Tanrının Varlığının veya Yokluğunun İspatlanması

17 Yorum
Teistler ile ateistler arasında süregelen bir sorundur; tanrının varlığının mı yoksa tanrının yokluğunun mu ispatlanması gerektiği. Teistler ispat yükümlülüğünü ateistlerin omzuna yükler: "Eğer tanrı yoksa bunu ateistler ispatlamalıdır". Ateistler de tam tersi şekilde ispat yükümlülüğünü teistlerin omzuna yükler: "Eğer tanrı varsa bunu teistler ispatlamalıdır". Peki bu iki zıt görüş neden uzlaşamıyor? Bu iki görüşten birinin mutlak zafer ilan etmesi gerektiği ortadadır, ama neden bir sonuca varılamıyor?

Bu 'ispat yükümlülüğü sorunu'nun temelinde evrene ve canlılığa bakış açısı yatmaktadır. Şöyle ki; teist olan biri evrenin ve canlılığın tanrı olmadan oluşamayacağını düşünür. Teiste göre evren ve canlılık tanrının varlığının kesin göstergesidir. Tanrı yoktur diyen biri, bu kesinliğin aksini ispatlamalıdır. Çünkü evrenin ve canlılığın tanrıya işaret ettiği açıktır ve tanrının yokluğu 'olağan-dışı' bir durumdur, hayatın normal koşullarındaki değerlendirilmesine ters düşen ve ispatlanması gereken bir varsayımdır.

Bunun aksine ateist olan biri, evrene ve canlılığa baktığında mutlak bir şekilde yaratıcıya yönelik işaret görmemektedir. Ateist, evrenin ve canlılığın ya kendi kendine var olabileceğini ya da bu varoluşun -nedenini açıklayamasa bile- kesin ve direkt bir şekilde tanrının varlığına bir delil teşkil etmediğini düşünür. Aşkın ve yetkin bir tanrı fikri, evreni ve canlılığı açıklayan (insan aklının algılayabildiği veya algılayamadığı) sayısız varsayımdan sadece biridir ve böyle bir iddianın diğer iddialardan üstün olması için ispatına gerek vardır.

Tabii ki sadece evrene ve canlılığa bakış, bu 'ispat yükümlülüğü sorunu'ndaki ayrılığı net bir şekilde gözler önüne sermez: Örneğin, teist olan biri rahatça ruhun varlığına inanır ve bu ve benzeri inançları sebebiyle metafiziksel fikirleri kabul etmeye daha meyilli hale gelir. Oysa ateist biri, varolan olgulara daha bilimsel yaklaşmayı yeğler ve bu sebeple ruh ve benzeri gibi -sözde- günlük yaşamda bulunan metafiziksel verileri gözlemleyemediği için dikkate almaz ve böylece materyalist bir düşünce yapısını benimsemiş olması daha normal hale gelir.

Peki bu açıklamalar sonucu ortaya çıkan sonuç nedir? Şimdiye kadar sanki her iki taraf da kendince haklıymış gibi bir görüş hakim oldu. Ancak buraya kadar sadece bakış açılarının ve bu 'ispat yükümlülüğü sorunu'nun temelindeki durum ortaya koyuldu. Bu noktada yapılması gerekli şey, bu bakış açılarından hangisinin daha akla uygun olduğunu bulmaktır.

Günümüzde evrenin başlangıcına ve canlılığın oluşumuna dair su götürmez kesinlikte bilimsel veriler yoktur (ve büyük ihtimalle kusursuz kesinlikte bir sonuca da ulaşılamayacaktır). Ancak bilimin bugün bizlere sunduğu veriler ve felsefenin temel akıl yürütme yöntemleri birlikte ele alındığında şu sonuca kesin bir şekilde varabiliriz: Evrenin ve canlılığın varolması, teistik bir tanrının varlığına asla bir ispat niteliği taşımaz.

Elbette çoğu teist açısından böyle bir sonuç pek bir şey ifade etmeyecektir. Çünkü teistler "inanç" faktörünü işin içine katarlar; bilimin, deneyin, gözlemin ve hatta aklın ötesindeki bir şeyin varlığına genellikle sorgusuz ve net bir şekilde inanırlar. Ancak inanç gerçeği değiştirmez. Örneğin, Hindistan'da ineklerin kutsal olduğuna inanan bir çok insan vardır, ancak böyle bir inanç, inekleri kutsal kılmaz. Eğer fazlaca kuşkucu olursak ve böylesi her inancı değerlendirmeye alırsak, ineklerin de kutsal olduğu ihtimalini ciddi şekilde değerlendirmeye almamız gerekir. Oysa özellikle müslümanlar böylesi -ineğin kutsal olması gibi- bir ihtimali ciddiye almazlar.


