Kur'an'a Nazire | İnşirah Suresi

22 Yorum
İnşirah Suresi

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı yüce
Kafirlerin ahvali: “Devlere karşı cüce.”

Kıvranan ruhlarının hatırı için dinle.
Semanın ötesinden, arştan gelen bu dinle.

Bütün ayetlerimi göğsüne indiririm.
Böylelikle derdini acını dindiririm.

Biz öyle bir makamdan sesleniriz ki sana.
Dağlar taşlar dayanmaz, arz dayanmaz ki buna.

Hani bir dem, ümitsiz ve çaresiz kalmıştın.
Kendini ıstırabın denizine salmıştın.

Biz, korkma, dedik sana, o dem inşirah buldun.
İşte o dem huzurla mutluluk ile doldun.

Sana sormuştu onlar: "Yaratıcı nerede?
Hangi gizli mabette, hangi saklı derede?

Vahyettik de kalbine mana hazinesini.
Bu şekilde onlara verdin edeb dersini.

Dedin o kafirlere: "Hak apaçık aslında.
Gözünün önündeki perdenin arkasında."

Onlar bu cevap ile tatmin olmamışlardı.
Zira kalplerinde de kalın bir perde vardı.

Senin hak sözlerini tezyif edip durdular.
Arkandan eşek gibi anırıp kudurdular.

Oysa asıl Allah'tı tezyif eden onları.
Sen sakin ol ve bekle, yaklaşıyor sonları.

Hani Musa, Firavn'a tevhidi haykırmıştı.
Hani Firavn, Musa'nın yüreğini kırmıştı.

Hani, Lut da kavmini uyarmıştı edeple.
Gözden düşmüştü o da bu edepli sebeple.

Hani, İbrahim bir kez putları devirince.
Ve Nemrut bu sebeple çıldırıp delirince.

Hani, Meryem'e İsa müjdesi verildi de,
Önüne de rahmetten bir perde gerildi de,

Ruh o perdeyi aşıp onu aşılamıştı.
Rahmindeki yuvayı, mahirce sulamıştı.

Fakat ona, edepsiz ve hayasız dediler.
Kulakları sağırdı, onu dinlemediler.

Biz ona katımızdan bir müjde gönderince.
İsa beşikte iken aniden dillenince,

Münkirler şaşıp kaldı, bu da nesi dediler.
Bu onun oğlu ise, bu annesi dediler.

Fakat babası nerde, olur mu böyle bir iş?
Bu insafsız bir gidiş, bu insafsız bir gidiş.

İşte böylece onlar dalalete saptılar.
Önce putlar yaptılar sonra ona taptılar.

Fakat asla üzülme, sen arınmış insansın.
Katımızdan destekli belagatli lisansın.

Onlara, bekle söyle, onlara söyle: Bekle!
Allah bu kainatı yarattı bin emekle.

En sonunda uzandı fakat hiç yorulmadı.
Sırt üstüne yattı da hızını alamadı.

Tam 4 günde dünyayı, 2 günde semayı
Toplamda 6 günde halletti muammayı.

Halletmek halk etmektir, onlar bunu bilmezler.
Kafirler hakikati ne olsa silemezler.

Kimin haddine düşmüş, bize meydan okumak.
Onlar cahil cühela, ne kitap, ne okumak!..

Bizim önümüze de geçemezler vallahi.
Hem vallahi billahi, hem billahi tillahi.

Gördün mü yeminleri, bunlar büyük yeminler.
Büyük olduğundan da o müminler eminler.

Senin de adın emin, seni emin eyledik.
Bunu defalarca kez, daha demin söyledik.

Zevcenin adını da Emine koysan olur.
O senin pâk zevcendir, daima yuysan n'olur?

İşte böyle hikmetli kitabı indiririz.
Az geldi diyenlerin üstüne bindiririz.

Zaten buna dağlar da güç yetirememişti.
Ona da bindirmiştik, o getirememişti.

Biraz zorlasa idi, keşke zorlasa idi.
Sonra alnı apaçık durup parlasa idi.

Bak aynada alnına, senin alnında nur var.
Nurun içinde ışık, ışıkta da huzur var.

Fakat kafirler kara dalgalara batmışlar.
Aynalara bakınca aynayı karartmışlar.

Ayna dedim de şimdi bildin mi ayna nedir?
Aynalar bir simgedir, zatımdan nişanedir.

Bunu onlar bilmezler, aynaya baksalar da
Aynaların içine içine aksalar da!

Demek ki bilen ile bilmeyen bir olmazmış.
Demek ki hakkı bulan ebediyen solmazmış.

Ya Habibim, bilgiyi kalbine nakş eyledik.
Üzülme beynine de gerekeni söyledik.

Gerçi bilginin yeri beyindir deseler de,
Sen aldırma onlara, domuzu yeseler de.

Bilgi kalpte işlenir, beyin de ne oluyor?
Kalpler mühürlenince, beyinler de doluyor.

Ben bunca ilmim ile nasıl bilmem bu işi?
Hiç yaratan bilmez mi, kim oluyor bu "kişi"?

Velhasıl onları da kıskıvrak yakalarız.
Biz ulu turnalarız, biz ulu sakalarız.

Şeytan öğretti nasa hile hurdayı bir bir.
Bilseydim yaratmazdım, anladı Allah Habir.

Bildim ki Şeytan'ın da fendi büyükmüş gerçek.
Fakat zatım çok daha büyük, bunu da bilmek,

Ancak hidayet bulan ruhlara kısmet olur.
Allah dilemez ise o da bir hasret olur.

Sen üzülme Habibim, ben dileseydim eğer
Herkes hidayet ile kazanır idi değer.

Senin kalbin inşirah bulsun gerisi boş iş.
O kafirler bilsin ki bu gidiş yanlış gidiş!

Eski Dindar

22 yorum:

  1. Anlayamadığım bi konu var. Siz tanrının olup olmadığını (Olmadığını bildiğiniz(sandığınız) halde) bizler önünde sorgulayan, bişeyleri mantık ve felsefeyle açıklamaya çalışan bi tayfasınız. Fakat görüyorumki diğer dinlere nazaran en çok üzerinde durduğunuz, İslam'ın saçmalığı,birbirini tutmazlığı vs.. Konu tanrının olup olmadığıysa bütün dinler eşit uzaklıktadır. Sadece İslam'ın üzerine gitmeniz, sizlerin tanrının varlığını sorgulayan bi tayfa değil, belirli bir İslam düşmanlığı dayatmaya yönelik bir çalışmanızın var olduğunu gösteriyor. Bu şahsen benim fikrim. Bloğunuzu felsefi yaklaşımı dolayısıyla takip ediyorum. Kuran'da geçen, (sizce) adaletli olmayan , tutarsız ayetler paylaşmışsınız. Bunun aynısını İncil veya Tevrat'da göremiyorum (Aynı oranda). Bu şu anlamada gelir. "Tanrı varsada İslam saçmalıktır." Arşivlerinizi biriktiriyorum. Sorularınızı biriktiriyorum. Bir çok birbirini tutmayan saptamalarınızı ve yanlış verdiğiniz bilgileri biriktiriyorum. Sorularınıza (aklen) cevap verildiğinde, yaptığınız saptamaların yanlışlıkları kaynaklarla gösterildiğinde, bir iki soruda size sorulduğunda, şu bizlere taktığınız inatçı, cahil , araştırıp-sorgulamayan sıfatlarından uzak cevap vermemeniz dileğiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Adsız, keşke herkes konuya sizin gibi seviyeli ve tutarlı yaklaşsa da dünyayı hep birlikte cennete çevirsek; ama maalesef müminlerin çoğu aklı ve mantığı öteleyip hissiyatı ön plana çıkardıkları için yapılan bütün tartışmalar (affınıza sığınıyorum) sidik yarıştırmanın ötesine geçemiyor.

      Şunu belirterek yazdığınız yoruma cevap vermeye başlamalıyım: Benim yalnızca 5-6 yazım var bu blogda ve bütün yazılarımda "Eski Dindar" müstearını kullanıyorum; ancak yorumunuz benim nazire örneğimin altına yazıldığı için ben yanıt verme gereksinimi hissettim. Ayrıca bu bloğun değerli sahibi de cevap verebilir.

      Yazılanların daha ziyade İslam'ın tutarsızlığına odaklandığını belirtmişsiniz. Kendi yazdıklarım için bunu rahatlıkla kabul edebilirim; ancak bunun asıl sebebinin İslam düşmanlığı olmadığını dile getirmeliyim. Hatta İslam'ı diğer dinlerden daha makul ve tutarlı görüyorum. Peki, yazdığım yazıların çoğunu, niçin İslamiyet'in tutarsızlığı üzerine bina ediyorum öyleyse?

      Çünkü İncil ve Tevrat kültürüm, Kur'an kültürüm kadar iyi değil. Bu yüzden de daha iyi bildiğim konuyla ilgili yazmaya çalışıyorum.

      Yazıları takip ettiğinizi ve birçok soru biriktirdiğinizi dile getirmişsiniz ve zamanı geldiğinde de bunları soracağınızı ifade etmişsiniz. Yazdığım yazıları ilgilendiren konularla ilgili sorularınızı merakla bekliyorum. Umarım sorduğunuz sorular ve sorulara verilen muhtemel cevaplar, hepimize bir şeyler katar.

      Sil
    2. Sayın Adsız,

      Sanıyorum ki blogda tanrı ve din üzerine en çok yazı yazan veya ilgili konuları bu bloga taşıyan kişi olarak bir muhatabınız olarak kendimiz görmemde bir sakınca yoktur.

      Blogu özellikle internetteki diğer din veya tanrı karşıtı bloglar ile kıyaslarsanız, blogun asla İslam düşmanlığı yapmadığını ve hatta İslami sitelerin dinsizliğe karşı takındığı tavır ile de adaletli bir karşılaştırma yaparsanız, hoşgörü elçisi olduğunu iddia eden bir dine ait kimselerin bloglarına kıyasla çok daha anlayışlı olduğunu görebilirsiniz.

      Öncelikle şu ayrımı yapmak gerek: Bir dini eleştiriye tâbi tutmak ile bir dine inananları eleştiriye tutmak farklı şeylerdir. Elbette ki tipolojik bir açıklama getirmesi adına "müslüman" genellemesi üzerinden kimi sonuçlara varıyoruz bazen, ancak blogun hiçbir satırında müslümanların eleştiri amacını taşan aşağılamalara maruz kaldığını göremezsiniz.

      Diğer bir deyişle, İslami sitelerde kolaylıkla görebileceğiniz, "ateistler sapıktır, ahlaksızdır vb." gibi küçük düşürücü nitelemelerin burada müslümanlar için yapıldığını göremezsiniz. Buna karşın, kimi durumda müslüman olan bir zümrenin davranışlarından veya topluluk bilincinden ötürü eleştirilmesi de olağan bir durumdur.

      Aynı şekilde, İslam'daki tutarsızlıkları veya mantıksızlıkları göstermek, İslam'a hakaret etmek değildir. İslam'a inanan birinin İslam'ın kutsal olmadığını okuması onu yaralayabilir hiç kuşkusuz, ancak takdir edersiniz ki, sırf kutsiyet atfedildiği için bir fikri, düşünce sistemini veya öğretiyi dokunulmaz kılamayız.

      Geleyim asıl sorunuzun cevabına: Neden en çok İslam üzerine irdelemeler yapılıyor?

      Öncelikle şahsımın bir agnostik olduğunu ifade etmeliyim. Bana göre, dinler insan ürünüdür ve bir tanrının olup olmadığını ise bilemeyiz. Ha, kalben soracak olursanız, bence bir tanrı yok.

      Bu bağlamda, blogun gene bir karşılaştırmasını yapmanızda fayda var. Zira gerek bilimsel yazılarla gerek felsefi yaklaşımlarla hatta gerekse de edebiyat paylaşımları ile sadece İslam odaklı bir blog olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Aslına bakarsanız benim blogu açmamdaki esas amaç da, dinlerin ötesinde bir tanrı veya tanrılar, yani yaratıcı güç kapsamında tartışmalar yürütebilmekti.

      Oysa birkaç önemli sebepten ötürü blogda İslam üzerine kimi başlıklar daha da çoğalmak durumunda kaldı.

      Öncelikle, Türkiye müslüman olanların veya en azından İslam'ı hak din olarak görenlerin çoğunlukta olduğu bir ülke. Blogun esas misyonlarından biri, tanrı inancının tabu olmaktan çıkarılıp tartışılabilir düzeye getirilmesi. Bunun için de öncelikle İslam'ın aşılması gerekiyor. Varsayın ki çevresindeki herkes İslam'ı kabul eden bir birey olsun ve o da internet vasıtasıyla araştırma yapmaya çalışıyor olsun. O bireyin öncelikle İslam'ın prangalarından kurtulması gerekmektedir. Çünkü onun için İslam diğer dinlerden daha üstün ve gerçektir.

      İşte bu bakımdan, İslam'ın kutsal olmadığına işaret eden yazıları ve paylaşımları blogda paylaşmakta bir beis görmüyorum. Nitekim, Eski Ahit'in veya Yeni Ahit'in eksikliklerini yazmak ve paylaşmak blog kapsamında, hele ki faydacı olarak düşünürsek, bir anlam ifade etmemektedir; çünkü toplumdaki yaygın kanı diğer dinleri "aşmıştır" yani onların doğru olmadığını sırf kendi inançlarından dolayı bilmektedir. Türkiye'de yapılması gereken, İslam'ın da aşılmasına olanak sağlamaktır.

