Eğer beynimizin %10’unu kullandığımız söyleniyorsa, bu durumda karşı soru şöyle olmalı: Neyin %10’u? Öyle ya, bir şeyin belli bir yüzdesinden bahsedebiliyor olmak için o şeyin tamamının, bütününün bilgisine sahip olmamız gerekmez mi?

Aslına bakarsanız, beynimizin %10’unu kullanıyor olma düşüncesi epeyce çekici geliyor insana. Bir an, kullanmadığımızı varsaydığımız %90’ı da kullanmaya başladığımızı düşünelim. Bizi içine çeken mistik düşünce çerçevesinde; pi sayısını yirmi bininci ondalığa kadar ezberden söyleyebilmenin, tele kinetik güçlere sahip olabilmenin veya duyu ötesi algılamalarımızın olabileceğine dair inancımızı daha kolay açıklayacak bir ortam yaratmış olurduk.
UYKUDA DAHİ BEYNİMİZİ KULLANIYORUZ
Nörolog Barry Gordon da, “bizler, hemen hemen her parçasını kullandığımız için beynimiz her zaman için aktiftir” diyerek bu mitin geçersiz olduğunu söylemektedir.
Minnesota, Rochester Mayo Klinikte nörolog John Hanley “uykuda dahi, günlük hayatımızda prefrontal korteksi, düşüncelerimizde nasıl kullanıyorsak, aynısıyla kullanıyoruz” demektedir.


Hanley, cümlelerine “Eğer, sadece bir fincana kahve koyma işlemini bile örnek olarak alsak, fincanı görme işlemi için oksipital lobun, fincanı (nesneyi) tanımak için parietal lobun, fincanı parmaklarımızla tutabilmek için motor korteksin, basal gangliyanın, fincanı tutabilmek ve kendimizin dengede kalması için beyinciğimizin (cerebellum), bunları koordine edebilmek, düşünmek için alın lobumuzun (prefrontal korteks) devreye giriyor olması gerekir. Bütün bunları yapabilmek için beyinde saniyeler içinde olabilecek birbirleriyle tutarlı bir nöral (sinir hücrelerine ait) ateşleme fırtınasının olmasına ihtiyaç vardır.” diyerek devam etmektedir.
Gerçekten de bilim insanları beynimizin gün boyu neredeyse 24 saat % 100’ünü kullandığımızı beyin görüntüleme teknolojileri kullanarak göstermişlerdir.
HASTALIK, KAZA ve KULLANILMAYAN KISIMLAR
Beynimizin kullanılmayan bir kısmı varsa, bu olsa olsa beynimizin kaza veya hastalık sonucu zarar gördüğü kısımlardır. Başka bir deyişle, beynimizin %10’unu kullanıyor olsaydık, kullanılmayan bölümlerin hastalık veya kaza nedeni ile bir şekilde zarar görmesinden, bizde hiçbir değişikliğin olmaması gerekirdi. Ancak hiç de öyle olmuyor. Bir şekilde bilinç veya bilinç dışında çalışan bir fonksiyon sekteye uğramaktadır.
Örneğin, frontal lobun (alnımızın arkasındaki bölüm) belli kısımları hasarlı olan kişiler, günlük hayatının sıradan hareketlerine devam edebilirler. Ancak, ortama uygun davranışlar gösteremezler. Sözgelimi böyle bir kişi, iş toplantısının orta yerinde ayağa kalkıp, kendisi için öğle yemeği ayarlamak için toplantıdan çıkabilir. Tabii ki, bu durumdaki hastalar, dünyaya ayak uydurmada büyük zorluk yaşarlar
BEYİN GEREKLİ Mİ?

LABORATUVAR FARELERİ

%10 MİTİNİN KÖKENİ

Sonraları, 1936’da, Amerikan yazar Lowel Thomas, Dale Carnegie’nin Dost Kazanma Ve İnsanları Etkileme Sanatı (How To Win Friends And Influence People) kitabının önsözüne “Ortalama bir insan, zihninin gizli kalmış kısmının sadece %10’unu geliştirip kullanabilir” ifadesini ekleyince, 19 yy nörologlarının söylemlerinin yanlış anlaşılmasına böylece, %10 mitinin ortaya çıkmasına neden oldu ve günümüze kadar geldi.