Peki müslümanlar böyle iddiaları neden ciddiye almazlar? Öncelike kutsal kitaplarına uymamaktadır bu. Daha sonrasında da bunun aklî açıdan verimli ve mantıklı bir inanç olmadığını düşünürler. Oysa aslına bakılırsa, aynı uslamlama, onların kendi dinlerindeki inançlar için de geçerlidir. Nasıl ineği kutsal gören biri, aksi görüşü ciddiye almayıp, kendi inancının -hiçbir temeli olmamasına rağmen- mutlak doğru olduğunu düşünüyorsa, hemen her teist de kendi dinindeki verilerin doğruluğuna aynı derecede yersiz ve temelsiz bir inanç besler.

Bu karşılaştırılmalı örnekte gördük ki; 'inanç' insanlığa yönelik kayda değer bir veri sunmamaktadır. Çünkü inanç değerlendirilemez, deneylenemez, gözlemlenemez ve dolayısıyla da yanlışlanamaz. Ancak bu yanlışlanamama, o inancın haklı ve gerçek olduğunu göstermez. Aksi takdirde, birbiriyle çelişenler de dahil tüm inançlar haklı ve gerçek olur, ki bunu da mantıksal açıdan kabul etmek pek mümkün görünmez.

Konumuzun özüne dönersek: Bilimsel ve felsefi akıl yürütmeler, evrenin ve canlılığın teistik bir tanrının varlığına ispat olamayacağını ortaya koyuyor. Bu durumda evreni ve canlılığı açıklamak için 'olası sayısız varsayım' ile karşı karşıya kalırız. Teistlerin iddiası da olası sayısız varsayımlardan biri haline gelir. Böylece teistler kendi varsayımlarının diğer varsayımlardan üstün olduğunu ispatlamak durumunda kalırlar.

Bu noktada teistlerin şu itirazları öne sürebilir: "Ateistler hiçbir şey yapmadan nasıl haklı çıktılar?" ve "Nedir bu bilimsel ve felsefi veriler?"

İlk sorudan başlamakta fayda var: Ateistlerin bakış açısına göre "Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtıdır." Şu anki koşullarda ortada bir kanıt yoksa, demek ki ileri sürülen iddia geçersizdir. Elbette burada 'şu anki durum için' bir yargıda bulunulduğu unutulmamalıdır. Ancak pozitif ateistler şimdiye kadar bir kanıt bulunmadığı için tanrının varlığını kesin olarak reddetmektedirler ve hatta tanrının varlığının bilimsel ve mantıksal açıdan imkansız olduğunu düşünmektedirler. Bu uç sınıf dışında, diğer her teist karşıtı görüş, tanrının varlığı için ihtimal vermektedir ancak elbette bu ihtimal genellikle zayıf bir ihtimal olarak kalmaktadır.

Bu bakımdan ilk soruya verilen cevabı derli toplu ele almak gerekirse, ateistler ikinci sorunun cevabı olacak sebeplere de dayanarak, evrenin ve canlılığın tanrısız da oluşabileceğini düşünürler, ki bu düşünce ciddi bir bilimsel ve felsefi birikim neticesinde meydana gelmiştir ve dolayısıyla ateistler aslında bir şekilde bilimin ve felsefeinin bu birikimini özümseyerek metafiziksel olmayan bakış açısını geliştirip ispat yükümlülüğü bakımından yükü çoktan omuzlarından atmışlardır.

İkinci soruya geçecek olunursa; bilimin hemen her dalı evrenin ve canlılığın açıklanmasında insanlara yardımcı olmuştur. Geçmişte tanrının gazabı sayılan yıldırımın veya bereketi sayılan yağmurun doğal olaylar olduğunu ortaya koyan bilim, daha sonra dünya merkezli evren görüşünü ve güneşin dünya etrafında döndüğü iddiasını da yerle bir etmiştir. Adım adım ilerleyen bilim, tanrısallığa kanıt olarak gösterilen ve kuşkusuz bir şekilde tanrının işareti sayılan olayları bilimsel açıdan açıklamıştır.

