Geceye Methiye

7 Yorum
Dünyada yenilik ve renklilik var mıdır? Bilim; bütün renklerin, beyaz ışığın farklı tezahürleri olduğunu söylüyor. Ya yenilik? Yeni sandığımız şeyler de aslında uzun aralarla nükseden alışkanlıklar değil midir? İnsan zihnindeki monotonluk algısını azaltan şeyse, belirgin zıtlıklar arasında gidiş gelişlerdir belki. Yaz-kış, sıcak-soğuk, karanlık-aydınlık, hayat-ölüm…

Karanlık-aydınlık demişken, gece hakkında hiç düşündünüz mü? Gece, ne ifade eder dünya için, canlılar alemi için? Özellikle de insanlar için… İnsan olduğumuz için, algıladığımız hemen her şeye bir anlam yükleme temayülümüz vardır. Geceyle ilgili de pek çok farklı değerlendirme ve anlamlandırma söz konusudur. Örneğin sanatçılar için geceler, ilham vakitleridir. Özellikle de şairlerin kadim dostudur geceler. Üretkenlikleri en fazla, gecenin karanlığında zuhur eder. İstisnaları bir yana bırakırsak, gençler de geceyi sever. Gün içinde tüketemedikleri enerjilerini, bir arkadaş grubuyla gece eğlencelerinde harcamak isterler. Yaşlılar için belki de bir ölüm provasıdır geceler. Geriye ne kadar vakitleri kalmışsa, o müddeti karanlıktan kaçıp aydınlık içinde geçirmek, gözlerini bir türlü doyamadıkları dünya güzellikleriyle daha fazla meşgul etmek isterler. Karanlığa tahammülleri kalmamıştır artık. Çünkü ebedi bir karanlığın son sürat yaklaşmakta olduğunu en iyi onlar bilir. O yüzden pek az uyurlar ve genellikle gün doğmadan uyanırlar. Günün aydınlığını uykuyla geçirenlere de pek kızarlar. Gün boyu çalışıp yorulanlar içinse, geceler tatlı istirahat vakitleridir. Yorgun bedenlerini ve kafalarını, gecenin müşfik koynuna bırakırlar.

Ömrümüzün yarısını oluşturan geceyi büyülü yapan nedir? Gece, karanlıktır. Karanlık ise örtü gibidir. Türlü çirkinliklerin, kötülüklerin gün doğumuna kadar üstünün örtüldüğü, belki de bir parça unutturulduğu rahatlatıcı vakittir gece.

Ancak günümüzde eğer kırsalda yaşamıyorsak, gecelerimiz pek de karanlık olmuyor. Özellikle büyük şehirlerde gece gökyüzünde bir tek yıldız bile görülemiyor. Bu durum, geceleri şehirlerdeki fazla ve yanlış aydınlatmadan kaynaklanıyor. Öyle ki, gecelerimiz neredeyse gündüz gibi aydınlık. Bilim adamları buna ışık kirliliği diyor. Bense örtümüzü delik deşik ettiler diyorum.

Gök, dünyadan bakınca güzel görünmüyor geceleri. Ya gökten dünyaya bakınca… Uzaydan çekilen fotoğraflarda, gelişmiş ülkelerdeki (Avrupa, Amerika) doğal olmayan bol aydınlık, adeta bir yara gibi görünüyor. Belki fazla karamsar olacak ama, o görüntü bana tümörlü bir beyin gibi geliyor.

Kapkaranlık bir gece görebilmek için şehirlerden epey uzaklaşmak gerekiyor. Bulutsuz bir yaz gecesinde yıldızları izleyebilmek için, dağ tepe gezmek gerekiyor. Yani günümüzde yıldızlara bakıp hayal kurabilmenin bile bir maliyeti var. İnsanın, her şeyde olduğu gibi aydınlığa olan doyumsuzluğu da dünyanın dengesini bozuyor; bu doyumsuzluk aydınlık geceleri meydana getiriyor. Ancak geceleri fazla ve gereksiz aydınlık sadece yıldızları izlemekten mahrum bırakmıyor bizi. Aydınlık gecelerin biyokimyamıza bir zararı da var.

