Ayinler, namaz, oruç, hac, kurban, sünnet, takı, tütsü ve büyüler, ilahiler ve şiirler, sembol ve dövmeler… Tanıdık geldi mi?
Putperestlik, Farsça kökenli bir sözcük olan put sözcüğünden türemiştir. Tanımı şöyledir: Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapıncak, sanem, fetiş.
Putperest İbadetleri
Buradan yola çıkarak putperestlik tanımını; doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne tapımı, olarak yapabiliriz.
Putperestlik farklı şekillerde tanımlandığı ve farklı çeşitleri olduğu gibi aynı zamanda paganizm ile denk biçimde kullanılmıştır. Fakat paganizm ve putperestlik farklı anlamları içerir.
Paganizm, Latince paganus yani kırsal sözcüğünden türemiştir. Roma dönemi şehirlerde yayılan Hristiyanlığın köylüleri etkileyememesinden dolayı Hristiyanlık dışında kalan inançlar pagan olarak adlandırılmıştır. Günümüzde İbrahimi dinlerin, diğer inançlara verdiği genel isim olup politeizmi, çok tanrıcılığı ve putperestliği kapsar.
Bu başlık altında paganizm ve putperestliğe ait adet ve ibadet şekillerini ele alacak, özellikle İslam öncesi Arap putperestliğinden örnekler vereceğiz.
1. Ayinler
Kutsal ve özel günlerde genellikle mabetlerde toplanan putperestler geleneklerine göre çeşitli gösterilerde bulunur, ilahiler söyler, toplu ritüeller yaparlar. Ateş üzerinden atlama ya da ateş üzerinde yürüme, vücutlarına şiş batırma bu gösteri örneklerindendir. Kutsal bir puta, geçmişteki kutsal saydıkları kişiden kaldığına inandıkları bir nesneye saygı gösterisinde bulunur, etrafında döner ya da koklayıp öperler.
Yıllık ayinlerin dışında mevsim başlarında, özellikle ilkbahar ve sonbaharda yapılan ayinler de vardır.Belirli günlerde güneş ve ay festivalleri yapılır.Türlerine göre ayinlerde kutsal saydıkları sudan içer, kutsal saydıkları yiyecekten yerler. Dualar eder, dileklerde bulunurlar.Putperestlerin bu ayin adetlerinin İbrahimi dinlere de geçtiği görülmektedir.Noel kutlamaları Mitra paganlarından geçmedir.Putperest Arapların yevmül Arabu dedikleri cuma toplantıları, kandil geceleri, aşure günleri, cem ayinleri pagan kökenlidir.
2. Namaz
Putperest ibadetlerinden biri namazdır.Namaz, güneş kültünün ritüellerinden biridir ve Hint kökenli bir ibadettir.İslam öncesi Araplar da namaz kılarlardı. Günümüzde Hindular da namaz ritüellerini devam ettirirler. Sansktitçe “Surya” güneş Namaskara” ise selamlama veya bağlantı demektir. Böylece “Surya Namaskara” ‘güneşle bağlantı’ anlamına gelmektedir. Surya Namaskara, bedende akan güneş enerjisinin canlandırma tekniğidir. Arap putperestlerinin namaz kıldığı Kur’an’da yazılıdır.
Enfal -35: “Ve ma kane salatühüm ındel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun.”
Bilindiği üzere Arapça’da salat namaz demektir.
Enfal -35: "Onların Kabedeki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Küfrünüzden dolayı azabı tadın."
Namaz törenlerindeki ıslık ve alkışlar nedeniyle putperestlerin kıldığı namaz eleştiriliyor. Putperestler de günde 5 vakit namaz kılarlardı.
Şaharit namazı – Sabah namazı
Musaf namazı – Öğle namazıMinha namazı – İkindi namazı
Neilat Şerarim namazı – Akşamüstü namazı
Maarib namazı – Akşam namazı
Kaynak: Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Asr-ı Saadette İslam; Şaban Kuzgun, Hz. İbrahim Ve Hanifilik, s.117; Epstein, Judaism.
Kuran’da geçen namaz vakit sayısı 3 olmasına rağmen 5 vakit kılınıyor olması zamanla putperest döneme dönüldüğü şüphesi taşımaktadır. Aynı şekilde abdest de putperestlerde vardı. Cünup olunca boy abdesti alırlardı. (İbn-i habib, Muhabber)
3. Oruç
Güneş kültüne sahip putperestlerin ibadetlerinden biri de oruçtur.Namaz vakitlerini güneş zamanlı ayarladıkları gibi oruçlarını da güneşin doğuş ve batışına göre ayarlarlardı. Orucun başlangıcı bile İslamiyet’teki gibi Ay’a göre tespit ediliyordu. Tıpkı, bugünkü Müslümanlar gibi, Ay’ı görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (Hayrullah Örs, Musa Ve Yahudilik) İslamiyet öncesi arap paganlarının ilginç gelenekleri vardı.
Bunlar Ramazan dedikleri ayda bir ay oruç tutarlar, Mekke’ye Hacca gidip Kabe’nin etrafında yedi kez dönerler, “Kara Taş” ı (Hacerül Esved) kutsal sayar onu öper ve günde dört veya beş vakit namaz (salat) kılarlar, şeytan taşlarlardı. (Is Allah the Same God as The God of Bible?, M. J. Afshari, p 6, 8-9, İslam, Beliefs And Observances, Caesar E. Farah)
Aişe anlatıyor:
Aişe anlatıyor:
"İslam öncesinde Kureyş, Aşure gününde oruç tutardı." (Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’s Savm -1)
Sabiilik, yıldız kültüne sahip bilinen en eski pagan dinidir. İlginçtir ki Sabiiler de 3 vakit namaz kılar ve 1 ay oruç tutarlardı. Farz orucun dışında nafile oruçlara da sahiptiler. (İbn Nedim, El Fihrist, s. 442-445)
Kuran’da önceki toplumlarda da orucun olduğu yazılıdır:
Bakara -183: “Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.”