Geçmiş dönemde "Deprem oluyor, demek ki tanrı var." gibi bir düşünce bilim sayesinde yıkılmış ve bunun jeofiziksel açıklaması getirilebilmiştir. Artık günümüzde teistlerin tanrıyı gördükleri alanlar daralmış ve, evrenin ve canlılığın tanrının varlığına işaret ettiği iddiası büyük oranda son sığınak olmuştur. Artık bilim canlılığın 'ol' emriyle birden olmadığını, evrim neticesinde türlerin değişimi ile oluştuğunu ortaya koymaktadır. Aynı şekilde big-bang ile evrenin oluşmaya başladığı ve hala oluşuyor olduğunu ortaya koymaktadır. Yani teistik tanrının 'ol' demesiyle evren olup bitmemiş, aslında oluşumunu 14.5 milyar yıldır sürdürmüştür ve sürdürmektedir.

Evrenin neden oluştuğuna, büyük patlamanın neden yaşandığına, o patlamanın ardındaki saliselerde neler olduğuna dair bilimin elinde kesin veriler yoktur. Ancak bu verilerin olmaması evrenin tanrısız oluşamayacağı anlamına gelmemektedir. Hawking'in son çalışmasına göre 'kütle çekim'in varlığı evrenin kendisini hiçlikten yaratabilmektedir.

Bununla birlikte canlılığın ilk temelini açıklamaya çalışan abiyogenez teorisi gibi teoriler ve Miller deneyi gibi bilimsel deneyler mevcuttur. Bunlar canlılığın tanrı olmadan da olabileceğini göstermektedir. Tabii ki bu tanrının kesin olarak yokluğu anlamına gelmiyor ancak, tanrı olmadan da varolunabileceğini gösteriyor.

Tüm bunlar bilimsel anlamda evrenin ve canlılığın oluşumu için tanrının zorunlu bir ihtiyaç olmadığının göstergesidir. Ancak bir de felsefi anlamda tanrının zorunlu olmadığına değinelim: Bizler aslında fazla kesinlik içeren maddeci bir dünya görüşüyle yetiştik. Bu yüzden varolan her şeyi maddesel olarak algılıyoruz ve her mantıksal değerlendirmeyi sadece insan aklının sınırları kapsamında ele alıp, insan mantığı dışında varolabilecek açıklamaları (teistik tanrı fikri hariç) dikkate almıyoruz. Oysa bizler bir matrix sisteminin içinde varolan işlemsel veriler olabiliriz veya gelişmiş bir zihne sahip, aslında yaratılma ihtiyacını çoktan aşmış, bilinmedik bir uzaylı medeniyetinin deney ürünü olabiliriz veya mantık sınırlarımızın dışında çok farklı bir gerçekliğin parçası olabiliriz, hatta psikopat bir tanrının eğlence kaynağı olabiliriz. Buna benzer sayısız açıklama getrilebilir varoluşumuza dair. Eğer 'inanç' faktörü devreye girmezse, teistik bir tanrının varlığı ihtimali ile yukarda sayılan tüm ihtimaller aslında eşit olma olasılığına sahip olur. Çünkü bizler gerçeği bilmiyoruz ve bu bakımdan seçenekler arasında doğruyu bulmamız mümkün görünmüyor.

Elbette yukarda sayılan ve sayılabilecek olan iddiaların çok büyük çoğunluğu geçersizdir. Ama alternatif bir iddianın oluşu, teistlerin ileri sürdüğü tanrının kesin olarak var olduğu sonucunun o kadar da kesin olmadığını gösterir.

Sonuç olarak varılan sonucun şu olduğu söylenebilir: Tanrının varlığı kesin değilse (ki kesin olmadığı kabaca incelendi zaten) kesin bir şekilde "Tanrı yoktur." denilemez ancak tanrının varlığını ispat etme yükümlülüğü, bu iddiayı ileri süren teistlerin sorumluluk alanına girer. Yani tanrının varlığı ve yokluğu konusunda kesin bir sonuca ulaşma konusu şöyle dursun, eğer bu karşıt iddialardan biri ispatlanmalıysa, tanrının varlığı ispatlanmalıdır. Yokluk, varlığın ispatına bağlıdır. Varlığın ispatının yapılamaması, yokluk iddiasını (kesin olarak ispat etmese dahi) varlık iddiasına göre daha üstün konuma getirir.

