Ali Demirsoy: Kazaya İnananlar Dogmanın Batağına Gömülmüş Demektir

88 Yorum
Değerli Kardeşim,

En çok ibadet eden ülkelerin neden en çok felaket (dogmatiklerin tanımıyla kazanın) yaşadıklarını merak edebilirsiniz. Bir toplumu doğru düşündürebilmek, araştırıcı yetiştirmek, hukuka saygılı insanlar yapabilmek için hangi yolların doğru, hangisinin yararsız olduğunu öğrenmek isteyebilirsiniz. Son yaşadığımız SOMA faciasını bu açıdan değerlendirmek de isteyebilirsiniz. Bu yazı bunların yanı sıra çocuklarınızı nasıl yetiştireceğiniz konusunda da yararlı bilgiler verebilir.

Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
İşte o zaman
Cennetin, cehennemin üstündesin.
Ömer Hayyam


Bir bebek gelişmeye başlarken ilk kullandığı kelimeler ya anne ya da babanın çeşitli söyleniş kelimeleridir. Çünkü en önemli gereksinmesi beslenmedir. Onu da ana ya da baba karşılar. Daha sonra iletişimi parmağını uzatarak “ne” ya da “bu” kelimelerinin kullanımı izler. Çünkü merak ve öğrenme duygusu onun ikinci en büyük gereksinmesidir. Bilinçli aileler bıkmadan usanmadan çocuğa elini uzatarak ne ve bu kelimeleri ile işaret ettiği şeyi öğretmeye başlarlar. Sormak öğrenmenin ve bilinçlenmenin ilk aşamasıdır.

Sonunda çocuk her şeyin bir nedeni olduğunu öğrenmek ister. Sorar. Bilinmeyeni de bilineni de sorar. Çok şeyin neden öyle olduğunu anlayamadığı için sorar. Eğer aile malum dogma eğitiminden geçmiş ise ve özellikle de dünyayı fiziksel olarak tanımıyorsa irkilmeye başlar. Sus; karışma; konuşma; sesini kes; çocuklar çok konuşmaz; Tanrının işine burnunu sokma, günahtır; boyunu aşan işlere karışma, gâvur icadı, gâvurlar bilir; Allah bilir, nereden bileyim, kimse bilmez; sonunda büyürsen öğrenirsin diyerek merakını söndürür.

Merakı giderme çok defa maddi olanak meselesi olarak tarif edilse de, milyarlarca hatta trilyonlarca dolarla oynayan Arap ülkeleri, petrol zenginleri, merak edip bir yöreyi, dünyanın bir yerini ya da şeyi inceledikleri görülmemiştir. Hâlbuki semavi dinler egemen olmadan bu coğrafyada birçok buluş gerçekleşmiş ve ilkler yaşanmıştı. Yani bu bilim kısırlığını bu bölge insanın doğasına ve bu bölge coğrafyasının koşullarına bağlamamız söz konusu olamaz. Daha sonra, gökyüzü ile ilgili gözlemlerin olması, öncelikle sahip oldukları iklim koşullarının kolaylaştırıcı etkisi; ancak en önemlisi tarıma dayalı ekonomilerinin düşecek yağmur ile ilişkisini öğrenmeleri araştırma ve merak duygularının bir sonucuydu. Belirli bir dönemden sonra yaygın olarak bunun dışında merak ettikleri çok fazla bir şey bilinmiyor. Çünkü öğretileri gereği merak duyguları köreltilmişti. Bu nedenle gelirleri oranında temel bilimci yetiştiremediler; yetiştiremezler. Onların ölçü birimleri sevap, günah, mucize, takdiri ilahi olmuştur. Bir şeyin nedenini araştırmaktan kaçınır; onları Tanrının defterine yazmayı iman olarak bilirler.

Epeyi bir yıl önce Konya Cumra’dan geçerken bir grup insanın yağmur duasına çıktığını gördüm. Duayla yağmur olmaz dedimse, kimse dinlemedi. Akşam radyolarda Cumra’da yağmur duasından sonra oluşan selde 3 kişi boğuldu deyince, demek ki oluyormuş; bu sefer duayı fazla etmişler diye düşündüm!!! Ancak Konyalı yağmur duasına çıkar, bu yolla yağmur yağdıracağını düşünür; ancak aşırı su çekmeyle taban suyunu tüketeceğini ve her gün bir yerlerde 50-100 metre derinliğinde obruklar açılarak ovanın bir mayın tarlasına dönüşeceğini bir türlü merak edip öğrenmez.

Dünyanın birçok yerinde maden felaketleri yaşanır. Herkesin dediği gibi maden kazaları demiyorum; çünkü evrende kaza diye bir şey yoktur. Kaza, araştırılmayan nedenlerin, zamanında alınmayan önemlerin, bir türlü neden sonuç ilişkisinin araştırılmadığı; oluştuğu zaman da üstü kapalı suçun doğaüstü güçlere atıldığı olaylara verilen addır. Sürekli trafik kazası deriz. Niye kaza olsun ki? Gidişli gelişli yol yaparsanız, arabanıza gerekli bakımı yaptırırsanız; servisler bakım için gerekli özeni gösterirse; lastiğinizi zamanında değiştirirseniz; uykusuz ve sarhoş yol çıkmazsanız; kurallara tam uyarsanız kaza olmaz. Gökyüzünden taş yağsa bile, zamanında bunun farkına varıp yer değiştirebilirsiniz. Bunun için tapınaklara para yatıracağınıza uzay istasyonuna kuracağınız aygıtlar ile bunu gerçekleştirebilirsiniz. Ancak, bardağı yanlış yere koyar, kırılmasına neden olursanız; sobayı yanlış yakar dumandan boğulursanız; çocuğunuza dikkat etmez sağının solunun yaralanmasına neden olursanız; maden ocaklarında olması gereken önlemeleri zamanında almaz iseniz, ortaya çıkacak felaketler kaza değildir.

Dogmatikten kurtulan toplumlar kazaları önleyebilmek için sürekli kurallar ve yasalar koyar; onların da dikkatli izleyicileri olurlar. Almanya’da şasisi çok hafif eğilmiş bir aracı trafiğe sokabilir misiniz? Başbakanları bile gelse bunu yaptıramaz; başbakanlarının arabası olsa bile TÜV’den geçemez. İki metre yükseklikteki bir duvara çivi çakması için bir işçiyi buna zorlayamazsınız; illa ki ayağının altına üçayaklı bir merdiven vermeniz gerekir. Türk işçisi ise bir pencereden öbür pencereye bir kalas uzatıp, önlem almadan duvar boyarsa; patron meslektaşlarına göre daha iyi kazanır; ancak mezarlıklardan da geri gelmezler; en iyi de bunlar, buna göz yumanları önlerine alarak rahmet duası okurlar.

Dogmatiklikten kurtulamayan toplumlar kendileri ile ilgili kusurları örtmek için bu tip olayların başına kaza sıfatını ekler; onu doğaüstü gücün takdiri olarak göstermeye kalkarak kendilerine ait olan kusurun ve suçun ortaya dökülmesini önlerler. Zamanında gerekli önlemleri alınmayan, gerekli şekilde önlemi alınmayan, gerekli şekilde denetlenmeyen, denetlenip de gereği yapılmayan; benzer olaylarda suçluları bulunup adalete teslim edilmeyen, cezalandırılmayan her olay kaza değil bilinçsizliğe-vurdumduymazlığa-kaderciliğe dayalı bir felakettir. Soma katliamı da buna tipik örnektir. İLO kıstaslarını benimsememişseniz, denetleyicilerin raporlarını zamanında dikkate almamışsanız, bunun tehlike olabileceği uyarılarını gündeme getiren önerileri bir-kalemde ret etmişseniz bunu kaza olarak Tanrı hanesine yazma hakkınız olamaz.

İnsanları duyarsızlaştırmak için Takdiri İlahi denen kutsal sözcüğü kullanmanız; akabinde şaşalı mevlit ve dua törenleri düzenlemeniz; ölenlere şehit unvanı vermeniz; onların mekânının cennet olduğuna ilişkin yorumlarda bulunmanız; topluluklara onlara rahmet okumak için el açtırmanız hiçbir şeyi geri getiremeyeceği gibi, bundan sonra olabilecek benzer felaketlerin de önlenmesini sağlayacak girişimleri de ortadan kaldıracak; tam tersi yenilerinin yolunu açacaktır.

Yeni Anayasa hazırlanırken, bu felaketleri önleyebilmek için belki yasaya şu maddenin konması da gündeme alınmalıdır. Seçilmişler, politikacılar, siyasetçiler, üst düzey yöneticiler ve yetkililer görevleri sırasında “Takdiri İlahidir, kader, rahmet çıkaralım, dua edelim, Cenabı Hakkın takdiri, kaza, şehit olmuştur; hakkın rahmetine ulaşmıştır” gibi insanları gerçeği araştırma dürtüsünden uzaklaştıran, kendi kusurlarını ilahi bir örtü ile gizlemeye çalışan kelimeleri kullanmaları yasaklanmalıdır. İşte o zaman kaza diye nitelendirilen aptalca kusurlarımızın nedeni araştırılarak gerekli önlemlerin alınması sağlanabilir. En azından en çok ibadet edilen ülkelerde neden en çok kazanın yaşandığı da böylece anlaşılabilir.

Kullandığınız araçlar sizin niteliklerinizi belirler

Bir insan kullandığı araçlarla hedefine ulaşır. Yumruk kullanıyorsanız rakibinize temas etmeniz gerekir; sopa kullanıyorsanız yakınına gelmeniz gerekir; taş atacaksanız biraz daha ötede durabilirsiniz; ok atacaksanız birkaç on metre yeterlidir; silah kullanıyorsanız niteliğine göre çok uzaklardan hedefinize ulaşabilirsiniz.

Bilim adamları araç olarak sayılabilen, ölçülebilen, tartılabilen, herkesin istediği zaman ulaşabileceği araç ve gereçleri kullanır; elde ettikleri de aynı koşullara sahip kişiler tarafından tekrarlanabilir. En çarpıcı tarafları ise, doğruyu ve daha iyiyi bulduklarında eski düşüncelerinden feragat ederek yeni bilgi ve davranışları paylaşabilmeleridir. Her an değişime açıktırlar. Buna bilimsel yöntem denir. Çok zorlu bir süreç olduğundan, zaman ve para ve en önemlisi alın terine gerek gösterdiğinden çok kişi tarafından sevilmez, tercih edilmez. Bu yöntemin önemli bir getirisi vardır. Dünyanın neresine giderseniz gidin, nerede çalışırsanız çalışın; hatta evrenin neresine giderseniz gidin; hatta dünya dışı varlıklarla karşılaşın, kullanacağınız araçlar, yöntemler ve dil bu dil olacaktır. Her yerde ve her zaman diliminde geçerli olan bir yol… Hatta bu eğitimi almışların, birçoğunun inandığı doğaüstü güçlerin bile şu anda bizim bildiğimiz fizik ve kimya yasalarının haricinde herhangi bir şeyi yapamayacaklarını bilmeleridir. İster doğaüstü güçler olsun, ister bu dünyada bilinen çok nitelikli varlıklar olsun, herkes fizik ve kimya yasalarına bağlıdır; onların haricinde hiçbir şeyi yapamazlar.

Doğal olarak bir ülkenin gücü bu dili öğrenmişlerin sayısıyla orantılıdır. Demokrasisi de ekonomisi de yaratıcılığı da saygınlığı da bu dilden beslenir. Bir ülkenin gücünü nüfus kâğıtlarının sayısı değil, sahip olduğu bu tip insanların sayısı belirler. Demokrasisinin niteliğini de… Bu toplumlarda nitelikli insanların yönetime getirilmesi amaçlanır.

Bir kesimin kullandığı araçlar farklıdır. Bunlar başta Tanrı, Peygamber, Halife, aziz, azize, imam, papaz, veli, şeyh, keşiş, dede, din, mezhep, şeytan, melek, huri, cin, peri, Hızır, mucize, zebani, cennet, cehennem, şans, sevap, günah gibi araçlara ve aracılara gerek duyarlar ve işlerini inandıkları değişmez ilkelerle ve bu varlıklarla (!) ya da güçlerle yürütmeye çalışırlar. Eğer tersliklerle karşılaşırlarsa, onu kendilerinde ve geçtikleri yolda aramaz; başka suçluları aramaya kalkışırlar. Kendi muhasebelerini yapmanın zor olduğunu görünce hep hayali bir suçlu yaratırlar. Çünkü en zor iş bir insanın kendi ve bağlı olduğu toplumun, bel bağladığı inancının muhasebesini tarafsız bir gözle yapabilmesidir. Bütün bunların yapılabilmesi çok daha zahmetli olan bilimsel düşünmeye dayalı olduğu için, daha kolay bir yol olan dogmatik düşünme (daha doğrusu düşünmeme) çok sayıda insan tarafından benimsenir. Bu yolla sorunlar çözülür mü? Doğrusu biraz tarih ve biraz coğrafya bilgisi olanlar bunun yanıtını hemen verir. Aynı düşünce tarzını paylaşan birçok Güney Amerika Ülkesi, bazı Uzakdoğu ülkeleri ve özellikle de 58 İslam ülkesi benzer çıkmazın içindedir. Bunların kullandıkları araçlar hiçbir zaman sorunlarını çözmemiştir, önümüzdeki yıllarda da çözmeyecektir. Buna karşın doğanın işletim sisteminde olmayan araçları kullanmayı inatla sürdürmektedirler.

Aslında kullandığımız araçların nitelikleri ya da etkinlikleri konusunda çok belirgin gözlemlerimiz var. Çocuklarımızı şeytanla, cinlerle, günahla, zebanilerle, cehennemle korkuttuk; cennet, melekler, huriler vaat ettik; onları doğruluğa yönlendirebildik mi? Yöneticisinden en çaresizine kadar bu ülkelerde herkes çalma çırpma, yalan ve talan içinde. Aslında doğruyu bulma ve ona yaslanmak için kullanılması düşünülen bütün bu araçlar, bu ülkelerin yöneticileri ve din simsarları başta olmak üzere her kapıyı –hissettirmeden- açan maymuncuklar gibi kullanıldı, kullanılıyor… Bana da “eşek rolünü benimseyenlerin sırtına binen çok olur” demek düşüyor...

Aslında bir insanın kullandığı araçlar, onun dünya görüşü ile de ilintilidir. Evrensel bir yapıda olmak istiyorsanız evrensel araçları kullanırsınız. İçe kapanık, kendi dünyasını kurmuş bir toplum olarak yaşamak isterseniz kendi özel araçlarınızı kullanırsınız. Osmanlı da öyle yaptı. Hiçbir ölçü birimi kendi içinde anlaşılabilir katlara sahip olmadığı gibi dünyanın bir taraflarında kullanılan ölçü birimlerine de kolayca çevrilemiyordu. Bugün aynı mantıkla kurulmuş olan İngiliz ölçü birimlerini kullanmanın büyük sıkıntısını çekiyor. Ancak kurulmuş tesislerin, alet edevatların çoğu bu köhne ölçü birimlerine göre yapılandırıldığı için değiştirilemiyor.

Eğer ölçü birimleriniz ve kullandığınız yöntemler evrensel değilse, bu sonuncu durumda kullandığınız araçların doğruluğu ve yararları konusunda gerçek bilgiyi elde edemezsiniz. Çünkü kıyaslama olanağınız yoktur. Daha iyi anlaşılsın diye, sosyal ya da düşünce sistemimiz ile ilgisi olmayan; sadece fiziki ölçümler için yapılan bir değişikliğin mantığını vermek isterim:

Belli ki Cumhuriyeti kuranlar, yeni cumhuriyetin en azından ölçü birimlerini evrensel bir yapıya kavuşturabilmek için, çoğunluğu ondalık sayılara göre kurulmuş, kullanılması kolay ve çok yaygın olan evrensel ölçü birimlerini esas aldılar.

Keza, sesli harfler bakımından yetersiz olan Arap alfabesi, Türk dilinin gereksinmesini hiçbir zaman karşılayamadı. Bu dili en basitinden öğrenmek için bile yıllarını harcamak durumunda kalınıyordu. Dünyanın herhangi bir yerinde sadece bir sözlükle sorunsuz dolaşabilmeyi olanaklı kılabilmek için Latince alfabe kabul edildi. Çocuklarımız 3 ay içinde yazmayı ve okumayı bu alfabe ile öğrenebildiler.

Dogmadan arınmış kafaları yetiştirebilmek için ne yazık ki, diğerleri gibi hemen alınıp uygulanabilecek bir sistem ya da ölçü ıskalası mevcut değildi. Bunu ancak laiklikle yerleştirebileceklerini düşündüler. Ancak eski ölçü birimlerine ve araçlarına hala sıkı sıkıya sarılmış bir kitleyi ne yazık ki değiştiremediler. Çünkü bir yasayla değiştirilebilecek bir durum değildi. Yıllar ve kuşaklar alacaktı. Son derece karmaşık ilişkileri içinde barındıran demokrasi diye tanımlanmış yönetimin belirlenmesini bilimsel yöntemi içselleştirememiş, mantığını çıkar ilişkileri ile yoğurmuş; uzun vadede neden sonuç ilişkisini düşünemeyen, dogmasına göre karar veren insanların kararına bırakırsanız, “Dini istismar eden partilerin yeniden yönetimlere geçmesini ve devam etmesini önleyemezsiniz”.

Prof. Dr. Ali Demirsoy

88 yorum:

  1. Ülkemizdeki taassup ilmin dinden dinin ilimden uzak tutulmaya çalışılmasıdır. BU konuyu aştığımızda her şey düzelecektir.

    Bugün çok övdüğümüz ülkeler önceleri ne haldeydiler bilen bilir. Onlar mekanik proplemleri tam çözseler de manevi alanlar hep arayışta olacaktır.

    Soma' da şehit olan kardeşlerimi en kalbi dualarla anıyor, geride kalan kardeşlerime başsağlığı ve sabır diliyorum.

    Yüce Allah Milletimizi felaketlerden korusun.

    YanıtlaSil
  2. Din zenginleri korur, fakirleri ezer. Bu kazaya kadere şehide imanda bu işi yapar.

    YanıtlaSil
  3. Uzun süredir yeni bir makale yayınlamanızı bekliyordum sadık bir okurunuz olarak. Beklediğime değdi gerçekten. Soma'da olanlar gibi günümüzde birçok iş felaketleri de dini kalıplar kullanılarak adlandırılıyor ve bunun önüne geçilmiyor. En büyük sorunlarımızdan biri de maalesef ki bu. Umarım bir gün bu dogma ve yozma fikirleri bir kenara atarak artık laik bir düşünceyle bu gibi durumları çok daha azaltabiliriz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginiz için teşekkür ederim.

      Din, insanı yaratılmışların en değerlisi olarak lanse etse bile, ne yazık ki, mevcut sömürü düzeninin korunmasında da kullanılan bir araç haline geliyor. Soma veya benzeri birçok örnekte, insanları, olanı kabullenmeye yönlendiriyor ve daha da önemlisi erk sahiplerinin siyasal silahı haline geliyor.

      Bu bakımdan, din kendi içerisinde çok kötü olmasa bile, kullanım amaç ve alanına göre, bir baskı ve sindirme aracına dönüşüyor. Din, bireyi kısmi ve yanılsamalı bir iç huzura kavuşturmaktan öte bir şeye yaramadığı gibi, toplumsal düzende, birçok kötücüllüğün kılıfı haline getirilebiliyor.

      Ne yazık ki, özellikle Orta Doğu toplum ve kültürlerinde, yakın dönemde bunu aşabileceğimizi gösteren bir emare göremiyorum; yine de tamamen karamsar olup ümidi kesmemekte de fayda var.