      Meramımı tam anlatabiliyor muyum, bilmiyorum.

      Sil
    3. Öte yandan, oldukça idealist davranıp bu türden bir misyon edinmemek de mümkündü, ancak bloga gelen yorumları dikkatle incelerseniz, hala da İslam paradigmalarından kurtulamamış bir bakış açısını rahatlıkla görebilirsiniz. Şöyle bir örnek vereyim: Burada dinlerin ötesinde, aşkın bir yaratıcı gücün bilinci ve mevcudiyet sorununun ontolojik yansımalarını tartışmaya kalksak, bir müminin gelip de "ya varsa?" diye bir yorum bırakması gerçekten de hayal kırıklığı yaratan bir şey olur. Bu sebeple, blogun bir köşesinde İslam'i tezlere yönelmek ve o kişileri oraya yönlendirmek daha doğru görünüyor bana.

      Nitekim İslam üzerine yazılarımın çoğunu bloga gelen yorumlar çerçevesinde yazdım. Sürekli aynı ve vasat tezleri görmekten bıkınca insan, o konuyu ele alan bir yaklaşımla yazılar karalıyor ve en azından tekrar tekrar bunlarla uğraşmamak için gelen yorumcuları oraya yönlendiriyor.

      Toparlayacak olursam, tanrı ve din üzerine yönelmiş bu blogun, toplumun bir gerçeği olan İslam üzerine biraz daha eğilmesi ne yazık ki olağan bir durum oluyor. Öte yandan, misal siz, Eski Ahit'in veya Yeni Ahit'in felsefi irdelemesini yapıp da mail üzerinden bana gönderirseniz elbette ki blogda yayınlarım. Bunun için de bir engel yok. Ancak şahsen tıpkı sevgili Eski Dindar gibi benim de üzerinde hakimiyet sağladığım bir konu değil onlar.

      Kaldı ki, Dünya'da 4.000'i aşkın din var. Her birine eşit hakim olmak mümkün değil. O dinlerin dillerini bilmek, kültürel veya sosyolojik yansımalarını inceleyip politik gücünü tespit etmek, toplumsal kapasitesini anlayabilmek neredeyse imkansız bir şey. Diğer bir deyişle, diyelim ki 3 ya da 5 dine tıpkı İslam'a olduğumuz gibi değildik, bu sefer tıpkı sizin gibi biri gelip de, neden şu ya da bu dine eğilmediniz de diyebilir. Bunun bir sonu var mı sizce?

      Son olarak "Tanrı varsa da İslam saçmalıktır." sözünüze değineyim. Başta da dediğim gibi, dinlerin insan ürünü olduğunu düşünüyorum, ancak dinlerden bağımsız bir yaratıcı gücün veya güçlerin olup olmadığını bilemeyeceğimizi düşünüyorum. Mevcut bilimsel birikimle ve seküler anlayışın hakimiyeti içerisinde İslam'a bakarsak, maalesef ki ilkel olduğunu görmek durumundayız. Tamamen saçmalık ve rezillik değildir bu din, ancak yine de yetersizdir. Yani bir tanrı ya da tanrılar varsa bile, onun ya da onların İslam'da tasvir edilen tanrı biçimi olan Allah olduğunu hiç sanmıyorum. Çok daha açık bir anlatımla: Biz yaratıldıysak bile, bizi yaratanın Allah olduğunu zannetmiyorum.

      Tüm bu bağlamda, elbette ki elinizdeki verileri bizimle paylaşmanızda ve seviyeli oldukça bir tartışma yürütmenizde sorun görmüyorum. İnsan olmanın getirdiği küçük hata veya yanlış ifadelerin dışında, blog kapsamında gerek kendi düşüncelerimin gerekse de diğer değerli yazar arkadaşların barındırdıkları fikir veya dünya görüşlerinin baştan aşağıya eksik ve hatalı olduğunu düşünmüyorum. Neleri biriktirdiniz ve nasıl bir yaklaşımınız var tam olarak bilmiyorum, ancak bildiğim tek şey, şimdiye tek ifade etmeye çalıştıklarım bakımından zihnimin veya vicdanımın oldukça rahat olduğudur.

      Saygılarımla.

      Sil
    4. dünyada din düşmanıda dinsiz düşmanıda yok.

      Bu yazı ve diğerleri düşmanlık değil.

      bu yazı ve diğerleri; dert, yara, acı, keder, hüzün, mutluluk arzusu, refah arzusu, barış arzusu, seviş arzusu, birlik bereberliği kurma arzusu, insan olma arzusu, adaletsizlikten takınma, kötülükten yakınma, ölümlerden yakınma…………..

      Hiç bir yazıda (inançlı-inançsız) kin, nefret, düşmanlık yok.

      Uslup güzel gibi görünsede çok çirkin. düşmanlığa öfkeye iticilik var.

      Tayfa kelimesini hiç sevmedim. Tayfa kelimesinin anlam itibariyle sorun olmyabilir, anlayış itibaryle sorun.

      Sil
    5. Hayyam "kalben soracak olursanız, bence bir tanrı yok."

      bunu açarmısın. birde "aklen" olarakda açıklama yaparmısın?

      Sil
    6. Amerikadaki hristiyanlarda amerikalı ateistlere aynı soruyu sorarlar , neden sürekli hristiyanlığı eleştiriyorsunuz biraz da yahudiliği eleştirsenize derler :)

      Sil
  2. Öncelikle ayrı ayrı teşekür ederim. Konuşmalarınız, dikkatiniz ve gösterdiğiniz ilgi gerçektende hayran bırakıcı. İdealist bir kişi idealini en iyi bu şekilde anlatır zaten. Ya da idealine en iyi böyle hizmet eder. Sizlerin bu titizlik ve hassasiyetinizi takdir ettiğimi bilmenizi isterim. Bu yüzdendir sizi ilgiyle takip etmem.

    Düşünmek insanın en büyük erdemi. İnsan olaylar arası ilgiyi kurabildikçe birşeylere ulaşıyor. Bu ilgiyi kurabilmenin yegane yoluda okumak.

    Bir dine mensup insanların yaptığı hatalar o dine bir zarar vermez. Ve bizlerin o dine/İnanış biçimine karşı düşüncelerimizi etkilememeli. Hepimiz insanız. Hata yapmak fıtratımızda var. Sözde mümin olup kalbi yosun tutmuş milyonlarca insan var. Ve şunuda belirtmekte yarar görüyorum. Bizim inancımızda (İslam'da) cahil olmak haram. Bizlerin hareketlerinde yanlış bir tutum, yine bizim sorumluluklarımızda. İslam'a bir dokunuşu olmamalı bu durumun. Evet bugün birçok mümin düşüncesiz ve sorgulamadan yaşayan insanlar. Sizinde dediğiniz gibi çoğuna bazı şeyleri sorgulamamak öğretildi. Halbuki birçoğu İslam'ın ilime ve bilime verdiği değeri bilmiyor. İslam kendi içinde yargılanmalı/araştırılmalı/tartışılmalı. Bloğunuzda seviyesiz şekilde sözde İslam'ı müdafaa eden kişilere karşı beslenilen düşünce kişilerin kendisinde kalmalı.

