Kervanlar bugün dinlenmeye koyulmuştu. Her biri Hicaz’ ın
farklı yerlerinden gelen hac kafileleri Ay Tanrısı El İlah’ın kızları Lat,
Menat ve Uzza adına kesilen kurbanlardan yerken Kabe’de asılı bulunan şiirleri
okuyup keyifleniyordu.
“Buyur Allah’ım, buyur! Buyur,
senin ortağın yoktur. Bir ortağın varsa o da sana aittir; sen ona ve onun sahip
olduğuna da maliksin.”
“Lat, Uzzâ ve üçüncüleri Menât’a yemin ederiz; onlar yüce
turnalardır, onların şefaatine elbette
ümit bağlanabilir.”
Bölgede bilinen ne kadar kutsal mekan varsa hepsini gezmiş,
sonunda da dinlerin siyasette çıkar, cenazede cemaat, savaşlarda sürü
toplamaya yarayan biricik araç olmasından başka bir işe yaradığını görememiş
olan Zeyd Bin Amr insanların hala neden putlara taptığına anlam veremeyerek
düşünceli bir tavırla ilerledi.
Yarı çıplak putperestlerin Kebe’yi tavaf ettikleri yöne
doğru yürüdüğü sırada arkasından orta boylu, dalgalı saçlı, yüzü hafif kızıla
çalan, siyah gözlü bir gencin ona doğru:
“Uzza adına kestiğimiz
kurbandan yemez misin ya Zeyd?” dediğini duydu.
Abdulmuttalip’in torunu Muhammed’di bu. Uzaktan akraba
sayılırdı. Birkaç kez dini konularda sohbet etmiş, Muhammet onu daima dinlemiş
ama hiçbir şekilde fikrini söylememişti. Zeyd ona doğru yürüdü: "Allah’ın adı dışında bir şeye kesilmiş hiçbir etten yemem ya Muhammed." dedi ve yanı başlarına oturdu.
Bu bölgede Zeyd Bin Amr’ın şiirleri de meşhurdu.
Birinde: "Kıyamet gününde hesap vermekten kurtuluş
yoktur." derken diğerinde de: "Allah onlara, gidin zulümkar olan Firavun’u Allah’a davet edin ve ona deyin ki, sen mi bu gökleri direksiz yaratıp bu
hale getirmişsin? Ona, sen mi bu göklerin ortasında aydınlatıcı cisimler
yerleştirmişsin diye sorun dedi." diyordu.
Muhammed bu şiirleri bilirdi. Kimi zaman tıpkı Zeyd gibi
Hira Dağı’na çıkıp uzun uzun tefekkür ettiği de olurdu. Zaten Hira o dönemde düşünenler
için bir nevi kendini dinleme yeriydi.
“İnsanlar, neye ne
için inandıklarını bilmiyorlar.” dedi Zeyd. “Sadece inanıyorlar. İnanç onlar için bir kurtuluş ümidi, daha iyi bir
dünyada yaşamak için yaşadıkları dünyayı berbat hale getiren, bilmedikleri
şeyleri Tanrı’ya yorarak kendini teselli etme ümidi.” Etrafındaki
kalabalıktan hafif homurtular yükseldi. Zeyd aldırmadı fakat daha fazla da
konuşmadı.
Muhammed ise susuyordu. “Bu
mübarek günde bari böyle konuşma ya Zeyd.” dediler sustu. “Seninle birlikte çarpılmaktan korkarız.”
dediler, yine sustu.
“Acaba kim haklı?” diye kendi kendine sordu. Allah’a
ulaşmak için putları da ilah kabul eden halk mı, yoksa putları silip de sadece
Allah’a inanan Zeyd bin Amr mı? Kabilelerin gitgide putlardan uzaklaşmaya
başlayıp tek bir yaratıcıya inanmaya eğilim göstermesinin Zeyd’i haklı
gösterdiğini düşündü.
Dışardan sakindi ama içinde bitmek bilmez bir yenilik ve
hakim olma fikri yatıyordu. Bir adımı atmadan önce tanımak ve bilmek
gerektiğini de biliyordu. İnsanlara kimi zaman zaaflarını ve tepkilerini
kontrol eden bir avcı, kimi zaman da sıcaklığını koruyarak kendini sevdiren
fakat mesafeden ödün vermeyen bir lider rolüne girerek bakıyordu.
İçinde bulunduğu kalabalık ile birlikte Muhammed de kalktı.
