Celal Şengör: Yozlaşan Demokrasilerde İrtica ile Mücadele

Yorum Yok
Demokrasiler çok çeşitli olabilirler. Ama temelde demokrasi, bir toplumu, o toplumdan aldığı yetki ile toplumun çıkarları istikametinde yasalar ile donatarak yönetmeyi mümkün kılan yönetim şeklidir. Toplum bu süreci döngüsel bir seçim süreci içinde sürekli denetler. Belirli aralıklarla yönetici seçimleri yenilenir ve halk o seçimlerde yöneticilere tabiri câizse “not” verir. Kötü not alan yöneticiler yönetimden uzaklaştırılırlar, iyi not alanlara tekrar yönetme yetkisi verilebilir.

Bir demokrasiyi yozlaştırmanın en emin yolu, toplumun not verme becerisini ortadan kaldırmaktır. Toplum verdiği notu aslında asla vazgeçemeyeceği bazı şeylerin kendisine ne derecede temin edildiği kıstasından hareketle verir. Aslında toplumların vazgeçemeyecekleri en önemli şeyin yaşam hakkı, sonra da kaliteli yaşam hakkı olduğu kesindir. Bir toplumun elinden yaşam hakkını almaya kalkan hiçbir yönetim yaşayamaz. Ama toplumların elinden kaliteli yaşam hakkını alan yönetimlerin çok uzun süreler yönetimde kaldıkları tarihte ender görülen bir olay değildir.

Halkın yaşam kalitesini düşürdükleri halde yönetimde kalan yönetimlerin başarı sırrı, halkın kaliteli yaşam kavramını değiştirebilmeleridir. Toplum için önemli olan, karnını sağlıklı olarak doyurabilmek, rahat bir mekânda yaşayabilmek ve toplum sınırları dahilinde istediğini yapabilmektir. Bunlara beslenme hürriyeti, konut seçme hürriyeti ve yaşam uğraşlarını belirleme hürriyeti diyebiliriz. Şimdi birisi çıkıp da, toplumun bireylerini bu yaşadıkları hayatın aslında geçici olduğuna, asıl yaşamın ölümden sonra (veya gelecekte) olduğuna, bu yaşamda beslenme, konut seçme ve yaşam uğraşlarını belirleme özgürlüklerinden yapacakları fedakârlıkların, bir başka yaşamda kendilerine faiziyle geri verileceğine inandırabilirse, toplum bireylerinin ekserisi bu üç temel özgürlüğünden seve seve vazgeçer. Yaptığınız fedakârlıklar güya sizin ileriye dönük yatırımınızdır, ama gerçekte bir başkasının beslenme, konut seçme ve yaşam uğraşısını belirleme hürriyetlerini alabildiğine genişletir. Toplum kaybederken, onu ikna edebilenler kazanır ve her kazandığında topluma bu kazancın aslında ortak olduğu masalını anlatır. Kendi zenginliklerini sayarak toplumun nasıl zenginleştiğini rakamlarıyla belgeler ve toplum bu görünür “başarıdan” kendinden alınanların hesabını sormayacak kadar etkilenir.

Bu durumlarda, toplumlar kendilerini aldatan yöneticileri ard arda seçmeye, hatta seçme haklarından tamamen vazgeçmeye bile hazır hale gelirler. Nazi diktatörü Hitler, Almanlara gelecekteki muazzam bir “Büyük Almanya'’ vaat ediyordu. Bu inanç uğruna 20 milyon Alman öldü, Almanya tamamen bir harabeye döndü, ama Alman halkı son âna kadar Hitler’in vaat ettiği mucizeyi bekledi. Orta Çağ Avrupası insanlık tarihinin en fecî sahnelerinden biridir. Bu sahnede halkın iliğini emen din adamları lüks içinde yaşıyorlardı. Sonunda 14. Yüzyıl’da (1348-1350) kara ölüm denen veba kıtanın nüfusunun yarısını götürünce Avrupalının aklı başına geldi ve kendisine satılan dinin koca bir yalan olduğunu anladı. Bu ve ondan iki asır önce cesur bir avuç keşişin (yani manastır papazının) gayretiyle ve imparator Friedrich Barbarossa'nın (1122-1190) desteği ile başlayan Kilise Reformu Rönesans’ın gerçek başlangıcıdır. Rönesans’ın Hristiyanlığa aşkettiği muhteşem tokat Hristiyanlığın etkisiyle çöken Roma’dan beri ilk kez Avrupa'nın üstünlüğünün başlangıcıdır.

Yozlaşan demokrasilerde yöneticiler, her reform çabasını halk düşmanlığı olarak yorumlayıp, reformcuları halk düşmanı ilân ederler. Onlar için özel mahkemeler kurulur (Nazilerin ve Komünistlerin özel mahkemeleri veya ABD’de McCarthy döneminin özel komisyonları gibi; bunların bazılarında temyiz hakkı .olmadığı gibi, ölüm kararları derhal infaz edilirdi), şüphelilere doğrudan hüküm giymiş tutuklu muamelesi yapılır ve özellikle bunların toplum önünde itibar kaybetmeleri için medya yoluyla propagandaya geçilir. Amerikan Silahlı Kuvvetleri’ne sataşmasının sonunda kendi politik sonunu hazırlayan Joseph McCarthy (1908-1957) denen alçağın ABD demokrasisinin vicdanında açtığı derin yaralar hâlâ unutulamamıştır.

Yozlaşan demokrasi, yozlaşma yöntemini gericiliğin desteklenmesi şeklinde seçmişse, irtica ile her mücadele orada rejim ve toplum düşmanı damgasını yer ve pek çok halde özel mahkemelerle normal hukuk sürecinin bile dışına taşınır (McCarthyism bunun çok güzel bir örneğidir). Bu durumdan kurtulmak, demokrasinin doğal sınırları içinde çok güçlü bir halk ve özellikle entelektüel vicdanın harekete geçmesini gerektirir.

Burada da tercih bizimdir. Ya harekete geçeriz ya da yozlaşmanın gelip bizi ya yutmasını ya da yozlaştırmasını bekleriz.

Celal Şengör
Aptalı Tanımak

0 yorum:

Yorum Gönder