Doomsday Book: The Heavenly Creature

Yorum Yok
Doomsday Book (Kıyamet Kitabı), 3 farklı hikayeden oluşan 2012 yapımı bir Güney Kore filmidir. Her hikaye, kendi içerisinde insanlığın geleceğine yönelmiş imgesel bir bakış açısı taşımaktadır. Bu hikayelerin adları sırasıyla şu şekildedir:

A Brave New World (Cesur Yeni Dünya)
The Heavenly Creature (İlahi Varlık)
Happy Birthday (Nice Senelere)
Yönetmenliğini Ji-woon Kim ile Pil-Sung Yim'in üstlendiği bu üç farklı hikayeden özellikle ikincisi blogun konseptine uyduğu ve diğer hikayelere kıyasla daha elle tutulur bir bilim kurgu zemini sunduğu için ön plana çıkmaktadır. Önce yayımlanmayacak iki hikayenin ana hatlarına ilişkin kısa açıklamalar ile başlayalım.

A Brave New World, mutasyona uğrayan bir virüsün insanları zombi benzeri varlıklar haline getirdiği bir durumu işlemektedir. Bu klişe hikaye, özellikle başlardaki mizah anlayışı ve sondaki insanlığın belleğinin yine de varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği sorusu ile birlikte vasat olmaktan kurtulmaktadır. Kolaylıkla tahmin edileceği gibi, bu virüsün yayılması ile dünyada kaos hakim olmakta ve bir kıyamet senaryosu kendisini göstermektedir.

Happy Birthday, diğer iki hikayenin aksine, fantastik denilecek bir senaryoya sahiptir. Babasının 8 numaralı bilardo topunun çatladığını gören minik kız, internetten bir bilardo topu sipariş eder, ancak sipariş ettiği site bir uzaylı sitesidir ve dünyaya 10 km çaplı bir bilardo topunu fırlatarak teslim edilmesine sebep olur. Görüldüğü üzere, ayağı sağlam bir hareket noktasına basmak yerine daha ipe sapa gelmez bir fikri benimseyen bu hikaye, yine bir kıyamet senaryosu olarak karşımızda dursa da, geri planda insanların kıyamete doğru giderken gösterdikleri tepkileri ve dünyanın sonunun gelme sebebinin belki de bu olağan dışı durum olmadığının, aksine, zaten kaçınılmaz bir son olduğunun altını çizme gayesini taşımaktadır.

The Heavenly Creature, bu üç hikaye arasında felsefi derinliği ve bilim kurgusal gerçekliği ile ön plana çıkmaktadır. İleriki bir tarihte, belirli işleri yapmakla görevli robotların üretildiği bir dönemde geçen hikaye, bir tapınaktaki robotun aydınlanma yaşamasını konu edinir. Daha doğru bir ifade ile, tapınaktaki rahipler, robotun aydınlanma yaşadığını ve Buda olduğunu düşünürler ve robot fabrikasının da bu durumu teyit etmesini isterler. Oysa işler umulduğu gibi gitmez ve fabrika, bilinç geliştiren ve hatta kendisini Nirvana'ya ulaştıran bir robotu hoş görme eğilimi göstermez.

Bu hikayede, öncelikle robotun rahipler ve fabrika yetkilileri ile giriştiği sohbetler oldukça önem arz etmektedir. Budizm felsefesinden izler taşıyan bu konuşmalar, gerçekten de bir robotun aydınlanma yaşayıp yaşayamayacağını düşündürtmektedir. Elbette ki, bu hikaye, engin bir alan olan bilim kurgu içerisinde kendisine özgün ve sarsılmaz bir yer edinemeyecek bir altyapıya sahiptir, bu bakımdan izleyicinin bir aydınlanma yaşaması mümkün değildir, ancak yine de, ele alınan konu ve bunun minimal işlenişinin zarifliği oldukça etkileyicidir.

Kendi varlığını sorgulayan ve kendisine verilen bilincin ötesine geçen bir robot, bir anlamda bizlerin evrimsel süreçteki ilerleyişimizin ve artık bulunduğumuz noktanın birebir olmasa bile bir şekilde yansımasını içermektedir. Bununla birlikte, fabrika yetkililerinin bu bilinçten korkması ve bu bilinçli robotların insanların yerini alacağından çekinmesi, haklı bir tedirginlik olarak görülse de, Nirvana'ya ulaşan robotun buna verdiği karşılık oldukça dikkat çekicidir.

Elbette ki "spoiler" olmaması adına birtakım bilgileri burada sunamayacağım, ancak filmin son sahnesi, tartışmaya açık ve bir o kadar da ilgi çekicidir.

Tekrar edecek olursak, kusursuz ve orijinal bir senaryoya sahip olmasa da, doğrudan robot mekaniği ile felsefe arasında bir ilişki kurulmuş olması, filmin bu hikayesinin dikkat çekici yanıdır ve sırf bu açıdan bile göz atılmayı hak etmektedir. Hele ki Budizm gibi Uzakdoğu felsefelerinin izlerini görmek ve bu bakımdan klasik bir bilim kurgu ögesini irdeleme fırsatı sunduğu için oldukça değerli bir örnektir.

Hayyam

0 yorum:

Yorum Gönder