Stephen Hawking: Tanrı'ya Gerek Yok!

284 Yorum
Evrenin yaratılmasının kıvılcımı için Tanrı’ya ihtiyaç olmadığını, Büyük Patlama’nın (Big Bang) fizik kanunlarının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu söyleyen İngiltere’nin en tanınmış bilim insanı Hawking, “Nasıl ki Darwinizm biyolojideki yaratıcı ihtiyacını sona erdirdi, yeni fizik teorileri de evrenin oluşumu konusunda yaratıcının rolünü gereksiz kılmıştır.” dedi.

Yaşayan en önemli fizikçilerden Stephen Hawking, evrenin neden varolduğunu açıklamak için hiçbir ilahi açıklamaya ihtiyaç duyulmadığını belirtti. The Times’ın Eureka dergisinde son kitabı Büyük Tasarım’dan (The Grand Design) alıntılanan kısmında Hawking; “Kütle çekim diye bir kanun olduğu için, evren kendini hiçbir şeyden yaratabilir ve yaratmıştır da. Hiçbir şeyin olmamasındansa bir şeylerin olmasının, evrenin ve bizim varolmamızın nedeni bu kendiliğinden oluştur.” diyor ve ekliyor “Kıvılcımın çakılması ve evrenin işlemeye hazır olması için Tanrı’ya başvurmaya gerek yok.”

Daha önceki kitaplarında yaptığı Tanrı göndermeleri nedeniyle sık sık başta evrim kuramı karşıtı yaradılışçılar olmak üzere dinci kesim tarafından alıntılanan Hawking geçtiğimiz Temmuz ayında Kanal 4’e yaptığı açıklamalarda “kişisel” bir Tanrı’nın varlığına inanmadığını söylemişti. “Asıl soru; evrenin başlayış şeklinin, bizim anlayamadığımız sebeplerden ötürü Tanrı tarafından seçilen mi yoksa bilimsel yasaların gerektirdiği bir yol mu olduğu. Ben cevabın ikincisi olduğuna inanıyorum. Eğer isterseniz bilimin yasalarına 'Tanrı' diyebilirsiniz ancak bu kişisel olarak tanışabileceğiniz, sorular sorabileceğiniz ve dua edebileceğiniz, olaylara müdahale eden kişisel bir Tanrı olmayacaktır.”

Einstein ne diyordu?
Tanrısal göndermeleri nedeniyle sıkça dindar kesimlerce örnek gösterilen ve alıntılanan bir diğer bilim insanı olan Einstein da Hawking gibi kişisel bir Tanrı’ya inanmıyordu. Albert Einstein 17 Aralık 1952’de Beatrice Frohlich’e yazdığı mektupta “kişisel bir tanrı fikri bana garip, hatta safça geliyor” diye belirtmiş, 1953’te yine kendi el yazısıyla aldığı bir notta, “doğaya asla amaç veya hedef, veya antropomorfik olarak anlaşılabilecek herhangi bir özellik atfetmedim. Benim doğada gördüğüm şey, bizim ancak noksan bir şekilde kavrayabildiğimiz ve düşünen her insanı tevazuya sevk etmesi gereken muazzam bir yapıdır. Bu, mistisizmle hiç alakası olmayan gerçek manada bir iman duygusudur” demiştir.

Einstein, 1954 yılı Mart ayında yazdığı mektupta ise açıkça şu paragrafa yer vermişti:

“Dini kabullerim hakkında okuduklarınız elbette bir yalandan ibaret, sistematik olarak tekrar ettirilen bir yalan bu. Kişisel bir tanrıya inanmıyorum ve bunu asla saklamadım, hatta açıkça dile getirdim. İçimde dini olarak adlandırılabilecek bir şey varsa bu, bilimin açıklayabildiği haliyle evrenin yapısına karşı duyduğum sınırsız hayranlıktır.”

Big Bang ve kozmolojik argüman
Stephen Hawking’in çalışmalarının ve söylemlerinin dinci kesim tarafından sürekli alıntılanmasının arkasında “kozmolojik argüman” ya da “ilk neden argümanı” olarak bilinen bir argüman yatmaktadır. Nedensellik ilkesinden çıkan bu argümana göre başlangıcı olan her olayın bir nedeni vardır. (Big Bang’i evrenin başlangıcını açıklayan teori olarak kabul edersek) Evrenin oluşumu Big Bang ile başladığına göre Big Bang’in de bir nedeni, tüm bunların başlatıcısı bir neden, dindarların yorumuyla “Tanrı” vardır. Bu mantığa göre bir olayın kendi kendine başladığını söylemek bir çelişkidir. Ancak bu argüman, mevzubahis ilk nedenin (Tanrı’nın) varlığına neyin neden olduğu sorusunu cevaplamaz ya da neden bu ilk hareketin bir nedene ihtiyacı olmadığına dair bir açıklama getirmez. Dolayısıyla evrenin kendiliğinden oluşmuş olamayacağı tezi savunulurken aynı mantık silsilesi içerisinde başka bir varlığın kendiliğinden varolmasından bahsedilir ve bu varlığın neden kural dışı olması gerektiğine dair mantıksal bir açıklama getirilmez.

Açıklama yaparken kaçınılmaz olarak nedenselliğe başvurulmasının nedeni, gözlemlediğimiz olguların fiziksel bir nedene (Newton fiziğine) bağlı olarak gerçekleşmesidir. Ancak evrenin oluşumunu açıklarken kullanılan kuantum fiziğinin yasaları bu basit nedenselliğe gerek duymamaktadır. Dolayısıyla Stephen Hawking’in kuantum fiziği ile yaptığı gibi, evrenin oluşumu bir Tanrı’ya ihtiyaç duymadan açıklanabilirken, "Tanrı" argümanın kendi nedensiz varlığının açıklanamaz oluşu bu argümanı geçersiz kılmaktadır.

Profesör Stephen Hawking kimdir?
İngiliz olan teorik fizikçi Stephen Hawking 8 Ocak 1942 doğumlu. Geçtiğimiz yıl emekli olan Hawking, 30 yıldır Cambridge Üniversitesi'nde matematik kürsüsünün başındaydı. Kendisi özellikle kara delikler üzerine yaptığı çalışmalarıyla biliniyor. Bir kısmı Türkçe'ye tercüme edilmiş çok sayıda kitabı bulunan Hawking'in en bilinen eserlerinin başında "Zamanın Kısa Tarihi" isimli kitabı geliyor.

284 yorum:

  1. TASARIM DELİLİ
    Bertrand Russell bir konuşmasında “İşte evren karşımızda duruyor ve hepsi budur” demiştir. Bu yaklaşımıyla, ezeli evrenin her şeyin açıklaması olduğunu söylemek istemiştir. Oysa Big Bang, evrenin, Russell’ın sandığı gibi her şeyin açıklaması olmadığını, evrenin kendi dışında bir Sebep’e muhtaç olduğunu ve binlerce yıldır savunulan tüm materyalist ateist felsefelerin yanlış olduğunu göstermiştir.
    Gerek Lucretius, gerek Marks, gerekse Russell gibi ateistler, evrenin ezeli oluşuyla beraber bilinçli bir tasarımın ürünü olmadığını da savunmuşlardır. Bu onların felsefesinin doğal sonucudur, çünkü Tanrı’nın varlığını inkar eden kişiler, evrenin, tesadüflerin arka arkaya gelmesiyle oluştuğunu kabul etmek zorundadırlar. Oysa Big Bang sürecindeki oluşumlar, evrenin bilinçli bir Güç tarafından tasarlandığını gösterir. Big Bang başlangıcındaki patlama daha şiddetli veya daha yavaş olsaydı evrenin oluşamayacağından, evrenin başındaki madde-antimadde oranından, evrenin başlangıcındaki entropinin ayarına kadar bütün değerler, evrendeki bilinçli tasarımı göstermektedir. Bu kritik değerlerin hepsi maddenin içindeki özelliklerle oluşturulmaktadır. Bu ise hem maddenin yaratıldığını, hem de evrendeki tüm süreçlerin bilinçli bir şekilde oluşturulduğunu gösterir.
    EVRENİN SONU VE ÖZET
    Daha önce gördüğümüz gibi evren sürekli genişlemektedir. Buna göre iki senaryonun birinin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Ya evren geriye kapanmadan sürekli genişleyecek ve ısı ölümüyle Büyük Donma (Big Chill) süreci yaşanacaktır, ya da genişleme belli bir seviyeye geldikten sonra çekim gücü geriye kapanmayı başlatacak ve Büyük Çöküş (Big Crunch) yaşanacaktır. Eğer böyle bir çöküş yaşanırsa, evrenin olmadığı noktada zamanın da önemi kalmadığı için, evren-zamanının da sonu gelecektir. Big Bang’in felsefi sonuçlarına daha önce değinenler, Big Bang’in, evrenin başlangıcı olduğunu göstermesinin felsefi sonucu üzerinde durmuşlar, evrenin sonunu göstermesinin felsefi sonucunu yüzeysel geçmişlerdir. Bu kitapta yapmaya çalıştığım şeylerden biri de bu önemli felsefi sonuca da dikkatleri çekebilmektedir.
    Bilimsel verilerle evrenin sonsuza dek var olamayacağı anlaşılmadan önceki binlerce yıllık zaman zarfında ateistler, hep evrenin sonsuza dek var olacağını savunmuşlardır. Anlaşılıyor ki materyalistlerin en azından bir kısmı, kendi varlıklarının ölümle son bulmasına karşın evrenin ebedi var oluşunda kısmen de olsa teselli aramışlardır. Fakat hepsi, her şeyin açıklamasının içinde olduğunu ileri sürdükleri maddi evrenin sonsuzluğunu ısrarla savunmuşlar ve evrenin bir kıyamet sureciyle yok olacağını savunan dinlere karşı çıkmışlardır. Big Bang, felsefe tarihini yargılarken, ateistlerin binlerce yıldır savundukları bu tezi de mahkum etmiştir.
    Kısacası Big Bang beş önemli noktada, materyalist felsefelerin her şeklini geçersiz kılmaktadır. Bu felsefelere dayanarak inanç, eylem ve ahlak sistemlerini oluşturanlar; hem inanç, hem eylem, hem de ahlak sistemlerini baştan ele almalıdırlar. Bu beş madde şunlardır:
    1- Evren ezeli değildir. Böylece evreni, maddeyi tek ve asli unsur kabul eden materyalist felsefeler en temellerinden geçersiz olmuşlardır.
    2- İzafiyet teorisinin formülleri evreni ve zamanı birbirine bağladı. Böylece evrenin başlangıcının ispatı, zamanın başlangıcının ispatı anlamına da gelmektedir. Zamanı sonsuza dek geriye giden bir süreç olarak tasarlayan materyalist düşünürler yanılmışlardır.
    3- Big Bang ile oluşan süreçler evrende bilinçli bir tasarımın var olduğunu gösterir. Evreni sırf kendiyle açıklayan, bilinçli bir Yaratıcı’nın müdahalesini kabul etmeyen materyalist felsefeler bu açıdan da geçersiz olmuşlardır. (İlerideki bir bölümde “tasarım delili”ni detaylıca işleyeceğiz.)
    4- Materyalizm doğası gereği, değişmeyen ve bozulmayan, zamanın geçmesiyle aşınmayan bir evren ve madde tasarımı yapmıştır. Evrendeki aşamalı süreçler bunun tam tersini ispatlamıştır. Evrenin genişlemesi, entropi, yıldızların ve ışığın son bulacak olmasının anlaşılması; değişmeyen tek şeyin sürekli ve kesintisiz değişim olduğunu göstermektedir.

    YanıtlaSil
  2. 5- Evren ezeli olmadığı gibi ebedi de değildir. İnsanlar gibi evrenimiz de bir gün ölüm sürecini yaşayacaktır. Materyalizm bu en temel tezinde de geçersiz olmuştur.

    EVRENİN TASARIMINA 40 ÖRNEK
    Dr. Caner Taslaman
    1) Evreni meydana getiren patlama biraz daha şiddetli olsaydı, evrendeki tüm madde dağılırdı; eğer patlama biraz daha yavaş olsaydı, bütün madde hemen kapanacaktı. Her iki durumda da ne galaksiler, ne yıldızlar, ne dünyamız, ne de canlılar oluşurdu. Patlamanın galaksileri, yıldızları, Dünya’mızı ve canlıları oluşturacak şekilde olmasının olasılığı havaya atılan bir kurşun kalemin sivri ucu üstünde durması kadar bile değildir.

    2) Big Bang’in patlama anında eğer daha fazla madde olsaydı evren hemen kapanacaktı. Eğer patlama anında madde daha az olsaydı patlama galaksileri oluşturmadan maddeyi dağıtabilirdi. Görülüyor ki Big Bang, hem şiddeti, hem madde oranı, hem de bunların birbirine göre düzenlenmesiyle bilinçli bir tasarımın ürünüdür.

    3) Big Bang’in başlangıcının çok yüksek sıcaklıkta olması sayesinde atom-altı dünyadaki oluşumlar gerçekleşmiştir. Böylece de galaksilerden canlılara kadar olan süreç mümkün olmuştur.

    4) Evrenin başlangıçtaki homojen yapısı da galaksilerin oluşmasının bir şartıdır. Başlangıç homojenliğindeki ufak bir azalma galaksilerin oluşmasına izin vermeyecek ve tüm maddenin karadeliklere dönüşmesi sonucunu doğuracaktı. O zaman da biz var olamayacaktık.

    5) Evrende entropi sürekli artmaktadır. Bu ise evrendeki başlangıç anında çok düşük entropili bir başlangıcın olması gerektiği anlamını taşır. Bu olasılığın gerçekleşmesi imkansızdır. Roger Penrose düşük entropili bu başlangıcın gerçekleşme ihtimalini 10 üzeri 123′te 1 olarak hesaplamıştır.

    6) Big Bang’den sonra açığa çıkan protonlar ve anti-protonlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için proton sayısının, anti-protonlardan çok olması gerekiyordu ve öyle olmuştur.

    7) Aynı şekilde nötronlar ve anti-nötronlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için nötron sayısı, anti-nötronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

    8 Elektronlar ve pozitronlar da birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için elektron sayısı, pozitronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

    9) Kuarklar ve karşı kuarklar da birbirini yok eder. Oysa yaşamın varlığı kuarkların daha fazla olmasına bağlıdır ve kuarklar karşı kuarklardan daha çok olmuşlardır.

    10) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kendi anti-maddelerinden daha fazla olmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre belirlenmiş oranlarda yaratılmış olmaları da gerekmektedir. Bu da canlılığın bir şartıdır.


    11) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kütleleri de mevcut şekilde olmalıdır. Bu parçacıkların mevcut kütleleri farklı olsaydı yaşam için gerekli atomlar oluşamayacaktı.

    12) Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın elektrik yükleriyle birbirlerini dengelerler. Eğer bu denge sağlanmasaydı da canlılık için gerekli atomlar oluşamayacaktı. Elektronun elektrik yükü biraz farklı olsaydı yıldızlar oluşamazdı.

    13) Eğer evrendeki nötrino miktarı daha az olsaydı galaksiler oluşamayacaktı. Eğer nötrino miktarı daha fazla olsaydı galaksiler çok yoğun olacaktı. Her iki durum da canlılığın oluşmasını engellerdi.

    14) Güçlü nükleer kuvvet çekirdekteki proton ve nötronları bir arada tutar. Bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, hidrojen dışında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşamazdı.

    15) Zayıf nükleer kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, Big Bang’te çok fazla hidrojen helyuma dönüşürdü. Eğer bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, yıldızlardaki ağır elementlerin oluşumu olumsuz etkilenecekti ve canlılık oluşamayacaktı.

    16) Elektromanyetik kuvvet daha şiddetli olsaydı kimyasal bağların oluşumunda sorun çıkardı. Eğer daha zayıf olsaydı kimyasal bağların oluşumu sorunlu olurdu ve canlılık için mutlak gerekli olan karbon ve oksijen atomları yetersiz kalırdı.

    YanıtlaSil
  3. Uzatmayayım,
    ...
    40) Suyun reaksiyon kabiliyeti de canlılığın diğer şartlarından biridir. Su ne bazı asitler gibi parçalayıcı özellikler gösterir, ne de argon gibi hiçbir reaksiyona girmeden durur. Suyun akışkanlık değeri, suyun katı halinin sıvı halinden daha hafif olması da yeryüzündeki canlılığa büyük katkıda bulunur.

    Bu makaledeki verileri tamamlayıcı bir akademik çalışma olması bakımından İmtiyazlı Gezegen Filmini İzleyebilirisiniz: http://vimeo.com/4115328
    Ayrıntılı Bilgi; http://www.bigbang.gen.tr

    YanıtlaSil
  4. Her maddedi tek tek ele alabilir ve anti-tezlerini rahatlıkla söyleyebilirdim, ancak temel olarak kopyala-yapıştır bir çalışma olduğundan, karşımda Naci olarak siz değil, -sanıyorum- Caner Taslaman'ın yazısı olduğundan kısaca bir nüansı belirtmek istiyorum.

    Şunu ifade etmeliyim; sizin görüşünüz -bu yazı kapsamında- temelde hatalı. Mesela, belirtilen maddelerin birinde değişiklik olsaydı bizler olmayacaktık, ekosistemimiz olmayacaktı, ama burada gözden kaçan nokta; evrenin güç dağılımı farklı olsaydı sadece "bugünkü" şekliyle bildiğimiz canlılık ve ekosistem olmayacaktı. Farklı koşullarda, farklı sistemler evrilecekti. Yani bizler ihtimaller denizinden ortaya çıkan ihtimallerden biriyiz, başka bir ihtimalin ürünü de olabilirdi ve bizler hiç olmayabilirdik.

    Bunu sindirmeden, böylesi uzun yazıları referans almak ne yazık ki doğru ve yeterli değil.

    YanıtlaSil
  5. Sayın Hayyam,

    Lütfen teker teker maddelere itirazlarınızı yazın. Karşı görüşün burada bunlarla birlikte yer alması çok faydalı olacaktır...

    "Farklı koşullarda, farklı sistemler evrilecekti." demişsiniz.

    Karbon temelli hayattan başka akıl ortaya çıkmasını sağlayan hayat şekli bilmiyoruz. Suyun olmadığı yerde hayat olamayacağını(bildiğimiz manada akıllı yaşam) bilebiliyoruz.Farkındaysanız söyleminiz de gayesel bir nihai son kastı var..nedenleri bilmeden sonuç çıkarıyorsunuz.

    Evrim sadece bir gözlemdir bir değerler dizgesi olarak nedenler hakkında bize bir şey söyleyemez . Siz önceden farklı sistemleri evrilmesini farklı koşullarda da olsa sağlayabilecek içkin bir sistem olduğunu söylerseniz, bu teleolojik evrimi desteklemek olur. oysa eleştiriniz bunun tersini yapmak istediğinizi gösteriyor. Yani doğada evrimin kaçınılmaz olması ancak onu maddenin ortaya çıkmasını sağlayan ön koşullardan biri olmasıyla mümkün olur. Maddede evrilme özelliği içkin olarak diyalektik bir şekilde var olmalıdır ki o olasılıklardan bahsedebilelim. Maddesel olarak potansiyel olmayanın daha sonra ortaya çıkma ihtimali Lucretius’un söylediği gibi yoktur. Ex nihilo nihil fit… yoksa bahsettiğiniz olasılıklar bir zihin için bir tür simya işi meşkuliyetidir.Kısaca eleştirinizi dayandırdığınız felsefi temel çelişik. Sizin gayesel olmayan tamamen naturalist bir açıklama yazmanız gerekirdi bunu yaparken de telonomi kullanmamalıydınız.

    size Rare Earth kitabını tavsiye ediyorum;

    http://www.amazon.com/Rare-Earth-Complex-Uncommon-Universe/dp/0387987010

    YanıtlaSil
  6. "Oysa Big Bang sürecindeki oluşumlar, evrenin bilinçli bir Güç tarafından tasarlandığını gösterir. Big Bang başlangıcındaki patlama daha şiddetli veya daha yavaş olsaydı evrenin oluşamayacağından, evrenin başındaki madde-antimadde oranından, evrenin başlangıcındaki entropinin ayarına kadar bütün değerler, evrendeki bilinçli tasarımı göstermektedir."

    Big-bang'in daha şiddetli veya daha yavaş olmasının pek bir önemi yoktur. Buradaki "daha" kavramı çok önemlidir. Örneğin milyonlarca kat daha hızlı veya milyonlarca kat daha yavaş olsa, evet oluşmazdı. Ama şu da unutulmamalı, evren, patladıktan sonra oluşmuş olsa da, maddelerin oluşumu zamanla gerçekleşmiştir.

    Aynı şekilde sıfır hacim, sonsuz kütleli ilk parçacığın entropisinin de çok ince bir ayarı yoktur. Zaten entropinin artması çok daha komplike ve öyle birimsel olarak ölçülüp bilinçli bir yaratıcıya işaret edecek bir şey değildir.

    Bununla birlikte, günümüz siicim teorileri kapsamında oldukça ütopik dahi olsa aynı anda patlayan bir çok evren fikri teorik olarak beklemektedir. Diğer bir deyişle, big-bang her an olmaktadır ve bizler bu ihtiimallerden sadece biriyiz. Gelgelelim öyle olmasa bile, evrenin nokta atışı derecesinde olmayan ama belli bir arallık gerektiren oransal patlama durumu bana bilinci çağrıştırmaz. Çünkü evrenin kaç defa başladığından tutun da, bu patlama-sönme sürecinin kaç defa olduğunu, hatta ilk patlama anlarını dahi bilmiyoruz.

    "Bilimsel verilerle evrenin sonsuza dek var olamayacağı anlaşılmadan önceki binlerce yıllık zaman zarfında ateistler, hep evrenin sonsuza dek var olacağını savunmuşlardır. Anlaşılıyor ki materyalistlerin en azından bir kısmı, kendi varlıklarının ölümle son bulmasına karşın evrenin ebedi var oluşunda kısmen de olsa teselli aramışlardır. Fakat hepsi, her şeyin açıklamasının içinde olduğunu ileri sürdükleri maddi evrenin sonsuzluğunu ısrarla savunmuşlar ve evrenin bir kıyamet sureciyle yok olacağını savunan dinlere karşı çıkmışlardır. Big Bang, felsefe tarihini yargılarken, ateistlerin binlerce yıldır savundukları bu tezi de mahkum etmiştir."

    Ateistlerin bir kısmı, ki bunlar daha önceki çağlarda yaşayıp da günümüz bilimsel gelişmelerinden bihaber olanlardır, evrenin sonsuz olacağını savunmuştur, ama ateizmin asıl duruşu a-teizm olmasıdır. Yani ateistlere göre bilinçli ve din gönderen bir yaratıcı yoktur, hatta pozitif ateizm bakımından bakarsak, bizlerin doğa yasalarının ve mantığının üstünde bir yaratıcı gücün olmasının mümkün olmadığını söylerler. Yani evrenin işleyişi hakkında yanılabilir ateistler, ama önemli olan zaten bilim ve mantığın bir anlamda inkarını gerektiren yaratıcı güç hakkında belirttikleri fikirdir.

    Bu arada benim ısrarla agnostik olduğumu belirtmem şart. Zira ben, tanrının var olup olmadığını bilemeyiz diyorum. Her ne kadar ateizme yakın dursa da bence arada kesin çizgiler vardır. Dinlerin ve dinlerdeki tanrı tasvirinin doğru olmadığını düşünüyorum ve bu konuda yanıldığımı sanmıyorum. Ama din-dışı bir yaratıcı olabilir. Olabilme ihtimali vardır ve bizler bu ihtimalin doğru olup olmadığını bilemeyiz. Aşağıda değinilen her tez ve anti-tezi neticesiinde ulaşacağım sonuç da agnostisizmi destekleyecektir sanıyorum.

    "Kısacası Big Bang beş önemli noktada, materyalist felsefelerin her şeklini geçersiz kılmaktadır."

    Materyalizmin aydınlanma çağı neticesinde Avrupa'nın yaşadığı katolik kilisesinin baskısına karşı oluştuğu gerçeğini göz ardı etmediğimi belirtmeliyim.

    YanıtlaSil
  7. "1- Evren ezeli değildir. Böylece evreni, maddeyi tek ve asli unsur kabul eden materyalist felsefeler en temellerinden geçersiz olmuşlardır."

    Evren, şu an tam olarak açıklanamayan tek parçacık -ki parçacık demesek daha iyi- halinde hep vardı. Daha doğrusu zaman ve mekan aynı anda başladığı için, evren oluşmadan önce bir şey yoktu. Diğer bir deyişle, evrenin oluşumu ile daha sonrasında elementlerin oluşumu süresi belli olmakla göreceli bir ezeliyetin ürünüdür.

    "2- İzafiyet teorisinin formülleri evreni ve zamanı birbirine bağladı. Böylece evrenin başlangıcının ispatı, zamanın başlangıcının ispatı anlamına da gelmektedir. Zamanı sonsuza dek geriye giden bir süreç olarak tasarlayan materyalist düşünürler yanılmışlardır."

    Materyalizmi, yukarıda açıkladığım aydınlanma çağı karşıtı olarak ele alırsak, doğru. Ancak her materyalistin iddiası bu değildir. Zira hareketin zaman olduğu ifadesini savunan materyalistler, bir anlamda yanılmamışlardır diyebiliriz.

    "4- Materyalizm doğası gereği, değişmeyen ve bozulmayan, zamanın geçmesiyle aşınmayan bir evren ve madde tasarımı yapmıştır. Evrendeki aşamalı süreçler bunun tam tersini ispatlamıştır. Evrenin genişlemesi, entropi, yıldızların ve ışığın son bulacak olmasının anlaşılması; değişmeyen tek şeyin sürekli ve kesintisiz değişim olduğunu göstermektedir."

    Burada çok önemli bir noktayı atlıyorsunuz: Materyalist iddianın yer yer yanılıyor olması, karşıt görüş olan yaratılış iddiasını doğrulamaz. İleride ele alacağımız iddiaları da göz önünde bulundurursak, bu yazının temeli materyalistlerin yanıldığı, öyleyse yaratıcının olduğu yönünde. Bu ise çok yanlış bir yaklaşım ve kesinlikle bilim-dışı.

    "5- Evren ezeli olmadığı gibi ebedi de değildir. İnsanlar gibi evrenimiz de bir gün ölüm sürecini yaşayacaktır. Materyalizm bu en temel tezinde de geçersiz olmuştur."

    Evet, ebedi değildir ve bu bilginin bir yaratıcıyla ilgisi yoktur. Yine sadece materyalist düşünceye saldıran bir tez.

    YanıtlaSil
  8. Evrenin tasarımına ilişkin delillere yönelik anti-tezler:

    "1) Evreni meydana getiren patlama biraz daha şiddetli olsaydı, evrendeki tüm madde dağılırdı; eğer patlama biraz daha yavaş olsaydı, bütün madde hemen kapanacaktı. Her iki durumda da ne galaksiler, ne yıldızlar, ne dünyamız, ne de canlılar oluşurdu. Patlamanın galaksileri, yıldızları, Dünya’mızı ve canlıları oluşturacak şekilde olmasının olasılığı havaya atılan bir kurşun kalemin sivri ucu üstünde durması kadar bile değildir."

    Buradaki "biraz daha şiddetli" terimine anlam veremiyorum. Yukarıda da aynı konuya değindim. Patlama sonrasında belli bir ısı ve şiddet skalası vardı; ilk patlama anındaki durumu zaten bilmiyoruz ki şiddeti hakkında böyle bir yargıya varalım. Bunun yanı sıra madde-antimadde dağılımı maddenin oluşumu için gereklidir ama canlılığın temelini oluşturan elementlerin oluşumu, big-bang sonrassında uzun vadeli bir sürede aşama aşama -yıldızların patlamasıyla- oluşmuştur.

    "2) Big Bang’in patlama anında eğer daha fazla madde olsaydı evren hemen kapanacaktı. Eğer patlama anında madde daha az olsaydı patlama galaksileri oluşturmadan maddeyi dağıtabilirdi. Görülüyor ki Big Bang, hem şiddeti, hem madde oranı, hem de bunların birbirine göre düzenlenmesiyle bilinçli bir tasarımın ürünüdür."

    Aynı sorun burada da var: "Daha fazla" gibi bir açıklama olabilir mi? Bir tane mi, iki tane mi, üç kilo mu, 5 mol mü? Nedir bu fazlalığın ölçüsü ve dayanabilirlik durumu? Bunun yanı sıra, madde-antimadde dağılımı zaten tam eşit değildi, ki eşit olmaması da iyi olmuştur.

    "3) Big Bang’in başlangıcının çok yüksek sıcaklıkta olması sayesinde atom-altı dünyadaki oluşumlar gerçekleşmiştir. Böylece de galaksilerden canlılara kadar olan süreç mümkün olmuştur."

    Evet, tamamen böyle olmuştur. Ancak bu yüksek sıcaklığın bir delil olduğu fikrine nereden kapılınıyor? Yani, bu sıcaklığın olması zaten bu oluşumun doğal bir sonucudur. Eğer sıfır hacim, sonsuz kütleli bir parçacık olsanız, siz de çok yüksek sıcaklıklara sahip olur, yüksek enerji sebebiyle atom-altı parçacıklarınızı oluşturup şekillendirirdiniz.

    Bunu bir tasarım delili görmek, "Bakın ağaç var ormanda, o halde yaratıcı var." demek gibi bir şeydir.

    "4) Evrenin başlangıçtaki homojen yapısı da galaksilerin oluşmasının bir şartıdır. Başlangıç homojenliğindeki ufak bir azalma galaksilerin oluşmasına izin vermeyecek ve tüm maddenin karadeliklere dönüşmesi sonucunu doğuracaktı. O zaman da biz var olamayacaktık."

    "Ufak bir azalma." Anlayacağınız üzere, yine bunu eleştireceğim. Bunun dışında, bir önceki eleştirimi yineliyorum, big-bang'in oluşmasındaki her türlü etkiyi delil sayamazsınız. Bir başka örnekle bunu netleştireyim: Elinizde bir bowling topu var ve siz bunu labutları devirmek için atıyorsunuz. Karşıda da bir yaratılışçı var ve, "Eğer kütle-çekim kuvveti daha az olsaydı, top aynı şiddetle yere yapışayacak ve ilerleyemeyecekti. Demek ki tanrı var. Sürtünme kuvveti olmasa bu şiddetle gitmeyip, o top hiç durmayacaktı, o halde tanrı var." gibi ifadelerle tanrının varlığını savunmak gibi bir şey.

    YanıtlaSil
  9. "5) Evrende entropi sürekli artmaktadır. Bu ise evrendeki başlangıç anında çok düşük entropili bir başlangıcın olması gerektiği anlamını taşır. Bu olasılığın gerçekleşmesi imkansızdır. Roger Penrose düşük entropili bu başlangıcın gerçekleşme ihtimalini 10 üzeri 123′te 1 olarak hesaplamıştır."

    Roger Penrose, "Us Nerede? / Kralın Yeni Usu-3" adlı kitabında o sonuca ulaşmıştır. Ancak o kitabın tamamı okunursa bunun bir yaratılış sürecine ifade ettiğini söylememekle birlikte, bunu bir bilimsel sorun olarak görüp, çözülebilir olarak değerlendirmiştir. Diğer bir deyişle, sizin yazınızdaki bu bilgi, hem konudan saptırılmış hem de konuyla tam ilişkili olmayan bir veridir.

    "6) Big Bang’den sonra açığa çıkan protonlar ve anti-protonlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için proton sayısının, anti-protonlardan çok olması gerekiyordu ve öyle olmuştur.

    7) Aynı şekilde nötronlar ve anti-nötronlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için nötron sayısı, anti-nötronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

    8 Elektronlar ve pozitronlar da birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için elektron sayısı, pozitronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

    9) Kuarklar ve karşı kuarklar da birbirini yok eder. Oysa yaşamın varlığı kuarkların daha fazla olmasına bağlıdır ve kuarklar karşı kuarklardan daha çok olmuşlardır.

    10) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kendi anti-maddelerinden daha fazla olmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre belirlenmiş oranlarda yaratılmış olmaları da gerekmektedir. Bu da canlılığın bir şartıdır."

    Evet, tamamen böyledir. Ama şimdiye kadar verdiğim çeşitli örneklerle bunun zaten olası sonuç olduğunu anlatmaya çalıştım. Yani eğer big-bang gibi bir durum olursa, bu parçacıkların şekillenmesi ve birbiriyle etkileşime girmesi olması gerekendir bile diyebiliriz.

    YanıtlaSil
  10. Bundan sonraki hemen hemen tüm maddeler de aynı mantık hatasına sahiptir. Şimdiyse sizin son görüşlerinizi dilim döndüğünce ele alayım:

    "Karbon temelli hayattan başka akıl ortaya çıkmasını sağlayan hayat şekli bilmiyoruz."

    Silikon temelli yaşam formunun olabilitesi vardı, ancak düşük bir ihtimal olduğunu söylemeliyim. BUnun yanında, geçenlerde NASA'nın arsenik ile yaşayan bakteri bulduğunu gördük. Bu da yeni yaşam formuna örnek sayılabilir. Ayrıca şimdilik bilmiyor oluşumuz, bunun örneğini bulamayacağımız anlamına gelmez. Aksini düşünürseniz, eleştirdiğiniz materyalist düşünce tarzının tipik bir örneği olursunuz.

    "Suyun olmadığı yerde hayat olamayacağını(bildiğimiz manada akıllı yaşam) bilebiliyoruz."
    Bildiğimiz manada akıllı yaşam örneği olarak sadece kendimizi biliyoruz. Bununla birlikte, hemen yukarıda söylediklerim burada da geçerlidir..

    "Farkındaysanız söyleminiz de gayesel bir nihai son kastı var..nedenleri bilmeden sonuç çıkarıyorsunuz."

    Hayır, böyle bir söylem içerisinde değilim. Benim bilimsel ve mantıksal anlamda gördüğüm şey şu: Belli bir reaksiyonlar bütünündeki değişkenler ile oynarsanız sonuç da değişir. Sonucun neden böyle olduğunu sorgulayıp, sadece belli bir nedenin buna sebep olduğunu düşündükten sonra, diğer nedenlerin başka sonuçlar doğuracağını ve elimizdeki sonucun sadece olası sonuçlardan biri olduğunu fark etmemeniz büyük bir sorundur.

    "Siz önceden farklı sistemleri evrilmesini farklı koşullarda da olsa sağlayabilecek içkin bir sistem olduğunu söylerseniz, bu teleolojik evrimi desteklemek olur."

    Böyle bir şey söylemedim. Sanırım demek istediğimi anlatamamışım: Evrenin ve evrimsel mekanizmanın temel koşulları farklı şekiller ve koşullarda evrilip, farklı canlılık türleri oluşturabilirdi. Günümüzdeki canlılık türü, olması gereken, kusursuz bir canlılık türü değil; hatalı canlılık türlerinden biri.

    "Yani doğada evrimin kaçınılmaz olması ancak onu maddenin ortaya çıkmasını sağlayan ön koşullardan biri olmasıyla mümkün olur."

    Evrimi nasıl görüyorsunuz anlamadım, ama evrim bir mekanizmadır. Big-bang sonrası oluşan madde ve elementler sonucu, bu elementlerin birbiriyle etkileşimi sonucu farklı farklı kombinasyonlar ortaya çıkmıştır. Bizler de bu farklı ihtimallerden biriyiz. Tamamen bilimsel yasalar çerçevesinde şekillenen bir çeşitlilik vardır ortada. İçkin ve aşkın bir güce işaret göremiyorum.

    "zin gayesel olmayan tamamen naturalist bir açıklama yazmanız gerekirdi bunu yaparken de telonomi kullanmamalıydınız."

    Sanırım amaçsal değil de mantıksal yorum yaptığımı anlatabildim. Bununla birlikte natüralist bir yaklaşıma da sıkı sıkıya sarılmam. Pragmatist açıdan natüralist olabilirim ama geniş anlamda olasılıklara açığım.

    Kitabı da yakın zamanda okuyamam, ama ilerleyen zamanlarda göz atma listeme ekledim.

    YanıtlaSil
  11. Düşüncelerinizi paylaştığınız ve eleştirilerinizi açıkça ortaya koyduğunuz için çok teşekkür ederim..

    YanıtlaSil
  12. Eleştirilerinizin ilk Kısmında;
    "Çünkü evrenin kaç defa başladığından tutun da, bu patlama-sönme sürecinin kaç defa olduğunu, hatta ilk patlama anlarını dahi bilmiyoruz."
    Kaç defa başladığı bir ön kabul geri kalan ise spekülasyon bunların entropiyi sıfırlama şanları gibi gayet hipotetik başka bir konu daha var.
    Materyalizm ile ilgili yazdıklarınızın hemen,hemen hepsine katılıyorum.

    YanıtlaSil
  13. Merhbalar Naci.

    Elbetteki spekülatif bilgiler bunlar. Zaten anladığınız üzere bilimsel verilerin kesin doğru olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak bilim ve din arasında şu fark vardır: Din ulaşılan nihai bir sonuç, bilim ise nihai sonuca giden bir yoldur. İşte bu yüzden bilimi seviyorum, çünkü yanlış yollara sapsa dahi kendi içindeki mütevaziliği ve gerçekçiliği inkar edilemez.