Eski Çağ dinlerinde, özellikle, rahiplerin Tanrılara yakınlaşmaya hazır olmalarını sağlamaya yarayan bir yoldu. Helenistik Dönemin inançlarına göre, Tanrılar bir takım kutsal öğretileri ancak oruç tutan kişilere vahiy yoluyla gönderirlerdi. Bazı eski kültürlerde ise oruç, öfkelenen Tanrıları teskin etme gibi amaçlara yönelikti. Sibirya Tungu şamanları ise, ruhlarla ilişki kurabilmek için oruç tutarlardı. Bütün dinlerde, belirli zamanlarda oruç tutma geleneği vardır. Budha rahipleri, yine belirlenmiş günlerde oruç tutarak günahlarını itiraf ederek, arınacaklarına inanırlar. Hindistan’da Sadhular yine günahlarından arınmak için oruç tutarlar. Çin’de göksel Yang ilkesinin başlamasından önce belirli bir süre oruç tutulur.
4. Hac
Önce Diyanet forumdan bir alıntı yapalım: Çeşitli Dinlerde Hac
Hac ibadeti pek çok toplumda bulunmaktadır. Japonlar, ataları Güneş’in, bir gün, hâlen kendilerinin üzerinde ikamet ettikleri adaya inip çevrede dolaştıktan sonra tekrar göğe hareket etmiş olduğunu düşünürler. Atalarının kendilerine bahşetmiş olduğu bu şerefin hatırası olarak Japonlar, yaya olarak aynı güzergâhı izlerler ve bu onların haccı olmaktadır.
Hindistan’ın Hinduları başka bir hac telakkisine sahiptirler. Tanrı görülmediğinden, ona tanzimde bulunmak için ilâhî yaratıcı gücün en büyük tezahürlerinin ortaya çıkmış olduğu yerleri, ziyaret etmek gerekir. Ganj, en önemli nehirdir. Himalayalardan Bengal Körfezi’ne kadar kıtayı sular ve hatta denize açıldığı bir kayadan çıkan Ganj’ın kaynağını ziyaret etmek için yolculuk yapmak Hinduların en önemli haccıdır. Ganj, Alfahabad yakınında, diğer bir büyük nehir olan Jumma ile birleşir ve bu birleşme yerinde bilhassa ay ve güneşin tutulmaları gibi özellikle önemli vakitlerde yıkanmak da, Hindu dininin en büyük haclarından biridir.
Gotama Budha, kendi dinin vahyini bir yabani incir ağacı altında almış olmakla meşhurdur. Önce bu ağacı, sonra da bu kutsal ağacın eskiden varolduğu yeri ziyaret etmek Budistlere göre haccın konusunu oluşturmuştur ve oluşturmaya devam etmektedir. Bir dinin ermiş kurucusunun doğum yeri, onun defnedildiği yer, bir mucizenin meydana geldiği yer, çeşitli toplumlara göre yeryüzünün farklı bölgelerinde hac yapılmasının sebeplerini oluştururlar.
İslam öncesi Araplar’ da Kabe putperestlerin en kutsal mabediydi ve bölge halklarının hac mekanıydı. Kabe eldeki kanıtlara göre İbrahim peygamber tarafından mö 800 lü yıllarda yapıldığı bilinmektedir. Ayrıca Kabe hiçbir zaman Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından kutsal sayılmamıştır. Tevrat ve İncilde Kabe ile ilgili tek bir ayet dahi olmaması bunu kanıtlamaktadır. Kabe MÖ 800 lü yıllardan sonra putperestler tarafından Allahın evi olarak anılmaya başlanmıştır. (A Guide to the contents of Quran Faruq Sherif, Reading, 1995, pgs. 21-22., Muslim)
Putperestler Kabe etrafında 7 kez tavaf yaparlardı. Kureyş dışından gelen Bedevi putperestler tavafı çıplak olarak yaparlardı. Putları ziyaret, Hacerül Esved taşına el sürme ve öpme, Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelme, şeytan taşlama hac ibadetinin en önemli ritüellerindendi.
"Putperestlerin hac sırasında hep bir ağızdan yaptıkları telbiye de aynen şöyleydi:
Lebbeyk allahümme lebbeyk.La şerike leke illa şerikun huve lek.Temlikuhu ve ma-melek."
5. Kurban
Kurban Hinduizm’de çok önemli bir yere sahiptir. Tanrılara sunulan her şey kurbandır. Hinduizm’de yaygın olan kansız kurbanlardır. Ancak yaz ve kış gün dönümleri münasebetiyle kanlı kurbanların da Tanrılar’a sunulduğunu görmekteyiz. Bu kanlı kurbanların en büyüğü ve özel bir tören gerektireni “Soma” kurbanıdır. Soma’da keçi ve inek gibi hayvanlar kurban edilir. Tanrıların öfkelerini teskin etmek maksadıyla sunulan bu kurbanların yanında, özel hediyeler de Tanrılara sunulmuştur. Hinduizm’de sunaklarda en iyi hayvanların kurban edilmesi ve etlerinin iyi kısımlarının yine burada bulanan ateşlerde yakılma geleneği vardır. Hinduizm’in bir özelliği de ölmüş kişiler için kurban kesme şartını getirmiş olmasıdır. Hinduizm’e göre, ölüler kurbansız aç kalırlarmış.