Gece karanlığının büyüleyici ve ilham verici olması (romantikler için) göreceli olsa da; karanlığın mucizesi artık bilimsel bir gerçek. İnsanda salgılanan melatonin hormonu; zifiri karanlık bir gecede uykuda salgılanıyor. Bu hormon, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, yaşlanmayı yavaşlatıyor, özelikle kansere karşı koruyucu etkisiyle meşhur. Ayrıca vücudun dinlenmesini ve rahatlamasını; biyoritmin gece-gündüz adaptasyonunu sağlıyor. Gece çalışıp gündüz uyuyan insanlarda ve yeterince karanlık ortamda uyumayanlarda daha az salgılanıyor. Benim çocukluğumda evlerde genelde koyu renkli perdeler kullanılırdı. O perdeler gece sokak lambasından gelen ışığın içeri girmesini büyük ölçüde engellerdi. Gece bir nedenle uyandığımızda kapıyı bulmakta bile zorlanacağımız kadar karanlık bir odamız olurdu. Günümüzdeyse sanırım genellikle beyaz perdeler tercih ediliyor. Beyaz perde dışarıdan gelen ışığı çok fazla engellemiyor. Sokak lambasını gören bir pencereniz varsa, gece lambası yakılmış gibi aydınlık olabiliyor odanın içi. Bir de üstüne gece lambası eklediyseniz, melatonin denen bu utangaç hormonun açığa çıkması zor gibi. Ayrıca uzmanlar, en sağlıklı uykunun ve melatonin hormonunun en fazla salgılandığı vakitlerin, gece saat 10:00 ve sabah saat 6:00 arasında olduğunu söylüyorlar. Hava aydınlandıktan sonraki uykuda ise melatonin en düşük seviyede salgılanıyor. Melatoninin beyin ve bedeni dinlendirici etkisini düşündüğümüzde, uykuda dinlenme trenini büyük ölçüde kaçırmış oluyorsunuz. Gençleri o saatlerde yatırmak ve kaldırmak biraz zor gibi. Çünkü gece onlar için eğlence demektir. Ancak orta yaş ve üzeri insanların, sağlıklı uykuya daha çok dikkat etmeleri gerekir diye düşünüyorum. Çünkü melatoninin mucizelerine onların gençlerden daha çok ihtiyacı var.

Cem

7 yorum:

  1. Geceye methiye deyince, gece uykusuz olup gecedede gündüz gibi yaşamak anladım. Gecedede yemek içmek faaliyetlerinin yapıldığını yani. Yazıyı okuyunca gece uyunan uykunun meyhiyesi olduğunu anladım.

    Ben müslüman değilim. Ama siz Müslümansınız sanırım. Şu an kimsenn haberi yok, kimse fark etmedi ama, siz Kur’an ve Gece meselesini Kur’an’da inceleyin.

    Muhammed’in gece yürüyüşünden, gece yapılan infaktan, teheccüdden, gece uyanık olmanın vücudu dirençleştirdiğinden vs. bahsediyor Kur’an.

    YanıtlaSil
  2. Selamlar. Kur'an'da geceyi incelemedim, çünkü bu konuda dikkatimi çeken bir şeye rastlamadım. Ama yazıda benim geceyi bir örtü gibi betimlememin Kur'an'daki şu ayetle örtüştüğünü sizin yorumunuzdan sonra fark ettim: Furkan Sûresi 47. ayet Diyanet İşleri Meali: "O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır." Ama bu betimleme ya tesadüfî bir örtüşmedir ya da belki bu ayet daha önceleri bilinçaltımda yer etmiş ve bunun farkında olmadan böyle bir betimleme yapmışımdır, pek emin değilim. Kur'an'da gece yapılan/yapılması istenen ibadetleri (teheccüd/istihâre) biliyorum; İslam peygamberinin gece yürüyüşü (İsrâ) ve mirac olaylarını biliyorum. Ancak İslam bilginleri arasında mirac (bir gece göğe yükselme) tartışmalı bir konudur.
    Benim geceyi uykuyla geçirmenin doğru olduğunu düşünmem ve böyle bir yazıyı yazmamdaki çıkış noktam Kur'an değil, bilimsel bilgiler ve doğamızdır. Bu konudaki ve genel olarak her konudaki düşüncelerim Kur'an'la uyum gösterse de çelişse de benim için bir şey fark etmez. Çünkü temel aldığım şey o değil. Saygılar sunuyorum.

