Into the Abyss

Yorum Yok
Werner Herzog'un yönettiği, 2011 yapımı, Into the Abyss (Uçuruma Doğru), 10 yıl önce Texas’da gerçekleşen ve birbiriyle bağlantılı olan 3 cinayet üzerine yoğunlaşıyor.  Filmde anlatıldığı üzere, Michael Perry ve Jason Burkett güvenlikli bir sitede yaşayan Sandra Stotler'ın Camaro marka arabasını çalmak için önce Stotler’ı, ardından oğlu Adam Stotler ve Adam’ın arkadaşı Jeremy Richardson’u öldürüyorlar. Polisle girdikleri çatışma sonrasında yakalan Perry ve Burkett’in çıkartıldıkları mahkeme Perry için idam, Burkett için ömür boyu hapis cezasına karar veriyor.

Filmin neredeyse tamamı Perry ve Burkett’in yanı sıra, her ikisinin aileleri, arkadaşları, kurbanların aileleri, infaz memuru, olayı araştıran polis memuru ve infaz sırasında idam mahkumlarına eşlik eden rahip ile yapılan röportajlardan oluşuyor. Röportajlara olay yeri inceleme vidyo kayıtları, infazın gerçekleştirdiği kurum, mahkeme sırasında verilen tanık ifadeleri eşlik ediyor. Herzog, filmin hiçbir sahnesinde görünmemesine rağmen, soruları ve yorumları ile filmdeki varlığının sürekli altını çiziyor.

Film daha başlar başlamaz, Herzog, idam edilmesine 7 gün kalmış Michael Perry ile yaptığı röportajda kendisine “ Hayat sana kötü kağıtlar dağıtmış, ama bu seni temize çıkarmaz, bu aynı zamanda seni sevmem gerektiği anlamına da gelmez. Ancak sana saygı duyuyorum ve hiç kimsenin başka bir kimsenin hayatını sonlandırmasını doğru bulmuyorum” diyerek söze başlıyor. Yani filmin ilk dakikalarında, yönetmen bize bulunduğu tarafı apaçık söylüyor. Herzog bunu yaparak, belgeselin bütün “nesnellik” ilkesini yıkıyor. Kendi duygu ve düşüncelerini bir tarafa bırakmadan, hatta konu üzerindeki görüşünü net bir şekilde ortaya koyarak taraf oluyor.

Werner Herzog, DOCNYC festivalinde verdiği röportajda yönetmenlerin tamamen tarafsız ve nesnel olması gerektiği görüşüne inanmadığını, kendisinin bir yönetmen olarak filmi “yönettiğini” zaten “yönetmesi” de gerektiğini söylüyor.

Herzog, bulunduğu tarafı filmin en başından belirtmesine rağmen, asla kendi görüşünü dikte edecek bir anlatım benimsemiyor. Tam aksine, filmin anlatımını bütünüyle izleyiciyi olaylar üzerine düşündürecek şekilde kurguluyor. Filmde ifadeler, olay sırasındaki olay yeri ve günümüzdeki haliyle olay yeri görüntüleri, "belge" ve "kanıt" olarak sunulan eşyalar bize, muhtemelen mahkeme sırasında sunulduğu şekliyle birer birer sunuluyor. Kanıtlara ve vidyo görüntülerine eşlik eden, farklı perspektifleri ve farklı süreçleri öne çıkaran ifadeler, olayın nasıl geliştiğini aktarıyor. Ancak, film asla ve asla bizden “jüri” gibi karar vermemizi, kimin “masum” kimin “suçlu” olduğu konusunda bir neticeye varmamızı beklemiyor. Herzog’da film için yazdığı yönetmen görüşünde filmin suçluluk olma ya da masumiyet durumu ile ilgilenmediğini, yaşanan olayın inanılmaz derece korkunç olduğunu, ancak filmde gördüğümüz mahkumların canavar olmadıklarını, insan olduklarını belirtiyor.

Filmin gücünü aldığı esas nokta da bu zaten. Film de Perry’nin ve Burkett’in ifadelerinin yanı sıra, arkadaşları, aileleri ile yapılan röportajlar, yaşadıkları kasabanın görüntüleri, aslında kimin suçlu olduğuna kolay karar veremeyeceğimizin altını çiziyor. Burkett’in yaşadığı zor çocukluk, bütün ailesinin yıllardır hapiste olması, “uçurumun” sadece Perry ve Burkett için değil, kolundan torna-vida ile yaralanan arkadaşları, okuma yazma bilmeden hayatını idame ettirmeye çalışan marangoz, hayatının 40 yılını hapiste geçirmiş bir mahkum, 120'den fazla infaz gerçekleştirdikten sonra emekliliğini heba etmeyi göze alarak istifa eden infaz memurunun da her yanını kaplamış durumda. Herzog suçluyu aramak ya da suçluyu ortaya çıkarmaktan çok, suçun oluşmasına sebebiyet veren koşulları deşifre ediyor. Bunu yaparken de ne Perry ve Burkett’i safi kötülüğün temsili olarak gösteriyor ne de Perry’nin infazına katılmaktan memnun olduğunu ve Perry öldüğünde “hafiflediğini” söyleyen Lisa Stottler’ı. Film aynı zamanda devlet eliyle işlenen cinayetin de, diğer cinayetlerden hiçbir farkının olmadığını, getirdiği yıkımın boyutlarının en az belgeselde gördüğümüz cinayetler karar korkunç olduğunu da gözler önüne seriyor.

Herzog, Uçuruma Doğru’da, kendi deyimiyle, insan ruhunun karanlıklarına ve aynı zamanda insanı insan yapan karakteristiklerinin derinliklerine bir yolculuk yaptırıyor. Bu yüzden de filme alt başlık olarak, "Bir ölüm hikayesi, Bir yaşam hikayesi"ni seçiyor. [*]


[*] Tanıtım metninin orijinal hali 2012 Mayıs Ayında Altyazı Sinema Dergisi’nde yayınlanmıştır. ("İnsanın Derinliklerine Doğru" Altyazı, sayı 117, sayfa 92-93) İlgili yazının tamamını okumak için burayı ziyaret ediniz.

0 yorum:

Yorum Gönder