Hayyam

17 yorum:

  1. İnsanın, Tanrı'nın varlığını ispatlayamması, yok olduğuna inanmamızı gerketirmez. "Ateistler konuya bilimsel yaklaşıyor" demek, peşinen eksik bilgi ile akıl yürütmeyi kabul etmektir. Bilim gerçeğe ulaşamaz ki... Sadece gerçeklerin "nasıl olduğunu" gözlemler.
    "Hayatın ve evrenin kendiliğinden var olduğuna inanmak", evrene tanrısal bir anlam yüklemek değil midir?
    Deist olmayı, agnostik olmayı anlayabilirim, fakat ateist olmak, zeki bir insanın kabul edebileceği bir şey değildir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklisin kardeşim.

      Sil
    2. Kesinlikle haklisin kardeşim.

      Sil
    3. Kesinlikle haklisin kardeşim.

      Sil
    4. Sayın Rabia Iclal Özarslan

      Ana yazıyı bir kenara bırakalım ve sadece Ahbap2’nin yaptığı yorum üzerinden gidelim. Ahbap2 demiş ki, “Ateistler konuya bilimsel yaklaşıyor" demek, peşinen eksik bilgi ile akıl yürütmeyi kabul etmektir.”

      Şimdi düşünelim, bir şey hakkında akıl yürütüyorsanız, bu şey, ister bilimsel olsun, ister felsefi hatta bilmediğiniz bir günlük olayla ilgili beklentiniz için, söz gelimi, çalışan bir kişi iseniz maaşınızın ne kadar artacağı, öğrenci iseniz yazılı sonrası ne kadar not alacağınızı ve daha bir çok şeye ulaşmak için, gerçeğe ait eksik bilgiyle akıl yürütürsünüz. Gerçeğin o parçasını bilmediğiniz için, o parçaya ait bir tahminde bulunur ve gerçeğin ne olabileceği hakkında bir fikir ortaya koyarsınız. Daha sonra, gerçek ortaya çıkınca, maaşınızın ne olduğu veya notunuzun ne olduğu gibi, sizin de kafanızdaki eksiklik tamamlanmış olur. Bunun anlamı, eğer bir kişi zaten gerçeğe ulaşmışsa, o gerçek için hala bir eksik bilgiden bahsedilebilir mi? Eğer bahsedilebilir diyorsanız, o gerçek, gerçek değildir, çünkü, henüz ne olduğu bilinmeyen bir eksiği var demektir.

      Dolayısıyla, bilim denilen şeyin de amacı gerçek denilen şeye ulaşmaksa, elbette ki, o gerçekle veya gerçek sandığı şeyle ilgili eksik bilgi ile akıl yürütüp o gerçeğe varmak isteyecektir. Siz hiç, hiç eksiksiz bilgi ile yeni bir gerçeğe ulaşıldığını duydunuz mu? O gerçek bulunmuşsa, hiç eksiksiz olarak onunla ilgili her şey biliniyor demektir. Eğer bir gerçeğe ulaşmak için, elinizdeki hiç eksiksiz bilgi ile o gerçeğe ulaşmaya çalıştığınızda, zaten bulduğunuz o gerçekten başka bir şey elde etmezsiniz. Eğer bu gerçeğe ait bilgileri de alıp, olduğunu sandığınuz başka bir gerçeğe ulaşmak isterseniz, yine elinizdeki gerçeğe ait bilgilerle yetinip ve üzerine de eksik bilginin ne olabileceğini de ilave edip, bir evvelki gerçeği kullanarak tekrar arayışa geçeçeksiniz. Buna göre, “eksik bilgi ile akıl yürütmeyi kabul etmektir” cümlesi konusunda, Ahbap2 mantık hatası yapmıştır. Çünkü, akıl yürütme zaten eksik bilgi ile yapılır, aksi söz konusu olmaz. Eğer siz, on yıldır aynı bakkala alışveriş için gidiyorsanız, o bakkal da yer değiştirmemişse, sizde unutkanlık gibi akıl sağlığıyla ilgili bir probleminız yoksa, o bakkalın nerede olduğuna dair akıl yürütmezsiniz. Çünkü, bakkalın orada olduğuna dair gerçeği zaten biliyorsunuz demektir. Görüyorsunuz ki, Ahbap2’nin bu düşüncesine onay vermekle, onun bu konudaki yanlış akıl yürütmesine onay veriyorsunuz demektir.

