Beynimiz ve Biz: Önyargı

1 Yorum
ÖNYARGI DEDİĞİMİZ KALIPLAR DOĞUŞTAN GELİR. 

Bizler, sonradan içinde bulunduğumuz kültürle bunu çeşitlendiririz, hazırda gelen bu kalıpların içini doldururuz. Belli temelde olan önyargılar aynı kalmak üzere, toplumdan topluma göre önyargıların çeşitlenmesi bundandır.

Peki, önyargı, madem doğuştan geliyor şu halde geçmişte, bugün olduğundan daha fazla bir işe yaramış olması gerekir.  Çerçevedeki yazıda da görüldüğü gibi, en basitinden, çocuğun elmaları ısırması, annenin "aşağılanma" duygusunu ve buna bağlı diğer duyguları tetiklemiş ve çocuğunu belli bir süre için HASIM olarak görmüş veya annenin altruistik/fedakar bir yapısı varsa, çocuğa verdiği değerin yeterli olmadığını görerek, anne, kendisini değersiz kılmış, hayal kırıklığına uğramış olabilir. Başka hangi haller düşünülse de, anne için benzer her durum bir TEHDİT olarak algılanır. Buna göre, eğer, önyargı mekanizması doğuştan gelmemiş olsaydı, en kötüsünden hayatta kalmak en basitinden, hikayedeki gibi aşağılanma/değersizleşme ve benzer duyguları hissetmez ve dolayısıyla bu ve benzeri durumları önceden tahmin edip tedbir/önlem alıp sonraki davranışlarımızı düzenleme kabiliyetimiz olmazdı. Yine bu duygu durumunu bize hissettirmesi açısından EMPATİ ve SEMPATİ mekanizmalarının çalışmasına yardımcı olan AYNA NÖRONLAR da bu sürecin içinde yer alıyor görünmektedir.

Özet olarak, önyargı mekanizması, muhtemel bir tehdit karşısında, zihnin önceden önlem alıp, bir sonraki tehdidi savuşturacak şekilde hazırlık yapmamıza olanak verir. Peki, önyargı mekanizması, düşünen beynimizde mi bulunmaktadır? Hayır, doğuştan gelen mekanizmalar ya beynimizin en ilkel kısmı olan beyin sapındadır ya da LİMBİK SİSTEM adı verilen duygusal beynimizdedir. Nasıl ki gözümüze hızla gelmekte olan bir taştan, göz kapaklarımızı kapatarak gözümüzü korumayı sağlayan düşünen beynimiz değil, beyin sapı ise, önyargılarımız da düşünen beynimizin değil, duygusal beynimizin birer faaliyetidir. Örnekteki taş, gözümüze doğru gelmekte iken, göz kapaklarını kapatma işi, düşünen beynimizin görevi olsaydı, taş, gözümüze çoktan çarpardı. Çünkü, beyin sapının böyle bir tehlike karşısındaki karar alma hızı, düşünen beynimizden çok daha fazladır. (Burada, beynimizin bilgi taşıyıcı sinyallerin hızını kastediyoruz. Bu sinyallerin hızı, sinir sisteminde iletimin yapıldığı yere göre saniyede 4-5 metreden en fazla 90-100 metreye kadar çıkabilmektedir. Bunun anlamı, beynimizdeki bilgi iletisi ışık hızında değildir ve günümüzün bilgisayarları, beynimizdeki bir hücreye göre çok daha fazla işlem yapabilme kapasitesine sahiptir). 