    Ama burada şu var: Eğer bilim gerçekten böylesine kaypak bir zemindeyse, -ki aslında o kadar da kaypak değil, bizler felsefi akıl yürütmelerle işleri zorlaştırıyoruz- bilimsel verilere dayalı yaratılış delilleri de aynı belirsizliği haiz olur.

    Ancak zaten yukarıda isteğiniz üzere tüm görüşlerimi yazdığımı düşündüğümden ek bir tartışmaya gerek olmadığını düşünüyorum.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  14. merhaba...
    bilgi paylaşımınızı okuma fırsatı buldum.ben bir öğretmenim.bilimden,labaratuardan,deneyden anlamıyorum dolayısıyla.Ancak sizlerle hem düşüncelerimi paylaşmak, hem de eğer izin verirseniz bilgilerinizden daha çok faydalanmak isterim.bilgi derken belleğinizde topladığınız elde edilmiş sonuç niteliğinde veriler ve sizlerin bildiği veriler doğrultusunda oluşturduğunuz fikirsel yorumlarınız...

    öncelikle varoluş kavramını anlamanın,açıklayabilmenin deneysel çalışmalarla yapılmasının yanında düşünsel boyutuyla da ele alınması gerektiğini düşünüyorum.mesela varoluşun bilimsel olarak net bir biçimde açıklanabildiği bir gün de yaşadığımızı düşünelim.

    1)birinci sonuç 'hiçlikten varlığın oluştuğu tezi' ispatlanmış olsun.böyle bir durumda dünyanın oldukça kusurlu bir yer olduğu,haksızlıkların,adaletsizliklerin,hastalıkların çok fazla olduğunu ve bu durum karşısında insanoğlunun sürekli bir gelişim ve değişim göstererek kusursuz yaratılışa kendisinin varması gerektiği ve yaşam amacının da bu olduğu anlaşılır.bu durum ilk anda bir boşluk ve korku yaratıyor ancak sonra kontrolün insanda olduğunun özümsenmesiyle olay matematikselleşmeye başlıyor ve matematiksel olarak da insanı sorunun çözümüne itiyor.yani sürekli kaynakları sömürülen,işgal edilen,aç-açıkta bir ulusun yaşadıklarının kader olmadığını hata olduğunu düşünüyoruz.bir nevi problem olduğunu, tesadüflerin oluşturduğu bir hatayı olduğunu görüyoruz ve bunun sonucunda bilince kavuşan hiçlik olarak 'mükemmel' e ulaşmayı amaç edinmemiz gerekiyor.(amaç edinmek tartışılabilir.belki de hiç uğraşmayıp yaşamı sonlandırıp karbon döngüsüne katılmamız en doğrusudur)-amaçsızlık-

    2)nihai soncun varoluş bilmecesinde bizi Tanrı ya kavuşturduğunu varsayarsak:
    a-Tanrı neden insanoğlunu böylesine bilinmezlerle dolu bir karmaşaya itmiştir?kutsal kitapların temelini oluşturan Ahlak, adalet ve erdem gibi kavramları tüm insanlara kendisi yükleyebilir ve böylece suçsuz,hatasız,günahsız bir evren yapabilirdi.bu seçimi yapmadığına göre insanların hata yapmasına imkan sağlayıp sonra da onları cezalandırmaktan zevk aldığı söylenebilir mi?
    b-sıfatlarından biri sonsuz merhamet sahibi olan Tanrı nın dünyanın bir yerlerinde birileri çamur suyu içerken,dışkı yerken buna seyirci kalabiliyor olması bu sıfatı yalanlamıyor mu?tüm bu zorluklara sınav adı koyulurken bu sınava nasıl başvuruda bulunduğumu bile hatırlamıyor olmamam birinin beni zorla sınava soktuğunu,bunun adının da zorbalık olduğunu düşünmekten başka seçeneğimin olmaması benim suçum mu?

    c-doğada eşcinsel hayvanların varolduğunun bilimsel kayıtlara girmesi yine canlılıkta hataların olduğunu göstermez mi?biz insanlar alışkanlık ve öğrendiklerimiz sonucunda yani karşılaştığımız durumları ya kabul ediyoruz ya da reddedip dışlıyoruz.

    YanıtlaSil
  15. d- doğada erkek varlığın üstünlüğünü rahatça görebildiğimi söylemeliyim.bu üstünlüğün biyolojik yapılarından başladığını düşünüyorum.örneğin erkek canlı cinsel organının biçimi dolayısıyla seksi çok erken tanımakta,orgazm denilen olayı dişiye göre çok çok yoğun ve kolay yaşamaktadır.bu durum bu iki cins arasında bir farktır ve hatadır.ve de haksızlıktır..doğada hayvanlarda bile erkek türün çok eşli olduğu görülür.görülüyor ki durum apaçık biyolojiktir.etik kurallarla açıklanamıyor.dişi cinsin büyük çoğunluğu orgazmı keşfedemediği ya da geç keşfettiği için çok eşli olamamıştır.bu da bir hata ve haksızlıktır.muhteşam adaletli ve merhametli Tanrı nın bunu böyle tasarlması söz konusu olamaz.
    e-son olarak 'dünyadaki yaşamın güçlü güçsüzü yok eder ve kendisi için enerjiye çevirir' yasası adaletsizcedir ve insanlara anlatılan Tanrı tanımına yakışmamaktadır.öz olarak TANRI NIN bu kadar hata yapması,hatalı bir sistem kurması bence imkansızdır.hatta Tanrı nın olmayışından daha çok korkutan şey beni Tanrı nın tüm bu hatalı,adaletsiz yasaları kendi isteğiyle yapan bir 'sadist' olmasıdır.hatta belki de yeteneklerini deneyen geliştirmeye bir beceriksiz olmalıdır ki hayat bu kadar acımasız ve korkunç olsun...
    f-ha bir de dinazorları Tanrı nın neden yaratma ihtiyacı duyduğunu çözemiyorm.yoksa bizi önce dinazor modelinde tasarlayıp sonra beğenmedi ve yok mu etti :) yani olmamasından daha büyük korkum doğrunun ne olduğunu kendisi bile çözememiş bir yaratıcının oyuncakları mıyız dersiniz...

    evet,ne var ki tüm bu hipotetik düşünceler karşısında ben Tanrı nın olmadığı ihtimaline yakın bir agnostiğim.ancak insanların 'acı' çekiyor olmalarının,'özlem'duyuyor olmalarının ,doğru ve yanlış kavramını oluşturmalarına ihtiyaç duymaları gibi eylemleri
    de bir Tanrı olabileceğini düşündürmüyor değil... Tanrı varlığın ta kendisi olabilir mi?
    ben olayları kendi bakış açımdan ve okuduğum makale,kitap vs. kaynaklardan bildiğim kadarıyla değerlendirdim.bilimsel verilerin yanı sıra varoluşun felsefesi yüzlerce soru getirmektedir akla.bu durum benim kafamı oldukça meşgul etmektedir öyle ki yaklaşık üç senedir bu konu üzerine araştırmalar yaptım.yazılar okudum,insaları,toplumları gözlemledim...mükemmel bir yaratıcının olmasını çok istemekle birlikte dini kitapların anlattıkları masal gibi gelmektedir.Tanrısızlık bana başıboşluk ve amaçsızlık hissi uyandırmaktadır.en kötüsü yapılan haksızlıkların yapanların yanına kalacak olmasıdr.

    umarım sizleri sıkmadan fikirlerimi anlatabilmişimdir.bana kafa karışıklığım için ne önerirsiniz.çünkü ben bu üç sene sonunda hala duruma netlik kazandıramayınca yeniden üniversite okumak (kimya ya da fizik) okumak istiyorum.gerçeğe ulaşma isteğim sonsuz...fikirlerimle ilgili yorumlarınız ve önerilerinizi bekliyorum.
    şimdiden teşekkürler...

    YanıtlaSil
  16. Öncelikle merhabalar.

    Yazdığınız yazıyı tek solukta okudum; muhteşem bir şekilde durumu kategorize etmiş ve önümüze sunmuşsunuz. Sizinle aynı fikirlere sahibim ve aynı duyguları paylaşıyorum.

    Söylediklerine ciddi bir anti-tez gelmeden ekleme yapmama hiç gerek yok. Sadece son paragrafınız hakkında naçizane bir şeyler söylemek istiyorum: Kafa karışıklığı hali bende de uzun süre sürdü, hatta hala da var. Ancak ne yazık ki üniversitelerin bizlerin sahip olduğu türden kafa karışıklıklarını çözebilecek nitelikte olduğunu sanmıyorum. Bir klişe olacak ama ezberci bir eğitim sistemiyle müfredatın öğrettiği bilgileri haiz olarak mezun oluyoruz.

    Kimya ya da fizik bölümü ancak bireysel çabalar neticesinde işe yararlık kazanır, o da belki. Şu şekilde de yaşadığım somut bir örneği sunayım: Geçmiş yıllarda biyoloji mezunu biriyle evrim üzerine bir tartışmaya giriştim. Biyoloji okumasına rağmen evrimi kabul etmiyordu, hatta hocalarının da üstüne basa basa evrimi sırf müfredatta var diye, zorunlu olarak anlattığını söylüyordu. Koskoca biyoloji mezunu benimle Harun Yahya terminolojisini kullanarak cümleler kuruyor, bilimsel anlamda tek kelime etmiyordu.

    Diyeceğim o ki, bilimsel anlamda üniversitelerin pek işe yaradığını sanmıyorum. Bilim yanlısı yayınlardan faydalanarak, işin teorik boyutunu aşıp, düşünsel boyutu bakımından işe yarayacak bilgileri almak en faydalısı olacaktır.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  17. orgazm denilen olayı dişiye göre çok çok yoğun ve kolay yaşamaktadır diyen arkadasim neyazikki yaniliyorsun , bir erkek dişilerin yasadigi yogunlugun 1/10 unu bile yasayamaz , kolaylik kisminda dogruluk payi var , dogada dişi herzaman daha degerlidir , ayrica cok kücük bir guinnes rekor kaydi , Asagida yil , rekortmen kadinin ismi ve ard arda (araliksiz) kac erkekle iliskiye girdigi rakamlari var:
    1995 Annabel Chong : 251
    1996 Jasmin St. Claire : 300
    1999 Houston 620
    1999 Klaudia Figura 646 (Hustondan ikigün sonra)
    2003 : Marianna Rokita - 759
    2004 Lisa Sparxxx - 919

    Bizzat Lisa Sparxxx in cekimlerini bastan sona izledim (kadinlarin cinselikte ezici üstünlügü gözler önpündeydi)

    http://en.wikipedia.org/wiki/Lisa_Sparks

    Bir ilave daha acimasiz olan dogadir , Tanrinin ne oldugunu hickimse bimiyor

    YanıtlaSil
  18. Büyükse de isyanım, kötülüklerim,
    Yüce Tanrı' dan umut kesmiş değilim;
    Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın
    Rahmete kavuşur elbet kemiklerim

    Derde gama yatkın yüreğime acı;
    Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;
    Bağışla meyhaneye giden ayağımı,
    Kızıl kadehi tutan elime acı...
    (Ömer HAYYAM)

    yeniden merhaba
    geğerli fikirleriniz için çok teşekkür ederim.'belki de hiçlik anlam kazanmak istedi ve dünya doğdu...'
    kadınların cinsellikte ezici üstünlüğü var demişsiniz ancak,bazı istisnalara dayanarak bu genellemeyi yapmanız doğru mudur?bazı kadınlar cinsellikle çok erken tanışabilirler ve bu nedenle orgazm olabilmeyi öğrenmiş olabilirler.orgazm kadınlar için ancak öğrenilebilecek ,uğraş isteyen bir durumken erkek cins neredeyse hiç zorlanmadan hiç öğrenmeden ilk tecrübesinde bile bu duyguyu yaşayabilmektedir.erkeğin ilk tecrübesini yaşayabilmek için, bir dişinin bu denemeyi kaç kere yapmak zorunda olduğunu bilemiyorum.fazla uzatmadan kabul edilmesi gereken şey, erkeğin sadece cinsellik değil daha bir çok konuda ki üstünlüğüdür.
    dişi her zaman değerlidir demişsiniz.evet,dişilere dolar üzerinden çok ciddi değerler biçilmektedir.bakın kabul etmesi zor ama hayat acımasız ve hatalarla doludur ve en bariz örneklerinden biri de kadının doğada erkek cinsten bir çok anlamda zayıf kalmasıdır.ben çok merhametli ve adaletli,tek gerçek olan bir Tanrı ya senelerce inandım,dua da ettim,secde de ettim.ve bunun gerçek olmasını hala çok istiyorum.Ama bilgilerim ,gözlemlerim ve mantığım doğrultusunda hayatı incelediğimde böylesine acı olayların yaşanmasına hatta bırakın bunu bir tek çocuğun göz yaşı damlasına dayanabilecek sonsuz merhamet sahibi bir Tanrı göremiyorum.aramama rağmen bulamıyorum.O na ulaşmak bu kadar zor olmamalıydı eğer olsaydı...

    benden de saygılar...

    YanıtlaSil
  19. Kiz cocuklari ilk orgazmlarini yastiga sürterek daha 10-12 yaslarinda yasamaya baslar , 13 yaslarinda elektikli dis fircasinin vibratör etkisini kullananlarin orani hic te az degildir (Amrikan arastirma enstitüsü kaynaklari), ilk insan iskeletlerinden bilimadamlarinin tespit ettigi diger bir gercekte ozamanlar yasamis bir erkegin erkekliginin suankilerden 2-3 kat gibi bir oranda fazla olmasi , doga erkekleri elimine ediyor ve bunu ben degil bilimadamlari söylüyor , yine ayni bilimadamlari iki cinsi incelerken olaganüstü bir sey kesfettiler , bir erkegin hastaliga kasi savunma mekanizmasi tektir yani bu mekanizma yenilirse erkek hastalaniyor , kadinda ise birinci mekanizma alt edilirse ikincisi devreye giriyor (Doga kadina karninda cocuk tasirken hastalanmasin diye turbo bir savunma mekanizmasi vermis) ayrica istatistikleri incelerseniz kadin ömrünün erkekten 5-10 yil uzun oldugunu görürsünüz , yine yapilan bir arastirmada kadinlarin hic zorlanmadan birden fazla isi yapabildikleri ama erkeklerin cok cok azinda bu yetenegin oldugu tespit edilmis , fiziksel olarak gücten bahsederseniz bence bunun hicbir önnemi yok , bir kizilderili atasözü ne der bilirsmisiniz:
    Kadınların ezelden beri bildigi kainatin dengelerini erkekler de anlamaya basladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere degismeye baslamıs olacaktır
    selamlarimla

    YanıtlaSil
  20. Hani bir söz vardır.Allah Adamı çarpar diye,
    Sthepen Havking çarpılmış ama farkında değil...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Allah çarpıyor, Muhammed bölüyor. E başka?

      Sil
    2. Ateizim de topluyor bro :-)

      Sil
    3. Muammed deme... Senin hic mi saygin olmaz piskopat

      Sil
    4. Allah da demiyelim. dimi. o daha büyük saygsızlık.

      Şöyle diyelim; sayın allah, sayın muhammed vs. nasıl?

      Sil
    5. adsız yorumlara katılanlar acaba neden isimlerini verme cesaretini gösteremez anlayamıyorum doğru veya yanlış önemli olan fikirlerin paylaşımı değilmi ilginç bide burda bilimi kutsuyor ve inan insanları da bilme tapınmanın verdigi ben duygusuyla aşagılamaya kalkıyorsunuz

      Sil
  21. Bakmazmısın ki gökyüzüne neler var ?
    Görmezmisin yeryüzü nasıl da yayımış ve döşenmiş?
    Ayna da kendine hiç mi bakmadın ?
    Görmezmisin diğer canlıları ?
    işte aklıselim insanlar için bunlar Allahın varlığının delilleridir.
    O zaman herşey kendi kendine olduysa yaradan olmadan SEN YARAT BİRŞEY Yaratan olarak ????;(Ki asla yaratamayacaksın) HİÇBİRŞEYSİZ BU KADAR ŞEY OLURKEN ,BİR ŞEY OLAN İNSAN NİYE HİÇBİRŞEY YARATAMIYIOR ? BİR BÖCEĞİ BİLE TAKLİT EDEMEZKEN...

    YanıtlaSil
  22. Stephen Hawking MS hastalığından dolayı tekerlekli sandalyeye mahkum olmuştum.yukarıdaki arkadaşın mantığına göre dünya üzerindeki tüm MS hastalarını tanrı mı,cezalandırıp tekerlekli sandalyeye mahkum etmiştir?bu ne kadar küçük düşünmek böyle,yanlış zihniyet buna denir sanırım.
    şuan insanlığın geldiği nokta itibari ile bir canlı yaratamıyor olması gelecekte birgün yaratamayacağı anlamına gelmez.bundan 200 yıl önce yaşayan insanlara bilgisayarı anlatmaya benzer.kaldı ki eski dönemde yaşamış olan kürklü mamutun tekrar yaşatılması planlanıyor.her geçen dönem birşeyler keşfedilip ayrıntıları öğrenildikçe birşeylerin yaratılması kolaylaşıyor.ama şu dincilere bilime sekte vuröaya kalkmasa çok daha fazla yol alacaktır.örneğin dileğine göre bebek siparişi yapabiliyorsun ama dinci kesim buna karşı çıktığı için bilim bunu gerçekleştiremiyor.dinci argümanlarına göre tanrı bizleri yaratıyorsa -ki iyi veya kötü yaratanda kendisidir.iyi veya kötüyü neye göre imtihana tabi tutuyor veya iyi-kötü yarattığını neye göre cennetle ödüllendirip cehennemle cezalandırıyor:)
    insanlar arasındaki cinselliği konuşuyorsanız olay feci:)erkek egemen topluluklarda kadının orgazmı yaşama şansı azalır.ama eşitliğin daha çok yaşandığı ülkelerde kadınların orgazmı yaşası çok daha kolay olur.şayet konu tüm canlılık ise,doğada dişi en önemli unsurdur sexte.çünkü neslin devamı için gereklidir.aynı zamanda doğada -insanların aksine- dişinin isteği olmadan sex yaşayamaz erkek.kısacası erkek egemen toplumlarda kadının orgazım olmasını beklemek biraz zor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadın erkek ilişkisi neden bilindik organlarla acaba, daha farklı bir yöntem olamaz mıydı, Orgazm denen haz alma anlık değilde böyle 3-4 saat falan sürse nasıl olurdu ? sorulacak o kadar çok soru var ki öyle olmasa böyle olsa v.s

      Sil
  23. Stephen Hawking'e yönelik yapılan 'Allah çarpmış' açıklaması çok terbiiyesizce; İslamiyet'e ve bir müslümana yakışmayan bir ifade.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayrola Hayyam müslüman mı oldun :)

      Sil
    2. Arıza arıza konuşma lan. Sırıtıyon bide.

      Sil
    3. Sen inançsızın sonradan inançlı olduğunumu sanıyorsun?

      Bilen inanmaz, inanan bilmez.

      Sil
    4. Stephen havkins denen köpege toz kondurmayan kafirler nasılda burda ÂLLAHA ve Resulüne hakarette geri durmuyorsunuz. Sizin derdiniz bilim falan değil inancliginiza örtü arıyorsunuz lakin ya yaniĺdiysaniź o zaman hesap günü bilimin ışığında yanılmışız mı diyeceksiniz. Yok yok varıp duracağınız yer ki azgın cehennem, ateşini tadın.

      Sil
  24. Tanrı kibirlidir değimine katılmadan edemiyeceğim karşımdaki kişi koyu bir teisttir bn koyu bir ataist değilim ama şusu söyleyebilirim "Eğer Tanrı, insana yaşamaya zorladığı hayatı kendisi yaşamak zorunda kalsaydı, kendisini öldürürdü."Alexandre Dumas saygı ve sevgilerimle ben deniz fallen

    YanıtlaSil
  25. ve bazı kısaltma kelimelerim ve yanlış yazılmış sözcük ve cümlelerden dolayı affınıza sığmak tayım... saygılarımla

    YanıtlaSil
  26. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  27. Şunu bir izleyin http://dinivideolar.net/stephen-hawking-allaha-inandigini-soyledi.html

    YanıtlaSil
  28. Hawking yalan söylüyo.

    YanıtlaSil
  29. Röportajın veya konuşmanın tamamı yok. Bu videoda Hawking, "Evrenin oluşumu bilimin gerçekliğine dayanır ama bu, bilim kurallarını yaratan bir tanrı olmadığı anlamına gelmez." demiş. Konuşmanın önünü ve arkasını bilmiyorum ama bu kısımda da yanlış bir şey yok.

    Bilim tanrı olmadan da evrenin olabileceğini söyler. Buna rağmen bir tanrı olup da evreni bilim kurallarıyla yaratmış olabilir. Burada bir ihtimal söz konusudur ve yanlış bir şey yoktur. Ama şimdi tutup da böyle bir açıklamadan, "Hawking Allah'a inandığını söyledi." şeklinde bir yorum çıkartıyorsanız bu sizin eksik, hatalı ve yanlış bakış açınızdır. Nitekim bu blog içerisinde de yukarıda söylenen "Evrenin oluşumu bilimin gerçekliğine dayanır ama bu, bilim kurallarını yaratan bir tanrı olmadığı anlamına gelmez." sözü savunulmakta ama buradan da "Bir tanrı kesinlikle var." anlamı çıkarılmamaktadır, çıkarılmamalıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok doğru yaklaşımlar da bulunuyorsunuz üslubunuzdan dolayı sizi tebrik ederim mesele zaten kimsenin fikirlerinin yanlışlığını veya doğrulugunu ispat etme üzerine olmazsa herpaylaşım sahibi mutlaka burdan birşeyler ögrenerek ayrılacaktır

      Sil
  30. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  31. ancak var olan bir şeyin,olmayabileceği tartışılabilir.aksi paradoks olur bence..yanlız onun varlığı süreci değiştirmeyecektir.değiştirse idi,başta arkadaşın bahsettiği dengesizlik söz konusu olurdu,evrenin başlangıcındaki bir elektronun eksiliğinin bile dengeyi değiştirebileceğinden söz ettiği kısım..onun varlığının hayatımızdaki "+" ve "-" leri düşünülürse sonuç nötr olur.evrende onun iradesi ile oluşmuş gezegenler olduğu gibi hiç oluşmamış kara delikler de var,hep varlığı düşünmek yetmiyor çünkü var olmayan şeylerde mevcut.varlık felsefesi insanların inanma ihtiyacı sonucu oluşmuştur.gördüğü şeyleri hayr a yorup göremediği şeyleri yok sayan kişi "+" pozitif düşünmekten başka birşey yapmıyordur aslında..mesela;yaratılışçı önermeye göre;dünya da bize göre hayatı yaratan tanrı neptün de yaratamadıysa onun varlığı yok anlamına gelir,dolatısıyla bu tanrı yok anlamına gelir.kısacası madde üzerinden manevi çıkarımlar başarısız olacaktır,ilahi olan madde ile bağdaşmaz,madde yok olur..,ki konuyu başlatan arkadaş bunu kendisi ifade etti.

    YanıtlaSil
  32. ULAN GİDİN NAMAZ KILIN ABUDİK GUBUDİK ŞEYLERLE UĞRAŞMAYIN ALLAH YOKMUŞ MUŞ DA ONA GEREK YOKMUŞ MUŞ..ULAN HALİNE ŞÜKREDECEĞNE ZEKAT VERİP YETİM SEVİNDİRECEĞNE KONUŞUYON SANKİ TEORİLERİNİN HEPSİ DOĞRE ÇAKAL HAWKİNS

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yoruma Bak Sen?20 Kasım 2014 15:46

      Değerli Adsız, bu yorumun beni hidayete getirmek üzereydi vallaha. Keşke biraz daha uzun yazsaydın da sadakayı falan da ekleseydin. Yinde de kalkıp bir rekat namaz kılacağım.

      Sil
  33. Çakal Hawkins?

    YanıtlaSil
  34. sıkılmadan baştan sona tüm yorumları okudum. Harika bir tartışma platformu olmuş umarım merak eden insanlar bu sayede bilgi edinir.
    Ben uzun zamandır ateistim hayyam beyin görüşleri beni dahada aydınlattı diyebilirim

    YanıtlaSil
  35. gozdebgtr "uzun zamandır ateistim" demişsiniz. Evet ben de ateistim ve bundan sonra da ölene kadar teist olma ihtimalim yoktur. Bir kez ateist olduktan yani eşikten geçtikten sonra geri dönülebilecek bir durum olmamalıdır benim hissedebildiğim kadarıyla. Geri dönen insanlar gerçekten acaba sorusunu aslında hiçbir zaman cevaplayayamış veya yıkamamış insanlardır. Teistler biz hiçbir şey kaybetmeyiz iman etmekle ama ateistler cayır cuyur yanacaklar minvalinden atıp tutarlar ki aslında birşeyi hiçbir zaman anlayamazlar ateistlik kesinlikle cesur olmaktır ve aslında bir isyandır. Ben teistlerin anladığı inandığı ve tapındığı tanrının kulu olmayı reddediyorum zaten varsa ve beni yakacaksa da yobazların bundan zevk alacaklarını belli eden yorumlar konuşmalar yapıyor olması sağda solda beni yeteri kadar azap içinde bırakıyor kaldı ki cehennem ateşi (!) peh peh peh :) Elimizden geldiğince iyi kalabilmek dileğiyle tüm ateist ve agnostik insanlara selam olsun.

    YanıtlaSil
  36. selahattin.altintas@hotmail.com
    Kâinatın büyük bir patlama ile meydana geldiği doğrudur.(Big Bang Teorisi) Koca bir ağacın küçücük bir çekirdekten çıkması veya koca bir insanın küçücük bir hücreden meydana gelmesi gibi. Bu çevremizde devamlı gördüğümüz bir olaydır. Yanlış olan bu kâinatın gezegenleri ile beraber madde olarak o küçücük maddenin içinde olduğunun kabul edilmesidir. Onlara göre bu koca kâinat o küçücük maddenin içinden çıkmıştır. Hâlbuki koca bir ağaçta gözümüz önünde küçücük bir çekirdekten çıkıyor amma hepimiz biliyoruz ki o koca ağacın maddesi o çekirdeğin içinde yoktur. Çekirdekte olan o ağacın proğramıdır. Maddesi ise dışarıdan gelmektedir.

    Kâinatın dışında ise maddenin geleceği ikinci bir kâinat olmadığından kâinatın maddesi doğrudan doğruya Allah cc tarafından yaratılmaktadır. Patlayan o maddenin içinde ise sadece kâinatının proğramı vardır.
    Bizler de şu anda bu kâinatın birer parçasıyız..o büyük patlamada o maddenin içinde mi idik..elbette hayır!'

    YanıtlaSil
  37. selamlar
    ben allaha inanan biriyim.çünkü okuduğum fizik kimya ve özellikle biyoloji konulari inancımın dahada alevlenmesine neden oluyor.bilimn dışında okuduğum dini kitaplarda dahi allahın kanıtına şahitlik eden bir çok kanıt var.
    örneğin yeyüzüne 124000 peygamber gelmiştir.bu peygamberler hep tek tanrı inancını yaymışlardır.hepsinin ortak hareketi islamı yaymaktı.özellikle yahudiler kendilerine gönderilen peygamberleri öldürmüşlerdi ama öldürülen peygamberin ardında gelen peygamberle ölümden korkmayarak allahın dinini yaymaya devam etmişlerdir.şimdi diyelim allah yok.o zaman 124000 peygamberin hepsinin şizofren olduğunu yada menfaatleri için çalışan sadece insanları kandıran kişiler olduğuna inanmış olmazmıyız.yani bunca peygamber yalancımıydı. hiçmi içinde doğruyu söyleyen yoktu?neden o zaman insanları dine yönlendirmeye çalıştılar?gayeleri neydi?açıklarmısınız bana şimdiden tşkler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın adsız,

      124000 peygamber geldiği iddiası, İslam'ın, hatta daha doğrusu, hadislerin ileri sürdüğü bir iddiadır. Bunun elbetteki geçerli hiçbir yanı yoktur; hiçbir ispata veya ölçüme dayanmaz.

      Gelgelelim, insanlık tarihi boyunca, kendisinin peygamber olduğunu iddia etmiş onbinlerce hatta yüzbinlerce insan bulunabilir. Bu insanların bir kısmı şarlatan, bir kısmı akıl hastası, bir kısmı siyasi, ekonomik veya cinsel rant peşindeki kimselerdir. "Aralarında hiç mi doğruyu söyleyen yoktu?" gibi bir iddia, bana göre güçlü bir iddia değildir. Bunu iki açıdan incelemek gerekir:

      1. Bütün peygamber olduğunu iddia eden kişilerin İslam'ı yayma amacı güttüğü yanlış bir bilgidir. Daha doğrusu, ispatı mümkün olmayan, dolayısıyla geçersiz bir bilgidir. Bu konuda, dinler tarihine tarafsız bir gözle bakmanızı, eski medeniyet dinlerini, yeni çıkan dini akımları, kabile din ve inanışlarını ve hatta uzakdoğu dinleri ile hristiyan kökenli din ve akımları incelemenizi tavsiye ederim. İslam ile ortak noktaları elbette vardır, ama bu ortak nokta, bir 'din' olmanın gerektirdiği ortak noktanın ötesinde değildir.

      2. Orta Çağ'da, Avrupa'da belki de binlerce insan (çoğu kadın) 'cadı' olduğu gerekçesiyle işkenceye tâbi tutuldu ve yakıldı, öldürüldü. Şimdi ben size desem ki, "Yahu bu kadar insanı boşuna mı yaktılar, cadılığın olmadığına inanırsak, bunların da boş yere yandığını söylemiş olmaz mıyız? Bunların içinde hiç mi gerçek cadı yoktu?" desem, siz ne dersiniz? (Cadılık iddiasını kabul etmediğinizi varsayarak söylüyorum bunu) İşte "Peygamber olduğunu söyleyenlerin hepsi mi yalancı?" sorusu da buna benzer bir şeydir.

      Eski dönemlerde, insanların ilkel yaşam tarz ve inanışlarının, mistik yönelimlerinin ve okültizme yatkınlıklarınınçokça oluşunu, günümüzde bile nice 'şeyh'lerin, doğa-üstü güç veya anlayışları olduğunu söyleyerek insanları kandırıp çıkar elde edebildiğini göz önünde bulundurursanız, peygamber iddialığının eski dönemlerde bir meslek kolu olduğunu sezinlemekte de zorlanmazsınız kanımca. Tabii artık teknolojinin ve bilimin geliştiği, tarihi her türlü kaydın tutulduğu yakın zamanlarda etrafında 3-5 kişi toplayanlar hariç hiç peygamber iddiasında bulunanın çıkmıyor oluşu da önemlidir. Tabii size göre Muhammed son peygamber olduğu için böyle oluyor ama hayır, Muhammed'den sonra da irili ufaklı peygamberler ve dinler yine çıkmıştır, sadece müslümanlar onları kabul etmez. Oysa artık öyle peygamberler bile çıkamamaktadır.

      Sil
  38. sayın hayyam
    öncelikle insanların dini inanışlarını hiçe saymayarak ve sadece tanrı olabilirde olmayadabilirde felsefesini bu siteye aşıladığınızdan dolayı sizi takdir etmek isterim.gelelim asıl konumuza.
    Dini yaymaya çalışan bir peygamberle masum bebekleri kaynar kazanda kaynatıp bi takım büyü yaptığı sanılan cadıyı aynı kefeye koymanız olayın içinden kolayca sıyrılma girişiminden başka bir şey değildir.
    nuhun kızıldenizi ikiye ayırması, isanın bebekken konuşması, süleymanın hayvanlarla konuşması, musanın allahla konuşması ,muhammedin ayı ikiye bölmesi,miraç meselesi,vb...mucizeleri meydana getiren peygamberleri gerçekleştirdikleri mucizeleri yoksaymak bunları sadece masallardaki olaylar dizisi olarak görmek aslında 600 sene islamla yönetilen osmanlı ve onun gibi tanrıya inanan devletlerin tarihini yoksaymak daha doğrusu tarihi yoksaymaktan öteye gitmez.
    inanın 1400 yıl önceki islamla bugünki islam arasında uçurular oluşturulduğunu bende biliyorum.bu uçurumları oluşturanlar sizin deyişinizle hacı hocayım diye ortada gezen halbuki amacının sadece inanan insanlar üzerinden rant sağlamak isteyen bi takım yalancı şeyhler hocalardır.
    Tarihin neresine bakarsanız bakın kendini bu sıfatlarla nitelendiren islam cahillerini görebilirsiniz günümüzde bile.ama bu demek olmuyorki bütün islam uleması böyle.örneğin osmanlı zamanında yaşamış olan en büyük islam alimi kabul edilen ebu suud efendi...daha eski bir örnek vereyim 1200lü yıllarda yaşamış olan peygamber aşığı mevlana...yunus emre...
    bu insanlarda peygamberim diyip menfaat peşinde koşabilirledi.ama yapmadılar bu ve buna benzer çoğu alim islamı iliklerine kadar yaşayarak söylemleriyle tasavvuflarıyla hala insanlığa yol gösterebiliyorlar.
    Evet bilim onların zamanında tam anlamıyla bugünki karşılığını bulmamıştı.onların zamanında televizyon radyo vb iletişim kaynakları yoktu.onların zamanında son model ulaşım araçları yoktu.ama bilimin bu seviyeye gelmesinde islam dinini benimsemiş bir çok insanın emeklerininde inkar edilmemesi lazım . hala abd tıp fakültelerinde ibni sina gibi islam düşünürlerinin kitapları okutuluyorsa yada devasa göktelenlerin bilgisayarların dahi çözemediği statik hesaplarında hala mısırlı duvar ustalrının bilgi ve becerileri kullanılıyorsa islam dininin bilime sırt döndüğü değil tam tersine bilime sırtını dayadığının bir kanıtıdır.124000 peygamber yorumu bana aittir.
    saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Sabbah,

      Çok güzel bir yere getirmişsiniz konuyu: Mucizeler. Mucizelerin gerçekten olduğuna karşı duyulan inanç o denli yoğundur ki, inançlı olan kimse bunların herhangi bir ispata dayanıp dayanmadığını araştırmaz, hatta bu mucizlerin gerçekliğinin geçerliliğiyle neredeyse hiç ilgilenmez. Misal, Muhammed'in Ay'ı ikiye ayırması mucizesini ele alalım. Ay'ın gerçekten de ikiye bölündüğünü varsayalım. Ay'ın, ortalama bir şekilde söylemek gerekirse, dünyanın yarısı tarafından aynı anda görüldüğü bilinmektedir. Peki koskoca Ay'ın ikiye bölünmesi nasıl olur da hiçbir ülkenin hiçbir tarihi ve bilimsel kayıtlarına geçmez? Böyle bir 'mucize' nasıl olur da güvenilirliği tartışılan hadis ve rivayetlerde ve sadece birkaç ayetteki alegorik anlam dışında herhangi bir yerde kaydedilmez, bundan bahsedilmez?

      Kuşkusuz buna bazı cevaplar sunacaksınız. İnançlı olmanın gereği de genel olarak bu yöndedir. Mevcut durumun, maddesel gerekçelerin içerisinde değil de, bunların dışında doğa-ötesi bir anlamı, yolu, yordamı olduğunu savunma biçimine dönüştürme eğilimi vardır inançlı kimselerde. Misal, sahihliği bile belli olmayan bir hadisi, diğer tüm bilimsel ve tarihsel gerçeklerin ve verilerin ötesinde, üstünde tutma alışkanlığı söz konusudur. Veya, geçerliliğini kabul etmediğimiz Kur'an'ın bir ayetini, evrensel bir gerçekmiş gibi öne sürmek de bu bakımdan sık başvurulan bir yoldur.

      Açıkçası böyle konuşmama rağmen, sizi anlıyorum. Sizin gibi tanıdığım çok insan da var: İslam'ın insanlar yüzünden kötüleştiğini, dini kullananların dine zarar verdiğini, aslında İslam'ın özünde bu Ortadoğu din anlayışından farklı olduğunu söylüyorlar. Bir yere kadar da katılıyorum. Dinin, 'dinci' tarafından daha beter bir hale getirildiği, bölgesel geleneklerin 'ilahi' emirleri eğip büktüğü ortadadır. Ama sizin aksinize, ben bu 'ilahi' emirlerin ilahi olmadığını düşünüyorum ve sizin düşündüğünüz gibi saf ve güzel olmadığı kanaatini de taşıyorum. Tamam, uygulanan din kötü durumda, ama dinin özü de o kadar müthiş değildir. Bunun sebebi de, dinin 'ilahi' bir kaynaktan gelmediğini, temelde bir yönetme ve soyma mekanizması olduğunu düşünmemdir. Dolayısıyla, bu saiklerle ortaya çıkan bir sistem, elbetteki müthiş bir düzene sahip olamaz. (Bu konuda şöyle bir yazım var, ilginizi çekerse diye: http://tanrivarmi.blogspot.com/2013/03/dinlerin-ortaya-cikisi-kleptokrasi.html )

      Sil
    2. Gelelim dini yok saymanın dini temele almış devletlere verebileceği zarara. Hemen bir örnek vereyim: Antik Yunan Uygarlığı. Bilindiği gibi felsefenin ve hatta bilimsel yöntemlerin tomurcuklarının atılmasına vesile olan uygarlıkların başında gelmektedir bu uygarlık. Oysa çok tanrılı bir dini inanış hakimdi bunlarda. Uygulamalarının çoğu da, tanrıların memnuniyeti üzerine kuruluydu. Socrates gibi bir filozofun ölümüne bile, tanrılara karşı takındığı tavır sebep olmuştur. Peki şimdi, bizler, çok tanrılı dini bir inanışın yanlış olduğunu söylersek, Antik Yunan Uygarlığı'nı da hiçe mi saymış oluruz? Onların insanlık tarihine katkılarını, uygarlıklarının temelinde bulunan dini inancın bir 'gerçek' olarak var olmasına mı borçluyuz?

