Kişisel Görüş ve Düşünceleriniz, Arşiv -1
Bu başlık altında (yorum gönder kısmında) belirtmek istediğiniz kişisel görüşlerinizi veya düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. Bunun yanısıra değinilmesini istediğinizin bir konuyu belirtip veya aklınıza takılan ya da benim aklıma takılması gereken bir soruyu sorabilirsiniz. Kısacası diğer bölümlerden bağımsız bir çeşit iletişim olanağı sağlayan bir başlık olarak görebilirsiniz bu başlığı.
Tanrı var mı yok mu soruları beni her zaman meşgul eden sorular olmuştur.Ve daha küçük bir çocukken düşündüğüm birkaç soruyu hala yanıtlayamıyor olmam bugün ona inanmamamın bir nedeni.Bu nedenlerin hepsini yazmak yerine sadece bir soru soracağım...Küçük bir örnekle başlayayım,elinize aldığınız bir taş..Onu tutup kavrıyorsunuz kaderi sizin elinizde,onu bıraktığınızda düşeceğini de biliyorsunuz.Benim sorum şu bu taşı bıraktığınızda düşeceğinizi bildiğiniz halde bu taşı bırakmanızın nedeni nedir?..Daha açık olmak gerekirse benim burada merak etmiş olduğum küçük soru şu,Tanrı insanoğlunun geleceğini biliyor ne olduğunu da ne yapacağını da peki öyleyse biz neden varız?...Çünkü daima kaderin sizin elinizde olduğu düşüncesi aşılanır,bizim yapacaklarımızı Tanrının uyarlamış olduğu değil.Ama Tanrı öyle veya böyle ne yapacağımızı biliyorsa neden bizi yaratmış?..Ha burada şöyle bir soru da var ki bu da işin hem ilginç hem komik tarafı,elinizdeki taşı bırakmanız için bir neden olmaya da bilir yani taşı eğlence için bırakıyor da olabilirsiniz...Bu da Tanrının bizi bir amaç değil oyun için yarattığı sonucuna varmamız için bir sebep.Bu yalnızca küçük bir örneğin iki farklı sonucuydu Tanrı yok ya da bizle oyun oynuyor,bunlardan farklı bir sonuç çıkarabiliyorsanız bunu duymak isterim...
YanıtlaSilKesinlikle haklısınız ve neredeyse her kelimesine katılıyorum yazdığınızın. Katılamadığım daha doğrusu üzerinde tartışılması gereken konu geçerli tanrı profiliyle ilgili. Yani siz dinlerde anlatılan bir tanrıyı hayal ediyorsunuz anladığım kadarıyla. Her şeye gücü yeten, her şeyi bilen vs. özelliklere sahip bir tanrı.
YanıtlaSilAncak belki de burada hata yapıyoruz. Belki de tanrı dinlerin anlattığı gibi bir varlık değildir. Ya da gerçekten de birden çok tanrı vardır. Eğer tanrı mükemmel değilse ve her şeye gücü yetmiyorsa bizlerin böyle hayatlar sürmesi normal sanırım.
Yaratıcı bir gücün varlığı ya da yokluğuna karar vermeden evvel o yaratıcı varlık hakkında uzunca düşünmek lazım sanırım. Çünkü o kadar alışmışız ki belli bir tanrı kavramına, o kavramdan daha farklı -belki daha basit ve güçsüz- bir tanrı düşünmeyi beceremiyoruz.
mükemmel bir sayfa şans eseri girdim hayran kaldım herşey var eleştiriler,büyük düşünürlerin,yazarların(daha çok gereklilerin) görüşleri,filmler,belgeseller her şey çok farklı tebrikler..
YanıtlaSilÇok mutlu oldum, teşekkür ederim...
YanıtlaSilsenin gibi bir düşünür bulmak kolay değil. Bir sürü şey yazacaktım ama en güzeli bir cümle;)
YanıtlaSilÇok çok teşekkür ederim, hem de büyük bir samimiyet ile teşekkür ederim (:
YanıtlaSilbenimde üzerine en çok düşündüğüm ve gerçekten hayatın en önemli sorusu tanrı var mı yok mu? bu soruya cevap bulma yolunda çok değerli bir blog filmler belgeseller yazılar harika cevabı olmayan bir sorunun peşindeyiz ama gerçeğe ne kadar yaklaşırsak o kadar aydınlanmış oluruz...
YanıtlaSilgüzel bir blog olmuş.teşekkürler.
YanıtlaSilAman efendim, ben teşekkür ederim.
YanıtlaSilKişisel düşüncelerim karışık biraz. Yani ne biliyim burda düşüncelerimden çok bi isteğimi dile getirmek istiyorum asla sorgulamayı ve yazmayı bırakma usta. Yani etraf tek derdi aşk olan sevgilisi terk edince cehennemi yaşadığını sanıp bi sevgilisi olunca sanki bi anda tüm sorunlar kaybolmuş gibi davranan iki yüzlüler kaynıyo. Onları gördükçe hem insanlıktan hem bu yaşamdan tiksiniyorum. Senin gbilerin varlığı içimi rahatlıyo bi nebze. O yüzden lütfen asla bırakma sorgulamayı sorgulatmayı
YanıtlaSilUsta, öncelikle tüm samimiyetimle teşekkür ederim; bu ve diğer başlıkta yazdıkların için. Kesinlikle diğer kimi insanlar hakkındaki saptaman doğru. Hoş, aslına bakılırsa onları da böyleler diye aşağılayamam ama tabii ki gönlüm herkesin bilinçli, düşünen, sorgulayan bireyler olmasından yanadır.
YanıtlaSilBu arada blogun esas amacı sorgulayan insanların aslında yalnız olmadıklarını anlatabilmek, belki hayattan biraz daha soyutlanmış kıyasen düşünür olan birisinin zevklerini gösterebilmekti. İyi kötü bunu becerebiliyorsam, mutlu olmak için bir sebebim daha var diyebilirim.