    YanıtlaSil
  3. Ben miracın doğruluğuna girmedim. Ben sadece oradaki geceye dikkat çekmenizi istedim. Gece yürüyüşüne mesela dikkat çekmenizi istedim. Neden gece, neden yürüyüş. Nasıl bir yürüyüş, nasıl bir yerde bu yürüyüş. Bunlara gietirmeye çalıştım sizi.

    Furkan/47

    1-Geceyi örtü yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O’dur. Ve gündüzü yayılma zamanı yaptı.
    2-Geceyi örtülük yapan ve uykuyu dinlenmelik yaptı O. Ve gündüzü yayılmalık yaptı.

    Bakın orada uykuyla gecenin bir bağlantısı yok. Gündüzde gecede uykuda ayrı ayrı anlatılmış. Gece örtü, uyku dinlenme, gündüz yayılma. Gece uyunur demiyor.

    Başka bir ayetten başka bir örnek.

    Enbiya/30

    1-Gök ve yer bitişik idi biz onları ayırdık.
    2-Gök ile yer bitişik olmuştu, sonra biz ikisini ayırdık.
    3-Gökler ve yer bitişik idi biz onları ayırdık.

    Çoğul var, tekil var, oluş var, idi var. Mealleri inceleyince ayet bayağı karışık.

    Gök ve yer ayrı ayrı kendileri (kendi kendilerine bitişiklik) içinde bir bitişiklik içindeydi de mi ayrıldı, yoksa gök ve yer birbirine bitişiktiyde mi ayrıldılar?

    Yani ben ve sizi düşünelim. Biz sizinlemi bitişiktikte ayrıldık, yoksa bizim kendi bitişikliğimiz vardı da onlar mı ayrıldı? Yani bizim kendi elimiz kolumuz herşeyimiz birleşik haldeydi de onlar mı ayrıldı?

    Biz bitişik olmuşuz Allah ayırmış. Yani Allah bitişik vaziyette iken bizi bulmuş. Bizi bitiştiren Allah değilmiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ben miracın doğruluğuna girmedim. Ben sadece oradaki geceye dikkat çekmenizi istedim. Gece yürüyüşüne mesela dikkat çekmenizi istedim. Neden gece, neden yürüyüş. Nasıl bir yürüyüş, nasıl bir yerde bu yürüyüş. Bunlara gietirmeye çalıştım sizi."
      Ben Kur'an'dan bilimsel mucizeler çıkacağına inanmıyorum. O nedenle Kur'an'ı bilimsel ölçeklerle değerlendirmenin, onda bilimsel bir ışık aramanın doğru olmadığını düşünüyorum. Gece hakkında ne demiş, burada bir gizem ya da bilimsel mucize olabilir mi gibi arayışların boşuna olduğuna inanıyorum. Bilimsel mucize şöyle dursun, bilimle doğrudan çelişen ayetler var. "Zülkarnenyn, güneşin battığı yere vardı, onu kara bir balçık içinde batarken buldu" ayetini ele alalım. Bu ayet, dünyada güneşin battığı bir nokta olduğu bilgisini sezdiriyor. Yani güneş dünyanın bir köşesinden doğup dünya üzerinde seyrederek (yer merkezli evren anlayışı) bir noktada batıyor izlenimi uyandırıyor. Yer merkezli evren anlayışı milattan öncesine dayanır. Bu teorinin sahibi Yunanlı bir bilgindi yanlış hatırlamıyorsam. Ondan birkaç yüzyıl sonra güneş merkezli evren teorisi geliştirilmiştir. Fakat Kur'an'da verilen bu bilgiler yer merkezli evren teorisine göre verilmiş gibi görünüyor. Şimdi, böyle bariz bir bilimsel hatanın bulunduğu kitapta, başkaca bilimsel mucizeler aramak ve onu gerçekten her ayrıntısıyla acaba içinde önemli ve ilahi kaynaklı bir bilgi var mı diye incelemek de bana göre gereksizdir. Zaten Kur'an'ın bilimle olan çelişkisini açığa çıkarma çabası da İslamcıların ondan bilimsel mucize çıkarma çabaları yüzünden oluyor. Yeni keşfedilmiş bilimsel gerçeklere hemen bir ayet uydurmaya kalkıyorlar ve bu daha önce Kur'an'da vardı diyorlar. Onlar böyle yapınca da Kur'an'ı bilimsel eleştiriye açmış oluyorlar. Kendi dinlerine ve kutsal kitaplarına en büyük kötülüğü kendileri yapıyorlar. Dünyada hiçbir din kitabı bütünsel olarak bilimin terazisinde tartılamaz, bilimle doğrulanamaz. Kulvarları farklıdır çünkü. Bilim fizikî dünyayla ilgilenir, din ise metafizikle.Avrupa'da İncil'in ve kilisenin insanlara Orta Çağ'da çektirdiği acıları hatırlayan hiçbir Hristiyan din adamı, İncil'de bilime dayanak aramaz. Bilimin sahasına girmeye kalkmaz. Dayanak şöyle dursun, bilime ve her türlü ilerlemeye yüzyıllarca en büyük engel olmuştur İncil ve kilise. Reform hareketlerinden sonra, bilim ve din kendi sahasına çekilmiştir, sanırım artık kimse İncil ve kiliseyle uğraşmıyor, onları kendine düşman gibi görmüyor. Gelinmesi gereken yere gelinmiştir. Fakat bizde öyle bir reform hala yapılamadığı için, din her fırsatta sosyal hayatın ve bilimin sahasına girmeye kalkıyor. Bilime el attığı için, kimi yerde bilimi kendine, kimi yerde kendini (bazı ayetleri) bilime uydurmaya çalışarak kendini bilimle ve yeni keşfedilen bilimsel bilgiler yoluyla doğrulamaya kalktığı için bence her seferinde biraz daha darbe alıyor. Oysa bunları yapmasa, dinin ve din adamlarının daha büyük bir saygınlığı olabilir.

