Elias Canetti: Ölüm Üzerine

2 Yorum
Ölümü sanki yokmuş gibi işlemek. İçinde her şeyin sanki kimse ölümden haberdar değilmişcesine yürüdüğü bir topluluk. Bu insanların dilinde ölüm kelimesi yok; ama bilinçli bir tanımlama da yok. İçlerinden biri bile yasaları ve özellikle bu ilk yazısız ve ağza alınmamış yasağı çiğnemeye kalkarak ölümden söz edecek olsa, bunu başaramayacak, çünkü bunun için, başkalarının anlayacağı bir kelime bulamayacak. Hiç kimse gömülmüyor ve hiç kimse yakılmıyor. Hiç kimse bir cenaze görmemiş. İnsanlar yok oluyor, kimse nereye gittiklerini bilmiyor, bir utanç duygusu onları ansızın uzaklaştırıyor; yalnız olmak günah sayıldığından, orada bulunmayan hiç kimsenin adı anılmıyor. Çoğu zaman geri geliyorlar, biri yeniden orada olduğunda seviniyorlar. O uzakta oluş ve yalnızlık zamanı, hesap vermek zorunda olunmayan kötü bir rüya olarak sayılıyor. Bu tür seyahatlerden, gebeler çocuk getiriyorlar, kendi kendilerine doğuruyorlar, doğum sırasında evde ölebilirlerdi. Çok küçük çocuklar bile ansızın yola çıkar kaybolurlar.

* * *

Çok kolay ölünüyor. Aslında çok daha güç ölmeliydi insan.

* * *

Hayatın en cesur yanı, ölümden nefret etmesidir, ve bu nefreti silen dinler hor görülmeye layık ve zavallıdırlar.

* * *

"Kültür," onu destekleyenlerin kibirlerinden oluşmuştur.

* * *

Savaşta insanlar, sanki her biri bütün atalarının ölümünden intikam alıyormuş gibi, sanki onlardan hiçbiri kendi yatağında ölmemiş gibi davranırlar.

* * *

Bazen ben ölümü kabul eder etmez dünya hiçliğe gömülecek sanıyorum.

* * *

Ölümsüz bir dünyanın rasyonel sonuçları bile asla sonuna kadar düşünülmemiştir.

* * *

İnsanların, ölümü dünyadan siler silmez neye inanabileceklerini kestirmek mümkün değildir.

* * *

Hayatta kalmam için beni hiç kimse zorlamıyor. Bu nedenle onu böylesine seviyorum.

* * *

Ölülerin ruhlara başkalarındadır, geride kalanlarda ve orada yavaş yavaş tamamıyla ölürler.

* * *

Ölümsüzlük heveslisi iki kişi arasındaki konuşma: Biri süreklilik ister, öteki belli aralıklarla tekrar tekrar dünyaya gelmek. 

* * *

Yararlı olan, bunca güvenilir ölçüde yararlı olmasaydı eğer, bunca tehlikeli de olmazdı. Aslanda yararlı olanın çok sık teklemesi gerekirdi. Tıpkı canlı bir varlık gibi, ne yapacağı önceden kestirilememeliydi. Çok daha sık ve çok daha şiddetli biçimde insana karşı çıkmalıydı. İnsanlar, hala ölmek zorunda olmalarına karşın, yararlı olan aracılığıyla kendilerini Tanrı atadılar. Bu gülünç zaaflarından yararlanan iktidar, onlara yararlı olan hakkında yanıltmakta. Böylece insanlar, hayal dünyalarında gittikçe daha zayıf düşmekteler. Yararlı olan, çoğalıyor, ama insanlar, sinekler gibi düşüp ölüyorlar. Yararlı olan, daha ender yararlı olsaydı eğer; ne zaman kesinlikle yararlı olacağını, ne zaman kesinlikle olmayacağını kestirebilme olanağı bulunmasaydı; sıçramalar, gelişi güzellikler, keyfilikler sergilemeseydi, o zaman kimse de onun kölesi olmazdı. İnsanlar daha çok düşünür, daha çok hazırlık yapar, daha çok şeyi göze almaya hazır olurdu. Ölümden gelip ölüme uzanan çizgiler silinmez, bizler de ölüme körü körüne yargılı olmazdık. Ölüm, kendimizi en güvende hissettiğimiz zamanlarda, sanki birer hayvanmışız gibi, bizi kötücül alaylarına hedef kılamazdı. Oysa bu durumda yararlı olan ve ona beslediğimiz inanç, bizleri birer hayvan olarak bıraktı; hayvanların sayısı çoğalıyor ve bizler de çok daha acizleşiyoruz.

