Bilim Çağında Din “Zararlı Bir Batıl İnanç” Mı?

5 Yorum
Tanrı sadece ölmedi, diyor yazar: Hiç yaşamadı! Çocuk ölümlerine karşı savaşın ilaçlarla değil de inançla yapılmaya çalışmasına değinmiyor bile.

İnanç vs Gerçek: Din ve Bilimin Uyumsuzluğu kitabının yazarı Jerry Coyne lisedeyken Beatles’ın Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band albümünü dinlerken epifani (aydınlanma) yaşadı: Tanrı yok! Fikirden kendisi dahi korkmuştu. Fakat bir genetikçi ve evrimsel biyolog olarak gençliğindeki bu fikre bilimsel bir zemin buldu.

Ekoloji ve Evrim departmanı profesörü olarak çalıştığı Şikago Üniversitesinden yaptığı konuşmasında neden yeni bilimsel keşiflerin dini iddiaları geçersiz kıldığını; Jay Gould’un neden yanıldığını; ve ABD kanunlarının çocukları ailelerinin inançlarına şehit olmaktan korumak konusunda nasıl yetersiz kıldığını açıkladı.

Sizin ateizme doğru olan yolculuğunuz 17 yaşında Beatles’ın Sgt. Pepper’s albümünü dinlerken yaşadığınız epifani [1] ile oldu. Bize o anı anlatın.

Ben reform edilmiş bir Yahudilik inancıyla yetiştim ki ateizmden çok da farklı değildi. Sinagoga gidiyorduksa da ben Bar Mitzvah yapmadım. Arada sırada Tanrı’nın adı geçerdi, özellikle ben yaramazlık yaptığımda. Sgt. Pepper’s albümü çıktığında liseye gidiyordum. Ebeveynlerimin yatağına uzanmış bu albümü dinliyordum ve birdenbire Tanrı ve din hakkında öğretilen her şeyin, hiç bir kanıtla desteklenmediğini fark ettim. Terlemeye başladım, sıcaklıktan değildi. Hep sonraki yaşamın var olması gerektiğini düşünmüştüm. Ve bunun belki de doğru olmadığını fark etmek beni titremek ve terletmek için yetmişti. O günden beri ateistim.

Evrimci bir biyologsunuz, işiniz din hakkındaki görüşlerinizi nasıl ve ne derece etkiliyor?

Eğer evrim öğretiyorsanız, İbrahimi dinlerin kaburgasına [2] vuran bir bilimi aktarıyorsunuzdur. Söz gelimi, kimya, fizik ya da fizyoloji veya araştırmaya dayalı arkeoloji, tarih gibi bilimleri öğretiyorsanız dindar insanların sizle bir problemi olmaz. Fakat evrim söz konusuysa, problemleri olacaktır.

Amerikalıların yüzde 42 ila 43’ü yaratılışçı. Diğer bir yüzde 30 ise Tanrı’nın evrimsel süreci yönettiği düşüncesini benimseyen dindar evrimci ki sayıları son 20 yılda yarı yarıya arttı.

Yine de evrim ve bilimdeki bazı şeyler dini geçersiz kılıyor. Her şeyden önce, Genesis (Yaratılış Hikayesi) yanlış. Dil dışında insanı diğer türlerden ayıran niteliksel bir şey olduğuna dair kanıt yok. Ki dil de kültür sayesinde evrimleşmiş olabilir. Biz tanırının özel tasarımı değiliz.

Nörobiyoloji ve kozmoloji gibi bilimlerdeki ilerlemeler evreni ve onun içindeki yerimizi görmemizde nasıl etkili oldu?

Bu ilerlemeler ve buluşlar Nobel ödüllü Steven Weinberg’in dediğini destekler nitelikte: “Evren hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, evrenin o kadar anlamsız olduğunu fark ediyoruz.” Evren hakkında pek çok şey öğreniyoruz ve her şeyin doğal bir süreç olduğunu kavrıyoruz.