Abdest alıp Kabe’yi tavaf ederek hac görevlerini yerine getireceklerdi.
Yaklaşık bin yıl önce inşa edilen Kabe kurulduğu zamandan
itibaren put evi görevi üstlenmişti. Kuzeydoğu tarafında bulunan Hacer’ül Esved
Taşı da insanların ilgisini çeken tipik bir göktaşı olmasına rağmen
bilgisizliğin verdiği gizemle El İlah’ın gücünü gösteren bir sembol halini
almıştı.
Muhammed: "Lebbeyk allahümme lebbeyk. La şerike
leke illa şerikun huve lek. Temlikuhu ve ma-melek." (Buyruğundayım. Ulu Tanrım buyruğundayım! Buyruğun
başım üstüne Ortağın yoktur senin. Yalnızca tek ortağın var. O da senin. Nesi varsa hepsi senindir Tanrım.) diyerek
Kabe’yi yedi kere dönüp Hacer ül Esved’i öptükten sonra yanındakilerle
vedalaşıp oradan ayrıldı.
İçinde bulunduğu toplumun inandığı dinlerin farklı olması
onu sürekli düşündürüyordu. Meydana gelen bu dini parçalanmışlığın ciddi bir
siyasal güç oluşturmanın da önüne geçtiğini inancını taşıyordu.
Takdir edilecek en büyük yanlarından biri öğrenmeye açık
oluşuydu. Eşi Hatice’nin kuzeni olan Varaka’dan Meryem’in bakire olarak İsa’yı doğurmasından tutun da Firavun’dan
kaçan Musa’nın asasıyla koskoca Kızıldeniz’i ortadan ikiye ayırmasına ve
Yunus peygamberin balığın karnında saklanmasına kadar Hristiyanlık başta olmak
üzere o coğrafyada yer alan pek çok dinsel öğretiyi öğrenmişti.
Kökeni Sümer, Mısır ve Akadlar’a dayanıp içinde bulunduğu
kültüre göre şekilden şekle giren mitolojileri inkar etmeyi günah sayıyordu.
Aslında mitoloji olduğunu bilmiyordu.
Meryem’in İsa’yı bir erkeğe ihtiyaç duymadan doğurma
kıssası; Mısır Mitolojisinde yer alan Isis’in oğlu Horus’u doğurma kıssasıyla
aynıydı mesela. Horus’da İsa gibi 25 Aralık’da doğmuş, ölüleri diriltmiş,
suyun üzerinde yürümüş ve çarmıha gerildikten üç gün sonra tekrar dirilmişti.
Gündelik olaylar üzerinde düşünüp Hira’da inziva çekileceği
vakit bir şeyin kendisine doğru seslendiği zannına vardı. O zamanlar peygamberlik
iddiasında bulunan insan sayısı oldukça fazlaydı. Ve bundan ötürü peygamberlik
iddiasıyla ortaya çıkanların akli dengesinin bozuk olduğu pek düşünülmüyordu.
Olayı bir türlü çözümleyemedi, eşi Hatice ve onun kuzeni
olan Varaka’ya konuyu açtı. Bu durum Muhammed kadar Hatice ve Varaka’yı da
heyecanlandırdı. Eşi peygamber olan bir Hatice toplumda daha zengin ve daha
saygın bir yer edinebilir, Varaka ise çeşitli dinlere dair bilgilerini yeni Peygambere aktararak onu besleyip yönlendirebilirdi.
Muhammed peygamberliğini ilan edip sağda solda
dillendirirken kimse ona inanmamıştı. Çünkü söyledikleri insanların daha önce
duyduklarından farklı değildi. Öyle ki Velid B. Mugire Muhammed’e bakıp:
“Bunlar eskilerin masallarıdır.” diye çıkıştı. (Kalem 15)
Bunun üzerine Muhammet çok kızınca Allah ona:
“Biz yakında onun burnunu sürtecek, onu zelil ve rezil edeceğiz.” diyerek
teselli etti. (Kelam 16)
İnsanların tepkisinden korkan Muhammed onların dini
inançlarına zıtlık oluşturacak şeyler söylemekten çekiniyordu. Düşüncelerini ileri
sürerken bulunulan konuma göre hareket edip kimi
zaman:
“Şüphesiz, inananlar, Yahudi
olanlar, Hristiyanlar ve Sabilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş
yapanların ecirleri/mükâfatları Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku
yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de." (Bakara, 2/62) Deyip insanları kendi
fikirlerine yakın tutmaya çalışırken kimi zaman da:
"Doğrusu Allah indinde tek geçerli din, İslâm'dır. Ancak,
kendilerine kitap verilenler kendilerine ilim geldikten sonra, ihtirastan
dolayı ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki
Allah, çabuk hesap görücüdür."(Al İmran19)
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz. Ve
o, ahirette en büyük zarara uğrayanlardandır. "(Al İmran85) diyerek
kendi düşüncelerine inanmaya mecbur bırakıyordu.