Eski çağlarda insan kurban edilmesi, bir nevi temizlenme ve sihir vasıtasıydı. Ailenin ilk çocuğu Tanrı’ya ait kabul edilir ve kurban edilmesi gerekirdi. Mısırlılar ise köpek başlı olarak tasvir ettikleri insanlara “Ani” diyorlar ve onları “Ay Tanrısı”na kurban olarak sunuyorlardı.
M. Eliade, Anadolu’da özellikle ilk çağlarda hasat mevsimi dolayısıyla yapılan insan kurbanı ve kafa kesme ayinlerine örnek olarak Frigyalılar’ı ele alır.
Frigyalıların yüzyıllar önce hasat zamanında insanları, başlarını kesmek suretiyle kurban ettiklerini, hatta elde mevcut delillere göre, o zamanlar bu âdetin Doğu Akdeniz’in her tarafında yaygın olduğunu kaydetmektedir.
İslam öncesi Arapların da eski dönemlerde Sabah Yıldızı’na daha doğmadan büyük bir acele ile insan ve beyaz deve kurban ettikleri, yine önemli putlardan Uzza’ya, oğlanlarla, kızların ve esirlerin de kurban edildikleri ileri sürülmektedir. Yakın dönemde ise insandan vazgeçilmiş, hayvan kurbanına geçilmişti.
Putlara özel kurban kestikleri gibi genelde Safa ve Merve tepelerine dikilmiş kayadan putlara kurban keserlerdi. Bu kayaların biri İsaf, diğeri Naile adlı puttu. İsaf ve Naile iki sevgiliydi ve Kabe’nin kutsallığını kirlettikleri için öldürülmüş, daha sonra efsaneleşerek kutsallaştırılmışlardı. Araplar, putlara adak da adarlardı. Dilekleri gerçekleştiğinde, önemli işlerinde ve uzun seyahatlerinde adak keserlerdi. Adaklarının çoğu da ilk çocuklarının erkek olması içindi.
6. Sünnet
Sünnet, yazılı tarihten önce başlamıştır. Antropologlar sünnetin başlangıcı hakkında görüş birliğine varamamıştır. Sünnetin tarihini M.Ö. 15.000 yıllarındaki taş devrine kadar götürenler varsa da Antropolog Ashley Montagu’nun da savunduğu gibi 6.000 yıl önce antik Mısır’da sünnetin varolduğu kesinleşmiştir. Eski mısır piramitlerinde bulanan bazı mumyaların sünnetli oldukları görülmüştür.
Tarih boyunca mısırlılar, Yahudiler ve Babillilerin sünnet adetine sahip oldukları tespit edilmiştir. Sünnet, Pagan geleneğinin tek tanrılı dinlere uzantısıdır. İslam öncesi putperestler de sünnet adetine sahiptiler. Putperest Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Erkeğin sünneti için “hıtan” kadınların sünneti için “hafd” kelimesini kullanmaktaydılar. Ancak “el-hıtanan” ifadesi sünnet edilen yer anlamına hem kadın hem erkek için müşterek kullanılırdı. Hadislerde Muhammed’in, halifelerin ve ashabın sünnetinden bahsedilmemesi, onların zaten putperest adeti gereğince sünnetli olduklarını gösterir. Kadın sünneti sadece putperest Araplarda değil, eski Mısırlılarda da mevcuttu. Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan bazı kadın mumyalarının sünnetli olduğu belirlenmiş, kadın sünnetinin nasıl yapıldığı M.Ö 1600’lü yıllardan kalan duvar resimlerinde detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir.
Bu, kadın sünneti geleneğinin kökeninin çok eski çağlara dayandığının göstergesidir ve sünnet geleneğinin tarihinin tek tanrılı dinlerden daha eski olduğunu, asıl olarak bir pagan geleneği olduğunu, tek tanrılı dinlere pagan toplumlardan geçtiğini gösterir. BM istatistiklerine göre bugün dünyada 130 milyon kadın ve kız çocuğu sünnetli. Kadın sünneti esas olarak, Afrika kıtasının orta şeridinde yer alan 30 Afrika ülkesinde uygulanıyor. Bu bölgedeki kadınların neredeyse tamamı sünnetli. Sünnetsiz kadınlar aşağılanıyor, pis ve fahişe olarak suçlanıyor.
Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği’nde, Endonezya ve Malezya’nın bazı bölgelerinde, Kuzey Irak’ta bazı Kürt bölgelerinde yaşayan kadınlar arasında da daha az oranlarda olmakla beraber sünnet geleneği yaşatılmakta. Bunların içinde Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlarla birlikte çok tanrılı din inanırları da var. Tıpta erkek sünnetinin az da olsa bir yararına değinilse dahi kadın sünnetinin hiçbir yararı olmadığı, kadının cinsel isteğini öldürdüğü, ölüm ve yaralanmalara neden olduğu biliniyor. Buna rağmen bu ilkel, çağdışı adet ısrarla sürdürülmekte, hem de Allah’a, ilahlara dayandırılarak devam ettirilmektedir.