      İşte aynı şekilde, İslam dinini kendi kültürüyle pekiştiren herhangi bir uygarlık veya imparatorluk için de aynı durum geçerlidir. Bizler, şimdi, bu dinin 'gerçek' olmadığını söylersek, o uygarlık veya imparatorlukların yaptığı yararlı işlere halel getirmiş olmayız.

      Son olarak, İslam dinini temel almış kimseler ve hatta uygarlıklar da insanlık tarihi için faydalı işler görmüşlerdir. Elbette ki, ve ne yazık ki, bu faydalı işler çok gerilerde kalmıştır. Artık insanlık için yarardan çok zarar getiren bir anlayış içerisindeler İslam dinini temele alan devletler, ama bu, geçmişte matematik, geometri, astronomi gibi alanlarda iyi işler yapmadıkları anlamına da gelmiyor tabii ki. Ancak unutulmaması gereken şudur ki, bu faydalı dönem ve insanlık tarihine faydalı kişiler, yalnız İslam dinine mensup olanlardan çıkmamıştır. Hristiyanlar, Yahudiler ve hatta dinsizlerin de çok faydaları dokunmuştur insanlar lehine. Bu bakımdan, İslam'ı özel kılan, onun insanlık için ayrı bir anlam, önem ve fayda sağladığı iddiası, oldukça taraflı bir yaklaşım olur.

      Saygılarımla.

      Sil
    3. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem Miracını haber verdiğinde Kureyş müşrikleri, hemen, Hz. Ebu Bekir'in yanına vardılar. Ona:

      "Ey Ebu Bekir! Senin sahibin hakkındaki şeyden haberin var mı?

      O, güya, bu gece Beytü'l-Makdis'e varmış! Orada namaz kılmış! Sonra da Mekke'ye dönmüş!?" dediler.

      Hz. Ebu Bekir:

      "Siz onun hakkında yalan söylüyorsunuz!" dedi.

      Müşrikler:

      "Hayır! Kendisi, şuradaki Mescid'de halka böyle söyledi!" dediler.

      Hz. Ebu Bekir:

      "Vallahi, eğer o bunu söyledi ise, muhakkak, doğrudur!" dedi.

      Müşrikler:

      "Sen onu doğruluyor, kendisinin bir gecede Beytü'l-Makdis'e gidip sabahtan önce Mekke'ye geldiğini doğru buluyor musun?" dediler.

      Hz. Ebu Bekir:

      "Evet! Bunda şaşacağınız ne var?

      Vallahi, ben onu bundan daha uzak olanında, gecenin veya gündüzün herhangi bir saatinde kendi*sine semadan haber geldiğini bana haber verdiğinde tasdik edip duruyorum!" dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)ın yanına geldi ve:

      "Ey Allah'ın Peygamberi! Sen şu halka bu gece Beytü'l-Makdis'e gittiğini söyledin mi?" diye sordu.

      Peygamberimiz (a.s.):

      "Evet!" buyurdu.

      Hz. Ebu Bekir:

      "Ey Allah'ın Peygamberi! Onu bana tarif ve tavsif et! Çünkü, ben oraya gitmişimdir" dedi.

      Beytü'l-Makdis, hemen, Peygamberimiz (a.s.)ın gözünün önüne geldi. Peygamberimiz (a.s.), ona bakarak, Hz.Ebu Bekir'e Beytü'l-Makdis'i birer birertarif etmeye başlamış; anlattıkça, Hz. Ebu Bekir de:

      "Doğru söylüyorsun! Ben şehadet ederim ki; sen Allah'ın Resûlüsün!" demiştir.

      Peygamberimiz (a.s.) da:

      "Ey Ebu Bekir! Sen, Sıddîk'sın!" buyurmuş ve o gün ona Sıddık ismini vermiştir.

      Sil
  39. sayın hayyam
    malesef insan mantığına ters gelen şeyleri görmeden inanası gelmiyor.fakat inanmayan insanın gözleri önünde ayı ikiye ayırmak gibi mucizeleri gerçekleştirseniz dahi yine inanası gelmez.ki hakeza ayın ikiye ayrılma mucizesine o zamanki müşriklerin çoğu inanmayarak insan beyninin ne denli bir ikilem yaşadığını göstermiş olmuşlardır.
    ama ayın ikiye ayrılma olayını tastik eden bir çok insanda olmuştur.örneğin dışardan ticaret için gelen bir çok insana bu mucizenin görülüp görülmediği sorulmuş ve alınan her cevap evet gördük olmuştur.günümüzdeki bazı araştırmaların sonuçlarıda bize bu mucizenin gerçekleştiği hakkında çok somut örnekler vermiştir.
    örneğin nasanın ay fotograflarına bakıldığında ayın yüzeyinde ayın bölündüğüne dair bi takım bulgularada raslanmıştır.size başka bir örnek vereyim hindistanda bulunan bir heykelin yapım tarihinin ayın ikiye bölündüğü sene yazaması maddesel somut halde sizce bir şeyler ifade etmiyormu.
    zaten tanrının en büyük mucizeside insanoğlunun dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi bir türlü çözemediği evreni yoktan var etmesi değilmidir.
    saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sayın sabbah
      Nedense inanırlar, konu kendi dinleri ile ilgili olunca zihnin şüphe duyma melekesini, sorgulama ve belli bir mantığa oturtma mekanizmalarını genellikle çalıştırmazlar. Gelen bilgiyi olduğu gibi içeri alıp, gerçek olduğuna kanaat getirirler. Zihindeki en değişmez, en katı, en taviz verilmeyen düşünceler de bu bilgilerden oluşur. Çünkü sorgu süzgecinden geçemeyen, analitik olarak değerlendirilemeyen ve doğru olduğu kabul edilen bir bilginin değişmesi pek mümkün değildir.

      Hiç düşündünüz mü? Bir kişi sizin yanınıza birkaç arkadaşıyla birlikte gelse ve dese ki "Ben yerde bir delik açtım, deliğin diğer ucu Amerika'ya çıktı." Buna gerçekten inanır mısınız? Bunun nasıl olabileceğini sorgulamaz mısınız? Bunu, neden sadece birkaç kişinin görebildiğini ve neden herkesin göremediğini sormaz mısınız? Ve bu dahi(!) arkadaşlar, size tanımadığınız, ne olduğunu, kim olduğunu bilmediğiniz yabancıları şahit olarak getirse ne düşünürsünüz?

      Ay fotoğraflarında görülen çatlak ve Hindistan'daki heykel meselesinde de bu bilginin kaynağını, merak etmemişsiniz. Bu bilginin kaynağı The Muslim Digest adlı kesinlikle bilimsel olmayan, müslümanlar için magazinsel haberler yapıp yayınlayan bir dergi. Kabul edilebilecek, ciddiye alınacak bir yanı yok.

      Böyle bir heykel varsa şimdi nerede peki? Eminim bu soruyu bile sormadınız kendinize. Somut dediğiniz kanıtlar nerede? Madem o kadar somut kanıtlar vardı da bir allahın kulu bilimci neden araştırıp tüm dünyaya yayınlamadı bunu? Neden?

      Sil
    2. 1400 seneden beri bitiremediniz gitti şu yarmayı.

      Sil
  40. sayın kölge
    (Hiç düşündünüz mü? Bir kişi sizin yanınıza birkaç arkadaşıyla birlikte gelse ve dese ki "Ben yerde bir delik açtım, deliğin diğer ucu Amerika'ya çıktı.")demişsiniz.öncelikle beni maruz görün ama örneğinizin ne kadar basit ve saçma olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.önceki yorumumdaki ikilemi yeniden kanıtladığınız için size tşk ederim.
    (Böyle bir heykel varsa şimdi nerede peki? Eminim bu soruyu bile sormadınız kendinize. Somut dediğiniz kanıtlar nerede? Madem o kadar somut kanıtlar vardı da bir allahın kulu bilimci neden araştırıp tüm dünyaya yayınlamadı bunu? Neden?)gibi felsefi bir tutum takınmanıza gerçekten hiç şaşırmadım.şunu belirtmek isterimki o heykeli bulup karşınıza getirsek dahi,bütün bilim toplulukları inceleyip doğruluğu hakkında hem fikiriz deseler dahi siz zaten inanmamaya şartlandırmışsınızdır kendinizi.
    ama kendi adıma konuşmak istersem eğer zaman gelirde bütün bir bilim dünyası evrenin sırlarını çözdük artık belirsizliğe yol açacak bir durumun olmadığı hakkında ortak bir karar alırlarsa;yada 1/sonsuzun neden sıfır gibi çok basit görünse dahi belkide hiçbir zaman cevabının bulunamayacağı bir belirsizliği tam olarak ifade ederlerse benim koyu bir ateist olacağımdan hiç şüphenizin olmamasını canı gönülden isterim.işte o zaman ortaya evrenin sırları gibi gün yüzüne çıkmayı bekleyen bir çok sorun çıkıyor."neden varolduk"gibi...
    Nedense ateistler bütün canlı hayatın ölümle son bulacağına,ölümle vücut fonksiyonlarının biteceğine yani bir sonsuzluk arayışına girilmesinin akla bilime mantığa ters düşeceğine inanırken, evreninde bir zaman sonra yaşlanıp dayanılmaz bir hal alıp tüm fonksiyonlarının duracağına,sonsuzluğun bir anda sonlu olacağına inanmazlar.
    En basit düzenin bile kurallar olmadan asla yerine oturtulamadığı çok basit bir futbol maçının dahi hakemsiz yönetilemediği bir sistematiğin içinde insanın sonsuzluğu düşünmesi kendi egolarını tatmin etmekten başka bir ifade etmez.
    ayrıca (Stephen Hawking: Tanrı'ya Gerek Yok!)yazısının günümüz itibariyle geçerliliğini kaybediğine değinmeden geçemeyeceğim.çünkü hawking'in fikrinin değiştiğini "Evrenin oluşumu bilimin gerçekliğine dayanır. Ama bu hiçbir şekilde, Bilim Kuralları'nı koyan ve onları da yaratan bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez..." cümleleriyle çok net bir şekilde anlıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sayın sabbah
      Demişsiniz ki:
      öncelikle beni maruz görün ama örneğinizin ne kadar basit ve saçma olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.önceki yorumumdaki ikilemi yeniden kanıtladığınız için size tşk ederim.

      Benim verdiğim örnek saçma tabiki. Özellikle böyle saçma bir örnek seçtim. Koskoca Ayın, karpuz gibi ortadan ikiye yarılması, sonra tekrar birleşmesi çok mu mantıklı sizce?:) İki örnek te eşit derecede saçma değil mi? Birine karşı kafayı çalıştırıyorsunuz da konu inandığınız dini hikayeler olunca neden çalıştırmıyorsunuz?

      Size çok basit bir soru sordum. Üzerinde ayın yarıldığı tarihte yapılmıştır yazan heykel şimdi nerede? Önce bir buldurun bakalım şu somut dediğiniz kanıtları, inanıp inanmamaya biz karar verelim. Fakat somut deliller var deyip sonra da yan çizmek hoş bir davranış değil.



      Sil
    2. Sayın Sabbah,
      Beni yanlış anlamanızı istemem, maksadım size akıl vermek değil; fakat inanmamaya şartlanmışlık konusundaki yazdıklarınızla ilgili bazı eleştirilerim olacak. Kendiniz de tam olarak bilmediğiniz magazinel bir bilgiyi (Ay'ın yarıldığı yıl yapılan heykel?) neden kanıt diye ileri sürüyorsunuz? Sonra Sayın Kölge'nin: "Peki nerede o heykel?" sorusuna uygun bir yanıt vermek yerine, "Siz zaten inanmamaya şartlanmışsınız,o heykeli bulup getirsek de inanmazsınız" gibi bir kaçışa yöneliyorsunuz. Sizi incitmek istemem ama bu ifadeleriniz bir çaresizlikten başka bir şey değil. Nedeni de çok sağlam ve kesin bir bilgiyle, kanıtla, argümanla ortaya çıkmamanız, bir yerlerden duyduğunuz ya da okuduğunuz magazinel bir bilgiyi kanıt diye sunmanızdır. Diğer inançsızlar ne düşünür bilmem, ama ben kendi adıma, bir inançsızlık şartlanmışlığı, taassubu ya da inatçılığı içinde değilim. Zihnim, her türlü kesin ve sağlam bilgiye, kanıta, gözleme açıktır. O dönemlerde yaşasaydım, ve gözlerimin önünde koskoca Ay ikiye ayrılsaydı, en çok inanan ben olurdum. Bunu gözleriyle görüp de hâlâ inanmayacak, inançsızlığa şartlanmış bir insanı da hayal edemiyorum. "Ay'ı ortadan ikiye yardım, gene inanmadılar." iddiası zaten kendi kendini yalanlayan bir iddiadır. Ay gerçekten yarılmış olsa, inanmayan hiç kimse kalmazdı.Günümüzde de, Ay'ın tarihte ikiye ayrıldığına dair bir kanıt bulunsaydı, bu kanıta rastlayan ve ayın yarılması efsanesini duyan hiç kimse inançsız kalamazdı. İddiaları kanıtlayamayınca, insanları inançsızlık taassubu içinde olmakla suçlamak, kolaya kaçmaktır ve din savunucuları bunu hep yaparlar, yapmak zorunda kalırlar. Kanıtlanabilseydi, emin olun o kanıtları gören, bilim adamları da dahil, herkes inanırdı.

      Sil
  41. sayın cem ve sayın kölge
    sanırım ikinize vereceğim cevap aynı olacaktır.ayın ikiye bölünüp bölünmedimi gibi bir olayı elbetteki günümüzdeki teknolojiyle ortaya çıkartmamız güç belkide imkansız.çünkü o zamanın şartlarında son model kayıt cihazları olmadığı için ben sadece o dönemde size göre meydana gelmeyen bir olayı bi takım somut veriler içeren bulgularla anlatmaya çalıştım.zannediyorum tanrının varlığına inansaydınız ayın yada başka bir gezegenin ikiye ayrılması olayının tanrı için ne kadar basit bir olay olduğuna en az sizde benim kadar kavrardınız.inanıp inanmama seviyeniz zaten en basit anlatımla olaya magazinsel bir olay tarzında yaklaşmanızla kendini zaten gösteriyor.Tanrıya inanan bir kişi imkansızın olamayacağınada inanmış kişi olmazmı zaten.
    zamanında abd aya çıktığını belgeleyen görüntüleri dünyayla paylaştığında günümüze kadar gelen hollywood yapımı bir film sahnesi tartışmalarınıda beraberinde getirmişti.ama gerçeğin öyle olmadığı günümüzde kanıtlanmış durumda. yıllar önce telefonların cepte taşınacağı fikrine kapılmak o zamanki insanlar tarafından mucizeden ziyade akıl hastanesinde düzeltilmesi gereken bir hastalık olarak görülmesi çok doğaldır.ama günümüzde olay mucizeden çok açık bir hal aldı.
    Yapmış olduğum yorumlarda sadece ayın iki ayrılma mucizesi olayını ele almanız cem beyin deyimiyle "çaresizlikten başka bir şey değil"dir.
    sizin olaylara sadece maddesel olarak bakmanız bu dünyaki fizik ve kimya kanunları için bile hala kesin bir olgu olmamakla birlikte evrenin başka bir zaman dilimindeki kanunlar içinde hayli hayli kesin bir olgu olmayabilir.
    genel olarak ateistlerin olaylara sadece sonuç odaklı bakmaları,karmaşık bir olayı oldu bittiye dayandırmaları,henüz daha nasıl meydana geldiğini dahi bilmedikleri karma karışık bir hücreden koca bir evrim yaratmaları,en basit örnekle maymundan insan yaratabilir olmaları bana darwinin bir sözünü hatırlatıyor"En aykırı fikirleri savunduğum zamanlarda bile, Tanrının varlığını inkar edecek bir ateist olmadım.
    saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Sabbah,

      Geçmişteki her olay için kafalarımızda soru işaretleri olsa, dedikleriniz bir nebze doğru olabilirdi; ama 'tarih' diye bir bilim dalı var ve geçmişte olanları kayıtlarla, belgelerle inceliyor, günümüze aktarıyor. Nasıl ki Orta Çağ'daki veba salgınını biliyorsak, veya yanılıyorsam 1000'li yıllardaki bir yıldız patlamasının kayıtlarına ulaşabiliyorsak ve 1071'deki savaşı biliyorsak, koskoca Ay'ın ikiye ayrılmasını da bilmemiz gerekirdi. Daha doğrusu, bunun bir şekilde kayıt altına alınması gerekirdi. Böyle bir şeyin gerçekten olup olmadığını bilmek için inanç sahibi olmaya gerek yoktur. Benim bu Ay'ın ikiye ayrılması olayını reddeden müslüman arkadaşlarım var ve tamamen benimle aynı mantığı kullanarak aynı sonuca ulaşıyorlar. İşin içine bilinmezlik, gizem katıp, inanç ile mantığı bulandırmak yanlıştır. Tarihi bir olayın olup olmadığını anlamanın en geçerli yolu kayıtlara bakmaktır, ve siz de inancı bir kenara bırakıp düşünürseniz, doğru olanın bu olduğunu anlarsınız. Önce geçerliliği tartışılan bir hadise inanıp, sonra tarihi hiçbir kayıt olmamasına rağmen bizlerin de inanılmaz bir iddia olan Ay'ın ikiye ayrılmasını bizden beklemeniz, en hafif tabirle haksızlıktır.

      Neden Ay mevzusuna takıldığımızı sormuşsunuz. Bunun sebebi açık: Olmadığı kesin olan bir eylemin olduğunu iddia ediyorsunuz ve bu iddiayla birlikte, yine bu minvalde olduğu epeyce şüphe götüren şeyler ileri sürüyorsunuz. Bunları topyekün yalanlamak yerine, birini, bizleri en çok ilgilendirenini ele alıyoruz. Şayet bu iddianın neden ve nasıl geçersiz olduğunu gösterebilirsek, adım adım ötekileri de gösterebiliriz.

      Öte yandan, birçok inançlı kimsenin yaptığı bir mantık hatasını yapıyorsunuz: Evrenin sırlarına akıl erdiremeyiz diyorsunuz, en olmayacak şeyler bile olabilir diyorsunuz ve sonra, ortada tamamen her türlü ihtimale açık kapı bırakacak bir varsayım sürdükten sonra, kendi olağanüstü iddianızın kesinlikle gerçekleşmiş olduğunu söylüyorsunuz. Diğer bir deyişle, bilinmezliğe sığınıp, kendi mesnetsiz iddianızı kesin bir gerçek gibi bizlere sunuyorsunuz. Bu da haliyle yapıcı bir tartışma yürütebilmekten çok uzak bir yola götürüyor bizleri.

      Son olarak, ateistlerin sonuç odaklı düşündüğü fikriniz tamamen yanlış. Ben ateist değil, agnostiğim ve temel düşünce prensibim septisizme dayanmaktadır. Yani önümüze sunulan bir verinin doğruluğunu sürekli ölçüp tartmaya dayanmaktadır. Hal böyleyken, sonuç odaklı olmam mümkün değildir. Ancak şu ince ayrımı yapmak gerekir: Yılardır din üzerine araştırmalar yapıyoruz, muhtemelen sayın Cem ve Kölge de aynı şeyi yapıyordur, ve bu bakımdan bizlerin ulaştığı kimi sonuçlar muhakkak vardır. Kendi adıma söylemeliyim ki, İslam dinin bir tanrının gönderdiği din olmadığı yönünde esaslı bir kanıya varmış bulunmaktayım. Nasıl ki çok tanrılık size saçma geliyorsa, İslam dininin gerçekliği de aynı şekilde geçersiz gelmektedir bana. Bu bakımdan bizlerin bu tavrını bir 'geri kafalılık' olarak görmemenizi ayrıca dilerim.

      Saygılarımla.

      Sil
  42. sayın sabbah
    Halen somut veriler diyorsunuz. Nerede bu somut veriler? Var demekle var olmuyor. Eğer bahsettiğiniz gibi somutsa biz de görüp değerlendirebiliriz. Ama anlaşılıyor ki konu sadece inanmakla ilgili.






    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adamın somutu Kur'an. Nasıl somutsa.

      Sil
  43. Bu bloğu müslümana kapatmak lazım en iyisi. Hastalık bunlar. Lazım değil eleştirisi, bilgisi. Biz kendi kendimize bilgi paylaşalım. Yoksa delirmelerimiz bitmeyecek.

    YanıtlaSil
  44. nasıl ki siz ayın ikiye bölündüğüne inanmıyorsanız bende ayın yokta varolduğuna inanmıyorum nasılki siz nuhun kızıldenizi ikiye ayırdığına inanmıyorsanız bende bütün yaşamın tek bir hücreden geldine inanmıyorum nasıl ki siz sadece tarihin görünen kısmına inanıyorsunuz bende görünmeyen kısmına inanıyorum.nasıl ki siz 124000 peygamberi yalancı rant peşinde koşan kimseler olarak görüyorsanız bende darwini kafayı sıyırmış kişi olarak görüyorum.
    (sizi tenzi ederek konuşuyorum)nasıl ki bazı kimseler inananları hastalık olarak görüyor bende onları israf olarak görüyorum.
    "Olmadığı kesin olan bir eylemin olduğunu iddia ediyorsunuz"demişsiniz evrim gibi olamayacağı kesin olan bir iddayı sürekli tekrarlayan ben değilim.
    "Kendi adıma söylemeliyim ki, İslam dinin bir tanrının gönderdiği din olmadığı yönünde esaslı bir kanıya varmış bulunmaktayım"demişsiniz bu açıklanması gereken çok büyük bir iddia
    benim ateist yada agnostik düşünenleri gerici olarak gördüğümü söylemişsiniz ben şu ana kadar inanan inanmayan herkese saygı duymuş bir insanım sizin konuşmalarımdan böyle bir şey çıkartmanız açıkçası beni derin bir düşünceye düşürdü bilmeden kusur etmişsem affola.
    son olarak sayın kölgeye bir sorum olacak evrimleşen ilk maymun yada maymunlar nerede acaba.
    saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Sabbah,

      Karşılıklı yazışmaları ilgiyle takip ediyorum. Sizden bir düşüncenizi öğrenmek istiyorum. Benim sorum, Tanrı, evrim gibi konularda değil. Sorum sadece ve sadece "Ay'ın ikiye bölünmesi" konusu ile ilgili. Ay, Allah'ın mucizesi olarak ikiye bölünme olayından sonra tekrar bütünleştiğinde, Ay'da, ikiye bölündüğü yere ait bir "iz", "çatlak", "yarık" gibi bir belirti kalmış mıdır? Bu soruya "bir fikrinizin olmadığını" veya "bilemiyorum" şeklinde bir cevap vereceğinizi tahmin ediyorum. Ancak ben sadece ve sadece sizin tahminizi merak ediyorum. Dedğim gibi sadece "kanaatinizi", "tahmininizi" merak ediyorum. Bu sorumun karşılığı olarak "bilmiyorum" veya "bir fikrim yok" şeklinde bir ifade kullanmaz ve sadece ve sadece tahminizi söylerseniz sevinirim.

      Sil
    2. sayın sabbah
      Demişsiniz ki:"son olarak sayın kölgeye bir sorum olacak evrimleşen ilk maymun yada maymunlar nerede acaba."

      Bu soruyu neden soruyorsunuz bilmiyorum ama memnuniyetle cevaplarım.
      Öncelikle belirtmeliyim ki; evrim bireylerle ilgilenmez. Evrim bir populasyonun veya bir türün tamamıyla ilgilenir. Doalyısıyla evrimleşen ilk maymun nerede sorusu çok anlamlı değil. Ayrıca şunu anlamalısınız ki evrim ortak atadan türemeyi ifade eder. Yani bildiğiniz şempanze vs. tür maymunlar evrimleşerek insan olmaz. Türler ortak atalardan türeyerek ortaya çıkar. Şöyle düşünün: Şempanze de, goril de, makak da, insan da aynı ortak atadan evrimleşmiş ayrı türler. Dolayısıyla ilk evrimleşen maymunlar nerede diye soruyorsanız cevap her yerde olabilir. Bunlar bizler de olabiliriz.

      Evrim konusunda yüzeysel de olsa bilgi sahibi olan bir kişinin böyle bir soru sormasına ihtimal vermediğimi de belirtmek isterim.

      Evrime karşı şüpheyle yaklaşmanızı gerçekten çok olumlu karşıladım. Fakat aynı şüpheciliği bir toprak parçasına doğa üstü bir varlığın balon şişirir gibi canlılık üflediği, daha sonra insanların ensest ilişki yoluyla çoğaldığı bir düşünce tarzına karşı da göstermenizi dilerim.

      Benim gibi düşünmeyin, bizim gibi düşünmeyin, ama sadece düşünün.

      Sil
    3. Sayın Sabbah, pek çok konuda aynı fikirde olmasak da şurada aynı yerde durmamız büyük bir saygı ve nezaket. "benim ateist yada agnostik düşünenleri gerici olarak gördüğümü söylemişsiniz ben şu ana kadar inanan inanmayan herkese saygı duymuş bir insanım sizin konuşmalarımdan böyle bir şey çıkartmanız açıkçası beni derin bir düşünceye düşürdü bilmeden kusur etmişsem affola." Sizin bu sözleriniz ve mütevazi duruşunuz bende derin bir saygı uyandırdı. İdeolojik ya da dinsel olarak neye inanıp inanmadığımız çok da önemli değil. Birbirimize saygıya sevgiye inanalım yeter. Din konusunda aynı fikirde olmamak, aynı şeye inanmamak bizi karşıt/düşman iki kutup yapmaz. Görüşler, tezler karşılıklı saygı ve nezaket çerçevesinde tartışılırsa, güzel diyaloglar ortaya çıkar. Sizin görüş ve tezlerinizi eleştirirken, umarım ben de sizi incitmemişimdir.
      Saygılarımla...

      Sil
  45. sayın erol
    ayın yüzeyinde kilometrelerce uzunluğunda bir yarığın olduğu günümüzde ispatlanmış durumda. yapılan incelemeler bu yarığın bir gök taşı çarpması yada başka bir olayın sonucu olarak oluşamayacağına kesin bir gözle bakmaktadır.bir ihtimal daha var o da o dönemden bu döneme bahsettiğimiz yarık izi kapanmışta olabilir.ki muhammedin duasıyla meydana gelen bu olay o an tanrının muhammedin duasını kabul edip sadece mucize için gelen müşriklere göstermiş olduğu bir olayda olabilir.zaten kurandada bu olaya delalet eden birçok ayet var.
    şunu belirtmeden de geçemeyeceğim erol bey inancınıza sonsuz derecede saygı duyuyorum. ayın yarılması gibi bir olaya inanmayabilirsiniz ama ben tanrının değil ayı, bir ol demesiyle evrenin tüm yasalarını bir anda alt üst edecek bir güce sahip olduğuna yürekten inanıyorum.bunu sadece tanrı inancıma bağlamayın.etrafı denizlerle çevrili bir adadada doğsaydım, amazon ormanındaki yerli bir kabilenin üyeside olsaydım sadece beni ben yapanın,muazzam derecede yaratılan vücuduma hayat kazandıranın kuru bir puttan çok kelimelerin kifayetsiz kaldığı mükemmel ötesi bir varlık olduğunada kanaat getirebilirdim.
    saygılarımla

    YanıtlaSil
  46. Edebi yön dahamı etkilidir nedir? Felsefecilerden hiç çıkamıyor bu etki. Anlatıyorsun anlatıyorsun basamıyorsun kafaya. Bir dörtlük yapıyorsun herşey başka oluyor sanki.

    http://www.humanistictexts.org/al_ma'arri.htm

    YanıtlaSil
  47. Bir konuyu bu kadar uzun uzun yazmaya gerek yok. Bir dörtlük tamam. Hem daha kolay anlaşılacak, hem daha fazla etki yaratacak, hem daha çok konuşulacak.

    Edebi yapı daha etkili çalışıyor. Daha iyi buluşlar yapıyor. Çelişkiyi daha iyi anlatıyor.

    Mizahta öyle belki. Bir fıkra tamam. Bir karikatür tamam. Herşeyi en güzel şekilde anlatıyor.

    Tanrı'ya gerek yok demek için bu kadar anlatmaya gerek yok.

    YanıtlaSil
  48. sayın kölge
    canlıların ortak bir atadan geldiğine dair bir bilginin henüz daha gen haritalarının dahi çıkarılmasının mümkün olmadığı yıllara ait olduğu ve günümüzde genetik, moleküler biyolojinin çığır açan keşifleriyle etkisini yitiren eski bir bilgi olduğunu belirtmek isterim.
    günümüzde çıkartılan gen haritalarında ortak bir atadan geldiğine inanılan canlıların sadece möleküler düzeyde benzerlik gösterdiği ispatlanmış durumda.insan maymun yada bir başka canlının DNA sında protein üretim aşamasında şifrelenen A G T S bazlarının binlerce kombinasyonları içinden sadece benzer diziliş komdinasyonları gösterenlerin alınıp canlıların ortak bir atadan geldiği bilgisine ulaşılması bırakın biyolojiyi matematiksel analizlerle bile uyumluluk göstermemektedir.kaldıki evrimin sadece dar bir bölgede sınırlılık gösteren aynı türün bireylerinin oluşturduğu populasyonlarda gerçekleştiği fikrine varılması ekolojik dengeye vurulmuş olan en büyük darbedir.çünkü populasyonlar sadece aynı türlerden oluşmaz,onlara mutualist yaşam döngüsü içinde ayak uyduran farklı türlerde olabilir.Dolayısıyla insan veya maymun ırkının populasyon ilkesini bi tarafa bırakıp ortak bir atadan geldiği bilgisine kesin bir gözle bakmak ,gerek kromozon sayılarıyla gerekse nükleotid sıralanış benzerlikleriyle benzerlik gösteren diğer ortak ataları yok saymaktır.
    Buda evrim ilkesinin nasıl mesnetsiz çürük temeller üzerine oturtturulduğunun bir göstergesidir. o zaman neden evrimleştiğine inanılan ata; maymunun şempanzenin gorilin farklı türlerini farklı cinslerini(örneğin bir maymun türü olan örümcek maymungiller)farklı kombinasyonlarını oluşturabilmiş bilinçli bir akla sahip insanın farklı kombinasyonlarını oluşturamamış.
    Günümüzdeki araştırma verileri bırakın birbirine evrimleşmesini DNA larındaki %1 lik farklılıklar bile iki canlının komşu dahi olamayacağını açık bir şekilde ortaya koymuştur.
    ayrıca şunuda belirtmek istiyorum nasıki ateistler evrime inananlar,maddeye inananlar olarak kategorize ediliyor bende bir inanan olarak insanın yada başka bir canlının ensest ilişki sonucu değilde anne baba kutsallığıyla dünyaya gözlerini açtığına inanıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sayın sabbah
      Demişsiniz ki:
      "canlıların ortak bir atadan geldiğine dair bir bilginin henüz daha gen haritalarının dahi çıkarılmasının mümkün olmadığı yıllara ait olduğu ve günümüzde genetik, moleküler biyolojinin çığır açan keşifleriyle etkisini yitiren eski bir bilgi olduğunu belirtmek isterim.
      günümüzde çıkartılan gen haritalarında ortak bir atadan geldiğine inanılan canlıların sadece möleküler düzeyde benzerlik gösterdiği ispatlanmış durumda."

      Sürekli aynı şeyi yapmaktan sıkılmadınız mı? Kim ispatlamış. Bu bilginin kaynağı ne? Bunları belirtir misiniz? Eğer bunlarla ilgili kaynak gösteremezseniz tüm söyledikleriniz laga luga dan öteye geçmez. Dünya üzerinde binlerce üniversitede, binlerce bilimcinin çalışmaları geçersiz mi yani? Kim nasıl ispatlamış bunu?

      Sil
  49. yaaa arkadaşlar tebrikler size karşıt fikirlide olsanız helal osun size seviyeli bir tartışma içindesiniz bu benim çok hoşuma gitti. izninizle bende size bir kaç tespitimi aktarmak isterim.
    görüyorum ki insanın evrimi öncelikli sohbettesiniz oysa evrim o kadar yüzeysel değil evrimi anlayabilmek için daha önce tüm canlılar için evrimin başladığı noktaya gitmelisiniz.o da sizi bigbang ve öncesine götürebilir. ama ben tanrı konusundaki muhabbetinize katılmayı daha çok istiyorum.
    evet günümüzdeki tanrı ve din inanışları bana asılsız geliyor ama çokta istemişimdir gerçekten böyle bir şeyin gerçek olmasını hatta bu yüzden uzun yıllar salih ameller işleyen iyi bir Müslüman oluşumdur lakin zaman, gördüklerim yaşadıklarım ve öğrendiklerim bunun aksinin gerçek olduğunu ortaya koymuştur. kalbi inanışlarım fikri düşünüşlerime mağlup olmuştur. herşeyin anlamını bulduğumda (kendimce benim için özel olan şeyler) çok mutlu olacağıma inanmıştım, lakin inanın böyle olmadı evet düşüncelerim özgürleşti ama mutlu olamadım çünki din ve allah inancı konusunda hayal kırıklığına uğradım.
    gelelim meseleye peygamberlere çok büyük saygım var bunu bilin kimse çıkıp şarlatan sapkın falan demesin onlara ki bu çok büyük bir haksızlıktır bu. bu insanlar bence büyük düşünürler ve toplum düzenleyicidirler muhammed peygamberi ele alalım mesela sapkın ve bilgiden ilimden irfandan yoksun adaletsiz bir toplum içinden çıkıp tek başına bir fikir düzeni getirmiştirki bu büyük bir dahi ve gözlemci olmasından ötürüdür ve müthiş bir kendine inanç özgüven ve cesaret işidir. o kendinin peygamber olduğuna o kadar çok inanmıştır ki beyni onunla bu inancı doğrultusunda iletişime geçmiştir ve ilahi olan ile iletişim kurduğu yanılgısına düşmüş. o bu ilahi gücün okadar etkisinde kalmış ki düşüncelerini eyleme dökmekten başka çaresi olmadığını ve yaşamasının anlamının bu olduğuna sonsuz bir bağlılıkla inanmıştır. muhammed peygamber tüm hayatını bu inandığı olaya harcamış hergünü bir sonraki günden daha ızdıraplı bir düşünce hızı ile düşünmeye ve toplumu şekillendirici düzenleyici adaletlendirici yaşamayı ve insanı değerli kılabilecek birey olma ilkesini ve sevgiyi yeryüzüne hakim kılmayı düşünmüştür geleceği dahi düşünüp bütün seneryolara bir söz ve yaklaşımda bulunmuştur.lakin bu psikolojik bir durumdur.yinede buna rağmen şunu rahatlılık ve içtenlikle söyleyebilirimki önünde saygıyla eğilmeyi ve fikirlerine ve yaşam tarzına saygıyla yaklaşılması gereken ve aslında bu mücadelesinden dolayı takdir ve tebrik edilmesi gereken büyük bir şahsiyettir diğer peygamberlerede böyle yaklaşmak gerekir ve onlar olmasa sorusuda olumlu ve olumsuz manada insanın kendisine sorması gereken bir sorudur.
    çok kısa tanrıyada değinecek olursak hawkingin tanrı yorumu beni ilgilendirmiyor aslında hiç kimsenin tanrı yorumu beni ilgilendirmiyor evet tanrı bana göre kesin var ama benim tanrı dediğime siz bir sistem diyebilirsiniz ki gerçektede aslen böyledir. ve varlığımın çokta umrunda olduğunu düşünmüyorum sonuçta can bulmuş bedenimin bu büyük sistem karşısındaki değersizliği aşikar. benimle öldükten sonra uğraşacağınada inanmıyorum bir ödül veya cezaya da çarptırılmayacağım sadece bir canlı olarak ölüp gideceğim ve dünyada çok kısa bir zaman var olacağım bu nedenle de artık soruların cevaplarını bulabildiğim için beni mutlu eden şeylerin peşinden koşacağım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu kadar zulümlerin olduğu dünyada öldükten sonra da zulüm yapanların ceza görmeyeceğini düşünerek mutlu olunurmu acaba:::)))

      Sil
  50. sayın kölge
    " Eğer bunlarla ilgili kaynak gösteremezseniz tüm söyledikleriniz laga luga dan öteye geçmez"demişsiniz.bu çok basit bir serzeniş. anlattıklarımı ilkokulda okutulan fen kitaplarında dahi yüzeysel olarak bulabilirsiniz.evrimin yararlı mutasyonlar sonucu oluştuğu yalnışını, gerçeğin ise hiç öyle olmadığı mutasyonların %99nun öldürücü %1 ise hiç bir etkiye yol açmadığını okuyup araştırarak öğrenebilirsiniz.
    şuan dünya üzerinde özellikle america ve avrupada sırf evrime inanmadığı için üniversite kapılarından çevrilen birçok bilim adamı var.evrime inanmadığı için gerici olarak adlandırılan birçok bilim adamı var.
    Prof. Derek Ager:

    Öğrenci iken öğrendiğim bütün evrim hikâyelerinin bugün doğru olmadıklarının anlaşılması oldukça önemli.