      İkinciye gelince, eğer siz bir gerçeğe ulaşamazsanız, sonraki gerçeklere nasıl ulaşırsınız? Eğer bildiğimiz Ay bir gerçekse, buna ait yörüngesinin değerlerini biliyorsanız ve bunlar da birer gerçekse, siz Aya gitmek istediğinizde, gittiğiniz yer Jüpiter mi olacaktır? Ayın üzerinde bulunan siz olmayacak mısınız? Ayın üzerindeki kişi gerçek olarak siz olmayacak mısınız? Ayın üzerindeki sizin oradaki varlığınız bir gerçek olup, başka gerçekleri kullandığınız için oradasınızdır. Anlıyorsunuz ki, gerçeklere ulaşılır ve bu gerçekleri kullanarak da başka gerçekler bulunur. Aksi halde gerçek olmayan bir şeyi hayal edip gerçeğe varıyorsunuz demektir. Bir şeyin varlığının gerçek olduğunu anlamak için beş duyunun yeterli olduğunu yani illaki bu beş duyu vasıtasıyla gerçeğe ulaşmak gibi bir düşünceye sahip olursak, sadece mikroskopla görebildiğimiz için mikropları yok mu kabul edeceğiz? O halde gerçeklere, araçlar ile de ulaşılabilir.

      Sil
    5. Ahbap2 "bilim gerçeğe ulaşamaz sadece gerçeğin nasıl olduğunu gözlemler demiş. Siz hiç, en yanlış bile olsa en ufak bir bilgisine sahip olmadığınız bir şey hakkında o şeyin nasıl olduğu hakkında gözleyebilir misiniz? Gözlemeniz için ortada eksik de olsa bir şey olmalıdır. Havanın yarın yağışlı olup olmayacağını hakkında yüzde yüz kesin bir görüş söylenemese de, o yağışa sebep olacak veya olmayacak bulutlar yok mu demektir? Bulutlar bir gerçektir. Bulutları gözleyerek, yağmurun yağabileceği veya yağmayacağını söyleyebilirler. O halde, bulut bir gerçektir. Yani Ahbap2 nin söylediğinin aksine bulut bir gerçektir ve bu gerçeğin hareketlerini gözleyerek yağmurun yağıp yağmayacağı gerçeğine ulaşma çabasına girerler. Buna göre, gerçek olmayan bir şeyden, gerçek olan bir gözlem elde edemeyiz. Gözlem yapabilmemiz için o şeyin gerçek olması gerekir. Gözlem yapmak demek, o şeyden ölçülebilir bilgi almak demektir. En azından, görünen bir şeyse, o şeyden yansıyan ışık bir gerçektir. Aksi halde, sadece gözleyebildiğimiz ama gerçeğine ulaşamadığımız bir şeyden bahsediliyorsa o zaman matrix gibi bir ortamda taşıyoruz demektir ki, konuşulacak bir şey kalmaz.

      Buna göre, Ahbap2nin dediği “Hayatın ve evrenin kendiliğinden var olduğuna inanmak", evrene tanrısal bir anlam yüklemek değil midir?
      Deist olmayı, agnostik olmayı anlayabilirim, fakat ateist olmak, zeki bir insanın kabul edebileceği…” şeklindeki akıl yürütmesi, daha evvelki cümlelerinden elde edilemez. Çünkü, o cümlelerin mantığı yanlıştır. Başka türlü akıl yürütmelerle Ahbap2nin son cümlelerindeki düşüncesine belki ulaşabilirsiniz ama, yazısının başındaki nedenleri göstererek ulaşamazsınız çünkü iki adet mantık hatası var.

      Sil
  2. .. bircan diye birşeyde var tanrı boşluğa bir anda gelmiş galiba böyle bir şey mantıksız gibi görünüyor oysa boşlukta tozlanma ve sulanması canlılığı ortaya çıkarabilirmi bizi düşünüp bizim yerimizde olduğunuda düşünüp adapte olmuş olamazmı

    YanıtlaSil
  3. bilim tanrının yokluğunu ispatlayamaz ama ispatlaması gerekenler kesin var diyenlerdir. yoksa ispatlamadığımız herşeye inanmamız gerekir. invisible pink unicorn gibi. ben agnostiğim tanrı var veya yok olabilir ama asla kutsal kitapların tanrısı değil bu.