7. Takı, Tütsü ve Büyüler
Putperest toplumlarda şans, uğur ve hayır getirmesi için birtakım taş ve takılar kullanmak adettendi. Kendilerini kötü ruhlardan, cinlerden, nazardan koruması için çeşitli nesneleri vücutlarına, boyunlarına takar ya da üzerlerinde taşırlardı. Büyü günümüzde de süregelen ilk çağ pagan ritüellerinden biridir. Sıradan insanlarda bulunmayan gizli bir gücün sahibi olmak, düşmanlarını, rakiplerini alt etmek, aşk ve cinsellikle ilgili isteklerine kavuşmak amacıyla çok çeşitli büyü yöntemleri uygulanırdı.
Tütsü ise arınma, temizlenme, kötü ruhları ve cinleri kovma amacıyla paganların okült seremonilerinde, Antik Yunan’da, Hitit Uygarlığı’nda, Babil’de, Firavunlar dönemi Mısır’ında, Roma İmparatorluğu’nda, Hindistan, Tibet ve Japonya’da çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır. Tek tanrılı dinlerde bunlar yasaklanmış ve günah sayılmışsa da değişik versiyonlarla sürdürüldüğü bir gerçektir. Örneğin muskalar, ayet yazılı kağıtların evlere, arabalara asılması, hastalığa ve nazara karşı okuyup üfleme, nazar boncukları, mum yakma vb.
8. Telbiyeler, İlahiler, Şiirler
Putperest toplumlar ayinlerinde telbiyeler, ilahiler söylenirdi.Cenaze törenlerinde ağıtlar yakılır, naatlar okunurdu. Örneğin; eski Mısır’da ölü evinden kadınlar sokaklara çıkar dövünerek ölüye ağıtlar söylerlerdi. İslam öncesi Araplar da telbiyeler, ilahiler, şiirler çok önemliydi. En beğenilenleri Kabe’ye asarlar, putları için okurlardı. İslam öncesine ait ne varsa yakılıp yok edildiği için ne yazık ki bu kültürden elde çok az bilgi kalmıştır. Bunlardan biri de “Yedi Askı” denilen şiirlerdir.
9. Sembol ve Dövmeler
Pagan inançlarda dilin sembollerle kullanılmasına yoğun olarak rastlanılır. Hemen hemen her pagan toplumda çeşitli semboller mevcuttur. Pentagram denilen beş köşeli ters yıldız en ünlüleridir. Dövme de pagan toplumlarda sıkça kullanılan bir sembol yöntemidir. Hintliler, Japonlar, Amerika Yerlileri ve Afrika’daki bazı kabileler dövmeyi bir süs olarak yaparlarsa da pek çok toplumda dövmenin hastalıklara ve kötü ruhlara karşı koruyucu bir tılsım olarak uygulandığı, bireyin toplumdaki konumunu (köle, efendi, ergen, işçi, asker) vurgulamak için kullanıldığı bilinmektedir.
Dövme yapma geleneği hayli eskidir. MÖ 2000′ lerde Eski Mısır toplumunda dövmenin yapıldığı mumyalardan anlaşılmıştır. Mısırlıların dışında Britonların, Galyalıların ve Trakların da dövmeleri vardı. Eski Yunanlılar ve Romalılar, “barbarlara özgü bir uğraş” saydıkları dövmeyi suçlular ile kölelere yaparlardı.
Hun kurganlarında çıkan cesetlerde son derece kıvrak çizgilerle ve dekoratif bir anlayışla yapılmış düşsel yaratıklar ve koç figürlerinden olusan dövmeler görülmektedir. Dinsel-büyüsel kaynaklı bu dövmelerin is olduğu ihtimali ve deriye şırınga edilmesi ile oluştuğu düşünülmektedir. Hunlara ait Pazırık kurganında bulunan bir başkana ait cesetten anlaşıldığı üzere Hunlarda asil ve kahraman kişilerin dövme yaptırabildiği, daha sonraları Kazak ve Kırgızlarda da devam eden bu geleneğin yine kahramanlık niteliği taşıyan bireylere uygulandığı bilinmektedir. İlkel topluluklarda dövme yapılırken törenler düzenlenir. Dövmeyi yapan kişi birtakım dinsel ve büyüsel kuralları yerine getirmek zorundadır.
Sonuç
Buraya kadar anlattığımız putperest adet ve ibadetleri konusunda sanırım herkes hemfikirdir. Müslümanlar da putperestlerin bu ibadetlere sahip olduğunu reddetmez. Bilmeyenler de inceleyip araştırdıklarında doğruluğunu göreceklerdir. Bunlar din derslerinde, din kitaplarında pek anlatılmadığı için sanılır ki Kur’an’da yazılı olanların tümü Muhammed peygamber tarafından getirildi. Görüyoruz ki İslam’ın ve Kur’an’ın getirdiği yeni birşey yok. Zekat ve sadakaya varana kadar hepsi putperestlerde mevcut. Putperestlerde olmayanlar da Yahudilerde var. Peygamberlik, melekler, kıyamet, ahiret, cennet, cehennem gibi. Bu durumda putperestlikle tek tanrı dinlerindeki ortak ibadetleri nasıl açıklayacağız? Örneğin İslam dininin ibadetleri ile İslam öncesi Arap putperestlerinin hemen hemen aynı ibadetlere sahip olmasının sebebi nedir?