      Saygılarımla.

      Sil
  4. Eğer o facia engellenebilseydi, önlemleri alınsaydı iş adamı göklere yükselirdi. Önlenmedi, düşünülmedi iş Allah'a kaldı. Güvenlik varsa kader yok, yoksa var.

    YanıtlaSil
  5. Şimdi bir şey desem mi dedim. Niye demiyeyim ki. Orospu karı gibi kıvırarak müslümanlık olmaz.

    YanıtlaSil
  6. Bu kazada ölenlerden biri olduğunuzu düşünün. Sonra bu söylenenleri düşünüp tartın. Artık ne kadar dolup taşar patlarsınız bir görün.

    YanıtlaSil
  7. Orada çalıştığınızı, çalışmalarınızı düşünün. Uzun bir süre çalıştığınızı, kısa süre çalıştığınızı, orada yaşadıklarınızı, içtiğiniz çayları, ettiğiniz sohbetleri, patronun fırçalarını, müdürün baskılarını, çıkan işleyiş sorunlarını, sigortanızı, borcunuzu, çocuğunuzu, eşinizi, arkadaşınızı, yürüdüğünüz yolları, yokuşları, çekiç seslerini, araç seslerini, havayı, yağmuru, karı, fırtınayı, damınızın akmasını, evinizin su almasını, elektiriğinizin kesilmesini, her şeyi düşünün. Oraya başlangıçtan ölümünüze kadar ve ölüm sonralarını düşünün. Düşününde kalbinize değil aklınıza dönün.

    Allah’ı zikredeceğinize bunları zikredin. Vatana millete böyle faydalı olursunuz. Allah’ı zikreder insanı zikretmezseniz zararlı olursunuz.

    Yok yine aklınız başınızda değilse, hala şeytansanız sizden bir cacık olmaz.

    YanıtlaSil
  8. Orada ekmek arasına koyduğunuz peyniri düşünün. Bazen sadece ekmek ve çayla idare ettiğinizi düşünün. Yırtık çorabınızı düşünün. Yırtık ayakkabınızı düşünün. Kirli şekilde eve gidip eşinizin sizi yıkamasını düşünün. Öleceğinizi unutmayın. Her düşüncenize yaına ölümü koyun, öyle düşünün. Yırtık çorap&ölüm, kirli elbise&ölüm, vs. şeklinde. Sedye kirlenmesin dediğinizi düşünün. Başbakanın dediklerini, başkanın patronla buluşmasını, hürriyetin dediklerini, milliyetin dediklerini, hiç bir şeyi eksik bırakmayın, düşünün. Doğumunuza gidin. O işe girene kadarki geçmişinize gidin. Ağaçları düşnüün. Pikniklerinizi düşünün. Oyunlarınızı, oyuncaklarınızı düşünün. Okulunuzu düşünün. Askerliğinizi düşünün.

    Elinize o tesbihi alıp 99 kere insan diye çekin bakalım ne oluyor? İnsanın gelmişini geçmişini geleceğini bir düşünün bakalım ne oluyor? İnsanın yaptıklarını, yaşadıklarını, yapacaklarını bir düşünün bakalım ne oluyor?

    Buradaki haksızlığı göz göre inkar ediyorsunuz. Dilsiz şeytan buna nedir.

    Devlet’inize sahip çıkma mantığınızla cümle kuruyorsunuz. Şeytan buna denir.

    Rızıklarının peşinde koşmak diyorsunuz, ama çukurları mazur görüyorsunuz. Şeytan buna denir.

    Siz yediğiniz nimetin nasıl elde edildiğini biliyorsunuzda, canın nasıl elde edildiğini bilmiyorsunuz.

    Söylenecek çok şey varda, kafalar alırmı bilmem. Boşuna yazıyorum belki.

    YanıtlaSil
  9. Siz Şeytan'a inanıyorsunuz. Şeytan'a sığınıyorsunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Boşuna yazmıyorsunuz eminim blog sahipleri ve benim gibi takipçi olan okurlar yazınızı okudu ve ya okuyacak. Şunu söylemeliyim ki sizin düşüncelerinizi küçümsüyor degilim çünkü size göre doğru olan bu belki

      Fakat şunu unutmayin ki doğru ve gercek kavramlari farklidir ve bu söylediklerinizin hicbiri gerçek değil. Bizler okuyup araştıran ve gerektiği yerde de "bilmiyorum" demesini bilen kisileriz ve an azından sizler gibi dogma düşüncelere bağlı kalmıyoruz.

      Bizler toplumdaki yanlışları görüp en azından öyle olmamasi gerektiğini savunuyoruz.

      Belki biz gerçeği bilmiyoruz ama neyin yanlış olabileceğini seziyoruz. Ve en azından yanlış olanı secmiyoruz.

      Ve en önemlisi; bizler sizin dininizde olup sizin şu an uymadığınız etik kurallarını bir dine bagliysak da bağlı değilsek de sayga değer bir biçimde yerine getirebiliyoruz.

      Bizler zaten o insanları umursamasak ve ya onlar adına üzülmesek bu konu hakkinda hicbirsey söylemeyiz. Ölmüşler der geçeriz. Ama bizim içimizde yatan öyle birsey ki onlar adına üzülüp bu gibi durumları engellemek için ne yapılması gerektiği hakkinda dogru olan fikirleri ileri sürüyoruz. Lütfen dininizi yasayacaksaniz da birkac dakikanizi ayırıp dogma fikirlerinizden arinarak olaya bir bakın. Bir tek bu olaya da değil birçok olaya bakabilirsiniz bu şekilde. Ve gercekler çok ortada. Sizin dogma fikirleriniz sizi melek bizi de seytan yaptı gördüğüm kadariyla (!) Ama gelin görün ki asıl şeytanliği siz bu düşüncelerinize bağlı kalarak devam ettiriyorsunuz!

      Sil
    3. Bu arada ben şeytan'a falan inanmıyorum. Şeytan sadece dogma dini olanların kendi kötülüklerini kaldıramayip bu şekilde adlandırdıklari bir isim sadece. Ben ateist de değilim. Bu şekilde de dogma olurdum ve "gerçeğin bilgisine" ulaşma imtiyazımı kaybederdim. Yani anlayacağınız ben sadece dogmalardan arinarak kendi doğrularını yaşayan ve gerçeğe ulaşmak adına her türlü toplum dışlanmasini ve hakaretini göze alan, en azından kendini kandırmak yerine olabilecekleri değerlendiren, etik değerleri kendinde taşıyıp herhangi bir dine gerek duymayan, bilim ve felsefe açısından her gün daha fazla kendini gelistirwn ve en azından bunun için çabalayan bir İNSANIM.

      Insan olmak merak ve hayret etmek duygusu gerektirir. Ve bunu devam ettirebilmek icin dogma düşüncelerden arınmak gerekir. Ben gerçek anlamda bir septiğim. Tanrı konusunda ise tabi ki olmam gerektiği gibi agnostiğim. Bu benim doğrum ve rica ediyorum bizi şeytan olarak görmeyi bırakın.

      Sil
    4. Ben Dini olmayanlara bir şey demedim. Dini olanlara dedim.

      Sil
  10. Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum...
    HZ ALİ

    YanıtlaSil
  11. Twitter’da Ceza demiş ki
    Nasuh Mahruki: 99 depremi sonrası afet alanı olarak kullanılacak 600 bölgenin yarısına inşaat yapıldı. Kader!

    Twitter’da Burcu Çetinkaya demiş ki
    Depremden de politika yapanlar başlar şimdi. Allah sonumuzu hayr etsin. Keşke her nefes aldığımız an hatırlasak: Ölüm var... Hesap var…

    Soma’daki ölümler kaza, kader, takdiri ilahi, facia, İş Kazası, Maden Faciası, Soma Felaketi, Soma Maden Felaketi, Soma Faciası mı, Soma Katliamı, Soma Cehennemi mi? Bu durum Kapitalizm Terörü, Patron Terörü, Patron Felaketi, İslam Felaketi, İslam Faciası, İslam Terörü, Devlet Terörü, Zengin Terörü, Masraftan Kaçma Terörü değil mi?

    Böyle ölümlerde insanlar Ülkemizin !BAŞI! Sağ Olsun diyor. Ve öyle oluyor.

    Kazaya İnananlar Şeytan’ın Batağına Gömülmüş demektir.

    İşçi işe ilk başta girdiğinde hiç bir şey bilmiyordu. Evine ekmek götürebilmek, adamdan sayılabilmek için işi hızlıca öğrenmek istedi. Her gün bir çok soru sordu. Daha fazla saat kalıp daha çabuk öğrenmek, daha çok öğrenmek istedi. Bazen yerler süpürtüldü, bulaşıklar yıkatıldı, tuvaletler temizletildi. İşçi sabretti. Ayrıca bu süre zarfında eline ufak tefek harçlık verildi.

    Bu işçi patronun arabasını yıkadı. Bu işçi Patron geldiğinde ayağa kalktı. Ellerini bağladı. Patron bu işçiye Ali Veli, işçi patrona bey dedi.

    Müdür patronu, patron müdürü kollayınca işçi boynunu büküp işinin başına döndü. Müdür orada günde belki en fazla 2 saat bulundu, ama işçiden kat kat fazla maaş aldı.

    İslamiyet’in genel müdürüde, Cumhuriyet’in genel müdürüde işçiye hadi lan ordan dedi.

    Bu işçi kredi borçalarına, kartlarına, ev faturalarına kim bilir ne kadar faizler ödedi. İşçiye (fakire) faiz almak haram, zengine helal. Acaba bu işçinin zenginden kaç para alacağı var? Bu işçi ölünce borçları affedilmiş.

    Deprem öldürmez binalar öldürür ise, trafik kazalarındada yollar öldürür.

    YanıtlaSil
  12. Şunu yazmazsam olmaz. İşçiye ekşi ayran helal, zengine haram.

    YanıtlaSil
  13. Az önce kulağıma geldi. Ama olay olalı bayağı olmuş. Seçim sonrası ilk günlerde olmuş. İki zıt partili kardeş, ailelerle birlikte birbirine girmiş. Olaya polis karışınca polise saldırmışlar. Kavga sebebi, neden Chp ye oy verdin, neden Tayyip’e küfür ediyorsun. Kavga çıkaran, kavgayı başlatan Akp’li aile. Yaralı ölü varmı tam öğrenilememiş.

    Kader ne diyelim!

    YanıtlaSil
  14. http://www.youtube.com/watch?v=0DyUYWzIbM8

    YanıtlaSil
  15. http://www.sendika.org/2014/05/soma-allahin-gazabi-midir-ahmet-hakan-hurriyet/

    http://www.sendika.org/2014/05/dokunmayin-patronuma-magdurdur-kanat-atkaya-hurriyet/

    YanıtlaSil
  16. Öncelikle Soma'da hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara ise başsağlığı diliyorum.
    Altını çizerek söylüyorum ki yazıya ait katıldığım ve desteklediğim birçok nokta mevcut.Yalnız Ali Demirsoy'un yazısına ve bu yazıya mukabil yapılan yorumlara kendi persektifimden birkaç eleştiri yöneltmek istiyorum.
    Malumdur ki yaşanan bu elim vakıa neticesinde hemen herkes bir suçlu arayışına girişti.Şu bir gerçek ki temel olarak iki ‘’ana’’ suçludan bahsedebiliriz :
    1-Yetersiz ve kanunsuz denetim.(ki bu konunun muhatabı devlet mekanizmasıdır)
    2-İşletmeye bağlı hususlar.(burda da muhatap işletme sahibi ve yöneticileridir)
    Bu iki husus noktasında hemen herkes hemfikirdir diye düşünüyorum.Yazının ilerleyen bölümünde bu kısımlara değineceğim.
    Şimdi gelelim Ali Demirsoy'un yazısına.Ali Bey'in kaza ve kader hakkında ki genel görüşü nedir bilmemekle birlikte, yazısında ki şu paragrafın bizlere sağlam ipuçları verdiği kanısındayım:
    ‘’Dünyanın birçok yerinde maden felaketleri yaşanır. Herkesin dediği gibi maden kazaları demiyorum; çünkü evrende kaza diye bir şey yoktur. Kaza, araştırılmayan nedenlerin, zamanında alınmayan önemlerin, bir türlü neden sonuç ilişkisinin araştırılmadığı; oluştuğu zaman da üstü kapalı suçun doğaüstü güçlere atıldığı olaylara verilen addır. Sürekli trafik kazası deriz. Niye kaza olsun ki? Gidişli gelişli yol yaparsanız, arabanıza gerekli bakımı yaptırırsanız; servisler bakım için gerekli özeni gösterirse; lastiğinizi zamanında değiştirirseniz; uykusuz ve sarhoş yol çıkmazsanız; kurallara tam uyarsanız kaza olmaz. Gökyüzünden taş yağsa bile, zamanında bunun farkına varıp yer değiştirebilirsiniz. Bunun için tapınaklara para yatıracağınıza uzay istasyonuna kuracağınız aygıtlar ile bunu gerçekleştirebilirsiniz. Ancak, bardağı yanlış yere koyar, kırılmasına neden olursanız; sobayı yanlış yakar dumandan boğulursanız; çocuğunuza dikkat etmez sağının solunun yaralanmasına neden olursanız; maden ocaklarında olması gereken önlemeleri zamanında almaz iseniz, ortaya çıkacak felaketler kaza değildir.’’ Bu paragrafa bir görüş ekleyip devam edeceğim :

    YanıtlaSil
  17. ‘’İnsan İradesi ve Fiildeki Rolü

    İnsanlar fiillerde gerçek bir irade hürriyetine sahiptirler. Çünkü insan bu gerçeği kendi içinde her an duymakta, yaptığı işlerde hür olduğunu hisset-mektedir.

    Yüce Allah, insanların irade sahibi, dilediğini yapabilir bir varlık olmasını irade ve takdir buyurmuş ve onları bu güç ve kudrette yaratmıştır. Bu sebeple insanlar kendi istek ve iradeleriyle bir şey yapıp yapmamak gücündedirler, iki yönden birini tercih edip seçebilirler. İnsanın sevabı ve cezayı hak etmesi, belli işlerden sorumlu olması bu hür iradesi sebebiyledir. Fiilin meydana gelişinde kulun hür iradesinin etkisi vardır. Fakat fiillerin yaratıcısı Allah Teâlâ'dır. Allah kulların iradeli fiillerini, onların iradeleri doğrultusunda yaratır. Bu, Allah'ın buna mecbur ve zorunlu olmasından değil, âdetullah ve sünnetullah adı verilen ilâhî kanununu yani kaderi bu şekilde düzenlemesindendir. Bu durumda fiili tercih ve seçmek (kesb) kuldan, yaratmak (halk) Allah'tandır. Kul iyi veya kötü yönden hangisini seçer ve iradesini hangisine yöneltirse Allah onu yaratır. Fiilde seçme serbestisi olduğu için de kul sorumludur. Hayır işlemişse mükâfatını, şer işle-mişse cezasını görecektir.

    İnsanın hür bir iradeye sahip olduğunu ve bu iradesinden dolayı so-rumlu ve yükümlü bulunduğunu gösteren âyetler vardır:

    "Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim" (eş-Şems 91/7-8).

    "Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nan-kör" (el-İnsân 76/3).

    "Kim iyi bir iş yaparsa lehine, kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rab-bin kullara asla zulmedici değildir" (Fussilet 41/46).

    O halde insanlar, Allah'ın kulları olarak sorumluluklarını bilip doğru, iyi, güzel, hayırlı şeyler işleyip, yanlış, kötü, çirkin ve şer davranışlardan uzak-laşmalılar, böylelikle âhirette güzel karşılıklara ve mükâfatlara ulaşmaya çalışmalıdırlar. ‘’
    Görüldüğü gibi İslam dini kişiyi hür kılmış ve yaptıklarından sorumlu tutmuştur.Yazının ekseriyetine baktığımızda da dolaylı ve dolaysız bir şekilde dinin kutsal atfettiği kavram ve anlamlara ciddi bir sataşma görebiliriz.
    ‘’ Bir kesimin kullandığı araçlar farklıdır. Bunlar başta Tanrı, Peygamber, Halife, aziz, azize, imam, papaz, veli, şeyh, keşiş, dede, din, mezhep, şeytan, melek, huri, cin, peri, Hızır, mucize, zebani, cennet, cehennem, şans, sevap, günah gibi araçlara ve aracılara gerek duyarlar ve işlerini inandıkları değişmez ilkelerle ve bu varlıklarla (!) ya da güçlerle yürütmeye çalışırlar.’’
    Cevaben derim ki: Bunlar dediği kimdir merak ettim doğrusu.Böyle ortaya yuvarlak konuşmakla bu işler yürümüyor maalesef.Şayet bunlar derken halkı Müslüman olan ülkeleri kastediyorsa bilsin ki şuan dünyanın hiçbir yerinde İslam Akide ve Anayasasıyla yönetilen tek bir ülke yoktur.Somada katledilen 301 sivilin mensup olduğu devlette laik ve demokrat bir devlet değil mi zaten ?Bizde demokrasi farklı işliyor dediğinizi duyar gibi oldum.Diyelim ki haklısınız öyleyse demokrasinin gerçek anlamda temsil edildiği düşünülen iki ülke ABD ve Fransaya ne demeli : 2010’ da Amerika’da yaşanan ve 29 madencinin ölümüyle sonuçlanan kazanın nedeni de din midir ? Peki Fransa da 1099 madencinin öldüğü maden faciasına ne demeli.Buda mı din yüzünden oldu ?Ha eğer bugün iktidarda olan siyasi partiyi kastediyorsa açsın tüzüğüne baksın.Bu tüzüğün İslami kaidelerle alakası olmayan tamamen laik bir düşüncenin ürünü olduğunu görecektir Ali Bey….

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne iradesi. İrademi varmış.

      Sil
    2. nan-kör. Bu tire ne demek?

      Sil
    3. Demokrasi farklı işliyor demiyorum, işlemiyor diyorum.

      Sil
    4. Herşeyin nedeni Dindir.

      Sil
    5. Neden Din değil, Devlet değil, o değil bu değil. Ne güzel.