Taraftar kazanıp güçlenmek amacıyla ezilmişten kurtulmak
için yenilik isteyen kesime yakın davranıyor, siyasi çıkar ilişkilerini güçlü
tutarak taraftar toplamaya devam ediyordu.
Hicaz çevresinde yer alan siyasi boşluktan, dini hoşgörüden
faydalanarak kısa sürede büyüdü. Artık, Müslümanlık dışında herhangi bir dini
kabul eden birinin cehennemlik olacağını öne sürmenin yanında bir zamanlar
etrafında dönüp uğruna kurbanlar kestiği putları da yok etmişti.
Üstelik kendisine inanıp da vazgeçmenin cezası ölümdü. Öyle
ki fikirlerini kabul ettirmek için ölümü meşru yol sayan Allah, fikirlere
inanmamanın cezası olarak ölümü en meşru yol saymıştı.
Gittiği yerlerde elde ettiği kadınları cariye yapıyor, köle
olarak kullanıyordu. Onun için savaşan askerlere de aynı talimatı vermişti.
Elde ettikleri her kadın onlar için eğlenceli bir ganimetten ibaretti.
Gücüne güç katarken eş sayısında da bir hayli artış meydana
geldi. Geceyi hangisinin yanında geçireceği konusunda anlaşılamaması üzerine
onları sıraya koydu, sırayı bozup da kendi koyduğu kurala uymayınca da devreye
Allah girdi, Allah ona:
“Ey Muhammed! Bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın,
dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da
sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve
hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah,
kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen
cezalandırmaz, mühlet verir.)” dedi.(Azhab 51)
Muhammed eşe doymayıp evlatlığının karısına dahi göz koyarak eş sayısını sürekli artırınca: "Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek,
eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir. Ancak sahip olduğun
cariyeler başka. Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir." diye ekledi.(Azhab 52)
Bütün bu olanlar altı yaşında nikâhlanıp dokuz yaşında
birlikte olan eşi Aişe’nin tuhafına gitti. Muhammed’e dönerek:
"Görüyorum ki,
senin Allah'ın yalnız senin şeyinin keyfi için koşturuyor." dedi. Sesi sitemkar olmanın ötesinde
şüpheciydi.
Muhammet Aişe’ye baktı, onun bu kadar şüpheci olması hoşuna
gitmiyor değildi, yaşı küçük olduğu için cahil cesaretine sahip diye düşündü ve
hiçbir şey demeden sustu.
Ayşe aynı zamanda güzeldi de, öyle ki Muhammed’in cennetle
müjdelediği Talha bin Ubeydullah:
"Eğer
Muhammed bir gün ölürse, ben Aişe’yi eş olarak alırım." dedikten sonra
Muhammed’in bunu duyması üzerine Allah bir ayet daha indirdi. Bu ayette de
özetle: "Peygamberin evinde yemek yiyince
dağılmaları, peygamberin eşlerinden bir istekleri olduğunda perde arkasından
istemeleri gerektiği ve peygamber ölünce eşlerinin hiçbiriyle evlenmenin
ebediyen caiz olmadığı, evlendikleri takdirde ağır bir günah işleyecekleri
söyleniyordu." (Azhab 53)
Muhammed’e özel eşler tahsis eden Allah, bu eşleri yine
Muhammed’e özel olmak üzere ebediyen dul bırakma kararı almıştı.
Günler böyle akıp gitti. Bir zamanlar Kabe’yi dönerken: "Lebbeyk
Allahümme lebbeyk. La şerike leke illa şerikun huve lek. Temlikuhu ve
ma-melek." (Buyruğundayım. Ulu Tanrım buyruğundayım! Buyruğun
başım üstüne Ortağın yoktur senin. Yalnızca tek ortağın var. O da senin. Nesi varsa hepsi senindir Tanrım.) diye dua
eden Muhammed ufak bir değişiklik yaparak: "Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk la şerike
leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'inni'mete leke. Ve'l-mülk, la şerike leke."