Dinlerden özgür düşünenler bu durumu dinlerin evrimine bağlar. Totemizmle başlayan ilkel dinler daha sonra ruhçuluğa ve putataparlığa, çok tanrılı dinlere ve sonunda da tek tanrılı dinlere evrilmiştir. Geçiş yapan toplumların önceki inançların etkisiyle eski adet ve ibadetlerini kısmen değiştirerek de olsa sürdürdükleri görülmüştür. İslam’ın kurucusu Muhammed’in yeni hiçbirşey getirmediği, Kur’an’da yazılı olanların tümünün putperestlerden ve Yahudilerden derleme, toplama olduğu gerçeği karşısında İslamcı görüş ve inanış: Dinlerin evriminin doğru olmadığı, İslam’ ın Adem’ den itibaren varolduğu, değişik adlarla da olsa peygamberlerin daima İslam’ a çağrı yaptıkları, namaz, oruç, hac, zekat, kurban, sünnet vb. ibadetlerin başından beri olduğu ancak toplumların zamanla İslam’ dan saparak putlar ve ilahlar edindikleri, İslam’ dan miras aldıkları ibadetleri bu putlara ve ilahlara yaptıkları şeklindedir.
Örneğin büyük çoğunluğu Müslüman olan Türk toplumunun zamanla İslam’ dan saptığını, putlar edindiğini ve Allah’ a ilaveten ay tanrısı, güneş tanrısı vb. ilahlara taptığını ama namaz kılmaya, oruç tutmaya, hacca gitmeye, zekat vermeye, sünnet olmaya devam ettiğini düşünelim. Bu mümkün müdür?
Ya “Tanrı denmez Allah denir.” diye ısrar eden zihniyet, allah (el-ilah) ismi Adem’den beri var ise Sümerde, Mısır’da, Hind’de, Çinlilerde, Türklerde, Yahudiler’de, hristiyanlarda “Allah” isminin unutulmasını ya da yokedilmesini ama Arap putperestlerince korunmasını nasıl izah edebilir? Her toplumun kendi dilinde allaha karşılık gelen bir isme sahip olduğu şeklinde mi? Yani Eloha, Brahma gibi. Öyleyse ne diye Tengri’ye, Tanrı’ya karşı çıkarlar?
Allahdemiski benim 99 ismim var biz kafamizdan isim uydurup cagiriyoruz neden allah yerine tanri demek istiyoruz .ahmet ingilizler tarafindan john diyemi cagrilir yoksa ahmet mi denir
YanıtlaSilallah kelimesi literatür tarihinde/kayıtlarında okunuş olarak yok. öğrenemediniz hala.
Silkuranda diğer sıfatların/isimlerin okunuşları bile şüpheli bana göre.
Silbu sıfatlar hakkında daha çok şüpheler var ayrıca
SilIslamiyete gore allah adem den gunumuze ayni dini gondermistir. Islamiye karismis dediginiz torenlerin neden islamiyetten alinip degisime ugramis torenler oldugunu dusunmuyorsunuz .allah muhammed doneminde var olmadi ki . O hep vardi .Su sorunun cevabi bulmamiz lazim insan mi allaha ogretti yoksa allah mi insana .
YanıtlaSilo soru şöyle olmalı insanmı tanrıyı yarattı tanrımı insanı yarattı.kanımca insan dönemin kültür ve biriktirebildiği az ölçüdeki toplumsal akılla tanrıyı yarattı.yüz yıllar boyunca değişen kültürel ilişkiler ihtiyaç korku v.s dininde değişmesine vesile oldu.bu sebepledir işid islamı şu an en doğru yaşayan grup olmasına rağmen çoğu batılı müslüman tarafından reddelişi.benmi ben ateistim karıştırmayalım :)
SilO zaten Nice nin bir sözüdür.
SilBen sizin yaptiginiz bir heykele bakarak benzeyenbaska bir heykel yapsam bir baskasida yaptiginiz heykelin benimkine benzedigini soylese bu sizin eserinizin sahte oldugunu mu ispatlar yoksa ben ve arkadaslarimin iyibir yalanci oldugunu mu?
YanıtlaSilAbdest nedir, nedendir?..
YanıtlaSilBu soruya hemen herkesin vereceği cevap bellidir.
"Temizlik için!.."
Ya..? Öyle mi?..
Eski deyişle "beş paralık aklı" olan biri, abdest almak temizlik gayesi ile getirilmiş bir hüküm olsa idi "Elini toprağa sür de sonra topraklı elinle suratını, kollarını sıvazla" der miydi?..
Gaye temizlik ise...
Siz karşınızdakine, "elini toprağa bula da sonra suratını sıvazla" der misiniz?..
Cevabınız elbette ki tek bir kelime değil mi?.. "Hayır!"
Peki öyle ise şimdi gene soralım... Gaye temizlik değil ise, ne?..
Nefesinizi tutun ve saatinize bakın. Kaç saniye soluk almadan durabileceksiniz?.. Bir iki dakikaya kadar uzanabiliyorsunuz değil mi?.. Peki denizin içine girip de nefesinizi tutarak kaç saniye durabiliyorsunuz suyun altında. 15-25 saniye civarında!.. Peki bu aradaki fark neden?.. Çünkü, suyun dışında iken bedeninizin tüm yüzey hücreleri lokal oksijen alımı içinde de ondan. Oysa, suyun içinde iken bu yol kapanıyor ve sadece ciğerinizdeki oksijen ile başbaşa kalıyorsunuz.