Evrenin başlangıcını açıklayan teorilerden biri, büyük patlama teorisi, evrenin kuantum vakumundan kendi kendini oluşturduğunu (doğal bir süreç olarak) gösteriyor. Dindarlar işte burada meseleyi kesip “Hiçlikten evren elde edemezsin, Tanrı olmalı.” diyorlar, oysa elde edebilirsiniz tabi hiçliği dış uzayın (mekanın) quantum vakumu olarak düşünürseniz.

Diğer mesele ise özgür irade. Yani zamandaki her türlü olasılığın bizlere açık olduğu fikri. Dindarlar tarafından sunulan özgür iradenin ikircikli bir yapısı var. İsa'yı kurtarıcınız olarak kabul edebilirsiniz ya da eşcinsel olmayı seçebilirsiniz diyorlar. Bilim ise, materyalist beyinlerimizin sonucu olarak sadece tek bir seçim yapabileceğimizi göstererek bunun önüne geçmeye başlıyor. Moleküllerden meydana gelmiş fiziksel varlıklarız. Bu yüzden düşünce ve davranışlarımız moleküler hareketlere bağlıdır.

Kısaca din ve bilim neden uyumsuzdur?

Uyumsuzlar çünkü her şeyin başında, ikisi de evren hakkında gerçekleri bulmak için yarışıyor. İnançlı olmak için, inanların bazı temel doğruları kabul etmesi gerekiyor. Çoğu müslüman Kuran’ı birebir doğru kabul ediyor. Kuranın herhangi bir parçasını sorgulamak kellenizi kaybetmenize neden olabiliyor. İnsanlar mimarlık ve dini ya da beyzbol ile dini bağdaştırmaktansa din ile bilimi bağdaştırmaya çalışıyor çünkü her ikisi de evrenin gerçekleriyle ilgileniyorlar ve bu alanda yarışıyorlar.

Fakat biz gerçeği ortaya çıkarmak ve bulmak için farklı metotlar kullanıyoruz. Bilimin zarifçe işlenmiş ve 500 yüz yıldır gerçeği ortaya çıkarmak için kullanılan, test edilen yöntemleri vardır. Richard Feyman, şu ana kadar duyduğum en iyi bilim tanımını şöyle yapıyor, “(Bilim) kendini kandırmaktan alıkoymanın yolu çünkü sen (senin için) kandırılması en kolay kişisin.” Dinin yanlışı ayırt edip ayıklamak için kullanacağı bir metodu yoktur. Hatta kendini kandırmanın yoludur. Onların vahyi, dogmaları, otoriteleri ve doktrinleştirme yöntemleri vardır metot olarak ve bu durumda öğretilerini yanlışlamak imkansızlaşır.

Dünyada binlerce ve binlerce dindar insan var ve hepsi evren hakkında uyumsuz iddialarda bulunuyorlar. Böyle olmasının nedeni iddialarını test edecekleri herhangi bir yolun olmaması.

Dini “en yaygın ve en zararlı batıl inanç” olarak tanımlıyorsunuz. Açıklayınız.

Batıl inancın / hurafenin Oxford İngilizce sözlüğüne göre anlamlarından biri asılsız veya mantıksız olandır. Bütün dinleri asılsız ve mantıksız bulduğumdan dolayı, dini bir hurafe olarak görüyorum. En yaygın olanı çünkü dünyadaki insanların büyük çoğunluğu inançlı. Diğer hurafeler, mesela astroloji, UFO veya telekinezi hiç bir yerde bu kadar yaygın ve kabul görmüş değil. Ve dinin insanlığa verdiği zarar astrolojinin ya da Sasquatch’a (Koca ayak) inanmanın verdiği zarardan çok daha büyük. IŞİD ve diğer İslamcı örgütlerle olan mesele bu. Eskiden bu Hristiyanlığın da problemiydi. İnsanlar aynı inancı paylaşmadığı için öldürüldü, öldürülüyor.

Bütün dinler birbiri kadar kötü mü?