Dolayısıyla, tehlike veya tehdit altında, düşünen beynimiz değil, düşünen beynimize göre daha hızlı karar veren alt beyin sistemleri devreye girer. Nasıl ki, bir tehlike karşısında gözümüzü korumak adına göz kapaklarımızın kapanmasını hatta kalbin atmasını, ciğerlerimizle nefes almayı ve sindirim sisteminin besinleri sindirmesinde beyin sapı, irademiz dışında kendiliğinden çalışıyor yani insanın evrimsel süreci içinde milyonlarca senenin birikimi olarak bahsedilen bu işlevleri görev olarak üstlenmişse, ÖNYARGI mekanizması da duygusal beyin dediğimiz LİMBİK SİSTEMİN görevi olmuştur. Önyargı mekanizması ve gözkapaklarımızı kapatma görevlerinin düşünen beynimiz değil de, daha alt beyin sistemlerine (limbik sistem ve beyin sapı) verilmesinin sebebi, düşünen beynin, alt beyin sistemlerine göre daha yavaş çalışıyor olması değil, 350-500 bin yıl evvel, insanda(!) düşünen beyin denilen prefrontal korteksin o zamanlarda henüz mevcut olmamasıdır. Düşünen beynin olmadığı zamanlar önyargı mekanizması bizleri tehlikelerden korumuştur. Bir çalının sallanması ile arkasından çıkabilecek parçalayıcı bir hayvan ihtimaline karşı tetikte tutarak, insanı muhtemel tehlikeden korumuştur. Kaldı ki çalı, bir rüzgar tarafından sallanmıs dahi olsa, evrimsel süreç, insanı hayatta tutacak şekilde en "kötüsünü" koşullandırarak çalışmıştır. İşte önyargının günümüze kadar gelen çıkışını limbik sistem üzerinden bu şekilde açıklayabiliriz.

Günümüzde dahi zaman zaman önyargılı davranırız. Onun içindir ki, bir çok iyilik veya yararlı davranışını gördüğümüz bir kişinin bize yaptığı tek bir haksızlık veya yanlışlık ile, o kişinin daha evvel yaptığı iyilik veya faydaları ortadan bir anda kaldırabiliyor olmamızın sebebi, günümüzde de devam eden bu evrimsel kalıntı yani ÖNYARGI mekanizmasının eseridir. Yine böyle bir durumda, bu yanlışı yapıp, geçmişteki iyiliklerini unutturan yer düşünen beynimiz değil, önyargının bulunduğu LİMBİK SİSTEMDİR. Evet, önyargı,  evrimsel sürecin, bizdeki bugünkü kalıntılarıdır ve zaman zaman bizi, kendimizi korumak adına, anne-çocuk örneğinde olduğu gibi hızlı ama yanlış karar almaya sevkedebilmektedir.

Şöyle bir soru sorup cümlemizi bitirelim. Önyargı neden hep kötü bir olayı referans alarak devreye girer? Yukarıda da ifade edildiği gibi, insan için iyi olarak telakki edilen çok az sayıdaki durum, tehlike arz edebilir. Diğer bir deyişle beynimiz, bulunan ortam şartlarının, bireyin varlığını ve duygusal durumunu korumak adına, öncelikle tehdit ve tehlike arz edebileceği bir kurgu ile evrimleşmiştir. Çünkü iyi olarak değerlendirilecek hiç bir İYİ durum-ki durumun iyi olup olmadığına, olay olup bittikten sonra karar veririz- insan için bir tehdit veya tehlike arz etmez. Ancak, tehdit ve tehlike, insan için gerek fiziksel gerekse duygusal olarak yıkıcılığını hemen her zaman gösterir. Dolayısıyla beyin, önce kötü şartları, emin olduktan sonra iyi şartları düşünür(!).

Önemli olan, günümüzde, bir olay karşısında önyargımıza yenik düşmeden, onu denetleyebilme yetisine erişebilmektir. Önyargılı verilen bir karar ve uygulaması, bizi zaman zaman zor durumda bırakabilmektedir.

Peki, siz önyargılarınızı denetleyebiliyor musunuz?


Erol

1 yorum:

  1. Beyinle ilgili araştırmalarınız için çok teşekkürler. Her birimizin beyinleri detaylarda farklı. İşte bu farklılıklar için bu sayfanın genelindeki gibi durumları da değerlendirmeyi öneririm:
    https://www.facebook.com/1418717421690985/videos/vb.1418717421690985/1679459645616760/?type=2&theater

    YanıtlaSil