Bilgi olarak ilave edelim ki, glia hücreleri meyve sineğinin beyninde %20, fare ve sıçan gibi kemirgenlerde %60, şempanzelerde %80 mertebesindedir.
%10 miti için bir başka çıkış kaynağı da, 1930’larda, Dr. James W. Kalat’ın kendi kitabı olan Biyolojik Psikoloji’de, nörologların dikkatini, beynin büyük miktarlardaki lokal nöronlarına çekmiş olması da başka bir olasılık olarak görülebilir denmektedir.
%10 MİTİ ve EINSTEIN

Profesör Della Sala %10 mitini merak edip Albert Einstein’ın arşivinde bir araştırma yaptığını ancak, konuyla ilgili tek bir kayıt bile bulamadığını söyler.
YEDİ MADDEDE %10 MİTİ
Nörobilimci Barry Bayerstein, %10 mitinin geçersizliğini aşağıdaki maddelerle sıralayarak açıklamaya çalışır.
1-Beynimize zarar verme: Eğer %10 mitine göre hareket edip, beynimizin %90’ına zarar versek bile, gündelik performansımızın zarar görmemesi gerekir. Gerçekte ise, beynin belli bir yeri zarar gördüğünde ya yeteneklerimizden bir veya bir kaçını ya da hareketlerimizden bazılarını kaybettiğimizi biliyoruz. Kaldı ki, beynimize çok hafif bir zarar vermek bile derin etkiler yapabilmektedir.
2-Beyin taramaları:Gelişen teknolojiye bağlı olarak beyin taramaları göstermiştir ki, hiçbir şey yapmıyor dahi olsak, beyin daima aktiftir. Hatta beynimizin bazı bölgeleri daha bile aktiftir.
3-Evrim:Beyin, oksijen ve besin tüketimi açısından çok maliyetli bir organdır. Ağırlık olarak vücudumuzun aşağı yukarı %2’sini oluştururken, vücudumuzun kullandığı tüm enerjinin neredeyse %20’sini tüketmektedir. Diğer organların her birinden daha fazla.
Eğer gerçekten de beynimizin %90’ına ihtiyacımız olmasaydı, beynimiz, kullandığı bu %20’lik enerjinin büyük bir kısmını tasarruf eder, böylece daha küçük beyinle daha etkili bir yaşam sürerdik. Kaldı ki, evrimin, beynimizin kullanılmayan kısmını eleyerek devre dışı bırakması kaçınılmaz olurdu. Bir de evrim, bu kadar gereksiz madde ile ne diye uğraşıp dursun, öyle değil mi?
4-Beyin görüntüleme:Pozitron emisyon teknolojisi (PET), fonksiyonel manyetik rezonans (fMRI) gibi gelişen teknikler, canlı beyni aktivite iken görüntüleyebilmektedir. Bakınız, Beynimiz ve Biz -17 (Beyin Görüntüleme/fMRI). Araştırmalar ortaya çıkarmıştır ki, uyku esnasında bile beynin birçok bölümleri çalışmaktadır. Eğer beynin bir kısmının çalışmadığından bahsedebiliyorsak, o kısım, hasar aldığı için çalışmıyordur. Bir başka deyişle, beynin sessiz olduğu zamanlar, hasar aldığı zamanlardır.
5-Bölgeselleştirilmiş fonksiyon: Beyinde, bir kütleden ziyade, bilgilerin işlenmesi için ayrıcalıklaşmış bölgeler bulunmaktadır. Çalışmalar için harcanan onlarca yıl sonunda, beyinde, fonksiyonu olmayan bir bölgeye şu ana kadar rastlanmamıştır.
6-Mikro yapısal analiz, tek birimlik kayıt tekniği: Araştırmacılar tek bir nörona, çok ince bir iğne elektrot batırıp, nöronun elektrik faaliyetini izleyebilmektedirler. Eğer beynin %90’ı çalışmıyor olsaydı, elektrot sokulan nöronun %90 olasılıkla fonksiyonu olmayan bir nörona rast gelmesi beklenirdi. Ancak görülüyor ki, beyinde, incelenmek üzere iğne elektrot sokulan her nöron, fonksiyon göstermekte bir başla deyişle çalışmaktadır. Şu halde, beyindeki hiçbir nöronun çalışmadığından bahsedemeyiz.
7-Nöral Hastalık:Beyin, dejenere olmuş hücreleri kullanmaz. Dolayısıyla beyindeki hücrelerin %90’ı aktive olmamış (çalışmıyor) olsaydı, kişiler öldüklerinde yapılan otopsilerde her kişinin beyninde büyük ölçekte dejenere beyin hücreleri bulunuyor olurdu.
Filmler, romanlar ve bilimkurgu %10 mitini körüklemiştir. The Dark Fields romanı ve bundan uyarlanan Limitless filminde, beynin geri kalan kısmına uyuşturucu ile ulaşılmaya çalışılması, keza The Zombie Survival Guide filminde, insanların beyinlerinin %5’ini kullanarak zombi olarak yaşamlarını sürdürebiliyor olması anlatılmaktadır. Ve yine, The Lawnmower man, Total Recall olarak bilinen filmler %10 mitini kullananlar arasında gösterilebilir.
%10 miti gerek reklam gerekse eğlence sektörü ile de hemen her kültüre pompalanarak yayılmıştır. Heroes dizisindeki karakterlerden genetik profesörü, beynin kullanılmayan kısmını ima ederek, beynin süper gücünden bahsetmektedir. Şimdiki çağın bir görüşü olarak bu tür mitler yani beynin kullanılmayan alanının tele kinetik güçler, psikokinesis, ekstra duyusal algılama adları altında bu düşünceleri yaymaya devam etmektedir. Yine, beynin başka gizemlerini keşfetmeye çalıştığını iddia eden reenkarnasyon ve benzerlerini de bunlara katabiliriz.


