Beynimiz ve Biz: Neden Merak Ederiz? -2

Yorum Yok
Neden Merak Ederiz? adlı makalenin yayınlanan ilk bölümünü okumak için burayı tıklayın.

MERAK NEDEN VARDIR?
Şimdi aşağıdaki türden bazı soruları soralım:
  • Uzaylı diye bir şey var mıdır?
  • Gelecek yüzyılda dünyada neler olacak?
  • İnsanın ışınlanması mümkün olabilecek mi?
  • Anahtarımı nereye koydum?
  • Karşıdan gelen adamın adı nedir?
  • Evde akşam için ne yemek var?
  • Nasılsın?
Şimdi de şunu soralım. Yukarıdaki soru cümlelerinden hangisi merak kavramı ile ilgilidir?
Cevap, “hepsi” olacaktır. Yolda giderken, karşımızdan bize doğru gelen kişinin sağlığı, ruh hali bir nebze de olsa bizi ilgilendiriyorsa (yani laf olsun diye sormayacaksak) o tanıdığımıza “nasılsın?” diye sormak bile merak mekanizmasıyla ilgilidir. Bazen karşımızdakine konuşma esnasında “sen nerelisin?” diye sorarız. Kişinin nereli olduğuna bakarak (empati belki de duruma göre sempati), kalıp yargılarımız (sterotip) devreye girecek, akıl yürütmelerimiz başlayacak, kişiye daha sağlıklı bilgiler vereceğimize inanacağız (yardım etme duygusu. Özgecilik, altruizm.) Belki de nereli olduğu bilgisine bağlı olarak düşüncelerimizdeki tahminlerimizin o taraflı bir kişiyle ne derece örtüşeceğini görecek ve kendimize dönüp, “ne kadar da doğru biliyormuşum, bravo bana” diyeceğiz. (Kendimizi yüceltme duygusu/süblimasyon). Belki de o kişinin nereli olduğunu öğrendiğimizde, yine kalıp yargılarımıza bağlı olarak, kendimizi tehdit altında hissedecek, o kişi ile daha fazla oyalanmadan oradan uzaklaşacağız (güvende hissetme duygusu). Yoksa kişinin “nereli” olduğu bizi bu kadar neden ilgilendirsin ki? Adam ne soruyorsa, ona göre cevap verir ve oradan uzaklaşırdık. Anlatmak istediğimiz, merak duygusu, bizi güvende tutmak, huzurlu olmamızı, beklentiden kurtarmak gibi ve akıl sürecinin de devreye girdiği ama sonunda tekrar duygusal bir mekanizma ile ilişkilendirilen bir ateşleyici, bir itki, bir motivasyon unsuru olduğudur. Merakın kendisi irade değildir. İrade, akıl yürütme, bu ateşlemeden, itkiden sonra devreye girmektedir.

MERAKIN SAFHALARI
Merak ile ilgili olarak şu süreçten bahsedebiliriz:

1. Kuluçka safhası/eşik değer: Beynimizdeki sınıflandırılmamış/ilişkilendirilmemiş bir bilgiye ait gerek elektrik, gerekse kimyasal süreçler öyle bir eşik değeri aşar ki, bilincimizi tetikler, bizi motive eder, harekete geçirir. Böyle bir eşik değer olmasaydı, zihnimizde, sınıflanmamış her bilgi bizi merak ettirirdi. Zihnimizi karmaşaya iterdi, günlük hayatımızda bizi huzursuz kılabilirdi. Belki de, takıntılı olmak, bu mekanizmanın fonksiyonundaki bir sıkıntıdan ileri gelebiliyor olabilir.