Bunu söyleyen kim olursa olsun, taraflı bir biçimde dini itibarsızlaştırmak için kumar oynuyordur bence. Açıkçası, dinler birbirinden ne derece kötü (zararlı) oldukları konusunda ayrılıyorlar ve bu noktada dinin ne derece yanlış bilgiler içerdiği ve insanları o dine döndürmek için neler yaptığı ile orantılı olarak değişiyor. Bazı dinler var ki zararlı görmüyorum hatta yararlı bile buluyorum. Quakerler hemen hemen Tanrı’ya inanıyorlar ve kendilerini sosyal adalete adıyorlar. Din ne derece somut bir Tanrı fikrinden uzaklaşıyorsa ve ne derece ahlaki emir dağıtmaktan vazgeçiyorsa o derece iyidir. Eğer sana ne yapacağını söyleyen mutlak bir otoriteye inanıyorsan mahvolmaya* doğru yol alıyorsundur bence.

Evrimci biyolog Stephen Jay Gould’un geliştirdiği NOMA adındaki teoriye göre bilim evren hakkındaki gerçekleri konu alırken din de bunların anlamıyla ve ahlaki değerlerle ilgilenir. Bu kabul edebileceğiniz bir taviz midir?

Tabi ki de hayır! Sadece benim kabul edemeyeceğim bir taviz olmasının ötesinde, ahlakın ve diğer değerlerin evrenin işleyişin bağlanması gerektiği fikrini kabul eden teologlar tarafından da reddedilmekte. Bu anlamda onlar Gould’un koyduğu dini sınırlamaları da kabul etmiyorlar. Filozoflar da ahlakın ve değerlerin dinin amacı (özü) olduğu noktasında Gould’a karşı çıkıyorlar .Felsefede seküler-insancıl bir gelenek var, ta antik Yunan’dan başlayan Kantla, J.S Mill ve Hume ile devam edip Peter Singer gibi çağdaş düşünürlere ulaşan. Yani her iki taraftan da NOMA geçersiz kalıyor.

İnsan hayatının tamamen rastlantısal ve insan bilincinin senin deyiminle “nöronal illüzyon” olduğu amaçsız ve tamamiyle fiziksel bir evren fikri kasvetli bir görüş değil mi?

Sanırım bazı insanlar için öyle olabilir. Ben bu görüşle yaşıyorum ve çoğu Avrupalı da öyle yapıyor. Fiziğin ve maddenin kanunları dışında hiçbir şeyin olmadığı görüşü bu. Kasvetli bulup bulmamanız sizin psikolojik yapınızla alakalı. İskandinavya’daki ya da Fransa’daki insanlar tanrısız bir hayatı kasvetli bulup ayaklarını sürüyor ve başlarını mı eğiyorlar? Hayır. Hatta tam tersini de iddia edebilirsiniz. Çoğu müslüman için zevke, eğlenceye izin verilmez. Müzik yasaktır. Böyle bir hayatı tanrısız bir hayattan çok daha kasvetli buluyorum.

Kitabınızın en dokunaklı bölümü Ashley King hakkında. Onun hikayesini ve hikayenin dinin tehlikelerini nasıl gösterdiğini anlatın.

Çocuğunuza henüz daha çok küçükken ve başka türlüsünü bilemeyecekken kendi dininizi empoze etmenize verdiğim isim olan “dikey misyonerlik inancı” tehlikesini aydınlatıyor. Hastalıkların ruhlarla alakalı problemlerden kaynaklandığını öne süren Christian Science (Hristiyan Bilim) dini. Hristiyan Bilimciler [3] (biliminsanı anlamında değil dinin takipçisi anlamında) duayı ve ruhsal iyileşmeyi, bilim tabanlı ilaçlar yerine tercih ediyor ve ilaçları reddediyorlar. Ashley King Arizona’daki iki varlıklı Hristiyan Bilimci’nin çocuğuydu. Köktencileri düşündüğünüzde aklınıza gelen İncil fanatikleri gibi değiller. Ashley’nin bacağında şişlik meydana geliyordu ve sonradan anlaşıldı ki kemik kanseriymiş. Aile çocuğu doktora götürmek yerine onu okuldan aldı ve dua ile iyileştirmeye çalıştı. Sonucunda şişlik neredeyse bir karpuz büyüklüğüne ulaştı ve nihayetinde sosyal hizmetler çocuğu ailesinden aldı.