    Dr. Robert Milikan (Nobel ödüllü, ünlü bir evrimci):

    Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.

    Dr. Lewis Thomas:

    Biyolojinin, evrimde yönlendirici güç için "hata" sözcüğünden başka bir sözcüğe ihtiyacı var. Tesadüf doktrini ile uzlaşmam mümkün değil. Doğadaki amaçsızlık ve kör tesadüfler kavramına tahammül edemiyorum. Ve bununla beraber zihnimi sakinleştirmek için bunun yerine ne koyabileceğimi hala bilmiyorum.

    H. S. Lipson:

    Eğer canlılık atomların, doğa güçlerinin ve radyasyonun karşılıklı etkileşimleri sonucunda oluşmamışsa nasıl oluşmuştur?.. Sanırım tek kabul edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu kabul etmeliyiz. Bundan ne kendim ne de fizikçiler hoşlanmamaktadır. Ancak eğer bir teoriyi bilimsel deliller destekliyorsa, o teoriyi sırf hoşlanmadığımız için reddedemeyiz. Aslında evrim bir anlamda bilimsel bir din haline geldi; hemen hemen bütün bilim adamları bunu kabul etti ve birçoğu onunla uyumlu olması için gözlemlerini eğip bükmeye hazırlandılar.

    Evrim teorisinin yaşayan canlıların tüm özelliklerini sayabilme yeteneği beni daima teoriden kuşkulanmaya itmiştir (Örneğin zürafanın uzun boynu). Bu nedenle son 30 yıllık biyolojik araştırmaların Darwin'in teorisine uygun olup olmadığına baktım. Uygun olduğunu düşünmüyorum. Bana göre teori ayakta bile duramamaktadır.
    Dr. Albert Fleischman (Zoolog):

    Çöküşte olan Darwin'in teorisi doğa aleminde ispatlanması gereken tek gerçek değildir. Bilimsel araştırmaların bir sonucu değildir, ama kesin olarak hayal gücünün bir ürünüdür.

    Burada sadece birkaç bilim adamının evrime inanmadıklarını örnekledim, ama araştırma yaptığınızda 21. Yüzyılın biliminin gösterdiği delillerle evrime inanmayan ve yaratılışa inanan çok fazla bilim adamı olduğunu göreceksiniz. Dolayısıyla bilimin yolundan giden evrime inanır diye bir şey yok, tam tersine bu yüzyılda bilimin gösterdiği yoldan giden ve yaratılışa inanan çok sayıda bilim adamı var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sayın sabbah
      Bu yazdıklarınız yalan, dolan. Lütfen açın gözünüzü sadece birazcık yazdıklarınızın doğru olup olmadığını merak edin.

      Buraya alıntılarınızdan sadece bir tanesinin ne olduğu yazacağım. Gerisini http://bilimselcevaplar.wordpress.com/2006/03/25/harun-yahyanin-carpitmalari-1/ 2-3-4...
      adresinden okuyabilirsiniz.

      Ager ile ilk alıntıda, dinciler sadece cümlenin başını alıp, sonunu almamış. Ortaya böyle abuk bir cümle çıkmış. Ager diyor ki:
      "It must be significant that nearly all the evolutionary stories I learned as a student, from Trueman’s Ostrea/Gryphaea to Carruthers’ Zaphrentis delanouei, have now been debunked,"
      yani aslında olay evrim ile ilgili değil sadece fosil değerlendirmesiyle ilgili. Bu alıntı bile bu işlerle uğraşanların nasıl bir üçkağıtçılık içinde olduklarını, gerçek yüzünü görmeye yeter. Yukarıdaki siteden tüm alıntılarınızın cevabı verilmiş.

      Mutasyon, evrimle ilgili bir mekanizmalardan sadece biridir. Türleşme sadece mutasyonla olmaz. Fakat bazı kritik durumlarda mutasyon kilit rol oynar. Ama mutasyonun ne olduğunu, evrimsel süreçteki rolü ve nasıl etki ettiğini bilmiyorsanız önce bunları öğrenmelisiniz. Bu konuda aşağıdaki linklerden başlayabilirsiniz.
      http://evrimagaci.org/sayfa/makale-arsivi/
      http://www.evrimteorisi.org/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=14&Itemid=108

      Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabında yayınladığı Evrim Teorisi, zamanla gelişerek, bugün modern biyolojinin temel taşı haline gelmiştir. Sağdan soldan duyduğunuz yalan yanlış bilgileri, karman çorman halde buraya taşıyarak, kendinizi ve temsil ettiğiniz görüşü küçük duruma düşürürsünüz bunu yapmayın.
      Evrim inanıp inanmayacağınız bir inanç değildir. Evrime inanmayan bilim adamları diye bir şey olamaz. Evrim, bilimsel bir gerçektir.

      Ortak atanın, sadece benzerlik olduğunun ispatlanmış olduğunu söylediniz. Ben de bununla ilgili ispat, kaynak istedim, Siz abuk subuk HY zırvalarını alıp copy paste yaptınız ki bunların yalan olması dışında konuyla alakası bile yok.

      Bundan sonra bir şey bilmeden yaptığınız, provakatif yorumlara cevap yazmayacağım.

      Sil
    2. Şunu belirtme gereği duyuyorum:

      Evrim, yani değişim, diğer bir deyişle türlerin kendi aralarındaki değişim ve dönüşümü artık tartışılmaz bir gerçektir. Ancak, evrimin tam olarak nasıl işlediği, hangi süreç ve yollardan geçtiğine dair farklı açıklamalar bulunabilmektedir.

      Darwin, türler arasındaki bu değişimi görmüş ve bunun üzerine çalışma yapmış ilk kişilerdendir. Darwin'in evrim mekanizmasının nasıl çalıştığına dair çıkarımlarının bir kısmı, hatta belki çoğu günümüzde geçerli kabul edilmemektedir, ancak bunun sebebi, Darwin'in yanılması değil, bilimin kendi içinde gelişmesidir. Nasıl ki Newton'un kütleçekim yasası temelde yanlış olmamakla birlikte Einstein'ın genel görelilik kuramına göre eksikse, işte Darwin'in söyledikleri de o denli, hatta ondan daha fazla bir şekilde eksiktir.

      Evrimsel iddiaları çarpıtan birçok kaynak, evrim mekanizmasının nasıl çalıştığına dair hipotez ileri sürenlerden alıntılar yapmayı sever. Neden mi? Çünkü A kişisi, evrimsel mekanizmanın çarklısını açıklayan X hipotezini ileri sürer ve bunu kanıtlamaya çalışır, B kişisi ise gelir ve der ki, "Hayır, X hipotezi yanlış, Y hipotezi evrimsel mekanizmayı açıklar." İşte verileri çarpıtan bu kişiler de, B kişisinin dediği cümleyi ikiye böler, ilk kısmını alırlar. Oysa bu iki bilim insanı da evrim olgusundan şüphe duymamakla birlikte, bunu açıklama yolunda farklılığa gitmektedirler. Kaldı ki, çoğu zaman bu kadar iyimser çarpıtmalar bile yapılmaz. Direkt olarak bir cümle yapayanlış çevrilir ve aktarılır. Takdir edersiniz ki, işin aslını araştırmayan kimseler de, bunu kanıt sayıp kendilerine referans alabilirler.

      Bu bakımdan dikkatli olmak gerekmektedir. Şayet 'gerçek' olan bilgiyi arıyorsak, amacımız kendi kafamızdaki düşünceyi teyit ettirecek içi boş iddiaları baz almamak gerekir. Misal, hakemli bir dergide yayınlanmış evrim karşıtı bir makale biliyor musunuz? Şayet bilim dünyası evrim olgusunu artık reddediyorsa, bunu yine bilimsel yöntemlerle yapmalıdır ve bu bilimsel yöntemin yolu yordamı da, evrimi çürüten hipotezlerin hakemli bir bilim dergisinde yayınlanmasıdır. Hakemli dergide yayınlanmış onbinlerce hatta yüzbinlerce evrimi doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen makale varken, bunun aksinin olmaması sizce de ilginç değil midir?

      Bilgi çarpıtan sitelerden evrim öğrenmek yerine, akademik araştırmalar yapmak her daim daha faydalıdır.

      Son olarak, şu an 'evrim'i bilim dünyasından çeker alırsanız, bilimsel tüm anlayış ve kavrayışımız çöker. Onlarca bilim alanı, varlığını evrim üzerine kurmuştur ve devam ettirmektedir. Bu davranış da bir inatçılıkla ilgili değil, evrimin mutlak geçerli olmasıyla ilgilidir.

      Sil
  51. Din (Yaratılışçılık)-Evrim çatışması...Dini bir konu tartışılırken, genellikle konu buraya gelir ve burada tıkanır. Din savunucuları evrimin yanlışlanmasına kafayı takmışlardır. Evrim yanlışlanınca dinlerinin doğrulanacağına ve mutlak kabul görmesi gerektiğine dair bir umut vardır içlerinde. Evrimi dine (yaratılışçılığa) karşı güçlü bir silah ve sığınak olarak gören kimi evrim savunucuları da evrim doğrulanınca, dinin yanlışlanabileceğine ve çürütülebileceğine inanırlar. Oysa ikisi birbirinden çok farklı şeylerdir. Evrim bilimsel bir teoridir, sorgulanabilir, tartışılabilir, kanıt istenebilir, yapılabilirse ona karşı çıkan bir başka teori (yaratılışçı felsefe değil, mutlaka bilimsel olan bir teori) ortaya atılabilir ve geliştirilebilir. Din ise inanç ve kabule dayalı metafizik, fantastik ve kısmen felsefi nitelikli bir alandır. Kendini; sorgulamaya, tartışmaya, değişime kapatmıştır. Her konuda her şeyi bildiğini iddia eder ve her şeye bir yanıtı vardır; bu yanıtlarda asla bir esneme göstermez, kanıt sunma gereği duymaz. Bu nedenle evrim üzerinden din tartışması anlamsızdır, gereksizdir. Peki yine de salt evrim tartışılamaz mı? Evrimi savunan insan, evrimin doğruluğunu anlatmaya; evrime karşı çıkan insan da onu yanlışlamaya çalışamaz mı? Bu elbette yapılabilir; ancak konuda uzman olmak şartıyla...İnternetten yapılan alıntılarla bilimsel bir tartışma olacağını pek sanmıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilimde kesin, nihai ve değişmez bir husus (bir son nokta) yoktur; hemen her konuda şüphecilik ve sorgulama vardır. Bilimsel bir teori, aksi kanıtlanana kadar doğrudur. Bilim statik ve değişime kapalı olmadığı için gelişip bugünlere gelebilmiştir ve bu şekilde çok daha ilerilere gideceğini de rahatlıkla öngörebiliriz. Evrim gibi çok ağır ve ayrıntılı bilimsel bir teori de hiç şüphesiz tartışılabilir, fakat ben, bunu evrimle ilgilenen bilim adamlarına bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Bana göre; konunun uzmanı olmadan, karşı çıkmak da, desteklemek de faydasızdır, gereksizdir.Evrime karşı çıkan bilim adamının yaratılışçı olması da önemli değil; o kendince yaratılışçılığı doğrulamaya çalışarak (ve aslında büyük bir yanılgıya düşerek) evrime karşı bilimsel bir teori geliştirebilir, işin sonunda evrimin geçersiz ve yanlış bir teori olduğunu kanıtlayabilse bile bununla yaratılışçılığı (dinleri) doğrulamış olmaz. Başta da yazdığım gibi, ikisi birbirinden çok farklı şeyler.
      Ben, evrim konusunda çok fazla bilgiye sahip değilim, herkesin duyduğu/okuduğu birtakım yüzeysel bilgileri biliyorum sadece. Evrimi çok merak ettiğimi de söyleyemem. Nöroloji-beyin, anatomi, astronomi, fizik-parçacık fiziği-kuantum mekaniği, evrimden çok daha fazla ilgimi çeken alanlar... Bu konularda çok daha fazla yayın okuyorum, belgesel izliyorum. Ama nöroloji-beyin-anatomi konularında yazılmış makalelerde, çekilmiş belgesellerde evrime mutlaka bir atıf var. Evrimin, bilim dünyasında genel kabul görmüş bir teori olduğu anlaşılıyor. Fakat ben yine de din tartışmasını evrim-din çatışmasına getirmeyi, dine karşı evrime sarılmayı, din savunur gibi evrim savunmayı doğru bulmuyorum. Ateist ya da agnostik sitelerinin hemen hepsinde bu yapılıyor; çok daha basit yollarla çürütülebilecek dinsel iddialar, evrim gibi karmaşık ve pek çok kimsenin doğru dürüst bilmediği bir konunun içine hapsediliyor, boğuluyor; çıkmaza giriliyor. Evrim teorisi dinsel ideolojilerin alternatifi ya da antitezi değildir. Dini çürütmek için evrime gerek yoktur. Dinin çelişkileri ve yanlışlıkları, basit bir sorgulama ve akıl yürütmeyle, hemen herkes tarafından bilinen basit ve anlaşılır bilimsel bilgilerle ortaya çıkarılabilir. Daha önce bir yazının altına yorum olarak yazmıştım: İslam peygamberinin, Sahabesi Ebu Zerr'le bir akşamüzeri konuşurken': "Ya Eba Zerr,güneş batınca nereye gidiyor, biliyor musun? Güneş batınca arşın altına rabbine secde etmeye gider..." hadisini örnek vermiştim. Bugün ilkokul 3. sınıfta bir çocuk, güneş batınca nereye gittiğini(!) peygamberden daha iyi biliyor. Bir başka örnek: "Yazın hava neden bu kadar sıcak oluyor" sorusuna peygamber: "Cehennemin kaynayıp kendi kendini yemesinden ve serinlemek için nefes alıp vermesindendir." buyuruyor. Ama cehennemin nefesi kutuplara ulaşamıyor demek ki. Bugünkü ilkokul düzeyinde coğrafya bilgisinden yoksun bir peygamber var karşımızda. Böyle bir dini çürütmek için evrim teorisine ihtiyaç var mı?

      Sil
    2. sayın Cem
      Öncelikle burada bilimsel bir tartışma yapmıyoruz. Aslında tartışma falan da değil bu. Canlıların ortak atadan evrimleştiği gerçeği, bilimsel olarak tartışmalı bir durum değil. Problem, dinciler gerçekleri kabul etmemesi.

      Bilimsel tartışmaların yapılacağı yerler burası gibi siteler değil ve bilimsel tartışma yapacak taraflar da biz değiliz. Biz(ya da en azından ben), temel süreçler hakkında konuşuyoruz. Yoksa evrimsel biyolojinin, moleküler evrimin derinliklerine dalıp, bilip bilmeden ahkam kestiğimiz yok.

      Evrim, tek başına bir bilim dalı değildir. Evrim bir süreci ifade eder. Eğer tartıştığımız konu, tıp gibi bir uzmanlık alanı olsaydı, mesela bir hastalık hakkında veya bir ameliyat hakkında konuşuyor olsaydık haklı olabilirdiniz. Evrim hakkında konuşmak için uzman olmak gerekli değil. Bunu iddia etmekle, sağlık hakkında konuşmak için tıp doktoru olmak gerekli demenin hiç bir farkı yok bence.

      Ayrıca aynı mantıkla, hadis ve kuran'dan bahsetmek için de ilahiyatçı olmanız gerekli. Hem bu iddiayı savunup, hem de hadis ve kuran eleştiriciliği yapıyor olmanız çelişkili bir durum değil mi sizce? Siz nasıl hadisler hakkında hakkında yorum yapabilirsiniz ki? Hangi uzmanlıkla?(Yanlış anlamayın ben böyle düşünmüyorum. Sadece olmayana ergi kullanıyorum).

      Evrim'in ne olduğunu, nasıl işlediğini herkes bilmelidir. Bu günümüzde çok temel bir bilgidir. Evrim bugün biyolojinin temel taşıdır. Sizin de dediğiniz gibi bir çok disiplinden evrime yapılan atıflar, evrim bir temel taşı olmasından kaynaklıdır.

      Dinciler neden evrime karşı çıkar?
      Çünkü Adem ve Havva masalının çökerten, en bilinen, en büyük iddia evrim teorisidir. Dinler evrim teorisi karşısında çaresizdir. O yüzden kudurmuş gibi, her türlü pisliği kandırmacayı yaparak saldırdılar. Fakat evrim her saldırıdan daha da güçlenerek çıktı. Dikkat ettiyseniz artık yavaş yavaş dinciler de evrimi inkar etmek yerine kabullenmeye, kendi kitaplarına uydurma çabalarına başladılar. Çünkü başka çareleri kalmadı.

      Sil
    3. Bilemiyorum sayın Erol ne düşünür bu konuda ve çok merak ediyorum.

      Sil
    4. Sayın Kölge, buradaki değerlendirmelerim sadece sizinle ilgili değildi. Sizin burada çok ayrıntılı bir tartışma (evrim) içine girdiğinizi de iddia etmiyorum. Yıllardır ateist ve agnostik blogları, forumları takip ediyorum. Hemen her din tartışmasına evrim bulaştırılıyor ve o kadar derin ayrıntılara giriliyor ki (tabi ki internetten yapılan alıntılarla), ben okuduklarımdan bir şey anlamıyorum, bazen okuyup sonunu da getiremiyorum. Ben de bunu gereksiz görüyorum. Çünkü bence tartışma bu noktaya geldikten sonra, belki tam da dincilerin istediği gibi, sonuçsuz kalıyor. Oysa dini tartışmanın çok daha basit yolları olabileceğini düşünüyorum. Evrim konusunda derin ve ayrıntılı bir tartışmaya girmek için konunun uzmanı olmak gerektiğini düşünüyorum, fakat din konusunda tartışmanın da aynı şekilde bir uzmanlık gerektirdiğine inanmıyorum. Bu bakımdan kendimi çelişkiye düşmüş görmüyorum. Çünkü din, evrim ya da herhangi bir bilimsel teori gibi bir uzmanlık alanı değil. Bir efsane, rivayet ve masal dizgesi. Bakmayın siz öyle, koskoca üniversitelerde, ilahiyat fakültelerinde hadis, fıkıh, kelam, tefsir gibi çakma bilim dalları uydurduklarına. Bunların hiçbiri bilim değil. Açıklamalarıyla bilime de son derece ters düşen efsaneler ve fantastik hikayeler külliyatı... "Karınca, Halil İbrahim Peygamber'i yakmak için hazırlanan ateşi söndürmek için ağzında su taşımış. O kadarcık suyla o ateşi nasıl söndüreceksin demişler. Elbette söndüremem ama hiç olmazsa hangi tarafta olduğum belli olsun demiş." Bu tür masalların saçmalığını anlatabilmek için benim evrime, moleküler biyolojiye ihtiyacım yok.
      Adem-Havva masalına gelince... Dinin, dünyada canlılığın ya da en azından insan yaşamının nasıl başladığıyla ilgili bir hikayesi var. Bu hikaye (Adem-Havva) oldukça fantastik (bütünüyle fanteziye, hayal gücüne dayanan, gerçek ötesi) bir hikaye... Bu hikaye evrim teorisiyle çürütülmüş olsa bile, sizin de belirttiğiniz gibi, din kendini evrime uyarlamaya kalkıyor; bilim karşısında çağdaş(!) din adamlarının post-modern yorumlarıyla din revize ediliyor, yeni keşfedilen bilimsel gerçeklere göre uyarlanıyor. Kur'an'dan bilimsel mucize çıkarma ve ayetlerin orijinal anlamını, meallerle eğip bükme çabası da bu uyarlamanın bir sonucu...Ben de dinle bilim arasında bu kadar itiş kakışa gerek olmadığını, çok daha basit yollarla dinin çürütülebileceğini düşünüyorum. Peygamberlik kurumunun neden sadece Orta Doğu'da var olduğu sorusu bile salt kendi başına, dini (bölgemizdeki İbrahimî dinleri) kökünden sarsmaya yeter, diye düşünüyorum.
      Saygılarımla...

      Sil
    5. Sayın Erol'un yorumlarını ben de merakla bekliyorum.

      Sil
    6. Merhabalar Sayın Kölge, Sayın Cem,

      Öncelikle teşekkür etmek isterim. Kendime ait düşüncelerimi aşağıdaki gibi ifade etmek isterim
      Genetikçi ve Evrim Biyoloğu J.B.S Haldane’nin sevdiğim bir sözü vardır.
      "Düşüncelerim, beynimde gerçekleşen kimyasal işlemlerin sonucuysa, mantığın değil, kimyanın kurallarına göre belirlenmiş olmalıdır."
      Ben, evreni yine evrenin kendi yapı taşları (elementler, atom, atom altı parçacık vb.) üzerinden düşünmemin ve evreni keşfetmenin doğru ve tek geçerli yol olduğuna inanıyorum. Elbette ki, evrim, moleküler biyoloji, genetik ile ilgili bilgilerimiz konusunda tüm taşların yerine oturduğunu kimse iddia etmiyor. Düne ait bilgilerimizi ya düzelterek, ya da düzeltmek yerine yenisini koyarak bilme yolculuğuna devam ediyoruz. Son yüz yılda bilimde çok şey değişti. Yeni teknolojiler, yeni düşünceler ve düşünme yolları geliştirmeye neden oldu. Söz gelimi, kırmızıya kayma ile evrenin genişlediğine dair ilk bilgimizi elde ettik. Halbuki, bir trenin bize yaklaşırken ve uzaklaşırken trenin düdük sesinin tizden pese geçmesi yani doppler etkisi gözümüzün önünde olduğu halde bu bilgiyi ilk olarak kullanarak evrenin genişlediğini söyleyen Hubble oldu. Yine, uzayı saran bir esir maddesinin olup olmadığını ve buna bağlı olarak ışığın hızının değişkenliğini bulmaya çalışan Albert Michelson ve Edward Morley, ışığın hızının sabit ve değişmez olduğunu buldukları zaman, belki düşündüklerini bulmanın dışında bir şey elde ettikleri için şaşırmış olmalılar. Ama işin ilginç tarafı, ışığın hızının bu değişmezliği bilgisi elde edildikten sonra, tam 18 yıl herkesin gözünün önünde iken, bilim insanlarının dahi geleneksel düşüncesi nedeniyle bu bilgiyi kullanamayıp, bu bilgiyi kullanarak fark yaratıp özel izafiyet teorisini bulan ve sonra da bir güneş tutulması ile bunun doğruluğunu ispatlayan Einstein oldu. Daha da eskiden batı dünyasında, bulunan aşı veya farklı tedavi edici yollarla insanların iyileştirilmesi, Tanrının işine karışmak olarak düşünülüyormuş. Öyle ya, canı o verdiyse o almalıdır(!). 1967'de Güney Afrikalı bir doktor, Christiaan Barnard ilk kalp naklini yaptığı zaman şaşırdık (elbette ki ben de). O zamanlar böyle şeylere alışık değildik. Demek ki, bir düşüncemiz daha yıkıldı. Ne mi? Elbette ki sevgi denen şeyin kalbimizde olmadığı, peki nerede? Beynimizde.

      Sil
    7. (Devam)

      Bunlar da Tanrının işine karışmak gibi görülmekle beraber, nihayetinde Tanrının yaptığı bir şeyi başka bir yere nakletmek (kalp nakli) olarak değerlendirildi. Yani, insanoğlu, kendisi bir şey yapmamış, zaten Tanrının yaptığı bir şeyi yer değiştirmişti. Sonraki zamanlarda bilimde ve teknolojide çok gelişmeler kaydedildi. Yakın zamanda Dolly adlı koyun elde edildi. Ancak burada bir kırılma noktası yaşandı. Çünkü, artık bir sperm, bir yumurtayı dölleyerek yeni bir hayat başlamıyordu. Ya ne oluyordu? Spermin dışındaki bir hücreden alınan çekirdek yumurtaya aşılanıyordu. Bir başka deyişle Tanrının binlerce yıl kullandığı(!) yolun dışında, sperm olmadan bir yol denenmiş ve bu yol çalışmıştı. İnananlara göre yine Tanrı malzemesi kullanılmıştı. Ancak bir şeyi tekrarlamak isterim Dolly artık başka bir yolla oluşturuldu. Yine yakın zamanda kök hücre kavramı çıktı. Diğer taraftan, yapılan çalışmalarda, ölü bir kalbi alıp, özel bir sıvının içinde, kalbin matriks yapısı (destek doku) hariç tüm organik maddesinden arındırılıp, sonra canlı kalp hücreleri ile matriks yapı donatıldı. Hücreler, matriks yapı içinde çoğaldılar. Ve bir kalp oluştu Tabii ki bunlar, yolun başlangıcı.
      Kanaatim o ki, çok da uzak olmayacak bir zamanda, cansız materyallerden, başka hiçbir canlı malzeme veya katalizör kullanmadan elde edilecek bir bakteri yani bir canlı elde edildiğinde, inananların şaşkınlığı ve de böyle bir durum karşısındaki rasyonalize edilmiş ifadeleri ne olacaktır acaba? Bazı okurlarımız böyle bir düşüncenin “hayal” olduğunu düşüneceklerdir. Zaten ben de başka bir şey olduğunu söylemiyorum. Elbette ki hayal. Çünkü, tanınmış bir kişi de öyle demiş. “Hayal gücü güç verir: "Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir." Hayal gücü neyden daha önemliymiş? “Bilgiden”.
      Şu halde, kişiler, kendi hayal güçlerinin önünü sahip oldukları “dogmatik bilgi” ile tıkamadıkları müddetçe, evrene ait bilgileri metafizik bir bilgiye(!) ihtiyaç duymadan elde edeceklerdir.
      Sayın Kölge, Sayın Cem, sonuç olarak, siz, kırmızı bir otomobile bakıp da, “bu kırmızı bir otomobil” dediğinizi varsayarsak, ben de, eğer renk körü değilsem, sizin dediğinize sırf inat olsun diye “hayır o yeşil bir otomobildir” dememin bir anlamı olmayacaktır. Çünkü bilim demek, ölçmek demektir. Tekrarlanabilirlik demektir. Deneye tabi olurluk vb. demektir. Eğer ben “hayır o, kırmızı değil, yeşildir” desem ve siz de bana, arabadan yansıyan ışığın dalga boyunu ölçüp önüme getirirseniz, o zaman ben ne diyeceğim?

      Sil
    8. (Devam)

      Görülüyor ki, sizin yukarıda yazdıklarınızdan farklı bir düşünceye sahip değilim. Sizinle benim aramda aynı konuya yaklaşma sistematiğimiz olarak elbette ki farklılık vardır. Bugün, bilim insanları bile yeri geldiğinde farklı metod veya düşünüşlerle aynı sonuca varabildikleri gibi, zaman zaman da, bir bilim insanı diğerinin yanlışından faydalanarak, doğruyu (evrenin kuralını) buluyor.
      Bana göre, daha evvel de dediğim gibi, evreni (uzayı, canlısı, cansızı, atomu, elementleri, mineralleri, atom altı, organik, inorganik akla gelebilecek her şeyi ile ve tüm kuralları ile) yine evrenin bilgisi ile ve düşe kalka, dizimiz yara bere içinde kalarak ve belki de inandığımız ve bilimsel olarak gördüğümüz bir prensibi on defa bozarak ve belki de onun yerine yenisini koyarak, araştırarak elde edeceğiz.
      Yine son sözü, O tanıdık kişiye bırakmak isterim.
      ” Eğer ne yaptığımızı biliyor olsaydık, buna araştırma denmezdi öyle değil mi?.
      Esenlikler diliyorum.
      Saygılarımla

      Sil
    9. sayın Cem
      Öncelikle belirtmeliyim kl, hadis ve kuranı eleştirmenin uzmanlık gerektirdiği gibi bir iddiam yok. Böyle olmadığını ve yanlış anlaşılmasını istemediğimden dolayı yorumumda parantez içinde ayrıca açıklama yaptım. Olmayana ergi yapıyorum dedim fakat sanırım tam anlaşılmadı.

      Bende uzun zamandır dinle ilgili yorum ve tartışmaları izlerim. Esas konunun kilitlendiği nokta, İslami kaynakların eleştirilmeye başlandığı nokta. İnanırlar kolaylıkla hadisleri inkar edebiliyorlar. Kurandaki çelişkiler konusunda da ayetlerin yanlış yorumlandığını veya anlatılan konunun o zaman için geçerli olduğunu savunarak kendilerince çelişkilerden kurtuluyorlar. En son noktada ise kapı gibi Ali İmran 7 var. Konuların esas kilitlendiği noktalar bence bu. Dolayısıyla salt kuran ve hadis eleştirisiyle bir yere varabileceğinizi düşünmüyorum.

      Halbuki evrim böyle değil. Evrim bilimsel bir gerçek. Her geçen gün daha da güçlenen, her yeni buluşla daha da öne çıkan bir gerçek. Erol'un bahsettiği gibi, artık sentetik canlılar yaratmak mümkün bir hedef. Evrimi inkar etmek güneşi balçıkla sıvamak gibi. Bunu yapamıyorlar ve dediğim gibi inanırlar yavaş yavaş evrimi kabul etmeye başlamış durumdalar. Mesela Abdulaziz Bayındır TV'de evrimin tartışıldığı Evrim'in gerçek olduğunu ve bunun kuranda olduğunu falan söylüyordu. Aynı şekilde Dawkins ile hıristiyan bir teoloğun tartışmasında da teolog'da evrimi kabul ettiğini söylüyordu. İsterseniz linklerini gönderebilirim.

      Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki, orta öğretim hatta ilköğretim seviyesinde öğretilmeye başlayan bilgiler hakkında, "Ben anlamıyorum. Uzmanlar tartışsın" demek doğru bir yaklaşım değil. Önemli olan analitik düşünme ve bilimsel metod'tur. Ancak ve ancak bunları kullanarak gerçeğe ulaşabiliriz. Benim sayın erol'un yorumlarından da, şimdiye kadarki naçizane entellektüel birikimimden de anladığım budur.

      Sil
    10. Sayın Erol, düşünceleriniz ve verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Sayın Kölge, size de düşüncelerinizden dolayı teşekkür ederim. Hadis-Kur'an'ın uzmanlık gerektirmediği konusunda sizi yanlış anlamış değilim. Parantez içinde yazdığınız kısmı elbette gördüm ama yine de kendimi ve düşüncemi vurgulamak istedim. Aslında birbirimize temel noktalarda muhalif değiliz. Bilim, bilgi, kültür benim için hayattaki en önemli şeylerdir. Fakat ben bilimi, binbir çeşit güzel şeyle dolu bir mağaza gibi betimliyorum. İçinde en çok beğendiğim, en çok ilgilendiğim neyse ya da nelerse, onları seçiyorum, onlara zaman ayırıyorum, hepsi bu. Bu durum, birini diğerinden üstün tutmak, birini yüceltip diğerini küçümsemek anlamına gelmez. Bilim dallarının ve bilimsel teorilerin her biri, elbette insanlığın ilerlemesi için eşit derecede kıymetli ve gereklidir. Fakat insanların ilgi alanı farklı olabilir. Sen süt seversin, ben meyve suyu severim gibi basit bir şey bu. Evrim benim çok fazla ilgimi çekmiyor. Din tartışmasına girildiğinde, bir görev gibi ayrıntılı bir evrim bilgisiyle donanmak gereğini de hissetmiyorum. Bu işin çok daha basit yollarla yapılabileceği konusunda ısrarlıyım. Ayrıca evrimin, salt kendi başına dinsel/yaratılışçı felsefeye karşı çok büyük bir dayanak sağladığı görüşünde değilim. Milyonlarca yıllık süreçlerden, canlılar ve türler arasındaki geçişlerden ve değişimlerden bahsediliyor. Fakat bunların hepsinin kanıtlarına, ara geçiş formlarına/fosillerine ulaşmak, en azından şu gün için mümkün değil. Zaten din-evrim tartışmasında tıkanma da bu noktada yaşanıyor. Bu tıkanmadan sonra spesifik örneklere ve insanı boğan, sıkan anlaşılmaz detaylara giriliyor ve bir sonuca varılamıyor. Oysa ben diyorum ki, milyonlarca yıllık süreçlerden ve türler arası geçişlerden bahsetmek yerine; elimizde hiçbir şüpheye yer bırakmayan çok daha somut, güncel, kanıtlanabilir, deneylenebilir, tekrarlanabilir, kolayca anlaşılabilir bilimsel keşifler var. Bunlar tanrı ve din imgesini (yaratılışçı felsefeyi) yerle bir etmeye yeter de artar bile. Sayın Erol'un örnek verdiği çok somut bir şey var ortada. 90'lı yılların sonuna doğruydu sanırım; Dolly adlı klon (genetik kopya) koyun üretildi. Yaratılışçı felsefe bununla çok büyük yara aldı. Tanrı'nın milyonlarca yıldır uyguladığı(!) eşeyli-eşeysiz üreme (yaratma) dışında; sadece insanların keşfettiği yeni bir yolla üreme ve canlı üretimi gerçekleşti. Ayrıca kök hücreden organ üretme çalışmaları da var. İnsan, kendine lazım olan yedek parçayı üretebiliyor. Ömrümü uzatsın, hastalığımı iyileştirsin diye tanrıya dua etmesine gerek yok, vücudunda bozulan parçayı yenisiyle değiştirebiliyor, ömür uzatılabiliyor. Zaten günümüzde insan ömrü yüz yıl öncesine göre çok daha uzun ve giderek daha da uzayacak, belki de gelecekte ölümsüzlük keşfedilecek.

      Sil
    11. Yüz yıl önce dünyada doğum hızı şimdikinden çok daha yüksek, fakat bebek ölümleri de şimdikinden çok daha fazlaydı, ancak en sağlam olanları o hastalıkları atlatabiliyor ve hayatta kalabiliyordu, bu nedenle nüfus artış hızı da günümüze göre çok düşüktü. Bunun (bebek ölümlerinin) en büyük nedeni bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı aşı kullanımının yeterli olmayışıydı. Günümüzde en azından gelişmiş ülkelerin hepsinde her bebeğe aşı yapılıyor ve ölümcül hastalıklardan korunuyor. Bu da o bebeklerin hayatta kalmasını sağlıyor. Hani her ölüm ondan (tanrıdan) gelirdi, hani onun izni olmadan hiç kimse bir saniye bile fazla yaşayamazdı? Günümüzde bebeklerin büyük çoğunluğu yaşıyor işte, gelişmiş ülkelerde kızamıktan, difteriden, boğmacadan, kabakulaktan vs. ölen bebeklerin sayısı aşılar sayesinde iyice azaldı, tam bilmiyorum ama belki sıfırlanmıştır bile. Sizin de belirttiğiniz gibi çok yakın bir gelecekte hiçbir canlı hücre kullanmadan sentetik canlı üretimine de geçilebilir. Bu ne demektir? Yaratma demektir. O zaman dincilere sorulduğunda, hani yaratma, tanrının tekelindeydi dendiğinde nasıl bir yanıt verebilirler? Dincilere ille de ve sadece evrim diye dayattığınız zaman, bunun içinden sıyrılmanın çarelerini arayabilirler, kutsal kitaplarından bir evrim hikayesi bile çıkarabilirler, ama yukarıda saydığım bir sürü farklı, somut ve güncel bilimsel gelişmelere, keşiflere nasıl karşı durabilirler? Yapabilecekleri tek şey, Kur'an'dan bir ayet bulup, çaresizce, onun orijinal anlamını çarpıtarak, bu daha önce Kur'an'da vardı demek. Ama artık bunları da kimse yutmuyor. Binlerce yıllık inanç ezberleri bozuluyor, can alıp can veren tanrının yerine insan geçiyor, ömür uzatıyor, yedek organ üretiyor, yüzlerce binlerce yıllık kitlesel öldürücü hastalıkları yok ediyor, sperm hücresi kullanmadan bir canlıdan başka bir canlı (genetik kopya/ikiz) üretiyor. Bütün bu somut ve güncel keşifler, dinsel ideolojileri evrimden çok daha vurucu ve sarsıcı gerçeklerdir.
      Saygılarımla...