      Sil
  18. …58 İslam ülkesi benzer çıkmazın içindedir. Bunların kullandıkları araçlar hiçbir zaman sorunlarını çözmemiştir, önümüzdeki yıllarda da çözmeyecektir. Buna karşın doğanın işletim sisteminde olmayan araçları kullanmayı inatla sürdürmektedirler.’’
    Bir ülke halkının Müslüman olması o ülkenin İslam ülkesi olduğu anlamına gelmez.Bir ülkenin İslami olabilmesi için anayasasını Kur’an ve Sünnet ten almalıdır ki o ülke İslam ülkesi olabilsin.Burada da çok elim bir hata yapmış Ali Bey…
    ‘’ Merakı giderme çok defa maddi olanak meselesi olarak tarif edilse de, milyarlarca hatta trilyonlarca dolarla oynayan Arap ülkeleri, petrol zenginleri, merak edip bir yöreyi, dünyanın bir yerini ya da şeyi inceledikleri görülmemiştir. Hâlbuki semavi dinler egemen olmadan bu coğrafyada birçok buluş gerçekleşmiş ve ilkler yaşanmıştı. Yani bu bilim kısırlığını bu bölge insanın doğasına ve bu bölge coğrafyasının koşullarına bağlamamız söz konusu olamaz. Daha sonra, gökyüzü ile ilgili gözlemlerin olması, öncelikle sahip oldukları iklim koşullarının kolaylaştırıcı etkisi; ancak en önemlisi tarıma dayalı ekonomilerinin düşecek yağmur ile ilişkisini öğrenmeleri araştırma ve merak duygularının bir sonucuydu. Belirli bir dönemden sonra yaygın olarak bunun dışında merak ettikleri çok fazla bir şey bilinmiyor. Çünkü öğretileri gereği merak duyguları köreltilmişti. Bu nedenle gelirleri oranında temel bilimci yetiştiremediler; yetiştiremezler. Onların ölçü birimleri sevap, günah, mucize, takdiri ilahi olmuştur. Bir şeyin nedenini araştırmaktan kaçınır; onları Tanrının defterine yazmayı iman olarak bilirler.’’
    Bu kadar sığ bir bakış açısına bir profesör nasıl sahip olur gerçekten anlamış değilim.Neredeyse bütün geri kalmışlığın nedeni olarak dini ve İslamı görmüş.Hayret doğrusu ! Sözü fazla uzatmadan İslam dininin insan canına ve bilime ne kadar önem verdiğini birkaç ayet ve hadisle belirtmek istiyorum ki konuyu saptıranlar belki biraz insaf sahibi olurlar:
    “İşte bundan dolayı İsrâiloğulları'na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatım kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” (Maide, 5/32)
    "Allah’ın kulları arasında O’ndan en çok bilginler korkar." (Fatır Suresi, 28. Ayet)
    "Ey Muhammed! İnsanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi, 1-5 Ayetler)
    Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor;
    "Kâbe'nin taş taş yıkılması, Allah katında tekbir müslümanın kanının akmasından daha ehvendir."
    yani dünyanın neresinde olursa olsun bir müslümanın katledilmesi kâbe'nin yıkılmasından daha önemlidir. kâbe yıkılsın ancak müslümanlar öldürülmesin. kullarına bu kadar merhametli olan Allah subhanehû ve tealâ'nın şanlı Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem yine şöyle buyuruyor:
    "dünyanın yok olup gitmesi Allah nezdinde tekbir müslümanın katledilmesinden daha ehvendir."
    Sizden birinin din kardeşi onun işinde, emrinde çalışırsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, ona gücünün üstünde yük yüklemesin.
    [Kaynak: Buhari, “İcâre”, 10.]
    “Ücretliye/işçiye hakkını teri kurumadan önce verin!”
    [Kaynak: İbni Mace 2/817, Albânî Sahihu’l-Cami 1493]
    Tam da burada maden işletmesinin patronunu kim, bir göz atmak gerekir diye düşünüyorum.’’Alp Gürkan’.Kendisi sıkı bir laik ve sözde modernist.Fakat sıkı bir kapitalist olduğuysa kesin.Ayrıca Alp Gürkan'ın "Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Derneği"ne ait 'Mimar Sinan' isimli dergide yayımlanan yazısı ne kadar da manidar değil mi ? Yapılan yorumlarla ilgili beni en çok üzen noktalardan birisiyse bu oldu maalesef.Asıl suçluları görmezden gelip suçu dine ve İslam’a yaftalamaya çalışmak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslam ülkesi başka İslam Devleti başka. Sulandırma.

      Sil
    2. Konuyu saptıran sensin.

      Sil
    3. Sen şu an fesat çıkarıyorsun, seni öldürsünler.

      Sil
    4. Ben çok iyi hatırlıyorum, Dinden çıkma korkusuyla araştırmaya buluşa yönelmiyordum.
      Yine çok iyi hatırlıyorum. Batarım, iflas ederim diye, girişimciliğe yönelmiyordum.

      Sil
  19. Ve ‘’Hayyam’’ içinde birkaç şey söyleyeceğim.Hayyam diyor ki :
    ‘’Din, insanı yaratılmışların en değerlisi olarak lanse etse bile, ne yazık ki, mevcut sömürü düzeninin korunmasında da kullanılan bir araç haline geliyor. Soma veya benzeri birçok örnekte, insanları, olanı kabullenmeye yönlendiriyor ve daha da önemlisi erk sahiplerinin siyasal silahı haline geliyor.’’
    Şimdi Soma’da katline sebep din midir ? Yoksa ben yanlış mı anladım ? Hayyam diyor ki :
    ‘’Bu bakımdan, din kendi içerisinde çok kötü olmasa bile, kullanım amaç ve alanına göre, bir baskı ve sindirme aracına dönüşüyor. Din, bireyi kısmi ve yanılsamalı bir iç huzura kavuşturmaktan öte bir şeye yaramadığı gibi, toplumsal düzende, birçok kötücüllüğün kılıfı haline getirilebiliyor.’’
    Bana bu paragrafta tam olarak neyi anlatmak istediğini açıklarsan çok memnun olurum.Ayrıca sizin bu konular hakkında ki genel çözümünüz nedir beni bilgilendirirsen mutlu olurum.
    Son olarak şunu da belirtmek istiyorum.Birilerinin acılarını kullanarak kutsala saldırmak, insafsızlık ve vicdansızlıktır.Bu gibi kara günler birlik olma ve acıları paylaşma günleridir.Bu tür elem kazaların bir daha yaşanmaması dileği ve temennisiyle…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız,

      Şöyle ifade edeyim: Yüzlerce insanın öldüğü bir olayda, ki bu olayda devletin denetim yükümlülüğüyle ilgili sıkıntılar olduğu görülmekte, ölen insanlar için "şehit" denerek, devletin ve daha da önemlisi devleti yöneten erk sahiplerinin -tabiri caizse- paçalarını kurtarmaları ve daha da önemlisi, geride kalan halkın "mukadderat" diyerek, bu ölümlerden yeterli rahatsızlığı duymaması, öncelikle dinin var olmasının bir sonucudur daha da önemlisi, dini bir kalkan olarak kullanan siyasilerin hüküm sürmesinin bir sonucudur.

      Modern devlet anlayışında, çeşitli ihmalkarlıklar sebebiyle ölen insanlar için, dini tesellilerin sunulmaması veya bunun yeterli olmaması gerekir. Ölen insanlar için "şehit" denmesi, veya işin fıtratında ölümün olduğu iddiası gibi gülünç iddialar ve bunların da "belki de vadeleri dolmuştur" şeklindeki bir düşünceyle kabullenmesi sakat bir durumdur.

      Şu şekilde de ifade edeyim: Ölen insanlara "şehit" denmesi, başka insanların da ölümünü engelleyen bir yol değildir. Daha rasyonel ve seküler çözümlere yönelmek gerekmektedir. Buradaki tek sıkıntı da "şehit" terimi değildir; özellikle geleneksel düşünme yetisiyle hareket eden kimselerin, gerekli gelişmeyi dünyevi ortamda değil, tam aksine -olduğu epey şüphe götüren- uhrevi ortamdan medet ummaları, gerek Soma için gerekse de diğer birçok olay için işe yaramazdır.

      Ölümler elbette üzücüdür; ancak üzücü olan bu durum vesilesiyle yapılan eleştirileri, "böylesi günlerde" diyerek veya "ölüm üzerinden prim yapılıyor" diyerek bertaraf etmenin de yersiz olduğunu düşünüyorum. Maalesef ki, bu tür elem kazaların bir daha yaşanmaması dileği ve temennisi veya bu uğurda edilecek dua pek bir işe yaramayacaktır; daha somut adımlar için, öncelikle uhrevi beklentileri aşmak, en azından bunu göz ardı etmek gerekmektedir.

      Saygılarımla.

      Sil
    2. Sayın Hayyam açıklama için teşekkür ederim.Maalesef yine genel ifadeler kullanarak bir suçlama yaptığını düşünüyorum.Eleştirelerini biraz daha özele indirgeyecek olursan kimi veya neyi suçladığını daha iyi anlamış olacağım..

      Evet Soma'da 301 can KATLEDİLDİ.Yani ölmediler, öldürüldüler demek istiyorum daha iyi anlaşılsın diye.Ortada bir cinayet varsa önce katil aranır öyle değil mi ? Soma'da yaşanan ölümlerin failleri de belliyken neden dikkatleri farklı bir yöne kaydırmaya çalışıyorsunuz anlamış değilim.Failler;
      ''1-Yetersiz ve kanunsuz denetim.(ki bu konunun muhatabı devlet mekanizmasıdır)
      2-İşletmeye bağlı hususlar.(burda da muhatap işletme sahibi ve yöneticileridir)'' bunlar değiller mi ?
      Peki iki unsurun dinle inançla alakası bana bunu izah edebilir misin Sayın Hayyam ?

      Sil
    3. Sayın Adsız,

      Maalesef ki gelişmemiş toplumlarda, adalet başta olmak üzere, devlet mekanizmasına bağlı sistemlerin düzgün çalışması için halkın baskısı önemlidir. Halk huzursuzlanmadıkça ve bir şeylerden şikayetçi olmadıkça, yerleşik bayağı rejim varlığını sürdürür ve aynı şekilde siyasi erk sahipleri adeta pişkin bir biçimde kendilerini "efendi" olarak görerek, işlerine geldiği gibi manipüle edebilirler büyük olayları.

      Soma örneğine bakacak olursak; ortada ihmallerin olduğu görülebiliyor; ancak bu ihmallerin, öncelikle halk tabanında rahatsızlık yaratması, bu ölümlerin kaderin bir yansıması olarak görülmemesi gerekiyor. Siz, şayet, "ölen kimselerin yaptıkları iş, onları bu kadere sürükledi" derseniz veya "evet, öldüler, ama şehit olup cennete gittiler, üzülmeyin" derseniz, halk tabanında da dinsel bir avuntu yerini bulacak ve devlete karşı baskı yapmayacak bu kişiler.

      Belki görmüşsünüzdür, Soma'ya olay sonrası onlarca din adamı gönderildiğine dair haberler yapıldı. Sizce, bir "afet" bölgesine, din adamlarını gönderme amacı nedir hükümet yetkililerinin? Acaba, oradaki kitlenin, dini inançlar ve telkinler vasıtasıyla avutulup, susturulması ve daha da önemlisi, devlet rejimine, gücü elinde bulunduranlara karşı çıkılmasının önlenmesi olabilir mi?

      Burada, gözden kaçırdığınız veya benim tam anlatamadığım nokta şu: İslam, direkt olarak Soma için bir emir veriyor değil; ancak diğer dinler gibi, kullanılış amacı, halkın sakinleştiricisi olmak. Halklar, kimi durumlarda, seslerini çıkarmalı, gösteriler yapmalı, baskı kurmalı, varlıklarını hissettirmeliler. Oysa, dine göre bir açıklama sunup, halkı bu seçeneklerden uzaklaştırmak, hem halkın elinden bir hakkın gizlice alınması hem de bu hak vesilesiyle devlet üzerinde kurulabilecek baskının sistemli bir biçimde azaltılması anlamına gelmektedir.

      Saygılarımla.

      Sil
  20. Sayın Hayyam, bu sefer ki açıklamam daha tanımlayıcı ve aydınlatıcı olmuş.Fakat ısrarla asıl suçluları es geçip konuyu halkın tahribata uğratılmış kader-kaza ve din anlayışına getiriyorsun.TC her ne kadar halkının büyük bir kısmı müslüman bir ülke olmuş olsada maalesef çoğunluk İslam akide ve ideolojisi hakkında en ufak bir malumata bile sahip değil.Bu elim vakıada birinci derecede suçlu olan devlet yöneticileri ve işletme sahibiyken, neden bunların hangi ideolojiye sahip olduklarına bakmıyoruz.Ayrıca halkı da iyi bir eğitimden geçirmeden, halk tabanından mantıklı ve güçlü bir tepki beklemekte yanlış olur.Peki bir halkı metotsuz bir şekilde eğitebilir miyiz ? tabi ki hayır..Peki bu ülke halkı 100 yıla yakındır batı kaynaklı ve kemalist bir düşünceyle eğitilmedi mi ? evet.Öyleyse burda eleştirilmesi gereken sence halk mı yoksa yöneticiler mi ? Bugün TC nin kapitalist bir anlayışla yönetildiği bir gerçek.Ve kapitalist sistemlerde maalesef ki insan hayatı sermayeden ve sermayenin zarar görmesinden çok daha önemli değildir.Oysa İslam ideolojisi insanlığa şu öğretiyi net bir şekilde emrediyor :
    “İşte bundan dolayı İsrâiloğulları'na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” (Maide, 5/32)
    "İşte azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir." (Nâziât: 79/38-39).
    Ve şu hadisler :
    "Kâbe'nin taş taş yıkılması, Allah katında tekbir müslümanın kanının akmasından daha ehvendir."
    yani dünyanın neresinde olursa olsun bir müslümanın katledilmesi kâbe'nin yıkılmasından daha önemlidir. kâbe yıkılsın ancak müslümanlar öldürülmesin. kullarına bu kadar merhametli olan Allah subhanehû ve tealâ'nın şanlı Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem yine şöyle buyuruyor:
    "Dünyanın yok olup gitmesi Allah nezdinde tekbir müslümanın katledilmesinden daha ehvendir."

    YanıtlaSil
  21. (yazının devamı)…Bir ideoloji veya inancı eleştirirken öncelikle bu fikirlerin yazılı temel esasları neyse ona bakılır ve ondan sonra yorum yapılır.İslam inancının yazılı kaynakları ise Kur'an ve Sünnettir.Öyleyse bakalım ; Kur'an ve Sünnette Soma faciasını meşrulaştıracak herhangi bir argüman var mıdır ? Mesela komünizm ideolojisine eleştiri yapacaksam ilk önce gider Karl Marx'ın Komünist manifesto kitabını okurum dimi ? Veya Frıedrıch Engels'in eserlerini okur ve ona göre bir eleştiri yaparım.Yani kendini komünist diye adlandıran, bir kendini bilmezin hal ve hareketlerini ölçü almam.TC bugün ABD nin bölgede ki en yakın müttefikiy se ve demokrat görünümlü bir kapitalist devletse bence önce bu sistem eleştirilmeli.Ve bu işletme sahibinin katı bir laik ve mason olduğu bilindiği halde bu noktada İslamı suçlamakta vicdansızlıktır ve konuyu saptırmaktır.Hem sayın Hayyam dinleri eleştiriken es geçtiğin çok önemli bir husus var ki değinmeden edemeyeceğim.Kur’an ı ne kadar araştırdın bilmiyorum ama Kur’an da anlatılan peygamber kıssaları iyi bir şekilde incelediğinde şu gerçeği net bir şekilde görmek mümkündür ‘’ Her peygamber mesaj kendi zamanının egemen sistemine karşı durmuştur.’’ Ve Kur’an ın bir başka öğrestisi : “Biz ezilenleri yeryüzünde önderler yapmak istiyoruz” (Kasas;5) derken, Soma Katliamının suçunu dine ve inanca yıkmak ne kadar doğru bir yaklaşımdır diye soruyorum ?
    Evet ‘Hayyam’ bence sen eleştiri yaparken hedefi şaşırmış gözüküyorsun.Konuyu bir defa daha etraflıca düşünmeni tavsiye ediyorum…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burada dinin fakörü yoksa o zaman herşey allahtan değil demek istiyorsun değilmi?
      Niye iyice derine temele dalmıyorsunda, olaya yüzeysel bakıyorsun.
      Hastalıkların nedenini soramıyorduk, Alah’a karşı gelmiş olurdun. Hastalık ta Dinden değil dersen allahtan değil demek istyorsun.?

      Sil
    2. Sayın Adsız,

      Ben, Soma'nın suçlusu İslam'dır demiyorum; ama İslam başta olmak üzere tüm dinler, böylesi felaketlerde, halkın doğabilecek haklı öfkesini yatıştırma aracı olarak kullanılıyor diyorum.

      İslam'ı uhrevi bir kaynaktan gelmiş bir şey olarak gördüğünüz için, söylemeye çalıştığım şeyi kafanızda tam oturtamıyor olabilirsiniz. Dünya tarihinde, genel olarak, dinler kendi dönemi için çeşitli devrimler ve hatta atılımlar yapmış olsa bile, statik yapısı sebebiyle, belli bir süre sonra, siyasi erkin bastırma araçları haline dönmüştür ve halkı dizginleyen ideolojiler halini almıştır.

      Sizin açıklama şeklinize uygun olarak söylemem gerekirse; Nasıl ki Türkiye'nin ABD'nin maşası olduğunu düşünüyorsanız, işte İslam da, şu anki hükümetin maşası durumundadır. Ne yazık ki, İslam'ın dünya ötesi bir anlam ve gerçekliği bulunmadığı için, diğer bir deyişle, aslında dünyevi bir ideolojiden farklı olmadığı için, tıpkı kapitalizm eleştiriniz gibi, İslam da belli başlı eleştirilere tabii tutulabilir ve "gerçek İslam" arayışının da, yine uhrevi sabit bir noktası bulunmadığı için, kendini kandırmaya yönelik bir arayış olduğu görülebilir.

      Saygılarımla.

      Sil
    3. Kişi tansiyon hastası idi, oruç tuttu ve öldü.
      Çocuğun ayakkabısı yırtık, bozuk. Merdivenden düştü öldü.
      Şahin bir araç ile mercedes bir araç çarpıştı, şahindekiler öldü.
      Şahin bir araç ile kamyon çarpıştı, şahindekiler öldü.
      Arı soktu. Yılan soktu. Yara şişti. Adam öldü.
      Kafayı duvara çarptı, kafa yarıldı, öldü.
      2 yaşındaki çocuk elektrik kablsuna değdi, öldü.
      Şofben gaz kaçırdı, soba tüttü, öldü.
      Kendisine aşık olmayan kadını öldürdü.
      Gidişin olsun dönüşün olmasın dedi, olmadı ve öldü.
      Anası beddua etti, evlat inşaattan düştü öldü.
      İki adam dövüşürken yukardan tuğla düştü, ikiside öldü.

      Bunlar niye oldu?

      Allah bilir siz bilemezseniz, Herşeyi Allah bilir diyorsanız, kader diyeceksiniz. Hem Allah bilir deyip, hemde insana suç yüklenmez.

      Bilenin yazısı, bilmeyenin yazgısı olur.

      Sil
    4. Sayın Hayyam, şöyle demişsiniz :
      ''Ben, Soma'nın suçlusu İslam'dır demiyorum; ama İslam başta olmak üzere tüm dinler, böylesi felaketlerde, halkın doğabilecek haklı öfkesini yatıştırma aracı olarak kullanılıyor diyorum.'' Öyleyse suçlu yöneticilerdir din değil.Ortada bir cinayet varsa önce katiller aranır dimi ? Katil bulunduktan sonra da bu suçu neden ve niçin işlediğine bakılır.Bu kısmı ısrarla es geçiyorsun.Ve sanırım devam da edeceksin..
      Devamla :
      ''İslam'ı uhrevi bir kaynaktan gelmiş bir şey olarak gördüğünüz için, söylemeye çalıştığım şeyi kafanızda tam oturtamıyor olabilirsiniz. Dünya tarihinde, genel olarak, dinler kendi dönemi için çeşitli devrimler ve hatta atılımlar yapmış olsa bile, statik yapısı sebebiyle, belli bir süre sonra, siyasi erkin bastırma araçları haline dönmüştür ve halkı dizginleyen ideolojiler halini almıştır.'' demiş ve dinleri inkar etmiş oluyorsunuz anladığım kadarıyla.Öyleyse sizinde yaşam, insan, toplum ve bunların öncesi ve sonrasıyla ilgili bir külli fikriniz veya ideolojiniz vardır muhakkak.Bir çözümünüz ve buna bağlı bir metodunuz varsa şayet (uzun veya kısa olması farketmez) beni bilgilendirirseniz sevinirim.Ve dinin statik yapısını belirlerken hangi metodu kullandığınızı da çok merak ettim doğrusu.Bunun büyük bir iddia olduğunu düşünüyorum.
      Devamla : Ne yazık ki, İslam'ın dünya ötesi bir anlam ve gerçekliği bulunmadığı için, diğer bir deyişle, aslında dünyevi bir ideolojiden farklı olmadığı için... Bu değerlendirmeyi yaparken bir kanaat önderi gibi konuşmuşsunuz.Ve kapitalizm i İslam la eş tutarak akıllara zarar bir yorumda bulunmuşsunuz.Ve son olarak şayet bir inanç ve ideolojinin yetersiz olduğunu düşünüyorsanız ona alternatif bir fikriniz olması gerekir ki düşünceleriniz salt eleştiriyle sınırlı kalmasın...