Nihayet benim gibi düsünenleri buldum:)))
YanıtlaSilseytan değilsin :)))
YanıtlaSilsn.ahmet "Benim sorum şu bu taşı bıraktığınızda düşeceğinizi bildiğiniz halde bu taşı bırakmanızın nedeni nedir?..Daha açık olmak gerekirse benim burada merak etmiş olduğum küçük soru şu,Tanrı insanoğlunun geleceğini biliyor ne olduğunu da ne yapacağını da peki öyleyse biz neden varız?..."demişsiniz.
YanıtlaSilPeygamber efendimize bir müşrik kaderle ilgili olrak,iki elindeki hurmayı göstererek şöyle bir soru soruyor ey muhammed(sav)bu elimdeki hurmaları yemek benim kaderim mi değil mi? efendimiz(sav) eğer şu hurma senin kaderin derse onu yemeyecek, değil derse yiyecek...
efendimiz(sav) eğer yersen senin kaderin, yemezsen kaderin değilmiş der...
bunun üzerine adam hurmaları yere atarak sinirlenir...
Evet İslamda Kader ve ALLAH herşeyi bilir...
Mesela Benim Bu blog sitedeki yazıları okuyacağımı ve yorum yapacağımı bilir... fakat burda kararı veren kişi yine benim şimdi istersem ben bu yorum yapmaktan vazgeçe bilirim bu tamamen bana kalmış bir durum benim bu durumumu ve neticesinde ne yapacağımıevvelden ALLAH Bilir...
ALLAH herşeyi ve bizim cennete i cehennememi ona inanacağımızı veya inanmayacağımızı biliyorsa peki bizneden varız... her insan bir değil herkes kendi kaderini kendi çizer üstad şöyle diyor;
Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!..
(N.F.K)
senin sorunu şu bakış açısı ilede sorabiliriz...
eğer tanrıyı kabul etseydin onun senin ne yapacağını bilmediğinide var sayarsak ne değişecek?
Şöyle düşüne biliriz bir tren düşünelim 10 vagonlu, lokomotif arkadaki vagonlarıçekiyor peki en öndeki lokomatifi kim ya da ne çekiyor?
bu trenin gideceği yer belli değil mi?
Şunu demek istiyorum kainatın yartatıcısı tıpkı bir lokomotif gibi kendisinin bir yaratıcısı yoktur...
bu trendeki insanlarda bu lokomatifin çektiği vagonladki bir yolcu trenin yol ayrım noktalrı istasyon noktaları belli ama bu istasyonlarda inmek yolcuların kendi tercihlerine kalmış isteyen istediği durakta,istasyonda inebilir bu o kişinin idaresine kalmış bir durum...bu trenin yolcuğu dünya hayatı istasyonlarıda bir ahiret olarak düşünürsek her ne kadar istasyon olsada trenin varacağı son bir durak vardır...
neden insanlar trende? ne için?
madem bu tren eninde sonunda bu durağa vararacaksa neden biz bu vagondayız demek gibi bir şey sizin sorduğunuz....
bu bir yolculuk dünya hayatıdan ahiret,sonsuzluk alemine bir yolculuk hem şimdi siz bu trendesiniz, ne kadar isyan etsek ne kadar çabalsak sorgusarsak sorgulayalım biz bu trende biletremizi çoktan yer ayırtmış ve yolculuğa çıkmış durumdayız kabullensekte kabullenmesekte biz bu tren yolcuğunu bitirecek ve nihayetinde bir istasyon durağında ineceğiz...
madem bir istasyonda ineceğim neden bindim ben bu trene diyebilir miyiz?
trene zaten bir yerde inmek için binmedik-bindirilmedik mi?
Allah herşeyi biliyorsa, hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorsa neden insanı yarattı?
YanıtlaSilEl-Cevap
http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=show_qna&id=1000
Gerçi Ahmet'e seslenmişsiniz ama blog yazarı oalrak cevap vereyim dedim, belki Ahmet bunu göremez diye.
YanıtlaSil"ALLAH herşeyi ve bizim cennete i cehennememi ona inanacağımızı veya inanmayacağımızı biliyorsa peki bizneden varız?" demişsiniz. Aslında temel sorun da budur. Yani Allah varsa ve zaten kıyamet günü sonrasında kimin nereye gideceğini, neyi özgür iradesiyle seçeceğini biliyorsa, tüm bu yaşam adlı kurguya ne gerek var?
Diğer bir deyişle, durup duruken O'na ibadet etmek, O'nu tanımak ve üstleik dünya gibi bir sınav yerine enden ihtiyaç vardı? Gönderdiğiniz linki inceledim, çok fazla inançlı düşünce yapısına dayalı ve sorgulamadan uzak bir yazı olmuş. Belki daha ielrde o yazıyı ele alan inceleme yazısı da yazarım.
Bir de tren örneğine değinmek istiyorum: Sizler lokomotif Allah'tır diyorsunuz. Ancak burada gözden kaçan noktalar vardır. Öncelikle bir lokomotif varsa bu Allah olmak zorunda değildir. Allah'ın özelliklerini taşımayan bir yaratıcı da olabilir, din göndermeyen bir yaratıcı; deistik bir tanrı. Bunun için şu başlığa bir bakın derim; http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/04/allah-ile-tanrnn-fark.html
Bunun dışında sizler tüm evreni vagon olarak görüyorsunuz ve bunun lokomotifini Allah olarak algılıyorsunuz. Oysa olaya şöyle de bakabiliriz, Allah kendisi lokomotif değilse, evren kendi kendinin lokomotifi olabilirse? Eğer Allah bir lokomotife ihtiyaç duymadan gidebiliyorsa, yani bir lokomotifse, demek ki başka bir varlığa ihtiyaç duymadan lokomotif olabilen varlık vardır demektir. O halde neden evren kendi kendisinin lokomotifi olamasın ki? Bu başlıkta Hawking'in açıklaması var ve bunu ileri sürüyor zaten; http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/09/stephen-hawking-tanriya-gerek-yok.html
Sn.Hayyam Verilen Örnekte Sadece Tanrıyı Anlatabilmek ve neredeyse herşeyi bir maddeye bağlayan kişilere bu gibi maddelerden-Yaratıcının eserlerinden örnek vermek zorunda kaldım. Tanrı ile bir lokomotifi neden özdeşleştirme gereği duyuyorsunuz?
