Beynimiz ve Biz: Capgras Sendromu

6 Yorum
GARİP OLAYLAR

Olay 1
20 yaşındaki bir erkek, çalışmak için köyünden şehre gider. Şehirde, bir transseksüel ile cinsel ilişki kurar. Sonra, bu ilişkiden dolayı pişmanlık duyar. Kirlendiğini, günah işlediğini düşünür, kendisini suçlu hissederek köyüne döner. Olayın, ailesi tarafından anlaşılmaması için kendi davranışlarını denetlemeye başlar. Ailesinin, kendisine olan davranışlarında bir değişiklik olup olmadığını devamlı olarak izler. Bir süre sonra, anne ve babasının, kendi anne ve babası olmadığını, benzerleriyle değiştirildiğini düşünmeye başlar.

Olay 2
26 yaşında, evli, mesleği polis olan bir kadın, doğumundan dört gün sonra, bir gece tuvalete kalktığında, beyninin emildiğini, kulağının çınladığını hisseder. Kötülüklerin ağına düştüğünü, doğurduğu çocuğun bir şeytan olduğunu, aslında bir şeytanı emzirdiğini, böylece bir günahkâr olduğunu, Tanrının onu affetmeyeceğini düşünür. Hemen, bu duygularla eşinin yanına koşar. Ancak, eşi de, onun bildiği, tanıdığı eşi değildir artık. Eşinin yerine bir benzeri geçmiştir.

Olay 3
23 yaşında, kadın, üniversite 3. sınıf öğrencisi. Şikâyetleri, ilk kez beş yıl önce anne-babası ve ablasının birlikte trafik kazası geçirmelerinin ardından, anne-baba ve ablasının öldüğü ama yakınlarının bunu kendisine üzülmemesi için söyleyemediklerini düşünme şeklinde başlar. Kazadan sonra yaralı kurtulan anne-babasının gerçek anne babası olmadığı, bir şekilde onların yerine geçmiş benzer başka insanlar olduğunu düşünmeye başlar. İnsanların kendisi ile ilgilenmelerinin, anne ve babasının ölmesi nedeniyle olduğunu, bu davranışları insanların kendisine acıdıkları için gösterdiklerini düşünür.

Olay 4
40 yaşlarında, evli ve üç çocuklu bir kadın, kocasının kendisini aldattığını düşünmeye başlar. Kocasını devamlı olarak izler. Bu düşünceleri takip eden sonraki zamanlarda, artık, ne kocası onun (kadının) eski kocası, ne de çocukları eski çocuklarıdır. Kocası ve üç çocuğu, benzer olan başkalarıyla yer değiştirmişlerdir.

Olay 5
Kişi, hezeyan sonrası günlerde, babasının kendi babası olmadığı, benzer başka bir kişinin, babasının yerine geçtiği gerekçesi ile mahkemeye verir.

Olay 6
Başka bir olayda hasta, üvey babasının bir robot olduğuna inanır, kafasındaki mikro çipleri bulmak için başını keser.

LİTERATÜRE İLK GEÇİŞ

Bu sendrom ile ilk tanışıklık, 1923'te Fransız psikiyatrist, Joseph Capgras ve Reboul-Lachaux’un, kocasının ve çocuklarının, aslında mal varlığını çalmak ve mirasına konmak için o kılığa girmiş dolandırıcılar olduğuna inanan bir kadının, kliniğe gelmesiyle başlar. Sendrom, böylece, ilk olay olarak literatüre geçer. Sonraki zamanlarda, bu sendrom, onu tanımlayan kişinin adıyla anılacaktır. Capgras Sendromu.

Sanrısal bir bozukluk olan Capgras Sendromunda, kişi, yakınlarının, sevdiklerinin veya çevresindeki nesnelerin, benzerleri ile değiştirildiğine inanır.

Capgras Sendromunun nedeni olarak, psikanalitik kökenli arazlar olabileceği gibi, beyindeki organik arazlardan da olabileceği savunulmaktadır. Beyindeki bir travma (çarpma), epilepsi (sara), migren, beyin zarının iltihaplanması (ansefalit) ve beyin tümörleri ve benzeri olgular, Capgras Sendromuna neden olabilmektedir. Capgras Sendromu, nadiren tek başına çıkar. Genelde, şizofreni ve organik psikozla birlikte çıkar.

Her iki cinste, geniş bir yaş aralığında olmakla beraber, kadınlarda daha fazla görülmektedir.

BEYİNDE NELER OLUYOR?