      Sil
  22. Kişi tansiyon hastası idi, oruç tuttu ve öldü.
    Çocuğun ayakkabısı yırtık, bozuk. Merdivenden düştü öldü.
    Şahin bir araç ile mercedes bir araç çarpıştı, şahindekiler öldü.
    Şahin bir araç ile kamyon çarpıştı, şahindekiler öldü.
    Arı soktu. Yılan soktu. Yara şişti. Adam öldü.
    Kafayı duvara çarptı, kafa yarıldı, öldü.
    2 yaşındaki çocuk elektrik kablsuna değdi, öldü.
    Şofben gaz kaçırdı, soba tüttü, öldü.
    Kendisine aşık olmayan kadını öldürdü.
    Gidişin olsun dönüşün olmasın dedi, olmadı ve öldü.
    Anası beddua etti, evlat inşaattan düştü öldü.
    İki adam dövüşürken yukardan tuğla düştü, ikiside öldü.

    Bunlar niye oldu?

    Allah bilir siz bilemezseniz, Herşeyi Allah bilir diyorsanız, kader diyeceksiniz. Hem Allah bilir deyip, hemde insana suç yüklenmez.

    Bilenin yazısı, bilmeyenin yazgısı olur...

    Arkadaş sıkıntı ne, neyi merak ediyorsun anlamış değilim ?

    YanıtlaSil
  23. Sayın Hayyam, şöyle demişsiniz :
    ''Ben, Soma'nın suçlusu İslam'dır demiyorum; ama İslam başta olmak üzere tüm dinler, böylesi felaketlerde, halkın doğabilecek haklı öfkesini yatıştırma aracı olarak kullanılıyor diyorum.'' Öyleyse suçlu yöneticilerdir din değil.Ortada bir cinayet varsa önce katiller aranır dimi ? Katil bulunduktan sonra da bu suçu neden ve niçin işlediğine bakılır.Bu kısmı ısrarla es geçiyorsun.Ve sanırım devam da edeceksin..
    Devamla :
    ''İslam'ı uhrevi bir kaynaktan gelmiş bir şey olarak gördüğünüz için, söylemeye çalıştığım şeyi kafanızda tam oturtamıyor olabilirsiniz. Dünya tarihinde, genel olarak, dinler kendi dönemi için çeşitli devrimler ve hatta atılımlar yapmış olsa bile, statik yapısı sebebiyle, belli bir süre sonra, siyasi erkin bastırma araçları haline dönmüştür ve halkı dizginleyen ideolojiler halini almıştır.'' demiş ve dinleri inkar etmiş oluyorsunuz anladığım kadarıyla.Öyleyse sizinde yaşam, insan, toplum ve bunların öncesi ve sonrasıyla ilgili bir külli fikriniz veya ideolojiniz vardır muhakkak.Bir çözümünüz ve buna bağlı bir metodunuz varsa şayet (uzun veya kısa olması farketmez) beni bilgilendirirseniz sevinirim.Ve dinin statik yapısını belirlerken hangi metodu kullandığınızı da çok merak ettim doğrusu.Bunun büyük bir iddia olduğunu düşünüyorum.
    Devamla : Ne yazık ki, İslam'ın dünya ötesi bir anlam ve gerçekliği bulunmadığı için, diğer bir deyişle, aslında dünyevi bir ideolojiden farklı olmadığı için... Bu değerlendirmeyi yaparken bir kanaat önderi gibi konuşmuşsunuz.Ve kapitalizm i İslam la eş tutarak akıllara zarar bir yorumda bulunmuşsunuz.Ve son olarak şayet bir inanç ve ideolojinin yetersiz olduğunu düşünüyorsanız ona alternatif bir fikriniz olması gerekir ki düşünceleriniz salt eleştiriyle sınırlı kalmasın...
    Evet bir cevap verecek misiniz Sayın Hayyam ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız,

      Bu yazınızı daha önce de görmüştüm, ancak artık açıklamaktan yorulduğum konulara denk düştüğü için tartışma hevesini kendimde bulamamıştım. Madem ki ısrarla konuyu gündeme getirmek istiyorsunuz, getirelim.

      Öncelikle, İslam'ı sütten çıkma ak kaşık gibi görmeniz doğru değil. İslam, her şeyiyle birlikte, bir teslimiyet dinidir. Her ne kadar aklı ön plana çıkardığı savunulsa da, Gazali ve takipçileriyle birlikte tasavvufun gelişmesi, İslam için aklın geri plana itilmesi sonucunu doğurmuştur. Buna göre, iman, akıldan üstün bir konuma gelmiştir. Kuşkusuz ki, iman gibi ne idüğü belirsiz bir kavramın, insanların hayatını inşa eden rasyonel temellere her zaman denk düşmesi mümkün olmamaktadır. Diğer bir deyişle, İslam, kendi genel çerçevesince ve yaygın kabul gören yorumlanışıyla birlikte, kabullenmeyi müminlere işleyen bir ideolojidir.

      Burada, İslam'ın işlevini iyi anlamak önemlidir. En nihayetinde, İslam, ilahi bir kaynaktan gelmemiş, bundan 1500 yıl evvel oluşmaya başlamış, insanlık tarihinde hüküm süren binlerce dini ilkeler bütününden biridir. Bu bakımdan kusursuz olmadığı gibi, her daim, insani ögeler ve eksiklikler de içerir.

      Şimdi biraz daha beni anlamanız için, Soma örneğini genişletmek isterim. Soma'da, elbette ki göçüğü ve yüzlerce insanın ölümünü İslam gerçekleştirmemiştir; ancak bu sürecin oluşmasında ve devamlılığını sürdürmesinde etkileri vardır. Şöyle ifade edeyim: Toplumda tecavüz vakaları varsa, siz sadece kalkıp da tecavüz edenleri hapse atar, sadece ceza ile işleri yoluna koyabileceğinizi düşünürseniz, yanılırsınız. Tecavüz suçunu oluşturan koşulları da incelemeniz gerekir. Toplumda bu vakaların neden olduğu, insanların neden tecavüze yönlendiği veya tecavüzün neden normalleştiğini araştırmalısınız ve buna sebep olan ögeleri, mesela fakirliği veya eğitimsizliği, ortadan kaldırmalısınız. Diğer bir deyişle, suçu oluşturan veya besleyen sosyal ortamı da göz önüne almalısınız ki, suçluyla değil, suçla mücadele edebilesiniz.

      Bu noktada, benim ısrarla belirttiğim şey, gerek devlet erkanının gerekse işveren sınıfının, özelikle dinin toplumsal olarak etkisinin önemli olduğu coğrafyalarda, işledikleri suç neticesinde, dini telkinlerle, işledikleri suçu veya kabahati hafife indirgedikleridir. Siz, ısrarla, İslam öldürmedi o insanları diyebilirsiniz, evet, İslam bir ideoloji olarak insan öldüremez de zaten, tıpkı kapitalizmin de eline bıçak alıp kimseyi öldürmediği gibi, ama suçların gerek işlenmesine gerek örtülmesine doğrudan veya dolaylı etki eder.

      Sil
    2. Dinleri inkar ettiğim noktasında haklısınız. Aşkın bir yaratıcının, insanlara din adı altında bir kurallar yığını gönderdiğine inanmıyorum. Din denilen şeyin, insan ürünü olduğunu düşünüyorum. Ancak bu, din yerine bir fikirler birliği koyduğum veya koymam gerektiği anlamına gelmiyor. Elbette ki kimi rasyonel ve seküler değer algılayışım ve anlayışım mevcut; ancak, bu algı ve anlayış, temelini tanrısal bir istekten almıyor. Dolayısıyla, sizin muhtemelen kafanızda kurduğunuz sıkı ahlaki kontrol ve etki alanından da uzak bir fikirler yığınım olduğunu düşünüyorum.

      Dinin statik yapısını belirlerken hangi metodu kullanıyorum? Aslında, bu, çok basit bir şey. Ahlak anlayışımızın zamanla değiştiğini kuşkusuz gözlemleyebiliyorsunuzdur. İslam'da geçerli ahlakın, günümüzde uygulanırlığının olmadığını ve aynı şekilde, ilkel bile kaldığını görebiliyor olmanız lazım. Mesela, hırsızların elinin kesilmesi, kadınların erkeklerden miras olarak yarı pay alması, değnekle vurma gibi cezaların olması, belki 1500 yıl önce makuldü, ancak ne yazık ki, dinler, kendi emirlerini revize edemediği, yani statik kaldığı için, artık ilkel görünmeye mahkumdur.

      Kapitalizmi İslam ile bir tutmaktan ziyade, ikisinin de, insan ürünü birer ideoloji olduğunu belirtmek istemiştim.

      Ve, dinin yerine sunduğum bir alternatif fikrim yok. Size göre, dinin yerine bir şey koymayışım, salt eleştiri olabilir, ancak temelde, din gibi tabulara ve kutsallara sahip olan, insanları insan ve madde ötesi inanç ve hülyalarla oyalan bir şeyin yerine ona tekabül eden veya onun boşluklarını dolduran bir şey önermem kendimle çelişmem anlamına gelir, çünkü sorunun zaten böylesi bir düşünce sisteminin yerleşmesinden doğduğunu düşünüyorum.

      Saygılarımla.

      Sil
  24. Aydın ;
    Öncelikle zaman ayırıp cevap yazdığınız için çok teşekkür ederim.
    Sayın Hayyam; fikirlerinize nacizane reddiyeler sunmaya çalışacağım.
    1-''Öncelikle, İslam'ı sütten çıkma ak kaşık gibi görmeniz doğru değil. İslam, her şeyiyle birlikte, bir teslimiyet dinidir. ‘’
    Cevap : İslam dini sütten çıkmış ak kaşık olmakla birlikte, bu dini kabul edenler insan olmaları hasebiyle, elbette hatalı eylemlerde bulunabilirler.Bunu İslamın öğretilerine mal etmek büyük bir haksızlık ve mantıksızlıktır. Hem uygulamada hatasız bir fikir veya inanç aramak hayalperestlik olur (uygulamayı insan yapacağı için).
    53. Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti, o toplum birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir (Enfal Suresi)
    İslam’ın teslimiyet dini olduğu hakkında ki düşünceniz ise doğrudur.
    2-‘’Her ne kadar aklı ön plana çıkardığı savunulsa da, Gazali ve takipçileriyle birlikte tasavvufun gelişmesi, İslam için aklın geri plana itilmesi sonucunu doğurmuştur.’’
    Cevap : Bu sizin zannınızdır.Bu ifadeyle Gazali hakkında ne kadar az malumata sahip olduğunuz açıkça görülüyor.Unutulmamalıdır ki mantık ilmi, esas itibariyle Gazalinin yaptığı çalışmalarla birlikte İslami ilimler sistemine dahil oldu.Ayrıca Gazali ‘’Allah’a ibadet etmek yolu ile manevi mertebeye yükselmek isteyen bir kimseye en önemli iş olarak ilim öğrenmeyi tavsiye etmektedir. ‘’ Gazalinin nazarında ilim, içinde şüphe kalmayacak şekilde bilinen, kendisinde vehim ve şaşkınlık bulunmayan ve kalbin asla yanlıştır diye damgalamayacağı böylece inanmak zorunda kalacağı bir ilimdir. Böyle düşünmenin bir sonucu olarak Gazalinin şu üç anlayışı reddetmesi elbette doğaldır :
    1) Cedel’i (diyalektiği) kullanıyorlardı ve bu verimsiz bir metottu. Buna “kıyas-ı hulf” (dikotomi) denir ki, bir şeyin doğruluğunu ispat için ötekinin yanlışlığını ispat gibi dolambaçlı ve uzun yollar içerir. Gazali buradaki kısır döngüyü gördü.
    2) Kelamcılar “tekafu-i edille” ( delillerin denk düşmesi) metodunu savunuyorlardı. Yani bir tez hakkında söylenebilecek her şeyin antitezi için de söylenebilir olması. Ancak Gazali bu yolla Hakikat’in ne olduğuna dair bir sonuç elde edilemeyeceğini gördü.
    3) “Delilin butlanıyla medlulun da butlanı lazım gelir” düşünceleriydi. Bu iddiaya göre, bir şeyin doğruluğunu ispat etmek için ortaya atılan delil geçersiz kılınırsa o zaman doğrulanmaya çalışılan şey de geçersiz olur. Bu ise çok tehlikeli bir şeydir. Çünkü buna göre; Allah’ın varlığını ispat etmeye çalışan kişinin ortaya attığı delil geçersiz kılınırsa Allah’ın varlığı da (haşa) geçersiz olur.

    Konuyu Gazali üzerinden uzatmak istemiyorum. Son olarak, Gazali’nin akıl ve felsefe alanındaki görüşleri, dönemin şartları içinde şekillendiği göz önünde bulundurularak da değerlendirilmelidir. ..

    YanıtlaSil
  25. yazının devamı...
    3-‘’ Buna göre, iman, akıldan üstün bir konuma gelmiştir. Kuşkusuz ki, iman gibi ne idüğü belirsiz bir kavramın, insanların hayatını inşa eden rasyonel temellere her zaman denk düşmesi mümkün olmamaktadır. Diğer bir deyişle, İslam, kendi genel çerçevesince ve yaygın kabul gören yorumlanışıyla birlikte, kabullenmeyi müminlere işleyen bir ideolojidir. ‘’
    Cevap : Sayın Hayyam yukarıda ki cümleleri sarf ederken, yine ben söyledim oldu şeklinde bir tavır takınmışsınız.Birincisi iman ne idüğü belirsiz bir kavram değildir.İmanın tanımı bilakis şöyledir : İman, vakıaya mutabık, delilden gelen kesin tasdiktir. Tasdik delilsiz olursa iman olmaz, çünkü, kesin olmaz. Tasdikin kesin olması ise ancak bir delille sabit olduğu zaman olur. Bundan dolayı akidede delilin katî olması mutlaka gereklidir ve zannî olması da caiz değildir.Ve unutulmamalıdır ki akıl kelimesi Kur an da 49 yerde ve tümü de fiil olarak geçer.Aklı devamlı olarak fiil / eylem halinde kullanan Kur an ayetleri, akletmenin ve aklı doğru kullanmanın önemine dikkat çekmektedir.
    "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün peşpeşe gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü gemilerin denizde yüzmesinde, ALLAH'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde, aklını kullanan bir toplum için (ALLAH'ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok âyetler/deliller vardır." (Bakara: 2/164)
    “... İlimde ileri gidenler; biz ona inandık, hepsi de Rabbimizin katındandır derler. Bunu ise ancak aklını isabetle kullanabilenler akledip düşünebilir.” (Âl-i İmran: 3/7)
    Kur'an, akıl üzerinde bu kadar durup aklın önemini vurgulayarak, bazı muharref veya uydurma dinlerin "iman akıldan uzaktır; iman akılla bağdaşmaz; Dine girmek ve anlamak için aklı kapıda bırakıp buraya öyle gireceksiniz; Mü'min olabilmek için aklı bir kenara bırakıp sadece kalpten yararlanmak gerekir" şeklindeki anlayışların yanlışlığını belirtiyor.

    Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:

    “Hiç kimse kendisini hidayete götürecek ya da tehlikeden alıkoyacak ‘’akıldan’’ daha faziletli bir şey kazanmamıştır.”[3]

    “Akıllı kimse, nefsini kontrol altına alıp ölümden sonraki hayat için hazırlık yapan, âciz insan da nefsinin hevâsına (istek ve tutkularına) uyup da ALLAH’tan (olmayacak şeyleri) temenni eden kimsedir.”[4]

    YanıtlaSil
  26. yazının devamı...
    4-‘’ Burada, İslam'ın işlevini iyi anlamak önemlidir. En nihayetinde, İslam, ilahi bir kaynaktan gelmemiş, bundan 1500 yıl evvel oluşmaya başlamış, insanlık tarihinde hüküm süren binlerce dini ilkeler bütününden biridir. Bu bakımdan kusursuz olmadığı gibi, her daim, insani ögeler ve eksiklikler de içerir.’’
    Evet İslam insalık tarihinde hüküm süren dini ilkeler bütününün sonuncusudur.Çünkü diğer ilahi dinlerin sonuncusu olarak insanlığa indirilmiştir.İnsani öğeler ve eksiklikler içerdiği hakkında deliliniz nedir ki ? Bu sonuçsuz ve büyük bir iddiadır.Sizin bakış açınızı yansıtmaktan başka bir işe yaramayacağı da çok açıktır.
    5-‘’ Şimdi biraz daha beni anlamanız için, Soma örneğini genişletmek isterim. Soma'da, elbette ki göçüğü ve yüzlerce insanın ölümünü İslam gerçekleştirmemiştir; ancak bu sürecin oluşmasında ve devamlılığını sürdürmesinde etkileri vardır.’’
    Peki 2010 yılında ABD’nin Batı Virginia eyaletinde, Upper Big Branch madenindeki patlamada ölen 29 madencinin ölümüne neden olan da İslam mıdır ? Fransa'da 10 Mart 1906'da meydana ve 1099 kişinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasına ne demeli ? Bu iki kazanın suçlusu da İslam mı sizce ? Sizin bu konuda ki gayretiniz maalesef konuyu çarpıtmaktan başka bir işe yaramıyor.Şöyle ki resmi bir dini olmayan Kuzey Kore’de yaşanan tüm olumsuzlukları genelde komünistlere özelde ateistlere mal etmek insafsızlık olmaz mı ? Oysa her fırsatta suçlamayı kendinize bir hak gördüğünüz İslam dini, masum bir insanın canı söz konusu oldu mu şunu kesin bir şekilde emrediyor :
    “İşte bundan dolayı İsrâiloğulları'na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” (Maide, 5/32)
    "İşte azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir." (Nâziât: 79/38-39).
    Ve şu hadisler :
    "Kâbe'nin taş taş yıkılması, Allah katında tekbir müslümanın kanının akmasından daha ehvendir."
    yani dünyanın neresinde olursa olsun bir müslümanın katledilmesi kâbe'nin yıkılmasından daha önemlidir. kâbe yıkılsın ancak müslümanlar öldürülmesin. kullarına bu kadar merhametli olan Allah subhanehû ve tealâ'nın şanlı Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem yine şöyle buyuruyor:
    "Dünyanın yok olup gitmesi Allah nezdinde tekbir müslümanın katledilmesinden daha ehvendir."
    6-‘’ Şöyle ifade edeyim: Toplumda tecavüz vakaları varsa, siz sadece kalkıp da tecavüz edenleri hapse atar, sadece ceza ile işleri yoluna koyabileceğinizi düşünürseniz, yanılırsınız. Tecavüz suçunu oluşturan koşulları da incelemeniz gerekir. Toplumda bu vakaların neden olduğu, insanların neden tecavüze yönlendiği veya tecavüzün neden normalleştiğini araştırmalısınız ve buna sebep olan ögeleri, mesela fakirliği veya eğitimsizliği, ortadan kaldırmalısınız. Diğer bir deyişle, suçu oluşturan veya besleyen sosyal ortamı da göz önüne almalısınız ki, suçluyla değil, suçla mücadele edebilesiniz.’’
    Cevap : Evet, sorunu çok güzel ele almışsınız.Bu söylediklerinize katılmamak elde değil.Fakat her zaman olduğu gibi ortaya bir çözüm koyamamışsınız.İslamın ise toplumun ıslahı noktasında ortaya koyduğu öğretileri tek tek ele almama gerek yok sanırım.Bu tür olumsuzlukların yaşanmasında hala İslamı suçlayacaksınız, şöyle bir örnek zorunda kalacağım :