Eşik değer kavramı ile ilgili şu örneği verebiliriz. Bilindiği gibi, kulağımızın, bir sesi duyabilmesi için, o şeyin saniyede 20’den fazla titreşmesi gerekir. Söz gelimi, bir yere sabitlenmiş ve saniyede 15 defa titreşen bir telin havada yarattığı ses dalgasını duyamayız. Duyabilmemiz için saniyedeki titreşim sayısı olan 20 eşik değerini aşmalıdır. Saniyedeki 15 titreşimi duymuyor olmamız, bu titreşimin havada ses dalgası yaratmadığı anlamına gelmez. Kulağımız bunu duyacak kadar hassas değildir. Keza, saniyedeki titreşimi 20 binden fazla olan ses dalgalarını da ortalama bir insan kulağı duyamaz. (Bu frekanstaki sesi de duyan istisna kulakların olması bizi şaşırtmamalıdır. Ancak biz burada ortalama bir kulaktan bahsediyoruz.). Ama kulakları bizden daha hassas olan köpekler, bu sesi duyarlar. Bir başka deyişle, köpeklerin duyduğu ama artık bizim duyabileceğimiz son sınır yani üst eşik değer 20 bindir. Bu örnekle, beynimizdeki bilginin ilişkilendirme, sınıflandırma ihtiyacını hissettirme ile eşik değerlerin (enerjilerin) olabileceğini anlatmak istiyoruz. Eşik değeri aşan bu enerji nereden geliyor diye sorulabilir. Elbette ki bu enerjinin de nihayetinde, beyinin kendi kimyasal reaksiyonlarının ve elektrik akımından sağlandığını, bunun da yediğimiz yiyecekler soluduğumuz hava vesaire temin edildiğini unutmamak gerek.

Bu safhadaki olaylardan bilincin henüz haberi yoktur. Dolayısıyla bu safha, beynimizin, bilgileri sınıflandırma ihtiyacını duyduğu, ancak, merak mekanizması tarafından bilincin henüz tetiklenmediği, bilincin henüz devreye girmediği, merak mekanizmasının yaptıklarından bilincimizin haberdar olmadığı hazırlık safhasıdır. (Belki bu kısım sezgi dediğimiz unsurla da bağlantılı olabilir) Eşik değerin aşılması ile (motivasyon) bilinç bundan haberdar olur.

2. Uyarılma/merak duygusu/bilinç (Araştırma safhası): Eşik değer aşıldığında, artık, merak mekanizmasına bilinç de eşlik etmeye başlar. Nasıl ki “heyecan” çeşitlerinden olan sevinç, üzüntü, tiksinti, öfke, korku gibi duygusal süreçlerde farklı duyguları hissediyorsak, bilincimiz tetiklendiği andan itibaren, merakın kendine has duygusunu hissetmeye başlarız. Ayaklarımızı uzatmış televizyon seyrederken, birden, zihnimizin bizi, uzun zamandır kaybettiğimiz kalemimizi çekmecelerde aratmaya başlatma süreci, eşiğin aşıldığı ve bilincimizin de merak eylemine eşlik ettiği (hangi çekmecelerde arayacağımız) andır. Bu merak duygusu bizi, yarattığı etki kuvvetinde harekete geçirir. Diğer bir ifade ile, her merak duygusunun, bizi etkileme süreci, o bilginin zihinde kendisini sınıflandırma ihtiyacının yarattığı itki enerjisi kadar olacaktır. Bu motivasyonel etki, bizi bilgi toplamaya, araştırmaya iter. Bu safhada, bilinç ile merak aynı anda eşgüdümlü olarak bu sürecin parçasıdırlar. Merak mekanizması, bilinci tetikledikten sonra, görevini bitirmez. Çünkü merak bittiği anda, bilinç de araştırma safhasını, sonuca ulaşmadan yarım bırakır. (Aşağıda açıklanan problem çözme örneği.) Bu safha, bilinç vasıtasıyla, dışarıdan alınan ilave yeni bilgi(ler)in değerlendirmeye katıldığı, ilişkilendirme varyasyonlarının denendiği safhadır. Elbette ki, bu merak giderme safhasına, illaki bilim insanı edası ile bakmak doğru olmaz. Karşı tarafa sorduğumuz, “nasılsın?” sorusu karşılığında aldığımız cevap da merakımızı gidererek merak mekanizmasının bir parçası olacaktır.

