon erken dönemde ortaya çıkmakta, amnezi devam ettiği halde, başlangıçta mevcut olan konfabulasyon bir süre sonra ortadan kalkmaktadır. Bu ise, konfabulasyon ile bellek kaybı (amnezinin) belli bir süre için örtüşen ama birbirlerinden kısmen de ayrı birer süreç olduğuna işaret etmektedir.
Konfabulasyonun uzun sürdüğü durumlar da mevcuttur. Hasta, hastalığının farkında olmadığı gibi, hastaneye neden yattığını da farkında değildir. Çünkü kendi hikâyeleri kendi gerçekliği olduğu, eli kolu sağlam olduğu için hastaneden neden tutulduğunu kestirememektedir. Eğer, hastanın anlattıklarının, gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığı kendisine bir şekilde gösterilse ve hasta bunun farkına varsa dahi, bu defa hasta, böyle bir şeye nasıl olup da inandığını veya neden yaptığını açıklamaya çalışırken şaşırır, hatta daha evvelkilerinden daha da tuhaf, ilginç açıklamalarla kendisini haklı görmeye çalışır.
DİĞER KONFABULASYON ÖRNEKLERİ
1951’den beri evli olan 61 yaşındaki bir hastanın 27, 31, 32 ve 34 yaşlarında 4 çocuğu vardı. Hasta ile konuşulduğunda, kendisinin 4 aydır evli olduğunu söylüyordu. Buna karşılık, 4 aylık sürede bu yaşlardaki 4 çocuğa nasıl sahip olduğu ve kendisinin de bu durumu garip bulup bulmadığı sorulduğunda, hastanın kendisi de bu durumu garip bulduğunu, olsa olsa onları evlat edinmiş olabileceğini söylemekteydi.
1951’den beri evli olan 61 yaşındaki bir hastanın 27, 31, 32 ve 34 yaşlarında 4 çocuğu vardı. Hasta ile konuşulduğunda, kendisinin 4 aydır evli olduğunu söylüyordu. Buna karşılık, 4 aylık sürede bu yaşlardaki 4 çocuğa nasıl sahip olduğu ve kendisinin de bu durumu garip bulup bulmadığı sorulduğunda, hastanın kendisi de bu durumu garip bulduğunu, olsa olsa onları evlat edinmiş olabileceğini söylemekteydi.
Başka bir hasta sigortacıydı. Aslında öyle bir durum olmadığı halde, ekonomi ile ilgili çok önemli bir toplantıya yetişmesi gerektiği konusunda ısrar ediyordu.
Diş hekimi bir hasta, hastalarının randevuları olduğunu sanıyor, bu sebeple hastaneden sürekli olarak kaçıyordu.
Anterior kommünikan arter yırtılması sebebiyle hastaneye yatırılan bir kadın hasta, ısrarla bebeğini emzirmesi gerektiğini söylüyordu. Evet, yılar evvel bir bebeği vardı ve emzirmek istediği bebeği şu anda 30 yaşındaydı
RESİM DENEYİ
İsviçre’de, Cenevre Üniversite Hastanesinde nörorehabilitasyon profesörü olan ve daha çok, hafıza kaybı üzerine yaptığı çalışmaları ile bilinen Armin Schnider, aşağıdaki şekilde bir deney yapar.
İsviçre’de, Cenevre Üniversite Hastanesinde nörorehabilitasyon profesörü olan ve daha çok, hafıza kaybı üzerine yaptığı çalışmaları ile bilinen Armin Schnider, aşağıdaki şekilde bir deney yapar.
Profesör Schnider, konfabulasyon hastalarına bir dizi resim gösterir. Bu resimlerden bazıları dizi içinde tekrarlanmaktadır. Yani aynı dizi içinde, aynı resimden birden fazla sayıda bulunmaktadır. Konfabulasyon hastalarından istenen şey, resimlerin gösterilmesine başladıktan itibaren, resim dizisi içinde, aynı resim ikinci veya üçüncü defa tekrarlanmışsa, “bu resmi, bu dizideki resimlerin içinde daha evvel gördüm” anlamına gelen “evet” demesi, o resmi, o dizi içinde ilk defa görüyorsa (dizi içinde, daha evvel bu resmi görmedim anlamında) “hayır” demesidir.