YanıtlaSilŞunu da belirtmek isterim ki bir eser ne kadar muazzam dahi olsa sanatçı ile kıyaslanamayacak kadar bir fark vardır, eser ile sanatçı arasında...
Aslında, Şahsen Yaratıcının Bir eseri ile onu anlatmaya çalışmak Onu Bir şeye benzetmek Acizliktir...
İslam dininde, Alimlerin Ortak bir Fikri ile Söyledikleri,Her ne ki bir şeye benzetilir hayal edilir bilinsin ki O Allah(Yaratıcı) Değildir.
Sorunuzuza Gelecek olursak "Eğer Allah bir lokomotife ihtiyaç duymadan gidebiliyorsa, yani bir lokomotifse, demek ki başka bir varlığa ihtiyaç duymadan lokomotif olabilen varlık vardır demektir."
...olabilen varlık vardır demektir.
Burda siz haşa Allah'ı bir varlık ile kıyas edip bir varlık (lokomatif) bir şeye ihtiyaç duymuyorsa diğer varlıklarda lokomatif olabilir diyorsunuz...
Madem öyle aynı mantıkla bi soru sorayım,Tanrı bir yaratıcı olduğuna göre onun yarattıkları varlıklarda yaratıcı olması gerekmiyor mu?
bana bir yaratılan varlıkların kendi Yarattığı bir varlık Gösterir misiniz? Mesela bir taş yaratıldı peki Taş ne yarata bilir?
İslam Dinine Yüce Allah, Bir kaç Şeyin Brirleşimiyle meydana gelmiş bir varlık değildir. Bir bütünün parçasıda değildir.
Tanrıyı=Allahı=Yaratıcıyı... Nasıl tanımladığımıza bağlı bir durum olduğu çok açık değil mi?
Allahın Sıfatları;
http://www.esinti.biz/mak/020.htm
Eğer Yaratıcıyı madde ile özdeştirmeye çalışıp bir madde olarak anlamaya-anlatmaya çalışırsak bi başka değişle Yaratıcıyı kendi eserleri ile onun varlığını ve kabiliyetini anlatmak bir eserin sanatçısı ile o esere bakarak eserdeki özelikleri ile Sanatçının Özelliklerini Bir tutmakır ki bu bize Sanatçının Özelliklerini-Kabiliyetini eserlerine bakarak anlamaya benzer...
Acaba felsefi bir araştırma ile Allahı Kabul edebilirmiyiz?
Felsefe,insan ruhunun ilgi duyduğu ilk ve son sebepleri araştırır. Niçin ve Neden? Sorularına Cevap arar Felsefe bu araştırmayı yaparken Sadece akıl ve düşünmeye dayanır. Başka bir kayda tabii değildir. Çıkarılan Neticeler bilime ve dine uyup uymadığına bakmaz bundan dolayı FELSEFİ BULUŞLAR KİŞİSEL GERÇEKLİĞİ DENEYLEKESİNLEŞMEMİŞ VAR SAYILAN FİKİRDEN İLERİ GİDEMEZ...
Yani demek istediğim Felsefe, TAM olarak Allahı ispat etekten uzaktır...
Allahı ispat edebilecek bir yol varsa bunlardan biri Kelam ilmidir.
ilm-i Kelam,ilmin ve felsefenin bir neticeye bağlayamadığı Allah ve Ruh meselelerle meşgul olur.
Araştırmalarda yalnızca filozoflar gibi akli melekelere değil, islam kanunlarına da uymak gerekir.
Çünkü Aklın Durduğu yerde felsefede durur,dini bilgiler başlar...
Bütün insanlar,dogmatik olarak Yaratanı, zihinlerinde yarartan tasavvur ederler. Tasavvur ettikleri Yaratanı kendi içerlerinde veya zihinlerinde, bedenlerinin dışında hissederler...
Mademki, herkes kendi bünyesi dışında Yüce Bir Varlık Hissetmektedir,öyleyse böyle bir varlık mevcuttur. Herkesin aldanmasına imkan yoktur.
İkincisi, hariçte varolan bu Varlığı, kendimizden daha mükemmmel ve daha kudretli olarak hissederiz.
Biz insanlar, kusurdan azade olmadığımız için KUSURSUZ VE MÜKEMMEL BİR VARLIĞI ZİHNEN İCAT EDEMEYİZ.
O mükemmel varlık bizzat varlığı ile kendini bize hissettirmektedir. Allah'ın Yüce Varlığı doğuşumuzdan itibaren ruhumuza yerleşmiştir.Bu yüzden Allah'ı inkar etmek mümkün değildir.Allah'a inanmayanlarda O'nu Hissederler...
Fakat, Allah'ın Nasıl bir şey olduğunu tasavvur edemedikleri için inkar yoluna saparlar.
Halbuki Allh'ın varlığı başka, Allah'ın Nasıl bir şey olduğu mahiyetinin ne olduğunu öğrenmek daha başka bir şeydir...
Bu Sorularında ardı arkası gelmez...
Benzetmeler elbetteki durumun basitleştirilmiş halidir. Ancak anlaşamadığımız nokta şu olabilir: Siz bilinen varlık dışında, üstün varlık olarak niteleyebileceğimiz, hayallerin ve bilgilerin ötesinde bir "şeyin" varlığından bahsediyorsunuz. Yani iddianız o kadar büyük ki... Eğer gerçekten dediğiniz gibi aşkın bir "şey" varsa bunun varolduğunu bilecek yetiye de sahip olmamamız gerekirdi. Eğer böylesi bir "şeyi" algılıyabiliyorsak, O zaten bir varlık durumuna gelmiştir diyebiliriz. Durum biraz karışık ama garip bir paradoks barındırıyor içinde.
YanıtlaSilGeleyim "eser-sanatçı" iddianıza. Siz bir öncül bilgi olarak sanatçının varlığını kabul edip, evreni bir eser olarak algılıyorsunuz. Lokomotif örneğinde de ben şunu anlatmya çalıştım; eser ve sanatçı bağlamı olmak zorunda değildir. Yani evren tek başına varolabilen bir eserdir. Aslında eser de değildir. Varolmuş bir şeydir. O sondaki linki de, zaten "evren kendi başına varolabilir, bir sanatçıya ihtiyaç yoktur" düşüncesini desteklemesi için koymuştum.
