Medeniyet duvarla başlar. Duvar örmek çeşitli amaçlar taşır. Bu amaçların ilki ayırmaktır: insanları, hayvanları, bitkileri ve şeyleri. Daha sonraki amaçlar içeride ya da dışarıda bırakmaktır: insanları, hayvanları, bitkileri ve şeyleri. Duvarlar örülür ve iki cephelerinde hayatlar gelişir. Duvarsız bir dünya günümüz insanı için cehennemdir. Medeni insanın ruhsal dengesi sonsuza dek kaybetmesine elektirik, kanalizasyon ya da iletişim sistemlerinin çökmesi değil, duvarların yıkılması neden olacaktır. Bu yüzden duvar ustalığı kapitalist anlamda ilk gerçek meslektir. Var olan en kalabalık, yarı gizli, güç dayanışması eksenli örgütün bu meslekten esinlenerek kendini vaftiz etmiş olması bir tesadüf değildir. Çünkü duvar, sıradan insanın tek garantisidir. Savunulması gereken ilk siperdir. Dünya üzerindeki mevcut düzenin devamı duvarların ayakta kalmasına bağlıdır. Elleri alçılı duvar ustalarından elleri paralı bankacılara kadar, duvarlar dünya nüfusunu gölgelerinde gizler. Ancak duvarın hangi tarafında olunduğuysa, hayat tarzını belirler. Geceyi sokakta geçirenlerse duvarları, dolayısıyla medeniyetin dışındadır. Çöp torbalarıyla aynı kaldırımda uyuyanlar duvarları delmek isteyenlerdir. Asla yıkmanın değil ancak sadece gecebilecekleri kadar bir delik açmanın peşinde olan organik matkaplardır. Çünkü ister Sao Paulo'nun gecekondularında, ister Koumbala'nın ormanında isterse de Malaga'nın sahillerinde yaşasın her insanın bir duvara ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın devamı ise pencerelerdir. Duvarların diğer tarafındakileri izlemek için inşa edilmiş saydam duvarlar.
Hakan Günday
Piç, sf. 145
Orhan hançerlioğlu'nun mülkiyet tanımını hatırlattı yazınız bana;
YanıtlaSil''içlerinden biri çıkacak, bir toprak parçasının çevresine kazıklar çakıp, burası benimdir, diyecektir. Ýnsanlık tarihi, artık bu kazığı çıkarmak için çekilen acıların tarihidir...."
Ben, tarihsel, mitolojik, dini vb. ögeleri genel olarak bi sembolizma olarak okumayı deneyerek, duvar ustalığı ve ve süleyman mabedini yıkılması üzerine basit ve yüzeysel bi sembolizma yorumlaam denemesi yapmıştım, burada önemle belirtmek isterim herhangi ezoterik yapılanmanın ya da dinin mensubu, üyesi ya da benimseyicisi değilim, bu yorumlamayı doğuran şey sadece okumalarım ve düşünmelerimdir;
YanıtlaSil---
Yakın olarak bu şu anlama geliyor mimarın ölümü, tanrının ölümü, tanrının varsızlığı ya da yoksuzluğu algısının-bilgisinin yarattığı travma benzeri,
Örneğin tüm bunlar sembolizma olarak okunursa buradaki temel sembolizma Tapınağın yıkılması ve mimarın, inşacının öldürülmesi gibi görünebilir; sadece buradan bakarak ve yorumlayarak, farklı bakış açıları ve perspektiflerle derinlenerek yorum yapılabilir,
Örneğin,
Mabet, ibadet etmek üzere inşa edilmiş olan ya da bi amaçla inşa edilmiş ya da sunak olarak bi düşünceye duyguya tanrıya ithafen inşa edilmiş, sonuç olarak doğal bi yapı değil, bi amaçla inşa edilmiş ve aslında doğası gereği kutsal değilken algı ile varsayım ile kutsallanmış alanı ki aynı zamanda düşünceyi de temsil ediyor, edebilir,
Orası güzel umutlarla inşa edilmiş olabileceği gibi bi beklenti ile de inşa edilmiş olabilir,
Örneğin tağınağın bir duvarının kalması ve aktarımlarda bu duvarın aristokratlar, bilginler, vb. değilde halk tarafından yapılmış olan duvar olarak sembolize edilmesi aslında halkın ayakta kalması, seçkinlere güvenememesi gerektiği olarakta yorumlanabilir ki sadece bu ifade üzerine daha geniş açıklamalar ve yorumlar yapılabilir, Gidip o duvarı öpüp ,,duruyorlar, (oysa) (O) Bu duvar onlara birlik olmaları ve birlikte inşa etmeleri, (birlikte inşa ettiklerinin yıkılmayacağı) seçkinlerin, (büyüttüklerinin-tanrının) yaptıklarının yıkılacağını anlatıyor, Gerçek inşa edicinin emekçi, işçi, çalışan, üreten olduğunu anlatıyor belki,
Tam aksi yöne gidip babanın ölümü olarak yorumlanabilir, Babanın ölümünde yapılması gereken sorumluluk almak, yükü sırtlanmak ve kendi ayaklarının üzerinde durmaktır, Değerlerini yaşatmak ve genişletmektir, Babanın ardından ağlamak ya da babayı ululamak kutsallamak değil
Ustanın ölümü yorumlanabilir, Usta ölmüş ise buradan alınması gereken derste şudur, Usta varken onu yüceletmek ona sonsuz eserler inşa ettirmek değilde ustalığını öğrenmek, çırak yetiştirmek, ondan ders almak, tüm bunlar açık, bir usta ölür bilgi aktarılmışsa bin usta gelir, bir mabet yıkılmışsa bin mabet yapılır, böyle bakılmadıkça gerçek görülemez, nokta;
Tüm sorgulayıcıların, inançların, öğretilerin en büyük çelişkilerinden biri tanrı yaratan varlık ikilemi, var mıdır yok mudur, gayrı mıdır değil midir, yardım eder mi hüküm biçer mi? onun için onun adına davranılır mı, ona yaranılır mı gibi açıkçası onun adına güzel şeyler yaparsak bizi ödüllendirir mi ödüllendirmez mi, bunlar en büyük ikiliklerimiz ve (kendimizce) kutsallara sahip çıkmak, değer yaşatmak, onurlu durmaktan ödüllendirilmek beklentimiz var, neden doğruları yapıyorum da biri geliyor yıkıyor, yıkılan ne? acaba ben doğruları yapmadım mı ve küskünlük,
Bir kutsal kuruyorsunuz, kendi kafanızda kendi düşüncenizde bir kutsal kuruyorsunuz ve ona değer veriyorsunuz, değer atfediyorsunuz, değer izafe ediyorsunuz, varsayılmış olana, doğal ve kendi olan değil, doğal ve kendi olan biçimli biçimsiz görünür, duyulur, kavranır olandır ve soyut ve sezgisel kavrayışta bi kavrayıştır, Hiç soyut bir mabet yaptınız mı?
Mabedenin yıkılması, kutsal olanın yıkılması değil, kutsallaştırılanın-kutsallanılanın yıkılması, değer ve önem verilenin yıkılmasıdır,