Anket Sonuçları: Bireysel ve Sosyal Açıdan Oruç Tutma Hakkındaki Görüşünüz Nedir?

1 Yorum
Resmi olarak yaklaşık 2 yıl evvel Tanrıya İnanıyor Musunuz? ve Dinler Olmasaydı Dünya Nasıl Bir Yer Olurdu? konulu iki anket yaptık. Birer ay süren anketlerin ilkine 347 kişi, ikincisine ise 242 kişi katılım gösterdi.

Bu yıl çoğunluğu Temmuz ayına denk gelen Ramazan Ayı için ayrı bir anket oluşturma kararı aldık ve bu anket Ramazan süresince blogda yer aldı. Anket sorusu Bireysel ve Sosyal Açıdan Oruç Tutma Hakkındaki Görüşünüz Nedir? olmuştur. Toplam 199 kişinin oy kullandığı anketin seçenekleri ve seçeneklerin aldıkları oy sayısı ile oy dağılımı aşağıdaki gibi olmuştur:

  • Oldukça faydalı buluyorum. [66 (%33)]
  • Çok olmasa da faydalı buluyorum. [13 (%6)]
  • Olumlu ya da olumsuz bir fikrim yok. [30 (%15)]
  • Çok olmasa da zararlı buluyorum. [39 (%19)]
  • Oldukça zararlı buluyorum. [51 (%25)]
Anket sonuçlarına bakıldığında ilgi çeken ilk konu şu olmaktadır: Oruç tutmayı oldukça zararlı bulanlar ile oldukça faydalı bulanların sayıları ve oranları birbirine yakınken, oruç tutmayı çok olmasa da zararlı bulanlar ile çok olmasa da faydalı bulanların arasında bir uçurum söz konusu. Bunun temel sebebini, anket sonuçlarını biraz daha ayrıntılı olarak incelemeye çalışarak birlikte irdeleyelim.

Burada size, anketin her bir şıkkının farklı bir psikoloji ve zihinsel faaliyet ile oylandığını göstermeye, hatta, biraz daha açık bir dille, birinci şıkka oy verenlerin kararı ile, diğer şıklar için alınan kararların beynin farklı mekanizmaları tarafından alınıyor olduğunu göstermeye çalışacağız.

Şıklara verilen oy sayısına baktığımızda, dağılımın simetrik olmadığını görüyoruz. Birinci ve beşinci şıkların en yüksek değerler alması, ortadaki şıklara doğru değerlerin azalması beklenirken, anket sonuçlarının dağılımı, düşünülenden farklı bir dağılım profili sergilemiştir.

Kendimize bazı sorular sorarak konuyu irdeleyelim. Neden birinci şıktan sonraki ani azalış, beşinci şıktakinin hemen yanındaki şıkta (dördüncü şık) mevcut değildir? Diğer bir deyişle, anket sonuçlarının dağılımı neden simetrik veya simetriye yakın bir dağılım göstermemiştir? Din, bildiğimiz üzere duygu temelli bir kavramdır. Dolayısıyla bireyi, somut değerler üzerinden değil, duygu tabanlı değerler üzerinden karar almaya yönlendirir. Birinci şık için alınan kararlarda, bazıları Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de bulunan özsaygı, kendini suçlama/yargılama, öz sorumluluk, aidiyet ve kendini gerçekleştirme mekanizmaları çalışırken yani duygu alanı hâkim iken, ikinci şıktan itibaren bu mekanizmalar yerini akıl alanına terk etmektedir. Peki, neden ikinci şıktaki ani düşüş, dördüncü şıkta yoktur? Çünkü din, aklın somut ve dinamik parametrelerine göre değil, stabil (değişmez) dolayısıyla daha keskin (sorgulanamaz) parametrelerle karar aldırmaya yöneltir. 