3. Merakın sönümlenmesi/Tatmin olma duygusu: Bu safha, merak edilen şeyle ilgili sonuca ulaşıldığı safhadır. Bu safha, merak ile ilgili duygunun sönümlendiği, süreçten ayrıldığı safhadır. Bu safhada bilinç hala devrededir. Elde edilen sonuca göre, bilginin faydaya çevrilmesi, ihtiyacın giderilmesi için karar verme süreci başlar. Faydaya çevirme işlemi, elde edilen sonuçla ilgili olarak, ya o şeye yaklaşılacak veya o şey tehdit unsuru olduğu için o şeyden uzaklaşılacaktır. Bu düşünceden hareketle, bilinçle beraber, amigdala ve nucleus accumbens devrede olmalıdır. Sonuç olarak bu safha, bilinçle beraber, yaklaşma, haz alma veya uzaklaşma, kaçma safhasıdır.

Bu safhada merak duygusu sönümlenmiştir. Çünkü gerekli ilişkilendirme veya sınıflandırma yapılmıştır. Ancak, zihnin bu çabası sonucu ya bir haz alma ya da bir acı çekme safhasına girilecektir. Yani mutlaka bir duygu safhasına bağlanacaktır. En basitinden, karşı tarafa sorulan “nasılsın?” ifadesinden sonra alacağımız cevaba göre memnuniyet veya üzüntü duyabiliriz. (şaşırabiliriz)

Bu safhada, bilinç vasıtasıyla yeni bilgilerin gerekli ilişkilendirme, sınıflandırma işlemi tamamlanmıştır. Veya, yapılan araştırmalarla o bilginin beni merak ettirmeyecek nötr bir bilgi olduğu anlaşılmış, ilişkilendirme, sınıflandırma ihtiyacı kalmamıştır. Diğer bir ifade ile beyinde fazlalıktır. Bu, merak duygusunun sönümlendiği safhadır. Ancak, bu sönümlenme, bilinci ateşleyen merak duygusunun sönümlenmesidir. Bunun anlamı, 3. Safhada elde edilen sonuç, yeni bir merak duygusunun unsuru haline de gelebilir. Böylece, bilinç, yeni bir merak unsurunun tetikleyiciliği ile iş birliğini devam ettirerek, araştırmaya yönelir, nihayetinde yeni bir merak döngüsüne girilebilir. Edindiğimiz her yeni bilginin, bize, merak edilecek yeni ortamlar yaratmasını bu şekilde ifade edebiliriz.
Belki de, sezgilerimiz çerçevesinde gerek amigdala gerekse diğer haz mekanizmalarımız, birinci safhadan itibaren devreye giriyor olabilir.

MERAK OLMASAYDI
Eğer merak mekanizması olmasaydı, soru sormazdık. Hatta daha da ileri giderek, soru denen bir kavramın ne olduğu hakkında bir algımız olmazdı. Eğer soru soruyorsak, daha doğrusu merak mekanizması tarafından sorduruluyorsak (sormak için motive ediliyorsak) bunun nedeni, ifade edildiği gibi, henüz ilişkilendirilmemiş, sınıflandırılmamış bilginin, var olan bilgilerle, kavramlarla ilişkilendirme, sınıflandırma zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. (Oksijeni hatırlayalım)

Evet, soru sormak, merak mekanizmasının bir ürünüdür. Soru sordukça ve cevaplarını buldukça merakımıza neden olan belirsizlikler ortadan kalkacak, biz de çevremizde kendimizi tehdit altında olmadan, daha uyum sağlamış olarak günlük yaşamımıza devam edeceğiz. Söz gelimi, karşımızdakine “nasılsın?” diye sorduğumuzu ve karşımızdakinin de hiç cevap vermediğini düşünelim. Neler hissederdik? Aşağılanma mı, tehdit mi, şaşırma mı, belirsizlik mi? Merak duygusu bize başka hangi soruları sordururdu?