    YanıtlaSil
  27. yazının devamı...
    Yani her gün 89 intihar yaşanıyor.
    Yani her 100.000 nüfusa 11.05 intihar düşüyor.
    İntihar edenlerin üçte biri alkollüymüş. Bir o kadarında da çeşitli miktarlarda uyuşturucu bulunmuş.
    15-24 yaş arası Amerikalılar intihar teşebbüsünde çok bulunuyorlar. Ancak % 1'i bunda başarılı oluyor ve ölüyor.
    65 yaş üstündekiler intihar etmekte daha 'başarılılar': Bunların her dört girişiminden biri ölümle sonuçlanıyor.
    Okulların açılmasını takip eden dönemlerde lise öğrencilerinin % 8'i intihar teşebbüsünde bulunuyor.
    İntihar eden Amerikalıların % 78.8'i erkek. Erkeklerde en çok intihar eden grup 75 yaş ve üzeri. Kadınlarda ise daha çok 40-50 yaş arası intihar ediyor.
    Eğer siyahsanız intihar etme olasılığınız beyazlara oranla 7 kat fazla.
    HER YIL 17.000 CİNAYET
    Her yıl 17.000 Amerikalı katillerce öldürülüyor.
    Üstelik bu rakam alınan önlemler sonunda ulaşılmış 'iyileşmiş' rakam.
    Yani ABD'nin Irak işgalindeki kayıpları 4.000'e yaklaştı diye abartmayın. Her yıl Amerikalı Amerikalıyı savaş varmışçasına öldürüyor.
    TRAFİK, SAVAŞTAN BETER
    2006 yılında 42.642 Amerikalı trafik kazalarında can verdi.
    Bu rakam Amerika için son 5 yıl içindeki en düşük rakam.
    Ölenlerin % 55'i emniyet kemeri takmayan sürücülerdi.
    İngiltere için trafik kazalarında ölen sayısı 2005'de 3.201'di. Nüfus farkını bile dikkate alsak ABD araba sürmek için hiç de iyi bir yer gibi durmuyor.
    2005 verilerine göre ABD'de her yıl 14 yaşın altındaki 1.451 çocuk hayatını trafik kazalarında kaybediyormuş.
    Yani her gün tam 4 Amerikalı çocuk trafik kazalarında ölüyor.
    Yaralı sayısı ise yıllık 203.000, her bir güne 556 yaralı çocuk düşer.
    Bu kazaların dörtte biri alkolün neden olduğu kazalar.
    ABD'de her 31 dakikada bir alkollü sürücüler tarafından kullanılan motorlu bir araç bir kişiye çarpıyormuş.
    Sadece 2005'de alkolün neden olduğu trafik kazalarında 16.885 kişi ölmüş.
    Aynı yıl 1.4 milyon sürücü alkollü araç kullandığı için tutuklanmış.
    Amerika'daki trafik kazası ölümlerinin % 18'i ise uyuşturucu kullanımından kaynaklanıyormuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (Buraya başlık düşmeyi unutmuşum) ''ABD (YILLIK) SUÇ ORANLARI''
      ''ABD de yılda 32.00 kişi intihar ediyor ''' şeklinde başlıyor paragraf.

      Sil
  28. yazının devamı...
    İKİ DAKİKADA BİR TECAVÜZ
    Her iki dakikada bir tecavüz yaşanıyor.
    ABD dünyanın en çok tecavüz yaşanan ülkelerinden biri.
    Bu ülkede Almanya'nın 4, İngiltere'nin 13, Japonya'nın ise 20 misli daha fazla tecavüz yaşanıyor.
    ABD'de her yıl çeyrek milyon kadar kadın tecavüze ve cinsel saldırıya uğruyor.
    Cinsel şiddete uğrayanların % 22'si erkek.
    Erkekler çocukken bir yakını, ya da ilerleyen yıllarda patronu vs.'nin cinsel saldırısına uğrayabiliyor.
    18 yaş altı erkek çocuklara tecavüz sanılandan daha yaygın.
    Her yıl yaşanan yaklaşık 93.000 tecavüz sonucunda ABD'de 32.000 kadar hamilelik vakası yaşanıyor. Bu rakam Bosna Savaşı esnasındaki rakama yakın.
    Amerika'da tecavüze uğrayan kadınların sadece 5'te 1'i başından geçeni polise anlatıyor. Geri kalanı yaşadıklarını kimseye söylememeyi tercih ediyor.
    Tecavüz vakalarının % 10'unda saldırgan, kadının kocası ya da yakın sevgilisi.
    10 MİLYON SALDIRI
    Mala dönük saldırı sayısı yılda 10 milyon vakayı aşıyor.
    ABD'de bir yılda çalınan otomobil sayısı Türkiye'nin yıllık üretiminin bile üzerinde.
    Her yıl 1 milyon 200 binden fazla otomobil Amerikan sokaklarından kayboluyor.
    Yıllık kapkaç hırsızlığı sayısı ise 6 milyon 700 binin üzerinde.
    Kapkaçın Türkiye'de en yoğun olduğu ve zirve yaptığı 2004 yılında ise kapkaç vakası sayısı 11.886 idi.
    SUÇ SIRADAN
    2006 yılında eyalet ya da federal kurumlara ait hapishane ya da hücrelerde yatanların sayısı 2.38 milyon kişi olmuş. 5 milyon insan ise ya şartlı serbest bırakılmış ya da hafif suçlardan gözaltına alınmış. Bu arada belirtelim eğer siyahsanız haliniz daha beter. çünkü siyahlarda hapse girme oranı beyazların tam 10 misli.
    Rakamlar dikkate alındığında 2006 yılında her 31 Amerikalı yetişkinden en az biri hapse girmiş (IHT, 'One of Every 31 Adults in US Justice System', 7 December 2007).
    Öldürülen beyazların % 85'inin katili de beyaz. Öldürülen siyahların ise katillerinin % 94'Ü siyah. Anlayacağınız ırk ayrımı cinayetlerde bile sürüyor.
    Erkeklerin cinayet işleme oranı kadınlardan 9 kat daha fazla.
    ABD'de her yıl 13 milyon kişi (toplam nüfusun yaklaşık % 5'i) suç kurbanı oluyor.
    Elbette her ülkenin iyi ve kötü yönleri var.
    Ancak ABD'nin suç rakamları diğer ülkeler ile kıyaslandığında gerçekten oldukça yüksek çıkıyor.
    Türkiye ile kıyaslandığında ise bir çok alanda ABD 'cehennem' gibi kalıyor...Kaynak : Prof. Dr. Sedat Laçiner (Blog)

    YanıtlaSil
  29. yazının devamı...
    Türkiye ile kıyaslandığında ise bir çok alanda ABD 'cehennem' gibi kalıyor...Kaynak : Prof. Dr. Sedat Laçiner (Blog)

    Toplumun Islahatına yönelik birkaç ayet paylaşacağım örnek olması açısından :
    Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur. (FURKAN/68)
    Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.
    Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.(BAKARA/278-279)

    Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.(BAKARA/85)
    60:12 - Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

    Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. Nahl 90
    Sanırım bu kadar örnek yeterli olur.Sayın Hayyam buna karşılık, toplumun ıslahı noktasında sizin ortaya koyacağınız çözüm nedir ? İdeolojik ve fikirsel anlamda bir alternatifinizin olduğunu düşünüyorum ki bunun böyle olması gerekiyor.Varsa şayet böyle bir çalışmanız benimle paylaşırsanız çok memnun olurum.

    YanıtlaSil
  30. yazının devamı...
    7-‘’ Bu noktada, benim ısrarla belirttiğim şey, gerek devlet erkanının gerekse işveren sınıfının, özelikle dinin toplumsal olarak etkisinin önemli olduğu coğrafyalarda, işledikleri suç neticesinde, dini telkinlerle, işledikleri suçu veya kabahati hafife indirgedikleridir. Siz, ısrarla, İslam öldürmedi o insanları diyebilirsiniz, evet, İslam bir ideoloji olarak insan öldüremez de zaten, tıpkı kapitalizmin de eline bıçak alıp kimseyi öldürmediği gibi, ama suçların gerek işlenmesine gerek örtülmesine doğrudan veya dolaylı etki eder.’’
    Cevap : ‘’özelikle dinin toplumsal olarak etkisinin önemli olduğu coğrafyalarda’’ demişsiniz.Peki ideolojisi dinsizlik olan komünist SSCB ‘ nin işlediği şu savaş suçları için ne diyeceksiniz :
    • Ateşkes bayrağı kaldıranlara saldırmak
    • Ateşkes bayrağını yanıltıcı şekilde kullanarak saldırmak
    • Savaş esirlerine ve sivillere saldırmak, tecavüz etmek ve şiddet uygulamak
    • Sivillere yönelik saldırılar
    • Askeri olmayan hedeflere saldırmak
    • Kızılhaç ve Kızılay amblemleri taşıyan bina, malzeme ve personele saldırmak
    • Zehir veya zehirli silahları, yasaklanmış silahları kullanmak
    • Silahlı kuvvetlere 15 yaşından küçükleri almak
    • İşgal edilen toprakların demografik yapısının değiştirilmesine yönelik eylemler
    • İşgal edilen topraklardaki düşman devlet vatandaşlarını kendi ülkelerine karşı operasyonlara katılmaya zorlamak
    • Soykırım ve toplu katliam[2]

    Bu maddeler arasından açmamı istediğiniz bir başlık olursa size geniş açıklamalar sunabilirim.Bakın işte kendiniz de söylüyorsunuz ‘’, İslam bir ideoloji olarak insan öldüremez de zaten,’’ öyleyse ne diye her fırsatta İslamı eleştiriyorsunuz ki.Sizi bu noktada nedense hiç anlamıyorum..

    YanıtlaSil
  31. yazının devamı...
    8-‘’Dinleri inkar ettiğim noktasında haklısınız. Aşkın bir yaratıcının, insanlara din adı altında bir kurallar yığını gönderdiğine inanmıyorum. Din denilen şeyin, insan ürünü olduğunu düşünüyorum. Ancak bu, din yerine bir fikirler birliği koyduğum veya koymam gerektiği anlamına gelmiyor. Elbette ki kimi rasyonel ve seküler değer algılayışım ve anlayışım mevcut; ancak, bu algı ve anlayış, temelini tanrısal bir istekten almıyor. Dolayısıyla, sizin muhtemelen kafanızda kurduğunuz sıkı ahlaki kontrol ve etki alanından da uzak bir fikirler yığınım olduğunu düşünüyorum.’’
    Cevap: Madem ki hayat, insan, evren ve bunların öncesi ve sonrasıyla ilgili külli bir fikir ortaya koyamıyorsunuz, o vakit var olan ideojileri sadece eleştirmekle yetinirsiniz.Ve sizin de yaptığınız da bariz bir şekilde bu zaten.Hayat sadece bireysel manada ele alınacak bir olgu değil.İnsan sosyal bir varlıktır.Ve sosyal bir varlık olması itibariyle de sosyal bir nizama yani ideolojiye ihtiyaç duyar.Ve insanlık için belirlenmiş en iyi ideolojide İslam ideolojisidir.
    “Kur’an, bütün insanlar için bir öğüttür; evrensel bir mesajdır.” (Yûsuf, 12/104)
    “(Tevhîd inancı konusunda) seninle tartışanlara de ki: Ben ve bana tâbi olanlar, yüzümüzü Allah’a döndük ve O’na teslim olarak müslüman olduk, deyin! Ehl-i kitâb olanlarla ehl-i kitâb olmayan ümmî müşriklere de deki: Siz de müslüman olmaya var mısınız? Eğer müslüman olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar.Eğer yüz çevirecek olurlarsa size düşen sâdece tebliğdir. Allah kullarını hakkıyla görendir.”(Âl-i İmrân, 3/120)
    “Kadınlarından ‘Sen artık bana annem gibisin’ diyerek ayrılmaya kalkıp da sonra cayanlar tekrar ilişkiye girmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturacaklardır. İşte size tavsiye edilen budur. Allah her ne yaparsanız haberdardır. Buna gücü yetmeyen tekrar ilişkiye girmeden önce iki ay sırasıyla oruç tutacaktır. Buna da gücü yetmeyen altmış yoksulu doyuracaktır. Allah’a ve peygamberine imanınız varsa böyle yapacaksınız. Bunlar Allah’ın çizdiği sınırlardır. Kâfirleri ise acı bir azap bekliyor.” (Mücadele; 3-4).

    YanıtlaSil
  32. yazının devamı...
    9-‘’ Dinin statik yapısını belirlerken hangi metodu kullanıyorum? Aslında, bu, çok basit bir şey. Ahlak anlayışımızın zamanla değiştiğini kuşkusuz gözlemleyebiliyorsunuzdur. İslam'da geçerli ahlakın, günümüzde uygulanırlığının olmadığını ve aynı şekilde, ilkel bile kaldığını görebiliyor olmanız lazım. Mesela, hırsızların elinin kesilmesi, kadınların erkeklerden miras olarak yarı pay alması, değnekle vurma gibi cezaların olması, belki 1500 yıl önce makuldü, ancak ne yazık ki, dinler, kendi emirlerini revize edemediği, yani statik kaldığı için, artık ilkel görünmeye mahkumdur.’’
    Cevap : Siz dindeki ahlak anlayışının değişken olduğunu düşünüyorsunuz.Oysa Kur an ın emrettiği ahlak anlayışının kıyamete kadar devam edeceğini ve etmesi gerektiğini belirten çok açık ayetler vardır.İslam da geçerli olan ahlakın, günümüzde uygulanırlığının olmadığını hangi bilimsel veriye veya çalışmaya göre tespit ettiniz ki ??? YANİ SİZ BUGÜN ACIMASIZ BİR ŞEKİLDE UYGULANAN VE UYGULANABİLİRLİĞİ OLAN KAPİTALİZM İ MODERN ( UYGULANDIĞI İÇİN ) ŞUAN UYGULANMIYOR DİYE DE İSLAMI İLKEL GÖRÜYORSUNUZ ÖYLE Mİ ? Aslında bu düşünce bile sizin insana, hayata ve topluma bakış açsınızı çok net bir şekilde ortaya koyuyor.Bir Hadisle bu ön görünüzü çürütmen daha kolay olacaktır.
    “Nübüvvet içinizde, Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat/bir krallık/zalim yönetimler başa gelir; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur” buyurdu ve sonra sustu. (bk. Ahmed b. Hanbel, 4/273)
    Ve Allah ın izniyle hadisi bize müjdelediği şekilde bir İslami Yönetimin kurulması er yada geç gerçekleşecektir.

    YanıtlaSil
  33. yazının devamı...
    10-‘’ Ve, dinin yerine sunduğum bir alternatif fikrim yok. Size göre, dinin yerine bir şey koymayışım, salt eleştiri olabilir, ancak temelde, din gibi tabulara ve kutsallara sahip olan, insanları insan ve madde ötesi inanç ve hülyalarla oyalan bir şeyin yerine ona tekabül eden veya onun boşluklarını dolduran bir şey önermem kendimle çelişmem anlamına gelir, çünkü sorunun zaten böylesi bir düşünce sisteminin yerleşmesinden doğduğunu düşünüyorum.’’
    Cevap : Bu cümlelerin işaret ettiği : ‘’ madde ötesi inanç ve hülyalarla oyalan’’ biri olmaktan Allah a sığınırım.İnsanları hülyalarla oyaladığımızı düşünmeniz bir iftiradır sadece.Savunduğum ideolojinin doğruluğundan asla şüphe etmiyorum.Şayet bir şüpheye de mahal verecek olursam, bu benim zayıflığım ve acizliğimle olur ancak.
    ‘Aranızda hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte gerçek kurtuluşa erenler bunlardır.'(Al-¬i İmran suresi 104.Ayet)
    11- ‘’Bu yazınızı daha önce de görmüştüm, ancak artık açıklamaktan yorulduğum konulara denk düştüğü için tartışma hevesini kendimde bulamamıştım. Madem ki ısrarla konuyu gündeme getirmek istiyorsunuz, getirelim.’’
    Cevap : Bu sitenin yöneticisi olduğunuz için kısa da olsa bir açıklama yapmalısınız diye düşünüyorum.Yok eğer tartışma hevesini kendinizde göremiyorsanız, bunu elbette ki anlayışla karşılarım.Fakat bu gibi durumlarda küçük bir not bırakırsanız sevinirim.Aksi halde günlerce pc başında sizden bir cevap gelebilir diye beklemiş olacağım.
    Saygı bizden..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Aydın,

      Sizin gibi madde madde cevaplar sunayım:

      1. İnsanların, daha doğrusu müminlerin, yaptıkları kötücül davranışları veya seçimleri dine mâl etmeyeceksek, iyi davranış veya seçimleri de mâl etmeyelim. Misal, İslam'da belirtilmemekle birlikte, bir müminin yaptığı ve topluma ya da bireye yararlı bir davranışı, tutup da İslam'ın güzelliği olarak göstermeyelim. Şayet bu durumda, siz, "o iyiliği doğuran İslam'dır" diyorsanız, buna karşı ben de diyorum ki, "başka müminlerin yaptıkları kötülüğü doğuran da İslam'dır."

      2. Gazali hakkında ya eksik bilgiye sahipsiniz ya da taraflı bir tutum sergiliyorsunuz. Gazali'nin, Yunan kökenli felsefe anlayışına karşı olduğu, akıl yerine sezgiyi, yani imanı üstün tuttuğu, apaçık bilinen ve günümüz İslam yorumcuları tarafından da gayet doğallıkla savunulan bir şeydir.

      Elbette ki, Gazali de, kendi yöntemine "ilim" demiştir, ancak bu ilim, bizim anladığımız anlamda aklın üstün tutulduğu "bilim" değil, tam tersine, Allah'a imanı içeren ve her şeyi bu iman ile tasavvuf içerisinde açıklayan ilimdir.

      Hatta ve hatta, Gazali'nin, İslam dünyası ve coğrafyasını karanlığa sürükleyen kimselerden olduğu sa söylenmektedir. Bugün Ortadoğu'da yaygın olarak görülen ve pek kolaylıkla eleştiriye tâbi tutulabilecek uygulamalar, aklın ötelenmesinin ürünüdür.

      3. Beni, başına buyrukluk ile suçlamış, buna karşın, kendiniz, "iman" mefhumunun sanki evrensel bir tanımıymış gibi bir tanımı önüme koymuşsunuz. Kaldı ki, önüme koyduğunuz tanım da, hiçbir şey ifade etmemektedir. Tanıma göre, iman, delil ile ortaya konan onaydır. Diğer bir deyişle, bir olaya dair mevcut deliller ile desteklenen mevcut durum imanın temelidir.

      Burada iki eleştirim var:

      a. İkinci maddeden anladığım üzere, Gazali'nin fikirlerini doğru buluyorsunuz. Yine ikinci maddenin üçüncü alt başlığında "delilin butlanıyla medlulun da butlanı lazım gelir." düşüncesini makul bulmuş olmalısınız. Buna göre, iman denilen kavram, sizce, bir delil ile desteklenmeli midir, desteklenmemeli midir?