    Bloğunuzun genel olarak müminler tarafından nasıl karşılandığını biliyoruz. Onlar adına ben sizlerden özür dilerim. Bu tür insanlardan yola çıkarak genel bi İslam kanısına varılmasın. (Sizler ve okuyucularınız tarafından).
    Sizden isteğim : Savunduğunuz düşünce aslına bakarsak İslam üzerinden aktarılacak bi fikir değil kanaatimce. Amacınız bu olmasada insanların okuduğunuz yazılardan etkilenmesi bi hayli mümkün. Benim korktuğum ise bu olayın demin tasfir ettiğim seviyesiz kişilerin başına gelmesi. Akıl , mantık ve bilgi dahilinde değilde duyduklarının ve gördüklerinin kafasında oluşturduğu yargılarla inanan ve hareket eden insanlar bunlar.

    Bizim inancımızda Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker emri var. Yani bir müslüman başkasına (elinden geldiğince) iyiliği emredip kötülükten men etmeli. Yani herhangi bir gayri müslime İslam'ı en başta kendimiz yaşayarak emretmeli ve onu doğru bildiğimiz yola çekmeliyiz. Ama sizin inancınızda böyle bi durum söz konusu değil.

    Yani demek istedeğim sizleri okuyan (Müslüman) kişilerden ziyade kendi düşüncenizdeki insanlara hitap etmeniz. Sizden cevap almadan İslam'a karşı bir kindarlığınızın olduğu kanaatindeydim ki bunu anlayışla karşılayacağınızı düşünüyorum. Madem böyle bir algınız yok ve düşüncenizin insanları doğruya çekmek gibi bir gayesi yok (Zaten düşüncenizin tam olarak bilinemeyeceğini, tartışmaya açık konu olduğunu sizlerde söylüyorsunuz.) demin tasvir ettiğim kısaca saf diyebileceğimiz beyinlere doğru olup olmadığını bilmediğiniz bi bir düşünceyi empoze etmeye çalışmanın bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.

    Bu benim sizden tek isteğim.
    Sorulara gelince. Öyle biriktirdiğim çok fazla tezatlıklarınız yok fakat kaynak belirttiğiniz bazı yerlerde belirli hatalar yakaladım.
    Kısa bir süre önce başladım sizleri takip etmeye. Kaynaklardan araştırma yaparken bilmediğim bir çok şeyde öğrendim sayenizde. Henüz fazla çok fazla biriktirdiğim bir şey yok. Mantıklı gelen sorularınıza cevap arıyorum bi nevi. Elle tutulur bir metin hazırladığımda sizlerin bunu yayınlamaktan hoşnut olacağınız görüşündeyim.

    Tekrar hatırlatmamda fayda var. Metinlerinizi her ne kadar düşünmek/tartışmak için hazırlamış olsanızda insanların inanışlarından sapmaları söz konusu. Hep beraber konuşup tartışalım fakat karşı inanışa zarar verici nitelikte olmasın.
    Hani İslam akılcı ve tartışılır bir dindi sorusunu soracak olursanız benim niyetim sorgulamamak değil sorgulamayan insanlara yanlışa sevketmek.Burda iki üç metin okuyup insanların ataist olmasını sizde istemezsiniz. Doğru olan burdakilerinde tartışılması.
    Bir müslüman olarak bunu söylemek benim görevim.
    Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
    Teşekürler.
    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu arada yeni farkettim. İlk yazdığım metinin sonunda bi hata yapmışım.
      "... inatçı, cahil , araştırıp-sorgulamayan sıfatlarından uzak cevap vermemeniz dileğiyle." değil "... inatçı, cahil , araştırıp-sorgulamayan sıfatlarından uzak cevap vermeniz dileğiyle." olacak.
      Özür dilerim.
      Tekrardan Saygılarımla.

      Sil
    2. Sayın Adsız,

      Ne yazık ki kullandığınız üslupla pek sık karşılaşmıyoruz, hele ki kendisini müslüman olarak adlandırılan kimseler tarafından. Bu bakımdan benim size teşekkür etmem gerekiyor.

      Aslına bakarsanız endişenizi anlıyorum, aynı şekilde, İslam'ı zihninizde konumlandırma şeklinizi de kestirebiliyorum. Elbette ki her müslümanın ya da kendisini böyle adlandıran kimsenin eylem ve düşüncelerini İslam öğretisine mâl edemeyiz, ancak buradaki önemli nokta, nasıl ki "her" kötücül eylem ve düşünceleri mâl edemiyorsak İslam'a, aynı sebepten ötürü, "her" iyi eylem ve düşünceleri de mâl edemeyiz.

      Bununla ne kastediyorum?

      İslam'ı bir olgu olarak ele alıp tarafsız bir biçimde bir din olarak ne söylediğini anlamak istiyorsak, onu iyi veya kötü olarak müminlerin davranışlarından soyutlamalıyız. Ancak burada önemli bir konu da bulunmaktadır: Bilginiz dahilindedir ki, hemen her din toplumsal birtakım direktifler içerir, bir anlamda topluma yön gösterir ve onu şekillendirir. Bir dinin yansımaları her zaman kendi içeriği ile paralellik göstermeyebiliri. Hele ki siyasi ve hukuki alana en çok etki etmeyi hedef alan İslam, daha doğrusu Kur'an metninin bizzat kendisi, toplumda kendi içeriğinden daha geniş bir uygulama alanı bulur. Bir de bunun hadisçilik denilen disiplinlerin ve fıkıhların takip ettiğini düşünürsek, işimizin ne kadar zor olduğunu görebiliriz.

      Bir anlamda söylemeye çalıştığım şey şu: Sizin umduğunuz gibi önümüzde açıklıkla duran bir "gerçek İslam" bulunmamaktadır. Siz, İslam'ın kutsal bir güç tarafından yollanıp korunduğunu düşündüğünüz için, Kur'an'ın içerisinden bir "hakikat" bulabileceğimizi düşünüyorsunuz, bunu anlıyorum; ancak bizlerin bakış açısına göre, Kur'an beşeri bir ürün olduğu için, içerdiklerinde de bizleri doğruya yöneltecek ve her türlü subjektif değerden bağımsız nesnel ve hatta uhrevi bir "hakikat" barındırmamaktadır.