Şekilde, tavşan ile başlayan resim dizisine bir bakalım. Tavşan, resim dizisinin ilk resmi olduğu ve henüz benzer bir resmi bu dizi içinde şimdilik görmediğimiz için gerek normal bir kişiden gerekse konfabulasyon hastasından alınacak cevap “hayır” dır. Keza ikinci resim olan gül resmi ile de ilk defa karşılaşıldığı için normal bir kişi ve konfabulasyon hastası bu resim için “hayır” cevabını verir. Kaplan resmi için de “hayır” ifadesi alındıktan sonra sıra dördüncü sıradaki gül resmine gelince, gerek normal kişi, gerekse konfabulasyon hastası, gül resmi için “evet” ifadesini kullanır. Çünkü, gül resmi, dizi içinde, ikinci resim olarak daha evvel görülmüştü. Deneye devam ederek, saat ve araba resimleri için de birer “hayır” cevabı aldıktan sonra birinci dizi resimlerle ilgili deney biter.
Şimdi, deneyin ikinci aşamasına gelelim. Deneyin ikinci aşamasında, konfabulasyon hastasına, bu defa ikinci bir dizi resim gösterileceği söylenir. (Şekilde, nota resmi ile başlayan dizi resimler.) Konfabulasyon hastasından istenen, ikinci dizideki resimler için de aynı kuralı uygulamasıdır. Ancak, evvelki dizideki resimlerin hiç birini dikkate almaması, ikinci dizideki resimleri kendi içinde değerlendirmesi istenir. Buna göre normal bir kişi, ikinci resim dizisinde sadece dördüncü sıradaki çam resmine “evet” ve diğerlerine “hayır” cevabı verirken (normal kişiye ait ifadeler, resimlerin sol üstlerinde gösterilmişlerdir), konfabulasyon hastaları, fazladan, üçüncü sıradaki gül ve beşinci sıradaki saat resmine de “evet” ifadelerini kullanmışlardır. Konfabulasyon hastaları, kendilerine, ikinci diziyi kendi içinde ayrı değerlendirmeleri istendiği halde, birinci resim dizisindeki gül ve saat resimlerinin, sanki ikinci dizi içinde varmış gibi düşünür, dolayısıyla ikinci dizi içindeki gül ve saat resimlerini ikinci defa gördüklerini sanarak, bu resimlere “evet” ifadesini kullanmışlardır. (Resimlerin sağ alt köşelerindeki ifadeler.) Diğer bir ifade ile, iki resim dizisini birbirine karıştırmış, ikinci resim dizisinin içine, birinci resim dizisindeki bilgileri taşımışlardır. Bunun anlamı, konfabulasyon hastaları yeni resim dizisine cevap verirken bellek, eski bilgileri (birinci resim dizisine ait bilgileri) denetleyemediği için, bir evvelki kayıtları eleyememiş ve dolayısıyla, birinci deneye ait kayıtlar ikinci dizi resim kayıtlarına “evet” dedirten referans resimler olmuştur.
KONFABULASYON VE FARKLAR
Peki, şunları sorabiliriz. Mitomani (yalan söyleme hastalığı), paranoya (sanrı) ve benzeri kavramların konfabulasyondan ne farkı vardır? Birçok çalışmalar yapılıyor ve devam ediyorsa da, birbirlerinden ayırmak için kesin sınırların şimdilik konmadığını söyleyelim ve konumuzu burada bitirelim ve son olarak soralım.
Yazıyı okurken, çevrenizden kısa süre de olsa bağlarınızı koparttığınızı düşünüyor musunuz? Bu süre çerçevesinde, zaman zaman, aklınıza yazının dışında başka şeyler geldi mi? Hayal gücünüz, siz istemeseniz de çalıştı mı? Çoklu veya paralel evrenlerden bahsedilen çağımızda, yazıyı okumayı bitirdiğimizde hala kendi evrenimizde olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Kanıtınız var mı?
Erol
Kaynaklar: