Yüceltilmiş “Doğruluk”

3 Yorum

Doğrular vardır. Doğrularımız vardır. Peki, ortak olanlar mı doğrulardır; yoksa ortaklık değerine sahip olmayan göreceli şeyler doğruluk değerine sahip midirler? “Senin için doğruysa, doğrudur.” Sözü ne derece doğrudur?

Felsefede neredeyse bir kuraldır: Taraflar böylesine kolayca hizaya geldiğinde, paylaştıkları bir hata olup olmadığından şüphelenmek gerekir. Bazı durumlarda, iki düşünce çok farklı yaklaşımlarda bulunmasına veya taban tabana zıt olmasına rağmen eşdeğer güdümde algılanılmaktaysa, gözden kaçırılan –belki de görülemeyen- büyük bir hataya sahip olabilmektedir. Doğruluğu ele alacak olursak; hakikat, hatta “mutlak hakikat” nosyonunda bu denli çığır açıcı tartışmalara ya gerek yoksa? Ya doğruluk (ya da hakikat) bir savaşı taşıyabilecek kadar “yüce” bir kavram değilse?

Bu görüşü benimseyen birçok çağdaş filozof bulunmaktadır. Doğrunun teorik olarak “deflasyona” uğratılması yani içeriğinin daraltılması gerektiğini savunan bu düşünürlere “deflasyonistler” denir. Düşüncelerini açıklamak isteyecek olursak; örneğin ben köpeklerin havladığına inanıyorum. Bunu size söylüyorum ve siz de “Evet, bu doğru.” diyorsunuz. Tabi bu cümleyi “Evet, köpekler havlar.” diyerek de belirtebilirdiniz. İki cümlede de aynı şeyi söylediğiniz gibi, aralarında derecesel bir farklılık yoktur. Bilişsel anlamda ifade edecek olursak, herhangi bir P önermesi hakkındaki düşüncelerimizi, P önermesinin doğruluğu ile söylediklerimiz ve P önermesiyle ilgili söylediklerimiz arasında hiçbir fark yoktur. “Doğruluk” bu önermeye ek bir şey ilave etmez. Bu nedenle “doğruluk sanıldığının aksine bir sırra sahip değildir.

Bunun yanı sıra “mutlak bilgi”nin temsilciliğini sahiplenmiş olanlar içinde ‘muhafazakar’ bir grup vardır. Bilginin kesinliğinden öte ona olan ihtiyaçtan bahsederler. Örneğin Papa, yeryüzünde Tanrı’yı temsil eder ve tek otoritenin kendisi olduğunu iddia etmektedir. Bu görüş çerçevesinde verilen vaazlar “mutlak bilgi” olmalıdır. Göreli bir bilgi bu otoriteyi sarsacağı için aksi kabul edilemez. Bu nedenle akılsallığı, nesnelliği ve hakikati öne sürerek hakikatin değişmezliğini destekler.

Her iki grubun sentezlenmiş olması pek önem arz etmiyor gibi görünse de, toplumda yaşayan her bireyin uzlaşım noktası açısından yüksek değere sahiptir. Örneğin “ölüm cezasının verilip verilmemesi” konusunda girişilen bir tartışmada, mutlakçı ya da muhafazakar, bu cezaya karar vermenin güç bir konu olduğunu söylemekte haklıdır. Bu “otorite”, “intikam”, “yasa”, “devlet”, “caydırma” gibi birçok konunun tartışmasını beraberinde getirmektedir. Göreci kişinin bu tür bir mesele üzerindeki kararını, geçmişindeki –örneğin taktir, iğrenme, utanç- birçok etkilere bağlı olacağını söyleyen mutlakçılar, bu konuda da haklıdırlar. Çünkü göreci, vereceği kararda fark edemeyeceği bir şekilde kişisel normlarıyla hareket eder. Ama her ikisi de doğruluk meselesi üzerinde düşünülmüş, ikinci dereceden bir düşünümün – yani doğruluk meselesinin ahlaki bir platformda tartışılmasından çıkan ürünlerin- ölüm cezasına izin verilmesi konusundaki hiçbir iddiasında haklı değildir. Çünkü bu noktada doğruluk değerinin ikinci dereceden tartışılmasının hiçbir pragmatik değeri yoktur.

Daha açık söyleyecek olursak, doğruluk değerinin ölçütlerini kendi açılarından belirten mutlakçılar ve göreciler, “ölüm cezasının uygulanması” konusunda hiçbir uzlaşıma varamadıklarında, tartışılan konunun değerini yitirmiş olurlar. Bu konuda “Ölüm cezasına izin verilmemelidir.” diyebilirsiniz. Ya da bununla aynı anlama gelecek şekilde “Ölüm cezasının verilmemesi doğru olur.”ya da “Ölüm cezasının verilmemesi iyi olur.”diyebilirsiniz. Bunların hiçbiri ilk cümlenizden farklı bir şey ifade etmez ve ilave değer katmaz. Bu tıpkı yükselen bir merdivene benzetilebilir. Aslında bu yatay bir şekilde yerde duran bir merdivendir ve sizi hiçbir yere götürmez.


Daha fazlasını isteyen mutlakçılar ve muhafazakarlar, deflasyonistlerin koltuğunu sarsmaya çalışır. Bu bağlamda “doğruluk” fikrini bir norm ya da araştırma ideali olarak muhafaza etmenin gerekliliğinden söz ederler. Keza, deflasyonistin bu hamleye cevabı, bir fikirde değerli ne varsa bunun zaten kendisinin koruduğunu söylemektir. Bunun yolu ise genelleme yapmaktan geçer. Ancak ve ancak odamda bir masa varsa, odamda bir masa olduğuna inanabilirim. Ancak ve ancak ikinin karesi dört ediyorsa, ikinin karesinin dört ettiğine inanabilirim. Bu türden iddialar “doğruluk” değerine gereksinim duymazlar, ama isterseniz bu önermelerin ikisinin de doğru olduğunu söyleyebilirsiniz. Böylece deflasyonist, doğruluğun, genelleme yapılarak ifadelerin özetlenebileceğini ve hiçbir değer kaybetmeyeceğini gösterir.

Eğer muhafazakarlar hala bir şey istiyor ise, belki de bu, kaygının ifadesi ve ya bir fikrin anlatımı olmaktan çok teşhis ve tedavi edilmesi gereken bir şeyin ifadesidir. Papa, otoritenin sarsılmaması için bu söyleminde ısrarcı olmak ve muhafazakarlar kendi inançlarını savunmak durumda kalacaklardır. Öyle ki tek kitap vardır ve bu kitap tartışılsaydı, herhangi bir ses olarak karşımıza çıkacaktı. Mutlak hakikat özelliğinin yitiminde, savundukları ve inandıkları görüş, sadece ‘keyfi’ olarak nitelendirilecektir. Bu, bütün çabalarının ve ideolojilerinin temek çıkış noktasıdır.

Zira göreciler de bir zafer kazanmış değillerdir. Çünkü onların tek bir “Bu senin görüşün.”ünlemi bile, büyük tartışmalara bile nokta koyabilmektedir. Herkesin farklı görüşleri olduğu bu durumda  “Bu senin kanaatin.” ile biten bütün tartışmalar, çözümsüz kalmış sorunları beraberinde getirecektir. Bu görüşleri birbirimizle paylaşmamıza rağmen toplumsal alana bir kazanımda bulunduramıyor isek, fikirlerimizi beyan etmiş olmaktan öte konuma gidemeyiz.

Eğer bir kabilenin, bir halkın ya da kişinin rastgele söylediği her şeyin doğru olduğunu kabul ediyorsak, bunda saygıdeğer bir şey yoktur. Aynı şekilde, bir görüşe sıkıca tutunup onu savunuyorken, diğer görüşleri sorgusuzca reddediyorsak bunda da saygıdeğer bir şey yoktur. Bu nedenle, farklı görüşleri sentezleyip kendi görüşlerini oluşturabilmek son derece önemlidir. Gruplaşmaya dahil olunduğunda, yeni hiçbir fikir ortaya çıkamadığı gibi ilerleme de kaydedilemez. Ve unutulmamalıdır ki “doğrular” toplumsal bir ehemmiyet içerdiği gibi öznel fikirlerden meydana gelir.

Neviens Nobody

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle teşekkür ederim,

      Böyle bir sonuç çıkardığım yanılgısına sebep olduğum için kusura bakmayın, lakin bahsettiğim şey sadece bir örnekti. Ölüm cezasıyla ilgili bir konudan bahsetmediğim gibi, bunun cümlelerin değerliklerini göstermek için bir örnek olarak kullandım. Bahsetmek istediğim şey ise; bir P görüşünü ele alalım (bunu ölüm cezası örneğiyle somutlaştırmak istemiştim). P görüşü toplumda anlaşmazlıklara neden oluyor ve bunun üzerine konuşulup uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Fakat kimileri "P görüşü iyidir" veya "P görüşü doğru değildir." dediğimizde gruplar ancak bu görüşün değerini tartışmış olurlar ve pragmatikte biz uzlaşıma varamazlar.

      İfadeyi somutlaştırmak için örnek olarak "ölüm cezasının değeri" ni vermem sanırım aklınızı karıştırdı. Bütünsel olarak yazımda yalnızca "doğruluk" kavramına yönelik bir tartışmadan bahsettim. Umarım açıklayıcı olmuşumdur.

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil