Düşünce Nasıl Evrimleşti?

3 Yorum
Düşünce nasıl evrimleşti? İnsan, neden "düşünen" bir varlıktır? "Düşünmek", ne demektir?

Bu aslında anlaşılması güç bir olgu değildir. Tek yapılması gereken şey, kafadaki "düşünce" imajının silinmesidir. Bize, "düşünmek" kavramı, bin yıllardır öyle bir dayatılmaktadır ki, çok derin ve özel bir gücü olduğu izlenimi uyanmaktadır.

Düşünce dediğimiz kavram, beyindeki hücrelere ulaşan elektrokimyasal sinyallere verilen biyokimyasal tepkilerin tümüdür. Yani aslında bir canlı "düşünmez". "Düşünme" işlemini yapanlar, bu konuda özelleşmiş hücreler topluluğudur. Bildiğiniz gibi hücreler bir araya gelerek dokuları ve organları oluştururlar. Biz bu "düşünme" ve daha bir takım önemli görevleri de yapan hücreler topluluğuna (organa) "beyin" diyoruz.

Beynimizde milyarlarca sinir hücresi vardır. Bu sayı, akıl almaz gibi gözükse de, zaten "hücre" kavramından bahsedilirken, bizim alışık olduğumuzun ötesindeki uzunluk ölçülerine inildiğinden (mikrometre, nanometre), bu büyük sayılar çok da ilginç bir hal almamaktadır.

Vücudunuz, özelleşmiş başka hücre gruplarınız aracılığıyla, etrafınızdan bilgi toplarlar: göz, kulak, burun, ten, dil bunların başlıcalarıdır. Etraftan gelen bilgiler, elektrokimyasal etkilere (pulse) dönüştürülerek, beyne aktarılırlar. Beyinde, gelen elektrokimyasal etkilere göre özelleşmiş hücreler vardır ve gelen etkinin şiddetine, tipine, biçimine, uzunluğuna, vb. değişkenlerine göre, hücreler belirli biyokimyasal tepkimeleri başlatırlar. Örneğin, burnunuza güzel bir yemek kokusu geldiğinde, ilk önce burundaki duyu sinirleri bunu, kokunun tip, tür, kimyasal özellikleri, vb.'ne göre algılayıp, buna uygun ve bu kokuyu tanımlayacak sinyallere dönüştürürler. Bu elektrokimyasal sinirler beynin algı bölümüne iletilir (bu olay da tamamen biyokimyasaldır, tepki, "nereye" gideceğini "bilmez", ancak zaten anahtar-kilit ilişkileri dahilinde her tepkinin gideceği yer, milyalarca yıllık evrim sonucunda belirlenmiştir; hatta bazen tanınmadık etkiler karşısında duygularımızın karışması bundandır). Algı bölümünde, bir dizi biyokimyasal tepkime gerçekleşir (cascade diyoruz buna) ve bu tepkimeler sonucunda, bazı kimyasal ürünler elde edilir. Bu ürünler de bir çok çeşitli sonucu doğurabilir, bunlardan biri, ağzın sulanmasının uyarılmasıdır. Bu da, Doğal Seçilim ile elde edilmiş bir özelliktir, çünkü ağzın önceden sulanması, salya üretmini arttırır ve besinin parçalanmasını kolaylaştırır. Bu sadece örneklerden biridir.

Düşünme kısmına gelince işin, aslında yaptığımız, tıpkı kokuda olduğu gibi, bize çevresel olarak gelen sinyallerden algıladıklarımıza göre bir sonuç çıkarmaktır. Bu "A ve B'den birini seç" şeklinde gelen bilgiye verdiğimiz tepkidir. Bu da, bizim gerek genetik, gerekse çevresel olarak edindiğimiz arkaplanımız (background) dahilinde hücrelerimizin verdiği kolektif tepkiyle değerlendirilir. Bazı hücreler, geçmişin yarattığı etkileri aklımızda tutmak ve benzer tepkiler vermek üzerine uzmanlaşmıştır. "Hafıza" dediğimiz bu olgu, beynimizdeki elektrokimyasal tepkilerin korunumundan başka bir şey değildir. Hafızanın "kutsal" ya da "bilim-dışı" bir olay olmadığı, "hafıza kaybı" olayı irdelenirse görülebilecektir. Hayvanların çok büyük bir kısmında, "hafıza" olgusuna rastlanmaktadır, balıklardan kuşlara, memelilere, sürüngenlere kadar...