      Sil
    12. sayın Cem
      Evrim, kendi başına bir bilim dalı değildir. Evrim fosillere bakıp, "A canlısı B canlısında gelmiştir, B canlısı da C canlısından gelmiştir" demek te değil. En temel tanımıyla evrim, canlıların tüm, bütün nesilleri kaysayan en geniş anlamıyla türleşme sürecidir. Hiç düşündünüz mü nasıl oluyor da türleşme, modern biyolojinin temelini nasıl oluşturuyor diye? Hatta daha da ileri giderek bütün pozitif bilimlerin tüm disiplerinden nasıl evrime atıflar yapılıyor diye?

      Evrimi bilmeden, evrimi anlayamadan etrafımızda olup bitene tam anlamıyla (biraz amiyane olacak ama) fransız kalırız. Evrimi anlamadan doğayı, canlılığı ve yaşadığımız dünyayı anlayamayız.

      İnsan, memeli bir hayvan türüdür dendiğinde, eğer evrimi yüzysel olarak ta olsa bilmiyorsanız, aklınıza evrimsel süreçler gelmiyorsa, "Olur mu canım öyle şey. İnsan, insandır. Hayvan da hayvandır." demeniz son derece olası. Memeli ne demektir, insan neden memelidir, bu sınıflandırma(taksonomi) neye göre yapılmıştır, sınıflandırma nedir, tür nedir, başka türler nelerdir vs. sorular aslında evrimin ana konularıdır.

      Aynı şekilde canlı kopyalama(klonlama) konusunda, eğer genetik materyalin ne olduğunu bilmiyorsanız, bilim adamlarının, canlıları fotokopi makinesine benzen bir makineyle kopyaladıklarını düşünebilirsiniz. Genleri ve kalıtımı anlayabilmek için önce evrimi anlamalısınız.

      Evrim, yaşam dediğimiz döngüye, bilimsel perspektiften bakmamızı sağladığı için bu derece önemlidir. Bu yüzden evrim, tüm pozitif bilimlerin temelindedir. Dinleri temellerinden sarsan ve dinleri bitirecek olan ise pozitif bilimleridir.

      Felsefeyle gerçeğe ulaşılmaz. Felsefe sadece doğru düşünmeye yardımcı olur. İş laf üretmeye gelince hiç kimse dinlerin ve dincilerin eline su dökemez. Yüzyıllardır, boş laflarla, kısır fesefi çıkarımla dinler ayaktadır. Bir dinciyle sabahtan akşama, akşamdan sabaha dini kaynaklar ve dini felsefe hakkında konuşun. Bu faydasızdır. Her seferinde dönüp dolaşıp en başa döneceksiniz. İstediğiniz kadar çelişkileri gösterin. Eğer biraz donanımlı ve tecrübeliyse gösterdiğiniz çelişkileri, başka çelişkilerle kapatacak ve bu böyle sürüp gidecektir.

      Gerçeklere ancak ve ancak bilimsel veriler aracılığıyla ulaşılır. Gerçekleri inkar ettikçe, gerçekler insanın yüzüne tokat gibi çarpar. Gerçeklerde kaçış yoktur. Gerçeğe bilim yoluyla ulaşılır. Bilim ise evrimi bilmekle anlaşılır.

      Sil
    13. Yunus Emre'nin bir sözünü alıntılayım ben de:
      "İlim, ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.
      Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktir."

      Kendini bilmenin, felsefeyle değil, evrim süreçlerini anlamakla mümkün olacağını düşünüyorum. Aslında tam olarak anlatmak istediğim bu.

      Sil
    14. Sayın Kölge, benim için bütün bilim dalları ve teorileri eşit derecede gerekli ve önemlidir, insanlığın aydınlanmasında, ilerlemesinde eşit kuvvetlere sahiptir. Evrim teorisiyle, genel görelilik yasasıyla, kütle çekimi kanunuyla, nükleer fiziğiyle, genetiğiyle hepsi benim için birdir, fakat ben tabi ki kişisel ilgi alanım olarak bazılarına daha meraklı olabilirim. Fakat siz, evrime, tıpkı dindarların dine yüklediği gibi özel bir anlam yüklemiş gibi görünüyorsunuz. Evrim bilim dünyasında genel kabul görmüş bir teoridir; pek çok bilim dalında evrime çeşitli yönlerden atıflar yapılsa da genel olarak bilim demek sadece evrim demek değildir. Bu bakımdan ben sizden ayrılıyorum. Ben evrim konusunu özelleştirmenin bir şeye hizmet ettiğini düşünmüyorum. Evrimi tıpkı bir din savunur gibi savunmanın, dincilerin karşısına ille de evrimi koymanın faydasına inanmıyorum. Bunun doğru olduğunu da düşünmüyorum. Din-evrim çatışması bir ezbere dönüşmüş şekilde zaten çok uzun zamandır var. Ya dinci olursun, ya dinsiz/evrimci. Ben dine inanmıyorum, ama sizin gibi evrimi özelleştirip, onu, her şeyin başı, sonu, temeli olarak görmüyorum. Bu ezberin faydasına inanmıyorum. Dinciler dini savunduğuyla kalıyor, evrimcilerin kimisi de (sizi tenzih ederim) neredeyse din haline getirdikleri evrimi savunduğuyla kalıyor.

      Sil
    15. Felsefeyle ilgili yazdıklarınıza da katılmıyorum. Bilimlerin temelinde, doğuşunda evrim değil, asıl felsefe yatar. Bilimdeki her şey düşünmeyle, düşünceyle başlamıştır. İlk çağ filozoflarının bir kısmı aynı zamanda bilim adamıdır. Dünyanın tamamını ya da çok büyük bölümünü etkileyen büyük olaylarda; örneğin Fransız devriminde, sanayi devriminde, reformda, rönesansta, felsefenin ve filozofların çok büyük etkisi ve katkısı vardır. Bir anlamda diyebiliriz ki; bütün insanlığı etkileyen büyük olayların düşünsel altyapısını filozoflar hazırlamışlardır. Hristiyanlıkta reform hareketleri, Avrupa'yı din karanlığından kurtaran olaydır. Bunun temelinde yatan da sorgulayıcı ve eleştirel felsefedir. Bu nedenle, dinsel dogmaların çürütülmesinde felsefeyi küçümsemeniz hiç de doğru bir yaklaşım değildir. Dünyada dinin/dinlerin yok edilemiyor oluşu, insanların büyük çoğunluğunun hala bunlara inanıyor oluşu, felsefenin ve/veya bilimin yetersizliğinden değildir. Dinsel felsefenin laf cambazlığıyla galip gelmesinden de değildir. Dine inanmanın, sosyo-ekonomik ve psikolojik birçok nedeni vardır. Çağdaş bilim ve felsefe, dinleri belki yüz kere çürütmüştür, dinlerin, üzerine oturduğu ilkel mantığı kökünden tahrip etmiştir. Fakat insanlar hala dine/dinlere inanmaya devam etmektedir. Kanaatim odur ki; bu, önüne geçilemez bir durumdur. Yapılabilecek tek şey; dinsel dogmaların, bilimsel ilerlemenin önüne bir set çekmesine engel olmaktır. Bu da ancak insanları bilinçlendirmeyle olabilir. Bu bilinçlendirme de, "Din yanlış, evrim doğru" dayatmasıyla olmaz. Evrim dinin doğrudan karşıtı da değildir zaten. Dinciler eğer isterlerse, ki zaten sizin de yazdığınız gibi bazıları yapmaktadır, dinle evrimi bağdaştırmanın yollarını arayabilirler. Yine kanaatim odur ki; bu kadar ısrarla evrimi dinsel felsefenin karşısına dikmek; evrim hakkında hiçbir şey bilmeyen din inanırlarında çok büyük bir evrim antipatisine hatta nefretine yol açmaktadır. Buna gerek var mı? Dincilerin, "Siz maymundan gelmiş olabilirsiniz, ama biz insanız." şeklinde cahilce, laubali ve popülist propagandaları, konuyu bilmeyen din inanırları arasında çok büyük bir etki yapmaktadır. Bu da, inançlı insanlarda, evrimle birlikte genel olarak bilime ve bilimsel felsefeye karşı bir ön yargı ve antipati uyandırmaktadır. Dinin karşısına ısrarla evrimi koymak, onların propagandalarına hizmet eder. Tekrar ediyorum, bilim demek sadece evrim demek değildir. Evrimle hiç ilgilenmeyen, hatta evrimi doğru dürüst bilmeyen pek çok bilim adamı vardır. Benim komşum, kanser konusunda Amerika'da doktora yapmış ve Türkiye'de bir özel üniversitede doçent olarak çalışmaktadır. Kendisiyle evrim hakkında konuştuğumda pek az şey bildiğini fark ettim. Siz neden evrimi gözünüzde bu kadar büyütüyorsunuz?

      Sil
    16. sayın Cem
      Sanırım tam ifade edemiyorum. Evrim, kendi başına bir bilim dalı değildir. Evrim, biyolojiyle ilgili tüm bilmlerle doğrudan; farmakoloji, psikoloji, ekoloji, davranış bilimleri, paleoantoloji, hatta ve hatta yazılım teknolojileri ve uzay bilimleri gibi dallarla doğrudan veya dolaylı şekilde bağlanan süreçlerin bütününü ifade eder. Dolayısıyla evrime sadece bir teori veya bilim dallarından herhangi biri gibi bakarsanız, olaylara çok dar bir pencereden bakmış olursunuz. Bilimi anlamak için önce evrimi anlamalısınız. Bakın bilmek demiyorum. Bilmek için kapsamlı çalışmalar, araştırmalar ve akademik kariyer gerekebilir. Evrimi anlamak, "Mutasyonu yaygınlığı" ya da "Prokaryotlardaki yatay gen transferi", "Genetik sürüklenmenin, populasyon büyüklüğü ilişkisi" gibi şeyleri bilmek değildir. Evrimi anlamak demek, doğayı nedensellik, sebep sonuç ilişkisi içinde anlamlandırabilmek demek. Gözlemlenen olayların mekanizmalarını, iç yüzlerini, oluşa etki eden faktörlerin neler olabileceği hakkında fikir sahibi olabilmek demek.

      Şöyle bir örnek verirsem sanırım daha anlamlı olacak.
      Baharda yeni çiçeklenmiş bir Gül'e baktığımızı düşünelim. Felsefi bir yaklaşımla, gülün ne kadar güzel olduğu, harika bir kokusu ve rengi olduğunu ve kendi güzelliğinin etrafını da güzelleştirdiğini düşünürüz. Fakat sonra güzellik kavramını da sorgulamaya başlarız. Bizim için bu derece güzelken, başka bir canlı için sadece bir besin veya başka bir canlı için iğrenç bir varlık olduğunu düşünebiliriz. Güzellik, iyilik, doğruluk kavramlarının göreceliğinden girip, gülün dikenlerin, her güzelliğin içinde biraz acı olmasından çıkabiliriz. Hatta kendimiz gibi düşünen biriyle saatlerce hatta günlerce oturup sırf bir gülden farklı felsefi disiplenlerle çıkardığımız farklı anlamlar üzerine tartışıp konuşabiliriz. (Hatta gül ve bülbülün hikayesi olarak yapılmışı da var).

      Eğer aynı güle evrimsel bir bakış açısıyla bakıyorsak aklımıza o gülün insanlar tarafından, yaban gülü gibi alelade bir bitkiden, yapay seçilimle üretildiğini, neyin güle bu rengi ve kokuyu verdiğini ve neden kokusu olduğunu, taç yapraklarının dizilimini, tozlaşmasını ve böcekler sayesine nasıl ürediğini, bitkilerin basit formlardan gelerek nasıl yeryüzünü kapladıklarını vs. düşünürüz.

      Sizce hangi yöntem gerçeğe daha çok yaklaştırır. Gerçeğin, iyinin, güzelliğin ne olduğuna, daha henüz kesin bir karar verememiş felsefi bakış açısı mı yoksa ölçme ve değerlendirme yoluyla bilimsel yöntemi, bilgiyi ve kanıtı kullanan bilimsel, evrimsel bakış açısı mı?

      Sil
    17. Bilim eşittir evrim demiyorum kesinlikle. Fakat bilimi ve bilimselliği ve dolayısıyla doğruyu evrim ile anlayabiliriz diyorum. Kendimi daha iyi ifade edebilmek için Erol'un yaptığı ilk cümlede yazdığına dikkatinizi çekmek isterim. Demiş ki:
      "Ben, evreni yine evrenin kendi yapı taşları (elementler, atom, atom altı parçacık vb.) üzerinden düşünmemin ve evreni keşfetmenin doğru ve tek geçerli yol olduğuna inanıyorum."
      Bu benim savunduğum düşünceyle aynı paralelde ben evrimsel süreçler üzerinden düşünürken, kimyasal süreçler ve kuantum fiziği üzerinden gerçeğe ulaşılabileceğini düşünmekte. Bunu ben Erol'la tartışamam ve tartışmam, çünkü onun yolu da benim yolumdan temelde farklı değil. Fakat siz "Evrim(ya da aynı anlamda element, atom, kuantum) de nedir? Zaten karışık ve anlaşılmaz şeyler. Uzmanlara bırakalım bunları. Hadisler var kuran var. Bunları eleştirelim." gibi bir yaklaşımda bulunduğunuz sürece sizinle aynı paralelde düşünmemiz pek mümkün değil.

      Saydığınız tarihi olayların temelinde sorgulayıcı ve eleştirel felsefenin yatması abartılı bir iddia. Olayları tek boyutlu düşünmemelisiniz. Mesela Fransız devriminin altyapısında, düşünsel ilerleme kadar insanların ezilmişliği ile ekonomik yoksunlukları da vardır. Reform ve rönesansa için Vatikan ile Alman İmparatorluğu ve İngiltere gibi ülkelerin güç savaşı ve Bizans'tan devşirme sanatçı ve bilim adamlarının etkisi felsefi akımlardan daha fazla etkilidir. Sanayi devrimi ise buhar makinesinin keşfi ve üretim patlamasının süreçleridir. Nedense felsefe deyince gözümün önünde, sırtında taş taşıyan insanlara bakarken, kahvede oturup çay içip, çene çalan yaşlı dayıların olduğu bir sahne beliriyor.

      Evrimi gözümde büyüttüğüm yok. Evrim, benim için temel düşünce tarzıdır. Dincilerin gözündeki olumsuz imaj önemli değildir. Öncelikle onları bilinçlendirmek gerekli. Evrim'in ne olduğunu ve ne olmadığını anlatmak gerekli. Zaten benim gözlemlediğim insan dışındaki diğer canlılar konusunda evrime karşı herhangi bir reaksyon, olumsuz bir ön yargı olmadığı yönünde. Ama nedense iş insan evrimine gelince ön yargılı oluyorlar. Bu da aşılabilir. Fakat sanırım, öncelikle, dincilerden önce inanmayanlara evrimin ne olduğunu anlatmak gerekli.

      Sil
    18. Sayın Kölge, düşünceleriniz için teşekkür ederim. Daha önceleri de yazmıştım. Ben evrim hakkında ciddi bir tartışmaya girecek kadar bilgiye ve donanıma sahip değilim. Daha da önemlisi, sizin çok önemsediğiniz evrimi ben hiç merak etmiyorum. Bu konudaki cahilliğim de bilinçli ve kişisel seçime dayalı bir cahilliktir. Kendim için ilginç bulsaydım, kesinlikle araştırır ve derinlemesine bir şeyler öğrenirdim evrim hakkında. Ama hep anlatmaya çalıştığım gibi, dini yıkıp yerine evrimi koymak zorunda hissetmiyorum kendimi. Evrimin bütün bilimleri kapsadığı, hepsiyle az ya da çok ilişki halinde olduğu, bilimi anlamak için evrimi anlamak gerektiği konusundaki görüşlerinize katılmıyorum. "Evrim, benim için temel düşünce tarzıdır." demişsiniz. Bu sözünüz bilimsel bir anlam içermiyor, evrime felsefi bir anlam yüklediğinizi düşündürüyor bana. Felsefeyi de pek sevmezdiniz oysa. Ben bilimin somut ve güncel olanıyla ilgilenmeyi seçiyorum, bilimdeki soyut anlatımlar, örneğin kendi başına matematik, ilgimi çekmez. Ama matematiğe dayalı olan fizik çok daha ilginçtir benim için. Çünkü somut veriler sunuyor. Evrimi kendi özelinde ilginç bulmamamın nedeni, çok sağlam, güvenilebilir ve somut bir şeyler sunmaması, yüz milyonlarca yıllık süreçlerle ilgili çok emin bir şekilde spekülatif/kurgusal yorumlara, soyut anlatımlara yer vermesi. Bu durum bana, evrimin bilimde bir ön kabul olduğunu, canlılarla ilgili bütün olay ve olguları bu ön kabule dayandırmak ya da onunla bir şekilde ilişkilendirmek zorunluğu doğurduğunu düşündürüyor. Açıkça söylüyorum, ben evrime çok fazla güvenmiyorum, evrimden çok daha somut ve güncel kaya gibi bilimsel keşifler varken, dincilerin/dinin karşısına evrimle çıkmanın çok güvenilir olduğunu düşünmüyorum. Ben çok güvenemediğim hiçbir şeyi savunmam. Evrimi dışlamanın ya da evrimden şüphe duymanın insanı bilim dışı yapacağını da düşünmüyorum.
      Felsefe konusunda yazdıklarınıza da yine katılmadığımı belirtmeliyim. "Kahvede oturan ve çay içen dayılar..." benzetmesi çok amiyane olmuş. İnsanın ilerlemesinde en büyük itici güç, düşünmesidir. Doğa ya da sizin bakış açınıza göre evrim; insana böyle mükemmel düşünebilen bir beyin armağan etmiş, ya da başlangıçta ilkel olan beynimiz evrimleşmiş ve bu şekilde mükemmelleşmiş, her neyse, sonuçta ilerlememizin temeli bu mükemmel beynin ürünü olan düşünceye,düşünme yetimize ve felsefeye dayanır. Bu abartılı bir yorum değildir. Felsefe insan etkinliği/ürünü olan her şeyin temelinde vardır. Sanat da felsefeyle ilişkilidir. Umarım sanatı da felsefe gibi küçümsemiyorsunuzdur.
      Saygılarımla...

      Sil
    19. "Ben, evreni yine evrenin kendi yapı taşları (elementler, atom, atom altı parçacık vb.) üzerinden düşünmemin ve evreni keşfetmenin doğru ve tek geçerli yol olduğuna inanıyorum." Sayın Erol'un bu yorumuna ben de aynen katılıyorum. Benim evreni bilimle keşfetmekten ve tanımaktan anladığım da tam olarak bu. Evrenin kuruluş ve işleyişindek i temel bilimsel yasaları, yine evrenin kendi yapı taşlarıyla keşfetmek; gözleme, deneye ve kaya gibi sağlam kanıtlarla somut gerçekleri ortaya koymak...

      "...gibi bir yaklaşımda bulunduğunuz sürece sizinle aynı paralelde düşünmemiz pek mümkün değil." Aynı paralelde düşünmek zorunda değiliz zaten. İkimizin de dini reddetmesi, bizi din dışı başka bir anlayışın, felsefenin ortak üyesi/müridi yapmaz. Temelde bazı ortak noktalarımız olmasına rağmen detayda farklı düşünmemiz ve farklı yollara sapmamız, bir problem değil, bir zenginliktir bana göre. Doğruya giden bir tek yol yoktur. Zaten benim dine karşı çıkışımdaki temel mantık buna dayanır. Din bir tek yol önerir veya dayatır insana. Diğer bütün yolları kapatır. Siz de evrendeki tek ya da en büyük gerçeğin, evrim olduğunu iddia ederseniz, hayattaki her şeyin buna göre düşünülmesi, düzenlenmesi ve belirlenmesi gerektiğine hükmederseniz; tıpkı dinsel mantık gibi, bir tek yol/yegâne (biricik) hakikat dayatmasına girişmiş olursunuz. Benim de buna katılmam mümkün değildir.
      "Fakat sanırım, öncelikle, dincilerden önce inanmayanlara evrimin ne olduğunu anlatmak gerekli." demişsiniz. Neden böyle düşünüyorsunuz? Niye böyle bir gereklilik olsun? Bilim adamı olsak ve bilimsel çalışmalarımızda evrim kuramının bize sunabileceği ipuçlarından ve çeşitli öngörülerden yararlanmak zorunda olsak, haklısınız, evrimi bilmemiz ve anlamamız gerekli olur. Fakat bizler, hepimiz, sıradan bireyler olarak neden evrimi anlamak zorunda olalım? Bu yaklaşımınız, inandıkları dini herkese tebliğ etmeyi düşünen dincilerin yaklaşımından çok da farklı değil. Bu tavrınız, evrimi bilimsel kuram bağlamından koparıp, ona felsefî bir anlam yüklediğinizi ve yegane gerçek olarak herkese öğretilmesi, anlatılması ve kabul ettirilmesi gereken bir hayat görüşü öngördüğünüzü gösterir. Ben herhangi bir dine inanmam; fakat özgür düşünceye inanırım, bu bağlamda; insanlara belli bir hayat görüşünün dayatılması, herhangi bir bilimsel ya da felsefî doktrinin; bireyin ve toplumun yaşamını belirleyici, düzenleyici temel ilke olarak sunulması benim inancıma aykırıdır. Tek gerçek, tek yol olarak sunulan her şeyden şüphe duyarım. "Gerçeği arayanlara inanın; bulduklarını iddia edenlerden çekinin." (Andre Gide)
      Saygılarımla...

      Sil
    20. Sayın Cem

      "Evrimin bütün bilimleri kapsadığı, hepsiyle az ya da çok ilişki halinde olduğu, bilimi anlamak için evrimi anlamak gerektiği konusundaki görüşlerinize katılmıyorum."
      demişsiniz ama katılmama gerekçenizi yazmamışsınız. Katılmama gerekçeniz nedir?

      "Evrimi kendi özelinde ilginç bulmamamın nedeni, çok sağlam, güvenilebilir ve somut bir şeyler sunmaması, yüz milyonlarca yıllık süreçlerle ilgili çok emin bir şekilde spekülatif/kurgusal yorumlara, soyut anlatımlara yer vermesi"
      Genetik benzerliklerin, canlı türleri arasındaki akarabalığı ortaya koyması ve dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan tüm canlılarla, mesela bir muzla bile akraba olduğumuzu ortaya koyması yeterince somut ve güvenilir değil mi? Bu sizce soyut bir bilgi mi? Nasıl kurgusal veya spekülatif yorumlar yapılmış? Örnek verebilir misiniz?

      Termo dinamik olmadan fiziği anlayamazsınız. Fizik olmadan doğa bilimlerini anlayamazsınız. Atomik orbitalleri anlayamadan kimyayı anlamazsınız. Kimyayı anlamadan doğa bilimlerini anlayamazsınız. Aynı şekilde evrim olmadan biyolojiyi anlayamazsınız. Biyoloji olmadan doğa bilimlerini anlayamazsınız.

      Doğanın kendisinde fizik, kimya, biyoloji diye bir dal ayrımı yok. Fizik, kimya, biyoloji ayrımını insanlar kendileri için yapmışlar. Dolayısıyla ben bunu kabul ederim, bunu etmem diye bir ayrıma giderseniz bütünü görmezsiniz. Doğal fenomenleri tüm boyutlarıyla değerlendiremezsiniz. Değerlendiremezseniz yanılgıya düşersiniz ve anlayamazsınız ki bunu da Sayın Erol gayet güzel anlatmıştı eğer okuduysanız.

      "dini yıkıp yerine evrimi koymak zorunda hissetmiyorum kendimi"
      Böyle bir zorunluluk yok tabi ki. Bunun bir zorunluluk olduğunu nereden çıkardınız? Ben din eleştirisinin veya tartışmasının, İslamın hadis gibi kendi kaynakları yerine, bilimsel gerçeklerle yapılmasının daha etkin bir yol olduğu düşüncesindeyim. Saçma sapan hadisleri eleştirerek bir yere
      varılamayacığını düşünüyorum. Ortaçağ kozmolojisinin hatalı yorumları veya karıncaların vs. hayvanların konuştuğu saçmalıklar, masallar vs. yerine evrimi anlatmanın daha efektif olduğunu düşünüyorum.

      Bilime değer veriyorsanız, evrime de değer veriyor olmalısınız. Aksi halde bu bir çelişkidir. Neden? Öncelikle olarak evrim bir gerçektir ve bilimsel bir gerçektir. Bilimsel olarak evrimin gerçekliği tartışmalı bile değildir.

      Bilimsel bir gerçeği reddetmek, bilim dışına çıkmaktır. Evrim teorisi, gözleme, deneye ve kaya gibi sağlam kanıtlarla somut gerçekleri ortaya koyar. Bunu neden kabul etmediğinizi anlayamıyorum. İtirazınız hangi noktaya bunu da anlayabilmiş değilim.

      "Siz de evrendeki tek ya da en büyük gerçeğin, evrim olduğunu iddia ederseniz, hayattaki her şeyin buna göre düşünülmesi, düzenlenmesi ve belirlenmesi gerektiğine hükmederseniz"
      demişsiniz.
      Böyle bir iddiam yok. Böyle bir iddiada bulunduğumu hangi cümleden çıkardınız bilmiyorum. Evrim benim için temel düşünce tarzı dedim acaba bu cümle mi? Bu sadece beni bağlar, bu hüküm değildir. Neden sürekli demediklerimi demiş gibi eleştiriyorsunuz ya da iddia etmediklerimi iddia etmiş gibi, olmayan iddialara cevap vermeye çalışıyorsunuz. Buna "straw man fallacy" mi deniyor? Siz daha iyi bilirsiniz.

      İnsan bilinmeyeneden korkar. Etrafında olup biteni anlamladırmak ister. Eğer amaç bilinmeyin anlamladırmaksa, doğayı tanımak her insan için gerekliliktir. Nereden geldik sorusununun ilk basamağı evrimdir. En azından bilimsel olarak böyle.

      "Doğruya giden bir tek yol yoktur. "
      demişsiniz. "Doğru" diyerek kastettiğiniz nedir bunu biraz açmalısınız. Eğer kastettiğiniz doğru eğer iyi, güzel, yanlıştan arınmış ise bilim bununla ilgilenmez. Şahsen ben de doğrunun ne olduğu ile ilgilenmiyorum. Bilim gerçek ile ilgilenir. Eğer kastettiğiniz "doğru" gerçek olan anlamındaysa, doğruya(gerçeğe) giden tek yol vardır, o da bilimseliktir. Bilimsellikten başka doğruya giden yol var mı? Mesela felsefeyle, düşünerek veya başka
      bir yolla gerçeğe ulaşılabileceğini mi düşünüyorsunuz?

      Sil
    21. Sayın Kölge, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Ben dinsel dogmaları ve çelişkileri salt bir laf ebeliği üzerinden çürütme yanlısı değilim. Bu konulardaki tartışmalarda yine bilimsel verilere dayalı olarak eleştiriler sunuyorum. Fakat sonuçta ben, popüler bilim dergileri okuyan ve sırf zevk için bilimsel belgeseller izleyen sıradan bir insanım. Evrim hakkında bilgili olduğunuz aşikar. Bense ne sizinle bu konuyu tartışacak birikime, ne de evrim kuramını bilimsel olarak kritik edecek ve eksikler bulacak yetkinliğe sahibim. Bilim, evrim var diyorsa vardır, bunda tartışılacak bir şey yok. Fakat izlediğim evrim belgesellerinde fosiller hakkında açıklama yapılırken, subjektif yorumların olduğu gibi bir kanıya kapıldım. Binlerce yıl öncesinden kalan bir kemik parçası insana ne kadar çok şey anlatabilir ki? Fakat oturup koca bir hikaye yazıyorlar o kemik hakkında. Benim, evrimle ilgili çok sağlam bulmadığım tek şey bu. Değilse, elbette genetikteki keşifler, türler arasındaki akrabalık bulguları gayet somut, sağlam ve kesin kanıtlardır. Fakat fosillerle ilgili yapılan açıklamaların bu kesinliğe biraz gölge düşürdüğünü düşünüyorum sadece. Bilimi evrime indirgemenin de doğru olmadığını düşünmüştüm, sanırım siz de aynı fikirdesiniz. Değilseniz de artık çok önemli değil. Bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Çünkü sizinle aramızdaki fark, çok küçük bir anlayış, bir renk farklılığı, bir nüanstır sadece. Oysa diğer yanda, öyle büyük farklılıklar var ki; Sayın Hayyam'a hakaret eden yazılar gördüm ve moralim gerçekten bozuldu.
      Neyse, saygılarımı sunuyorum.

      Sil
    22. Genel tartışma yönünde sayın Kölge'yi kendime daha yakın bulmakla birlikte, sayın Cem'in son söylediğine aynen katılıyorum: "sizinle aramızdaki fark, çok küçük bir anlayış, bir renk farklılığı, bir nüanstır sadece. Oysa diğer yanda, öyle büyük farklılıklar var ki"

      O hakaret yazıları için de moral bozmaya değmez. Zaman zaman bloga böyle saldırılar oluyor. Çok uzun zamandır olmamıştı, ben de şaşırmıştım buna zaten. Bu vesileyle, sayın Cem, mail adresinizi de yoklayabilir misiniz?

      Sil
    23. Bilmiyorum fark ettiniz mi? Bu başlıkta öteki başlıktaki troll aslında yukarıda yorumları olan sabbah adlı kişi. Aynı isimle yazamayacak kadar aciz durumda.

      Bu vesileyle, burayı okuyan sevgili okurlar, müslüman geçinen, dindar geçinen bilim düşmanlarının aslında kendi temsil ettikleri değerleri ve kesimi nasıl temsil ettiklerini, her ortamda kendilerini ve inandıkları değerleri nasıl rezil ettiklerini ve asıl din düşmanının kim olduğunu bir kez daha görebilirler.

      Sil
    24. Sayın Kölge,

      Bu şekilde bir yargısız infazı kabul edemem. Yani, sayın Sabbah'ın görüşlerini kabul etmesem de, oldukça çirkin bir olayı kendisinin üzerine atamam. Zaten elimizde de bir delil yokken, böyle suçlamalar içine girmek bize hiçbir kazanç sağlamaz.

      Sil
    25. Öteki başlıktaki adsız nick name ile yazılmış yazılarla, buradaki sabbah'ın yazılarını, yaptığı yazım yanlışları açısından karşılaştırmanız yeterli. Mesela en bariz örnek noktadan sonra boşluk bırakmaması.

      Takdir sizin ve okuyucuların.

      Sil
    26. Öteki başlığın linki:
      http://tanrivarmi.blogspot.com/2013/08/ilhan-arsel-seriat-ve-kolelik.html

      Sil
  52. Araya giriyorum bir şey sormak istiyorum.

    Kur'an'ı ayet ayet (Her post/yazı/konu bir ayet açılacak) analiz edilebilecek bir blog yapmamı ister misiniz?

    Arapça metni, latin metni, meal çeşitleri olacak.

    Çok kapsamlı bir Kur'an Analizi bloğu denebilir.

    Aynı zamanda bunu yaparken yardımınızı isteyebilirim.

    İstemeyen çoğunlukta olursa hiç uğraşmayayım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız,

      Bunun kararını biz veremeyiz gibi geliyor bana. En nihayetinde bahsettiğiniz konu oldukça bilgi birikim isteyen bir şey. Arapça bilmeli, ilgili ayetlerin İslam tarihi ve felsefesindeki anlamlarını ve işaret ettiği noktaları bilmelisiniz. Diğer bir deyişle, konuya oldukça hakim olmanız gerekmektedir. Bizlerse sizin konuya bu denli hakim olup olmadığınızı bilemeyiz. Bu iş için yeterli bilgi ve birikime sahip olup olmadığınızın ve böylesi külfetli bir işle uğraşma isteğinizin bulunup bulunmadığının kararını kendiniz vermelisiniz.

      Gerçi 'biz' dedim ama bu benim şahsi kanaatim. Diğer katılımcılar bu konuda ne düşünür bilemem.

      Sil
    2. Sayın Adsız, diyelim ki böyle bir çalışma yaptık ya da yaptınız, bizler de destek verdik. Varsayalım ki siz Arapça ve İslam tarihi konusunda uzmansınız, Kur'an'ı da satır satır, kelime kelime inceledik, didik didik ettik; bununla ne bulmayı, nasıl bir yarar sağlamayı umuyorsunuz? 1400 yıldır, Kur'an'da, müslüman ve gayri müslim araştırmacıların bulamadığı neyi bulmayı bekliyorsunuz? Bunun bize ne yararı olacak? Sonuçta bahsettiğiniz şey, şimdiye kadar hiç yapılmamış bir şey değil. Gerçi Sayın Erol'un alıntıladığı: ” Eğer ne yaptığımızı biliyor olsaydık, buna araştırma denmezdi öyle değil mi? söz aklıma geldi. Fakat kutsal olduğuna inanılan ve asırlardır didik didik edilmiş bir kitap için de böyle bir araştırmaya da uyar mı bu söz? Yanıtınızı merak ediyorum.

      Sil
    3. Sadece iki kişi cevap yazmış. Bu blog çok hareketsiz herhalde.

      Sil
  53. sayın kölge
    anlattığım şeyleri harun yahya nın sitesinden aldığımı belirtmişsiniz.harun yahyada kim?evrimin yalnışlığını belirtmem için harun yahya gibi bir insanın sitene girmeme gerek yok.merak etmeyin sizin gibi evrim hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayarak evrim başlığı altında açılan sitelerden bilgi sahibi olmadım ben... dna yapısını az çok benim kadar bilseydiniz evrimin koca bir bilimsel yalnış olduğunu bilirdiniz.
    hangi kitap yazmış evrimin bilimsel bir gerçek olduğunu ey güzel insan.sen kafayımı yedin.evrim darwinin adaptasyonu mutasyonla harmanlayıp ortaya sürdüğü ve tamamen yalnış anlaşılmadan kaynaklanan bir iddia.senin türleşme dediğin olayın meydana gelmesi için dna nın koca mutasyonlar zinciri geçirmesi gerekir.sen bugüne kadar yararlı bir mutasyon örneği gördünmü ey mükemmel beyinli insan.mutasyon demek rna nın dna nın emrine uymaması demek.mesajcı rna nın farklı bir amino asiti proteine bağlaması demek.yani senin evine tanımadığın bir insanın yerleşip yaşaması demek.örneğin kanser...
    sen henüz gerçekliği açıklanamayan evrim teorisini nasıl olurda biyolojinin temel dayanaği haline getirirsin.buda evrim hakkında hiç bir şey bimediğin hakkına gelir.sana tavsiyem ilk önce git A G T S bazlarını araştır.evrimi çürüten bu bazların yapısı dizilişi bağlanış şekilleridir.canlıların moleküler seviyede birbirine benzemesi demek seninle aynı yaşam formuna sahip canlıların karbonhidrat protein yağ yapılarının aynı elementlerden meydana gelmesi demektir en basit ifadeyle senin vücudundaki proteinindeki Carbon ile kuş proteinindeki carbonun aynı olması.ama bu darwin tarafından evrim teorisine dönüştürüldü.canlıların aynı molekül yapısına sahip olmaları bu canlıların ortak bir atadan geldiğine delil gösterilemez sayın kölge.

    YanıtlaSil
  54. evrim darwin zamanında maymundan insan yaratmıştı.şimdide evrimi yok kuantum fiziğiymiş yok kimyasal reaksiyonmuş yok efendim kilit mutasyonlarmış atomların rastgele dizilişiymiş kılıfına uydurdular koca bir evren yarattılar.bunun güzel bir ismi vardır u dönüşü.baktılar maymundan insan olmuyormuş e ne yapalım kendiliğinden var olan katrilyon üstü katrilyon üstü katrilyon... tane atomdan sadece canlı değil muazzam kanunları olan evren yaratalım.bunun adınada sözde evrim diyelim.yok efendim bilim adamları aminoasit üretti DNA bazlarını üretti e nasıl üretti yoktan varmı etti.yok.varolan meteryalleri aldılar uygun ortamda ürettiler.yok efendim koyun kopyaladılar.nasıl oldu bu iş hazır dna yı aldılar bunu kopyaladılar.ne yani şimdi sen koca evrenin sırrını çözdünmü.
    durduk yere bir şişe bardak halı meydana gelmiyor sen nasıl olurda cansızdan canlı meydana geldi diyorsun.madem cansızdan canlı meydana geldi neden cansız olan atomların rastgele dizilimiyle 4 milyar yıldır kendiliğinden bir göktelen meydana gelmiyor.gelemez.çünkü birinin bunu yapması lazım.başında durması lazım mukavemetini hesaplamalı donatısını yerleştirmeli harcı karıştırmalı malı malı malı...sonuçda eski evrim ne oldu pof havalandı gitti.şimdiki evrim ne bilimin ışığında türleşme.nasıl türleşme canlı cansız herşey değişime uğradı.
    100000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000 at katrilyon kadar 0 at evreni karanlığı dolduracak kadar 0 at hayalini benliğini kalbini beyni kaplayacak kadar 0 at nereye kadar nereye gidecek bu 0 lar nerede son bulacak bu sıfırlar...
    çok gariptir matematik bir o kadar da ispatlayıcı kesine yakınlıktır aslında.
    basit pi sayısı 3.1498646301897564622136569456212001236652236522365 yaz yaza bildiğin kadar yada1,3333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333333 yaz yaza bildiğin kadar.bu kadar sayıyla hesap yapamazsı ha matematkte.onu baştan belirteyim ne yaparsın 3,14 1,3 alırsın almak zorundasın bi temele oturtmak zorundasın yada 1\sonsuz aslında 0 değildir 0 olması imkansız nedir o zaman 000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000999999999999999999999999999999999999999999999999999999999988888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888888777777777777777777777777777777777777777777777777777777777766666666666666666666666666666655555555555555555555554444444444444444444444444444444444444444444
    33333333333333333333333333333333333333333333333333332222222222222222222222222222222222222111111111111111111111111111111111111111111111111111111100000000000000000000000000000000000000000000999999999999999999999999999888888888888888 tekrar başa tekrar başa ve yine tekrar başa yani 0 sağında sonsuz tane rakamlar dizisi dayanak noktası ne sondurağı ne vardığı yer ne yine 0...
    biz aslında çok şey biliyoruz ama bir o kadarda kesin bir şey bilmiyoruz.ve hiç bir zamanda bilemeyeceğiz.zamanı bilemeyeceğiz çemberin dairenin alanını bilemeyeceğiz integrali bilemeyeceğiz türevi limiti fiziği kimyayı felsefeyi matematiği piskolojiyi insanı hayvanı bitkiyi havayı...hiçbir şeyi hiçbir zaman kesin bilemeyeceğiz.sadece ve sadece son durağı bileceğiz.ama bu son durağın nerede son bulacağını nerde biteceğini hiçbir zaman bilemeyeceğiz.çünkü kesin diye bir şey yoktur sadece başı ve sonu vardır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Sabbah,

      Açıkçası siz açıklamalarınızı detaylandırdıkça sizi ilk başta yanlış değerlendirdiğimi görüyorum. Şöyle ki, ilk bakışta sizi daha aydın sanırken, gittikçe bu izlenim ne yazık ki kaybolmaya başladı. Hele şu son yazdığınız uzun sayılar işin ciddiyetini bile bir yerde kaçırdı diyebilirim.