      Şayet, desteklenmesi gerektiğini düşünüyorsanız, o halde, Gazali'nin yöntemini pek de doğru bulmadığınız sonucuna -müsaadenizle- varmak isterim.

      Yok, delil gerekmediğini düşünüyorsanız, o halde, burada yaptığınız tanım sizin bile kabul etmediğiniz bir tanım olur.

      b. İman için öne sürdüğünüz tanım, imanın kapsam ve derinliği ile ilgili yeterli bilgi içermiyor. Kuşkusuz, iman, belli bir inancı kapsar, ki bu inanç da elbette butlana dayalı bir inanç değildir, dolayısıyla bir destek noktası vardır; ancak yine de, imanın mertebelerini ölçer ve kavrarken, kıstaslarımız neler olabilir?

      Şayet, imanın esaslılığı Allah katında değer bulacak bir şey ise, sizlerin iman hakkında net bir çizgi çizebilmesi mümkün müdür?

      İman hakkında net bir çizgi çizemiyorsanız ve size göre bunun takdir yetkisi yalnız Allah'ta ise, o halde, en azından biz insanlar için "iman" denilen şey, ne idüğü belirsiz bir kavram olmuş olmuyor mu?

      Öte yandan, Kur'an'da "akıl" kelimesinin veya "akletmek" fiilinin geçtiği doğrudur; ancak dikkat buyurursanız, aklı ve akletmeyi insanları geliştirme aracı olarak değil, Allah'ın varlık ve birliğini kavrama aracı olarak kullanılması gerektiği söylenir. Diğer bir deyişle, burada, Kur'an, aklı yüceltmez, sadece müminlerin İslam'a bağlanmasını sağlayan bir şey olarak görür. Zaten iman kelimesini (anlamıyla birlikte) ararsanız Kur'an'da, mümin olmanın ön koşulu olarak akıldan önce gerekli görüldüğünü fark edebilirsiniz.

      Sil
    2. 4. İslam'ın ilahi dinlerin sonuncusu olduğu, yine İslam'ın iddiasıdır. İslam'dan sonra da küçük veya büyük onlarca din ortaya çıkmıştır, sadece, İslam bu dinleri kabul etmemiştir. Hiç kuşku yok ki, o dinlerin kabul edilmemesi veya İslam'ın Yahudilik ve Hristiyanlık gibi hak dinler dışındaki dinleri batıl ilan etmesi, keyfi bir tutumdur.

      Bununla birlikte, İslam'ın içerdiği eksikleri görmek için, öncelikle iman perdesini kaldırarak Kur'an'ı incelemek gerekmektedir. Şayet, ilk bakışta yanlış bile olsa, bir hikmet arayarak ayetleri eğer bükerseniz, elbette ki eksiklerini fark edemezsiniz.

      5. Maden patlamaları üzerinden İslam eleştirimi maalesef ki bir türlü anlamıyorsunuz.

      2010 yılındaki maden patlaması bir kenara, bundan 100 yıl önceki maden patlamasından örnek vermek neyi ifade ediyor? Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti başbakanının, bundan 100 yılı aşkın süre önce meydana gelen maden patlamasıyla, günümüzdeki maden patlamasını bir tutup, sanki bu ikisi arasında hiç zaman farkı yokmuş gibi, sanki bu kadar zaman zarfında hiç teknolojik gelişme olmamış gibi, ortada suçlanacak bir durum olmadığını ima etmesi, hatta ve hatta, "bu işin 'fıtrat'ında var" denilerek, bu ölümleri makulleştirmesi gibi bir durum şu anki örneğiniz.

      Elbette ki, "dünyadaki tüm maden patlamalarının veya ölümlerinin sorumlusu İslam'dır" demiyorum; ancak İslam'ın hüküm sürdüğü coğrafyalarda, ucu ölümle sonuçlanan bir durum olduğu an "şehit" kavramına sığınılması, halkın din adamlarınca sakinleştirilmeye çalışılması, ölümlerin kader olarak lanse edilmesi, İslam'ın kendi içerisindeki dinamiğin bir sonucudur. İslam, zaten kutsal olmadığı için ve zaten kitleleri kontrol altında tutma üzerine kurulu bir ideoloji olduğu için, siyasi erkin bunu kullanması da kaçınılmaz oluyor.

      Öte yandan, İslam, genel olarak gelişmeye ket vuran bir yapıdadır. Ortadoğu'ya dönüp bakmanız bunu görmeniz için yeter. Elbette ki, "gerçek İslam bu değil" diyeceksiniz, çünkü başka şansınız yok, ancak ne yazık ki, İslam denilen şey, belki kimi kolektif iyiliklerin doğumuna sebep olsa bile, böyle kötülüklerin doğumuna veya sürdürülmesine de sebep olacak bir dindir.

      6. Alıntı yaptığınız yerde, ABD'nin Türkiye'den daha beter bir yer olduğu gibi bir sonuca ulaşmışsınız. Verileri teker teker kontrol edecek değilim, ancak, gerek nüfus yoğunluğunu gerekse adaletin işleyişini iyi incelemek gerekir.

      Misal, şöyle bir bilgi var: "Rakamlar dikkate alındığında 2006 yılında her 31 Amerikalı yetişkinden en az biri hapse girmiştir." Acaba bunun sebebi, adalet sisteminin iyi işlemesi olabilir mi? Ülkemizde kadına karşı şiddet had safhadayken, erkeklerin hiç veya çok az ceza aldıkları bilinmekte veya aynı şekilde, Anadolu'nun veya Doğu'nun kırsal kesimlerinde, adaletin devlet tarafından değil de, aile büyükleri tarafından sağlandığı bilinmekte; hal böyleyken, acaba, bu ülkedeki hapse yolu düşmeyen insanların sayısı, şayet Amerika'dakine göre azsa, doğru düzgün işlemeyen bir adalet çarkından bahsedebilir miyiz?

      Buna benzer akıl yürütmeler, diğer bilgiler için de yapılabilir. Elbette ki Amerika'yı savunuyor değilim, ancak, Amerika'nın Türkiye'den daha iyi veya kötü bir yer olup olmadığı gibi bir sonuca, böylesi verilerden ulaşılamaz. Artı ve eksileriyle, iki ülkenin karşılaştırılması yapıldıktan sonra bir sonuca varmak her daim sağlıklı olur.

      Sil
    3. 7. SSCB'ye yönelttiğiniz eleştirilerde haklısınız. Ancak unutmamanız gereken şey şu ki, SSCB ateist bir ideolojiye sahip olmakla birlikte, dinsiz değildi. Daha doğrusu, kendi siyasal ideolojileri, onlar için bir dindi. Ortada bir tanrı yoktu, ancak onun kadar ve onun emirleri kadar keskin ideolojik zırvalar vardı. Bu bakımdan, eleştirilerim haklılığını sürdürmektedir; zira ben, insanların gelişmesini engelleyen, bireyi kıskaç altına alan en önemli oluşumların başında "din"in geldiğini düşünüyorum.

      8. Söylediklerimi salt bir eleştiri olarak görüp, onları kayda değer bulmayabilirsiniz. Bu noktada size bir şey diyemem. Beni ve söylediklerimi ciddiye almama hakkını her zaman haizsiniz. Ancak burada önemli olan şey şu: Neyin doğru olduğunu sistematik bir biçimde ortaya koymayı seçmesem bile, en azından neyin yanlış olduğunu görüyorum ve eleştirilerimle bir yanlışa işaret ediyorum. "Şüphesiz bunda düşünenler için ibretler vardır." diyerek, küçük de bir latife yapayım.

      9. Dindeki ahlak anlayışının değişken olduğunu düşünmüyorum, tam tersine, sabit olduğunu düşünüyorum. Din, bir emir koyar ortaya ve sonra bunu asla revize etmez. Ancak çok iyi biliyoruz ki, insanların ahlaksal anlayışları zamanla değişir. İşte bu noktada, dinin emirleri, güne ayak uyduramaz hale gelir ve hüküm sürdüğü alanı cehenneme çevirir.

      Elbette ki, dinin emirlerinin asıl olan olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak ben, İslam için konuşursak, hırsızların elinin kesilmesini veya kadınların mirastan erkeklere oranla yarı pay almasını veya değnekle adam dövme cezasının bulunmasını evrensel ahlakın bir yansıması olarak görmüyorum. Belki sizin için olması gereken budur, ancak ne yazık ki, zaman ilerledikçe ve şayet mümkün olur da daha rasyonel ve hümanist düşünceler hüküm sürerse dünyada, İslam bu görüşleri sebebiyle ortadan kalkacaktır zaten.

      10. İnandığınız düşüncenin doğruluğundan şüphe etmediğinizi kestirebiliyorum ve bu şüphe etmemenizi güzel bir şey olarak gördüğünüzü de. Ancak ne yazık ki, bu şüphe etmeyen halinizi ve sizi bu hale getiren düşünce yapısını her zaman olumsuz bir şey olarak göreceğim ve elimden geldiğince bu eminliğin ve sistemin yanlış olduğunu anlatmaya çalışacağım.

      Son olarak, bloga bazen çok yorum gönderiliyor. Görüyorsunuz ki, ufacık bir konu bile, ister istemez dallanıp budaklanıp, sayfalarca yazıya dönüşüyor. Elbette ki, size, bir cevap vermeyeceğim yönünde bilgi verebilirdim, ama herkes sizin gibi yazılarını sahiplenmiyor. Kimi durumda, kalkıp da onlarca sayfa cevap yazdığım, ama sonra yorum sahibinin hiç uğramadığı da oluyor. Dolayısıyla, her ne kadar cevapsız bırakma konusunda tamamen haklı olmasam da, anlayışınıza sığınmak isterim.

      Esen kalın.
      Saygılarımla.

      Sil
  34. Aydın;
    Sayın ''Hayyam'' cevap için teşekkür ediyorum.
    Bendeniz de alıntı yaparak, maddeler halinde eleştirilerimi sürdürme niyetindeyim.
    1-‘’ İnsanların, daha doğrusu müminlerin, yaptıkları kötücül davranışları veya seçimleri dine mâl etmeyeceksek, iyi davranış veya seçimleri de mâl etmeyelim. Misal, İslam'da belirtilmemekle birlikte, bir müminin yaptığı ve topluma ya da bireye yararlı bir davranışı, tutup da İslam'ın güzelliği olarak göstermeyelim. Şayet bu durumda, siz, "o iyiliği doğuran İslam'dır" diyorsanız, buna karşı ben de diyorum ki, "başka müminlerin yaptıkları kötülüğü doğuran da İslam'dır."
    Cevap : İslam’ın asıl ve ana kaynağı Kur an dır.Ve Kur an insana hiçbir kötülüğü emretmez.Bu sebeple bir müminin yaptığı hata İslam’a mal edilemez.
    2-‘’Gazali hakkında ya eksik bilgiye sahipsiniz ya da taraflı bir tutum sergiliyorsunuz. Gazali'nin, Yunan kökenli felsefe anlayışına karşı olduğu, akıl yerine sezgiyi, yani imanı üstün tuttuğu, apaçık bilinen ve günümüz İslam yorumcuları tarafından da gayet doğallıkla savunulan bir şeydir.’’
    Cevap : İmam Gazali konusunu arzu ederseniz farklı bir başlık altında tartışabiliriz.Bu konuda ki fikirlerim uzun bir içerik taşıyabilir.Ki tartışsak bile orta bir yol bulabileceğimizi sanmıyorum 
    3- ‘’Beni, başına buyrukluk ile suçlamış, buna karşın, kendiniz, "iman" mefhumunun sanki evrensel bir tanımıymış gibi bir tanımı önüme koymuşsunuz. Kaldı ki, önüme koyduğunuz tanım da, hiçbir şey ifade etmemektedir. Tanıma göre, iman, delil ile ortaya konan onaydır. Diğer bir deyişle, bir olaya dair mevcut deliller ile desteklenen mevcut durum imanın temelidir.’’
    Cevap : Nihayet ortak bir noktada buluşuyoruz gibi  (bunun bir konuyla bile sınırla olmasını, başarı olarak kabul ediyorum)  Yani anladığınız şekilde (‘’ Tanıma göre, iman, delil ile ortaya konan onaydır.’’) daha önce beyan ettiğim iman tanımını aynen savunuyorum.Şöyle ki Kur an-ı Kerim dikkati eşyaya yöneltir.İnsanı, eşyaya ve eşyanın etrafında olup bitenlere, eşyaya ilişkin hususlara bakmaya ve böylece Allah’ın varlığına, delile dayanarak inanmaya çağırır.Bu anlamda yüzlerce ayet gelmiştir. Birkaçını paylaşacağım :

    YanıtlaSil
  35. yazının devamı...
    190 – Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde düşünen akıl sahipleri için deliller vardır. [12,105-106]
    “O'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.” (Rum, 30/22)
    “O (insan), bel ile göğüs nahiyesinden çıkan, atılan bir sudan yaratıldı. (Tarık-5/7)
    ‘’… (Mesela) deve nasıl yaratılmış? Gök nasıl kurulup uçsuz bucaksız yükseltilmiş? Dağlar nasıl da yeri tutup, dengeleyen direkler halinde dikilmiş. Yeryüzü nasıl yayılıp hayata elverişli kılınmış?”(Ğaşiye, 88/17-20)
    Bunlar gibi, insanı eşyaya, eşyanın etrafındakilere ve eşyayla ilgili hususlara derin bir düşünce ile bakmaya, bu suretle düzen sahibi bir Allah’ın mevcudiyetini delille anlamaya ve neticede Allah’a imanın akıl ve delilden çıkması ile köklü bir imana sahip olmasına davet eden bir çok ayet vardır.Sayın ‘’Hayyam’’ eğer Ron Fricke’nin Baraka adlı belgeselini izlediyseniz, her toplumda bir yaratıcıya tapınma vakıasının fıtri olduğunu göreceksiniz.Bu bir çok bilimsel araştırmayla da kanıtlanmış bir olgudur.

    YanıtlaSil
  36. yazının devamı...
    (Sayın Hayyam bilimsel verileri çok fazla önemsediğin için şunlara bir göz atabilirsin)
    • Yale Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada ise bebeklerin kendi başına hareket edebilen cisimlere yaratıcı güç atfettikleri görüldü. Çocukların kendi kendine hareket edebilen her şeyi ölümsüz, çok bilgili ve algıları çok gelişmiş gördükleri tespit edildi.
    • Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir başka araştırmaya göre ise çocukların anne ve babaları evrime inansa dahi, 10 yaşın altındaki çocuklar evrime değil Tanrı tarafından yaratılmaya inanmaya daha yatkın. 10 yaşından sonra da bu inanç kişiye göre değişerek farklı yönlere doğru şekillenmeye başlıyor.
    • Barrett çocukların inanca meyilli olduğunu savunurken inandıkları gücün kültürlerine göre değişebildiğini, din olgusunun daha ileri yaşlarda oluştuğunu hatırlattı.
    • Aynı şekilde DOĞAÜSTÜ OLAYLARDA DA BİR DÜZEN VE NEDEN BULMAYA PROGRAMLIYIZ. İNANÇ HAYATLA MÜCADELE EDEN İNSANA DÜZEN KURMASI İÇİN YARDIMCI OLUYOR.
    Az felsefe insanı tanrıtanımazlığa götürür,derinlemesine felsefe insanları tanrıya vardırır."
    -Francis Bacon 1561-1626 -


    "Doğa bilimleri bardağından içilen ilk yudum insanı ateist yapar.ama bardağın dibinde tanrı sizi beklemektedir...!"
    -Werner Heisenberg- (Nobel Ödüllü Fizikçi)

    "Evrenin en anlaşılmaz özelliği, anlaşılabilir olmasıdır."
    -Albert Einstein-

    YanıtlaSil
  37. yazının devamı...
    Bu en muhteşem sistem,ancak "çok kudretli ve çok zeki" bir varlığın yönetimi ile işleyişine devam edebilir.
    -Isaac Newton 1642-1627 - (Modern Fiziğin Atası)

    "Biri diğerini tamamladığı için din ve bilim arasında gerçek bir karşıtlık olması mümkün değildir."
    - 1918 Nobel Fizik Ödülü Sahibi Max Plank -

    Evren genişliyor (1929)

    Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir orandadır ki,Big Bang ten sonra birinci saniyede bu oran eğer,yüz bin milyon kere milyonda bir küçük olsaydı,
    evren şimdiki durumuna gelmeden kendi içine kapanarak çökerdi.
    (Stephan Hawking)

    Bilim:Evrenin kesin bir başlangıcı var. (2003)


    "Mevcut ispatla,kozmologlar geçmiş ezeli bir evren olasılığının arkasına daha
    fazla gizlenemezler.Kaçış yok,kozmik bir başlangıç ile yüzleşmek zorundalar."
    -Kozmolog(Fizikçi) Alexander Vilenkin-


    "Eğer biz başlangıcı mucizevi olarak görmezsek,aşılması güç zorluklar kendini gösterecektir."
    -Astronom Arthur Eddington 1882-1944 -

    Neden hiçbir şey değil de bir şeyler vardır ?"
    -Gottfried Leibniz 1646-1716 -

    "Elektromagnetik kuvvet ve çekim kuvveti oranında eğer 10^40 ta bir artış olsayadı sadece küçük yıldızlar olurdu.
    Aynı oranda bir azalmada da sadece büyük yıldızlar olurdu.Ve dünyanın var olması için küçük ve büyük yıldızlar bir
    arada bulunmak zorundadır."
    -Teorik Fizikçi Paul Davies-

    "20 yıl önce kozmolog olarak kariyerime başladığımda bir ateisttim.
    Bir gün teolojinin temel iddiasının doğru olduğunu ve bunun bizim anladığımız
    fizik kanunlarının gösteren bir kitap yazacağımı en vahşi rüyalarımda
    bile hayal edemezdim.
    -Kozmolog Frank Tipler-

    "Bir ateist olarak benim görüşüm daima iddianın götürdüğü yere gitmekti.DNA
    araştırmaları benim için bir yön teşkil etti.DNA nın korkunç karmaşıklığı ve
    bunların birlikte çalışma şekillerinin korkunç inceliğinin şans eseri
    bir araya gelmiş olması çok düşük bir ihtimaldir.
    Bunlarının hepsi bana zekanın eseriymiş gibi görünüyor.
    Hayatımın uzun bir dönemini ateist olarak yaşadıktan sonra artık
    tanrının varlığına inanıyorum."
    -Antony Flew-

    YanıtlaSil
  38. yazının devamı...
    Bu içgüdüsel bir davranıştır.Ancak bu fıtri iman vicdan yolundan gelir.Bu da hiç şüphesiz akıbeti olmayan bir yoldur ve yalnız başına bırakılırsa köklü bir imana götürmez.Vicdan çok defa insanın inandığı şeylere aslı olmayan bir takım şeyler katarak onlar, inandığı şeylerin ayrılmaz birer vasfı olarak zihninde canlandırır.İşte bu yüzden putlara tapma, yanlış bir ideolojiye sığınma (komünizm vb.) hurafeler, batıl inançlar ancak vicdanın yanılmasının ürünüdür.Bundan dolayı İslam vicdanı, iman konusunda tutulacak yol olarak tek başına bırakmamıştır; ta ki Allah’ın ilahlığına zıt sıfatlar vermesin, O’nun maddi şeylerde cisimleşebileceğini mümkün sayıp veya maddi şeylere ibadet etmekle O’na yaklaşma imkanını tasavvur edip de neticede küfre, şirke yahut hakiki imanın asla kabul etmediği kuruntu ve hurafelere götürmesin.Bu yüzden İSLAM, AKLI VİCDANLA BERABER KULLANMAYI FARZ KILMIŞ VE MÜSLÜMANA ALLAH’A İMAN EDERKEN AKLINI KULLANMAYI EMREDİP AKİDEDE TAKLİTTEN NEHYETMİŞTİR.YANİ ALLAH İMAN KONUSUNDA AKLI HAKEM KILMIŞTIR.
    190 – Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde düşünen akıl sahipleri için deliller vardır. (Al-i İmran)

    YanıtlaSil
  39. yazıya ilerleyen saatlerde devam edeceğim inşaAllah...Aydın

    YanıtlaSil
  40. ‘’ Tevrat Ve İncil Peygamberimizin Nübüvvetine Delildir
    Geçmiş peygamberlerle birlikte, geçmiş mukaddes kitaplardan Tevrat ve İncil, Hâtem-i Enbiyânın peygamberliğine birer delil ve şâhiddir. Tahrif edilmiş olmalarına rağmen, Hüseyin Cisrî gibi allâmeler, elimizdeki Tevrat ve İncil nüshalarında, bu mevzû ile alâkalı pek çok işaretler bulmuşlardır. Bunlardan sadece dört tanesini vermekle iktifâ edeceğiz:
    1. “Onlar için kardeşleri arasından, senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun ağzına koyacağım” (Kitab-ı Mukaddes, Tesniye Bâbı, âyet: 18).