Sözgelimi, Olay-1’i bir psikiyatrist gözüyle açıklamış olsaydık neler söylerdik? Psikiyatrik açıklamaya göre, kişi, anne babasına her bakışta, kendisini suçlu hissettiren olayı hatırlamaktadır. Çünkü onlar, temiz, günahkâr olmayan ve kurallara uyan kişilerdir. Kişi, sevdiklerinin yanında kendisini kirlenmiş hissetmektedir. Hâlbuki anne ve babası, onun (hastanın) en sevdiği kişiler olması ve onların yanında kendisini daha rahat ve güvenli hissetmesi gerekirken, nasıl olur da, onlara baktığında kendisini suçlu hisseder? Sevdiği kişiler kendisini suçlu hissettirmeyeceğine göre, bu kişiler (anne ve baba) olsa olsa kendi benzerleri ile yer değiştirmiş başka kişiler olmalıdır diye düşünülebilir.

Bu ve benzeri olayların hepsi olmasa da, en azından bir kısmının açıklaması yukarıdakinden başka türlü olabilir mi? Beynimizdeki anılar, bize ait bilgiler, travma (çarpma) veya başka hastalıkların bozduğu kanallardan (sinir bağlantıları) dolayı, doğru bir şekilde eşleşemiyor olabilir mi? Söz gelimi, sevdiğimiz kişiye ait yüzün görüntüsü ile bu kişiye hissettiğimiz duygular, beynimizde ayrı yerlerde depolanıyor olabilir mi? Bu kanalların (sinir bağlantıları) hasara uğraması nedeni ile, eşleşemeyen bu bilgiler, bizlerin en yakını olan kişileri, yerlerine, benzer yabancıların geçtiği kişiler gibi hissettiriyor olabilir mi?

Olaylara bir de, alanında tanınmış olan Beyin ve Biliş Merkezi Direktörü ve aynı zamanda Kaliforniya Üniversitesi Psikoloji ve Sinirbilimleri Departmanında Profesör Vilayanur S. Ramachandran’ın gözüyle bakalım.

Kitaplardan biliriz ki, erkek çocuğun anneye, kız çocuğun da babaya duyduğu cinsel yönelimlere sırasıyla oedipus ve elektra kompleksleri adı verilir. Söz gelimi, bu kişiler yetişkin olduklarında bir travma veya başkaca bir serbest kalma (bastırılmış düşüncelerin serbest kalması) mekanizmasına maruz kaldıklarında, bastırılmış olan cinsel yönelimler ortaya çıkabilir. Böylece yetişkin, ebeveynlerine karşı duyduğu cinsel yönelimden dolayı kendisini suçlu hissetmektense, ebeveynlerinin yerine, benzerlerinin geçtiğini düşünerek, bu suçluluktan kurtulmaya çalışacaktır.

Ramachandran, Capgras sendromuna, sinir bilimsel olarak yaklaşmaktadır.

O BENİM ANNEM DEĞİL?

Beynimizin her iki yanında bulunan ve şakaklarımızın hizasına gelen loblara temporal loblar adı verilir. Bu loblar, yüzleri ve nesneleri tanımak için özelleşmişlerdir. Bu loblardaki sinir devrelerinin hasar görmesi durumunda yüzleri tanımakta zorluk çekeriz. Bu loblardan elde edilen bilgiler, limbik sisteme gönderilir. Limbik sistem, beynimizin ortasında bulunan, birden fazla oluşumu birbirlerine bağlayarak bizim duygularımızı yönlendiren kısımdır. Bir başka deyişle, kızgınlığımız, öfkemiz, sevmek veya sevilme ile ilgili duygularımız, üzüntülerimiz ve benzer duygularımızın denetlendiği yer limbik sistemdir. Annemin yüzünü gördüğümde sevgiyi, patronumu veya cinsel rakibimi gördüğümde öfke hissettiren, dargın olduğum arkadaşımı yolda görmezden gelip yanından geçirten bu bölgedir. Daha doğruyu söylemek gerekirse, kendimizi insan olarak nitelendirmemizi sağlayan kısım burasıdır. Aksi halde, burası olmadan, bir robottan farkımız kalmazdı.


Buna göre, bir yüzü gördüğümüzde, yüzü tanımak için temporal lobların devreye girmesi, temporal lobların tanıdık yüze ait bilgileri limbik sisteme göndererek, bu yüze ait duygularla eşleştirilmesi sonucu, sevdiğimiz kişiye karşı duyduğumuz sıcaklığı hissederiz, ona yaklaşırız, onunla yarenlik ederiz. O kişi bizim için bir tehdit değil, bir güvenlik kapısıdır.

Şimdi düşünelim. Herhangi bir travma veya bir hastalık nedeniyle olabilecek bir araz sonucu, temporal loblar ile limbik sistem arasındaki bağlar kopacak olursa ne olur? Artık, annemizi veya sevdiğimiz kişiyi gördüğümüzde, bu yüzler bize tanıdık geldiği halde, limbik sistemle ilgili bağ koptuğu için, o kişiye ait sıcak duyguları hissetmediğimizde davranışımız nasıl olurdu? Muhtemelen şu soruyu sorardık. “Eğer o benim annem ise, neden onun yanında annemle berabermişim gibi hissetmiyorum?” Bu soruya verilecek en uygun cevap, aslında o kişinin, benim anneme çok benzeyen ama gerçekte annem olmayan başka birisi olarak görmek olacaktır.