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, merak mekanizması, akıl yürütmeyle eşgüdümlü çalışıyor olmalıdır. Yani merak, bize, soru sordurmakla ilgili ateşleyicidir. Hatta şunu iddia etmek mümkündür. İrademiz çerçevesinde akıl yürüttüğümüz bir durumda, merak mekanizması bir an için devre dışı kalsa, akıl yürütme sürecimiz de o an bitecektir. Bir an için havuz problemi çözüyor olduğumuzu düşünelim. Sonuca da beş safhada erişebileceğimizi varsayalım. Kâğıt kalemle çözüm sürecinde, her bir safhayı bitirirken, zihnimiz bir sonraki safhayı merak ediyor olacaktır. (Aksini söyleyebilir miyiz?) Tam bu anda merak mekanizması devre dışı kalsa, o duygu yok olsa, akıl yürütmeyi hala sürdürür müydük, problemi çözme isteğimiz hala olur muydu? Diyelim ki evdeyiz. Beş safhalık bir problem çözüyor olalım. (Problemin kaç safha olduğu önemli değil, önemli olan açıklamamıza kolaylık getirmesi.) Problemin daha üçüncü safhasında iken sonucun ne olduğunu zihnimizden bulduğumuzu varsayalım. Geri kalan safhalara devam eder miydiniz, yoksa sadece sonucu yazıp kalemi bir kenara atar mıydınız?

Merak, canlıları, araştırmaya sevk edip, türün var olması, dölünü devam ettirmesi anlamında, cinsellik, aidiyet, açlık, çevreye uyum sağlama, çevre imkânlarını kendi varlığını devam ettirmek için faydaya çevirmeye yarayan bir içgüdüdür.

Peki, karşı tarafa sorduğumuz, “nasılsın?” sorusu karşılığındaki aldığımız bir cevap bize ne tür fayda sağlayabilir ki? Karşı taraf, sevdiğimiz bir kişi ise, onun iyi olduğunu öğrenmek, bizi sevindirir, o kişi için endişe duymayız. O kişinin iyi olması ve varlığı bizi motive etmektedir. (Fayda.) Eğer bu kişi patronumuz ise, aldığımız cevaba göre (mimikler, ses tonu, vücut dili), patronun bizim ile ilgili düşüncesini kendimize göre değerlendirdiğimizde; iş güvenliğimiz, zam alıp alamayacağımız hakkında yorum şansı elde etmeye bir kanaate varmaya çalışırız. Böylece kendimizi güvende hissedecek bir anlamı fayda olarak görürüz.En azından, merak ettiğimiz konu hakkındaki o şey nötr bile olsa, o konu artık bizim gündemimizden çıkmış ve zihnimizi rahatsız etmeyecektir. Sonuçta, merak mekanizması vasıtasıyla elde edilen bilgi bir şekilde faydaya çevrilecektir

MERAK EDİYORUM
Şu cümleye cevap arayalım. Zaman zaman, “bugün canım ders çalışmak istemiyor” gibi düşüncelerimiz olmuştur. Bir irade beyanı gibi görünen bu cümleyi analiz edelim. Burada sorulacak soru, ben istemediğim için mi canım istemiyor, yoksa canım istemediği için mi benim istemediğimdir. İradeye bağlı olan söylem birincisidir. Şu halde “Canım istemiyor” diye iradeye bağlı söylenen bir cümle, doğru olamaz. Doğru olsaydı, canımın iradesi olduğunu söylememiz gerekirdi. Yapmakta olduğumuz veya yapacağımızı düşündüğümüz eylem (ders çalışmak) içimizdeki motivasyonel unsurlar (adrenalin, dopamin vb. akla gelebilecek hepsi veya bir kaçı), o an devre dışı kaldığı için, benim, isteme yani akıl yürütme eylemimi o konuda sekteye uğratmaktadır. Kaldı ki, motivasyonel unsurlar, iradeden bağımsız, canlıya başlangıç eylemini veren mekanizmalar olduğunu ifade etmiştik. Öyle ya, ismi üzerinde, motivasyon, “movere” kelimesinden gelip de anlamı harekete geçiren değil midir? Bu durumda “beni, kendi aklımdan başla kim harekete geçirebilir ki, o zaman benim iradem yok mudur?” gibi sorulara da cevap vermek gerekir. Sonuç olarak o an canımın istememesi benim elimde değildir. Aslında, “ruh hali” dediğimiz şey de tam olarak budur. Doğru söylem şöyle olmalıdır. “bugün canım yani motivasyonel unsurlarıma ait düzenlemeler (dopamin, adrenalin, serotonin vb. ) yeterli ve uygun olmadığı için ders çalışamıyorum.” Şu halde, benzer bir akıl yürütme ile baktığımızda “Merak ediyorum” cümlesi ne kadar doğru bir söylem olabilir? Dolayısıyla, “Merak ediyorum” cümlesi de benzer şekilde irdelenmelidir. Diğer taraftan, böyle bir durumda, irademizin tamamen devre dışı kaldığını söyleyemeyiz. Ders çalışmakla ilgili bir sonucu, iradem vasıtasıyla duyguma bağlamam gerekir. Eğer, ders çalışmazsam, sınıfta kalacağım, bu da bana zaman kaybettirecek, para kaybettirecek, mezun olamayacağım, çalışıp eve para getiremeyeceğim şeklindeki örneklerde olduğu gibi, acıdan kaçınma duygusuna bağlanacaktır. Veya, ders çalışırsak, alacağımız bir ödül, babamızın sinemaya gitmek için bize vereceği para vb. örneklerde görüldüğü gibi, durumu yine bir duygu mekanizmasına bağlayacağız. Bu durumda, o şeyi yapmazsak ortaya çıkacak sonuçların bağlandığı duygu baskın çıkacaktır. Bu da tekrar, zayıf anlamda da olsa merak mekanizmasını başlatacaktır. Böyle bir durumda, çalışmazsak bizi bekleyen muhtemel sonuçlara bağladığımız baskın duygu eşliğinde, merak ve bilincin aynı anda çalışıyor olduğunu söyleyebiliriz.