      Buna karşın, elimizde Kur'an olarak bir metin bulunmaktadır ve geri kalan her şeyi bir kenara itip bu metne odaklandığımızda, metnin içinde kimi tutarsızlıkların bulunması veya bilimsel eksiklerin ya da ahlaksal geriliğin yer alması kafa karıştırıcı. Bizlerin daha çok yapmaya çalıştığı şey, bu metin üzerinden "şunlar şunlar bize makul gelmiyor" demek veya "şu dinin böyle etkileri oluyor" diyerek kimi toplumsal eleştiriler getirmek.

      Sil
    3. En başta söylemiştim, ben dinlerin insan ürünü olduğunu düşünüyorum, ki buna İslam'da dahil. Yaratıcı bir gücün olup olmaması, dinlerin paradigmalarını aşan bir tartışma konusudur bana göre. Daha açık bir ifadeyle, dinler tanrısallığı veya yaratılışı hatta tek başına vaoluşu açıklamakta yetersizlerdir. En nihayetinde bundan yüzyıllar öncesine ait bakış açılarının tezahürleridir ve günümüzde geldiğimiz noktada çok daha farklı ve güçlü bakış açılarına ihtiyacımız var.

      Bu bakımdan, bir yaratıcı varsa bile, o Allah değildir diye tekrar belirteyim, çünkü kafamızın karışık olduğunu veya belirsizlikte olduğumuzu söylemişsiniz ve bu sebeple de İslam hakkında net fikirler vermememiz gerektiğini ifade etmişsiniz. Söylemeye çalıştığım şey, bizlerin, ya da en azından kendi şahsımın, dinlerin yanlışlığı ve insan ürünü olduğu konusunda bir şüphem yok. Zeus'un var olmadığından ne kadar eminseniz, ben de Allah'ın var olmadığından o kadar eminim. Benim belirsizlik barındıran fikirlerim Allah'tan daha komplike bir yaratıcı güç ve sürecine ilişkin. Bu belirsizlik de kafa karışıklığı değil, bilinemeyeceğinin savunulmasıdır. Kaldı ki hissiyatımı sorarsanız, bence böyle bir güç de yok.

      Bu konuyu netleştirmek şu açıdan önemli: İslam'a şahsen bir kin veya nefret duyuyor değilim, ama tanrı üzerine araştırmalar yapmak, varoluşu incelemek, hayatın anlamı vs. gibi sorunsallar üzerine kafa patlatmak ilgi alanıma giriyor. Blog sadece 6 yıldır var ve bir de bunun öncesini düşünün. Sizin ricanızı anlıyorum ve sizin açınızdan hak da veriyorum size, ancak ne yazık ki tanrı veya varlık üzerine bir araştırma, inceleme ve tartışma yapılacaksa bu blogda, İslam'ı aşmamız da gerekmektedir. Çünkü doğru veya yanlış olsun, İslamî tezlerle karışalacağız burada.

      Ben her ne kadar İslam'dan bağımsız bir tartışma veya araştırma yapmak istersem isteyeyim, mutlaka birileri gelip Kur'an'dan dem vuracak, İslam'ı araştırın cevaplar orada diyecek, hadis paylaşacak, ayet koyacak vs. Bunu adım gibi biliyorum. Hele ki 6 yıldan sonra, inaın bana, müslümanları çok daha iyi tanır hale geldim.

      Bu noktada, ya blogu tamamen kapatmamız gerekir ya da bu şekilde devam etmemiz. Blogu tamamen kapatmamız, hele ki sırf araştıran kimseleri -size göre- yanlış yola çekebileceğimiz ihtimaliyle bunu yapmamız sanırım biraz aşırıya kaçar. Nitekim, İslam'ın ahlaken size kazandırdıklarına saygı duymakla birlikte, müslüman olmayan biri olarak ahlaksız olduğumu da asla düşünmüyorum ve bu bakımdan insanların da yazıları okuyup da İslam'dan sapmalarını ciddi bir sorun olarak görmüyorum. Hatta bana soracak olursanız, kendi dininden olmayana kin güdülmesini öğütleyen İslamî siteler bu blogdan çok daha zararlı işler yapmaktadır.

      Bizim burada yapmaya çalıştığımız, insanları araştırmaya teşvik etmesi. Şüpheden ve sorgulamadan asla çekinmem, beni bir şeylerin araştırmaya itmesini de gayet hoşlukla karşılarım. Birilerinin bu blogu okuyarak -size göre- yanlış veya eksik bilgilenip İslam'a sırt çevirme ihtimali kadar, bu blogu okuyup araştırmayı derinleştirme ve topluma faydalı bir birey olma yolunda emin adımlar atma ihtimali de var. Lütfen bir de bu açıdan bakın.

      Fikir ve inançlarımız aynı olmasa da, blogda yıllardır sağlamaya çalıştığım saygı ortamına katkınızdan dolayı teşekkürü bir borç bilirim.

      Saygılarımla.

      Sil
    4. Sevgili Adsız, evvela iyi niyetinizden ve anlayış dolu yorumunuzdan dolayı teşekkürlerimi arz etmek isterim. Müteakiben de değerli blog yöneticisi Hayyam'ın tüm söylediklerine katılmakla beraber birkaç hususta ben de bir şeyler söylemek isterim:

      1. Kur'an, birçok ayetinde ve Hz. Muhammed de birçok hadisinde tecdid-i imandan söz eder ve imanın tazelenmesini, bir nevi "beyin fırtınası" şeklinde tarif eder. Olayı bu perspektiften değerlendirecek olursak bu bloğun müminler için bir "tecdid-i iman" vesilesi olabileceğini düşünebiliriz. Bu da Kur'an'ın ve Hz. Muhammed'in söylemlerine pozitif anlamda bir katkı sağlayıp yapıcı eleştirilerle blog müdavimlerini "hayr"a sevk eder.

      2. Birçok İslam aliminin ortak görüşü: "Akıl evveldir, nakil ise müevveldir." şeklinde özetlenebilir. (Yani aktarılan nakiller, aklın ışığında değerlendirilip öyle hüküm verilir ve tevil yoluna başvurulur. Eğer nakil, akla uygun değilse reddedilir.)

      Özellikle Mutezile bu şekilde düşünmekle birlikte İslam'ın birçok mezheb ve meşrebi de bu ilkeyi benimser; tabi buna Şia ve Ehl-i Sünnet de dahildir. Örneğin Ehl-i Sünnet alimlerinden biri olan Fahreddin-i Razi'nin Mefatihü'l-Gayb adlı dev eserinde bu konuya geniş yer verildiğine şahit olabiliriz. Yine İmam-ı Gazali, bu düsturu destekleyen birçok yazı yazmıştır; nitekim İhya-yı Ulum'id-Din'de buna tanıklık ettim.

      Bu sebeple, bu ve benzer bloglar, bu ilkeye katkı sağlaması açısından aklı başında müslümanlar tarafından da desteklenmeli bence.

