Beynimiz ve Biz: EGO ve Bilgi

3 Yorum
GERÇEKTEN DE BÖYLE Mİ?

EĞER ÖYLEYSE bilginin en yüksek mertebeden olduğu üniversitelerde, akademisyenler arasındaki, görünen veya görünmeyen gerek makam gerekse akademik bilgileri ile ilgili çekişme ve savaşımını neyle açıklamalıyız? Bunun nedeni salt bilgi değil gibi görünüyor. Kaldı ki Einstein’ın kendisi de ego içerikli çekişmelerin içinde çokça bulunmuştur. Bunun nedeni, başka bir şey olmalıdır.

Nedenleri, daha doğmadan önce, gelecekteki davranışlarımızın genel amaçlı sınırlarını çizecek olan genlerimiz ve bu sınırları biraz daha keskinleştirecek olan yetişme ve yetiştirilme şeklimizde görebiliriz. EGO dediğimiz yapı, düşünen beynimizden çok daha fazla, LİMBİK SİSTEM denilen duygusal beynimize göbek bağıyla bağlıdır. Söz gelimi, bu sistem içinde bulunan; korku, kaygı, cinsellik ve hazlarımızdan sorumlu ve adına "Amigdala" denilen badem büyüklüğündeki bir yapının, genlerimize bağlı olarak biraz büyük veya küçük olması; bizi muhafazakar, saldırgan, cinsel isteği fazla veya az yapar. Yine, nasıl üretileceği genlerimizle geçen adrenalin bile bizi ne kadar hareketli yapacağına, ne kadar sinirli olacağımızı belirleyen “kortizol” ve daha binlerce neden bizim kişiliğimizi oluşturur. Ve yine, benden bağımsız çalışan AYNA NÖRONLARIMIN azlığı veya yeterli çalışmaması, hiç elimde olmadığı halde, daha az EMPATİ kurmama veya karşımdakinin davranışını yanlış değerlendirmeme sebep olacaktır. Bilgi, ancak "çıkarlarımız" doğrultusunda bizi yani egomuzu bir parça "ıslah" eder. Daha fazlasını değil. (Ayna nöronlar, karşı tarafın duygusal tutumunu anlamamda, hangi "ruh" hali içinde olduğunu, benim için, dost mu düşman mı olduğunu ve bir çok süreçlerde bireyin toplum içindeki uyumunda rol oynayan hatta hayatta kalmasına yardımcı olan, beynin belli bölgelerine dağılmış nöron (sinir hücresi) gruplarıdır. Ayna nöronlar, doğumdan itibaren hatta anne karnındayken, bebeğin, anne-baba ve çevresindekileri "taklit" etme yoluyla çevreye uyma (intibak etme) gibi birey için çok önemli fonksiyonlardan birini daha yerine getirir. Bu nöronların olmadığı veya az olduğunu varsaysak, davranışlarımız ve dış dünyayı algılarımız nasıl olurdu?)

Bizler genelde, hareketlerimizin "tümünü" düşünerek ve kendi mantığımızla yaptığımızı düşünürüz. Halbuki düşüncelerimizi, yapılan bir yemeğe benzetirsek, yapacağımız yemek, çeşidi ve tadı da ancak size verilen malzeme çeşidi ve miktarı ve de yemek tarifleri ile sınırlıdır. Hatta, ne kadar pişireceğiniz, ne miktar tuz atıp sosunu nasıl yapacağınız ile ilgili sınırlar çizilmiştir. Eğer, EGO formülü geçerli olsaydı, herkes, başını iki eli arasında alır, yeryüzündeki sayısı yedi buçuk milyarı geçen insanoğlu, ortak bir düşünce ile daha barışçıl yaşardı. Bunun mümkün olmamasının nedeni de, daha doğmadan çok önce bizlere verilen yemek malzemelerinin (genlerimiz, hormonlarımız vb.) ve doğduktan sonrakilerin (çevre, eğitim, yetişme, kültür) her birimiz için farklı olmasıdır. Herkesin, farklı malzemelerden yaptığı yemeklerin tadının, karşısındakinin yaptığından (davranışlarından/düşüncelerinden) daha iyi olduğunu iddia etmesi de son derece makuldür. Buradaki makuliyet, kişinin yaptığının veya düşüncelerinin “doğru” olduğunu değil, o kişinin yaşadığı toplum içinde ezilmeden varlığını sürdürmesi, sahip olduğu bilgiler dahilinde kendisini HAKLI görmesi anlamındadır. Ayrıca bize verilen yemek malzemelerinden kendimizin yaptığı ve hep aynı yemeği kendimizin yemek durumunda olduğu dil, din, gelenek/görenek, örf/adet gibi kavramları da katarsak, başkalarının yaptığı yemeği (karşımızdakilerin düşüncelerini) bunca zamandır alıştığımız ve artık zor vazgeçebileceğimiz kendi ağız tadımıza (kendi düşüncelerimize/hayat görüşümüze) tercih etmeyeceğimiz de makul bir düşünce olmalıdır.

Diğer taraftan, formülde, EGOYU tanımlarken ortada bir sıkıntı mevcuttur. Formüle bakarak ve biraz kurgu yaparsak, bilgimiz arttıkça egomuz sıfıra (0) mı yaklaşacaktır? Çünkü formül onu işaret ediyor görünmektedir. (Egonun sayısal değeri artıkça, 1 sayısının artan bu değere bölümü, sonucu sıfıra yaklaştırır). Keza, zır cahil bir kişinin (sıfır bilgi anlamında) egosunun da sonsuz olması gerekir. (1 sayısının sıfıra bölümü sonsuzdur). Görülüyor ki, formül, sembolik olarak da hata veriyor. Diğer taraftan, henüz, yetişkinler kadar bilgisinin olmadığı küçük bir çocuğu örnek alırsak, bu çocuğun, sahip olduğu bilgisinin azlığına bakarak, çok yüksek egosunun olduğunu söylememiz gerekirdi. Halbuki, küçük bir çocuğun da bulunduğu biyolojik yaş ve yetişme biçimine bağlı olarak kendisini algılama biçimi yani egosu vardır. Bizler, egoyu genelde ukelalık, burnu büyüklük, kendini büyük görmek olarak yanlış değerlendiriyoruz. Ego; BEN demektir. Yani, ego benim benlik algımdır.