(Allah'ım! Davetine uydum. Emrine boyun eğdim. Senin hiçbir ortağın yoktur.
Davetine icabet ederek huzuruna geldim. Hamd sana mahsustur. Nimet ve mülk
senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.) dedi.
Allah: “Kadınlar sizin
tarlanızdır, insanların kimi kiminden üstün kılınmıştır, onları dövebilirsiniz.”
(Bakara223, Nisa-34) derken: “Erkek ile kadın eşit haklara sahiptir, anlaşamadığınız noktalarda
şiddete başvurmayın, kadınlar istemediği zaman onlara yanaşmayın, kimseyi bu
konularda zorlamaya hakkınız yoktur. ” demedi.
Yıllar yılı anlatılagelen hikâyeleri tekrar tekrar söylerken;
sorgulamanın, araştırmanın, eleştirmenin insanı bilinçli bir birey yapan
kavramlar olduğuna değinmedi.
Yeri geldi dünyayı ve göğü altı günde var etti (Araf-54). Yeri geldi Âdem’i
çamurdan (Hicr, 15/26), Havva’yı da onun kaburga kemiğinden yarattı fakat dünyanın dört buçuk milyar yıl önce
oluşmaya başlaması ve bütün canlıların milyonlarca yıldır evrilerek bu hale
gelmesi konusunda kesinlik kazanan bilimsel bulgulardan bahsetmedi.
Muhammed’in hangi kadınla evlenmesi gerektiğinden tutun da yatak
odasından kadar anlattı fakat karadeliklerden, dinozorlardan, kutuplardan haber vermedi.
“Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile,
kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan
kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat
onların çoğu bilmezler.” (Nahl 75) bu vb. pek çok ayetle kölelik ve cariyeliği
meşru kıldı ama, "Hiç kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur, kimse köle ya da cariye
olarak alınıp satılamaz." deyip de bu insanlık suçlarını ortadan
kaldırmadı.
Herkesin kendine göre yorumladığı bir din, savaşlar ve
ölümlerle dolu coğrafya, şiddeti kutsama derecesinde makul gören toplum, her
türlü bilimsel gelişmeyi engellemeye çalışan; engelleyemese bile kendi kalıbına
uydurup bilim olmaktan çıkaran ilkel bir düşünce yığını bıraktı. Hala daha aramızda
dolaşmaya devam ediyor.
Saygılarımla, esenlikler dilerim.
Demir
Emeğinize sağlık. ''Tanrı'nın var olmayışı'' dışında yazdığınız her satırın altına imzamı atıyorum. :)
YanıtlaSilMerhabalar Sayın Ozan,
SilNazik ve yapıcı yorumunuz için teşekkür eder; esenlikler dilerim.:)
Demir
Çok iyi bir yazı tebrikler
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilEmeğinize sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilBu yazının kaynağı nedir delili nedir?
YanıtlaSilUydurulmuş olduğu açık bunada ancak akıllı diye geçinen cahiller inanır
sırf kıyıdan köşeden duymakla islamla ilgisi olmayan şeyleri doğru bilgi diye anlatmış arada Kur'an ayetlerini de yazmış ki doğru olduğuna inansınlar
Ay tanrısı nedir kendi kafanıza göre şeyler uydurup kendiniz inanıyorsunuz islamda böyle bir şey yok
Ayetleri dahi yanlış aktarmış yanlış anlatıyor hakikaten bilmeyen insanlar da bu gibi şeylere inanıyor
hastalığın tedavisini doktor yapar ne büyük olursa olsun bir mühendis yapamaz hasta olup doktora tedaviye gitmeyip mühendisin verdiği ilacı kullanırsan bu hatayı canınla ödersin imani meseleleri işin ehli bir müslümandan öğrenmezsen ve böyle saçma sapan şeylere de inanırsan imanını kaybedersin güya akıllıca bir şey yapıyorsunuz akıllı olmadığınız buradan açık bilim diyorsun kaynak vermeden kafana göre konuşuyorsun kendinle çelişiyorsunuz sadece bunun şuurunda değilsiniz
bilen yaşayan ve delilli inanan müslümanla konuşun
Burada ve yalan yanlış bütün bilgilere cevap veririm yeterki samimi ve inat etmeyin o kadar
Mail adresim buradan bana ulaşabilirsiniz ve saçma sapan şeylere inanıp uydurulmuş yazılara inanmayın
Mail adresim:jokerorxan@gmail.com
İstediğiniz soruyu sorabilirsiniz yalnız inad etmemek ve samimi olacaksınız
"Ay tanrısı nedir kendi kafanıza göre şeyler uydurup kendiniz inanıyorsunuz islamda böyle bir şey yok"
YanıtlaSilBu bahsedilen şeyin islamdan önce olduğunu anlayamayacak kadar, okuduğunu anlamayaktan yoksun birisin.