Felsefenin net sonuçları olmadığını söylemişsiniz. Evet bu doğru. Ancak felsefeyi sınırlandırmanız yanlış. Felsefe hayatın her alanında ve her anda işleyen bir mekanizmadır. Ve kimi durumlarda felsefe net sonuçlara ulaşır. İşte bu net sonuçlar bizlerin "durum", "olgu" veya "gerçek" dediğimiz koşulları içerir. Mesela "size ait olan bir şeyi, sizden izinsiz alan kişi, hırsızdır". Bu önerme hem mantık ilkeleri hem de felsefe alanında geçerli ve "gerçek" olarak nitelendirilen bir hale gelmiştir. Yani felsefe aslında akıl yürütmedir ve koşulsuz kabul edilen akıl yürütmeler "gerçek" durumuna gelir.
Buradan şuna varmak istiyorum: Felsefeyi sadece hayali ilişkiler kuran bir düşünce sistemi olarak görmemek gerekir. Elbet felsefi olarak net sonuçlara ulaşmak her zaman mümkün değil ancak kimi durumda bu mümkün. Örneğin; Kur'an'da insanın topraktan yaratıldığı söylenir. Ancak gerçekte insan evrilerek oluşmuştur. Eğer elimizdeki veriler çelişiyorsa, hatalı olan veriye sahip argünmanı yok saymak yanlış değildir. Bu ve benzeri bir çok örnek verilebilir. İşte buna dayanarak, Kur'an'ın önerdiği "tanrı çeşidi" olan Allah'ın gerçek olmadığını anlayabiliriz. Yani Kur'an'daki veriler ile gerçek hayatı karşılaştırıp, eğer Kur'an'daki veriler gerçek hayattaki bilgilere uymuyorsa, Kur'an'ın doğru olmadığına ve dolayısıyla Allah'ın olmadığına ulaşabiliriz.
Hemen şunu belirtmeliyim, Allah'ın olmaması demek, Allah'tan başka bir tanrı çeşidinin olmaması demek değildir. Allah ile tanrı birbirine çok karıştırılmaktadır. Bu başlıkta ( http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/04/allah-ile-tanrnn-fark.html ) bu konuya değindim.
YanıtlaSil"Aklın Durduğu yerde felsefede durur,dini bilgiler başlar..." demşisiniz. Buna katılmam maalesef ki mümkün değil. Dinin doğru olduğundan emin olmadan, akıl bitince din başlar diyemeyiz. Buna karşılık "Mademki, herkes kendi bünyesi dışında Yüce Bir Varlık Hissetmektedir,öyleyse böyle bir varlık mevcuttur. Herkesin aldanmasına imkan yoktur." demişsiniz. Bu aynen Kant'ın ileri sürdüğü iddiadır. Ahlak kanıtı olarak da geçmektedir bu. Ama böylesi bir düşüncenin bir kanıt olacağını sanmıyorum. Çünkü yaratanı tasavvur etmek dogmatik olarak kazandığımız bir şey değil, yetişme koşullarımızdan ileri gelen bir şeydir. Yani sizler çocukluktan beri bir yaratıcı fikriyle büyütüldüğünüz için, içinizde öyle bir tasavvur bulunmaktadır. Gelgelelim Allan ile tanrının farkını kavradıysanız şu başlığa da ( http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/04/bu-kadar-inancl-insan-yanlyor-mu.html ) göz atmanızı tavsiye ederim.
"Allah'a inanmayanlarda O'nu Hissederler..." demişsiniz. Bu iddianız yersizdir. Ben ve hatta ateist olan bir çok kişi böyle bir şey hissetmez. Ama inançlılar ısrarla inançsızların böyle bir his içinde bulunduklarını dayatırlar. Mesela biz de aynı şekilde sizin için aslında inançsız olduğunuzu ama inanmak istediğiniz için içinizde inanç beslediğinizi ileri sürebiliriz (http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/05/inancllar-ne-kadar-samimi.html )
Bu ve benzeri konular için temel şart Allah ve tanrı farkını iyi kavramaktır. Bu inançlılar arasında kavranması en zor farktır. "Ya Allah vardır, ya da başka hiçbir tanrı yoktur" düşüncesinin yanlış olduğunu anlamak şart.
Saygılarımla.
Benim tüm bu söylenenlere eklemek istediğim bir bilmece mevcut:
YanıtlaSilTanrı/Allah konusunda tüm varsayımlar kendisinin anlaşılmaz derecede karmaşık ve tahmin edilemez bir yapı olduğu yönündedir. Öyle ki bu karmaşık yapı sonunda mükemmellik noktasına ulaşmıştır. Ve yaratıcı hakim bilen vs. olarak konumlandırılmıştır. Kendisi insanlığı da yaratmıştır.
Bunun kendi içerisinde bir paradoks olduğu fikrindeyim. Bu kadar karmaşık bir yapıyı yaratabilmek için ondan daha karmaşık bir başka yapıya ihtiyaç vardır.
Tıpkı insan gibi karmaşık bir yapıyı yaratan Tanrı gibi. Nihayetinde bizi diğer canlılardan ayrı kılan tüm özellikler bizlere Tanrı tarafından bahşedilmiş kabul edilmektedir.
O zaman kendisine bu mükemmellik de daha mükemmel (aklın almayacağı demiştik ya) bir varlık tarafından bahşedilmiş olabilir. Varmak istediğim nokta şu ki aslında inancın bir "durma" noktası yoktur.
Ben sizlere hangi Tanrı diye sorabilirim. Sizler de bana "bizi yaratan, evreni yaratan vb. Tanrı" yanıtını verebilirsiniz. Ve muhtemelen dini insancı bütün insanların büyük çoğunluğu bana insan yapısının evren biçiminin karmaşıklığı hakkında yorumlar yapacaktır. Bu örnekler bir Tanrı'yı ispatlarmış gibi. Ben de sizlere "peki, yine bizim aklımızın almadığı daha büyük ve daha mükemmel bir varlık bizi ve evrenimizi yaratanı yarattıysa?" sorusuyla gelebilirim.