İşte bu oksijen alımı meselesinde olduğu üzere, kolunuzu ya da yüzünüzü su ile sıvazladığınız zaman, sıvazlanan hücrelerden vücuda belli bir ölçüde elektrik takviyesi mevcuttur. Yani beyin, çalışması için gerekli elektriği kısa ve kolay yoldan bu şekilde temin etmiş olur. Bunun için de şarıl şarıl akan suya hiç ihtiyaç yoktur!.. Zira önemli olan o organlardaki hücrelerin suyla temas etmesidir. Fazlası zaten akar gider!..
Gaye yıkanmak ise, kirden paklanmak ise fazla suya da ihtiyaç vardır. Ama abdest için, yüzey hücrelerin ıslanması yeterli miktardır.
Evet, suyla abdest böyle ya teyemmüm?.. Yani elini toprağa sürüp sonra yüzüne ve sonra gene toprağa sürüp, önce sağ ve sonra da sol koluna avucunu sürme!.. Üstelik elinin iç yarısını kolunun bir yanına sürerken, öbür yarısıyla kolunun dış yarısını sıvazlama. Yani aynı yerin üstünden geçmeme!..
Bu defa ben söylemeden siz cevabı açıklayıvereceksiniz:
"Topraktan elektrik alma!.. Sudaki elektriği bulamadığın anda topraktaki elektrik ile beyne yardımcı olma. Bünyedeki statik elektriği topraklama vs. vs."
Evet, görülüyor ki, abdest olayında gaye temizlik değil, beynin elektrik ihtiyacının karşılanması söz konusu. Zaten, zaman zaman Rasûlü Ekrem'in bir bardak miktarı su ile bile abdest aldığından söz edilir ki, bu dahi olayın esasının temizlik gayesine matuf olmadığını işaret etmeye yeter.
Ben sık sık yıkanıyorum, abdest almaya ihtiyacım yok, ya da böylece elektrik alıyorum bu bana yeter; diyebileceklere...
Arabaya benzini doldurdunuz ve olduğunuz yerde çalıştırıyorsunuz!.. Böylece nereye varırsınız ki?.. Elektriği yani enerjiyi beyne verdiniz; peki bu enerjiyi ne yönde ve nasıl kullanıyorsunuz?.. Beyni, ruha ve ölüm ötesine dönük bir şekilde enerji üretmesi için elektrikle takviye etmek de mümkün. Aldığınız bu elektriği tamamıyla geçici dünya zevkleri için tüketip, öbür yanda bu enerjiye en çok ihtiyaç duyacağınız yerde şaşa kalmak ve pişmanlık içinde azap çekmek de mümkün!..
toprak pis midir.
Silbüyük şehirlerdeki yada musluktan akan klorlu ilaçlı vb. suyla abdest olur mu
Silbüyük şehirdeyim, su yok, toprak zaten yok, ne yapcam, nasıl abdest “abd est = kulluk gibi bişey” alcam
ipek/pamuk/polyester seccadede namaz olur mu
desenli takkeyle namaz olur mu
"İbadet" adı verilen bütün çalışmaların, tamamıyla, beynin biyoelektrik ve biyoşimik yapısıyla ilgili olduğundan söz etmiştik...
YanıtlaSilİbadetlerin bir kısmı, bilindiği üzere, bedenin ihtiyaç duyduğu biyoelektrik enerjiyi temine dönük olarak yapılmaktadır.
Bu enerji beyin tarafından değerlendirilerek, dalga bedene; ilim ve güç olarak yüklenir... İşte bu sebeple de, beyin durup, devre dışı kaldıktan sonra, yani "ölüm tadıldıktan" sonra, artık ölüm ötesi yaşamda ibadetler kalmaz!.. İşte bu yüzden ölüm ötesinde şeriatın teklifleri geçerliliğini yitirir!.. Zira, zâhirle ilgili bütün bu teklifler, hep beynin biyoelektrik ve biyoşimik yapısıyla ilgili olarak düzenlenmiştir!
Bu arada fark etmemiz gereken çok önemli bir husus daha vardır;
İSLÂM DİNİ öncelikle kişinin "ALLÂH"ı bilip; elden geldiğince tanıması, ve bunun yanı sıra da ölüm ötesi yaşama hazırlanma çalışmaları olan ibadetlerini yapması gayesiyle gelmiştir.
Allâh Rasûlü insanlara, İslâm'ın öngördüğü kurallara göre yaşamasını tavsiye etmiş ve bu kurallara uyulmaması hâlinde de, o nispette kişinin bundan zarar göreceğini vurgulamıştır.
Kesinlikle bilelim ki, herkes elleriyle yaptıklarının neticesine katlanacaktır.
Ve gene şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, "ibadet" adı altında yapılan bütün çalışmalar, tamamıyla, kişinin ölüm ötesi ruh yaşantısı için gerekli materyali temin etme amacına yönelik faaliyetlerdir.
Burada bir parantez açarak, "ibadet" denen faaliyetlere kısaca bir göz atalım;
A- Kendini tamamıyla bu beden kabullenmeye ve sırf bedene dönük yaşamaya engel olmak üzere düzenlenmiş ibadetler,
B- Beynin biyoelektrik enerjisini en yararlı şekilde elde etmeye yönelik olarak düzenlenmiş ibadetler,
C- Beynin mevcut biyoelektrik enerjisini, dalga enerjiye çevirerek "RUH" adı verilen bir tür holografik ışınsal bedene yükleme faaliyetlerine dönük ibadetler,
D- "ALLÂH'ın ahlâkıyla ahlâklanma" şeklinde özetlenen, tasavvufta "ALLÂH'a vâsıl olma" veya "ALLÂH'a erme" diye izaha çalışılan, evrensel kozmik bilinçle özdeşleşmeye yönelik ibadetler.