Ayrıca bahsedilen surelerin hepsi Elmalının çevirisindekilerle birebir aynı...
Kardeşim öncelikle islamda el-ilah ay tanrısı diye bir şey yok İslamdan önce varsa güvenilir bir kaynak göster yok anlamıyorsun diye söylemen manasızdır
YanıtlaSilElmalının mealindeki o kısma dair ayeti tam almamış işine gelen kısmı almış manasını bozarak alıyor, mana bozuluyor ve yanlış yorumlamış
Kur'an dan anlamayan biri Kur'an a dair yorum yapıyor kardeşim sen bu işin ehli değilsin sözün muteber değildir ve sözün de Geçersizdir Hasta olan biri doktora gider. Yarı doktor, mühendis veya başka meslekte doktorluktan anlamayan işin ehli olmayan birine gidilmez yoksa onların gösterdiği ilacı kullanırsa kişinin ölümüne sebep olur aynen öyle de
Bu konularda işin ehli hakiki müslümanlardır ve yarı hocada olmayacak Çünkü yarı doktor candan yarı hoca imandan eder çünkü işin ehli değildir
İslamdan anlamayan islam düşmanı birinin islam hakkında yorumu ve sözü geçersizdir çünkü o mes'elede işin ehli değildir insanı imandan eder
Yoksa ayeti anlamayan kafasına göre hareket eder yanlış mana verir inkar eder
Güya delile dayalı inanıyorsunuz Kaynak vermeden delil göstermeden delilsiz yazıları delil diye gösteriyorsunuz
Merhabalar Sayın Orhan,
Silİlginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim.
Yukarıda yazdığım yazıda temel kaynaklar Arif Tekin' in "Muhammed' in Hocaları" isimli eseri ve "Kur-an'ı Kerim"dir.
Arif Tekin' in dayandığı kaynaklar ise en güvenilir hadisler olarak kabul edilen "Kutüb-i Sitte" de yer alan hadislerdir. Daha sağlıklı bir eleştiri yapmanız için kitabı okumanızı öneririm.
Ayetlerde ise sadece Azhab Suresi 53. Ayette anlatımda akıcılık sağlamak için dolaylama yöntemiyle ayetin özü korunarak ifade ediş şeklini değiştirdim fakat diğer ayetlerin hepsi de Diyanet İşleri Başkanlığı' nın ya da Elmalılı Hamdi Yazır' ın çevirileriyle bire bir aynıdır.
El İlah konusundaki kaynaklarım ise "(Southern Arabia, Carleton S. Coon, Washington, D.C. Smithsonian, 1944, p.399), (İslam Muhammed and His Religion, Arthur Jeffery, 1958, p 85, Muhammad at Mecca, W. Montgomery Watt, 1953, p 23-29), (The hajj, F. E. Peters, p 3-41, 1994)" bunlardır.
Yazı makale tarzında olmadığı için kaynak gösterme gereği duymadım.
Kuran' dan anlamak ise çok farklı yorumlanabilir. Türkiye' de İsmailağa Cemaatine sorsak Cübbeli' den, Menzil Cemaati' ne sorsak Abdulbaki Erol' dan, Işid' e sorsak Ebubekir El Bağdadi' den daha iyi yorumlayan olmaz. Güncel İslam yorumcuları olan Mehmet Okuyan, Mustafa Öztürk, Mustafa İslamoğlu' nun isimlerini zikretmekte fayda var. Fakat hepsinin yorumu diğeriyle kimi noktalarda farklılık gösterir.
Bu denli yoruma ve farklılığa açık bir kitabı ben de az çok düşünen biri olarak pek ala yorumlayabilirim. Zaten Allah ile bizim aramıza kimselerin girmemesi için Kuran ı Kerim sade ve anlaşılır bir şekilde indirilmedi mi? Eğer öyle değilse Kuran ın evrensel olmadığı sonucu çıkmaz mı?
Saygılarımla, esen kalın.
Merhaba Demir
SilKardeşim öncelikle İslamı anlamak ve bilmek istiyorsan
İslamı doğru yaşayan ve aktaran insanlardan kaynak ver
Arif Tekin dediğin kişi eserinde kişisel yorumlarına göre söylüyor mesela
Senin yazında :
"Zeyd Bin Amr insanların hala neden putlara taptığına anlam veremeyerek düşünceli bir tavırla ilerledi.
Yarı çıplak putperestlerin Kebe’yi tavaf ettikleri yöne doğru yürüdüğü sırada arkasından orta boylu, dalgalı saçlı, yüzü hafif kızıla çalan, siyah gözlü bir gencin ona doğru:
“Uzza adına kestiğimiz kurbandan yemez misin ya Zeyd?” dediğini duydu.
Abdulmuttalip’in torunu Muhammed’di bu. "
Mesela şu yazının kaynağı hangi hadis kitaplarında geçer
Kur'an ve hadisten peygamberimizin hiçbir zaman putlara inanmadığı ve nefret ettiği manası geçerken (peygamberlik öncesi dahil)
Bu yazıda zıt görüş bildiriyor demek uydurulmuş
Zaten bu kişinin görüşleri islam aleminde kabul görmüyor
Sende gelmişsin böyle birinin görüşlerini sağlam kaynak gibi gösteriyorsun
Bu ve bu gibi insanlara itibar edilmez sizde itibar etmeyiniz
Yani böyle insanların sözü bizim için delil değildir
Peygambere inanıyorsan hitabın dahi ona göre olmalı mesela bu adam kitabında öyle konuşmuyor
Söz konusu eserde Hz. Muhammed (a.s.m) i peygamber gibi göstermiyor
Peygambere ve sahabeye kafasına göre yorum yapıyor
Lütfen böyle insanları islamdan kaynak göstermeyin
Kardeşim eğer sen müslüman değilsen veya tefsir hadis,kelam vs.
İslam ilimlerini okumamış ve amel etmiyorsan senin yorumun bir kıymeti yoktur çünkü bu konuda işin ehli değilsin
diyanetten ve Elmalının mealindeki o kısma dair ayeti tam almamış işine gelen kısmı almış manasını bozarak alıyor, mana bozuluyor ve yanlış yorumlamış
Ayeti diyanetin mealinden aldın da işine göre yorumluyorsun
Kişi bir ayeti veya hadisi istediği gibi yorumlayamaz yanlış mana verir
Seninki böyle olmuş
El-ilah konusundaki kaynağın bir müsteşriğe ait
Zaten müsteşrikler islam düşmanı
Bunlar İslam hakkında yazılar yazıp müslümanların içine fitne atıyorlar kafaları bulandırıyorlar
Böyle insanların sözleride bir kıymet taşımaz delil olmaz
Kuran' dan anlamak ise çok farklı yorumlanabilir
Doğru demişsin lakin her isteyen istediği gibi yorumlayamaz yanlış mana çıkarır belki de inkar eder
Doğru yorumlamak için işin ehli olmak gerekir
Hastalıktan veya bir hastalığın tedavisinden doktor anlar
Mühendis anlamaz
Matematik problemi için tarih hocasına gidilmez matematik hocasına gidilir
Bu konuda işin ehli başta peygamberimiz olmak üzere sahabiler ve hakiki İslamı yaşayan alimlerdir onlardan kaynak getir kabul ederiz
ama günümüzdeki bazı güncel olanlar
Hadislerin birini kabul ediyor birini kabul etmiyor işine geleni alıyor işine gelmeyeni almıyor
Bu güncel olanlara da itibar etmeyin
Bize imam Şafii, Ebu Hanife, imam nevevi gibi alimlerden kaynak sunun kabul ederiz çünkü bu insanlar işin ehlidir
Kur'an ı anlamak başka ne kastettiğini yorumlamak başka
Doğru yorum çıkarabilmek için
İlk önce Kur'an a son derece iyi bilmek ve hakim olmak gerekir buda yetmez aynı hadis,tefsir,kelâm gibi islam ilimlerinide iyi bilip onlarada hakim olmak gerekir
Meal de yeterli değildir çünkü meal eksik tercüme demektir Türkiye de yüzün üstünde meal vardır bu durumda hangi meale göre hareket edeceğiz
Yukarıda dediğim gibi Hadis tefsir kelam vs. İslam ilimlerini iyi bilip amel etmek gerekir
Yani teorik bilmek yeterli değildir uygulamada gerekir
Velhasıl kelam İslamı yaşamayan birinden islama aykırı sözlerin bizim için bir kıymeti yoktur ve delil olmaz
Kardeşim Kur'an evrenseldir doğru ama buradan isteyen istediği yorumu çıkarır diye bir şey yok
Mesela
Kur'an ın ilkeleri evrenseldir
1) Çalışmak,
2) Adil olmak, 3) Doğru olmak, 4) Ahde vefalı olmak, 5) Emanetin hakkını korumak.
