
Doğrular vardır. Doğrularımız vardır. Peki, ortak olanlar mı
doğrulardır; yoksa ortaklık değerine sahip olmayan göreceli şeyler doğruluk
değerine sahip midirler? “Senin için doğruysa, doğrudur.” Sözü ne derece
doğrudur?
Felsefede neredeyse bir kuraldır: Taraflar böylesine kolayca
hizaya geldiğinde, paylaştıkları bir hata olup olmadığından şüphelenmek
gerekir. Bazı durumlarda, iki düşünce çok farklı yaklaşımlarda bulunmasına veya
taban tabana zıt olmasına rağmen eşdeğer güdümde algılanılmaktaysa, gözden
kaçırılan –belki de görülemeyen- büyük bir hataya sahip olabilmektedir. Doğruluğu
ele alacak olursak; hakikat, hatta “mutlak hakikat” nosyonunda bu denli çığır
açıcı tartışmalara ya gerek yoksa? Ya doğruluk (ya da hakikat) bir savaşı
taşıyabilecek kadar “yüce” bir kavram değilse?
Bu görüşü benimseyen birçok çağdaş filozof bulunmaktadır.
Doğrunun teorik olarak “deflasyona” uğratılması yani içeriğinin daraltılması
gerektiğini savunan bu düşünürlere “deflasyonistler” denir. Düşüncelerini
açıklamak isteyecek olursak; örneğin ben köpeklerin havladığına inanıyorum.
Bunu size söylüyorum ve siz de “Evet, bu doğru.” diyorsunuz. Tabi bu cümleyi “Evet,
köpekler havlar.” diyerek de belirtebilirdiniz. İki cümlede de aynı şeyi
söylediğiniz gibi, aralarında derecesel bir farklılık yoktur. Bilişsel anlamda
ifade edecek olursak, herhangi bir P önermesi hakkındaki düşüncelerimizi, P
önermesinin doğruluğu ile söylediklerimiz ve P önermesiyle ilgili
söylediklerimiz arasında hiçbir fark yoktur. “Doğruluk” bu önermeye ek bir şey ilave
etmez. Bu nedenle “doğruluk sanıldığının aksine bir sırra sahip değildir.
Bunun yanı sıra “mutlak bilgi”nin temsilciliğini sahiplenmiş
olanlar içinde ‘muhafazakar’ bir grup vardır. Bilginin kesinliğinden öte ona
olan ihtiyaçtan bahsederler. Örneğin Papa, yeryüzünde Tanrı’yı temsil eder ve
tek otoritenin kendisi olduğunu iddia etmektedir. Bu görüş çerçevesinde verilen
vaazlar “mutlak bilgi” olmalıdır. Göreli bir bilgi bu otoriteyi sarsacağı için
aksi kabul edilemez. Bu nedenle akılsallığı, nesnelliği ve hakikati öne sürerek
hakikatin değişmezliğini destekler.
Her iki grubun sentezlenmiş olması pek önem arz etmiyor gibi
görünse de, toplumda yaşayan her bireyin uzlaşım noktası açısından yüksek
değere sahiptir. Örneğin “ölüm cezasının verilip verilmemesi” konusunda girişilen
bir tartışmada, mutlakçı ya da muhafazakar, bu cezaya karar vermenin güç bir
konu olduğunu söylemekte haklıdır. Bu “otorite”, “intikam”, “yasa”, “devlet”, “caydırma”
gibi birçok konunun tartışmasını beraberinde getirmektedir. Göreci kişinin bu
tür bir mesele üzerindeki kararını, geçmişindeki –örneğin taktir, iğrenme, utanç-
birçok etkilere bağlı olacağını söyleyen mutlakçılar, bu konuda da haklıdırlar.
Çünkü göreci, vereceği kararda fark edemeyeceği bir şekilde kişisel normlarıyla
hareket eder. Ama her ikisi de doğruluk meselesi üzerinde düşünülmüş, ikinci
dereceden bir düşünümün – yani doğruluk meselesinin ahlaki bir platformda
tartışılmasından çıkan ürünlerin- ölüm cezasına izin verilmesi konusundaki
hiçbir iddiasında haklı değildir. Çünkü bu noktada doğruluk değerinin ikinci
dereceden tartışılmasının hiçbir pragmatik değeri yoktur.
Daha açık söyleyecek olursak, doğruluk değerinin ölçütlerini
kendi açılarından belirten mutlakçılar ve göreciler, “ölüm cezasının
uygulanması” konusunda hiçbir uzlaşıma varamadıklarında, tartışılan konunun
değerini yitirmiş olurlar. Bu konuda “Ölüm cezasına izin verilmemelidir.” diyebilirsiniz.