Dört ana madde şeklinde toparlamaya çalıştığımız, kısaca "ibadet" denen bütün bu faaliyetler, görüldüğü üzere hep "BEYİN" ile ilgilidir.
Beyin, ihtiyacı olan biyoelektrik enerjiyi alır ve bunu mikrodalga enerjiye dönüştürerek ruha yükler. Aynı anda da belirli anlamlar ihtiva eder bir biçimde Dünya'ya gücü nispetinde yayınlar.
Şayet, beyinde doğum anında bir devre açılmış ise bu beyin ürettiği dalgaya ilaveten, antimanyetik bir enerjiyi daha yükler ki; bu bir tür antiçekim dalgasıyla yüklü dalga bedenler, kıyamet denen olayla birlikte Dünya ve Güneş'in manyetik çekim alanlarından kendini kurtararak galaksi içindeki sayısız yıldızlara ulaşabilirler.
Eğer beyin bu bir tür antiçekim dalgalarını, "RUH" denilen holografik ışınsal bedene yükleyemezse, bu takdirde Dünya'nın ve dolayısıyla Güneş'in manyetik çekim alanından kendisini kurtaramaz ve ebedî olarak Dünya ile birlikte içine girdiği Güneş'te yaşamına devam eder.
kapalı ifadeler
Silbilinmez ifadeler
duyulmamış kelimeler
gizem
görünmezlik
sonuç = hiç
Öldükten sonra ferah kavuşmayı sadece ibadetlere dayamışsın bu durumda ibadeti az yapan ya da yapmayan biri gerçekten iyi bir insan olsa da başkalarına iyilikler yapsa da kötü bir kalbi yoksa da öldükten sonra refaha ulaşamayacak mı yazdıklarınızdan bu çıkıyor ve inanın böyle düşünülmesi ne acı. Oysa iyi bir kalbin yaydığı ve topladığı güzel enerjiler çok büyük. Ne yani şimdi sadece ibadet ile mi toplanıyor bu enerjiler.
Sil"SÜNNETULLÂH'TA BİR DEĞİŞME ASLA BULAMAZSIN!" (35.Fâtır:43)
YanıtlaSilâyeti, bu sistemin bütün insanlar için geçerli olduğunun açık göstergesidir. Bu durumda göz önüne alınması gerekli olan şey şudur: Sistem, milyarlarla sene öncesinde kurulmuş ve çalışmaktadır! Bu şartlar altında, kişinin önünde iki şık vardır; ya kendini sistemin düzenine göre ayarlayarak, gene sistemin şartlarından yararlanmak suretiyle, geleceğe dönük birtakım yararlar sağlayacak çalışmalarla dünya hayatını değerlendirecek...
Ya da geleceğini ve sistemin düzenini hiç düşünmeden, tamamıyla bedene dönük faaliyetler içinde yaşayarak bu dünya hayatını tamamlayacaktır!
İşte "DİN" adı verilen "ölüm ötesi yaşama hazırlanma sisteminin" altındaki bu sırrı çözememiş kişiler, olayı yanlış bir değerlendirme sonucu "toplum nizamını" sağlamak amacıyla dinin geldiği kanaatine vararak olayı bağlamışlardır...
Tabii bu da neticede, devlet rejimlerini konu almaya kadar uzanmıştır!
Oysa, tekrar ediyoruz, "DİN"deki "ibadetler" bütünü dünya yaşam rejimleriyle ilgili olarak değil, kişinin ölüm ötesi yaşam gerekleriyle ilgili olarak gelmiştir.
Nitekim, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)'ın bütün yaşamı boyunca bize açık seçik vurgulamak istediği hususlar şunlardır:
A- "ALLÂH", tapınılacak bir TANRI değildir ve "ALLÂH"a TAPINMAK muhaldir!
B- Kişinin yaptığı ve yapacağı bütün çalışmalar "tapınma" değil, "kulluk" gereğidir... Zorunludur!
C- Kişinin bütün ibadetleri, gökteki muhayyel bir tanrıya yaranmak için olmayıp; kendi geleceğine, ebedî hayatına dönük kazançlar temin etmek gayesine dönüktür.
D- Kişi, kendi özü, orijini, YARATICISI, aslı olan "ALLÂH"ı tanımak ve "vehmettiği" yani "var" ZAN ve kabul ettiği muhayyel "benliğinden" arınmak için; "ölmeden önce ölmek" zorundadır!
Aksi hâlde, "perdeli" olarak madde ötesi âleme geçer ki, ondan sonra da asla "perdelilikten" kendini kurtaramaz.
Kesin olarak idrak edelim veya iman edelim ki, Hz. MUHAMMED'in açıkladığı "ALLÂH" ve O'nun bildirip açıkladığı İSLÂM DİNİ, bugüne kadar halk arasında veya dinî mahfillerde, hikâyeler ve hurafelerle karıştırılarak anlatılan "Din" anlayışından çok ötedir.
Ve bu gerçek "ALLÂH" anlayışı ancak ilerideki toplumlar tarafından çok daha iyi anlaşılabilecektir.