Peki, bütün bunları nasıl anlarız, nasıl bir yol yordam izlersek bir kanaate varabiliriz? Bunları, Ramachandran’ın hastası olan Arthur üzerindeki çalışmalarına bakarak anlamaya çalışalım.

BAĞLANTI MESELESİ

Arthur, Capgras Sendromunu gösteren bir hastadır. Ramachandran, Arthur ile ilgilenmeye başladığında şu soruyu sorar. Acaba, Capgras Sendromlu bir kişi numara yapıyor veya yalan söylüyor olabilir mi? Anne babalarını veya sevdiklerini tanıdıkları halde, içinde bulundukları durumdan sıyrılmak ve işlerine gelmediği için tanımamazlıktan geliyor olabilirler mi? Eğer öyleyse bunu nasıl anlarız? Bu gibi durumları anlamanın yolu, hastanın, tanıdıkları ve sevdikleri ile tanımadığı kişiler karşısında verdiği tepkileri görmek gerekir. Bunun için de, parmaklarına GSR (Galvanik deri refleksi) ölçen elektrotlar takılır. GSR nasıl çalışır, önce ona bakalım.

Yukarıda ifade edildiği gibi, bir kişiyi gördüğümüzde, söz gelimi bu kişi bizim için cinsel cazibeyi oluşturan bir kişi mi yoksa bir tehdit unsuru mu veya başka bir etken olup olmadığını anlamak için beyin şu şekilde çalışır. Göze gelen bilgi, önce yüz tanıma bölgesine (temporal lob) gider. Temporal loba gelen bilgilerle, baktığımız kişiye ait yüz tanınır ama henüz bu yüzle ilgili duygular devrede değildir. Temporal lob, yüze ait bilgileri, duygusal karşılıklarını eşleştirmek için duygularımızın merkezine (limbik sisteme) gönderir. Eğer gördüğümüz yüze ait bilginin duygu karşılığı, limbik sistem vasıtasıyla bize bir sıcaklık, bir sevgi, bir güven hissi olarak dönüyorsa, baktığımız kişi sevdiğimiz bir kişidir ve ona yaklaşırız. Tam tersi olarak, baktığımız kişiye ait yüz bilgilerinin limbik sistemdeki duygu karşılıkları, korkmak, öfkelenmek şeklinde eşleşirse, bu durum karşısında ya kaçar ya da savaşırız. İşte limbik sistem, beynin diğer bölümleri ile beraber, duruma göre; kalbe, kaslara daha fazla oksijen gönderir. Böylece, beyin, savaşacak mısınız, sıvışacak mısınız yoksa sevişecek misiniz diye alınacak karara bağlı olarak kan basıncını yükselterek, kalbimizin çarpması arttırır. Bu ise, kan eşliğinde dokularımıza daha fazla oksijen gitmesine neden olur. Bütün bunların sonucu olarak da, terleme meydana gelir. İşte, GSR cihazı, parmağımıza takılan elektrotlar vasıtasıyla artan terlemeye bağlı olarak, baktığımız kişiye verdiğimiz tepkiyi ölçer. Parmak uçlarımız terledikçe, derimizdeki elektrik geçirgenliği artacağından, vereceğimiz tepkinin derecesi ölçülmüş olacaktır.