      Belli ki ele aldığınız konuları ya çok çok taraflı araştırıyorsunuz ya da bu konularda pek bir bilginiz yok. Yanlış anlamayın, evrenin tüm sırlarını çözdük, bilim de bizim arkamızda demiyoruz; sadece, sizin bilimin evrenin sırlarını çözme uğraşını kestirip atma biçiminizi uygunsuz buluyorum. Şöyle düşünün, bundan iki bin yıl önce radyoaktivite veya organik kimya veya genomlar hakkında ne biliyorduk? Hiçbir şey. Ancak bilimin izlediği yol sayesinde, daha da açık söylemek gerekirse bilimsel yöntem sayesinde artık çok şey biliyoruz. Dikkat edin, dinsel yöntem değil, bilimsel yöntem. Dinsel yöntem, insanlığa ve onun refahına yönelik neredeyse hiçbir şey sağlamamıştır. Oysa bilimsel yöntem, insanlığın gelişmesinin mimarlarından olmuştur.

      Dolayısıyla, 'evrenin gizemleri vardır, asla çözülemeyecek' demeniz doğru değildir. Bunu şimdiden kestirmeniz, bundan bin yıl sonrasını tasavvur etmeniz mümkün değildir. Gelgelelim, siz sadece bununla da yetinmiyor, mevcut bilimsel çalışmaları ya aklınıza yatmıyor diye ya da dini inançlarınıza uymuyor diye kestirip atıyorsunuz. Size daha önce söyledim, evrimin bilimsel olarak yanlışlanıyor olması için hakemli dergilerde yayınlanan makaleler bulunması gerekmektedir. Günümüzde bilimsel bir iddianın geçerliliği bu şekilde ortaya konur. Şayet evrim bir uydurmaysa, bunun da bilimsel yöntemlerle gösterilmesi gerekir. Diyorum ki, bana bu makaleleri sunun, siz ise kalkıp kendi ezberinizden şeyler söylüyorsunuz.

      Kısaca bir daha belirtmem gerekirse, hakemli dergilerde yayınlanan bilimsel makaleler sunamayacaksanız, burada 'evrim yanıldı, yıkıldı, şöyle çöktü, böyle mahvoldu' demeniz işe yaramaz.

      Öte yandan, sizin bahsettikleriniz üzerine Sayın Erol onlarca sayfa yazdı çizdi bu blogda. Her yeni gelen için aynı şeyleri yazma mecburiyeti olmadığından daha önce yorum olarak bu konuya ilişkin açıkladıklarının linkini vermek istiyorum: http://tanrivarmi.blogspot.com/2011/09/neden-agnostigim-robert-ingersoll.html?showComment=1347914733718#c854803262514803259

      Bilimin hemen her alanında kabul gören, yerçekimi kadar bariz olan bir olguyu, yani evrimi reddediyorsanız, bunu ancak bilimsel yöntemlerle göstermeniz gerekmektedir. Son kez tekrar ediyorum, şayet hakemli dergilerde yayınlanan ve kabul gören makaleler sunamayacaksanız, bundan sonra sizinle bir şey tartışmanın mümkün olduğunu sanmıyorum.

      Gelgelelim, Ay'ın ortadan ikiye ayrıldığını, dünyanın hiçbir yerinde bunu destekler kanıt olmamasına rağmen inanmanıza karşın, bilimsel olarak varlığı su götürmez bir olgu olan evrimi kabul etmemeniz de aslında çok şey anlatıyor bizlere.

      Son olarak, evrim türlerin değişimi ile ilgilenir. Canlılığın başlangıcı evrimin konusu olmadığı gibi, evrenin ortaya çıkışı ve gelişimi de evrimle ilgili değildir. İnancınızla çelişen her şeyi evrim sanıyor olabilirsiniz ancak birazcık araştırmayla işin aslının bu olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz.

      Saygılarımla.

      Sil
  55. sayın hayyam
    ben sadece bilimin ulaşamayacağı hazzı yazıma taşımak istedim.siz kabul etsenizde etmesenizde bilimin hep çıkmaz sokakları sonuca ulaşamayacağı uçurumlar olacaktır.siz istemesenizde bilimin faydalarından çok izafiyet ruhu hep tartışma konusu olacaktır. olaylara sadece bilim perspektifinden bakmayın.bilim çoğu yerde sizi doğruya refaha ulaştırmayabilir.olaylara biraz duygunuzuda katın bence.izlenimlerimden yola çıkarsam eğer ya duygu hissinizi tamamen kaybetmişsiniz yada duygu izlenimini yaratamıyorsunuz . olaylara sıcaklık katamıyorsunuz.tabiri caizse çok alingansınız.göstermek istediğim basit bir sayı uzunluğundan dahi dem vurup dövünmeniz benim böyle düşünmemi sağlıyor.belki ben yanılıyorumdur.
    saygılarımla

    YanıtlaSil
  56. Sayın Sabbah bapbili@yahoo.com adresine yazabilir misiniz ?
    Buradaki tartışmalarınızı okudum.
    İnsani sıcak duygular...
    Beklemeyin, olamaz, neden mi ?
    Buraya yazarsam saldırırlar.
    Mail atarsanız sevinirim.

    YanıtlaSil
  57. sayın adsız
    ben olaylara her zaman bilim çerçevesinden bakmayı sevmem.olaylara her zaman kendi paradikmalarımı kendi değer yargılarımıda katmaya çalışırım.
    kime göre bilim sana göremi bana göremi?bir seferde binlerce çocuğu uykularında nefes alıp vermesiyle ani nefes darlığına yol açıp hiç bitmeyecek halisülasyonlarla can çekiştirerek öldüren bilimmi?bir seferde binlerce çocuğu gövdesine alıp denizlerin harikalar yaratan güzelliklerini keşfetmesine yardımcı olan bilimmi?insani bilimmi?vahşi bilimmi?
    birilerine göre bilim her zaman insanlığa katkı sunmuş ve insanlığın ilerlemesine yardımcı olmuş olabilir.birilerine göre dini inanışlar hor görülüp bilim karşısında daima geri kalmışlık olarak görülebilir.bunlar hep bakış açılarıdır.
    inanç ve inançsızlık!köken olarak kardeş kelimeler olarak görülsede, kökten uzaklaştıkça birbirlerini yok etme gayreti içinde olan birbirlerini ezmeye çalışan kuyusunu kazan ve aslında kendi değer yargılarını birbirine kabullendirme çabası içinde olan tamamen zıt kelimelerdir. her nekadar inancın gücünü tanrıdan inançsızlığın ise gücünü bilimden aldığı gibi bir inanış varsada toplumda aslında durum hiçte öyle göründüğü gibi değildir.tam tersidir.inanç gücünü bilimden inançsızlık ise tanrıdan alır.çünkü inançsızlık inancı hep aklına bir türlü yatıramadığı soyut görünen tanrı silahı ile vuracak.inanç ise hep tanrının olabiliritesini göstermeye çalışacağı bilim silahıyla vuracak.
    inançsızlık her zaman bilim benim diyecek inanç her zaman tanrı benim diyecek ve sahiplenecek.inançsızlık hep inancı hor görecek inanç ise inançsızlığı hep dışlayacak içinde barındırmak istemeyecek.her zaman büyük bir savaş içinde olacaklar.ve bu savaşın tek kazananı olacak insani duygularını kazanımlarını kaybetmeden savaşan ve olaylara duygularınıda katıp düşünen taraf.
    saygılarımla

    YanıtlaSil
  58. Sayın adsız, bak bir düşünür (neyi düşünüyorsa!) ne demiş:
    "Senden söz etmeyi aklından geçirmiş ilk sersem boğazlansaydı, yeryüzünde ne çok cinayet engellenirdi!"
    -Marquis de Sade-
    1:
    Ateistler (tüm inançsızlar, yarı inaçlı olmaz, agnostizm ve türevlerini reddediyorum)
    halen günümüzde de biz inananları boğazlanacak sersem olarak görüyorlar.
    Biz ise onları hala insan yerine koymaya çalışıyoruz.

    2: Bazı insanlar vardır, eğer bir şeyi zaten bilmiyorlarsa, onlara anlatamazsınız.-Louis Armstrong-
    Allah'ı onlara anlatamayız, çünkü bilmiyorlar.
    Selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız,
      "Ateistler (tüm inançsızlar, yarı inaçlı olmaz, agnostizm ve türevlerini reddediyorum)
      halen günümüzde de biz inananları boğazlanacak sersem olarak görüyorlar.
      Biz ise onları hala insan yerine koymaya çalışıyoruz." demişsiniz. Tarih boyunca din yüzünden (din emrettiği için) yapılan savaşlar, işlenen cinayetler (hem Hristiyanlık, hem de İslam tarihinde), yapılan işkenceler ortadayken, tarih bunları satır satır yazmışken; nasıl oluyor da ateistlerin siz inananları boğazlayabileceğini iddia ediyorsunuz. Ya hiç tarih bilmiyorsunuz, ya da ciddiyetten uzaksınız. Bu şekilde yanlı (taraflı), yanlış ve haksız kurgular ve varsayımlar için bir dayanağınız var mı? Oysa benim din savaşları ve işkenceleri için yazdıklarım, kurgu değil olgudur ve birazcık tarih bilen herkesin malumudur. İnanmayanları insan yerine koymaya çalışmak da ne demek, bu nasıl bir kibir ve aymazlıktır? Siz kendinizi insanlık standartları enstitüsü mü sanıyorsunuz?
      "Allah'ı onlara anlatamayız, çünkü bilmiyorlar." Doğduğumdan beri anlatıyorlar ve çok iyi biliyorum merak etmeyin. İpe sapa gelmez bir sürü masala, efsaneye, fanteziye dayandığını; sayısız çelişki ve tutarsızlığa sahip olduğunu taa çocukluğumda keşfetmeye başlamıştım. Ben bilim dışında hiçbir şeyin kesinliğine inanmam. Karakterim şüphecilik üzerine kuruludur. Ama sizin, bilimle çeliştiği halde dininizden bu kadar emin olmanız; bana hiç normal görünmüyor. "Dünyanın sorunu; akıllılar hep kuşku içindeyken; aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır." (Bertrand Russel)

      Sil
    2. Bu sitede sürekli yazıları yayınlanan -Marquis de Sade- alıntısıydı yazdığım, kendi uydurmam değil.
      Ben demedim ki : "İlk ateist öldürülseydi, bugün dünya çok daha barışçıl olurdu"
      -Marquis de Sade- ateist değil mi ?
      Yukarıdaki söz onun değil mi ? (boğazlanması gereken sersemlermişiz)
      Bana niye saldırıyorsun ki ?
      Bertrand Russel tanrıdan emin olanlar aptaldır demiş.
      Sana göre iyi demiş ama, bana göre tersi.
      Gerçeği göremiyorsunuz.
      Bugün tüm müslüman ve diğer ülkeleri, savaş baronları yönetiyor.
      Müslümanların yaşadığı hiçbir ülkeyi müslümanlar yönetmiyor.
      Kan ve gözyaşından biz sorumlu değiliz.
      Mısır'da bir müslüman devlet adamına bir yıl bile katlanamadılar.
      Katliama başlayan müslümanlar mı ?
      Keşke ilk ateist halledilseymiş, ama olan olmuş işte.

      Sil
    3. Sayın Adsız,

      Evet, Sade'ın sözüdür hatta ben kitap tanıtımında kullanmıştım o sözü. Marquis de Sade okuması yaptınız mı bilmem ama kendisi düşün dünyasındaki en sert karakterlerden biri olur. Ha, benim kendisine karşı sevgi ve saygım vardır, o ayrı, ama tüm ateizmi de Sade üzerinden değerlendiremezsiniz. Zaten böyle bir şey yapmaya kalkarsanız daha yüzlerce söz bulabilirsiniz. Sade İsa'ya ve tanrıya karşı sinkaflı küfürler kullanmaktan bile geri kalmamıştır yazılarında. Ancak bu, ateizme mâl edilmemeli, Sade'ın kendi kişilik ve karakteri çerçevesinde yorumlanmalıdır kanımca.

      Şöyle düşünün, bu blogda gelip inançsız olanlara ağzına geleni diyen bir çok müslüman var. Şimdi ben kalkıp o müslümanın sözlerini alsam ve İslam'a mâl etsem, siz ne düşünürsünüz?

      Böyle konuştum diye de Sade'ı tamamen gözden çıkarmış değilim. Zira Sade, hakaret etmek için hakaret etmiş değildir. 'Felsefe her şeyi söylemeli' düsturuyla hareket etmiş ve kabul ettiği fikirleri en uç örnek ve anlatımlarla savunarak çizgisini çizmiştir.

      Bu söz için tarafsız bir biçimde düşünecek olursak; Orta Çağ'daki skolastik düşünüşün izlerinden haberdarsınızdır, Haçlı Seferleri'nden ve özellikle savaşların güdüleyicisi olan dinin devlet rejim ve yönetimlerindeki etkisinden. Sade'ın görüşü şu yöndedir; şayet varlığı bilinmez bir varlığa sorgusuz bir inançla bağlı olmak ve onun emirleri çerçevesinde kendi hayatlarımızı cehenneme çevirmek mantıksızsa, o halde bu fikri ilk ortaya atanı yok edebilmiş olsaydık sorun kalmazdı. Elbette ki pratik hiçbir yanı ve anlamı yok bu düşüncenin. Anlatmaya çalıştığı da, gerçekten o ilk kişiyi bulmak (ki ilk kişi diye bir şey yok) ve boğazlamak değil. Cinayetlerin sebebinin dinler ve tanrılar olduğuna dikkat çekmektir. Bu bakımdan Sade'a katılmamak ne mümkün!

      Şimdiye dek hangi ateist birliğin savaş çıkardığını duydunuz? Veya ateşli savaş taraftarlarının dindarlardan mı yoksa dinsizlerden mi çıktığı hakkında bir gözlemde bulundunuz mu? Benim şahsi kanaatim, dinlerin, iktidar mücadelelerinin körükleyicisi oldukları ve her yöne çekilebilen sistematiği sebebiyle insanlığa zarar verici oldukları yönünde. Eh, bu fikrimi de saygısızlık ve hakaret olarak görüyorsanız, ifade özgürlüğüne bakışınız konusunda sıkıntılar mevcut diyebilirim.

      Mısır konusu ise biraz çetrefilli bir konu. Şöyle ki, siyasi bir tartışmanın içine girmeden konuyu aydınlatmak mümkün değil. Misal ülke seçmenlerinin yüzde 50'sinin boykot ettiği bir seçimde yüzde 50 oy almıştır Mursi ve bu, Mursi ülkesinde bizim şu anki muhalefet ile eşit değerde destek buluyor demektir. Buna karşın anayasa değişikliği ile 'firavun yasaları' şeklinde özetlenen kendisine geniş yetki veren yasalara imza atmıştır. Bunun dışında çıkarmaya çalıştığı yasalar (özellikle kadınları rencide edecek uygulamalar) ve kadrolaşması, ekonomiyi düzeltecek hamlelerden kaçınması, halkın huzursuzluğuna ve isteklerine karşı umursamaz olup erken seçim imkanını elinin tersiyle itmesi gibi onlarca sebep var. Hal böyleyken, darbeyi sadece dış mihrakların oyunu olarak görmemek gerek. Halk kendi içinde de halkın tamamını kapsamayı başarmayan ama buna karşın kendisini güçlü yetkilerle donatan birine karşı rahatsızlığını dile getiriyordu zaten.

      Elbette ki bu olayların direkt olarak inanç ile ilgisi yok, ancak Müslüman Kardeşler'i şayet İslam'ın çerçevesinde kalan bir yönetici grubu olarak görüyorsanız, kendilerinin anti-demokratik ve baskıcı olduğunu, dolayısıyla özleminizin de şeriat uygulamaları olduğunu belirtiyor olursunuz.

      Ve son olarak, siz her müslüman olmayanı ateist olarak değerlendiriyorsunuz galiba ancak sizin 'baron' dediğiniz veya 'dış güç' dediğiniz insanlar da büyük ihtimalle kendilerini hristiyan veya musevi olarak tanımlıyorlardır. Diğer bir deyişle, onlar da hak dinlerden birine tâbilerdir.

      Kısacası diyeceğim o ki, şu an tüm ateistleri yok etseydiniz bile, dünya şimdikinden daha iyi bir yer olmayacaktı.

      Saygılarımla.

      Sil
  59. Adsız'a değil, Sabbah'a yazmıştım, düzeltirim...

    YanıtlaSil
  60. sayın adsız
    ateist ve agnostik farklı düşünce tarzı olarak görülsede aslında aynı amaç uğruna savaşan müttefik iki savaşçılardır.her ne kadar agnostik düşünenler kendilerini ateistlerden soyutlamaya çalışsalarda aslında onlarsız bir hiç olduklarınıda göz ardı edemezler.çünkü aynı yolun yolcularıdır.hedefleri aynıdır arkalarını yasladıkları bilimle ve oluşturduklar değer yargılarıyla tanrıyı önce küçük parçalara ayırmak sonrada onu afiyetle yemektir amaçları.çünkü onlara göre tanrı insani egolarını yok eden kendilerini küçülten,büyüklüklerini perde gibi örten elle tutulur bir yanı olmayan soyut bir kavramdır.tanrının varlığını gösteren en ufak bir delil bile onları diken diken etmeye uykularını bölmeye inandıkları ve hissettikleri bütün değerleri alt üst etmeye yeterde artar bile.çünkü ateist ve agnostik düşünenler tanrıyı içtikleri su gibi yaşadıkları hayat gibi görmek yaşamak isterler.tanrıyı tutmak isterler.tanrıyı bir eşya gibi kullanmak isterler.kısaca tanrı=madde olamadığınıda görünce kibir buhranıyla başbaşa kalırlar.
    bugün bile tanrıyı yoketmek için amaçları doğrultusunda kullandıkları evrime sıcak bakmayan kabullenemeyen nasıl olur gözüyle bakan birçok ateist ve agnostik bilim adamımı dersiniz insan zümresimi dersiniz artık ne derseniz deyin birçok insan vardır.ama yinede evrim yada başka olguları kalkan gibi kullanmaktan geri durmazlar duramazlar.ellerinden bu kalkanı aldığınız taktirde bunlardan geriye hiçbirşey kalmaz.tarihin tozlu raflarına kaldırılırlar.çünkü evrim onların oyuncağıdır.bu kişler henüz yıllardır teoriden öteye geçememiş evrimi öyle sahiplenirlerki müslüman bir bilim adamının bile evrim hakkında tek bir laf etmesini kendilerine yediremezler hazmedemezler kabullenemezler.evrim zaten inancı yıkma yok etmek için kurulmuş marksizm,leninzimin bir ürünüdür.çoğunluğu ateist düşünceyle yönetilen ülkelere baktığınız zaman markszm ,leninizm yıkıcı etki bırakan koyu kominizmini görürsünüz.bu düşünceyle yönetilen ülkelerin tarihleri her zaman kan gözyaşı ve insanlık onuruna yakışmayan tutumlarla boyanmıştır.onlara göre insan ölümle hayatı son bulan bir maddeden ibarettir.onlara göre insan mal gibi alınıp satılabilir birer eşyadır.onlara göre ana rahmindeki sabi lezzetli bir sofra yemeğidir.onlara göre kadın sex aracı işlerini gördükleri birer makinalardır.uzun lafın kısası onlara göre hayatta herşey mübahtır.onlar özgürlerdir çünkü tanrı inançsızlığı onlara herşeyi yapma özgürlüğü tanımıştır. kutsal gördükleri hiçbir değer yargıları yoktur.varsa yoksa tanrıyı soyutlandırmaya kendi egolarını tatmin etmeye yardımcı olan metaryelleri toplamaktır.işleri budur.tek bir an bile tanrının var olabileceğini dahi düşünmeye güçleri yoktur.sözde kendi çıkarlarına göre kullandıkları bilim,evrim ;inannçsızlık seviyesinde en donanımlılarının bile düşünce ve araştırma şekline bakarsanız düşündükleri söyledikleri şeylerin çoğu başkalarına ait çalıntı olan şeyler olduğunu görebilirsiniz.
    uzun lafın kısası inançlı biri evrene hayranlıkla bakarken inanmayan kişi çok basit bir atom gözüyle bakar.inançlı biri bir bebeğin doğumununa bile mucize gözüyle bakarken inanmayan kişi bu olayı ensest ilşki gözüyle yorumlar.inançlı kişi hayata anlam katmaya çalışırken. inanmayan kişi hayatı yemeden içmeden ibaret görür.inançlı biri topluma karışmak isterken inanmayan kişi kendini toplumdan soyutlar içine kapanır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Sabbah, agnostik düşünce ateizmden farklıdır. Agnostik düşünce, bir tanrının var olma ihtimalini dışlamaz, yok saymaz. Fakat bunun kesin olarak bilinemeyeceğini iddia eder ve zaten bu yönüyle "Kesinlikle tanrı yoktur." diyen ateizmden ayrılır. Evreni yaratmış bir tanrı var olabilir, fakat o tanrının, sizin dininizin iddia ettiği tanrı olduğu ne malum? İnsanlara din ve peygamber gönderdiği ne malum? Bilim bir tanrıya işaret eden bulgularla karşılaşsa bile, o tanrının sizin inandığınız tanrı olduğundan nasıl ve neden bu kadar emin olabiliyorsunuz? Kadının seks aracı olarak görülmesi konusunda eleştirilebilecek en son anlayışlar ateizm ve agnostisizmdir. Kadın; ailenin avcı-toplayıcı dönemde ana-erkil aileden; yerleşik yaşama geçişle birlikte tek tanrıcılığın yayılmaya başlamasıyla ata-erkil aileye evrilmesiyle seks kölesi haline getirilmiştir. Ayrıca; bir erkeğin dört kadınla evlenmesine, bununla birlikte sınırsız cariyeye (seks kölesine) sahip olmasına izin veren bir dinin savunucusu olarak; tıpkı bir feminist gibi, kadının seks aracı olarak görülmesinden şikayet etmeniz biraz garip değil mi? İnandığınız dini bilmesek, neredeyse bu konuda samimi olduğunuza inanacağız.
      "inançlı biri bir bebeğin doğumununa bile mucize gözüyle bakarken inanmayan kişi bu olayı ensest ilşki gözüyle yorumlar." Bu konuda kafanız biraz karışık gibi geldi bana. Ensestin ne olduğunu biliyor musunuz? Ensest birinci ve ikinci derece yakın akrabalar arasındaki cinsel ilişkidir. (anne-oğul, baba-kız, kız-erkek kardeşler, amca,dayı-kız yeğen, hala,teyze-erkek yeğen, dede, nine -torun vs.) Birbiriyle bu şekilde yakın akraba olmayan insanlardan doğan bebeği neden ensest olarak niteleyelim ki?

      Sil
  61. sayın cem
    ateistleri bu kadar destekler cümleler kurmanız açıkçası söylemlerinizle bende hiçbir değişikliğe yol açmadı.siz ne kadar agnostik düşünce yapısına sahip olduğunuzu savunsanızda bi tarafınız daima ateist düşünceye kayar.sizler istesenizde istemesenizde aynı yolun yolcularısınız.çünkü aynı şeylerden nemalanırsınız.bu sizi şaşırtmasın heyecanlandırmasın.
    gelelim bilimin tanrıyı bulup çıkartmasına.elbette hepimiz biliyoruzki bilim her zaman bir yerlerden bir tanrı bulup çıkartabiliyor.bunda hem fikiriz.özellikle konu sizin inanç düşüncenizse bilimin ağzından çıkacak yalan yalnış hertürlü haberi kendi inanç sisteminize uydurabilirsiniz.sorması ayıp bu güne kadar kaç tanrınız oldu?yada bilimin bulup çıkardığı kaç tanrıya inandınız merak ediyorum.
    ayrıca kuranı anlama onu yorumlama ve indirildiği ortam hakkında hiçbir donanımınızın olmadığı aşikar.sizden ALLAHI anlamanızıda beklemiyorum.çünkü siz ve sizin gibi düşünenlerde bu gibi duyguların olmadığı kesindir.siz islamı ve allahı sadace günümüz şartlarına göre yargılarsınız.islamın size göre yalnış bir takım yanlarını savunma silahı olarak kullanırsınız.çünkü günümüzdeki islam dünyasındaki olayların ekmeğinize yağ sürdüğünü çok iyi analiz ettim.sizin daima dillendirdiğiniz 4 kadın olayı günümüzde artık uygulanmıyor. size tavsiyem birazda inancınızla yönetilen ülkelerin tarihini okumanızdır.kadına nasıl değer verildiğini çok iyi anlamanıza yardımcı olur.kuranın indirildiği ortam şartlarıyla günümüz şartlarını karşılaştırmanız bile sizi agnostik değil ateist düşünce sistemiyle programlandığınızın gösterir.
    ayrıca okuduklarınızı daha iyi anlayıp ona göre yorum yapmanız daha mantıklı olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yani sayın Sabbah, şimdiye dek evrimi yanlışlayan bilimsel makale istedik getiremediniz, Ay'ın ikiye bölündüğünü gösteren kanıt istedik getiremediniz, ensest hakkında soru soruldu cevap vermediniz, ezberlenmiş beylik materyalizm ve komünizm düşmanlığı yapmaktan öteye geçemedeniz, hemen hiçbir iddianızın altını doldurmadan, 'o öyle değil, böyle' dediniz, bilimsel yöntem hakkında tamamen 'duygusal' kararlar vererek uzaklaştığınızı bildirdiniz, ateizmi, gerçeğin özünün bilinememesine rağmen kesinlikçi olduğu için eleştirip, kesinlikçiliğin şahı olan Allah fikrine sarıldınız, dile getirdiğiniz birçok kavramı yanlış, eksik, taraflı ve hatalı kullandınız ve üstelik bunlar yetmezmiş gibi, inançsızları çalıntı fikirlerle caka satan, kibirli, küstah ve 'alah korkusu' yok diye her türlü ahlaksızlığı olağan karşılayan kimseler olarak tanımladınız; belki fark etmediniz ancak gıyabımızda bana, Cem'e, Kölge'ye, Erol'a ve bu tartışmayı okuyan her inançsıza bu yaftayı yapıştırdınız. Bunu yaparken hiç yüzünüz kızarmadığı gibi, gerçekten de inançsızları bir kefeye koyup, düşman bellemenin olağan olduğu fikrine kapıldınız.

      Şimdi sormak istiyorum. Bir, sizi nasıl ciddiye alalım? İki, kişiliğinize nasıl saygı duyalım?

      Sil
  62. bravo sayın hayyam kendinizi ve sizin gibi düşünenleri çok iyi tasfir etmişsiniz ellerinize sağlık.yüzünüze karşı söyliceklerim tam olarak bunlardı ama siz daha erken davrandınız.siz o çok inandığınız inançsızlık denizinde yüzmeye devam edin.birkez daha gördümki en tehlikeli varlıklar inançsız varlıklarmış.çünkü inançsızın gönlünde zerreyimiskal kadar insani hiçbir şey yoktur.yaşasın zalimler için cehennem ve yaşasın allaha inanmayanlar için dipsiz kör kuyular.ALLAHU EKBER

    YanıtlaSil
  63. A’RAF 179. Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne diyeyim, iyi bağladınız sayın Sabbah.

      Neyse ki ben, tüm inançlıları sizinle aynı şekilde değerlendirmiyorum. Her insanı -ister inançlı olsun ister inançsız- ayrı ayrı ele almayı doğru buluyorum ve felsefi, dini, siyasi veya cinsel seçimi her ne olursa olsun karşımdaki insanı tanımadan yekten ön yargılı bir biçimde değerlendirip, onu aşağılamayı ve ona hakaret etmeyi uygun bulmuyorum.

      Her neyse. Esenlikler dilerim.

      Sil
  64. sayın hayyam
    olayların bu noktalara varmasındaki en büyük neden sizin ve sizin ismimlerini zikrettiğiniz kişilerin tutum ve davranışlarıdır.ben her seferinde sizlere olan saygımı yitirmemek için elimden gelenin en iyisini yaptığımı düşünüyorum.sizin son yorumunuzdaki değerlendirmeler bardağı taşıran cinsten oldu.ve gördümki sizi çok yanlış tanımışım. siz ve sizin gibi inançsızlarıda aynı kefeye koymamak lazım.ki benim tanımış olduğum ve sabahlara kadar düşüncelerimizi biribirimize anlattığımız çok sayıda inançsız arkadaşım oldu.hepside çok şahsiyetli kişilerdi erdemlidiler.sizin gibi önyargılı,alıngan ,iftira atan bir tutum içerisinde değillerdi.demediğim bir lafı çamur olarak yapıştırmıyorlardı.bu blogdada aynı havayı yakalamak istedim ama yok. inançlılara saldırı için kurulmuş bir blogmuş.anladımki bu işler yazıyla yorumla olmuyormuş.yüce rabbim dünyayı ve evreni cahil bilginlerden korusun.neyse lafı fazla uzatmıyayım herkesin inancı kendisine senin inancı sana benim inancım bana mevlananın bir sözü vardır:
    İNSANLAR SENİ YALNIŞ ANLADIĞINDA DERT ETME;
    DUYDUKLARI SENİN SESİN FAKAT AKLINDAN GEÇİRDİKLERİ KENDİ DÜŞÜNCELERİDİR
    selam olsun kutlu nebiye selam olsun allah yolunda şehit düşen başlara selam olsun allah aşkıyla yanıp tutuşanlara selam olsun 124000 peygambere selam olsun ali osmana selam olsun bizlere bu vatanı allah yolunda gaza edip bırakanlara selam olsun enbiya evliyalara selam olsun komşusu aç iken rahat uyuyamıyanlara selam olsun islami edep ile bizleri büyüten ceddime selam olsun selam olsun.

    YanıtlaSil
  65. sayın kölge
    Bu çok çirkin bir iftiradır
    kendinize gelin
    nasıl olur da böyle bir iftirayı bana atarsınız
    sizin en ağır ifadeyle adamlığınız bu kadar mı?
    öyle gözüküyor ki tartışmanın rehaveti gözlerinizi kör etmiş

    EDEP YAHU...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazım yanlışları düzelmeye başlamış:)
      En azından büyük harfle başlayıp, bağlaçları da ayrı yazmayı akıl edebildiniz sonunda. Ha gayret. Fakat dikkat edin de hesaplar karışmasın:)

      Sil
  66. senin adamlığın bu kadar başka ne söyleyeyim ki sana

    YanıtlaSil
  67. inançsızların yüz karası sayın kölge...

    YanıtlaSil
  68. Sayın Kölge ve sayın Sabbah,

    Rica ederim daha fazla uzatmayın bu konuyu. Zira buradan bir yere varamayacağımız gibi, birbirimizin kalbini de kırmış olacağız gereksiz yere.

    Saygılarımla. Esen kalın.

    YanıtlaSil
  69. yani sayın hayyam sayın kölgenin bu hareketi kuşkusuz ki sadece benim şahsiyetime değil tüm inananlara yapılmış bir hakarettir. kölge geçmiş tartışmaların hıncını demek ki böyle alıyormuş ve bana böyle bir hakareti layık görmüş yazıklar olsun kendisine...sonuçta ben Türk dil kurumu değilim yada Türkçe öğretmeni de değilim. hızlı yazmamın verdiği bir takım yazım hatalarımdan dolayı beni böyle yargılaması bile sayın kölgenin ne kadar aciz bir düşünce sistemine sahip olduğunun bir göstergesidir. kendisini özre davet ediyorum

    YanıtlaSil
  70. Sayın kölge
    Ozan Ünsal’ı bilir misiniz?
    Çok sevdiğim ve severek dinlediğim bir şarkısı vardır.
    Şarkının içerisinde bazı insanlara mesaj niteliği taşıyan çok anlamlı cümleler vardır
    Bu cümlelerin arasında belki de en anlamlı bulduğum bir cümle var
    “sende adam mısın? Eşeğin oğlu…”
    http://www.youtube.com/watch?v=JlSWBqkTX8w
    eminim bu şarkıda kendine ait bir şeyler bulacaksın
    saygılarımla…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Sabbah,

      E, siz de düpedüz hakaret etmeye başlamışsınız. Madem hakaretin kötü bir şey olduğunu düşünüyorsunuz ve karşınızdaki size 'hakaret eden biri' muamelesi yaptı diye içerliyorsunuz, o halde niçin hakaret ederek cevap veriyorsunuz? Bu mantıkla, ben de o gönderideki yorum yapana karşı ağzıma geleni söylemeli miyim? Bunda yapıcı bir yan görüyor musunuz?

      Ben meseleyi uzatmamanızı rica ettikçe dallandırıp budaklandırıyorsunuz konuyu.