Çalışmak manasından usülsüz,insanların hakkını yiyerek çalışmak manası çıkmaz
Dolayısıyla Kur'an ın evrensel olması başka yorumlamak başkadır
Merhabalar Sayın Orhan,
Sil"Zeyd Bin Amr insanların hala neden putlara taptığına anlam veremeyerek düşünceli bir tavırla ilerledi.
Yarı çıplak putperestlerin Kebe’yi tavaf ettikleri yöne doğru yürüdüğü sırada arkasından orta boylu, dalgalı saçlı, yüzü hafif kızıla çalan, siyah gözlü bir gencin ona doğru:
“Uzza adına kestiğimiz kurbandan yemez misin ya Zeyd?” dediğini duydu.
Abdulmuttalip’in torunu Muhammed’di bu. "
Arif Tekin' in kitabında yazının bu kısmının özü yer almakla birlikte anlatım tarzı yani yorum benim eserimdir. Kısaca diyebilirim ki bir putun eti olduğu ve Hz.Muhammed' in bu etten bir kısmını Zeyd Bin Amr' a ikramda bulunması yazılı bir gerçektir fakat bunun dışında yer alan anlatım benim süslememdir. Zaten yazının başlığındaki "Hikaye" kelimesini de buna binaen yazdım.
Kaynakçaya gelince, kitaplarım evde kaldı, şu an ben başka ile geçtiğim için ve uzun süre burada kalacağım için ilgili olanların hepsini şimdilik yazamam. Fakat kısıtlı imkanlarla elde ettiğim kaynakçayı yazıyorum.
"(Fethu'l Bâri, Menâkib, Bab 24, Hadis no: 3826, C 7, sf: 501; Zebâih ve Av, Bab 16, Hadis no: 5499; Buhari, Kitabu’z Zebaih ve’ş Sayd-av, Bab 16, Hadis no: 24; Ahmed b. Hanbel, Musned, c.1, 189; İbn Abd-il Birr, El-İstiâb, c.2, sf: 4; Ebu’l Ferec İsfahanî, El- Ağânî, c.3, s.120)"
Konuyu pek ala siz de ele alıp inceleyebilirsiniz.
Kadınlara belirli koşullarda şiddet uygulanabileceği Nisa 34' te belirtilmişken ve yüz yıl önce bilinen hiçbir İslam alimi buna karşı çıkmayıp tasdik ediyorken günümüzde kimi ilahiyat profesörleri aslında orada vurma ifadesinin olmadığını belirtir. 1980' lere kadar yapılan bütün çevirilerde ilgili kelimenin karşılığı vurun ya da ona muadil kelimelerdir. Fakat günümüzde farklı yaklaşımlar mevcuttur. Aslında vurmanın kast edilmediği söylenmektedir. Bir kısım İslam alimleri de eski usul meal yapmaya devam etmektedir. İnsan hakları vb. kavramların ilerlemesiyle bu tür değişimler meydana gelmiştir.
Kölelik konusu da aynı şekilde. İslam' da kölelik yönünden herhangi bir sakınca olmamasına rağmen konuyla alakalı din adamları farklı söylemler dile getirmektedir. Kölelik de yüz elli yıl öncesine kadar İslam kuralları gereği pek ala meşru şekilde uygulanmaktaydı.
Konuyla alakalı daha önceki fikirlerime bakmak isterseniz. Bu http://tanrivarmi.blogspot.com/2016/04/islamin-zamanla-imtihani.html yazımı okumanızı öneririm.
Saygılarımla.
Orhan senin bilgi eksikliğin var ancak şunu anlamamazlıktan gelmek saçma:
YanıtlaSilYazıda olduğu gibi Allah'a zaten inanılıyordu lakin aracılar vardı ve yüzyıllar içinde inanış değişip Allah'ı ay tanrıçası olarak bilmişler ve inanmışlar bu yorumu yapmak elbette mümkün. Kadınları dövmeyle ilgili ayet zaten yanlış tercüme. Yazının zaten kurgu olduğu belli ki yazar zaten tarihi gerçek vs. Dememiş ve tarihi belgeler olmadan ki bu konuyla ilgili olamaz, yetersiz argüman var demektir. Kur'an şuan çürütülmüş bir kitap değil dinazorlardan vs. Bahasetmemiş olması onu yanlış bir kitap yapmaz. Lakin ilgiliyle okudum yazınızı.