    YanıtlaSil
  4. vardır yada yoktur bunu kimse bilemez. inanan vardır inanmayan yoktur diyebilir. cevabı olmayan sorulardan biridir. dinlerde muhtemelen genel olarak toplum kontrolünü sağlamak, kaos yerine belli bir düzen oturtmak maksatlı ortaya atılmış olabilir. kontrolü genel olarak kanunlarla sağlamaya çalışırlar, kanunun yetmediği yerde de otokontrol için dinler ortaya sürülmüş olabilir. birine bir ineğe tapmak saçma gelebilir, diğerine görmediği bir şeye tapmak saçma gelebilir. sonuçta asıl olan süregelen düzeni bir şekilde işletebilmektir. bu sebeptendir ki toplumların ileri gelenlerinin yaptığı bir çok şey herhangi bir dinle bağdaşmaz. söylemleri ve yaptıkları birbirinden çok farklı olur.
    şunu iç kimse bilemez ki biz belkide başka bir, bir takım varlıkların evindeki akvaryum benzeri bir şeyin içinde zevk veya deney amaçlı yaşayan canlılarız. kim bilir?.. bununda aksini hiç kimse ispatlayamaz yada böyle olduğunu da hiç kimse ispatlayamaz.....

    YanıtlaSil
  5. Her cisim sonludur (mutenahın)
    Alem cisimdir.
    Öyleyse: Alem de sonludur.

    Sonlu olan her cismin gücü de sonludur.
    Öyleyse: Alemin de gücü sonludur.

    Gücü sonlu olan ezeli olamaz.
    Öyleyse: Alem ezeli değildir.

    Ezeli olmayan muhdestir.(sonradan olan)
    Alem ezeli değildir.
    Öyleyse: Alem muhdestir.

    Her muhdesin bir ihdas edeni vardır.
    Alem muhdestir.
    Öyleyse: Alemi ihdas eden bir güç vardır.

    Bu önermelerden sonra akla şu soru gelebilir; alemi ihdas eden gücü ihdas eden bir güç neden olmasın? Bu böylece sonsuza kadar gider. Buna teselsül denir. Teselsülün batıl olduğu çeşitli delillerle kanıtlanır. Bu delilleri burada sıralamak uzun sürere. İnternet ortamında ulaşmak kolaydır. Mademki teselsül batıldır, alemi ihdas eden güç var olmak için başka bir güce ihtiyaç duymamalıdır. Yani ezeli olmalıdır. Ezeli olan zorunlu olarak ebedi olur. İşte bu ezeli ve ebedi olan güç nedir? Buna tarihte çeşitli isimler verilmiştir. İlk muharrik, mutlak akıl, tesadüf gibi… hıristiyanlar üç adet olduğunu söylüyorlar. Yahudiler bir tanedir diyorlar ama yalnız kendilerinin ilahı olduğunu söylüyorlar ve kendileri gibi faşist bir zihniyeti var. Biz müslümanlar ise bu ezeli ve ebedi güce Allah diyoruz. Daha doğrusu bu ezeli ve ebedi güç bize kendisini bu isimle tanıtıyor… Biz bu gücün hem nicelik hem de nitelik olarak tek olduğunu söylüyoruz. Hatta bunun zorunlu olduğunu düşünüyoruz…

    YanıtlaSil
  6. şimdi bir de şöyle bakın tanrı neden olmasın. dünya üzerindeki bütün canlılar bir kural ile yaşamını sürdürüyorlar.mesela kuşlar sıcak ülkelere göç ediyorlar ama bunu düşünebildikleri için yapmıyorlar.bu akıllarında zaten var olan bir şey . Atesitler bunun rastgele olmuş olduğunu düşünüyorlar ama bilimin gösterdiği şey rastgele olan olaylar kötü sonuçlar doğurur.şimdi mesela bir şehir var ve bunun belediyesi yok, bu da demek ki polisi yok hapisanesi yok ve belediye başkanı yok.O şehirde kaos hüküm sürmeye başlar insanlar birbirini öldürür ve tekrar öldürür ve tekrar.Ama eğer bir devlet varsa orası bir düzen içinde yürür.Ve bizim şu anki dünyamıza ve evrenimize baktığımızda bir kaos değil bir düzen içinde olduğunu görüyoruz