Şu halde; ya beynimizim %10’unu kullanıldığımıza dair miti kabul ederek, evrenin içinde arayıp da bulamadıklarımızı “doğaüstü” kuvvetlerde arayacağız ya da beynimizin %100’ünü kullandığımız bilgisine sahip bir kişi olarak, “doğaüstü” diye bir şey olmadığına dair “bilgimize” dayanarak, bugün için bilmiyor dahi olsak, bilmediklerimizi, gelecekte bir gün bizzat evrenin “içinde” ve onun bize sunduğu “malzemede” bulacağımıza/bulunacağına dair sabrı göstereceğiz. Seçim tamamen bizim. Sizin düşünceniz nedir?
Erol
Kaynaklar:
- Koob, Andrew; Düşüncenin Kökeni; Alfa Basım Yayım Dağıtım (2011)
- Aamodt, Sandra-Wang, Sam; Beyninize Hoş Geldiniz, NTV Yayınları (2011)
- http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=people-only-use-10-percent-of-brain
- http://en.wikipedia.org/wiki/Ten_percent_of_brain_myth
- http://erudition.mohit.tripod.com/_Influence_People.pdf
- http://psychology.about.com/od/biopsychology/a/10-percent-of-brain-myth.htm
- http://www.bbc.com/future/story/20121112-do-we-only-use-10-of-our-brains
Hayalkirikligina ugratan bir yazi..
YanıtlaSilMerhabalar Sayın East Harlem. Yazıyı mı beğenmediniz yoksa, beynimizin %10unu kullanıyoruz mitinin doğru olmayışı mı sizi üzdü?
Silbizmi organları kullanıyoz, yoksa organlarmı bizi kullanıyo.
YanıtlaSilİkisi de doğru. Bu hem beyin hem de vücudumuz için geçerli. Söz gelimi, el kol gibi uzuvlarımız bizim irademiz altında iken, bağırsaklarımızın çalışması için irademizden bir talimat almazlar. Kaldı ki, hangi enzimlerin hangi zamanda nereden salgılanıp besinleri ne şekilde sindirdiğimizi bilmek zorunda değiliz. Yani, bağırsaklardaki sindirim, midenin veya karaciğerin çalışması bizim irademiz ile değildir.
SilBeynimiz de öyledir. Alnımızın hemen arkasında prefrontal korteks olarak adlandırılan bir yer vardır. Kabaca, düşünme, karar verme, irade gibi kavramlar için burası hemen hemen bizim yönetimimiz altındadır. Bunu nereden biliyoruz. Çünkü bu kısımlarda bir hasar olduğunda, karar alma, düşünme dediğimiz faaliyetler de çıkmaza giriyor. Ancak bilinçaltı dediğimiz aktivasyonlar için beynimizin diğer taraflarına hakim değiliz. Sözgelimi, bazı istisnalar haricinde rüyalarımız bile irademizin dışında kurgulanırlar.
Sorduğunuz soru için özetle “ikisi de doğru” demek gerçekçi olacaktır.
iradeyi kullanma, irade tarafından kullanılma meseleside var
Silaklı kullanma, akıl tarafından kullanılma
Silaklı kullanamama, aklın seni kullanamaması