27 Eylül 2015

Beynimiz ve Biz: Bencillik, Doğuştan Geliyor Olabilir mi?


Harvard Üniversitesinden iki psikolog, Peter Blake ve Katherine McAuliffe aşağıdaki gibi bir deney planlarlar.

Öncelikle, 3 ile 8 yaşlarında ve birbirlerini daha evvel hiç görmemiş çocukları denek olarak kullanırlar. Önlerine de çalışma şekli aşağıda açıklanan bir mekanizma koyarlar.

Resimde de görüldüğü gibi, mekanizmanın üzerinde, her iki tarafta olmak üzere birer kırmızı, ortada da bir adet siyah olmak üzere üç adet kap koyarlar. (Mekanizmanın dışındaki kırmızı kabı dikkate almayınız). Kapların biraz üzerine gelecek şekilde iki adet kare biçiminde tahtadan yapılmış yüzeyler mekanizmaya konur. Ayrıca, mekanizmanın sadece bir tarafında olmak üzere biri kırmızı biri yeşil renkli iki adet kol deney aletine dâhil edilir.

Mekanizma şu şekilde çalışır. Eğer, deney aletinin, kolların bulunduğu tarafına oturur ve kırmızı kolu çekerseniz, kare biçimindeki yüzeylerin her ikisi birden, ortadaki siyah tabağa doğru eğiliyor ve dolayısıyla, bu kare yüzeylerin üzerine konan şeyler de siyah kabın içine düşüyor. Eğer, yeşil kolu kendinize doğru çekerseniz, kare biçimindeki yüzeyler ters tarafa yani kırmızı tabakların olduğu tarafa eğiliyor ve üzerine konan şeyler bu defa da, kırmızı kapların içine düşüyor.

Şimdi de sıra, çocuk deneklerimizle deneyimizi yapmaya geldi. 

Kolların olduğu tarafa bir çocuk, diğer tarafa da bir çocuk oturtuluyor. Yani, deney aleti sadece bir çocuğun kontrolüne verilmiş oluyor. Daha sonra deneyi yapan, kare şeklindeki tablaların üzerine birer tane şeker (ödül) koyuyor. Kontrolü elinde bulunduran çocuk, isterse kırmızı kolu çekerek, şekerleri ortadaki siyah kaba düşmesini sağlayabilir, ancak bu durumda her iki çocuk da şeker yiyemez (çünkü deneyin kuralı öyle) veya yeşil kolu çekerek, her bir şekerin kendi önlerindeki kırmızı tabaklara düşmesini sağlar ve dolayısıyla her çocuk da şeker yiyebilir.

Elbette ki, kare şeklindeki tablaların üzerinde birer adet şeker bulunduğunda, kontrolü elinde bulunduran çocuk yeşil kolu çekerek, hem kendisinin hem de karşı tarafta oturan çocuğun şekere ulaşmasını sağlar. Deneyci, deneye devam ederek, tablaların üzerine hemen hemen eşit miktarda şeker koyduğu zaman, kontrolü elinde bulunduran çocuk, hemen her defasında yeşil kolu çekerek hem kendisinin hem de karşıdakinin şekerlere erişmesini sağlar.

Deneyin ikinci safhasında deneyi yapan (deneyci), kolların kontrolünü elinde bulunduran çocuk tarafındaki tablaya 4 şeker, karşı taraftaki çocuğun bulunduğu tablaya 1 şeker koyduğu zamanda da çocuk, yeşil kolu çekerek her iki tarafın da ödüllere ulaşmasını sağlar.

Deneyin üçüncü safhasında ise, kontrolü elinde bulunduran çocuğun tarafına 1 adet, karşı tarafın bulunduğu taraftaki tablaya  4 adet şeker konulduğunda, bu defa çocuk, kendi tarafında bir şeker olduğu halde, kırmızı kolu çekiyor ve tablaların üzerindeki şekerler ortadaki siyah kabın içine düşüyor. Böylece hiçbir çocuk, şekere ulaşamamış oluyor. Görülüyor ki, kontrolü elinde tutan çocuk, kendisi az, karşı taraf fazla şeker aldığı zaman, karşı tarafın fazla almaması için, kendi hakkından da feragat etmektedir.

