İnsan Aklı Her Şeye Ermez Diyenler

2 Yorum
Yok, efendim insanın aklı her şeye ermezmiş. Hadi be!

İnsan sorumlu olduğu şeylere akıl erdiremeyecek bir yetersizlik içinde ise, dini anlamdaki mesuliyeti nasıl sırtlanabilir? Sonuçta bütün dinler, muhatap olarak "akl"ı ön plana çıkarıp ona seslenirler değil mi? Hele ki "son semavi din" olarak takdim edilen İslam, bir akıl dini olarak gösterilir daima.

Ama aklını dini dogmaların garip mantığına hapseden dindar insanlar bu konuda da "akıl almaz" bir tezat içine düşmekten kendilerini kurtaramazlar. Çünkü bir taraftan, "bu din akıl dinidir" derken öte yandan zorda kalınca "insan aklı her şeye ermez" diyorlar.

Esasında bunu yalnızca kendileri değil, örnek aldıkları peygamberleri de yapmıştı çoğu kez. Örneğin, Hazret-i Muhammed, bir seferinde kendisine sorulan "kader" konusundaki açmazı şu sözleriyle çözüme kavuşturur:

"Bu mesele, insan aklının kavrayamayacağı bir meseledir, üzerinde fazla düşünmeyin."

Buna benzer onlarca örnek verilebilir; ancak konumuz peygamberlerin sözlerindeki tezatlar değil, insan aklı her şeye ermez, sözünün makul olmayan yönleridir; daha da önemlisi, bu sözün cehalet ve hurafe perdesini örten bir kalkan olarak kullanılmasıdır.

Çevresinde insan aklını hafife alan bu sözün müthiş baskısına maruz kalmayan kişi var mıdır acep? Ve bu sözü duyan her insan, karşısındaki kişinin isteyerek veya istemeyerek "bir hurafe kültürü"nü örtmeye çalıştığını fark etmiştir.

Örneğin, bir din âlimine (en azından bu konularda mürekkep yalamış birine) soruyoruz:

"Neden önceki insanlara mucize gösterildiği halde şimdiki insanlara hiç mucize gösterilmiyor?"

İlk cevap şu: "Kainattaki her şey mucize değil mi zaten? Herkese her zaman mucize gösterilir."

"İyi de eski dönemlerde yaşayan insanlara hem doğadaki mucizeler hem de peygamber mucizeleri gösterildi; şimdi neden yok?" diye sorulunca bu kez de, ama artık peygamber gelmiyor, cevabını veriyor.

O zaman soruyu değiştirip sorayım: "Neden o zaman peygamber vardı da şimdi yok?"

Olay böyle uzayıp gidiyor ve âlim (veya mürekkep yalamış kişi) verdiği bu yuvarlak cevapların mantıksızlığı kendisine izah edilince şu kesin ve mukni (!) cevapla konuyu bağlıyor:

"Kardeş, insan aklı her şeye ermez. Sen bu tür şeyleri düşünme. Namazını kıl, bu yeter sana."

Şimdi, ben bu adama, hadi be, demeyip de ne yapayım? Biri de çıkıp: "Yahu burada bir çelişki var gerçekten. Ben bunu hiç düşünmemiştim. Gerçekten de "Allah'ın adeti değişmez" hükmüne göre bir kural birliği olmalıydı." demiyor nedense?

Bir başka adama şöyle soruyorsun:

"Allah'ı kim yarattı?"

Cevap orijinal:

"Yahu biz bu soruyu çocukken soruyorduk. Bu soru çok mantıksız. Böyle soru mu olur Sübhanallah!"

Bu da, insan aklı her şeye ermez, demenin bir başka şekli.

Bu mantıksız mantık, o kadar yerleşmiş ki, düşünen insana "kâfir veya dinsiz" damgası yapıştırılıyor hemen; yani müminler düşünemez, yalnızca itaat eder; ama kafirler düşünür, ölçer biçer deniyor adeta. Hatta bu yüzden felsefe okuyanlara, bu adam (veya kadın) ileride kafayı sıyırır, denir. Kısaca, düşünen insanın dinden çıkacağı toplumsal bilinçaltına yerleşen kati bir hüküm gibi, herkes tarafından bilinir ve üstü kapalı bir şekilde itiraf edilir, dışa vurulur.

Bu bilinçaltı, özetle şunu söyler: "Düşünme, dinden (yoldan) çıkarsın."

Evet, düşünen insanın dinden çıkacağı, dinin düşünmeyen insanlara hitap ettiği, herkesin üzerinde anlaştığı bir sözleşme gibidir; ne var ki bu sözleşme yazılı olmadığı için herkes bunu okuyamıyor. Toplumu az biraz gözlemleme yeteneği olanlar ise, bu vahim durumun oldukça aşikâr olduğunu fark eder.

Aslında toplumun bu itirafı, kendisini bazen, insanın aklı her şeye ermez, cümlesiyle ortaya koyuyor; çünkü bu cümle, içerisinde: "Düşününce dinden çıkmak kesin bir gerçeklik olduğu için, en iyisi insanın aklı her şeye ermez, deyip işin içinden çıkalım." yargısını taşıyor.

Tam da burada, Descartes'ın sözünü değiştirip: "Düşünüyorum, öyleyse dinsizim." demenin yeridir. Aklını kullananların dinsizliği seçtiği gerçeği, bu sonucu doğurur maalesef.

İşte burada yaman bir çelişki bizi kıskıvrak yakalar: "Din, akla hitap eder; ama akıl dini reddeder."

Öyleyse dindarların, insanın aklı her şeye ermez, sözü dini reddetmek yerine uydurulan bir dayanak noktasıdır. Allah'tan, bu sözü kullanmak yerine aklını kullanmayı tercih eden "insanlar" var hâlâ.

Zaten insanlar ikiye ayrılır:

1. Bu sözü kullanmak zorunda kalanlar.
2. Aklını kullanmak zorunda kalanlar.

Eski Dindar

2 yorum:

  1. Niye kendine uzun bize kısa akıl verdin tanrıım?

    Tanrı nın aklı uzun, insanın aklı kısa. Kadının erkekten kısa. Hayvanınki insandan kısa. Kısala kısala.

    YanıtlaSil
  2. İnsan aklı herşeye erse dinler var mı olurdu zaten.sorumlu olduğumuz hangi konulara aklımız ermez dendi?Kuran'da peygamberimizin son peygamber olduğu 500 yıl öncede biliniyordu şimdide.o halde dini yaymaya çalışan peygamberlerin mucize göstermelerindeki sebepaçık değil mi?şuan İslama 2 milyarı aşkın kişi inanıyor
    ,inanmayanlarda hemen hemen varlığından haberdar.öyleyse neyin mucizesine gerek var,neden mucizeye ihtiyaç duyulsun ki.peygamberimiz mucizelerinin hepsini gösterirken kuran günümüzdeki gibi toplu değildi. İnsanlara bildirilmeyen aslında bir mucize içinde yaşadıklarını nereden bilsinler. Bilseydik mucize diye bir kavram olmazdı çünkü mucizelik bir durum olmazdı

    YanıtlaSil