      3. Ben de Sayın Hayyam gibi kendimi agnostik olarak nitelendiriyorum ve dinlerin tanrılarının kesinlikle gerçek olmadığını ve fakat bir yaratıcı olabileceğini düşünüyorum. Evreni akl-ı selimle analiz ettiğimde: "Belki de bir yaratıcı vardır." diyorum; ancak eğer varsa bu yaratıcının, bize aktarılan dinlerin yaratıcısı olmadığını düşünüyorum. Yine de elimizde "yeterli kanıt" olmadığı için, bir şair gibi: "Mümkün değil Hüda'yı bilmek de bilmemek de." demek zorunda kalıyorum. Fakat ileride yeterli kanıt bulunursa ve bu kanıtlar "semavi dinler"in yaratıcısını işaret ederse (tabi bu işaret çok güçlü ve kesin olmalı) yeniden iman etmeyi ve hidayete ermeyi arzu ederim.

      Sil
    5. 4. "Bir insan neden iman etmekten vazgeçer?" sorusu üzerine bir şeyler söylemek isiyorum. Benim müstearımdan da (Eski Dindar) anlaşıldığı gibi, eskiden dindar bir şahsiyettim ve iki-üç yıl öncesine kadar da çevremde "birikimli bir mümin" imajı oluşturmuştum. Öyle ki günlük sohbetlerimde bile muhakkak onlarca ayet ve hadis aktararak birçok İslam aliminin özdeyişlerine gönderme yapardım ve açıkçası İslam, benim "can simidi"mdi.

      Bu dönemimde (20 yıl sürdü) yüzlerce İslami kitap okudum ve Kur'an'ı da orijinal dilinden okuyup anlayacak seviyeye geldim; yani artık okunan ayetleri, meale bakmadan anlayabiliyordun. Zaten birçok ayeti de okuya okuya ezberlemiştim.

      Kur'an'ı okurken çoğu kez bazı tezatlarla karşılaştığım halde "vardır bir hikmeti" diyerek hep bu tezatları savuşturmaya çalışıyordum; ancak bir yerde kendime "dur" demek zorunda kaldım ve bana tezat gibi gelen ayetlerin üzerine gittikçe bu ayetlerde bir garabet olduğunu fark ettim. Gerçekten de bir problem vardı bu ayetlerde ve ben "tahkik erbabı" bir mümin olarak bu sorunu kendi içimde çözmeliydim.

      Bu kararı verdikten sonra, tam 3 sene bu konuya odaklandım ve bu 3 yıl boyunca hemen her gün ağlayarak yatağa girdim; çünkü her gün, muhkem bir kale zannettiğim ve daima öyle inandığım ayetlerin bir tuğlası düşüyordu; her düşen tuğla da kalbimde tahammül edilmez acılara sebebiyet veriyordu. Buna rağmen bu süreçte ameli ibadetlerimin (özellikle namaz) hiçbirini aksatmadım.

      Fakat bu süreç, benim irtidadım ile sonuçlandı ve maalesef artık İslam'a olan inancımı tamamen kaybetmiştim. Çünkü tespit ettiğim çelişkiler, üstesinden gelinecek gibi değildi ve çevremdeki hiçbir alim, bu çelişkilere mantıklı bir yanıt verememişti.

      Hani bazı akl-ı evveller: "Bu adam ibadetlerin yükünden kurtulmak için iman etmiyor, onların işine öyle geliyor." derler ya; ben olayı hiçbir zaman bu kadar dar bir bakış açısıyla değerlendirmedim ve bu sığlığa indirgemedim. Zira ameli ibateler (özellikle de namaz) beni hiçbir zaman zorlamadı ve hep aşkla eda ettiğim bir ibatet oldu.

      Ancak benim nazarımda namazın istikameti (Allah) boşalınca namaz da tılsımını kaybetti. Keşke, İslam'ın tarif ettiği Allah doğru olsaydı da yeniden mutlulukla dolsaydım ben de. Ama maalesef!

      Sil
    6. 5. "Bir insan niçin din düşmanı olur ki?" sorusu da önemli bence; çünkü mantığının be aklının sesine kulak vererek dini "nass"ların cenderesinden azat olan her kişi, "din düşmanı" yaftasını yemek zorunda kalıyor maalesef. Yanlış anlamayın, sizin böyle bir töhmette bulunduğunuzu iddia etmiyorum; zira yazınıza sinen şefkati sezmemek imkansız zaten. Nedense Hz. Muhammed'in pratikte en çok uygulanan hadisi, "bizden değildir." şeklinde biten hadisleridir ve bu gerçeği birçok insan fakr etmez.

      Her müslümanın bilinçaltında bu hadislerden bazı "iz"ler ve "yansıma"lar bulunduğu için de birçok mümin, kendinden olmayanı "düşmanlık ve aptallık" ile yaftalıyor ne yazık ki? Oysaki bir insan durduk yere din düşmanı olur mu hiç ve dini değerleri reddetmek, dine düşman olmakla eşdeğer tutulur mu? Bu ayrımın bazı İslam alimleri tarafından yapıldığını biliyorum; onlara saygımı arz ederek bu maddeyi noktalamak isterim.

      6. Kur'an'ın "tahaddi" ayetleri beni uzun zaman düşündürdü ve bu sayfada yer alan şiirimi de bu ayetlerin davetine icabet etmek için kaleme aldım. Dilerseniz "İnşirah Suresi" adlı bu şiirimi ve bundan önce kaleme aldığım "Cehennem Suresi" adlı şiirimi "tahaddi" ayetleri bağlamında düşünerek yeniden okuyun ve fikrinizi söyleyin.

      Bu yazdıklarımın çok acemice olduğunu belirtmeliyim; ancak Kur'an'ın: "Bir benzerini yazın." söylemine cevap olması açısından da yeterli olduğunu söylemeliyim. Yani bir benzeri yazılabiliyormuş; hatta bazı İslam alimleri (örneğin Bediüzzaman) açıkça söyle(ye)mese de kendi eserlerini Kur'an'dan üstün tutarlar.

      Bu "tahaddi" konusuna bakış açınızı merak ediyorum; çünkü insaflı bir müslüman olduğunuz belli.

      7. İslam'ın güzel yönleri; özellikle de İslam tasavvufu başımın tacıdır; ancak bu durum, İslam'ın serapa iyilik ve güzellik olmadığı; hatta şiddet ve (tabiri caizse) vahşet dolu yönleri olduğu gerçeğini görmezden gelmeme yol açamaz. Evet, bazı yazılarımda da ifade ettiğim gibi İslam, birçok güzel uygulaması ile yüreklere su serper; fakat bunun yanı sıra "insanlık dışı" uygulamalara da kapı aralar. Dolayısıyla İslam'ı bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek zorundayız.