      Sil
  71. Sayın hayyam
    Bu mahlukatlar özürden mözürden anlamazlar
    Bunlarla kendi dilinden konuşmadığınız müddetçe daha çok azarlar

    YanıtlaSil
  72. Öncelikle hepinize merhaba.
    Burada sonuçta bu tartışmanın bu noktaya geleceği önceki tarihsel ve düşünsel deneyimler sonucu bellidir ama sonuç iki taraf içinde yanlıştır. Ama yanlış iki tarafında değil varoluşundur. Varoluş canlıları kategorize ederek ayırmış türleri kendi içinde dahi ayrıştırmıştır. Bir inananın bir inanmayana tahammülsüzlüğü veya durumun tersi ilkel bir güçlü olma, kazanan tarafta olma ilkelliğinden başka bir şey değildir. Ama özellikle inanma açısından bir yol'a (din) kategorize olmuş olanlarda bu tahammülsüzlük daha anlamsız buhranları tetikler. Benim Tanrım seni döver diyen inanan, Tanrısının onun gibi olmayanı cezalandırmasından sanki keyif alır. Bu öteki taraf için bir yükün alına girdiğini düşünenlerin aksini düşünenlerin rahatlığından (görecelidir) rahatsız olmasıdır. Çünkü karşıdakinin de kendisi gibi korkmasını, korkarak sevmesini, korkarak takdis etmesini,korkarak iyi olmasını,korkarak tapmasını istemektedir ama söz konuşmaya geldiğinde ''herkesin inancı kendinedir'' Bu konuda son sözüm şu mademki eminsin ama yargıç değilsin, savcı değilsin o zaman bırak son tahlilde birileri acı çekecekse bu ihtimal dahilinde bile evreni anlamaya çabalayan ve risk alanlar çekecek. Madem yanacaklar,madem mahvolacaklar,madem Tanrı onları cezalandıracak senin hiddetin senin öfken neye? Alınması, gocunması gereken sen değilsin? İnanılan bütün kitaplara görede gocunmaya ve alınmaya cüret dahi edemezsin! Öyle ya ''Tanrı istediğini dosdoğru yola koyar, istediğini ise o yoldan saptırır'' peki onun adına alınmak ve gocunmak neyin nesi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız, merhaba
      Tespitleriniz güzel; izninizle ben de birkaç şey eklemek isterim. İnanan insanların inanmayanlara tahammül edememesi; dahası dinlerini ve tanrılarını eleştirenlere karşı koruma güdüsü aslında tanrılarının korunmaya ihtiyaç duyduğu fikrinin, yani kendisini koruyamadığı bilgisinin bilinçaltından bilinçsizce dışavurumudur. Her dindar tanrısını ve peygamberini onları eleştirenlere karşı elinden gelen savunmayı yapar; kimi yerde şiddet ve hakarete başvurur; tabi ki bu durumun istisnaları da vardır. Genellikle tasavvufa meraklı derviş gönüllü kişiler, bu gibi durumlarda pek öfkelenmezler; zahitlere göre daha yumuşak ve makul bir tepki verirler. Fakat onların bu tavırları da aslında bir nevi din hizmetidir; din propagandasıdır; yumuşaklıkla kazanmaya; dinlerine taraftar bulmaya (özellikle en karşı olanlar arasından) çalışırlar. Yani bu da bir strateji ve taktiktir. Bu da şu doğal sonucu net bir biçimde ortaya koyar: Dindarlar, türlü taktiklerle dinlerine mürit/inanan kazandırmak için bir şey yapmazlarsa; tanrı, yarattığı insanları kendisine inandırmak için hiçbir şey yapmamakta/yapamamaktadır. İş her zaman olduğu gibi dinin gönüllülerine düşmektedir. Gönderdiği dinin yayılması için tanrı kılını bile kıpırdatmaz. Benim burada yazdıklarımı okuyan birçok inanan eminim çok rahatsız olacaktır ve bana gizli ya da açık bir kin duyacaklar, kimi yerde hakaret edeceklerdir. Kısa bir zaman önce Sayın Hayyam'la birlikte hakarete uğradık. Onları gerçekten anlamaya çalışıyorum. Sizin de belirttiğiniz gibi; onların inanmakla büyük bir yük altına girdiği din karşısında benim ve bizlerin rahatlığından rahatsız olmaları anlaşılır bir şeydir. Fakat; bu rahatsızlık; bir hınç almaya çalışmanın; edep, terbiye ve saygı çizgisinin dışına çıkmanın makul ve geçerli bir mazereti olamaz. Bu marazi tavır ve tepkilerin temelinde yatan şey; çaresizliktir. İnandıkları tanrının adı anıldığında korkuyla kendilerine çekidüzen verenler; o tanrıya hiç inanmayanları görünce; onlar adına da yine korkuyorlar; fakat tanrı onları inanmadıkları için cezalandırmıyor; hiç oralı bile olmuyor; inançsızlar da dünyada çok mutlu ve rahat bir şekilde yaşıyorlar. Oysa, böyle olmamalı; bu nasıl olur? Tanrı onları inanmadıkları için hemen mahvetmeli; çarpmalı, yakmalı, yıkmalı...Fakat hiçbir şey yapmıyor. Tanrı, kendisini yok sayanlara karşı hiçbir şey yapmıyor; belki de yapamıyor. Bu durumda; tanrıyı savunmak, korumak; onu yok sayarak yaşayanları mümkünse cezalandırmak gibi dağ kadar büyük bir yük; zavallı inananların omuzlarına düşüyor. Fakat yapabilecekleri çok da fazla bir şey yok. Oysa tanrı azıcık çarpıverse şunları, hemen bir hizaya getirse ne kadar da kolay olacak her şey...Fakat tanrı hiç oralı olmuyor. Kendileri de bir şey yapamıyorlar. Bu çaresizlik onları hırçınlaştırıyor. Türlü hakaretler, mümkün olursa şiddet, devreye giriyor ondan sonra. Bir de yine son bir umutla; tanrı onları mahvetsin, kahretsin, cehennem boşuna değil, sizin gibiler için yaratıldı, gibi bedduaları da ekliyorlar hakaretlere yemeğe eklenen sos gibi...Artık tamam, vicdan rahat, dinsizlere, tanrı düşmanlarına hadleri bildirildi, gönül rahatlığıyla uyunabilir. Haa, kahramanımız eğer merhameti fazla kabarık biriyse, hakaret ve beddua vazifesini ifa ettikten biraz sakinleştikten sonra merhamete gelir ve ıslah olmaları için tanrıya yalvarır; onları doğru yola iletmesini diler.

      Sil
  73. Diyelim ki ilkel benliklerimizle güçlü olmak, kazanmak, bertaraf etmek yolunda birbirimizle çatışalım. Ama kusura bakmayın, iki tarafından da elinde kazanmaya yetecek ve son noktayı koyacak kesin argümanı yoktur. O yüzden birbirimizle tartışırken karşı tarafın argümanları bizi ne kadar acıtırsa acıtsın bunların hepsinin aslında bir fikir çatışması bir ileriye kırılımın gereği ve düşüncel evrimle gerçeğe ulaşmanın çırpını olduğunu unutmayalım. Tanrının varlığına inırız veya inanmayız iki koşulda da bu Tanrı nın sorunudur bizim değil. Bu arada korkmadan yapılacak fikir çatışmalarının iki tarafı nerelere götürebileceğini kimse tahmin edemez. O yüzden bırakın öfkeyi, şiddeti, husumeti topu topu %7 sini kullanabildiğimiz beynimizle inandıklarımız veya inanmadıklarımızı birbirimizle paylaşabilelim. Nasıl mühendis olan biri başka birini doktor olduğu için yargılamıyorsa normalde inanan veya inamayanında birbirini uhrevi düşüncesine göre yargılamaması gerekir. Mühendis veya doktor yada başka bir meslek amaç para kazanmak ve sistemin içinde varolmak değilmi?
    Şimdi kendi adıma sıkıldığım bu yinelemelerden sıyrılıp varoluşu evreni ve bizi rahatça konuşabilmek, duygularımı ve birikimimi paylaşabilmek isterim. Umrım bu minvalde sohbet etmek arkadaşlar olacaktır.

    YanıtlaSil
  74. Öncelikle kitapların yazdıkları, felsefecilerin söyledikleri, dinlerin getirdikleri...
    Tartışırken bunlara ihtiyacımız yok. Varsayalım ki hepimiz bunların turistiyiz ve rehberi olmayan bir kafilede duvarların üzerindeki şekillerden yola çıkarak ortak bir bilinç için meydana fikirlerimizi sunuyoruz! Bunu biz tek başımıza kendimize özgü,birilerinden feyz almadan ve birilerini atıfta bulunmadan sanki hiçbirşeyi daha önceden bilmiyormuş gibi yapamazmıyız. Big bang teorisi, Hawking, Einstein,Darwin vs.bunların gözlemleri ve bu gözlemleri somutlandıran kendi nevi şahsına münhasır fikirleri vardı ama bizden üstün değildiler. Sadece düşünsel tembelliğinden utanmayan insanoğlunun arasından utanarak çıkan birkaç bireydiler. Bizde sadece mantık yoluyla üretebiliriz.Hiçbirşeyden etkilenmeden ve dosdoğru öe doğru hareket edebiliriz.

    Öncelikle,
    İçinde bulunduğumuz evren bir yapıdır ve bu yapı milyarlara yıllık deneyimle kendi kurallarını uluşturmuştur.Bence hala kaos halindedir ve bu kaosun detaylarını göremediğimiz için düzen halinde olduğunu zannetmekteyiz. Açıksa işimize gelen durumda bu.Herneyse, şimdi kendi kuralları olan bu yapının içindeki yani bu yapıya tabi olan her birim alt yapı (galaksi, gzegen,karadelik,karanlık madde vs.)bu yapının kurallarına göre hareket eder. Yani bu yapını içinde kin değilmiş gibi davranamayız. Mesela havaya sıçradığımızda yere düşmemeyi bekleyemeyiz,yada üçgen bir gezegen düşünemeyiz(şimdilik), gezegenimizin dönmeyen sabit duran bir cisim halinde oluna devam etmesini bekleyemeyiz. Yani yapının kurallarını yapıya rağmen değiştiremeyiz. Şimdi diyelimki ilk başta hiçlik(cevabını bulamadığımız her soruya karşılık afilli bir isim icadetmişiz) vardı. Sonra ilahi bir el bu hiçliği şekillendirdi. Peki bu hiçliği kendinide kapsayacak,yani içine alacak şekilde mi yapılandırdı? Eğer öğleyse evrensel mantık(sebep sonuç) İlahi elin kendisini kapsayacak şekilde yarattığı yapının kurallarına tabi olması gerektiğini söyler. Yani yapı ilahi eli de kapsar, kuşatır. Bu durumda yapının kapsadığı ilahi el ebedi olabilirmi? Yapının kendisini kapsadığı andan yani ilk andan itibaren zaten ezeli olma halide sonlanmıştır. Çünkü insan için ebedi ve ezeli olgusu evren dediğimiz yapıyla sınırlıdır ve şu sıralar dini referanslarla hareket edenler bile bu evren için bir başlangıçtan (big bang)feyz almaya başlamışlardır. Başlangıcı olan herşeyin bir sonu vardır. Sadece kendi gezegenimizi buna örnek olarak göstermek şimdilik yeterlidir. Başlangıcı olan herşeyin bir sonu vardır, ve başlangıcı ve sonu olan bu yapıya kendini dahil etmiş (eğer öyleyse)ilahi elin varlığı da evrenin sonuyla beraber tecelli edecektir.
    Ama eğer İlahi el içine kendisini katmadan bir yapı yani bizi kapsayan evreni yarattıysa? İşte işler burada daha da karışıyor. Yine sebep- sonuç yapalım.

    YanıtlaSil
  75. Eğer ilahi bir el bir yapıyı kendini ona dahil etmeden oluşturuyorsa ve oluşan yapı bulunabilenlere göre yasalarla yani kurallarla bezenmişse ve yok ken var edildiyse bir başlangıç (yapım anı) bir son (yokolma anı) olacaktır. Yani yine ezeliyet ve ebediyet söz konusu değildir. Daha karmaşık olan eğer evren bir yapıysa ve İlahi el onun dışındaysa yani evren başka bir yapının alt kümesi yada dışıysa İlahi eli içinde baındıran başka bir yapı vardır.Bu yapı kendi zamanının veya herneyse onun bir anında İlehi el e varolma imkanı vermiştir ve bu yapı içinde oluşturduğu yani kapsadığı bu güce kurallarını dayatmaktadır (mecaz). Biz nasıl zıpladığımıda gezegenimiz geri gel diye yere döndürüyorsa yani kuralını dayatıyorsa İlahi eli kapsayan yapıda onu kendi kurallarını dayatır. Çünkü mantık, keşfedebildiğimiz hiç bir mantık kendini barındıran bir yapının kurallarından bağımsız hareket edebilen veya ona rağmen kural koyabilen bir varlığı babul edemez.Yani evrenin yapıcı İlahi gücün yapabilecekleri kendisini barındıran ve kapsayan yapının kendisine verdiği izin kadardır.
    İki haldede ezel ve ebedi kavramları sorumuza cevap vermek yerine bu ikisini kullanarak soruyu cevaplıyormuş gibi yapmaktan öteye gitmez. Sonunu bilmiyorum o halde sozsuz, başlangıcını bilmiyorum o halde ezeli ohh ne güzel çözdük!
    Şimdi bir ateist değilim ama ama bir ateist ve tanrı düşünsel anlamda aynı noktadadır. Ateist beni kimse yaratmadı, kendiliğimden oldum der, İlahi güç ne der? Bende yaratılmadı,ezeliyim ebediyim,mutlak güç benim der.Ama bir ateiste yöneltilecek içnde bulunduğun ve seni kapsayan evren sana Tanrıyı kanıtlamazmı sorusuna peki senin mantığına göre gidersek senin içinde bulunduğun ve seni barındıran yapı da sana seni yaratan başka bir gücü kanıtlamazmı diye soramazmı? Buradan bakınca Tanrı da ateist olmuyormu? Çünkü iddia birbiriyle tamamen aynı!

    YanıtlaSil
  76. hayyam senin gibi düşünen bir kız arkadaşım olacaktı sabah akşam evren üzerine tartışacaktık ne iyi olurdu

    YanıtlaSil
  77. Din, insanalar üzerinde büyük bir bir etkiye sahiptir. Ancak onu etkili yapan din olması değil insanların önermelere zihinsel yaklaşım biçimleridir. Din, bir dindar içi yaşamdan dahi önemlidir. Çünkü kendi yapısı içerisinde inanç bunu sık sık tekrarlamakta ve kişiye aşılamaktadır. Bu mutlak bakış açılı yaklaşım nedeniyle kişi gerçekliğin, zaman zaman karmaşık fakat bütününde temel kurallar üzerine kurulu mantıksal açıklamalarından uzaklaşır. Bir nevi klasik koşullanma durumu oluşur. Stephen Hawking gibi bir bilim insanının verilere, yüz yıllar öncesinden günümüze ulaşan sabit kurallara dayanan teorilerine bu denli yüzeysel yorumların geliştirilmesi yukarıda bahsettiğim gibi bir algıya sahip kişiler için doğal karşılanmalıdır. Fakat benim şahsi tercihim bir dinin, inancın veya yaratcının var olup olmadığını sorgulamaktansa Stephen Hawking gibi bir bilim insanın teorilerini sorgulamaktır. Çünkü din hiçbir zaman objektif verilerden yola çıkarak bir sorgulama şansı tanımaz. Bu nedenle yapılan onca yorum ve yüzlerce din aliminin söyledikleri bir fikir beyanından öteye gidemez. Bununla beraber Stephen Hawking'in söyledikleri bir tanrının varlığını yalanlamayabilir. Bu kişinin tanrı kavramına bağlıdır. Eğer benim için tanrı bir hidrojen atomuysa o Big Bang'den sonra Dünya'yı oluşturmuştur. Bu açıdan tanrıdır. Eğer benim için tanrı bir karbon atomuysa beni yaratmıştır ve bu açıdan benim tanrımdır. Dolayısıyla sayın Naci, belirttiğin kanıtlar bilimsellikten olabildiğince uzak olmakla beraber mantıksal hiçbir referans içermediğinden benim için boş konuşmadan ibarettir. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  78. Evrim'in İslam a aykırılığı sanıldığının aksine pek yoktur.Hristiyanlığın insan suretli Tanrı anlayışı onların evrim e karşı olmalarının sebebi,insan maymundan geliyorsa Tanrı da mı maymundan geliyor? gibi bir soru ortaya çıkıyor.İslam da ise insan ın çeşitli evrelerden geçirilerek yaratıldığı anlatılır.Evrim teori bile değilken, İslam alimlerinin bu konuyla ilgili fikirleri vardır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslam'da açık bir biçimde ilk insanın çamurdan (toprak, ıslak kum vs.) yaratıldığı belirtilir. Bunun akla uygun olmadığı bilindiği için, bu anlatımın alegorik olduğu savunulmak zorunda kalınmış ve aslında sadece bir bireyin doğum öncesinden doğup büyümesine ilişkin evreler ve evrenin yaratılışıyla ilgili anlatılar, sanki evrim teorisinin habercisiymiş gibi dile getirilir.

      İslam bilginleri bunu hep yapmıştır. Dinlerini ayakta tutabilmek adına, apaçık bir içimde akla uymayan verileri 'sembol' diye değerlendirip, diğerkileri 'gerçek' olarak sunmuşlardır. Bu, böyle de gidecektir. Dinlerin genel işleyişi de bu yöndedir zaten.

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
  79. Hayatın benim için gerçekden gerçek bi anlamı var.Bu anlamı ben bana bu hayatı verene borçluyum.Çünkü dünyayı yaratan dünyalığı boşa yaratmamışdı.
    Nerden mi biliyorum?şuradan..İnsan sadece nefes alıp veren bir canlı değildir.yada yemek yiyen su içen bir canlı değildir..Çünkü konuşup anlaşabilen ve
    düşenebilen doğruyu yanlışı düşündüğünde ayırt edebilecek bir canlı bu kadar aciz olmamalı.Aksini söyleyenler düşünemeyen hayvanlardır..çünkü onlar sadece yemek yer
    ve su içer..Peki neymiş bizim asıl yapmamız gereken?Zor görünüpde basit olan şeydir bizim yapmamız gereken..Onu tanımakk..Onu tanımak için bizlere sunduklarına
    bakmak..Suya bakın ONU görüceksiniz..Bahçenizdeki mevye ve sebzenize bakın onu görüceksiniz.Direksiz yüceltilmiş göğe bakınn oradada o var..Saymakla bitmezz.
    ama size onu en net göreceğiniz yeri söyliyeceğim o yer evinizdeee bililyormusunuz..Onun en net gözükdüğü yer aynalardır..Öyledirki biz aynaya bakarak görürürz onu.
    aynada birgün kendinizide değilde gördüğünüz adı önceden insan konulmuş canlıya bakın..Ne eksik ondaa..Tesadüfen oluşmuş bir hayatta o gören göz ve duyan kulaklar
    nefessiz yaşayamicağmızı bildiğimiz burnumuz olamaz.Bu kadar simetrik düzen bize tesadüflerin eseri olamaz..Bunu kim yapar bizce biliyomusunuz bunu anca kendisinde
    eksiklik noksanlık olmyan biri yapabilir..Güneşede bi ayna diyebiliriz.Güneş olmasaydı ne olurdu..Karanlık..Canlıların olduğu bir yeryüzünde aydınlığa ve sıcağa
    ihtiyaç duyulacağını bir tesadüf akıl edebilirmiydi?belli bir vakit doğmasını ve belli bir vakit batmasını tesadüf akıl edebilirmiyd?i..Onun belli bir vakit doğması
    belli bir vakit batması bile ONU göstermiyormu..şunuda düşünelim biz insaları hayvanlardan ayıran konuşup akıl edebilmemiz değil.onlar yaşamak için birbirlerini
    öldürürler.bizlerin yaptığı neee?tohumu çatlatan biziz diyor O.toprağa ekilmiş tohumdan çıkanlarla hayatta kalıyoruz biz.he şuda varr gökden inmeseydi o su nasıl
    çatlicakdı o tohum?o olmadan yaşayamayız dediğimiz su ya bize gökden tuzlu indirilseydi..Allah bahsettiğinden çok daha merhametli..Açın kalp gözlerinizi arkadaşlar
    vakit geç değill.ama geçiyor..
    ...Gerçek şu kii,gözler kör olmaz;lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur.

    YanıtlaSil
  80. Varoluş yaratılışla ilgili birkaç düşüncem var. Bunları paylaşmak istedim. Öncelikle şunu söyleyim ki hiçbir şeye inanmıyorum yani ateist de değilim, inançlı da değilim. 2+2 nin 5 ettiğinin matematik olarak ispatlanabildiği bir dünyada neye kesin gözüyle inanabiliriz ki...

    Şimdi bu ruhçuluk reenkarne falan hikayedir. Ben daha önceki yaşadığım hayatı hatırlamıyorsam ben değilimdir.
    İkincisi yahu gerçekten hadi itiraf edelim, bir tanrının olmasını bize sahip çıkmasını deliler gibi istiyoruz. dua ediyoruz bu dünyada alamadığımız cevapları ahirette alacaz diye umuyor inanmasak da keşke olsa diyoruz. Ama benim diyen müslüman inanın gerçekten inanmıyor. Aklında bir yokoluş şüphesi daima vardır. Cehennem de bu yüzden yaratıldı insanlık tarafından, yok olacağıma sonsuza kadar acı çekmeye inanırım denildi.
    Hani deniyor ya bir de amaç yok tanrı olmadığında, yaşamamın anlamı yok. Var kardeşim yaşamak hem çok güzel hem de biz yaşayacağız ki, milyonda bir çıkan o dahiler var olabilecek ve ilimi bir adım bir adım daha ileri götürecekler. En sonunda, ışık hızı yolculukları, solucan delikleri ve sonsuz ömür hayalden ibaret olmayacak. İnsan evrene mahkumken öyle bir bilim gelişecek ki belki evren insan teknolojisine muhtaç olacak. Bizim sırtımızdan biz varolduğumuz için varolacak torunlarımız bu seviyelere gelecek belki milyon yıl sonra. Sırf bunun için yaşamamızın bir anlamı var. Belki büyük çöküş veya büyük donmayı bile engelleyecek teknolojileri olacak.
    İşte bu yüzden yaşamamız anlamlıdır diyor ve kapatıyorum. Saygılar.

    YanıtlaSil
  81. Merhaba,
    Yukarıda, son yazan adsızın ifadelerini, net bir ateizm olarak düşünüyorum.
    Kendisi ateist olmadığını, hiç bir şeye inanmadığını söylemiş, ancak yaratılışa inanmayan, işte bunlara inanır.
    Hangi fikir haklı çıkacak , ayrı konu.
    Ateizmin irdelenmesi açısından önemli buldum.

    YanıtlaSil
  82. Beyler, parlak zihinler, zeki beyinler;
    Tartışmalarınız daima samimiyetle başlayıp, nihayi karara varamasanız bile, samimiyetle bittiği sürece kimsenin şikayeti olmayacaktır sanıyorum. Ben de fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
    Bugünün bilimi evreni ve olup biteni tanımlamak için tümevarım ve tümdengelimle kalıp ifadeler kullanabilecek kadar gelişmiş insan beyni tarafından geliştirilmektedir. Nitekim bilimsel ifadelerimiz belirli ölçeklerde bizi ve zekamızı doğrulamıştır. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus var. Bilim gelişir ve hatta bazen şaşırtıcı biçimde değişir. Isaac Newton ve Albert Einstein arasındaki ilişki gibi. Yani bilimsel kurallarla mutlak ifadeler kurulmadan önce denklemin eksik olabileceği asla unutulmamalı. Bu yüzden bilimadamlarının Tanrı hakkındaki kesin görüşlerini isabetli bulmuyorum. Mevzu bahis "Tanrı" hiçbir denklemin tolerans sınırlarına girmeyecektir. Biz evreni bilimle hata payı belki de yüzde 0 ile açıklayabiliriz ama Tanrı denilen şeyi "tamamen" açıklamak ya da yokluğunu tespit etmek için mantık önermelerini ard arda dizmenin yetersiz kalacağını sanıyorum. Bu yetersizliği anlatmak için dinin iddia ettiği Tanrının ne olduğunu biraz bilmek gerek. Tanrı için kısaca sonsuz diyelim, yani üst sınır. Sınır olarak ifade etmemi mazur görün, çünkü bu 3 boyutlu bi cismin 4 boyutlu bir nesneyi anlatması gibi, çelişkili önermeler yaratabilir. Herneyse, Tanrı bu tanımıyla ele alınacak olunursa, fizik kurallarını belirlemiş, zamanı yaratmış/oluşturmuş (?!) olabilir. Hatta bu tanıma sadık kalmak koşulu ile Tanrının paradokslarla dalga geçebileceğini, canı sıkılırsa fizik kurallarını değiştirebileceğini söyleyebiliriz. Tanrı hakkında bilimsel tanımlamalar yapmak bilimsel yöntemlerin yetersizliğinden anlamsız ve isabetsiz olacaktır. Agnostizm bu noktada bilimsel bakış açısından en mantıklısıdır. Hatta bilim bu konuda agnostik tavır almalı diye düşünüyorum. Ancak belirtmek istediğim bi konu daha var. Din bize Tanrının varlığını bilin demez. Bu sadece inançtır. İnanç bilmek değildir. Nitekim din Tanrının tam olarak bilinemeyeceğine de vurgu yapar. Tanrıyla iletişim kurduğunu iddia eden peygamberler için de bu böyledir. Eğer vaziyete objektif yaklaşmam gerekirse ateizm de teizm de birer inançtır ve inançlar insanlık için anlamlı olduğu sürece onlara yanlış ya da doğru gibi sıfatlar vermek yakışık olmaz.
    (Bu arada, dinlerin neden primatlara mensup küçük beyinli insanlara "indiğini" sorarsanız; bence zamanı oluşturacak kadar kendiyle çelişen bir işi yapabilen Tanrının bu denli çılgın bir varlık olma ihtimali vardır...)
    Saygılarımla

    Prof. Sencer

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorabilecekleriniz ya da düşünebilecekleriniz,
      Tanrı neden ve nasıl bir olaslıktır?
      Neden yapılmıştır Tanrı?
      Tanrı bir "kim" ve "kimlik" olarak mı bir olasılıktır?
      İnsan bedeni gibi şeyleride içeren bir bedeni var mıdır?
      Tanrı nasıl bir kimliğe kimlik verir/verebilir?
      Kimliği kimlik içinden gözlemlenecek/ölüçelecek ve görelecek?
      Bana göre sen ya da bana göre o gözlemi mi yapılacak,
      Sizi yarattığını sizi ben yarattım diyerek mi kanıtlayacak?
      Tanrı bir kimlikle ve bedenlemi size görülecek?
      Ben parçalayıp kendi zekamı, bilgeliğimi ya da ruhumu sana naklettim mi diyecek?
      Tanrının varlık içinde kasamadığı/kasayamayacağı var mı?
      Tanrının varlık içinde kapsayamaycağı "kim" ve şey/ne" var mı?
      Tanrı varlığı içeriri mi? dışarır mı?
      Tanrı kümesinde iç kümesiyiz? Tanrıdışı dış kümemiyiz?
      Tanrı ile varlık birlik-bağımız nedir?
      Parçalanmış iki ayrı varlıklar oluşlar kümesimiyiz?
      Ölüm /(batım) kesiti devamında sonra varlık bedensiz bilinç ve ruh olarak mı yaşar?
      Bedensiz ruh nedir?
      Beden nedir?
      Madde nedir?
      Grafik simulasyon benzeri 3 boyutlu deneyimlenebilir algı gerçeklik tasarlasanız ve akışkan grafik tasarlasanız bu madde olur muydu?
      Bu gerçekliğe nasıl bağlanırdınız?
      ruh bedende midir? varlıkta mıdır?
      Bölünmüş ruh kavramı size ne ifade ediyor?
      Işık bölünebilirr mi?
      Dalgasal ışınım bölünebilir mi?
      Doly'i kopyalayan tekonloji tasarım bi beden geliştirip içine bi embriyo koyup doğum sağlayabilseydi bir yaratıcı mı olurdu bir fiziksel tür tasarımcısı mı?
      yoktan enerji türer mi?
      enerj inedir?
      Enerj ibölünebilir mi?
      enerji neden türer?
      Aynı kökenden olmayan iki ayrı zeka ya da enerji,den kuvvetten ve çekimden ve diğer benerzer ögerlerden söz edilebilir mi?

      Sil
    2. Merhabalar,
      Bir gözlemimi belirtmek isterim. En başa döndüğümüzde Evrenin oluşması içi Tanrıya ihtiyaç olmadığı savunuluyor. ve ana hatları ile bir kaç teori atılıyor ortaya.
      Evrenin 0 enerji 0 maddeden kuantum teorisi ile bir anla genişleyebileceği varsaylıyor tam içeriğini bilmiyorum ama boşlukta sıfırken yokluktan kuantum dalgaları kendiliğinden oluşabildiğinden bahsediliyor sanırım(başka konularda olabilir). Sonuç olarak sıfırdan evren oluşabileceği anlatılıyor.
      -takıldığım noktaya gelince boşluk la hiçlik kavramının aynı şey olmadığını düşünüyorum. kuantumda olsa sıfır da olsa dalgada olsa bir şeydir bir kanundur veya dalgadır ama şeydir onun maddesiz veya enerjisiz olması onun hiç olmadığı anlamına gelemez. hiçlik yokluk ise mutlak başlangıç noktasıdır(buraya mecburuz) bu noktada evreni oluşturacak kanunların nasıl oluştuğu açıklanmalıdır.
      paralel evrenler teorisi, şişip sönen evren teorisi vs.... ama unutulan bunların hepsi bir başlangıç fikrine muhtaç olduğudur hiçbiri başlangıçsız olamaz.
      Bir felsefeci nin söylediği gibi "neden hiçbirşey yerine birşey var" sözü bile doğanın ötesinde bir güç olduğunu anlamak için yeterlidir. Sonuç itibari ile bu mutlak hiçlikten sıfıra bir kaç kanuna geçişi izah edilemeyecek ve Başlangıcı olmayan sonuç üzerine olmamış bir bir güce bağımlı kalacağız.
      Sadece bu bile bir insanın teist olmasına fazlasıyla yeterlidir çok çok açık bir kanıttır. Durağan evren teorisi dışında Gerçek manada Ateist olunması gerçekten çok zor bana göre imkansızdır.

      Sil
    3. Sayın Adsız,

      Çıkarımınızda şu iki önemli hataya düşüyorsunuz:

      1. Evrenin başlangıcına veya neden bir şeylerin var olduğuna dair bir itici (ana) güç veya dışarıdan etki arıyorsunuz. Fizik kanunları neden var diyorsunuz. Bunu sorgulamak iyi bir şeydir, ancak hali hazırdaki bilgilerimizle buna kusursuz bir bilimsel cevap sunulmadığı için, o halde diyorsunuz, bir yaratıcı olmalıdır. Bunun da iki temel eksiği vardır;

      a. Bilimsel bilgimiz son aşamasında değildir. Gelişme göstermektedir ve bundan mesela 100 yıl sonra, kavrayamadığımız şeyler üzerine teoriler üretilebilir. Siz ise, sanki bilim son noktasına ulaşmış da bir cevap bulamıyor gibi düşünüyorsunuz.

      b. Bilimsel olarak sizi doyuracak bir açıklamaya ulaşmamış dahi olsak, "tanrı" varsayımı yeterli değildir. Öncelikle neden tek tanrı? Tanrılar olamaz mı? Daha sonra, tanrı veya tanrıların özellikleri nelerdir, bunu bilebilir miyiz? Gelgelelim, tanrı veya tanrıların bir yaratıcı güce ihtiyaç duymadan var olmaları nasıl mümkün olmuştur?

      Şimdi diyeceksiniz ki, evren materyalist kurallara göre hareket eder, ama tanrı veya tanrılar bundan bağımsızdır, ancak böyle bir cevap tartışmadan kaçmak anlamına gelir. Materyalist yapıdan öte bir şey olduğunu nasıl bilebiliyoruz? Sadece evrenin veya fizik kurallarının nasıl oluştuğunu bilmememiz, bir tanrılar evreninin kapısını açmaya yeter mi? Doğa-üstü bir ihtimal, doğa-içi bir ihtimalsizlikten daha mı mümkündür?

      2. Bilimsel bilgimiz ne denli gelişirse gelişsin, insan aklının ve düşünüş biçiminin evrendeki her şeyi anlayacak kapasitede olmaması ihtimali de vardır. Genel kanı, gerçekliğin, insan aklının sınırları içinde olduğudur, ancak böyle olmayabilir. Tabii ki bu sadece bir varsayım. Dolayısıyla, makro veya mikro evrenin çalışma yasalarını asla kavrayamamamız da mümkündür. Bu kavrayamayışımızı doğa-üstü güçlerin varlığına işaret olarak görmek zannımca ilkel bir refleksten öte bir şey değildir.

      Bu sebeplerle, tanrı gibi kapsamı geniş ama içi boş bir tanımın aslında hiçbir şeyi açıklamadığını; sadece göz doldurduğunu, oysa "bilmiyorum"un farklı bir türevi olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan, teist olmanın da makul bir yanını görmüyorum.

      Sil
  83. Sayın Hayyam,

    Açık ça söylemeliyim ki bilim ile felsefe farklıdır. bildiğim kadarı ile konuştuğumuz görüş beyan ettiğimiz şeylerin hepsi felsefenin alanı altında sizinde benimde. Savunulan tüm teorilerde felsefi birer teoridir diye biliyorum deneysellenmemiş. Daha tam olarak ilk hücrenin nasıl olduğu deneysellik kazanmamışken evrenden öncesini hatta evreni oluşturan ortamın öncesini bilimin bir gün açılayacağını savunup bu sebepten bir yaratıcıya inanmamak gerçekten bana göre durumu zorlamaktan başka bir şey değildir.

    Tanrıyı illaki bilimsel açıdan kanıtlamak mecburiyetindemiyiz? Hayır değiliz Zaten Kanıtlanabilir olmasıda mantık dışıdır.
    Zaten konuda bu bizler hiçbir zaman Tanrı hakkında Kendisinin isteği dışındaki bir şeyi bilemiyeceğiz. Önemli olan bilimin, mantığın, aklın, nedensiz sonucun olabileceği ni kabul etmektir.

    Tanrının bilemsel olarak kanıtlanamıyor olması ona inanmamak gerekliliğini doğurmaz(yaratılmış olan yaratanını bilemez ancak yaratan isterse istediği kadar bildirir) ki bana göre big bank görüşü felsefi açıcan Tanrı görüşüne en uygun olan hatta tek olandır. en azından herşeyin tesadüf eseri olmasından çok çok daha iyi bir felsefi düşüncedir. ilk hücre tesadüf büyük genişleme tesadüf, fizik kanunları tesadüf...

    İnanın bana hiçlikten sıfıra fizik kanunlara geçilen durumun açıklaması "Tanrı demiyorum" fizik, zaman, doğa üstü bir şeyin yapmış olması gerekmekte. Akılda Mantıkta felsefede bunu gösteriyor.

    Metaryalist yapıdan önce bir şey olduğunu nasıl biliyorsunuz demişsiniz. Biliyorum çünkü aklım mantığım felsefem bana bunu açık açık söylüyor(dediğim gibi Tanrı varlığını açık açık göstermesi zaten mantık dışı) big band teorisi ile oluşan görüşün metaryalist dışında bir başlangıca ihtiyacı var. dersinizki madde ezelidir sonsuzdan beri var görüşünüzü savunursunuz bir şey diyemem ama big bangi savunuyorsanız siz de meteryalist ana geçilen bir hiçlik varlik geçişini kabul ediyorsunuz demektir.

    Tabiki insan aklının sınırı vardır olmasıda çok çok normaldir. bir bilgisayar üretiyoruz o bilgisayar üreteni hakkında ne kadar bilgi sahibi olabilir(üretenin istediği ölçüde bilebilir) ama var oluşunun bir sebebi olduğunu bilebilir.

    Burda teist demek belki yanlış oldu tartışma açısından ama ilk anın sebebi, gerçekleştireni demek daha doğru

    Bing bang ve öncesini Tanrı fikri o kadar Bağdaşıyorki. Tanrısız bir teori oluşturmak gerçekten giderek imkansızlaşıyor.


    YanıtlaSil
  84. "Tanrıyı illaki bilimsel açıdan kanıtlamak mecburiyetinde miyiz? Hayır değiliz Zaten Kanıtlanabilir olmasıda mantık dışıdır..."
    diyen sayın adsıza tamamen katılıyor ve destekliyorum.
    Elle tutulur, gözle görülür bir tanrı, yani bilimsel olarak gözlenebilir bir tanrı kavramı çok saçma. (Tıpkı Zeus'un saçma olduğu gibi)
    Burada yaptığımız da tamamen FELSEFE.
    Herkese selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim FELSEFE yaptığımız yok. Biz edebiyatta yapmıyoruz. Biz Tanrı için fal da bakmıyoruz. Biz eğlence yapmıyoruz. Daha sayılacak çok şey var. Bunları siz yapıyorsunuz.

      Biz BİLİM okuyoruz, BİLİM yazıyoruz, BİLİM düşünüyoruz, BİLİM söylüyoruz. Bunu her zaman söyledik ama anlayamadınız. Yine anlayamacaksınız.

      Sil
    2. Sayın X.Bilal,

      Siz Biz diye kimi ayırıdığınızı anlamadım ve her ne olursa olsun bu ayrımı yanlış buldum. Siz bilim okuyor yapıyorsunuz da karşınızdakilerin yapmadığı fikrine nerden kapılıyorsunuz. Eğer dediğiniz İnanmayanlar bilim yapar şeklinde ise Dünyadaki tüm bilim insanlarının inanmıyor olması gerekiyor böyle bir durum olmadığını siz daha iyi biliyor olmalısınız. Bazen bilim adamları her zaman salt bilimden konuşmazlar, özellikle bu konularda felsefenin alanına geçerler ve hala salt bilim konuştuklarını idda ederler. ama aslında felsefenin sınırına çoktan geçmişlerdir.

      Sil
  85. "Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir" demiş Sokrates.
    İşte budur FELSEFE.
    Hiçbir şey bilmediğini söyleyen Sokrates'e, ne anlatsanız anlayacak ve daha da ötesini sorgulayacaktır.
    Oysa felsefe yapmadığını, BİLİM yaptığını söyleyen birine anlatabileceğiniz, onun bilgi kapasitesi ile sınırlı olacaktır.

    YanıtlaSil
  86. stephen hawking daha gecenlerde Tanrı olabilir de demiş.adam dün yok dedi,bugun olabilir dedi,yarında kesin var diyecek belki de.inancınızı bir adama gore bilime gore ayarlamayın.bilim sadece inancımızı destekler.inanc iman baska mevzudur.Allah vardır tekdir birdir,Hayy dır.
    hiç bir şey olmasaydı hiç bir şey olmazdı,yaşamın sırrı hala açıklanamadı.yaşam Allah'tan gelir.Allah vardır problem yoktur.

    YanıtlaSil
  87. Sayın Bilal,

    Videoyu daha önce izlememiştim, sizin demeniz üzerine izledim. Maalesef ki, bildik iddialar; zorlama ve kimi durumlarda gülünç iddialar. Deve kuşu yumurtasından elips yapının çıkarılması ve "su türü"nün tatlı ve tuzlu olarak ikiye ayrılması gibi şeyler...