Düzeneğimiz hazır olduğuna göre sıra, Arthur’u bu deneye tabi tutmaya gelmiştir. Arthur, bir ekranın karşısına oturtulur. Ekranda, annesi babası gibi tanıdık yüzler ve sonra da tanımadığı yüzler gösterilir. Amaç, Arthur’un, annesi ve babasına verdiği tepkiler ile, tanımadığı yüzlere verdiği tepkiler arasındaki farkı ölçmektir. Yapılan deneyde Arthur, annesi ve babası da dâhil diğer tanımadığı yüzlere tekdüze tepki verir. Bir başka deyişle, anne ve babasına verdiği tepki ile tanımadığı kişilere verdiği tepkiler arasında bir fark yoktur. Ramachandran, kontrol grubu olarak, altı öğrenciyi daha deneye dâhil eder. Öğrenciler, tanımadıkları yüzler ekrana geldiklerinde tepki vermezken, tanıdığı ve sevdiği kişiler ekrana geldiğinde, GSR cihazı hemen tepki ölçmüştür. Buradan anlıyoruz ki, arasında anne ve babasının da olduğu resimler, Arthur’un beyninde duygusal bir fark yaratmamıştır. Peki, bunlara bakarak, Arthur’un gerçekten de anne ve babasını tanımadığını söyleyebilir miyiz? Ya arıza, temporal loblardaki yüz tanıma hücrelerinde ise. Yani aslında anne ve babasına olan duyguları mevcut olduğu halde, yüz tanıma hücrelerindeki hasarlar nedeniyle anne ve babasını tanıyamıyorsa. Deneyde, Arthur’a Einstein, Bill Clinton gibi yüzler gösterildiğinde tanıyordu. Hem sonra, hastaneye getirildiğinde, kendisini getirenlerin anne ve babasına benzer kişiler olduğunu da söylemişti. Demek ki yüzleri tanıyabiliyordu. Peki, yüzleri tanıdığı halde, duygu merkezi olan limbik sistem hasarlanmış olabilir miydi? Eğer limbik sistem hasarlı olsaydı, sadece anne ve babasına değil, duygu içeren hiçbir olaya duygusal bir tepki vermemesi gerekirdi. Hâlbuki Arthur, sinirbilimci Ramachandran ile beraber olduğu uzun zaman içinde zaman zaman ağlamış, fıkralara gülmüş, olaylara kızgınlık, öfke göstermiş, zaman zaman da şaşırmıştır. Demek ki, Arthur’un limbik sistemi de sağlamdır. Ancak, garip bir durum vardır. Arthur, anne ve babasının sesini telefonda duyduğu zaman, telefondakilerin anne ve babası olduğuna inanmaktadır. Bu nasıl olabilir? Bir kişi, gördüğü kişilerin anne ve babası olduğuna inanmayıp, telefonda seslerini duyduğunda nasıl olur da gerçek anne ve babası ile konuştuğuna inanabilir? Çünkü, gördüğümüz şeylere ait bilgiler gözlerden, yüzleri tanıma işlemini sağlayan temporal loblara oradan da duygu merkezimiz olan limbik sisteme giderken, kulaklarımızdan gelen sese ait elektrik sinyallerini limbik sisteme götüren sinir devreleri farklıdır. Şu halde, görsel ve duymaya ait sinir devrelerinin farklı kanallarla limbik sisteme bağlı olması, bizim aradığımız cevaptır. Bir devrenin hasarlı olması diğerinin de hasarlı olması anlamına gelmeyecektir. Buna göre Capgras Sendromu ile ilgili neden, yüz tanıma hücrelerinin olduğu temporal loblar ile duygu merkezimiz arasındaki sinir devresindeki hasar olmalıdır.

Teknoloji geliştikçe, sinirbilim de gelişmektedir. Tabii ki beynimizin çalışma ve bilinç denen şeyin açıklama şekilleri de…

Hikâyemiz burada bitti.

KALPSİZ KADIN(!)

29 Kasım 2012 tarihinde, bir TV kanalında, kendisine takılacak bir kalp bulunamadığı için, şimdilik, problemli kalbi çıkartılıp, kalbin işlevini gören ve sırtına takılı bir cihazla gündelik hayatını sürdüren genç kadın şöyle dedi. “Ben hep, sevgi denen şeyin kalbimizde olduğunu zannediyordum, ama kalbim olmadığına göre, demek ki bu tür duygular beynimizdeymiş.”

Felsefecilerin, zihin beden ikilemini devamlı tartıştığı bilgilere bakarak, aslında ruh denen şeyin olmadığını, duygu denen unsurların da, kimyasal ve fiziksel gerçekler olduğunu söyleyebilir miyiz? Evrimin ortaya koyduğu ama kendimizi evrenin merkezine koyup onun (evrenin) bizim için yaratıldığını düşünerek yücelttiğimiz sonra da bizden daha büyük bir gücün takipçisi olduğumuz makineler miyiz? Ne dersiniz?

Erol

Kaynaklar:

6 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş. Hatta eskiden kalp ile düşünüldüğü sanılıyormuş

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Sayın Adsız. Ve aynısıyla dediğiniz gibi.

    YanıtlaSil
  3. Ben de yazıya bayıldım. Ne kadar akıcı ve ilgi çekici olmuş. Olay zinciri çok güzel kurulmuş, paragraflar da kendi içlerinde ayrı bir hikaye. Bu siteyi çok uzun zamandır takip etmediğim için yazarı tanımıyorum ya da tanımam gerekiyor mu onu da bilmiyorum fakat; tecrübeli biri tarafından yazıldığı belli, müthiş bir yazı. :)

    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Düşünceleriniz için teşekkür ederim Sayın Polyanna. Sözleriniz, sonraki yazılarım için cesaret verici. Esen kalınız.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  5. ben bu yazı dizisini çok sevdim. her birini keyifle okuyorum :)

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim Sayın Sırrakalem. Beni motive ediyorsunuz.

    YanıtlaSil