Bu bugün Allah olarak nitelenenen varlığın daha az yaratıcı olmayacağını kanıtlamayacağı gibi, tek ve her şeye muktedir olmadığını en azından düşündürebilir.
Bu da bizi benim takıldığım konuya getirir. Tanrı başka bir ilah tarafından yaratıldı ise, bu onun bizim yaratıcımız olduğu gerçeğini değiştirir mi? Onu daha az mı Allah yapar? Eğer öyle ise, tüm inanç sisteminde kocaman bir hata vardır. O da aslında bizi yarattığı düşünülen ancak kendisinin de bir yaratıcı olduğuna inanılan bir varlığın insan gözü ile o kadar da değerli olmadığı gerçeğidir.
Nihayetinde, sorun insandadır. Özgür irade ile karar verdiği sanılan insan, kendisine öğretileni sorgulayıp yukarıdaki soruya dürüst yanıt veremediği sürece tartışmalar ortadan kalmayacaktır.
Bana sorarsanız, insan Tanrı'dan evvel (var olması yok olması önemli değildir) her insanı sevmediği/saymadığı sürece Tanrı'nın varlığı yada yokluğu hiçbir önem taşımaz. İnsanı insan olduğu için sevebiliyorsak eğer, bir sonraki adıma geçme (ki bu doğayı sevme koruma olabilir9 hakkına sahip olunabilir.
Kısaca Allah sevgisi, yaşadığımız evrende öğrenmemiz gereken sevgilerin yanında belki de sıraca çok geridedir. Eğer var ise, sevgi de saygı da duymanın en kolay olacağı varlık için bu kadar tantana yaratmanın bir anlamı olmamalıdır. Düşünceme göre o kadar ulu bir varlık varsa bizim sevgimize de saygımıza da ihtiyaç duymayacaktır.
http://fitna.tr.gg/-Allah%26%23305%3Bn-Varl%26%23305%3B%26%23287%3B%26%23305%3Bn%26%23305%3Bn-Bilimsel-Ispat%26%23305%3B.htm
YanıtlaSilDikkat ettiğim bir şey var; inançsız kesimdeki insanlar kendilerini ifade etmek için ellerinden geldiğince bir şeyler karalarken, inançlı kesimdekilerin çoğu, kalıplaşmış, mantık hataları barındıran ve sadece uzun ve bizim istediğimiz cevapları baarındırmayan yazıları kopyalayıp yapıştırıyorlar veya link yolluyorlar.
YanıtlaSilMerak ettiğim bu inançlı kesimin, kendilerince bir fikirleri yok mu? Veya yaratıcılarını savunmak için kendileri bir şey karalamak istemiyorlar mı?
Sanırım bir yerlerde böyle hazır verilecek linklerin, cevapların olması bazı kesimler için yeterli ve iç rahatlatıcı. İşte bu niceliksel çokluğa dayanan güven hissini aşmalıyız.
"Ancak anlaşamadığımız nokta şu olabilir: Siz bilinen varlık dışında, üstün varlık olarak niteleyebileceğimiz, hayallerin ve bilgilerin ötesinde bir "şeyin" varlığından bahsediyorsunuz. Yani iddianız o kadar büyük ki... Eğer gerçekten dediğiniz gibi aşkın bir "şey" varsa bunun varolduğunu bilecek yetiye de sahip olmamamız gerekirdi. Eğer böylesi bir "şeyi" algılıya biliyorsak, O zaten bir varlık durumuna gelmiştir diyebiliriz. Durum biraz karışık ama garip bir paradoks barındırıyor içinde."
YanıtlaSil"Mevlana, olaylara, esyaya ve insana bir bütün olarak bakmanin önemini vurgular. Olayin sadece bir parcasini, esyanin tek bir yanini, varligin ancak bize bakan tarfini görmek, eksikliktir. Bu eksiklik bizi yanlis bilgilere ve dolayisiylada ahatali hükümlere götürür. Bu konu, görmeyen kimselerin fil tarifine benzer.
Mevlana bu ibretli olayi söyle anlatir:
Hindliler karanlik bir ahira bir fil getirip halka göstermek istediler. Hayvani görmek icin o kapkaranlik yere bir hayli adam toplandi. Fakat o kadar karanliktiki gözle görmenin imkani yoktu. O göz gözü görmeyecek kadar karanlik olan yerde ellerini file sürmeye basladilar. Birisi, eline filin hortumunu gecirdi, ''fil bir boruya benzer'' dedi. BAska birinin eline, filin kulagi gecti ,''Fil bir yelpazeye benziyor dedi''.Bir baskasinin eline filin ayagi gecmisti. Dedi ki: ''Fil bir direge benzer.'' Bir baskasi da filin sirtini ellemisti, ''Fil bir taht gibidir'' dedi. Herkes nersini elledi, nasil sandiysa, Fili ona göre anlatmaya basladi. Onlarin sözleri, görüsleri yüzünden birbirine aykiri oldu: Birisi dal dedi, öbürü elif...;
ALLAH (cc) kitabinin aydinligi olmadan, arayan ve inceleyen insan akli da böyledir. Gercekleri asla bulamaz. Ulastigi bilgiler, yarim yamalak, eksik, hatali ve gerceginden uzakdir.
"Aklın Durduğu yerde felsefede durur,dini bilgiler başlar..." demşisiniz. Buna katılmam maalesef ki mümkün değil. Dinin doğru olduğundan emin olmadan, akıl bitince din başlar diyemeyiz.
Göremediğimiz ancak varlığını bildiğimiz o kadar çok varlık vardır ki şimdi biz bu varlıklara aklımız ile ne kadar şekil verirsek verelim Anlamaya Çalışırsak Çalışalım doğruluğu kesin değildir... Biz insanlar, kusurdan azade olmadığımız için KUSURSUZ VE MÜKEMMEL BİR VARLIĞI ZİHNEN İCAT EDEMEYİZ.