***

Teselli edici dinlerden birine dahil olmadan ölümü hep hissetmek: Ne cesaret, ne korkunç cesaret!

***

Herkese yazık. Aslında hiç kimse ölmemeliydi. En ağır suç bile ölümü hak etmemiştir ve ölüm tanınmasaydı o zaman en ağır suç diye bir şey de olmazdı.

***

İnsan en önemli olanı söylemeye cesaret etmeden, kırk ya da elli yıl boyunca iç dünyasında taşır. Sırf bunun için tahmin bile edilemez, erken yaşta ölenlerle nelerin kaybolup gittiği. Her ölüm erkendir.

***

Öleceğimizi bildiğimiz için kötü olmak zorundayız. Ne zaman öleceğimizi bilsek daha da kötü olurduk.

***

Bir kimse, en sevdiği insanın ölümüne sebep olan bir hastalık o kişinin ölümünden sonra tedavi edilebilen bir hastalık haline geldiğinde seri katil oluyor.

***

Ölüler için yapılan ağıt, hayata döndürmeye yöneliktir, ağılın amacı budur. Ağıt, gerçekleşene kadar uzamalıdır. Ama vaktinden önce kesilir: Yeterince tutku yoktur.

***

Öldürmeyi kendine yasaklayan insana sonunda her türlü özgür kararın yasaklanmış olması mümkündür.

***

Ona, pratik tavus kuşu. T., diyorum ve bir süre her şeyi onun gözüyle görmek istiyorum.
T., bütün mezarlıkları yok etmek istiyor; çok yer kaplıyorlarmış.
T. bütün listeleri silmek istiyor, eskiden kimlerin yaşadığı bilinmesin diye.
T. tarih dersini kaldırıyor.
T. soyadlarını ne yapmalı, karar veremiyor, bunlar babaların, büyük babaların ve benzer ölülerin hatıralarını canlı tutuyor.
T. miraslara karşı değil, bunlar yararlı şeyler, ama eski sahipleriyle ilişkilendirilmemeli.
T., Çinli filozof Mo-çe'den de ileri gidiyor: O, sadece cenaze masraflarına değil, tüm cenaze törenlerine karşı.
T., yeryüzünü yaşayanlar için istiyor, ölüler defolsun, çıplak ay bile ona göre ölüler için fazla, ama bir geçiş dönemi olarak mezarlık yerine kullanılabilir. Ölü olan her şey zaman zaman Aya postalanır. Ay çöp yığını ve mezarlık yeri. Anıtlar? Ne için? Bunlar meydanları ve caddeleri bozuyor. T. ölülerden, kapladıkları yerlerden nefret ediyor, her yere yayılıyorlar çünkü.
T. 'nin sevgilileri hep genç. Ciltleri gevşemeye başladığında def ediyor onları.
T. diyor ki: "Sadakat mı? Sadakat tehlikelidir, ölülerde son bulur."
T. elinden geldiğince her yerde iyi bir örnek olarak başı çekiyor ve hep tüyler ürpertici saygısızlıklar icat ediyor.
T. gazete sansürlüyor: Böyle olmalı gazete. Ölüm ilanı yok. Ölü hakkında yazı yok!
T. çok zengindir, bütün mumyaları satın alıp onları kendi elleriyle açıkça tahrip ediyor.
T. ama öldürmekten yana değil, o yalnızca ölülerin öldürülmesinden yana.
T. İncil'i kendi modem amaçları için değiştirerek yazıyor. Öteki kutsal kitaplarla da ilgileniyor ve hepsini, kendi anlayışına göre sadeleştiriyor.
T. ölüleri asla hatırlatmayacak tarzda giyinir.
T. ölülerden geldiği bilinen eşyalara evinde yer vermez.
T. ölmüş insanların bütün mektuplarını ve resimleri daha o saat yırtar.
T. etkili bir unutma sanatı icat eder.
T. hastaları ancak tekrar iyileşirlerse ziyaret eder. Ölmek üzere olanlar için kimsenin tanımadığı gizli yerler ya da onlarla uğraşmakla görevlendirilmiş kişiler vardır.
T. hayvanlara iyi davranmadığımızı düşünüyor. O, yalnız ölü ev hayvanlarıyla ilgili meseleleri reddeder ve bunlarla mücadele eder.
T. doktorların eğitimlerinin değişmesini ister.
T. 'nin kendine özgü duası. Bu duada benimsediği Tanrının özellikleri vardır. İsa'yı bir şarlatan sayar.
T. farklı yürüyor, sanki ölüleri hiç tanımıyor.
T., bizlerin bir ölüyü görmekle ebediyen hastalanıp bir daha asla iyileşemeyeceğimizden emindir.
T., ölülere aldırmadığı için asla yaşlanmayacağını iddia eder.