    Kur'an'dan "ayet cımbızlanması"na -hoşunuza gitmediği durumlarda- yüksek sesle karşı çıkıp, herhangi bir ayetteki bir kelimenin, keyfi bir biçimde genişletilip, çok daha ağır bir biçimde cımbızlanmasına ses çıkarmayıp, hatta ve hatta düşüncelerinizi destekliyor diye, böylesi zorlama mucizelere alkış tutmanızı anlayabilmem mümkün değil.

    YanıtlaSil
  88. yanıtınız için teşekkür ederim. üstte yazılan tüm yazıları okudum.aklıma takılan bir iki noktayı sormak istemiştim. mesela şu örnekte aklıma takılıyor: binayı oluşturan parçaları yanyana koysak zaman içinde doğa olayları sonucu ortaya bir bina çıkar mı? yoksa bir inşaat ustasına mı gerek duyar? peki belli yasalar içinde devam eden bir sisteme ve düzene sahip dünya veya evren tesadüfi olarak nasıl oluşacak? yasaları koyan sistemi oturtan bir ustaya ihtiyaç duymaz mı?
    birinci örneği reddeden mantık ikincisini de reddetmez mi?
    ya da ikincisini kabul eden mantık birinci örneği de kabul mu ediyor demektir.
    bu konudaki görüş ve bilgilerinizi paylaşırsanız minnettar kalırım.

    YanıtlaSil
  89. Sayın Hayyam,

    Bana söyliyeceğim konuda doyurucu bir cevap verebilirmisiniz.

    bigbang ten önce ne vardı. bir kurama göre kuantum vakumu ve kuantum kanunları yarım foton enerji vs... Peki kuantum vakumu ve kanunlarının bir sebebi ve başlangıcı olması gerekliliğini ne yapacağız. mantığımız ve felsefe yaratılmış olan kendi yaratıcısı olamaz der ve mutlaka bilinirki bir ilk sebep olmalıdır. iradesi olmayan bir şeyde sebebi olmayan sıfatı alamaz.

    Tüm kuramlar malesef bu şekilde bir tanesi bile bırakın doyurucu bir cevabı cevap dahi veremiyor.

    paralel evrenler(çoklu evrenler): mutlaka bu döngünün bir başı ve sebebi olması gerekmekte bu da bu fikirden kaçamıyor sadece hassas ayar argümanına çare olabileceği için türedi.

    şişen evren: yine ilk oluşum fikrinden kaçamıyoruz bu döngünün başlama sebebi nedir. dediğim gibi olmuş olmasının sebebi kendisi değildir.

    bunlar ve bunların dışında bu durumu nasıl izah edersiniz.

    ve bana şunu demeyin lütfen bilim şu an buna cevap veremiyor ama ileride cevap verecektir gibi, bilimde sonradan olan bir şeydir. bilimle bilimin oluşumunu hiçbir zaman açıklanamayacak metafizik bir duruma bu konularda mecbur kalınacak.

    kişisel fikrim bigbang Tanrı fikri ile o kadar bağdaşıyorki ne yaparsanız yapın Tanrı fikrinden kaçamıyorsunuz.

    Ateistler bigbangi savunarak her nasıl olursa olsun Tanrı fikrine pirim vermiş olmaktalar.

    ama evren ezelidir kuramı ateistlik için tek argumandır. dersinizki bigbang aslında littlebangti var olan evrende başka bir patlamaydı gibi bence doğru olmasada bu kuramlar ateistliği daha iyi savunmaktadır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız,

      Burada temel olarak gözden kaçırdığınız şey, "tanrı" gibi ne olduğu -sözde- insan aklıyla kavranamayan şeyin, tüm o bilinmeyenlerin bir cevabı olmadığı ve hatta bilmiyorum demenin bir başka biçimi olduğudur.

      Şöyle ki, sizin maddenin oluşumuna dair sorduğunuz her soruyu, aynısıyla tanrı için de sorabilirim. Tanrıdan önce ne vardı ya da tanrı neden oluştu diye... Siz bu noktada tanrı her zaman vardı gibi şeyler söyleyebilirsiniz elbette, ancak, dürüst olmamız gerekirse, tanrıyı doğa kurallarının ötesinde canlandırıp, ondan sonra doğayı, bu farazi varsayımın pençesine teslim ederek, aslında doğru bir iş yapmış olmayız.

      Sil
    2. Sayın Hayyam,

      Cevabınız yazdıklarıma cevap olmaktan çok malesef bilinmezlik bilinemez siz bilinmeyene tanrı diyorsunuz gibi basit ama geçersiz bir felsefi yorumdan ibaret.

      bana şu konudaki düşüncenizi basitçe söylermisiniz.
      "Sebebi olmayan" şeye inanıyormusunuz?
      inanıyorsanız sizce bu nedir? Nasıl sebepsiz ve sonsuzdan beri var durumdadır
      inanmıyorsanız. açıklarmısınız.

      Sil
    3. Sayın Adsız,

      Yazdıklarımın "basit ve geçersiz" olduğunu düşünmüyorum. Sizin düşünce yapınıza göre, bir ilk sebep olması gerekmektedir ve bu da tanrıdır. Oysa, aynı sorgulamayı tanrıya yapmıyorsunuz, onun ilk sebebini sorgulamıyor, onu bundan ayrı tutuyorsunuz. Farazi bir biçimde doğa-üstü varlık tahayyül etmeniz ve onu eleştiriden müstesna tutmanız doğru değil.

      Gelelim sebebi olmayan şey ile ulaşmaya çalıştığınız noktaya. Çok büyük ihtimalle, Newton kuralları çerçevesinde düşünüyor ve biyolojik evrimsel sürecimizin bizi getirdiği sağduyusal paradigmalar çerçevesinde bu soruna yaklaşıyorsunuz. Diğer bir deyişle, atam-altı parçacıkların dünyası ile mevcut dünyayı bir tutuyorsunuz.

      Şöyle örnek vereyim: Sizin sağduyunuza göre, bir kişi aynı anda iki ayrı yerde bulunamaz. Ancak atom-altı seviyede, bir kuark aynı anda iki farklı yerde bulunabilir. Bu, sağduyuyu aşsa da, en azından günümüz fizik kurallarınca ortaya konan bir durumdur.

      Dolayısıyla, evrenin oluşum noktası için de, Newton kurallarını uygulayamazsınız. Oradaki sıfır hacim, sonsuz kütleli noktacıkta, sağduyularımızı aşan fiziksel olaylar meydana gelmektedir ve bu da, sizin "sebep" üzerine düşüncelerinizin ötesinde bir ihtimaller yığını ortaya koyar.

      Toparlayacak olursak, her ne kadar atom-üstü seviyede sebepler ve sonuçlar zinciri olsa da, atom-altı seviyede bundan bağımsız "gerçek"ler bulunacaktır. Dolayısıyla da, sizin "sebep" ile varmaya çalıştığınız noktada, şu durumda uyuşmamız mümkün değildir. Öncelikle, burada kısaca altını çizdiğim ayrımın farkına varmamız gerekir.

      Saygılarımla.

      Sil
    4. Sayın Hayyam,

      Cevabınız için teşekkür ederim.

      öncelikle benim dediğim noktaya Tanrı dememnin bir önemi olmamalı sizin için, ben bir ilk sebep arıyorum ve bu ilk sebebin nasıl özelliklerde olması gerektiğini soruyorum. Konumuz tanrıyı sorgulamak değil. ilk sebebide sorgulamak zaten tamamen felsefe dışı bir argüman herşeyi tanrı yarattı onu kim yarattı onu yaratanı kim yarattı sonsuza kadar gider ve geçersizdir bir ilk neden olmalı ve o nedenin bir nedeni olmamalı.(felsefe bunu söylüyor)

      atom altı dünyanın birçok varyasyon içerdiğinden ve bizim anlayamadığımız bir çok gerçek olabileceğinden bahsetmişsiniz. bu ilk sebep argümanına yeterli bir yaklaşım değil aynen kuantum vakumu argümanına benzer bir yaklaşımki bu arguman bile hiçlikten varlığa geçişi açıklayamadığı dünyada kabul gören bir kuram.

      bir kuarkın aynı anda 2 yerde olması vs... gibi durumlar malesef hiçlikten varlığa geçişi açıklayamaz.

      Evrenden önce ne olursa olsun bizim düşüncemizi aşsada sağduyumuz yetmesede(ki böyle olası normal) hiçlikten varlığa dönmek zorunda. açık soru bunu yapan nedir?

      sizinle hassas ayar argümanını vss.... tartışmıyorum. tanrıyıda tartışmıyorum. tanrı veya başka bir şey ilk neden ve sonsuzdan beridir var olan şey nedir.

      ilk sebep olmak zorunda bu nedir basit ve net.

      benim görüşüm evren bırakın kuarkı bir adet sicimden oluşmuş bile olsa bu sicim buraya nasıl geldi ve bu evreni yaratacak kanunu fiziği nerden bildi. binlerce varyasyonu olan atom altı dünya nasıl var oldu. burda tek şeyi konuşuyor olmalıyız bir birimizi anlamamız zor olmasa gerek.

      yine kendi görüşüm ilk sebep ne olursa olsun bilinç içermeli bilinçsiz bir şey sonsuzdan beri var olamaz yaratılmış olmak zorundadır. kendiliğinden tesadüfen sonsuzdan beri var olmuş olamaz.

      Sil
    5. soru bana sorulmuyor ama araya gireceğim izniniz olursa;

      bilim ya da felsefe, düşünüş; bilmiyorum nereye varıyoruz ama yanıtlar arıyoruz hepimiz; Evren-varlık-varoluş-tanrı ya da kaynak (her ne dersek diyelim;) başlangıçsızlık buluyoruz ya da tanımlıyoruz, öncesizlik,

      Her ne olursa olsun; Tanrı yaptı-yapmıştır-olmalı demek bi şeyleri açıklamıyor? Tanrının nedenliğini ve nasıllığını soruyoruz ve arıyoruz sonuçta;
      ve sonuç olarakta; -nedensiz-tasarımsız-kendisi tasarlanmamış ve yapılmamış hep var olan bir tanrı buluyoruz; bu durumda da,
      bunlar bi şeyleri açıklamıyor ya da değiştirmiyor;

      her sonuçta; varolmak,
      köksel olarak nedensiz-başlamasız-başlatmasız olmalılık sonucuna dayanıyor; (mantıkta ya da bilimde;)
      ya da kaynak, varoluşun kaynağı, ona tanrı dersek bile o başlamasız-başlatmasız olmalı; (sonucu;) nedensiz olmalı sonucu

      sonuç olarak neden arama;başlangıç-başlama arayışı;
      tanrı için bile-tanrı değilse (demiyorsak) bile- varlık kaynağı için; neden başlama-başlatma arama fikrine gider;

      kaynağın -ya da adına tanrı diyerek kaynağın- başlangıçsız ve nedensiz olduğunu görmek,benimsemek ya da hissetmek-kavramak- (ne dersek diyelim) bir sonuç,
      ve bir aşama;
      sonuç olarak-nihai olarak bir neden ya da başlatma ve başlatıcı bulgulayamıyoruz;
      tanrı bulsak bile onun için bir başlatıcı ve neden bulamıyoruz;
      köke - esas nedene tanrı koyarsak onun için bir neden ya da başlatıcı koyamıyoruz ya da bulgulayamıyoruz;
      o halde tanrı ya da tanrının varoluşu köksel olarak nedensizdir, ne farkeder;
      varoluş tanrı ile de başlamadı; o hep vardı-nedensizce-
      tanrı kendi valrığını başlatmadı ve yapmadı;
      ve tanrı kendinin nedeni değil o halde;

      Sil
    6. burada; MAharaj'ın "Ben O'yum'undan bi kaç alıntı sunmak istiyorum izninizle;

      ""
      Kaynağın başlangıcı bulunamaz, tüm bellek ise bir yerde başlar. Böylece, dış daima belirlenir ve saptanır,

      Siz kendinizsiniz ve hiçbir nedene gereksinim yoktur.

      Zihinsel olan her şey gibi, Neden-Sonuç Yasasıda kendi kendisiyle çelişir. Var olan hiçbir şeyin kendine özgü, belli bir nedeni yoktur; en küçük bir şeyin varlığı için bile tüm evren katkıda bulunur; evren olduğu gibi olmadıkça hiçbir şey olduğu gibi olamazdı. Her şeyin kaynağı ve toprağı her şeyin tek nedeni olduğuna göre, nedensellikten evrensel bir yasa olarak söz etmek yanlıştır. Evren kendi içeriği ile sınırlanmış değildir, çünkü onun potansiyelleri sonsuzdur; üstelik o, temelde tümüyle özgür olan bir prensibin tezahürü ya da ifadesidir.

      Her şeyin kaynağı, Sonsuz Olanak, gerçeğin kendisidir ki O sizin (de) içinizdedir ve O gücünü, ışığını her deneyimin üstüne gönderir/göndermelidir. Fakat bu kaynak bir neden değildir ve hiçbir neden de kaynak değildir. Bu yüzden her şeyin nedensiz-olduğunu söylüyorum. Bir şeyin nasıl meydana geldiğini izlemeyi deneyebilirsiniz, fakat o şeyin niçin öyle olduğunu bulamazsınız. Bir şey, olduğu gibidir; çünkü evren olduğu gibidir.

      Evren kendi kendine işler, bunu biliyorum. Başka neyi bilmeye ihtiyacım var?

      aslında sadece Nihai Olan (Öz) var olandır. Gerisi isim ve şekil meselesidir. Siz ancak ismi ve şekli olanın varolduğu fikrine tutunduğunuz sürece, "gerçek" size var olmayan gibi görünecektir. İsimlerin ve şekillerin hiçbir içeriği bulunmayan kabuklar olduklarını, gerçek olanın isimsiz ve şekilsiz saf hayat enerjisi ve bilinç ışığı olduğunu ,,

      Bilinç, tezahür etmek için bir- taşıta, bir araca muhtaçtır. Hayat bir başka beden meydana getirdiğinde, bir başka bilen (bilici) varlık kazanır.

      Öz'le ilgili doğru bilgi bir bilgi değildir. O sizin her yere bakarak, aramakla bulacağınız bir şey değildir. O zaman ve uzay içinde bulunamaz. Bilgi ancak bir anıdır, bir düşünce kalıbı, bir zihinsel alışkanlıktır. . Siz kendinizsiniz ve hiçbir nedene gereksinim yoktur.
      ""

      kaynak;http://www.scribd.com/doc/48091269/Ben-O-Yum-Maharaj
      alıntı;http://isiklidusler.blogspot.com.tr/2014/08/maharaj-bem-oyum-mutlak-varlk.html

      Sil
    7. Son iki yazılan yazıları okudum ve anlamaya çalıştım yazılarınız ilk etapta derin ve kampleks gözüksede özünde basit ve aklın almayacağı bir mantık üzerine kurulu arkadaşlar alınmasın fakat şuna benziyor her argümana bir şekilde cevap verme durumu. yazılan şeyler felsefe konusu bile değil sanırım.

      Soru açık;
      bigbangle anladıkki maddenin enerjinin zamanın bir başlangıcı var. bizim aklımız gösteriyorki maddenin enerjinin zamanın bildiğimiz bir şey olduğundan bir başlangıç sebebine ihtiyacı var bu 2+2=4 tür
      bu durumdan önceki herşey bilinmezlik olsada var olduğu ve sebep olduğu kesindir. bu durumdaki her neyse bizim aklımız hiçbir zaman almıyacak, ne bilim ne kanun ne de felsefemiz ile uyum gösteremez. ama kesin olan bu durumun sebebin kesin olarak var olması gerektiği. buna siz Tanrı demeyin ama inanın insan aklı bu duruma geçişi yok sayamaz.

      madde enerji zaman sonsuzdan beridir var değildi başlangıcı var biliyoruz. bizim bildiğimiz madde enerji zaman bir sebebe ihtiyacı var. çok kesin basit ve ikna edici bir durum.

      Sil
    8. "aklın almayacağı bir mantık"

      ilginç bi şey bu;

      "her argümana bir şekilde cevap verme durumu"

      örneğin buna da cevap vermeyelim mi?

      (yazdığım (ilk) mesajım silindi gitmedi,)

      ne demeliyiz ki;
      içtenlikle sorguladığınızı düşünerek kendi perspektifimizi (de) , kendi varlı kkavrayışımız da sunmayı deniyoruz; düşünülmek-sorgulanmak-eleştirilmek üzre;
      elimizde ne var, anlatım-ifade dile ve sınırlı sözcükler;
      sınırlı bilgi ve sınırlı varlık bilgisi mi?

      ne yazmalıyım ki;
      tanrı nasıl başladı?
      tanrının varlık sebebi ne?
      tanrıyı ilk kımıldatan ne?
      o zaman siz düşünün;
      kolay gelisin;
      aferin,

      Sil
    9. Ben bu kadar basit bir sorunun cevaplanılmasının bu kadar zor olmayacağı kanaatindeyim.

      açık ve net

      1-madde, enerji, zaman bizim hakkında bildiğimiz tek konu değilmidir. peki maddenin enerjinin ve zamanın bir başlangıcı olduğunuda modern bilimde söylüyor ve biliyoruzki bildiğimiz madde enerji başlamak için mutlaka bir sebebe ihtiyaç duyar(sebebi kendisi olamaz)

      siz bu sebebi kabul ediyormusunuz?(Tanrı demeniz gerekmiyor) varsa bu sebebin özellikleri ne olmalı?

      yok eğer bu durumu kabul etmiyorsanız sizin metafizikten madde, enerji, zamana geçiş konusunda düşünceniz nedir.

      Sil
  90. Ateistler diye genelleme yapma.

    1-Her ateist bingbang savunmuyor. (Ör. ben)
    2-Sadece ateizm yok. Agnostisizm, deizm vb. var.

    Ve burada sadece Hayyam yok. Burada başkalarıda var.

    Herkes bilimden medet ummaz. (Ör. ben) Bilimi hiç ciddiye almam ve ilgi alanıma sokmam.

    Kısaca, genelleme ve tekilleme yapma.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üstünüze alındıysanız Özür dilerim.

      amacım genelleme yapmak değildi. Siz binbangi savunmuyorsanız siz zaten benim anlattığım kısma girmiyorsunuz. Burda Sayın hayyam bu konuyu savunduğu için ona yazmak durumunda kaldım.

      Bahsettiklerim sanırım agnostisizm mi ilgilendirmiyor. deizm açısındanda bir sıkıntı doğurmuyor. O sebepten bigbangi savunan ateistlere yazdım.

      isterdimki sadece yazımdaki metelojik sıkıntılardan bahsetmek yerine tartışma hakkındaki görüşlerinizi yazmanız olurdu.

      Sil

    2. Anlaşıldı bundan sonra bir yorum yazmak isterken,
      Ateistlere;
      Deistlere;
      Agnostiklere;
      Bigbangi savunan ateistlere;
      Bigbangi savunmayan ateistlere;
      Bigbangi savunan deistlere;
      Bigbangi savunmayan deistlere;
      Bigbangi savunan agnostiklere;
      Bigbangi savunmayan agnostiklere;
      Kahve seven ateistlere;
      Kahvenin yanında sigaraya bayılan ateistlere;
      Fenerbahçeyi tutan agnostiklere;
      Trabzonun kupası çalındı diyen deistlere;
      Balığı Eminönü'de yiyeceksin arkadaş diyen ateistlere;

      Şeklinde başlıklar atmak zorunda kalacağız....Hadi bakalım rastgele

      Sil
    3. ''Ateistler diye genelleme yapma.'' ''Kısaca, genelleme ve tekilleme yapma.''

      şeklinde konuşan arkadaş; sende bi zahmet üslubuna biraz dikkat edip, böyle emri vaki yapar gibi konuşmasan, iyi olur dimi ?

      Sil
  91. Allah evreni nasıl yarattı ? Canlılığı nasıl yarattı, karbon temelli bir yaşamı öngörmesinin özel bir sebebi var mı? Kaç canlı türü yarattı? Birbirine karışmayan tatlı ve tuzlu suyu nasıl bir arada yarattı?

    YanıtlaSil
  92. Bu yazı ölmüştür. Allah rahmet eylesin.

    Çünkü Ünlü Prof. artık Tanrı tanımazlığı bırakmış ve inanmaya başlamıştır. Kendisini yakından takip ediniz.

    YanıtlaSil
  93. 22.01.2013

    Stephen Hawking Allah'ın varlığını kabul etti


    Yazıları sese dönüştüren bir bilgisayar yardımıyla konuşan ve yıllardır Allah'ın varlığını inkar eden açıklamaları ile ateistler arasında öne çıkan ünlü Fizikçi Stephen Hawking 70. yaşına girdiği şu günlerde herkesi şaşırtan bir açıklama yaptı. Hawking, "evrenin oluşumu bilimsel bir gerçekliğe dayanır ve bu Tanrı'nın olmadığı anlamına gelmez" dedi.

    İLK KEZ KABUL ETTİ

    Kanal D Londra Temsilcisi Ayşegül Ekinci'nin röportaj yaptığı Hawking, ilk kez Allah'ın varlığını kabul etti. Röportaj sırasında sorulan bir soruya Hawking'in çalışma ekibinin de şaşırdığı görüldü. Hawking, Tanrı ile ilgili sorulan soruya "Evrenin oluşumu bilimin gerçekliğine dayanır. Ama bu hiçbir şekilde, Bilim Kuralları'nı koyan ve onları da yaratan bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez..." cevabını verdi.

    Hawking'in bu sözlerinin son yıllarda ortaya çıkan Evrim Teorisi'nin yanlış olduğunun kanıtlanması ve Kur'an'da 1400 yıl önce bildirilen bilimsel konuların aynen bulunması ile doğrudan ilgisi olduğu değerlendirmesi yapılıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kimse inançsızlıktan (bilimden) inanca geçmez. Geçemez. Bu açıklamalara, bu açıklamayı yapanlara inanmanız, sizin inançsızı, inançsızlığı bilmediğinizi gösterir.

      Sil
  94. YUNUS SURESİ

    65. Onların (inkarcıların) sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün güç Allah'ındır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
    66. Bilesiniz ki göklerde kim var, yerde kim varsa, hep Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar (gerçekte) Allah'a koştukları ortaklara tâbi olmuyorlar. Şüphesiz onlar ancak zanna uyuyorlar ve sadece yalan söylüyorlar.

    YanıtlaSil
  95. NECM SURESİ

    24. Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?
    25. Oysa, Ahiret de dünya da Allah'ındır.
    26. Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
    27. Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.
    28. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.
    29. Öyle ise bizim zikrimizden (Kur'an'dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.
    30. İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.
    31. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için (böyle)dir.

    YanıtlaSil
  96. Bana Tanrı gerekmez - Bana ben gerek sen gerek o gerek
    Evrene gerek benim - Bana gerek evren - Bana evren gerek - Evrene ben gerek
    Evren bensiz olmaz - Ben evrensiz olmaz - Evrensiz ben olmaz - Bensiz evren olmaz
    Şu göğün yıldızları ışıldar ben deyu deyu
    Şu dünyanın ırmakları akar ben deyu deyu
    Şu benin sözleri çıkar sen deyu deyu
    Kah tavuk gibiyim - Kah inek gibiyim
    Ayı bana benzer ben ayıya - Domuz sana benzer sen domuza
    Kah patlar ışıldarım - Kah çatlar yankılarım - Kah zıplar yangılarım
    Dağlar ben’im - Taşlar ben’im - Ovalar ben’im - Sen ben!im - Kedi ben’im - Yıldız ben!im - Yapan benim - Eken ben’im - Her şey ben’im
    Rahman ben’im - Rahim ben’im - Zahir ben’im - Batın ben’im - Hep ben’im
    Ben Tanrısız olurum - Tanrı bensiz olmaz - Tanrısız ben olur - Bensiz Tanrı olmaz
    Tanrının tapınağı var - Benim evrenim var
    Tanrı yalnız olmaz - Ben yalnız olmaz - Hiç bir şey yanlız olmaz
    Tanrıya inanan savaşır - Beni bilen sevişir
    Tanrıya sundum elim, Gitti bütün kolum, Kolun peşinden koştum, Geldi sonunda ölüm
    Sordum çiçeğe annem-babam toprak - Sordum toprağa evlat çiçek (İnsan topraktan değildir)

    Ağlarsam zulümedir, gülersem zalimedir
    Gereksiz Tanrı gereksiz konuşur

    Gözlerim göğe süzüldü, canım göğüsten üzüldü Dilim tetiği bozuldu, Allah sana sundum elim (Tanrıya gerek yok; Ben bozuyorum ben düzelteceğime Tanrıya el açıyorum diyor)
    Bana bu ten gerekmez can gerektir Ol baki Cennet'e iman gerektir (İmansız ölümle ilgili olsa gerek, şehitlikle/ölmekle iman başka şey demek istiyor sanki)
    Hakikat şerbetin içen aşıklar Başı açık, teni uryan gerektir Aşık Yunus bu sırrı anlayanın Ciğeri büryan, gözü giryan gerektir (Gerçek, çıplaklık, ciğer, göz, SIR.)

    Divan edebiyatında sırlarda sırlar. Çoğu şair sır deyip duruyor nedense.

    YanıtlaSil
  97. lan çakallar yok bilim yok uzay siz ilk önce ölüme çare bulun sonra atıp tutun madem yok olcaz bu varlık niye öldükten sonra şu yazdıklarınızın hiçbir anlamı kalmayacak sizin teorinize göre ben sizin yerinizde olmsam Allaha inanmasam giderim banka soyarım hayatımı yaşarım ee nede olsa başka hayat yok yargılayacak olanda yok sizingibi boş hayat yaşamazdım salaksınız şeytan size götünlen gülüyo o Allahı varlığını inkar etmedi aynı sizin gibi kendini üstün gördü siz ondanda aşağı oldunuz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız,

      Şayet şu veya bu şekilde iyi birer insansak, bunun sebebi, bizi cezalandıracağına inandığımız bir büyüğümüzün (tanrının) olması değil, kendi başımıza iyi olma yetisine ve anlayışına sahip olmamızdır. Belki siz yarın öbür gün tanrının olmadığını düşünürseniz gidip banka soyar veya başka eylemler gerçekleştirebilirsiniz, ancak bizlerin ahlak anlayışı böyle bir şeye müsaade etmez.

      Saygılarımla.

      Sil
  98. Maddesellik(atom,atam altı parçacık, enerji, mekan, zaman vs..) bir başlangıca muhtaçtır. evrenin yoktan var olmasındaki tüm meteryalist argümanlar buna göre yetersizdir ve yetersiz kalacaktır. En nihayetinde metafizik bir duruma mecburuz bu bizim içinde böyle inanmayanlar içinde.
    buna bizim bir inancımız var ALLAH CC (siz teori diyebilirsiniz)
    buna inanmayanların teorisini merak ediyorum. pararlel evren kuantum vakumu vs.. demeyin lütfen hepsi bir başlangıca mecbur ve tam anlamıyla hiçlik değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. başlangıç yok ya da bu kadar basit değil ama aslında karmaşıkta değil

      Maharaj ya da Parmenides inceleyebilirsiniz örneğin;
      ve başka terorilerde var yani ille materyalistte olunmalı değil
      tanrı olan ama olmayan ya da tanrı gibi olmayan tanrı ve varoluş fikirleri
      zeki varoluş ya da kendi içinde zeki tasarım ya da doğal oluş/beliriş fikirleri ki tanrı barındırmaz ya da tanrı her şeydir-hiç bi şeydir farketmez

      zaten tanrı demek
      bunu olsa olsa tanrı adında zeki bir varlık yapmıştır- ya da varoluş kendi yaratıcısınıve tasarlayıcısını içinde brındırmalıdır demektir ki
      tanrı nedir? kimdir? nasıldır? sorusu ve soruları orada başlar

      ki başlangıçsızlık esastır ve başlangıçlılık tanrıya ve onun varoluşuna indirgenemez ve tanrı nedensizdir, başlangıçsızdır- bu durumda yine tanrı bi şeyi tanımlamaz ya da durum tanrıyı tanılamaz
      tüm bu düğümler çözüldüğünde ve incelendiğinde farklı şeyler gözükür ve olaylar farklı görünür- görünmeye başlar artık - doğal olarak

      Sil
  99. kastettiklerin neden beyinsiz?
    senin görüpte onların görmediği şey nedir.
    gerçekten merak ettiğim için soruyorum anlatırsan engin beyninle insanlara yardımcı olmuş olursun.

    YanıtlaSil
  100. İnanç; bir şeyi doğru olarak benimsemek/kanmaktır… “Tanrı var mıdır yok mudur” tartışması, tarafların hayali bir mahkemede davalaşmasından öte bir şey değildir.

    İnanmak değil anlamak istiyorum.

    İnanmak, körü körüne bir bağlılığı ifade eder,

    Anlamak, zihinsel bir faaliyettir.

    Varlık, olması gerekendir. Varlığın var olması normaldir. Anormal olan hiçlik/yokluktur.

    Metafizik, duyularla algılanamayandır.

    Var olabilir,

    Hiç olmayabilirde…

    Aristoteles'e göre tanrı her şeyin ilk nedeni, bütün olayların ilk ha¬reket ettiricisidir. Ruh, canlıyı cansızdan ayıran başlıca etkendir.

    Kant'a göre metafizik, duyularla algılanamayan varlıklara ilişkin kurgusal tanımlar sisteminden başka bir şey değildir. Metafizik, bir bilgi olmadığı gibi, ortaya koyduğu bil¬giler de geçerli bilgiler değildir.

    Ontoloji ise varlığı en son şey olarak görmekte ve görünüş ile kendi başına varlığın bir birlik oluşturduğunu savunmaktadır.

    Her neyse…

    Teizmin tanrısı, gökten indirildiği iddia edilen metinlere göre eleştirilemez ve tartışılamaz. Her şeyin var edicisi odur ve o dilediğini doğruya eriştirir, dilediğini ise saptırır.

    Kimin öldürüleceğini, kimin hayatta bırakılacağını, kutsal günlerin-gecelerin ve ayların neler olduğunu, dişi veya erkek olmasına göre kimin mirastan ne kadar pay alacağını tayin eder. İnanmayanlar için ateşli bir yer hazırlamıştır. Orada eşsiz acılar içinde bırakarak, çığlık çığlığa ve tekrarlayan bir şekilde yakacaktır. Yanı sıra inananlar için de süper bir ödül hazırlamıştır; uzun gölgelikler, hurma, kuş eti, şarap, şarap servisi yapan gılman ve huri olacaktır.

    Kainatın oluşumunda eğer bir ilk neden varsa ve o gerçekten sonsuzluğun ifadesi olan tanrıysa ve bu açık açık ispatlanacak olsa da, üçü de aynı coğrafyadan, Babil Kardeşliği (Levliler)’nin ürünü olan kitaplı dinlerin doğruluğuna bir kanıt olmayacaktır.

    Belki tanrı bir sevgi denizidir, insan içinde bir su damlasıdır?..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın GezGin,

      Yazınız kısa olduğu halde net bir belirlemeyi öz cümlelerle ortaya koymuşsunuz. Ayrıca, çok okuyan ve zengin düşünsel donanımınız olduğu da çok belli. Sadece paylaşmak istedim.

      Sil
    2. Sayın Adsız,

      Kısa söz, bazen ifade bozukluğu, tutukluğundan kaçınmaktır -ki, konu zor ve tartışmacılar çok birikimli- bazen de uzun bir hayatı anlatır.

      Hakkımdaki güzel sözlerinize teşekkür ederim.

      Sil
    3. inanmak = zihinsizlik, zihin dışılık, zihinle uyumsuzluk, zihni bilmeyerek hareket etmek, zihin ile duyu organları uyumsuzluğu, duyu organsızlık, duyusuzluk, organla bilginin uyumsuzluğu, ihtimallilik, şüphelilik, gizlilik, karanlık,......

      anlamak = zihinlilik, zihin içilik, zihinle uyumluluk, zihni bilerek hareket etmek, zihin ile duyu organlarının uyumluluğu, duyu organlılık, duyululuk, organla bilginin uyumluluğu, ihtimalsizlik, şüphesizlik, açıklık, aydınlık,…..

      Sil
    4. Görüneni inkar, görünmeyeni ise kamerayla çekmiş gibi iddia ve inat.

      Sil
  101. Saptırılmamış her ilim Allah'ın sanatını anlatır.İlim ve teknik ne kadar ileri giderse gitsin dünya kadar büyük sinek kadar küçük uçaklar yapılamaz.Herşeyi en mükemmel şekilde yaratmış her şeyin birbiri ile irtibatını kurmuş, herşeyi birbirine hem amir hemde memur yapmış olan Kudreti mutlaktan başkası değildir. Atomu yaratan kim ise güneş sisteminide yaratan odur. Sineğin gözünü yaratamayan güneşi yaratamaz. Şimdi sizler sineği yaratır ama evreni yaratamaz diyorsunuz resmen. Bing bang denen mevzu resmen yoktan var etmek demek aslında. Bu Allah'ın varlığına ve yaratmasına çok güzel bir örnek bence.

    Çok karışık bir alemde asırlardır devam eden bir nizam var. Gökyüzüne kum taneleri gibi serpilmiş cisimler bi nizam içindedir. Dediğim gibi çok karışık bir alemde devam eden bir nizam var ve bu karışık alem sizi Allah'tan uzaklaştırmasın. Bu karışık alemi tam doğrulukla malesef kimse çözemez Stephen Hawking bile. Ne demiş Albert Einstenin "Bir kum tanesinin sırrını çözmeyi başarsaydık, bütün dünyanın sırrını öğrenmiş olurduk." Allah kainati küçültüp insanın vücuduna yerleştirmiştir resmen zira her ikisininde temel maddesi atom... Siz fizik ve kuantum bilebilirsiniz ama başka bilimlerde var dikkatinizi çekerim :) Bu bilimlerdede Allah ın varlığına ve yaratmasına örnekler var. Açıklanamayan bir sürü şey var biz bunları görünce yok diyemiyoruz malesef :) Siz nasıl yok diyorsunuz anlamıyorum doğrusu ? Bu karışık alemler ve cevaplanamayan sorularla biz karşılaşınca imanımız dahada kuvvetlenirken sizler nasıl oluyorda tamamen yok diyorsunuz. Yani Allah'ın kudretine erişilmez.

    YanıtlaSil
  102. Newton denilen adamda fizik kanunlarını belirleyen çok saygın birisidir. Ve kendisi Allah'ı inkar etmemiştir. İnkar eden fizikçiler sayılıyorda inkar etmeyen fizikçiler neden sayılmıyor. Ayrıca fizik kurallarını alt üst eden bir çok olay var yeryüzünde yani fizik o kadarda gelişmedi bence. Örnek isterseniz "örümcek ağları fizik" diye arayınız. Bizim için bu kadar basit fizik kurallarını devre dışı bırakmak. Ayrıca Bir cismin hareket etmesi için ona sürekli bir kuvvet etki etmelidir diyen aristo'nun ve Önce, dünya kendi ekseni çevresinde dönüyor diyen Aristarchus’un gibi bir çok fizikçilerin sözde kanunları hepsi ASILSIZ ÇIKMIŞTIR. Aristonun hareket yasaları 1800 yıl boyunca varlığını sürdürmüştür birde. Yani bu fizikçiler her daim her dinin düşmanı olmuşlardır fakat bu zamana kadar hiçbir şey ispatlanamamıştır.Fizikçiler kendileri yazıp kendileri oynuyor. Fakat daha bir örümcek ağına yapışan polenlerin fizik kurallarını alt üst etmesini açıklayamıyor. İnanmayın arkadaşlar sakın.

    YanıtlaSil
  103. Stephan hawking Tanrı yok demeseydi onu bu kadar meşhur yapmayacaklardı. Kur'anda da belirtildiği üzere insanların çoğu inanmazlar. Ancak bu inanmama onlara iç dünyalarında pahalıya patlamakta fıtratıyla psikolojisi sürekli savaşmaktadır. Stephan Hawking gibler bu insanların iç sızılarını kısmen dindirmiştir. Bu yüzden tanrı yoktur yorumları hiçbir bilimsel ispat olmasa da ateistler tarafından (yani çoğunluk tarafından) yayılmış, bu fikrin şöhret kazanması için masraftan kaçınılmamıştır. Stephan Hawkin'in gerçekte dünyaya kazandırdığı Einstain'vari bir buluşu yoktur. Sürekli fikir değiştirmiş, kendi fikirlerini gene kendisi zamanla çürütmüştür.

    YanıtlaSil
  104. enerjinin, maddenin, zamanın, mekanın, kuantum alanının vs.. mutlaka başlandıcı vardır. Ne teori öne sürülürse sürülsün ne fikir ortaya atılırsa atılsın tüm bunların başlangıcı bilinçli bir yaratıcıyı gösteriyor. bilinçsiz birşey sonsuzdan beri var olamaz sebebe muhtaçtır. Yaratıcı fikri felsefi olarak kesindir. ne kadar düşünürseniz düşünün bu fikirden kaçmaya çalışın ama sonunda sadece bu noktada Yaratıcıyı göreceksiniz.

    YanıtlaSil
  105. Dünya üzerinde bilmem kaç milyon canlı çeşidi var ve bir tek insanda yaşadığının farkında olma, irade ve bilinç var bunun tesadüf olmadığını sizde biliyorsunuz.

    YanıtlaSil