    YanıtlaSil
  7. 24 ağustos 2012 tarihinde yapılan yorumda önermeler zinciri sunulagelmiş..VE bu önermeler zinciri sonunda evrenin bir yaratıcısı olduğu önermesini tezleştirmiş..Bu önermeler edindiğim bilgiler ışığında Risale-i Nur külliyatından alıntı..Peki bu önermelere cevap verebilecek Atesit kesimden bir ses yok mu ?
    Önermeler zinciri cisim ile başlayıp her cismi yaratan olması ile noktalanmakta..Bu zincirin mantıksız gelen tarafı varsa buyurun sunun...Ben inanç olarak; Evrenin tesadüfler sonucu meydana gelmiş olabilme ihtimelinin çok düşük hatta imkansıza yakın olduğunu düşünüyorum..En basiti devam edegelen Evrimselleşme sürecinde; NEDEN yeni türlerin oluşumu mevzubahis...Evrim son mu buldu..Maymunlar evrimleşti insan oldu..Düşünmeye başladı..Evrimde nihai görevini tamamlamış gibi son mu buldu..??
    Albert Einstein'ın genel izafiyet teoremini incelediğimizde zamanın ve mekanın bükülmesi ispatlanıyor..En nihayetinde teorisyen bir fizikçi olan Albert Einstein bunu kağıt üzerinde ispat ediyor; ve delil olarak da güneş tutunmasına bağlı olarak Yıldızlardan gelen ışığın bükülme fotoğraflarını sunuyor..Bu açıdan bakarsan; Evren Fiziksel bir kurallar çerçevesinde şekillenmekte; hatta içinde bulunduğumuz zaman bile..Oysa ki zaman metafizkçiler için sığınılacak güvenli bir liman olup; Yaratıcının varlığına işaret etmektedir...Fakat Albert Einstein zamanı bükerek bu limanı bombaladı gibi..bu da Yaradılış teorisyencileri açısından verimesi gereken bir cevap gibi geliyor bana...
    Bilemiyorum bence en büyük deney ÖLÜM..bütün sır onun arkasında aralanıyor; kimsede yok ki ; gittiği yerden dönen...Sorsak...Bu gizem böyle devm edecek sanırım..Herkes kendi deneyini gerçekleştirene dek..

    YanıtlaSil
  8. Ben 24 ağustos 2012 deki yorumu tam anlamadım. Zaten demagoji kokuyor. Hiç sevmediğim şey. Öyle bir yazınki bilgisiz görmemiş ninem bile anlasın. Heryerde söyledim ama milletin kibri müsade etmiyor.

    YanıtlaSil
  9. insanlar kendi yasalarını çok rahat çiğneyebilirler üstelik bunu kimsenin görmediği bir şekilde yapabilirlerse yargılanmaktan da kurtulurlar. çözüm nedir? kimsenin görmediğini görecek bir şey veya kimsenin yargılamaya cesaret edemeyeceği kişileri yargılayacak. ayrıca zengini fakirin yağmasından kurtarmakta lazım değil mi. isyanı önleyip soğana şükür ettirecek te bir şeye ihtiyaç var bunu kim yapabilir. tanrı olabilir mi? çok basit bir çözüm değil mi sizce de bir kez de olaya farklı bakın.

    YanıtlaSil
  10. Her cisim sonludur (mutenahın)
    Alem cisimdir.
    Öyleyse: Alem de sonludur.
    ile başlayan tezin ilk cümlesini yıkınca kalanı yıkılmaya mahkumdur:
    "hiçbir şey yoktan var olmaz, var olan bir şey yok olmaz" bu durumda mevcut madde (cisim) yok olmayacak anlamına gelir ki , bu durumda sonsuz olduğunun ispatıdır bu da. o külliyatı da çöpe atabilirsiniz...

    YanıtlaSil
  11. Eğerki bir ateist tanrı olsaydı kötülük olmazdı diyorsa o kesinlikle ateist deil inançlı biridir. KENDİYLE ÇELİŞİYORDUR. Yolunu bulamıyordur. Zira tanrının iyi biri olacağı iyiliği emredeceği inancı onu inanç sahibi yapar. Bilinki bir seçenek daha olabilir. Yarattıklarını kendine muhattap kılmayan yada çok az kişiyle muhattap olan her zaman iyiliği mutluluğu iştemeyen ara sıra savaş kan göz yaşı isteyen bir tanrının olma ihtimalini unutmayın. Bütün bu dinlerin yalan olduğu fevkalede ıspat edilebilir mantıklı yada mantıksız gelebilir fakat tanrının kesin olarak olmadığı hiç bir şekilde ıspat edilemez ve kesin olarak yoktur denemez.

    YanıtlaSil