***

İnsan, ölümle yitirdiğini tanır, tüm yaşamakta olanları ise yanlış tanır.

***

Mümkündür ki yalnızca mutsuz kişi mutlu olmayı gerçekten bilir, ve bu neredeyse adalet gibi görünür.

***

İnsan bütün sorularını dürüstçe cevapladığında onu ölümden azad edecek bir makam olmalıydı.

***

Hayatın en büyük çabası, ölüme alışmamaktır.

***

Bir insanın en son noktada ne planladığı çok önemlidir. Bu, onun ölümünün haksızlığının ölçüsüdür.

***

Ölüm üzerine konuşmamak. - Buna ne kadar dayanırsın?

***

İnsanların ölmesi yetmiyormuş gibi, bir de birbirlerinin ölümüne yardımcı oluyorlar.

***

Uzun zamandır görmediğim insanların öldüklerini unutuyorum.

***

O, en sevgili ölüsünün önünde durmuş, "Tanrı iyidir" diyordu. Bunu tekrarlayıp durdu, bin kez, yüz bin kez: Ölü dirilmedi. Tanrı iyidir, diyor hala ve ölü rüyasında bile gelmiyor.

***

Ölmek zorunda olduğuma hala inanmıyorum, ama bunu biliyorum.

Elias Canetti
Ölüm Üzerine

2 yorum:

  1. Yazı çok ilginç bir bulgu ile bitmiş :
    "Ölmek zorunda olduğuma hala inanmıyorum, ama bunu biliyorum."
    Bana bilmek ve inanmak arasındaki farkı hatırlattı:
    Bir ölü.
    Herkes o ölünün artık hareket edemediğini, doğal olarak da kimseye bir zarar veremeyeceğini 'bilir'.
    Bilir de, yine de o bilgili insanlardan neredeyse hiçbiri o ölüyle bir gece yalnız kalamaz. NEDEN ?
    'Ölü hareket edemez, zarar veremez' 'bilgi'si inanca dönüşmemiş diyedir bu çelişki.
    Geceyi ölü ile geçirebilen az sayıdaki insan; bilgi'sine sahip olduğu şeye kanaat getirmiş, yani 'inanmıştır'.
    Diğerleri ki çoğunluktadırlar, 'bilmiş' ama bilmenin gereğini yapamamışlardır.
    Yani inanmamışlardır.
    Hayatta en sık rastlanan, en çok problem çıkaran 'fark'lardan biridir, bilmek ile inanmak arasındaki fark.
    Bazen sadece bilmek yetmiyor yani, bir de inanmak gerekiyor...

    YanıtlaSil
  2. Şu soruya bir şeyler söyleyin;
    Bir gün mutlaka ölcez, ha bugün ha yarın, fark edermi.

    YanıtlaSil