Şunu demek istiyoruz. Örnek olarak aidiyet duygusunu ele alırsak, ya bir yere aitsinizdir ya değilsinizdir. İnandığınız (duygu kökenli inanma) bir şey için aldığınız kararda, bu inanmaya bağlı olarak kendiniz ile ilgili özsaygı ve bunun getirdiği öz sorumluluk ve kendini gerçekleştirme denilen kavramlar devreye girer. Dolayısıyla, bu duygular sizden, çerçevesi keskin olan kararlar almanızı ister. Bu anlamdaki zihin mekanizmasına sahip kişilerin, birinci şık yerine diğer şıkkı seçmeleri durumunda; aidiyet, özsaygı, öz sorumluluk gibi argümanlara riayet edilmediği takdirde, kişi kendisini, açık veya örtük olarak suçlar. Tabii ki bu suçlama, o gruba ait olmanın getirdiği baskı nedeniyle, başka bir seçiminin makul olmayacağına yönelik içsel bir yönlendirmedir. Nüans olarak birbirlerine çok yakın gibi görülse de, hemen yanındaki şıkkı (birinci şık yerine ikinci şık) seçmez. Kendisini, aynı şıkka (birinci şık) cevap verenlerin anlayışından uzak tutmak istemez. Bu şıkkı (birinci şık) seçerken, yukarıda da ifade edildiği üzere, akıl alanından çok, kişinin sahip olduğu değerler; aidiyet duygusu, özsaygı, öz sorumluluk gibi motivasyonel unsurlar devreye girer. Ayrıca, birinci şıkka oy veren kişilerden bazılarının, yine açık veya örtük olarak diğer şıklara oy verenlere bakarak “hasmane” duygularla seçim yaptığını (birinci şıkkı seçtiğini) bu şıkkı seçmeye yönelttiğini de söylemek doğru olacaktır.

Görülüyor ki, aidiyet duygusu hissedilen grubu temsil eden birinci şıkkın dışında bir seçim yapmak demek, aidiyet hissettiği grubun fertleri, kişinin nereye oy verdiğini görmese/bilmese bile oy veren kişi, bahsi geçen değerlerin neden olduğu motivasyonel unsurlar nedeniyle, başka bir şıkkı seç(e)mez. Aksi halde, kendisini suçlar, yalnız hisseder. Dolayısıyla birinci şık onun tek “doğrusu” olacaktır. Buna göre ikinci şıkkı seçmek bile, öz suçlamayı getirecektir.

Birinci gruptaki kişilere, orucun ne faydası var diye sorulduğunda, verilen cevapların rasyonalize edildiği ve cevapların çıkış noktasının yukarıdaki değişkenler olduğu görülür. Sorular giderek derinleştirildiğinde, söz gelimi, orucun vücut kimyasını ne derece olumlu etkilediğine dair sorulan bir soru cevapsız kaldığında, bu durumda birey, bilimsel değerler ile cevaplayamadığı bir konu için tekrar, sahip olduğu inanç değerleri içinden cevap arayışına girer. Gösterdiği deliller, bilim tabanlı değil, inanç dünyasına ait olacaktır. Yani, oruç tutmanın olumlu olduğuna dair getirilecek açıklamaların temel kaynağını, vücudun fizyolojisine dayanan bilimsel argümanlar yerine, sahip olduğu değerler ve ritüeller oluşturacaktır.