      Değerli Adsız, yazdığınız yoruma verdiğim cevap biraz uzun oldu, hakkınızı helal edin. Umarım ilerde yazışmalarımız devam eder ve birbirimizden bir şeyler öğreniriz.

      Sil
    7. Sevgili Hayyam
      Sizi gayet iyi anlıyorum.
      Aslına bakarsanız bu konuda nacizane birçok diyeceğim var. Sizleri fazla uğraştırmak istemiyorum ve bence burda bu şekilde konuşmak uygun değil zaten.
      Sevgili Eski Dindar ,
      Yazışmalarımızın devamını bende çok isterim. Aynı şekilde metinde belirttiğiniz bir hikmet vardır diye geçiştirdiğiniz ayetleri dinlemek de. Bu konular sizlerin olduğu kadar benimde ilgi alanıma giriyor. Eğer bunları paylaşırsanız üzerinde düşünüp, araştırmalar yapıp tekrardan tartışabiliriz ki zaten bloğun amacının bu olduğunu söylüyorsunuz.
      Yazının uzunluğu hiç önemli değil. Sizleri her zaman dinlerim.

      İlgi ve alakanız için tekrar tekrar teşekür ederim.

      Sil
    8. hikmet vardır'lardan ben (de) hatırlatayım izninizle; ,

      eşit olmak ve eşdeğer olmak var bugünlerde gündemde; (iligili tüm ayetler eleştirilen;)
      inanıyorum ki bi çok kişinin sorgulamasına/araştırmasına ve düşünemdine de vesile-aracı olacak; ben inanıyorum;

      benim en çok hikmet aradığımlardan biri de buydu/bunlardı;
      her birini farklı yorumlasak bir' e dört kalıyor yine elimizde;
      eğer hak ve hukuk eşitlikse; bu temellenmeli; bir dörde eşit değildir; bunu hiçbir yorum örtemez;

      ben de geçtim çünkü aynı yollardan izninizle; hikmet vardır' dedik; hikmet/hikmetler'de bulduk sonra kendimizce;

      sonra sonra cehennem de; iyilikte-kötülükte; felsefede derinleşince (düşünmede -üzerine düşünmede) başka şeylerde de aranıyor; ben sizinle yazışmak çok isterim ; izninizle; açıklamalarınız varsa (özellikle temellenen) duymak isterim;

      şunları izninilze yazacağım;
      yoktan yaratma bir paradokstur, büyük bir paradokstur; Çünkü başlangıçta yalnız tanrı vardır- salt ve mutlak; Kendisi salt ve mutlak olduğu için başka bi şeyi nyokluğundan da söz edilemez; Bu başkalaığın yokluğu ve ikiliği olur;
      (Mutlak yokluk mutlak varlığın mutlak yokluğudur;)

      (İlgileniyorsanız dileyen dilediği gibi yanıtlasın; Felsefeciler-filozoflar-düşünürler-düşünücüler düşünsün/yaıtlasın, biz iletelim-açalım hatta; daha açı kve derinde analtalım, lütfen ilgileniyorsanız;=)

      Cehennem bir paradokstur; başlangıç içermeyen şey son içermez; Son içermeyen şey de baş ve başlangıç-başlama içeremez; Bi şey sonsuzsa başlamamıştır ve başlayamaz; Ama hiç başlamıştır; Başlamması doğasıdır; Bu matematik olarak anlam olarak açıktır; (Bütündür ve temellidir, Temel düşünüş yasasıyla açıktır) Cehennem sonsuzluğu bir parasokstur bir uzamadır, Bir başlama ve başlatma içerir; (Başlayan ve doğan şey ölüme ve bitime bağımlıdır;) Bi uzatmadır; Doğrusal düşünmedir, iki boyutlu düşünmedir;
      Başlangıç sonsuz uzayda bir doğrudur)

      (Lütfen bunları içtenlikle düşünün ve yanıtlayın-araştırın, eğer ilgileniyorsanız, eğer bizi bilgilendirmek- açmak-genişletmek ve bize öğretmek ya da bizi kazanmak istiyorsanız, bunlara açılıklama-açılım getirin;)

      Tanrı herşeyin sebebi ve yaratıcıysa tüm sebeplerinde yaratıcısıdır ve doğal olarak tüm sonuçlarında ve tüm kötülükünde; Kötülüğe düşen kötü iradeyi de, kötülüğe düşen düşük iradeyi de yaratan ve tasarlayan odur; Burada nasıl bir seçimden/iradeden söz edilebilir; İrade ya özgürdür ya değildir- ya bağımlıdır ya değildir;

      Tanrı tüm olasılıkları ve her şeyi biliyor idiyse sınama yapamaz; Bilme/bilgi (sağlanmış bilgi) sınama/(sağlama) doğurmaz; gerektirmez;
      Tanrı o halde ya yaratımını sınıyor ya da yaratımını sağlıyor; (kendini)
      Kendi yaratma yetisini sınıyor ve sağlıyor;) Sağlıyor ve sınıyorsa sonuçtan emin değil o halde,

      Cehennem düşüncesi başlı başına bu dini sorgulamak ve aleyhine düşünülmesini istemek ve gidermek için bir sebeptir; Bir kötü tanrı-cezalandırıcı-cezalandıracak tanrı düşüncesi ve düşünmesi sunulması insanlara başlı başına tanrının ve dinin giderilmesi için bir sebeptir; Kötülüğe karşı duruştur; Kötüye karşı duruştur; Evrensel bir duruştur ki bu dinden--inançtan yüksek bir amaçtır bizce;

      Sil
  3. Adsız (29 Kasım 2014 03:34)

    Nasıl anladığınızdan değil nasıl anlattığımdan sorumluyum. Herhangi bür düşmanlık veya kinde yok o sözlerde. İslam'a karşı ek bir negatif tutumun olduğunu sezdiğim/sandığım, Hayyam'ın açıklamasıyla olmadığını inandığım bir konu üzerine yazdım o mesajı. İnançlara saygınız olsaydı ve inançların neyi gerektirdiğini bilseydiniz böyle konuşmazdınız.

    YanıtlaSil
  4. “Evrim Suresi” çalışması iyi olur sanki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Adsız, böyle bir çalışma bence de iyi olur. Yakında böyle bir şiir denemesi yazmayı planlıyorum. Fikir verdiğiniz için teşekkür ederim. Çok geç cevap yazdığım için de özür dilerim.