Hastaneye gittiğinde doktor “Artık çok geç, tümör çok büyük. Fakat ona biraz daha zaman kazandırmak için bacağını kesebiliriz” dedi. Ailesi ameliyatı kabul etmedi ve hatta Ashley’nin ağrı kesicilerini de engellediler.

Bunun yerine, onu Hristiyan Bilim sanatoryumuna koydular ki bu arada söylemek gerek Amerikan Hükümeti tarafından sübvanse edilen bir yer. Ona ilaç yerine su verdiler ve dua ettiler. Ve kız çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Süreç çok acı vericiydi. Fakat onların tek yaptığı dua etmekti. Sonunda kızcağız da öldü.

Ailesi yargılandı ve cezalandırıldı fakat cezaları sadece göz hapsi / denetlemeydi (unsupervised probation). 50 eyaletten 43’ünde çocuğunuza zarar veren inanç yoluyla tedavi yöntemi ne toplumsal ne de yasal bir sorun. Binlerce çocuk Hristiyan Bilim, Oregon ve Idaho’daki İsa’nın Takipçileri yüzünden öldü. Mezarlıklar inanç-tedavi verilen çocuk mezarlarıyla dolu orada.

Ruhani / manevi bir hayatınız var mı? Varsa nasıl bir şey?

Maneviyat, biçimsiz ve sabit anlamı olmayan bir kelime. Ben evrimi inceliyorum ve her gün bana muhteşem gelen şeylerle karşılaşıyorum. Eğer bunu ruhani olarak tanımlıyorsanız o zaman cevabım evet olacak. Richard Dawkins de aynı şeyleri söylemekte. Maneviyat, doğaya karşı duyulan büyülenmeden, madde ötesi bir dünyayı hissetmeye kadar genişletilebilecek bir kelime.

Fakat ben yeterince açık bir biçimde tanımlanmadıkça “ruhani” ya da “manevi” kelimesini kullanma taraftarı değilim. Ben doğaya karşı duyulan şaşkınlık ve huşu anlamında ruhaniyim. James Joyce’u ve T.S. Elliot’u seviyorum, Dylan Thomas beni duygulandırıyor. Tanrıyla hiç de alakalı olmasına gerek yok bunun. Doğa ve sanat tarafından harekete geçirilen bir bütünlük, ortaklık hissiyle alakalı. Dolayısıyla humanisti (insancıl) kullanmayı ruhaniyi kullanmaya tercih ederim. Ruhani olduğunuzu söylediğiniz anda insanlar dindar olduğunuzu düşünmeye başlıyor.

Çevirmen: Hayali

Çevirmenin Notları:
[1] Epifaniyi aydınlanmadan ayıran aydınlanmanın genelde amaca yönelik bir çaba sonucu gerçekleşmesi, oysa epifani anlık farkındalıktır.
[2] Burada yazar sanırım kelime oyunu yaparak İbrahimi dinlerde kadının yaratılışının erkeğin kaburga kemiğinden olduğunu anımsatıyor.
[3] Dinin adı Hristiyan Bilim olduğundan inanlarına da Hristiyan Bilimci dedim, İngilizce Christian Scientist’i karşılamak için.

Simon Worrall tarafından Jerry Coyne ile yapılan röportaj 31.05.2015 tarihinde National Geographic'te yayımlanmış, 22.06.2015 tarihinde Hayali tarafından Tanrı Var Mı? için Türkçe'ye çevrilmiştir.

Bu röportajın çevirisi, yazar kadromuza çevirmen olarak yeni katılan Hayali'nin ilk çevirisi olma özelliğini taşımaktadır. Bu dipnot ile kendisine hoş geldin diyor, birlikte daha nice ve uzun çalışmalar diliyoruz.

[PDF Formatında Oku / İndir]

5 yorum:

  1. Selam.

    Hayali'ye ben de hoşgeldin diyorum.