Varın ispatı, yokun ispatından her zaman daha kolaydır. Bir elma cinsinin yeryüzünde bulunduğunu, bir tek elmayı göstermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddia eden kimse bütün yeryüzünü, hatta kainatı dolaşıp, ancak ondan sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkansızlık çapında bir zorluk demektir.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilThe Big Bang deneyinde gördük ki: Artık biz de bir galaksi yaratabiliyoruz. O zaman yeni allah (Bu isim özel isim olmadığı için büyük harfle yazmadım. Eski ahit dilinde ''tanrı'' ile ''allah'' kelimeleri aynı kökten türemişlerdir yani anlam olarak eşanlamlıdırlar.) biz mi oluyoruz? Öyleyse seçimler başlasın: melekler, cinler vesaire şeytan da hiç sevilmeyen ırkın başkanı olsun.
YanıtlaSilSadece kendi galaksimizde 400 milyar yıldızın (ki harun yahyacık hala 250 milyarda kalmıştır. 1980li yıllarda da 50 milyar yıldız olduğu biliniyordu. Buradan yola çıkılarak ayrıca harun yahyanın bizden kaç yıl geride yaşadığını da bulabiliriz) ve diğer galaksiler topluluğu içinde yaşan sınırsız sayıda gezegendeki başka yaratıkların bu galaksiyi yaratabileceğini ve kendi evrimlerini anlamak için üzerimizde yaptıkları deneyin bir parçası olarak tanrı yargısının oluşabileceğini hiç düşündünüz mü?
İlgili kaynak sayılabilecek, ''Tanrıların Arabaları'' adlı belgeseli izleyebilirsiniz. Belgesel sitelerde mevcuttur.
"Buna karşılık "Mademki, herkes kendi bünyesi dışında Yüce Bir Varlık Hissetmektedir,öyleyse böyle bir varlık mevcuttur. Herkesin aldanmasına imkan yoktur." demişsiniz. Bu aynen Kant'ın ileri sürdüğü iddiadır. Ahlak kanıtı olarak da geçmektedir bu. Ama böylesi bir düşüncenin bir kanıt olacağını sanmıyorum. Çünkü yaratanı tasavvur etmek dogmatik olarak kazandığımız bir şey değil, yetişme koşullarımızdan ileri gelen bir şeydir. Yani sizler çocukluktan beri bir yaratıcı fikriyle büyütüldüğünüz için, içinizde öyle bir tasavvur bulunmaktadır..."
YanıtlaSil"Yale Üniversitesi tarafından yapılan ve dünyanın en saygın bilim dergilerinden New Scientist'te yayınlanan araştırma insanın inanmaya duyduğu ihtiyacı ve bunun sebeplerini gözler önüne serdi. Araştırma insan beyninin Allah'a inanmaya programlı olarak yaratıldığını ortaya koydu.
Beynin, "beyin ile ruhun" birbirinden ayrı olduğunu düşünmek için programlı olduğunu gösteren araştırmada, beynin içinde Allah'a inanmanın gerekliliğini sağlayan bir gen olduğunu ortaya çıktı.
Bebekler ve çocuklar arasında yapılan araştırmaya göre, insan beyninin doğasında yaratıcıya inanmak var. Beyin "neden ve sonuçla" çalışma üzerine kurulu...
Araştırmaya göre, hiçbir din eğitimi almamış 6-7 yaşında çocuklar bile dünyadaki herşeyin bir nedeni olduğuna inanıyor. Taşların, nehirlerin veya kuşların yaratılmasının bir nedeni olduğunu düşünüyor."
siz, Ben Allah'ı Hissetmiyorum demişsiniz...
Doğrudur siz hissetmiyor olabilrsiniz...
Demek Durumunuz O kadar vahim !!(bence)
"...Örneğin; Kur'an'da insanın topraktan yaratıldığı söylenir. Ancak gerçekte insan evrilerek oluşmuştur. Eğer elimizdeki veriler çelişiyorsa, hatalı olan veriye sahip argünmanı yok saymak yanlış değildir. Bu ve benzeri bir çok örnek verilebilir. İşte buna dayanarak, Kur'an'ın önerdiği "tanrı çeşidi" olan Allah'ın gerçek olmadığını anlayabiliriz..."
Ve insanın Yaratılışına gelelim şimdi buraya satırlarca bunları yazmaktansa şu video'ya bi gözatmanız yeterli...
http://www.vidivodo.com/245136/muzaffer-karaaslan-yaratilis
“Yer ile gök birbirlerine yapışık idiler, sonra biz onları birbirinden ayırdık." (el-Enbiyâ, 31) mealindeki âyetin ifadesinden de, yaratılışın başlangıcında yerin ve göklerin beraber oldukları; sonra birbirlerinden ayrıldıkları anlaşılmaktadır.
Big Bang
http://tr.wikipedia.org/wiki/Büyük_Patlama
egosantriğin öyle içine batmışsınız ki; tüm canlılar sizin gibi. tıpkı sizin çocukluğunuz gibi geçti çocuklukları. ilişkileri tıpkı sizin gibiydi. ve sizin gibi olmayanlar ise; onlar insan bile değil. işte sizin beyninizin anatomisi.
YanıtlaSilşu anda mars'a gitsem, kendime nasıl bir yaşam koşulu yaratırım. öncelikle mars'ın atmosferini kirletmek zorundayım. çünkü atmosferi kirletirsem kirli hava bulutları kalınlaşacak ve yeterince sıcak olmayan ve olan sıcaklığını da gece koruyanayan mars'a gelen güneş ışınları gezegende daha çok nüfus edecektir.
sakallı celal'in dediği gibi: ''türkiye'de bilgililer sorumsuz, sorumlular ise bilgisiz.''
o yüzden bir şeyi kesin iddialarla yorumlamadan önce gerekli dökümanları bir araştırın. aksi halde bilgisizliğiniz baki kalır.
kaynak döküman olarak; BBC: Space belgeselini izleyebilirsiniz.