Nitekim, anlattıklarımızın gerçek olduğunu, yapacağınız en ufak bir kaynak araştırması ve bu araştırma üzerinde kuracağınız tefekkür sistemi, size idrak ettirecektir!
bu dünya, bolluk dünyasına erişmek için darlık yaşamak mıdır
Silhttp://shop.mutlumikrop.com/Seletti-Trash-Chic-Metal-Cop-Kovasi-Siyah,PR-23299.html
YanıtlaSilhttp://shop.mutlumikrop.com/modules/catalog/products/pr_02_23299_max.jpg?rev=1416924412
Bunu görünce bi an tespihi mi çöpe atıyo dedim.
http://dergi.mo.org.tr/dergiler/4/542/8034.pdf
YanıtlaSilhttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0slami_mimari
ak saray islami mimariye uygun mu
cami projesi kime ait
mezarlar, taşlar, mezarın ölçüsü, kefen, ahşap, tabut…. bütün bunları kim belirledi
islami yapıtların kaza/afet vs. sonucu uğradığı zararlar
islami yapıların hava, güneş vs. ile uyumu
islami yapılarda aydınlanma, ısınma, ferahlık
islami yapıların ince ve kaba yapı çalışmaları/projesi
islam mimarisi islamın varlığından bu yana ne kadar tartışıldı/konuşuldu
http://tr.wikipedia.org/wiki/Modern_mimarl%C4%B1k
Silhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Organik_mimari
http://tr.wikipedia.org/wiki/Eklektisizm
en iyi mimari "insani mimari"
Silcamilerde kubbeler, yazık, israf.
Silelli binlik cami oluyo beşyüz bin.
beş kişilik cemaate beş bin kişilik cami niye.
camiyi yaparken bayramları cumaları düşünmüyon, millet donarak namaz kılıyo, yada tozun pisin içinde kılıyo.
çift kapı niye yapıyon, tek kapı neyine yetmiyo.
hutbe okunan yer, mihrab, minber, vs., yazık, israf. hepsini tek yerde yapsan nolur
seksen tane parçalı eğri büğrü küçük pencere yapacağına boydan boya eksiz parçasız düz pencere yap, hem işçilik hem malzeme hem zaman düşsün
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/41/Istanbul.Hagia_Sophia031.jpg
Silşurada kim bilir kaç yetimin hakkı var
ben bu cemaat yurtlarına/kurumlarına “ak saraylar” diyom. koskoca binalar, granitler, mermerler, parkeler, titanyumlar, …… utanmasalar altın bile kullancaklar.
Silher ramazan ülkenin bilmem kaç şehrinden hocalar istanbula ankaraya izmire iniyo, kapı kapı yardım/para topluyo. nereye gidiyo bu para.
Silbi insana bi küçük bi kulübe yeter, ne bu kibir ne bu büyüklenme.
dünya bunlardan yıkılıyo haberleri yok.
bu arada,
Silbi gün "ben allahsız imansız dinsizim" diye bağırcam. çünkü riya çok yoruyo, bunaltıyo.
yardım vermemek için abuk sabuk saçmalamak, başka yalanlar söylemek, yalandan allah demek, ……. yoruma ve zoruma gidiyo
dinden çıkıpta dinin içinde olmak, dini orasından burasından yaşamak, bu insanlığa kul olmak……. çok kötü
Silbak ne kadar yorulmuş ve zorulmuşum ki ter bastı
Silibadetler içinde ibadetler yaşıyoz
Silbizde ibadet ediyoz
her gün ibadetleri kafamızda yaşıyoz
bu kötü durumu anlayabiliyosunuz umarım
bir bebek yada insan diyelim tecavüze uğrarken herşeyi gören allah nasıl oluyorda sadece seyrediyor ... biz aciz kulların söylemeye dilimizin varamayacağı şeyler yaşanırken o sonsuz merhamet sahibi sadece seyrediyor ..sebep imtihan ... peki imtihan olan tecavüze uğrayan bebekmi tecavüzü gerçekleştiren şerefsizmi... sade ve net cevaplar bekliyorum ... allahın varlığını kanıtlamak için yapılan dağa bak taşa bak gökte uçan kuşa bak gibi saçma sapan açıklamaları okul yüzü görmemiş kör cahillere yapın ...
YanıtlaSilKURAN = ARAPLARIN GÜNLÜĞÜ,
YanıtlaSilTEVRAT = YAHUDİLERİN GÜNLÜĞÜ,
ZEBUR = DAVUT YAHUDİLERİN GÜNLÜĞÜ...
KISACASI; BU KUTSAL BİLE OLMAYAN KİTAPLARIN TÜRKLÜK İLE İLGİLERİ VE SADECE GÜNLÜKTEN İBARETTİR. (ŞU KİŞİ BUNU DEMİŞ, BUNU YAPMIŞ V.S.)
İslam barış ve adalet kökünden gelir, barış ve adalet insan var olduğu sürece süregelir. Din bir tanrıya apmak değil insana , adalete ve barışa inanmak ve çalışmaktır. Peygamber zamanında insana değer verilmiyodu, yazıdada geçtiği gibi insan kurban ediliyordu. Asıl önemli olan tanrı idi. Oysa peygamber insana ve topluma ve yaşama değer veren bir Allahran bahsediyor ki bu Allah yarattıklarıyla konuşan ve onlara değer veren bir Allahtır.
YanıtlaSileski türkler de put anlayışı yoktur. türkler tek tanrılı dinler inmeden on binlerce yıl önce dahi put inancını yok saymış yaratıcı gücün ancak gök yüzünde olabileceğini düşünmüş gök yüzüne yakıştırmış ve bu güce gök tanrı demiştir. gök tengri veya tanrı kelimesi türklerde yaratıcı güç demektir ve tertemiz tanrıdır. tanrı türkü korusun.
YanıtlaSil