Buna karşılık, ikinci şıktan itibaren, son şıkka doğru tedrici olarak bu değişkenler yerini duygu parametrelerinden akıl parametrelerine bırakır. Yani, son şıkka yaklaştıkça alınan kararın içindeki aidiyet duygusu azalır, aynı özsaygı yoktur, aynı öz sorumluluk yoktur. Çünkü birinci şıkka evet diyenlerin öz sorumluluğu ve özsaygısı, kendisinin dışındaki değerlere yani din veya Tanrı kavramlarına bağlı olup bu değerlerin ortaya koyduğu itaat veya uyma davranışı ile karar alınıp birinci şık işaretlenirken, ikinci şıktan son şıkka doğru seçim yapanların özsaygısı, öz sorumluluğunun kaynağı doğrudan kendileridir. Bunun anlamı, birinci şıkka evet oyu verenler sadece şıkkı değil aynı zamanda bu şıkkın nedenini oluşturan Tanrı ve/veya dini de örtük olarak onaylamış olmaktadırlar. Birinci şıkkı işaretlerken, esas itici güç de budur. Çünkü, idealize edilerek oluşturulmuş birinci şıkkın varlığının temel nedeni Tanrı ve din kavramlarıdır. (İnanç sahibi olmayıp da, birinci şıkkı doğru bulup işaretleyenlerin de ihtimal dahilinde olabileceği durumdakiler bu düşüncenin dışında bırakılmıştır). Buna karşılık, ikinci şıktan itibaren evet oyu kullananlar, Tanrı ve din bağlamından daha çok, doğrudan şıkkın içeriğine bakarak cevap arayışına yönelmiş görünmektedirler. Bu kişiler, bir şıkkı doğru olarak düşünüp işaretlediğinde, aynı şıkka cevap verenlerin grubundan olup olmama (aidiyet) gibi bir kaygısı yoktur. Birinci şıkka cevap verenlerin sorumluluğu kendisine değil, içinde bulunduğu gruba karşı ve dolayısıyla dinine ve Tanrıya karşı iken, ikinci şıktan itibaren bu sorumluluk kendisine aittir. Bir başka deyişle, aidiyet, güven unsuru ve sayılan diğer argümanlarla; itaat veya uyma davranışı gibi kavramlar yerini, ikinci şıktan itibaren, bireyin özgür iradesine bırakmakta, yani sonraki şık kararlarında, itaat ve uyma davranışı parametreleri değil, pragmatik görüşler karar almada etkin olmaktadır. Zaten onun içindir ki, ikinci şıktaki ani düşüş, dördüncü şıkta yoktur. Çünkü, ikinci şıktan itibaren karar alanların dayandığı argümanlar daha somut olduğu için, sahip oldukları bilgiye olan güvenirlikleri kadar olasılık/ihtimal kavramı devreye girmiş ve ikinci şıktan beşinci şıkka doğru bu olasılıklar çerçevesinde oyların dağılımı gerçekleşmiştir. Halbuki birinci şıkkı seçenler için olasılık anlamında bir kavram söz konusu değildir. İkinci ve sonrası şıkları seçenler, ola ki o şıkkı seçmemiş ve bilerek başka bir şık seçmeye motive edilseler bile, kendilerini örtük dahi olsa suçlu hissetmezler, sorumlu tutmazlar (veya, birinci şıkkı seçenlere göre daha az sorumlu tutarlar).

Bu tür anketler, bir üniversite sınavındaki çoktan seçmeli soruya cevap verme anlamındaki yapıya benzerlik göstermez. Çünkü, üniversite sınavındaki bir soruyu cevaplarken, her şık için, beynin aynı dinamikleri devrededir. Bunun anlamı, her şıkkı değerlendirirken, öğrencinin yaptığı muhakeme, her şık için aynı beyin sistemini kullanır. Halbuki, bu anketteki şıkları işaretleyen bireylerin zihin muhakemelerindeki doğru/yanlış arayışları, beynin farklı muhakeme sistemlerini kullanır. Çünkü, rasyonel değerleri muhakeme ederek karar almak ile duygusal değerleri muhakeme ederek karar alma esnasında, beynimizin farklı mekanizmaları devreye girmektedir. Blogtaki “Beynimdeki Tanrı” ve “Tren ikilemi ve Ahlak” başlıklı yazıları hatırlarsak, aynı soru için verilecek cevapta, duygusal ve rasyonel kararların, yerine göre, birbirinin nasıl zıddı olabileceği daha açık görülecektir.