      Sil
  5. sevgili ısıklıdusler şöyle cevap veriyolar dediklerinin bir kısmına. tanrı kadir-i mutlaktır dolayısıyla 3 boyutlu mekandan ve uzay zamandan münezzehtir (hatta zamanın izafiliği meselesini de kuran da farklı yaratılma vetireleri yüzünden teee 6. yüzyılda açıkladıklarını düşünüyorlar) bence sen çok ademmerkeziyetçi kalmışsın meseleye yanlış anlama ben mantık dersi almadım ve mantığın simgesel dünyası hiç cezbetmedi beni. ben senden öğrenebilirim bunları ama mütedeyyinler tanrı tanımını yaparken galiba oyunun kurallarını değiştiriyolar.
    cehennem konusunda katılıyorum. Şems gibi bir alleme-i cihan da zaten buna karşıydı. Sevan nişanyan'a da bir küçük atıfta bulunayım. Bu Kuran'ın kaleme alınması ya da tenzil olması mı diyim artık, işsiz kalmış bi yazar kurusu gibi düşüncelerini yarattıklarına anlatması falan demişti. bence hoş. mürtedlere ve ihtida edenlere bi şey dediğim yok da ben herhangi bir sıfat almak istemiyorum herhangi bir dini paradigma yüzünden. tüm mefhumların canı cehenneme beni niye nitelendiriyo onlar. bana göre onlar başkası olması gerekirken, ateist ve ya agnostik falan oluyorum. ben sadece benim. hem evrim kuranla çelişmez diyolarlar diğer semavi dinlerin aksine hem şu "adem" meselesini açıklamamak için akla karayı seçiyo bu mutedil müslümanlar.
    bence sakın birileri yoldan çıkar birileri alınır falan diye tasarruflara girmeyin şahane mütefekkirlersiniz. güzel bi anlatımınız var sizi okumak keyifli. edebi anlamda. Bu eklemeyi yaptım çünkü, dindarlar dinsizliğime yatırım yapıyorum zannederler yazılarınızı okuyarak; bilirsiniz zatın fikri neyse zikri de odur emsali. kafa o onların yani yapacak bişey yok. asıl bunların ki yol değil ki yoldan çıksınlar. nerde metod nerde mantık nerde zeka. önce itikat sonra bilgi diyolar. tam tersi olması lazımken. düşünemeyecek vaziyetteler. şöyle ki, 1 paradigmayı teşrif ediceksin mesela diyorsun ki yahu şu cennet varsa..... orda hemen giriyo bunu diyemezsin diyor. onları pesin kabul edicen yok öyle bir mantık falan. 2 bide bunların vaizleri zikirden bahsediyo sevaptır diyo daimi namaz vesaire.. bunun tezahürü nedir biliyo musunuz. ağızlarda hiç bir amacı hiç bir mantık silsilesi olmaksınız çıkan allah rab teala falan. korkunç sıkıcı oluyorlar. sürekli ya sürekli! en hassas noktası adamı mutausub ediyo zaten ne diyecen. kelam fayda mı eder?

    YanıtlaSil
  6. tanrının olmadığını düşünenler evrene baksın bir her şey bu kadar nasıl düzen içinde bunu kim yapabilir diye?

    YanıtlaSil
  7. Araştıran, soran, irdeleyen ve amacı ne olursa olsun, peşinde koşan menziline elbette varacaktır. Herkese selam olsun, esenlik ve tokluğu her

    anlamda yaşamanız dileğiyle.

    İman için herhangi bir din kitabı gerekmeyeceği herkesçe malumdur, aksini düşünenin veya yönelenin cehaletinden öğrenilen ve öğretilen ilme

    sığınırım. Peygamberler ilk vahiyler ile tebliğ ve çağrıya başlamış ve iman edenleri bir araya getirmiştir. Öncesi olmayan bir dine inanmak geçmişi

    olana inanmaktan çok daha fazla irdeleme, sorma soruşturma, inceleme ve akli ilim desteklemesi gerektirir. Hele ki henüz ilk ayetlerdir. Bu kısmı kısa

    geçmekte fayda var kalanı yalnız okuyanın mantık ilmi ve düşünce yeteneğine bırakmakta fayda görüyorum.

    Hiçlik-Yokluk-Adem(a harfini şapkasız olarak okursanız hızlıca hiçlik anlamına gelmektedir)
    Tüm felsefe ve düşünüş temelinin sağlamlığını arar ve bu temel başlangıç yani yaratılış, var oluştur bu yüzden insani açıklanmamış olgular temel

    eksikliğinden dolayı emekler veya çıkmaz bir hal alarak kilitlenir. Tüm düşünürler yaratılışı ararken asıl olanın varlık-yokluk meselesi olmasında

    kilitlenir ve üzerinde çalışırlar herbiri kendi öz fikirleri olan ve onlara özgü olan fikirleri çevrelerine duyurup fark etmedikleri hatalarını ayıklatma veya

    yoksa haberdar etmeye çalışmışlardır. Bu düşünürleri yaşayanı veya öleniyle saygıyla anıyorum.
    Hiçlik düşünüldüğünde ve kıyaslama yapılırsa ki bu mantıkta imkansızdır, hiçliği kabul görüp düşündüğümüzde varlık ile kıyaslayamayız ancak

    benzetme yaparsak sanırım mantık açısından anlamamıza yardımcı olacaktır. Bilinen ve olabilecek en küçük, değersiz, güçsüz, kuvvetsiz ve daha nice

    zayıf sıfata sahip olan varlık, hayal etmeye ve düşünmeye çalıştığımız hiçliğin karşısında, sonsuz kudrete ve ihtişama varlığın sahip olabileceği tüm

    güzel özellikleri yücelik ve şana sahiptir. Bu yönüyle değerlendirdiğimizde (varlığın aslı olan mutlak yani türetilmemiş varlık )
    mutlak varlık ya vardır ya yoktur. İşte tam burada insanoğlu evvela

    yaşadığını nefes aldığını ve bunları şuan klavye yardımıyla sizlere yazdığım bilincinde olup kendinin şuan burada varlığını kabul etmeyle yani

    kendimize kendimizi şahit tutarak şuan var olduğumuzu kabul etmekle başlarız ve şöyle bağlarız sonsuz bir kudreti olan varlık şüphesiz vardır, tüm

    evren ile de buna şahidiz bunun bakiliği de vardır çünkü ne dedik; mutlak varlık ya vardır ya yoktur başlangıcı olamaz bitişi de olamaz

    düşündüğümüzde bunun imkansız olduğunu kavrayabiliriz. Bunlar ışığında isterseniz fen ilminin evrenin başlangıç ve sonu olduğuna getirdiği

    ispatları kullanın istersenin kullanmayın, evrenin bir sonsuz kudret eseri olduğu biraz önceki sonsuz kudret mantık ispatımda da aşikardır. Bilinir ki

    mutlak varlık olan sonsuz kudret bu kudret ile herşey yapılabilir.
    Yukarıdaki mantık açıklamama istinaden düşünülür ki bu mutlak varlık olan kudrete istediğiniz ismi vermekte her kabli ve aklı olan hürdür. Ben

    Yaratıcı diyorum.

    Burada bulunmuş herkes için güzel temennileri kalbimle anıyorum.

    YanıtlaSil