Bahsi geçen Yale Üniversitesi araştırmasını okudum. İlginç bilgiler verdiğine katılıyorum. Ancak arkadaşımızın iddiasını desteklemek için yanlış araştırmaya başvurduğunu düşünüyorum.
YanıtlaSilAraştırmanın içeriğini sizlerle kısaca paylaşmak isterim. Tümünü okumak isteyenler için linki paylaşacağım.
"Bebekler ve çocuklar üzerinde yapılan çalışma beynin zihin ve bedeni ayrı düşünmeye programlı olduğunu göstermiştir. New Scientists'in bu haftaki raporuna göre bu fark bizim (insanların) doğaüstüne inanmamızı, hayali arkadaşlar yaratmamızı ve tanrılar tasarlamamızı sağlamaktadır.
Diğer araştırmalar beyinlerimizin gelişmiş bir neden sonuç algısına sahip olduğunu, bunun da olmasa dahi heryerde amaç ve dizayn görümemizi sağladığını ileri sürmektedir.
7-8 yaşlarındaki çocuklar kayalar, nehirler ve kuşların belirli bir neden için yaratıldıklarına inandıkları gözlemlenmiştir.
Bu iki özellik bir arada ele alındığında beynin mükemmel bir şekilde tanrıya inanmak için programlandığı anlaşılmaktadır.
Çalışmalar insanların büyüdükçe, inancın ahlaki boyutuna daha fazla konsantre olduğunu ve doğaüstü ile daha az ilgilendiğini göstermiştir.
Bilim adamları ayrıca işler yolunda gitmediğinde doğaüstünün çekimine kapılmanın zorlaştığını, bunun belki de kriz zamanlarında dine dönüşün yoğunlaşmasını açıkladığını aktarmışlardır.
(...)
Richard Dawkins (Oxford Üniversite'si profesörü-İngiltere'nin en ünlü ateisti) bu sonuçtan memnuniyetini dile getirmiş ve çocukların gelişimi esnasında kendilerine aktarılan dini eğitimin bu özellik ile birleşerek inancı pekiştirdiğini söylemiştir.
Diğer bazı bilim adamları dinin atalarımızın hayatta kalmasına neden olduğu için yayıldığını ele almaktadır. Paylaşılan dini inanışlar, atalarımızın gruplaşarak avlanma,yem arama, çocuk bakma gibi ihtiyaçlarını karşılamıştır.
Buna rağmen,bunların hiçbiri inandığımız tanrıların yok olmadığı anlamına gelmemektedir.
New Scientist'in bu konudaki açıklaması:
" Araştırmaya katılan bilim adamlarının hepsi tüm bunların tanrıların varlığı yada yokluğu hakkında birşey söylemediğini, Ancak bir inancın doğruluğu yada yanlış oluşu insanların neden inandıkları konusundan tamamen bağımsız olduğunu vurgulamaktadır."
Bu durumda bu araştırmayı örnek veren arkadaşımıza bazı sorularım mevcut:
1. Tanrı bizleri inanacak şekilde yarattı ise, her tartışmada dünyadaki kötülüklere karşı "özgür irade"yi işaret ederken bir hata yapmış olunmalıdır. Sonuçta aslında tanrı o yada bu şekilde beyinlerimizi programlayarak 1-0 önde başlamıştır. Fikrinizi duymak isterim.
2. İnsan beyni sadece tanrıya değil, doğa üstüne de inanmak üzere yaratılmıştır. 30 yaşına gelmiş bir insan olarak karşınıza çıkıp tek boynuzlu atlardan bahsetsem, bunun normal karşılanmayacağı konusunda hemfikir olmalıyız. Peki hayali arkadaşı olan ve onunla masada konuşan bir genç görseniz, beyninin bu şekilde programlandığını mı yoksa psikolojik bir rahatsızlığı olduğunu mu düşünürsünüz?
3. Araştırmaya göre insanlar zor durumlarda tanrıya yönelme eğilimi içerisindeler. Bu durum aslında binlerce tanrı yaratmış olmalarını da açıklıyor. Ateşten, güneşe güneşten, insana (İsa yarı tanrıdır)... Şu an sığındığınız ve sizi rahatlatan tanrının beyninizin programlanması nedeni ile sizin bir çıkış noktanız olmadığını nasıl bilebiliyorsunuz?
4. Tanrı var ise, beyinlerimiz ona inanmak için programlı ise, bu durumda neden en başından bizleri sadece ona inanmak için programlamamıştır? (Bu soruya yanıtın Allah'ın işine karışılmaz gibi olacağını tahmin ediyorum.)
Kısaca aslında araştırmayı okurken dikkat etmediğinizi varsayıyorum çünkü tezinizden ziyade inançsız birinin tezini daha fazla destekler yönde. Yine de yanıtlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Makaleyi okumak isteyenler için: http://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-1136482/Brains-hardwired-believe-God-imaginary-friends.html#ixzz1ELkHMPGg
Öncelikle Benim (19) yazdıklarımın çok etkisiz ve TAM olarak izah edemediğimi ve Savunduğum Konunun Benim Yüzümden Dahada Yanlış Anlamanızdan Endişe Duyduğumuda belirteyim(Yani Benim Eksikliğim Sizin Mutlak Doğru Söylediğiniz Anlamına Gelmediği gibi Sizin Benim Yüzümden Haşa-Allah'ın Olmadığına Kanaat getirirseniz Bundan Ben Kendimi Mesul Görürüm ki Allah Korusun. Şunuda Belirtmeliyim ki ; ben ALLAH'ın varlıgı konusunda anladım kı; maksatlı bakan maksatlı gorür yani tabiata Allah yoktur'un delillerini bulmak icin bakarsan senin bu kanını guçlendirecek bulgulara ulaşırsın yine aynı şekilde Allah vardır ın delillerini bulmak için bakarsan o yönde görürsün.. fakat şöyle bir durum varki, Bedıüzzamanın söylemiyle: bir memlekette hindıstan cevizi varsa benim bir tane hindistan cevizi bulup sana getirmem buna ıspattır fakat yoksa senın bunu ıspatlaman icin o memleketin her mahallesini hatta her sokağını karış karış beni gezdirip bak burda da yoktur burdada yoktur diye göstermen gerekır.. yani Şunu söylemek istıyorum, insan doğruyu görmek istiyorsa objektıf bir bakış açısıyla bakarsa elbette görür ama hidayet faktörünü unutmamak gerekir, insan isteyecek ki Allah hidayeti nasip etsin.)