MERAK ETMEDEN YAŞAMAK
Merak mekanizması olmasaydı ne olurdu. Merak bir ihtiyaç mıdır? Bir zorunluluk mudur? Hayvanlar âlemine, hayvanların avlanma esnasında, avını kollamasına bir göz atalım. Söz gelimi bir aslan, pusuya yatmış, bir ceylanın davranışlarının ne olacağını kestirmeye çalışmaktadır. Çünkü aslanın, geçmiş dönem tecrübelerinden dolayı ceylanın muhtemel hızını, kaçabileceği alanları, hatta aradaki engelleri (kaya, çalı çırpı, dere vb.) nasıl aşabileceğine dair referansları tamamdır. Ancak, bilmediği şey, ceylanın nasıl davranacağı yani aslanın deneyimle elde ettiği referanslarla uygun bir konumda olup olmayacağıdır. Ceylan, aslanın referanslarına uygun davranırsa, aslan ceylanı avlayacaktır. Aslan, sindiği yerden ceylanı gözlemekte ancak ceylana saldıracağı anı henüz bilmemektedir, bir başka deyişle merak etmektedir. Tam bu anda, aslanın zihnindeki bilgiler devinim içindedir. Çünkü ceylanın bulunduğu pozisyona, vücut durumuna, uzaklığa göre, aslanın zihnindeki bu referans bilgileri de devamlı olarak birbirleri ile ilişkidedir ama henüz sınıflanmamıştır. Aslan için merak süreci devam etmektedir. Bu merak süreci, aslanı, hem huzursuz ederken (amigdala), hem de beklentiye sokmaktadır. Eğer, ceylan, aslanın uygun referanslarına göre hareket etmiş ve aslan ceylanı avlamışsa, avlanmaya ilişkin tüm bilgiler ilişkilendirilmiştir yani sınıflandırılmıştır. Merak olayı sönümlenmiştir. Buna karşılık, ceylan, aslanın av referanslarına uymamış, tehlikenin farkına varmış ve oradan uzaklaşmış ise, aslanın zihnindeki merak süreci yine sönümlenmiştir. Çünkü aslanının beynindeki, ceylanı avlamaya ilişkin tüm bilgiler, potansiyel avın avlanamadığı bilgisi olarak sınıflandırılmıştır. Şunu tekrar etmekte yarar var. Aslanın, bu avı için (avlanmışsa da, avlanamamışsa da) merak duygusu sönümlenmiştir. Her halükarda merak mekanizması, görevini tamamlamıştır. Buna karşılık, aslan, karnı hala aç olduğu için, bir başka potansiyel avını nerede, ne zaman, hangi durumda bulup bulamayacağı ile ilgili yeni bir merak sürecinin de arifesindedir. Ancak, merak, tek başına süreci devam ettiren bir unsur olarak görülmemelidir. Nasıl ki, insanı bir konu hakkında ateşledikten (motive ettikten) sonra, akıl yürütme ile eşgüdümlü bir çalışma mekanizmasından söz edebiliyorsak, aslan için de, merak ile beraber, avını avlayabilecek zihin dinamikleri ile eşgüdümlü çalışan bir mekanizmadan bahsedebiliriz. Bu cümleye bakarak, örtük olarak, aslanın da belli bir yere kadar karar mekanizmasının olduğunu da iddia etmiş olduk. Tabii ki, hayvanlarla yapılan deneysel çalışmalar ve serbest ortamdaki gözlemler de onların beyinlerinin pek de boş olmadığı, kendi zekâları çerçevesinde karar verme mekanizmalarının olduğunu göstermektedir. Yine bu örneğe bakarak, aslanın avını avlaması ile mutluluk, avlayamadığı zaman da mutsuzluk, huzursuzluk duyguları hakim olacaktır. Aslan, avlanmış da olsa, avlanamamış da olsa, sürecin sonunda merak duygusu sönümlenecek, buna karşılık, yapılan eylemim sonucuna bağlı olarak başka bir duygu mekanizması devreye girecektir.