Düşünce "üretebilmek" ise, bir hayvan olan Homo sapiens'in 5 milyon yıllık evrimi sonucunda edinebildiği bir özelliktir. Bunun için pek çok sebep sayılabilir, ancak önce "co-evolution" (karşılıklı evrim) ilkesi irdelenmelidir. Buna göre, bazı özelliklerimiz, bazı diğer özelliklerimiz ile birlikte, birbirlerini karşılıklı olarak desteklemek için evrimleşmiştir. Örneğin insanın doğadaki en üstün özelliği, "sosyallik" konusunda en ileri tür olmasıdır. Bu olay, yaklaşık 7 milyon yıl önce, atalarımız daha çok maymunsuyken gerçekleşmiştir. Ancak sosyal hayvanlarda, iletişim çok önemlidir. Çünkü sosyallik, hayatta kalma ihtimalini arttırır, iletişim kurulabildiği müddetçe. Bu sebeple insan için iletişimi geliştirebilmek zorunlu olmuştur. Doğal Seçilim ve hatta Cinsel Seçilim ile desteklenen bu olgu (dişiler, iletişim konusunda en iyi olan erkekleri seçerler), "co-evolution" kavramı kapsamında evrimleşmiştir. İletişimin gelişebilmesi için, daha büyük bir beyne ihtiyaç vardır. Çünkü daha çok sinyal alınıp, daha çok tepki üretilmesi gerekmektedir. Ayrıca 4-ayaktan (quadreped, tetrapod) 2-ayak (biped) hale gelen insanoğlu için denge ve duyu organları da daha önem kazanmıştır. İşte tüm bunların kolektif birleşimi, beyni büyümeye zorlamıştır ve Doğal Seçilim ile en büyük beyne sahip olan bireyler seçilmiştir.

Beynin büyümesinin yan etkilerinden biri olarak (iletişimin ve sosyalliğin gelişmesiyle de), canlılar daha "zeki" hale gelmeye başlamışlardır (beynin büyümesinin canlı için iyi bir gelişme olduğunu, beynimizin yüzey alanını arttırabilmek için sayısız kıvrımdan oluşmasından anlayabiliriz). Çünkü artık etraflarını daha iyi algılayabilecek şekilde özelleşmiş hücrelerden daha çok barındırabilmektedirler. Duyu organları daha aktif olarak çalışmaktadır. Bunların tümü, kolektif olarak (co-evolution), düşünce "üretebilmemizi" sağlamıştır.

Evrim Bilimi'ni anlamanın birincil basamağı, olayları küçük parçalara bölebilmekten başlar. Bunu başarabilen biri, hayattaki her şeyi bilimsel yollarla açıklayabilecektir.

Kaynak

3 yorum:

  1. size ulasmam gerekiyor. Onemli bir konu hakkinda konusmamiz lazim. Mesajimi okuduktan sonra geri donerseniz sevinirim...

    YanıtlaSil
  2. Mesajınızı okudum ama tam olarak nasıl geri dönmem gerektiğinden emin değilim. Özel bir durum değilse blog içerisinde belirtin diyeceğiniz şeyi...

    YanıtlaSil
  3. Yazarın yazdıklarına ben de katılıyorum ancak, yazıda, beyin denen çalışan mekanizmayı, sadece kendiliğindenlik, yani aldığı tepkiyi değerlendiren (algı vb.) ve tepki veren bir mekanizma olarak görüyoruz. Bence yazar, irade ve bilinç mekanizmalarının ne olduğu veya olabiceği konusunda da biraz yorum yapsa iyi olur diye düşünüyorum. Veya yazıyı, bu tür kavramların da olabileceği düşüncesi ile o kısımları biraz açık bırakmasında yarar olur. Çünkü; irade, bilinç, bildiğimizi bilme, kendimizin farkında olmak gibi kavramları bu yazıya katmazsak, beynin sadece etkiye tepki veren bir otamat gibi görmeye başlarız. Söz gelimi, dışarıdan gelen bir etki ile, beynimin nöral ağlarında, hangi elektronun, nereye gideceğini, hangi nörotransmitterin hangi bilgiyi yükleyip de ne hangi reseptöre götüreceğimi benim irade denen kavramla nasıl düzenlediğimi de yazmakta yarar olur. Aksi halde, beynimin, irade yani düşünce yönetimi ve bilgi yönetimini gibi kavramları, benim istedğimden bağımsız olarak yaptığı anlamı çıkar ki, bu da benim, peoblemleri irade kullanarak nasıl çözdüğümüz açıklamaz. Eğer, zihni, sadece etkiye tepki veren (yazarın dediği tüm mekanizmaları kastediyorum) bir otomat gibi düşünürsek, problemleri nasıl çözdüğümüzü açıklayamayız. Beyni, bir otamat gibi düşünüp ve varsayalım ki, okulda bizlere sorulan bir havuz probleminin nasıl çözdüğümüzü kendimize sorduğumuzda, buna verilecek kurgusal cevabın, zihnimizde havuz problemi ve benzeri bir çok şeye ait çözümlerin, doğduğumuzda hazır varmış gibi bir kurgu çıkacaktır.

    YanıtlaSil