    “Gerçek, Mûsa demiştir: “Rab size kardeşleriniz arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak, her ne söylerse onu dinleyeceksiniz. Ve bütün peygamberler, Semuel (İsmail) ve sıra ile gelenler, hep söylenen bu günleri ilân ettiler” (Rasullerin İşleri, Bâb: 3, âyet: 22).

    “... ve Rabbin... Mûsa gibi bir peygamber daha İsrailde çıkarmadı.” (Tesniye, Bâb: 34, âyet: 12).

    Kitab-ı Mukaddesin Ahd-i Atik (Tevrat) ve Ahd-i Cedid (İncil) bölümlerinden alınan yukarıdaki âyetlerde:
    a) Hz. İbrahimin oğlu Hz. İshakın soyundan gelen İsrail Oğullarına Hz. Mûsanın “kardeşleriniz” şeklindeki hitabı, Hz. İshakın kardeşi Hz. İsmailin soyuna, yani İsmail Oğullarına işarettir. İsmail Oğullarından gelecek olan peygamber ise ancak Hz. Muhammed (sav) olabilir; çünkü İsmail soyundan yalnızca Efendimiz (sav) gelmiştir. Hz. Yûşa ve Hz. İsa, Hz. İsmailden değil, İsrail Oğullarındandır.

    b) Hz. Mûsa, “benim gibi” sözüyle Peygamberimizi kasdetmektedir; çünkü, cihad, getirdiği kanun ve hükümler, koyduğu cezalar, cemaati arasında sözünün dinlenir olması.. gibi yirmi kadar hususta Hz. Mûsaya benzeyen, Hz. Yûşa ve İsa değil, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)dir.

    c) Hz. Mûsa gibi bir nebînin İsrail Oğullarından bir daha çıkmayacağı açıkça ifade olunmaktadır.

    d) “Sözlerimi ağzına koyacağım” ifadesi, Efendimizin ümmî olup, okuma-yazması bulunmadığı halde Allahın Kelâmını kolayca hıfzedip insanlara okuyacağına işarettir.

    YanıtlaSil
  41. 2. “Rab, Sinadan geldi ve onlara Sâirden doğdu; Paran dağlarında parladı ve mukaddeslerin onbinleri içinden geldi. Onlar için sağında ateşli ferman vardı” (Tesniye, Bab: 33, âyet: 2).

    a) “Sinadan gelme”, Hz. Mûsaya Tûr-ı Sînada ilâhî hükümlerin verilmesini; “Sâirden doğma”, Hz. İsaya İncilin verilmesini ve “Paran dağlarında parlama” ise, Efendimizin Mekkede çıkacağını ifade eder. Paran, Arapça okunuşuyla Faran, Mekkenin eski isimlerinden olduğu gibi, Kitab-ı Mukaddesin Tekvin Bölümünde de Hz. İsmailin Paran çölünde oturduğu anlatılmaktadır (Bâb: 21, âyet: 21).

    b) İçinden gelindiği belirtilen mukaddeslerle, Peygamberimizin her türlü ayıptan uzak bulunan Âline, Ehl-i Beytine ve Ashâbına işaret olunmaktadır.

    c) “Sağda ateşli ferman”, İslâm Dininde Cihada işarettir.

    3. “Taş, köşenin başı oldu... ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir... Allahın melekûtu sizden alınacak ve Onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecek ve bu taşın üzerine düşen parçalanacak; o da kimin üzerine düşerse onu toz gibi dağıtacaktır” (Matta, Bâb: 21, âyet: 42).

    a) Yukarıdaki âyette geçen “köşe taşı” Hz. İsa (as) olamaz; çünkü, Hz. İsa ve getirdikleri altında parçalanma, toz gibi olma meydana gelmemiş, bu Peygamberimizle olmuştur. Zâten, hükmeden Hz. İsa değil, Efendimiz (sav)di; hükmetmek için gelmediğini söyleyen de bizzat Hz. İsa (as)nın kendisidir. (Yuhanna, Bâb: 12, âyet: 47).

    b) Buharî ve Müslîmin rivâyetlerinde, Peygamberimiz (sav), kendisinin Peygamberlik binasının köşe taşı olduğunu bizzat ifade etmekte ve dolayısıyle köşe taşı konmakla, yani Peygamberimiz (sav)le Peygamberlik tamamlanmış olmaktadır.

    4. “Rab, size başka bir Faraklit verecektir; ta ki, daima sizinle beraber olsun” (Yuhanna, Bâb: 14, âyet: 15).

    “... O, size herşeyi öğretecek ve size söylediğim herşeyi hatırınıza getirecektir.” (Yuhanna, bab: 14, ayet: 26).

    “... Benim için o şehâdet edecektir...” (Yuhanna, Bâb: 15, âyet: 26).

    “... gitmezsem, Faraklit gelmez... ve O geldiği zaman günah, salâh ve hüküm için dünyayı ilzâm edecektir” (Yuhanna, Bâb: 15, âyet: 7-8).

    Yukardaki âyetlerde Faraklit olarak geçen kelimenin aslı Yunancada Piriklitos olup, Arapça Ahmed kelimesinin karşılığıdır. Ahmed, Efendimiz (sav)in ismi olduğu gibi, Kurân-ı Kerimde de Onun İncilde Ahmed olarak geçtiği açıkça ifade edilir. Ve, burada sayılan bütün vasıflar sadece Efendimiz (sav)de vardır. Kaldı ki, Efendimiz (sav)in geleceğini ve vasıflarını açıkça anlatan pek çok İncil bugün elimizde mevcud değildir.’’
    Tabi Sayın Hayyam siz hiçbir ilahi dini kabul etmediğiniz için bu deliller sizin için bir hüccet olmayacaktır.Sadece bilgilendirmek maksadıyla paylaşıyorum.Ayrıca daha geniş ve reel kanıt isterseniz, youtube de İslamı seçen rahip ve Yahudi din adamlarının videolarını takip edebilirsiniz..

    YanıtlaSil
  42. 5-‘’ Maden patlamaları üzerinden İslam eleştirimi maalesef ki bir türlü anlamıyorsunuz.

    2010 yılındaki maden patlaması bir kenara, bundan 100 yıl önceki maden patlamasından örnek vermek neyi ifade ediyor? Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti başbakanının, bundan 100 yılı aşkın süre önce meydana gelen maden patlamasıyla, günümüzdeki maden patlamasını bir tutup, sanki bu ikisi arasında hiç zaman farkı yokmuş gibi, sanki bu kadar zaman zarfında hiç teknolojik gelişme olmamış gibi, ortada suçlanacak bir durum olmadığını ima etmesi, hatta ve hatta, "bu işin 'fıtrat'ında var" denilerek, bu ölümleri makulleştirmesi gibi bir durum şu anki örneğiniz.

    Elbette ki, "dünyadaki tüm maden patlamalarının veya ölümlerinin sorumlusu İslam'dır" demiyorum; ancak İslam'ın hüküm sürdüğü coğrafyalarda, ucu ölümle sonuçlanan bir durum olduğu an "şehit" kavramına sığınılması, halkın din adamlarınca sakinleştirilmeye çalışılması, ölümlerin kader olarak lanse edilmesi, İslam'ın kendi içerisindeki dinamiğin bir sonucudur. İslam, zaten kutsal olmadığı için ve zaten kitleleri kontrol altında tutma üzerine kurulu bir ideoloji olduğu için, siyasi erkin bunu kullanması da kaçınılmaz oluyor.

    Öte yandan, İslam, genel olarak gelişmeye ket vuran bir yapıdadır. Ortadoğu'ya dönüp bakmanız bunu görmeniz için yeter. Elbette ki, "gerçek İslam bu değil" diyeceksiniz, çünkü başka şansınız yok, ancak ne yazık ki, İslam denilen şey, belki kimi kolektif iyiliklerin doğumuna sebep olsa bile, böyle kötülüklerin doğumuna veya sürdürülmesine de sebep olacak bir dindir.’’
    Cevap : Maalesef sizde ısrarla şunu anlamıyorsunuz : Soma da yaşanan katliamın suçluları;
    1-Yetersiz ve kanunsuz denetim.(ki bu konunun muhatabı devlet mekanizmasıdır)
    2-İşletmeye bağlı hususlar.(burda da muhatap işletme sahibi ve yöneticileridir)
    Peki bu iki unsurun İslam la olan alakaları ne, bunu izah edebilir misiniz ?
    Birinci suçlu devlet mekanizmasıysa öncelikle bu devletin ideolojisi ve yönetim şekline bakılır dimi ? Bu noktayı neden ısrarla es geçiyorsunuz anlamış değilim.
    İkinci olarak bu ihmalin oluşmasında ki suçlu işletme yönetimi değil mi ? Peki bu kısmı nasıl İslamla ilişkilendiriyorsunuz.Bu kısmı da kesinlikle anlamış değilim.
    ‘’Tam da burada maden işletmesinin patronunu kim, bir göz atmak gerekir diye düşünüyorum.’’Alp Gürkan’.Kendisi sıkı bir laik ve sözde modernist.Fakat sıkı bir kapitalist olduğuysa kesin.Ayrıca Alp Gürkan'ın "Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Derneği"ne ait 'Mimar Sinan' isimli dergide yayımlanan yazısı ne kadar da manidar değil mi ? Yapılan yorumlarla ilgili beni en çok üzen noktalardan birisiyse bu oldu maalesef.Asıl suçluları görmezden gelip suçu dine ve İslam’a yaftalamaya çalışmak.’’

    YanıtlaSil
  43. 6- Alıntı yaptığınız yerde, ABD'nin Türkiye'den daha beter bir yer olduğu gibi bir sonuca ulaşmışsınız. Verileri teker teker kontrol edecek değilim, ancak, gerek nüfus yoğunluğunu gerekse adaletin işleyişini iyi incelemek gerekir.

    Misal, şöyle bir bilgi var: "Rakamlar dikkate alındığında 2006 yılında her 31 Amerikalı yetişkinden en az biri hapse girmiştir." Acaba bunun sebebi, adalet sisteminin iyi işlemesi olabilir mi? Ülkemizde kadına karşı şiddet had safhadayken, erkeklerin hiç veya çok az ceza aldıkları bilinmekte veya aynı şekilde, Anadolu'nun veya Doğu'nun kırsal kesimlerinde, adaletin devlet tarafından değil de, aile büyükleri tarafından sağlandığı bilinmekte; hal böyleyken, acaba, bu ülkedeki hapse yolu düşmeyen insanların sayısı, şayet Amerika'dakine göre azsa, doğru düzgün işlemeyen bir adalet çarkından bahsedebilir miyiz?

    Buna benzer akıl yürütmeler, diğer bilgiler için de yapılabilir. Elbette ki Amerika'yı savunuyor değilim, ancak, Amerika'nın Türkiye'den daha iyi veya kötü bir yer olup olmadığı gibi bir sonuca, böylesi verilerden ulaşılamaz. Artı ve eksileriyle, iki ülkenin karşılaştırılması yapıldıktan sonra bir sonuca varmak her daim sağlıklı olur.
    Cevap : Sayın Hayyam haklı olarak bir karşılaştırma yapılmasını istemişsiniz.Bunu çalışmayı hazırlayan Prof. Dr. Sedat Laçiner şu cümlesiyle yapmış zaten: ‘’ Türkiye ile kıyaslandığında ise bir çok alanda ABD 'cehennem' gibi kalıyor...’’Ve sizin şuan eleştirdiğiniz Anadolu insanı 100 yıla yakındır Kapitalist bir Cumhuriyet sistemiyle yönetilmiyor mu ? Bence bu konuda eleştirinizi rejime yönetmelisiniz, İslama değil…

    YanıtlaSil
  44. 7-‘’ SSCB'ye yönelttiğiniz eleştirilerde haklısınız. Ancak unutmamanız gereken şey şu ki, SSCB ateist bir ideolojiye sahip olmakla birlikte, dinsiz değildi. Daha doğrusu, kendi siyasal ideolojileri, onlar için bir dindi. Ortada bir tanrı yoktu, ancak onun kadar ve onun emirleri kadar keskin ideolojik zırvalar vardı. Bu bakımdan, eleştirilerim haklılığını sürdürmektedir; zira ben, insanların gelişmesini engelleyen, bireyi kıskaç altına alan en önemli oluşumların başında "din"in geldiğini düşünüyorum.’’
    Cevap : Sayın Hayyam resmi Türkçe sözlüğe göre dinin tanımı şudur : ‘’1. isim, din b. (***) Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet’’
    SSCB nin sahip olduğu ideolojisi din diye tanımlamak terminolojik bir hatadır.SSCB materyalist bir düşünse yapısına sahiptir sadece.Ayrıca komünist ideolojinin din olgusuna karşı jokoben bir tavır takındığı da hemen herkes tarafından bilinmektedir.İlahi dinlerde nizamı belirleyen direkt olarak vahiydir.Fakat beşerin aklına dayanan yapılarda kaynağını insan aklından alır.Yani aynı şeyler olmadığını kesin olarak söyleyebiliriz.

    YanıtlaSil
  45. 9-‘’ Dindeki ahlak anlayışının değişken olduğunu düşünmüyorum, tam tersine, sabit olduğunu düşünüyorum. Din, bir emir koyar ortaya ve sonra bunu asla revize etmez. Ancak çok iyi biliyoruz ki, insanların ahlaksal anlayışları zamanla değişir. İşte bu noktada, dinin emirleri, güne ayak uyduramaz hale gelir ve hüküm sürdüğü alanı cehenneme çevirir.

    Elbette ki, dinin emirlerinin asıl olan olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak ben, İslam için konuşursak, hırsızların elinin kesilmesini veya kadınların mirastan erkeklere oranla yarı pay almasını veya değnekle adam dövme cezasının bulunmasını evrensel ahlakın bir yansıması olarak görmüyorum. Belki sizin için olması gereken budur, ancak ne yazık ki, zaman ilerledikçe ve şayet mümkün olur da daha rasyonel ve hümanist düşünceler hüküm sürerse dünyada, İslam bu görüşleri sebebiyle ortadan kalkacaktır zaten.’’
    Cevap : Maalesef burada da her ateist gibi İslamın Ukubat Nizamıyla ilgili öğrendiğiniz şu 3-5 malumattan başka bir eleştiri yöneltemiyorsunuz :
    ‘’Elbette ki, dinin emirlerinin asıl olan olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak ben, İslam için konuşursak, hırsızların elinin kesilmesini veya kadınların mirastan erkeklere oranla yarı pay almasını veya değnekle adam dövme cezasının bulunmasını evrensel ahlakın bir yansıması olarak görmüyorum.’’
    Ve bu cezaların nasıl uygulandığı yada nasıl uygulanması gerektiğini de bilmiyorsunuz.Ayrıca belgelere baktığımızda :
    ''Osmalıda 600 Yıl Boyunca İşlenmiş Olan Hırsızlık Vakasının/Suçunun, Türkiye’de 2 Yılda İşlendiğini Görmekteyiz...'' Ayrıca :

    YanıtlaSil
  46. ‘’Şer'î hadlerin tatbiki konusunda gözden uzak tutulmaması gereken bazı hususlar vardır: Her şeyden önce had cezaları bütün müessese ve kurumlarıyla işleyen İslâm devletinde ve devletin hakiminin kararlarıyla uygulanır. Toplumda suça sebeb olabilecek bütün unsurların ortadan kaldırılmış olması, insanların islâmî eğitimle yetiştirilmiş olması, fertlerin maddî manevî ihtiyaçlarını devlet tarafından eksiksiz giderilmiş olması gerekir.

    Suça götüren yolların tamamen kapatılamaması, şüphelerden sanığın faydalanması, suçun sübut bulması için gerekli şartların tam teşekkül etmemesi gibi sebeplerle geçmişte had cezaları nadir olarak uygulanmıştır. Buna, yöneticilerin bu cezaları uygulamakta gösterdikleri ihmal, acz ve gevşekliği, kayıtsızlığı da eklemek gerekir.

    Hadis-i Şerifte: "Şüphelerden dolayı hadleri kaldırınız (uygulamayanız)" (Ebû Dâvud, Salât,14; Tirmizî, Hudûd, 2) buyurulmuştur. İslâm ceza hukukunda bu önemli bir prensiptir. Bu prensibe göre, Hz. Ömer (ra)'in tatbikatıyla, kıtlık yılında hırsızlık yapanın eli kesilmemiş; efendisinin veya akrabasının malından çalan kimseye de, o malda hakkı olabileceği şüphesiyle, bu had uygulanmamıştır. Aşağıdaki örnekler de bu prensiple ilgilidir:

    - Dört kişi bir şahsın zina ettiğine şehâdette bulunur; ancak bunlardan ikisi gönüllü diğer ikisi ise gönülsüz olarak şahitlik yaparlarsa Ebû Hanife'ye göre, bunların hiçbirine yani erkeğe, kadına ve şahitlere had tatbik edilmez.

    - Suçluya celde (dayak cezası) uygulanırken, şahitlerden birisi şehadetinden dönse, kalan kırbaçlar vurulmaz.

    - İki kişiden birisi bir şahsın "içki içtiğine", diğeri ise, o şahsın "içki içtiğini ikrar ettiğine" şehadette bulunurlarsa yine sarhoşluk haddi uygulanmaz.

    - Bir kimse önce hırsızlık yaptığını ikrar eder; sonra bu ikrarından döner ve daha sonra da bu malın bir kısmını çaldığını tekrar ederse eli kesilmez (Geniş bilgi iç in bk. Cevat Akşit, İslâm Ceza Hukuku ve İnsanî Esasları, İst. 1987.).

    (Halit ÜNAL, Ş. İslam Ansiklopedisi, III/103)’’

    YanıtlaSil
  47. 10 -İnandığınız düşüncenin doğruluğundan şüphe etmediğinizi kestirebiliyorum ve bu şüphe etmemenizi güzel bir şey olarak gördüğünüzü de. Ancak ne yazık ki, bu şüphe etmeyen halinizi ve sizi bu hale getiren düşünce yapısını her zaman olumsuz bir şey olarak göreceğim ve elimden geldiğince bu eminliğin ve sistemin yanlış olduğunu anlatmaya çalışacağım.