Buradaki olayın bir merak değil, karar verme süreci olduğu söylenebilir. O zaman, karar anından bir adım önce hissettiğiniz duygu ne idi diye sormak gerekir. Ayaklarımızı uzatmış TV seyrederken, bizi aniden çekmecelerdeki kalemi arattıran birinci ateşleyicinin karar verme olduğunu söyleyemeyiz. Karar verme, merakın giderildiği, bilginin, ilişkilendirilerek yeni (veya bilinen) bir çıktı (karar) elde edilmesi halidir. Halbuki, bizi, ayaklarımızı uzatmış TV seyrederken kaybolan kalemimizi aramak üzere yerimizden sıçratan, merak eyleminin eşik değeri aşarak bilincimizi de bu sürece dâhil etmesidir. Buna göre karar anından önceki an, merak ve akıl yürütmek birlikte işlemektedir. Bir havuz problemini çözme safhasındayken, daha henüz, sonucun ne olduğunu bilmediğimiz, ama işlemlere devam ettiğimiz safha(lar)da, hem akıl yürütür hem de aynı anda merak ederiz.

Anlatılmak istenen, merak denen kavramın; cinsellik, açlık vb. gibi içgüdüler gibi bizi harekete geçiren motivasyonel unsurlardan biri olduğu, iradem dışında başladığı; bilincime, karar vermeme, akıl yürütmeme eşlik eden zorlayıcı bir mekanizma olduğudur. Merak, diğer içgüdüler gibi, doyurulma, tatmin olma ihtiyacından kaynaklanır. Merakta da bilgiye olan ihtiyaç ön plana çıkar.

Burada tartışmak yeri midir bilmiyorum ama, aslında hangi içgüdü olup da bilgiye ihtiyaç duymaz ki? Bilgi derken, sadece bizim anladığımız anlamdaki bilgiyi mi kastediyoruz? Sonuç olarak, bilgi, ilgili mekanizmayı uyaracak olan kodlardan oluşan uyaranlardır.

Merak, aynı zamanda dikkat sürecimizi de tetiklemektedir. (Nucleus accumbens)

Şu halde sadece insanlarda değil, hayvanlar âleminde de olan merak; hayvanın çevreye uyum sağlamasını, hayatta kalabilmesini, dölünü devam ettirebilmesini ve bunun için de hayvanın karar verebilme mekanizmasının izin verdiği ölçüde araştırmaya sevkini sağlamaktadır. İnsanda ise, son bir kaç yüz bin senedeki gelişimi ile prefrontal korteksin (karar verme mekanizması) devreye girmesiyle merak mekanizması, bizi daha ileriye götürmüş, kendimizi tekrarlamayan, zenginleşen bir kültürün nedeni olmuştur.