      Sil
    2. Dinin bilimin sahasına girmesine başka bir örnek: Bir iki ay önce ülkemizde helâl ilaç tartışması olmuştu. Bir üniversitenin profesörüydü yanlış hatırlamıyorsam, Batı'dan gelen ilaçların haram içeriğe sahip olduğunu, onların kullanılmaması gerektiğini; dinimizce helâl olan ilaçların yapılması gerektiğini filan söylemişti. Haberlerde çıktı belki siz de görmüşsünüzdür. İçinde bilimsel bakımdan birçok hata barındıran bir kitaptan, 21.yüzyılda hastalıkların tedavisinde kullanılacak ilaçlarla ilgili engelleyici hükümler çıkarabiliyor adamlar. Üzücü olan şu ki: Bunu söyleyen bir din adamı değil; bir üniversitenin hastanesinde profesör ünvanıyla görev yapan bir tıp doktoru. Din adamlarından daha dinci bilim(!) adamları yetiştiren ülkelerin (Orta Doğu) durumu da ortada zaten... Saygılar...

      Sil
    3. Bir düzeltme: Yukarıda sözü geçen doktor, bir üniversitede profesör değil, Afyon Devlet Hastanesinde kalp ve damar hastalıkları alanında doçentmiş.

      Sil
    4. Ne kadar garip günlere geldik. Bir biliminsanının(!) helal veya haram diye ilaçları ayırmasını hangi anlayış çerçevesinde değerlendirmek gerekir bilemiyorum. Böyle düşünen bir kafanın, düşünce sistematiğinin, kendi engelleri aşamadığı bir zihinle, hangi dar düşünce ile bilim yapabiliyor (!) olduğuna ve bu zihniyetle yetişen öğrencilerin ne derece bir ileri fayda(!) sağlayacağını endişe ve hayretle izliyorum. Galile ve Kopernik öncesi, Güneş, Dünyan'ın etrafında dönüyor derken, sadece dini değil, o zamanki gözlemlenen algı da bunu destekler görünüyordu. Çünkü, Galile ve Kopernike kadar yeterli kanıt yok gibiydi. Ancak bir ilacın haram veya helal olması düşüncesi Kopernik öncesi düşünceden bile daha içler acısı.

      Sil