Deney sadece bir sefer tekrarlanıp bırakılmıyor. Bir çok çocuk ile yapıldığında yüksek oranda aynı sonuç elde ediliyor.

Ne dersiniz; kıskançlık, haset, bencillik doğuştan geliyor olabilir mi? Bu davranış biçimlerimizi, içinde bulunduğumuz kültüre bağlı olarak, sonraki zamanlarda yetişme biçimimizle denetlemeyi öğreniyor olabilir miyiz?

Bu arada, bu deneyin, farklı topluluklara ve dolayısıyla farklı kültürlere göre farklı sonuçlara ulaşabileceğini (çocuk yaştakiler için) düşünenlerdenseniz, hemen o konuda da eksiğimizi tamamlayalım. Deneyin benzer versiyonları Amerika, Avrupa, Çin, Peru, Brezilya, Fiji ülkelerinde yapılmış ve benzer sonuca ulaşılmış. Bunun da anlamı, bireysel davranış gösteren toplumlar ile kollektif davranış normlarına sahip ülkeler arasında da belirgin bir istatistiksel fark görülmemiş.

Eğer, doğamızın bir parçası olduğunu düşündüğümüz “bencillik, kıskançlık, haset vb” davranış biçimlerimiz daha doğarken veya doğmadan evvel bir şekilde tamamen beynimizden sökülüp atılmış olsaydı, nispeten daha mı iyi bir toplum olurduk? Yoksa, bencillik, kıskançlık, haset denilen davranışların tamamen sıfır olduğu bir beyin mekanizması ile, düşündüğümüzün aksine, daha barışçıl ilişkiler yerine, diğer başka duygularınızı ve toplumsal yaşantımızı etkiler ve ilişkilerimiz bir kaos mu olurdu? Kim bilir, belki de varlığımızı sürdüremiyor olurduk.

Siz ne düşünüyorsunuz? Acaba, doğa bize; bencillik, kıskançlık, haset vb. isimlendirdiğimiz davranış biçimlerini, genlerimiz vasıtasıyla beynimize koymuşsa, bunda, bizim varlığımızı sürdürme; sevgi, saygı gibi kavramları daha iyi anlayabilmek için hatta daha iyi bir topluluk oluşturma gibi bir maksadı olmuş olabilir mi?

Erol

Kaynaklar:

Paul Bloom, Bebeklerin Ahlaki Yaşamı, Verita Yayıncılık, 2015
http://news.harvard.edu/gazette/story/2011/06/just-rewards/

3 yorum:

  1. Ben çevreyle alakalı diye düşünüyorum.Bu arada Erol Bey hakkınızda çok şey merak ediyorumda.Acaba kendiniz hakkında bilgi verdiğiniz bir bölüm varmıydı ? Aynı şekilde Hayyam Beyinde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Sayın Adsız,

      İlginiz için öncelikle teşekkür ederim. Blogda, kişisel tanıtım bölümü yok. Bizler, sizin gibi, ilgi duyduğumuz alanlarda okuyan, okuduklarımızı araştıran, öğrendiklerimizle kendimizi zenginleştirmeye ve burada paylaşmaya çalışan, öğrendiğimiz bilgilerde değişiklikler veya yenilikler olursa, eski bildiklerimizi dogma haline getirmeden, bilgilerimizi güncelleyebilen, bilginin bizi yönetmesini değil, bilgiyi bizim yönettiğimiz akıl yürütmelerimiz olan sevmeyi seven, saygıyı sayan ortalama kişileriz. En azından ben öyle düşünüyorum. Esen kalmanız dilerimle.

      Sil
    2. Merhabalar Sayın Adsız,

      Sayın Erol öyle güzel ifade etmiş ki yapmaya çalıştığımız şeyi, ek bir şey söylemeye bile gerek yok. Sırf beni de sorduğunuz ve Sayın Erol'e katıldığımı ifade etmek amacıyla bu dipnotu düşmeyi uygun gördüm.

      Tabii ayrıca ilginiz için teşekkür etmek de istedim. Biliyorsunuz ki, araştıran, öğrenen, kendini geliştirmek isteyen kişi sayısı oldukça azken, sizin bloga, hatta bunun da ötesinde yazarların kişisel yanlarına ilgi duymanız oldukça takdire şayan bir şey.

      Saygılarımla.

      Sil