Merak, mekanizmasının sebep olduğu belirsizlik ile bizi harekete geçiren, araştırmaya, bilgi toplamaya sevk eden motivasyonel ve kendimizden emin olma durumu ile bu belirsizliğin giderildiği bir duygu, bir iç güdü mekanizmasıdır. Tabii ki burada, bilgi toplamak derken, illaki bilim adamı edasıyla bir bilgi toplamayı kastetmiyoruz. En basitinden, bir kedinin bir çöp tenekesindeki gazete kâğıdının altını patisi ile karıştırarak, bir yiyecek olup olmadığına bakmak da bir bilgi toplamadır.

Acaba merak etmeden de yaşayabilir miyiz? Bence bu mümkün görünmemektedir. Yukarıdaki bilgilerden yapacağımız diğer bir çıkarım da, merakın, bilincimizi o konuyla ilgili ateşliyor, motive ediyor olmasıdır. Aksi halde çevremizdeki tehditleri bilincimize taşıyamayacak, bundan kaçamayacaktık. Peki hayvanlar da merak ediyorsa, onların bilinci yoksa tehditlerden nasıl sakınıyorlar şeklinde bir soru sorulabilir. Hayvanlarla aramızdaki bilinç farkı, bizleri bu tehditlerden kaçmak için alternatifler üreterek (saklanılacak iyi bir yer bulmak, bir şeyi alet olarak kullanarak tehdidi durdurmak/uzaklaştırmak, silah yapmak, tank, tüfek yapmak vb) veya stratejiler geliştirmek, planlar yapmak şeklinde farklı kılmaktadır. Hayvanlarda ise, içgüdüleri ile gelen ve beyninin kapasitesi çerçevesinde doğadan edindiği tecrübeleri kullanmaları ile sınırlı kalmalarıdır. Hayvanların da, yaşamları boyu elde ettiği tecrübeleri ve genlerle geçen korunma, var olma, varlığını sürdürme mekanizmalarını kendi ölçüsünde karar mekanizması olarak kullandığını söyleyebiliriz.

Merak mekanizmasının, canlıların doğaya uyumlu olmasını, varlığını sürdürebilmesi için araştırma yapmasını sağlayan motivasyonel bir ateşleyici bir başlatıcı olduğunu söyleyebiliriz. Merak, elbette ki kişiden kişiye değişecektir. “Hiç merak etmeyen insan var mıdır?” Sanırım, bunu tam karşılığı olmasa da duyarsız olmakla eş anlamlı görebiliriz. Ancak, burada merak etmeme eylemini, o kişi için tüm süreçlerde bu mekanizmasının çalışmadığı varsaymak olarak düşünüyoruz. Bu da pek mümkün değildir. En azından karnı acıktığında, yiyeceğinin nerede aranması gerektiğini merak edecektir. Sanırım ki, merak etmeyen bir kişi yoktur. Merak unsurunun olmadığı bu durumlarda, elbette ki bu fertler çevre ile uyumluluklarını sağlayamazlar, varlıklarını sürdüremezler ve nihayetinde bu kişilerin uyumlarının sağlanması da bir ölçüde çevresindeki diğer kişilere düşüyor diyebiliriz.

Diğer taraftan, merak mekanizması, sadece bir tehdit ortamından kurtarmaya yönelik akıl mekanizmasını motive eden bir unsur olarak da düşünmek kısıtlı bir düşünce olabilir. Sezgisel olarak, hoşnut olabileceği bir konuda beklentisi olan bir kişide de merak mekanizması çalışacaktır. (Nucleus accumbens)

Erol

Beynimiz ve Biz yazı serisinin Neden Merak Ederiz? adlı bölümü biraz uzun olduğu için konunun özünü oluşturan üç ayrı parça halinde yayınlanacaktır. Neden Merak Ederiz? adlı makalenin tamamını PDF olarak indirip okumak isterseniz bu linke tıklayınız.

0 yorum:

Yorum Gönder