    Artık din-bilim-tanrı kavramları ayrıştırılmalı.
    Bilim ve tanrı çelişmiyor.
    Din ve bilim çelişiyor.
    Bugün dünyada yaşanan hiçbir dini tanrı göndermiş olamaz.
    Çocuğunu tedavi ettirmeyen insanlarla aynı tanrıya inanıyor olamayız.
    Işidcilerle aynı tanrıya inanıyor olamayız.

    Deforme olmuş dinler üzerinden, tanrıya inananlara yapılan saldırılar,
    hiçbir tarafa yarar sağlamaz.
    Bunu yapmanın, ışid zıhniyetinden farkı yok.
    Işid de deforme edilmiş din üzeinden saldırıyor.
    Siz de deforme din üzerinden tanrı inancına saldırıyorsunuz.

    Özellikle ateist ve agnostik arkadaşlara sesleniyorum.
    Aynı toplumda yaşıyoruz, toplumun bilimle kucaklaşması, sizin çabalarınıza bağlı.
    Bilim yapmak için ateist olmaya gerek var mı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle hoş bulduk.Naçizane fikrimi belirtmem gerekirse, tanrı dinle ilintili olup tamamen dine ait bir "kavram" değildir ve böyle düşünmekten de vazgeçmeliyiz.Söz gelimi, Spinoza'nın tanrı anlayışını incelerseniz ( ki youtube, school of life adlı kanalın çok güzel kısa bir videosu var konuyla alakalı) çoğu dinsizin eleştirdiği tanrıyla alakası olmadığını görürsünüz.Onun tanrısı kişi değildir, kişileştirilmemiştir, mucizeler yaratmaz, cezalandırmaz, ödüllendirmez vs vs... Fakat şunu da anlayışla karşılamalıyız ki tanrı çok bulanık bir kavram aynı dine inanan insanların bile düşündüğü tanrı fikri aynı olmayabiliyor.Dolayısıyla tanrıdan bahsederken tıpkı felsefenin diğer konularında olduğumuz kadar dikkatli olmalı tanımımızı keskin, bir matematikçi gibi yapmalıyız.Bunun dışında konuşmak verimli olmayacaktır.Öte yandan tamamen öznel olmakla beraber ben tanrıya inanmakla, tanrıya inanmamak arasında özde bir fark görmüyorum.Kant'ın da belirttiği gibi tanrıyı ne ispatlayabilir ne de çürütebiliriz - buradaki tanrı, dinlerin tanrısı değil bizzat "tanrı"idesidir- dolayısıyla konu inanca gelir ki bütün inançlar bir sıçramadır yani bilinen ve aklın alanı olandan bilinmeyene geçiştir ve bu geçiş aklı aşar.Sonuç olarak, deizmi ya da tanrı inancını dinsizliğin üvey oğlu gibi görmeyelim :)

      Sil
  2. Sevgili Bilal, sizce Tanrı "kutsal kitap" gönderdi mi peki? Eğer kutsal kitap gönderdiyse "din" göndermiş olmaz mı? Sizce bu bir çelişki midir?

    Gerçekten merak ettiğim için soruyorum: "Siz neye iman ediyorsunuz? İman ettiğiniz Tanrı, bir dinin (kitabın) tanrısı mı?"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tanrı kutsal kitap gönderdi.
      Hem de insanlığın başlangıcından beri.
      Ancak dini yaratan toplumlar.
      Toplumun ileri gelenleri, siyasette aktif güçleri, bu kitapları çarpıtıp, kendi sömürü düzenlerine uygun 'din' üretirler.
      Benim şahsi görüşüm, tanrının hiçbir zaman din göndermediğidir.
      Kutsal kitaplar bir öğüttür, dileyen alır, yararlanır.

      Benim iman ettiğim tanrı, gönderilen bütün elçilerin ve kitapların tanrısıdır.
      Tanrı farklı zamanlarda , farklı toplumlara, farklı din göndermez.
      Her seçilen elçinin ardından,
      o toplumun "sömürgen keneleri" din üretmişlerdir.

      " ben tanrıya inanmakla, tanrıya inanmamak arasında özde bir fark görmüyorum."
      Hayali'ye katılıyorum.
      Selam.

      Sil
  3. https://youtu.be/K7gW4IrqIcY

    YanıtlaSil