    Son olarak, bloga bazen çok yorum gönderiliyor. Görüyorsunuz ki, ufacık bir konu bile, ister istemez dallanıp budaklanıp, sayfalarca yazıya dönüşüyor. Elbette ki, size, bir cevap vermeyeceğim yönünde bilgi verebilirdim, ama herkes sizin gibi yazılarını sahiplenmiyor. Kimi durumda, kalkıp da onlarca sayfa cevap yazdığım, ama sonra yorum sahibinin hiç uğramadığı da oluyor. Dolayısıyla, her ne kadar cevapsız bırakma konusunda tamamen haklı olmasam da, anlayışınıza sığınmak isterim.
    Cevap : Yazılarımı ve alıntılarımı dikkate alıp, ciddiyetle cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederim.Ayrıca cevap yazma noktasında yoğun olduğunuzu da müşehade edebiliyorum.Fakat;
    ‘’ Ancak ne yazık ki, bu şüphe etmeyen halinizi ve sizi bu hale getiren düşünce yapısını her zaman olumsuz bir şey olarak göreceğim ve elimden geldiğince bu eminliğin ve sistemin yanlış olduğunu anlatmaya çalışacağım.’’ Şeklinde bir sorumluluğunuz olduğu için de sizden nacizane cevap bekleme hakkını da kendimde görebiliyorum.Ve son olarak ben bu bakış açısı ve anlayışı şüphe edip sorgulayarak edindim.(Elbette ALLAH ın dilemesiyle oldu bu) Hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda insan ve doğanın ıslahını da ancak ve ancak doğru bir İslam İdeolojisinde görüyorum.
    Sizde esen kalın. Aydın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Aydın,

      Yazdıklarınızı özenle okudum. Görüyorum ki, çok derin fikir ve inanç ayrılıkları yaşıyoruz. Tartışmayı sürdürmek, çok daha uzun yazılar yazılmasını gerekli kılacak seviyeye ulaşmamız anlamına da gelir, çünkü artık spesifik bir örnekten çok, din ve tanrı inancı masaya yatırılmış durumda ve takdir edersiniz ki, bu tartışmayı dağılmadan bir kaba koymamız, en azından bu blog içerisinde mümkün değildir.

      Genel itibariyle, bu blogun çok çeşitli başlıklarında fikirlerimi parça parça dahi olsa ifade ettim, ediyorum ve edeceğim. Siz de, gerek burada, gerek İslami platformlarda görüşlerinizi bildirdiniz, bildiriyorsunuz ve bildireceksiniz. Kuşkusuz, birbirimizi ikna etmemiz mümkün olmadığı gibi, buna gerek de yoktur. Zannımca, şu ana kadarki tartışmayı okuyanlar da (şayet okuyanlar varsa), kendileri için gerekli şeyi tartışmadan süzüp almışlardır. Nitekim tartışmalardaki asıl amaç da bu olmalıdır: Farklı kutuplardaki kimseler, eteklerindeki taşı, birbirlerini incitmeden ortaya dökmelidir ve diğer kimseler de, tartışmaya dahil olmayacaklarsa şayet, kendileri için bir şeyler alacak veya kendilerince bir şeylere ulaşacaklardır. Umuyorum ki, bunu şu veya bu şekilde başardık.

      Sağlıklı ve saygılı üslubunuz için teşekkür ederim. Olur da başka bir tartışma konusunda karşılaşırsak, o vakte kadar esen kalmanız dileğiyle.

      Saygılarımla.

      Sil
    2. Aydın;
      1-''Yazdıklarınızı özenle okudum. Görüyorum ki, çok derin fikir ve inanç ayrılıkları yaşıyoruz. Tartışmayı sürdürmek, çok daha uzun yazılar yazılmasını gerekli kılacak seviyeye ulaşmamız anlamına da gelir, çünkü artık spesifik bir örnekten çok, din ve tanrı inancı masaya yatırılmış durumda ve takdir edersiniz ki, bu tartışmayı dağılmadan bir kaba koymamız, en azından bu blog içerisinde mümkün değildir.''
      Cevap : Sayın Hayyam sizin de belirttiğiniz gibi bu muhabbeti daha fazla uzatmanın bir anlamı yok.
      2-''Genel itibariyle, bu blogun çok çeşitli başlıklarında fikirlerimi parça parça dahi olsa ifade ettim, ediyorum ve edeceğim. Siz de, gerek burada, gerek İslami platformlarda görüşlerinizi bildirdiniz, bildiriyorsunuz ve bildireceksiniz. Kuşkusuz, birbirimizi ikna etmemiz mümkün olmadığı gibi, buna gerek de yoktur.''
      2-Sayın Hayyam, sizin olmayabilir ama benim sizi ikna etme gibi bir çabam söz konusu.Tabi bunu da bir sınır ve üsluba göre yapmam gerektiğini de biliyorum.Ve asıl amacım sizinde belirtiğiniz gibi tartışmayı takip edenlerin konuyu daha iyi anlamalarına yardımcı olmak.Bunu ne kadar doğru yaptığımsa kesinlikle tartışılır.

      Genel itibariyle faydalı olduğunu düşündüğüm bir tartışma oldu.Bu sebepten size teşekkürlerimi sunuyorum.Farklı konular ve faydalı tartışmalar altında buluşmak dileğiyle.
      Saygı bizden...

      Sil
    3. Aydın;
      Söylemeyi unuttuğum bir nokta var ki;
      Sayın Hayyam, ortaya koyabileceğiniz bir çözümünüz olmadığı müddetçe, olguları ve olayları eleştirmekten öteye gidemeyeceksiniz hiçbir zaman.Oysa İslam, İslâm'da Yönetim Nizamı, İktisat Nizamı, Ukubat Nizamı ve Öğretim Siyaseti de olmak üzere İslâm'ı kapsamlı olarak tatbik edecek bir uyguluma ideoloji ve pratiğine sahiptir.Fakat buna karşılık, Ateistlerin üzerinde mutabık olduğu (insan, kainat, toplum ve bunların öncesi ve sonrasıyla ilgili) ne bir anayasa nede bir kurallar bütününden bahsedebiliriz.Ve Böyle bir şey asla mümkün değildir.Ateistlerin 'Yani "Ben dine ve tanriya karsiyim ve tanrinin yok oldugunu savunuyorum ve tanrinin var oldugunu soyleyenlerle de mucadele ederim." demekten başka pek bir icraatlarının olmadığını görmekte üzücü.Eğer bugün dünyayı kasıp kavuran kapitalist ideolojiye alternatif bir ideolojiniz yoksa, sadece eleştiri yaparak havanda su dökmekten öteye gidemezsiniz.
      Son olarak, Soma'da hayatını kaybeden emekçi 'babayiğitlere' ALLAH tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.Ve bu katliama neden olan kişilerinde, bu dünya hayatında hakkettikleri cezayı çekmeyeceklerini (bu sistem buna izin vermez çünkü) görmekte içimde hep bir ukte olarak kalacaktır.
      Selametle..

      Sil
    4. bir düzeltme yapacağım ...çekemeyeceklerini görememekte... şeklinde olmalıydı.pardon

      Sil
  48. Herkes suçlu herkes. Din, bilim, devlet, hristiyan, musevi, putperest, ateist, budist, komünist, kapitalist, sen, ben, o, ölen, ölmeyen, herkes.

    Yok öyle bir suçlu, iki suçlu. Bir sineğin ölümünden, bir çiçeğin yok olmasından, bir tozun kalkmasından, bir bardağı kırılmasına kadar herkes sorumlu.

    Kimse üstüne sorumluluk almıyor, ona buna atıyor. Böyle öğrenilmiş. Bu dünyada sütten çıkmış ak kaşık yoksa, bir olaydan sorumlusuz olanda yoktur.

    Allah yaptı herkes masum. Devlet yaptı herkes masum. Doktor yaptı herkes masum.

    Soma olayı ölenlerin intiharı, yaşayanların cinayetidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aydın;
      Sayın Adsız ,
      Söylediklerinizin büyük bir kısmına katılmakla beraber, (Allah yaptı söyleminiyse kesinlikle kabul etmiyor ve doğru bulmuyorum) en büyük suçlu olarak bugünün müslümanlarını görüyorum.Bunu bir müslüman olarak açık yüreklilikle itiraf ediyorum.İslam zulüm karşısında insanların pasif kalmasını kınar ve doğru bulmaz.

      Peygamber Efendimiz bir Hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Sizden her kim bir münkeri (kötülük) görürse onu eliyle düzeltsin. Eğer ona muktedir olamazsa diliyle, diliyle de yapamazsa kalbiyle (buğz etsin); bu da imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim)

      Sonra,

      Peygamber Efendimiz (s.a.s) buyurdular ki:
      ''Her kim zulmeden, Allah'ın haramlarını helal yapan, Allah'a verdiği sözden dönen, Resulullah'ın sünnetine muhalif davranan, Allah'ın kulları hakkında günahkarlık ve düşmanlıkla çalışan, bir yönetici görür de onu değiştirmek için sözlü ve fiili bir girişimde bulunmazsa, Allah'ın onu cehennemine koyması üzerine hak olur.''

      Ve yine Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor :

      'Kim bir müslüman kardeşinin imdat çığlıklarını duyduğu halde onun yardımına koşmazsa, müslüman değildir.''
      Son olarak :
      Yani yukarıdaki hadislerin ihtiva ettiği anlamlardan yola çıkarak, şunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirim ki: İslam, ferdi kurtuluşun, topluma karşı görevlerin yerine getirilmesini şiddetle tavsiye eder.Dolayısıyla bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı İslam'da yoktur.Haksızlık ve fesatla mücadele etmek müslüman'ın temel sorumluluklarında birini oluşturur.Şu çok açık bilinmelidir ki İslam dini ruhbanlık dini değildir.İslam dini sosyal bir dindir.Ve sosyal meseleler üzerine en doğru en hakiki çözümleri üretir.Aksini iddia etmek dini inkar etmektir ki, Kur'an'da hayatla ilgili hükümleri içeren ayetlerin sayısı ibadetlerle ilgili ayetlerden daha fazladır.

      Sil
    2. yazının devamı...
      ''Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber olarak gönderdik. Şuayb onlara dedi ki; `Ey soydaşlarım, Allah’a kulluk ediniz, O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Ölçüde ve tartıda dürüst olunuz, insanların eşyalarını eksik vermeyiniz, yeryüzünde dirlik-düzen sağlandıktan sonra bozgunculuk çıkarmayınız. Eğer mümin iseniz, sizin için hayırlı olan tutum budur.'' (A'râf Suresi-85)

      ''Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?'' (Nisa Suresi-65)

      '' Ve zulüm yapmış olanlara rükun etmeyin, yani, zulüm ve haksızlık yapanlara herhangi bir şekilde destek vermek, yakınlık gösterip yaltaklanmak şöyle dursun, meyil bile etmeyin, yüz vermeyin, ilgi göstermeyin ki sonra size ateş dokunur. Ve sizin Allah'dan başka dostlarınız yoktur, sonra mansur da olmazsınız, Allah'ın yardımına nail olamazsınız. Size dokunacak olan ateşten kendinizi kurtaramaz, kurtarıcı da bulamazsınız.'' (Hud Suresi-113)

      Ve buna benzer yüzlerce ayet var.Din, 100 yıla yakın bir süredir maalesef camilere sığdırılmaya çalışılıyor.İnsanların büyük bir kısmı dini sadece kandil günlerinden ve ibadetlerden ibaret sayıyor.(Burada, ibadetleri küçümsediğim sonucu çıkarılmasın lütfen!!!)Ve bu anlayış, maalesef yüzünü batıya dönmüş, çözümü seküler yönetimlerde arayan yöneticiler tarafından bilinçli olarak yapılıyor.Saf ve masum Anadolu insanı da bu numarayı yemişe benziyor.Gerçekten işimiz çok zor.Yazımı şu meşhur sözlerle bitirmek istiyorum :
      “Hakkı söylemeyen / haksızlık karşısında suskun kalan şeytandır.”

      Sil
  49. Sinemi hicri dağlar
    Gözlerim irmakdır çağlar
    Nakiyye'nin halini
    Gören kâfirler ağlar

    YanıtlaSil
  50. Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri
    Anber saçını çöz bu cinanı muattar et

    Nola t'amirine kasd itmese şah-ı cihan banım
    Bilür kim hatır-ı viranım abad itmeden kaldı

    Takarrub edicek teşrifi sultân-ı gülin nâ-gâh
    Dikildi tûğ-ı şâhî bağ u sahra kânı-kâr oldı

    Ne kabil misk-i Rûmî ıtr-ı şâhîyle ola hem-bû
    Girince araya şimşir bu da'vâ ber-karâr oldı

    YanıtlaSil
  51. Benzemez etvarü halin âleme
    Gelmemiş mislin vücudi âdeme
    Kendine âdemlik isnad eyleme
    Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

    YanıtlaSil
  52. Hatırlatma : Soma katliamı. 13 Mayıs 2014. 301 ölü.

    YanıtlaSil
  53. trafik cinayeti “kazası değil cinayeti” mahallerinin sanırım çoğu aynı mahal. herhalde bu mahaller karayolları müdürlüğünde kayıtlıdır. olmazsa olmaz zaten. o zaman bu doğrultuda bu kayıtlara rağmen önlem alınmamasında kasıt nedir diye sorulabilir.

    yolda çakıl oluşu; yada parçaların oluşu
    virajın keskin oluşu
    yokuşun sonunda inişe çok kısa mesafeli geçiş oluşu
    düz/eğimsiz/eğimi çok çok az/eskimiş/güneşe dik vs. yolun yağmurda ve karda daha kaygan olmaya müsait oluşu “yolu hafif oval yapsanız düz yolda kayma 1 metre ise ovalde 1 cm e iner, bişeyde malzemeden önce yapım şekli daha önemlidir”
    alt/üst geçitsizlik
    otoban hataları

    vb herşeyi karayolları bilir.

    karayolları hangi yolun ne etki/tepki vereceğini bilir.
    hangi yolun nasıl zarar(lar) meydana getireceğini, hangi yolun getirmeyeceğini
    hangi yolun kaç can, kaç kan alacağını
    hangi yolda hangi aracın hangi araçla toslaşacağını
    vs vs vs…. bilir.

    sizde bilebilirsiniz. ilkokul çağındaki bi çocukla hiç okumamış bi nenede bilir.

    peki göz göre göre ihmal neden. kasti ilgisizlik neden.

    tirafik cinayet kalksa kasko kalkar, bu kadar para giremez tabi.

    bi kaza/ölüm haberi medyaya milyonlar kazandırıyor.

    oturduğum bölgede bi yolun uygun olmadığını daha çocukluğumdan beri duyuyorum çevremde. bu yol kim bilir kaç can, kaç kan, kaç para aldı.

    yol kendini açıkça gösteriyor, ölümcüllüğü gözüküyor, iki metre geriye alınsa sorun olmayacağı gözüküyor, sanki bile bile yapmışlar diyenler olur.

    neden bu önemsizlik. maddi çıkarmı, yoksa başka sebepmi. her ikisimi, üçümü beşimi…...

    diğer ölümle sonuçlanan dallar. eşya imalatları, teknoloji, tekstil, gıda…….. her türlü alan.

    bi koltuk imalatçısı, bi çocuğun bu koltuğun demirine sıkışıp öleceğini bilir.
    bi ayakkabı firması ayakkabının kayma/burkma/sabitlenememe vb durumlara girip ölümün olabileceğini bilir.
    bi firma işyerinde hangi sağlıksızlığın/ölümün/kırılmanın/yaralanmanın olacağını bilir.
    bi bilgisayar ve çevre birimleri vs aletleri bilinir
    bi plastik firması; plastiğin insana ettiğini bilir “plastik fabrikasında çalışan fazla yaşamaz”
    bi kot firması kotun kayma, takılma vb risklerini bilir. “kotun fabrikada öldürdüklerini de unutmayalım”
    bi kola firması birinin kalp krizinden öleceğini bilir. “söylenene baktığınızda hiç bi firma sağlıksız ürün üretmez, halbuki hepsi ölümcüldür, yalçın küçük kola zehir dedi kimse duymadı” “kolanın bu kadar belirgin zararına rağmen; hiç bir tıbbi zarar görülmemiştir diye rapor çıkabiliyor, coca cola bu konuda kitapçık bile basabiliyor”

    herşey bilinir…… bi insan yaptığı malın ne olduğunu bilmez mi.

    neyse, hayat ölümcül yalanlarla dolu maalesef.

    artık kaza dememeye başlasın cümle cemaati müslimin. “ilim/bilim/bilgi varsa iman yoktur”

    son 3 günde 10 ölü oldu burada. orta yaşlar. ne hastalık bu ölümler, ne kaza ne şu ne bu.

    “her şerde/şeyde bi hayır var” diyeceğinize “her şeyde bi ölüm var” deyin.

    bu dünyada ölüm/cinayet olmasa; iş olmaz, din olmaz devlet olmaz o olmaz bu olmaz.

    her iş vahşi ve fahşidir.

    her ölüm cinayettir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. lafı geçmişken şunuda ekleyim, grip denilen bozukluğu sanırım çay/kahve yapıyo, o öksürük/sümük/içteki yanma/ateş vs ondan kaynaklanıyo
      soğuktan/sıcaktan insana bişey olduğu yok
      ekmek en tehlikeli baş yiyecek olabilir, “ekmeğin bu kadar kutsal olmasında bi şeytanlık var”
      devamlı habire insana ne olursa soğuktan/sıcaktan/havadan bilmem neden deniyo, insana yediğinden içtiğinden başka bişey zarar vermiyo
      sanırım insanı kurumuş, orjinalinden eksiltilmiş/fazlalaştırılmış, süzülmüş gıdalar bozuyo\ daha doğrusu orjinali “doğadaki hali” değişen gıda bozuyo
      soğuk suymuş, dondurmaymış şuymuş buymuş hiç bişey yapmıyo, ama eğer su/dondurma bozuksa o ayrı, ki büyükşehirlerde musluktan akan artılmış suda olsa bozuk, o su safrada/böbrekte taş bile yapıyo olabilir. eğer arıtma filan içiyosanız satın su alıp “gerçi o bile doğadaki yerinden içilmeyince olmuyo” ikisini deneyin, mideye inene kadar ne oluyo gözleyin.
      doğal olan su soğuk olan sudur.

      doğal ve soğuk su içiniz öksürdünüz, sudan öksürmediniz, suyun içerdeki balgam vb yiyecek bozukluğuna temasıyla öksürdünüz. balgamı sadece sigara yapmaz.

      bugün bi haberde güneş ışınlarının zararından bahsediyodu, o kadar çar çöp pislik değil, güneş zararlı, başınız ağrısa güneşten kıçınız şişse güneşten diyolar/dicekler, o kadar hayvan güneş altında yaşıyo, bunları görmek lazım.

      çay zararlı deseler iş güç din iman kalmayacak tabi.

      ne hastalık var, ne kaza var, ne o var ne bu var, cinayet var.

      idam diye bişey yok, cinayet var. intihar yok, cinayet var. o yok bu yok, cinayet var.

      her iş vahşi ve fahşidir.

      her ölüm cinayettir.

      Sil
  54. takdir i ilahi

    http://www.yenisafak.com.tr/diger/sirinevlerde-metrobus-alev-alev-yaniyor-trafik-durdu---video-2109480
    https://www.google.com.tr/search?q=otob%C3%BCs+yand%C4%B1&tbm=isch

    bundan bilmem kaç yıl önce istanbul “levent teydi galiba” da bi turistlerin bulunduğu otobüs yanmış ve herkes ölmüştü.

    yıl 2015.

    YanıtlaSil