Alpay kardeşim doğru bir kaynaktan böyle olduğuna dair bir bilgi varsa kabul ederiz
Silsonuç olarak yanlış bir algı ve inanıştır
Zaten yanlış inanış şekilleri vardı İslamiyetin gelmesiyle doğru şeklini aldı
Alpay kardeşim doğru bir kaynaktan böyle olduğuna dair bir bilgi varsa kabul ederiz
Silsonuç olarak yanlış bir algı ve inanıştır
Zaten yanlış inanış şekilleri vardı İslamiyetin gelmesiyle doğru şeklini aldı
Kaynak olarak gösterilen eser ve yazarlar hiçbiri delil mahiyetinde değildir gelmiş müsteşriklerin eserlerinden kaynak gösteriyor yada ateist birinin.
Silbunlar zaten İslam düşmanı İslamı karalamak için her şeyi yapar bunların sözleri delil değildir ve itibar edilmez dolayısıyla yazının herhangi bir değeri yoktur
Kardeşim bunların her söylediğine inanmamak lazım tahkik gerekiyor
SilBurada Kaynak olarak gösterilen eser ve yazarlar hiçbiri delil mahiyetinde değildir gelmiş müsteşriklerin eserlerinden kaynak gösteriyor yada ateist birinin.
bunlar zaten İslam düşmanı İslamı karalamak için her şeyi yapar bunların sözleri delil değildir ve itibar edilmez dolayısıyla hikaye diye yazılan bu yazının herhangi bir değeri yoktur
Yazınızı ilgiyle okudum. Lakin sizde gizli yada açık bir şekilde İslamofobi sezdim.
YanıtlaSil-Öncelikle İslam dini Hz.Peygamber ile gelmiş bir din değildir.
-Kuran-ı Kerim mahluk (yaratılmış) değil ezeli ve ebedidir. Hz. Peygambere vayh edilen kısmı mushaf (kitap,cilt) haline getirilmiş, Peygamber artçıları(sahabe) gelen tüm ayetleri nesih ayetleride(hükümsüz kılınan ayetler)dahil olmak üzere toplanmıştır. Bu mushaftan hüküm çıkarmak bazı dönemlerde (özellikle emevi,abbasi,seçuklu ve osmanlı hanedanlığı) zamanında muteberdi(popülerdi).
-Şimdi İslamın ne olduğuna gelirsek tüm alemlerin yaratılışından itibaren yok oluşuna kadar olmuş ve olacak tüm olayların Tanrı yasasına uyma ödevidir.
Siz bu yasalara kendi içsezginiz ve vicdanınızla uyarsınız yada toplum örgütleri herkesi bu yasalara doğru veya yanlış uydurmaya bakar.
Size katıldığım yön şudur. İslamı 6.yızyıla sıkıştırarak peygamber( yüceliğinden asla şüphem yok)ekseninde çakılan zihniyeti bende eleştiriyorum. Ama bir gerçek var oda şudur; elbette her tavuk yumurtlar. fakat yumurtaları istediğiniz yerde olması için oraya folluk koyarsınız. İşte Tanrının insanlık için gönderdiği folluk (abiyane tabirle) Hz. Muhammed'tir.
Lütfen Peygamberi aşağılamayın ve hor görmeyin. kendi devrinde kız çocuklarını bir felaketten kurtardı. Kendi kızı Fatımayı başının üstüne alıp
Mekke sokaklarında gezdiği için hem sözlü hem fiili taarruza uğradı. Bence bu bile onu Yüce yapmaya değer. Bu yüzden kadın düşmanı "misogyny" olarak düşünmeyin.
yazin basdan asagiya cehalet
YanıtlaSilbir insan üstelik insanlığın kurtuluşu iddiası ile yeryüzüne gönderildiği iddia ettiği metinleri sağlığında iken bir araya getirip derleyip kitaba dönüştürmez de öldükten sonra varlığı ve doğruluğu ile ilgili bunca tartışmalı durumlara göz yumar? neden? bu hatayı en basit yazar bile kitabı için yapar mı? Ayrıca bir şeyin doğruluğu yine kendisine başvurularak ıspatlanabilir mi?
YanıtlaSil