Egonun sıfır olması demek, benim kendimi algılayamadığımı, diğer bir deyişle varlığımın bile farkında olmadığım anlamı çıkar ki bu durumda en azından bitkisel hayatta olduğum en fazlasından ise ölü olduğum anlamına gelir. Bu söz Einstein’a aitse (ki, internetteki kaynaklar çoğunlukla Einstein’ı işaret ediyor), böyle bir durumda bile kendisi, bilginin, insanı davranışsal olarak değiştirebileceği sınırları olduğunun zaten farkında olmalıdır.

Hani bazen şöyle cümleler duyarız: “Adam, üniversite bitirmiş ama adam olamamış. Diğer taraftan, diğer adam, ilkokul mezunu ama nerede nasıl davranacağını biliyor.” Aslında bunun cevabı basit olup bu yazının konusudur. Bilgi denilen kavram, alnımızın arkasında, beynimizin önünde bulunan prefrontal kortekse hitap eder ve onu eğitir. Bu tür bilgiler, akademik bilgi, entelektüel bilgi gibi kavramlar olarak isimlendirebiliriz. Halbuki “olgunluk” denilen davranışlarımızın temelini “limbik sistem“ denilen kısmın eğitilmesi oluşturur ki, bunu sınırlayan da genlerimizle gelen bilgi çerçevesinde, beyin yapısı ve hormonal sistem ile, artık kanıtlanmış olan, bir çocuğun altı yaşına kadar aldığı davranış temelli bilgilerdir. Çünkü bu yaşlara kadar nöronal bağlantılar, davranışsal olarak hemen hemen şekillenmiş olup, kişilik oluşmuştur. Sonraki zamanlarda  olacak değişiklik, bu şekli biraz törpülemek olacaktır. Buradaki törpüleme kavramı sadece “iyi “davranış olarak nitelendirilmemeli. Bu törpülenme, yani birey büyüdükçe ve hayata dair tecrübe edindikçe kendi “çıkarları” doğrultusunda bu kısmını daha fazla kullanır hale getirecektir. Söz gelimi, daha politik bir kişi olacaktır.

Zaman zaman, beğenmesek de, karşı tarafın yemeğinden tadıyorsak (karşı tarafın görüşlerini kabul ediyorsak/kabul ediyor gibi görünüyorsak) bunun nedeni, o an için kendi yemeğimiz kalmadığı için (kaynaklarımızın tükenmesi, kendimizi yeterli ifade edemediğimiz için üretimden yeterli pay alamama nedeniyle uyma zorunluluğumuz, birçok alanda karşımızdakinin bizden güçlü olması vb. ) izlediğimiz politika/stratejidir. Eğer formül geçerli olsaydı, Yeryüzündeki bunca çatışmayı da birisinin salt bilgi üzerinden açıklaması gerekirdi.

Çatışmayı, sadece fiziki değil, yazının başında da ifade edildiği gibi egoların savaşı olarak da gösterebiliriz. Evet, formülü şimdi bir kez daha düşünelim derim. Olayı, sadece bilgi olarak düşünenler için, bizim onları değil, onların bizi belirlediği (sadece fiziksel olarak değil, davranışlarımız olarak da) genlerimiz, beyin ve hatta vücut yapımız, yetiştiğimiz coğrafya, çevre şartları, dil, din örf/adet, gelenek/görenek kavramlarını tekrar bir kere daha gözden geçirerek uygun bir cevap bulmuş demektir. Uygulanabilir böyle bir cevap bulunamaz diye düşünenler misiniz? O halde, kendi yemek tariflerimizden bizi makul düşünceleri ile vazgeçirecek, herkesin ağız tadına uygun yeni tarifler bulup getirecek kişiler ortaya çıkana kadar EGO'lar savaşına kaldığımız yerden devam.


Erol

3 yorum:

  1. Hocam youtube son yüklediniz videoda bu hata var.


    This video contains content from RTE, who has blocked it on copyright grounds.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Serhat,

      Maalesef ki, "telif hakkı" nedeniyle altyazısını çevirdiğim videoyu Youtube kanalımızda yayınlayamadık; daha doğrusu yayınlanır yayınlanmaz engellendi.

      Buna karşın, Vimeo kanalımız üzerinden aynı videoyu yayınladık. "Stephen Fry: Tanrı Üzerine" adlı videoyu şu linkten izleyebilirsiniz: https://vimeo.com/119728861

      Ayrıca, yüklenen kısa video çevirilerinin izlenebilecek en uygun adresleri Twitter sayfamızda paylaşılmaktadır. Sayfanın linkine şuradan ulaşabilirsiniz: https://twitter.com/tanrivarmi

      Videoları özellikle telif vb. sebeplerle tek bir kaynak sitede toplayamıyoruz, bu sebeple genelde dağınık dağınık duruyorlar, ancak Twitter'da en uygun izlenme linkini yayınlıyoruz, zaman zaman bloga da taşıyoruz elbette.

      İlginiz ve dikkatiniz için teşekkürler.

      Saygılarımla.

      Sil
  2. http://www.matrakshop.com/Ben-Bilmem-Beyin-Bilir-Siyah,PR-6600.html

    YanıtlaSil