Louis C.K.: Tabii ki! Ama belki de...

4 Yorum

4 yorum:

  1. Harika bir video... Özellikle son kısımdaki ifadeler çok vurucu: "....mumlarla ve atlarla yaşayıp birbirinize daha nazik davranabilirsiniz ya da......." Ben de uzun zamandır bu paralelde düşünmekteydim; sahip olduğumuz veya kullandığımız her şeyin birileri için ağır bedelleri olduğunu hep düşündüm. Hayranı ve müptelası olduğumuz gelişmişliğin, lüks ve konforun aslında perde arkasının ne kadar kirli olduğunu, çok ilkel ve acımasız bir temele, bir sömürü düzenine sahip olduğunu düşündüm. Her şeyin en yenisini ve pahalısını almaya gücü yeten zengin şımarık çocuklarının, sırf aptalca bir moda uğruna taşlanmış ve eskitilmiş kot pantolon giyebilmeleri için, taşlama işlemi sırasında zehirlenen ve kansere yakalanıp ölen fakir işçileri düşündüm. Gelişmemiş ülkelerde en asgari ücretle, bir uçak fabrikasında günde 12 saatten fazla çalışıp, kendi ürettikleri uçağa hayatı boyunca bir kez bile binemeyecek olan işçileri düşündüm. Lüks otomobiller üreten fabrikalarda, o otomobili bırak satın almayı, bir gün bile kiralayamayacak işçileri düşündüm. Devasa fabrikaların insafsız çarkları arasında, fakir işçilerin kan, ter içindeki emeğiyle birlikte insanlığın da öğütüldüğünü düşündüm.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Cem,

      Dediklerinize katılıyorum ancak maalesef ki böyle bir seçim (yani daha fazla insanın refahı için kendi refahından ödün verme durumu), muhtelif bireylerin dışına çıkıp, kitlesel bir harekete dönüşemez. Bunun temel sebebi de hiç kuşkusuz kapitalist üretim şeklinin kitlelerce benimsenmesi ve yakın gelecekte buna alternatif bir ekonomik yapılanmanın mümkün olmamasıdır.

      Hatta buradaki durum yine mazur görülebilir. Misal, sırf ekonomik ve siyasal gelir elde etmek mümkün olduğu için erk sahipleri (sadece siyasiler değil, aynı zamanda sermaye sahipleri), yönettikleri devletleri savaşa sokabilmekte ve masum insanları bir hiç uğruna öldürebilmektedirler. Savaşın yanlışlığı kaçınılmazken, sırf savaşın getirileri üzerine kurulmuş planlar sebebiyle kıyımlar ortaya çıkabilmektedir.

      Diyeceğim o ki, insanlar olarak çok bedbaht bir biçimde organize olmuşuz. Hoş, bu, bir anda olan bir şey değil; modern devletlerin öncesinde koca bir tarihi ve siyasi süreç var, ancak geldiğimiz nokta, her ne kadar 'medeniyet' adı altında gümüş tepsideymiş gibi görünse de, ne yazık ki sömürü ve rant düzeni üzerine kurulmuş durumda.

      Sil
    2. Sayın Hayyam, bu konuda gerçekçi olmak gerekirse, sizin tespitlerinize katılmamak mümkün değil. "Diyeceğim o ki, insanlar olarak çok bedbaht bir biçimde organize olmuşuz.", "'...medeniyet' adı altında gümüş tepsideymiş gibi görünse de, ne yazık ki sömürü ve rant düzeni üzerine kurulmuş durumda." cümleleriniz zaten içinde bulunduğumuz çağı ve durumu net bir biçimde ortaya koyuyor. Fakat takdir edersiniz ki, ben konuya oldukça duygusal yaklaştım. Aynı zamanda satır aralarında, hiç olmayacak ya da en azından yakın zamanda olamayacak bir şeyleri de diledim. Çünkü ben öğretmenim. Her öğretmenin bir ütopyası olması gerektiğini düşünürüm. Benim ütopyam da savaşsız, kavgasız ve sömürüsüz bir insanlık...Fakat elbette benim ömrüm bunu görmeye yetmeyecek. Büyük ihtimalle çocuklarım, hatta torunlarım da göremeyecek. Fakat gelecekte belki bir gün... kim bilir...
      Diğer yandan sosyo-ekonomik olarak dünya üzerinde mutlu azınlık-mutsuz, aç, sefil çoğunluk ikilemini; mutsuz ve aç çoğunlukların, mutlu azınlıkların refahı için savaşıp ölmesini duygusal olarak kabul edemiyorum. Dünyadaki en yüksek zekaya sahip canlı türü olarak insanlığın tarih boyunca bu kısır döngüden kurtulamamasını, hatta çoğu zaman kurtulmak için hiçbir şey yapmamasını içime sindiremiyorum. Bilimi keşfeden, dünyayı aşıp uzayın sınırlarını zorlayan üstün zekanın kurduğu bu çarpık ekonomik düzen, o zekaya bir hakarettir kanımca. "O üstün zekanın, insanlık için bulabildiği en iyi formül bu mu; elinden gelenin en iyisi bu kadar mı?" diye sormaktan alamıyorum kendimi. Evet, bu konuda fazla duygusalım. Bilimde gördüğüm ve büyük hayranlıkla birlikte şükran duyduğum yükselişi; insani değerlerde de (saygı-sevgi, barış, dostluk-kardeşlik, adalet, eşitlik, paylaşım, yardımlaşma vs.) görmek istiyorum. İnsanların kitlesel olarak başlarına büyük bir felaket gelmeden, korkunç bir travma (dünya savaşları ve soykırımlar gibi) yaşamadan, içinde bulundukları siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik düzenleri sorgulayabilmelerini, yanlışları düzeltebilmelerini diliyorum.

      Sil
    3. Sayın Cem,

      Aynı temennileri paylaşıyoruz ancak ben ne yazık ki karamsarım bu konuda. İnsan ırkı var olduğu sürece, çok çeşitli sebeplerle bu şekilde bir ayrıma gidecek, insanların çoğu mutsuz ve acı içinde olacak. Bunun da en uzak gelecekte bile düzeleceğini hayal edemiyorum. Yine de düzelmesini ummaktan başka da bir şey gelmiyor tabii ki insanın elinden.

      Sil