Ya da bununla aynı anlama gelecek şekilde “Ölüm cezasının verilmemesi doğru
olur.”ya da “Ölüm cezasının verilmemesi iyi olur.”diyebilirsiniz. Bunların hiçbiri
ilk cümlenizden farklı bir şey ifade etmez ve ilave değer katmaz. Bu tıpkı
yükselen bir merdivene benzetilebilir. Aslında bu yatay bir şekilde yerde duran
bir merdivendir ve sizi hiçbir yere götürmez.

Daha fazlasını isteyen mutlakçılar ve muhafazakarlar,
deflasyonistlerin koltuğunu sarsmaya çalışır. Bu bağlamda “doğruluk” fikrini
bir norm ya da araştırma ideali olarak muhafaza etmenin gerekliliğinden söz
ederler. Keza, deflasyonistin bu hamleye cevabı, bir fikirde değerli ne varsa
bunun zaten kendisinin koruduğunu söylemektir. Bunun yolu ise genelleme
yapmaktan geçer. Ancak ve ancak odamda bir masa varsa, odamda bir masa olduğuna
inanabilirim. Ancak ve ancak ikinin karesi dört ediyorsa, ikinin karesinin dört
ettiğine inanabilirim. Bu türden iddialar “doğruluk” değerine gereksinim
duymazlar, ama isterseniz bu önermelerin ikisinin de doğru olduğunu
söyleyebilirsiniz. Böylece deflasyonist, doğruluğun, genelleme yapılarak
ifadelerin özetlenebileceğini ve hiçbir değer kaybetmeyeceğini gösterir.
Eğer muhafazakarlar hala bir şey istiyor ise, belki de bu,
kaygının ifadesi ve ya bir fikrin anlatımı olmaktan çok teşhis ve tedavi
edilmesi gereken bir şeyin ifadesidir. Papa, otoritenin sarsılmaması için bu
söyleminde ısrarcı olmak ve muhafazakarlar kendi inançlarını savunmak durumda
kalacaklardır. Öyle ki tek kitap vardır ve bu kitap tartışılsaydı, herhangi bir
ses olarak karşımıza çıkacaktı. Mutlak hakikat özelliğinin yitiminde,
savundukları ve inandıkları görüş, sadece ‘keyfi’ olarak nitelendirilecektir. Bu, bütün çabalarının ve ideolojilerinin temek çıkış noktasıdır.
Zira göreciler de bir zafer kazanmış değillerdir. Çünkü
onların tek bir “Bu senin görüşün.”ünlemi bile, büyük tartışmalara bile nokta
koyabilmektedir. Herkesin farklı görüşleri olduğu bu durumda “Bu senin kanaatin.” ile biten bütün
tartışmalar, çözümsüz kalmış sorunları beraberinde getirecektir. Bu görüşleri
birbirimizle paylaşmamıza rağmen toplumsal alana bir kazanımda
bulunduramıyor isek, fikirlerimizi beyan etmiş olmaktan öte konuma gidemeyiz.
Eğer bir kabilenin, bir halkın ya da kişinin rastgele
söylediği her şeyin doğru olduğunu kabul ediyorsak, bunda saygıdeğer bir şey yoktur.
Aynı şekilde, bir görüşe sıkıca tutunup onu savunuyorken, diğer görüşleri
sorgusuzca reddediyorsak bunda da saygıdeğer bir şey yoktur. Bu nedenle, farklı
görüşleri sentezleyip kendi görüşlerini oluşturabilmek son derece önemlidir.
Gruplaşmaya dahil olunduğunda, yeni hiçbir fikir ortaya çıkamadığı gibi
ilerleme de kaydedilemez. Ve unutulmamalıdır ki “doğrular” toplumsal bir
ehemmiyet içerdiği gibi öznel fikirlerden meydana gelir.
Neviens Nobody
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilÖncelikle teşekkür ederim,
SilBöyle bir sonuç çıkardığım yanılgısına sebep olduğum için kusura bakmayın, lakin bahsettiğim şey sadece bir örnekti. Ölüm cezasıyla ilgili bir konudan bahsetmediğim gibi, bunun cümlelerin değerliklerini göstermek için bir örnek olarak kullandım. Bahsetmek istediğim şey ise; bir P görüşünü ele alalım (bunu ölüm cezası örneğiyle somutlaştırmak istemiştim). P görüşü toplumda anlaşmazlıklara neden oluyor ve bunun üzerine konuşulup uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Fakat kimileri "P görüşü iyidir" veya "P görüşü doğru değildir." dediğimizde gruplar ancak bu görüşün değerini tartışmış olurlar ve pragmatikte biz uzlaşıma varamazlar.
İfadeyi somutlaştırmak için örnek olarak "ölüm cezasının değeri" ni vermem sanırım aklınızı karıştırdı. Bütünsel olarak yazımda yalnızca "doğruluk" kavramına yönelik bir tartışmadan bahsettim. Umarım açıklayıcı olmuşumdur.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sil