Buna göre, birinci şıkka cevap verenler limbik sistem (duygusal beyin) adını verilen, beynimizin ortasında bulunan alt sistemleri ile yine bu sistemin uzantıları olan medial prefrontal korteks tarafından karar alınıp, kişiye sanki kendi karar almış gibi bir sürece sokarken, ikinci şıktan sonrakileri seçenler ise, akıl alanını yani prefrontal korteks (düşünen beyin) denilen kısımlarını kullanmaya başlarlar. İkinci şıktan sonraki şıkları işaretleyenlerin bu seçim işleminde, duygu odağı nispeten daha az olup, ahlaki değerler yerine, giderek somut argümanlar üzerinden değerlendirme yaparlar. Görülüyor ki, ikinci şıktan itibaren, kişinin belli bir grubun bireyi olma (aidiyet duygusu) kaygısı olmadığı için, birinci şıkkı işaretleyenlerin sorumluluğunu hissetmez (hissetse de, birinci şıkka oy verenler kadar keskin değildir) ve dolayısıyla şuçluluk duymaz. 

Peki, son şıkka evet diyenlerin hepsi akıl alanını kullandığını söyleyebilir miyiz? Mümkün değil. Buraya evet diyenlerin “bir kısmı” da, akıl alanının argümanlarını değil aksine, din unsuruna hasmane duygularla yani birinci şıkka cevap verenleri öteki olarak görerek evet demiş olabilirler.

Şöyle bir soru sorulabilir. Bu ankette akılcılığı öne çıkartarak, nispeten objektif olanlar hangi şıktakiler derseniz; üçüncü ve dördüncü şıkka cevap verenlerle beşinci şıkka cevap verenlerin büyük çoğunluğu diyebiliriz. (Beşinci şıkka evet diyenlerin bir kısmının “hasmane” duygularla cevap vermiş olabilenleri dahil etmiyoruz).

Bu tür rasyonel ve duygu şıklarını aynı anda içeren anketlerde duyguya dayalı şıkların hemen yanındaki şıklarda ani bir düşüş vardır. (Bizim anketimizde ikinci şık)  Bunun nedeni, yukarıda da ifade edildiği gibi “ya bir gruba aitsinizdir ya da değilsinizdir” duygusu ve bu duygunun etkilediği diğer özdeğer parametreleri, ikinci şıkkı seçeçek olanları da birinci şıkkı seçmeye motive eder. Buna karşılık akıl alanını kullanarak (somut deliller) cevap arayışında olanlar bundan etkilenmezler. Nitekim, ankette de görüldüğü gibi, dördüncü soruya verilen (ikinci şıkkın simetriği) evet oylarının sayısında, ikinci soruya verilen evet oylarındaki gibi ani düşüş yoktur. Bu türden anketlerin doğal yapısıdır.

Anket ile ilgili açıklamalarımıza son verirken, tüm bu açıklamalardan ayrı olarak, sizlerin de anket sonucuna ilişkin beklenti ve fikirlerinizi belirtebilmeniz amacıyla mini bir anket oluşturduğumuzu ve bu mini ankete katılarak kendi görüşünüzü bildirebileceğinizi söylemek istiyoruz. Ayrıca anket sonuçlarına ilişkin görüşlerinizi yorumlar kısmında belirtebilirsiniz veya önümüzdeki anketlere dair fikir ve önerilerinizi sunabilirsiniz.

Tanrı Var Mı?

1 yorum:

  1. Anket sonuçlarını isabetli yorumlamışsınız, tebrik ederim.
    Etraflıca düşünmeden, birinci seçeneği işaretlemiştim.
    Sürü pisikolojisi herhalde.
    Eski ateist ben,
    eminm ki fazla düşünmeden,
    beşinci seçeneği işaretlerdi.
    Ani ve duygusal davranış gösterenlere dahilim demek ki.
    Belki de bu yüzden teizmi seçiverdim.
    Yoksa ömrü billah agnostik kalırdım.
    İkinci ve dördüncü seçeneği işaretleyenleri de ayrıca kutluyorum.
    Üçüncü seçenekçilere bir şey demek istemiyorum :)

    YanıtlaSil