YanıtlaSilYazdıklarım %100 Doğrudur Demiyorum Yanlıştırda demiyorum sadece EKSİK Bu biraz benden birazda Anlatmaya Çalıştığım Konudan Kaynaklanmaktadır...
Bu Site Sayesinde, Araştırdıkça Daha Çok Tefekkür Ettiğimi bu bakımdan Sn.Hayyam Kardeşimize Teşekkürlerimi Sunar Bazen Hayırdan Şer, Şer Gözükenden Hayra vesile olabileceğini bir kez daha anlamaktaym.
1)
2)Hmm ;) Verdiğiniz Örnekler "beyninin bu şekilde programlandığını mı yoksa psikolojik bir rahatsızlığı olduğunu mu düşünürsünüz?"
Şimdi bu sorudaki art niyetinizi anlıyabiliyorum...
:Eğer Allah Tarafından dediğiniz gibi programlansaydı bunu bir sorun olarak hiç kimsa algılayamazdı...
Allahu Teala Eğer insanların %99 unu kör olarak yaratsaydı insanlar O yüzde 1'in Gözlerinde bi sorun olduğunu sanıp onları tedavi etmek isterlerdi.
Yani bu şelik programlanmadığını anlayabiliriz...
"hayali arkadaşı olan ve onunla masada konuşan"...
Karşılıklı Diyalog halinde olduğunu ve kişinin sadece bu yönü ele alınmdan bazı testlerle değerlendirilir,örneğin bedensel davranış ve zihinsel durumları gözönüne alınarak pek ala bu kişinin durumu tesbit edilebilir....
Siz burda heralde insanın,Allah'a ibade etmesini ima etmişde olabilirsiniz...
Size,Araştırmadan bahsesem konuyu daha iyi anlatabilirm umarım....
"Araştırmalar, dinî, manevî bir yolu takip eden insanların daha uzun ve güçlü bir sağlığa sahip olma ihtimallerinin etmeyenlere oranla, belirgin ölçüde fazla olduğunu gösteriyor. Dua, meditasyon, ibadet ve diğer ‘zihin-beden’ yaklaşımları tedavi etme süreçlerinde yararlı gözüküyor.
Kanada, Amerika ve sair Batı ülkelerinde yapılan 400 röportaj ve 1200’den fazla çalışma şunları gösterdi: İbadetine sık sık devam edenlerde, seyrek eden veya hiç etmeyenlere oranla gözle görünür oranda daha az hastalık karşılaşılıyor.
Kuzey Amerika’da ölümlere yol açan üç önemli hastalık -kalp rahatsızlığı, kanser ve hipertansiyon- dinî eğilimleri olan insanlarda düşük oranda görülüyor.
Özel veya bir cemaat içinde ibadet eden daha yaşlı yetişkinlerde ise az sayıda hastalık belirtisi, daha az sakatlık, daha az depresyona rastlanıyor. Bu hastalarda müzmin anksiyete (endişe hali) ve bunaklık oranının da aynı yaştaki sair insanlara göre daha az olduğu tesbit edilmiş bulunuyor.
International Journal of Psychiatry in Medicine’ın Şubat 2002’de yayınladığı yeni araştırmaya göre ise, inananların beraberce yaptığı ibadetlere sık sık devam etmeyenlerin kanser-dışı sindirim hastalıklarına yakalanma ihtimalleri iki kat daha fazla. Damar rahatsızlıklarından (kalp krizi ve felç dahil) ölme oranları yüzde 21, solunum hastalıklarından ölme oranları ise yüzde 66 daha fazla.
Bunların dışında, bu araştırma bir noktaya parmak basıyor: Dinin psikolojik faydaları giderek daha çok anlaşılıyor. Daha yüksek seviyelerdeki dinî inanç ve maneviyat strese karşı daha çok dayanıklılık, daha düşük seviyelerde anksiyete, daha iyi yetenekler, güçlü sahiplenme duygusu ve genellikle daha berrak, aydınlık bir hayat veriyor.
YanıtlaSilAraştırma sonuçlarına göre, şu prensipler rahatlıkla söylenebilir: Cinsel sapkınlığı ve zararlı maddeleri kullanmayı yasaklamalı. Kendisine tâbi olan insanlara zorluklar karşısında teselli verebilmeli. İbadet ve dua içeriyor olmalı. Cemaat ruhuna sahip bulunmalı.
İnancın Sağlığa Faydaları
Bu konu hakkında ise iki temel giriş kitabı var: The Handbook of Religion and Health (Din ve Sağlık Elkitabı) dinî pratik ve sağlığın bağlantısını araştıran çalışmalar arasında seçilmiş 712 sayfalık bir eser. God, Belief and Health (Allah, İman ve Sağlık) ise hastalık ve ölüm noktasında inançlı grupların diğerlerine göre daha iyi durumda olduğunu söyleyen uzmanların belki de en önde geleni olan Dr. Jeff Levin tarafından yazılmış.
Dr. Levin, araştırmasında şunu vurguluyor: Kendilerini bazı davranışlarından kısıtlayan ve sağlıklı bir hayat tarzını destekleyen dinî grup üyeleri daha az kalp krizi, hipertansiyon ve kanser riski taşırlar. Daha iyi, uzun bir ömre sahip olurlar. Alkol ve sigarayı yasaklayan, kısıtlı diyet uygulatan, evlilik dışı cinsel hayata müsaade etmeyen dinler, bu konularda avantajlıdır. Yine, ibadet için bir yere devam etmeden ve ibadet olarak birtakım bedensel aktiviteler yapmadan bu yarar sağlanamaz.
Dr. Levin, ‘Kuzey Amerika katilleri’ olarak bilinen üç hastalığı -kalp, kanser ve hipertansiyon- inançlı insanlarda inanmayanlara oranla daha düşük oranda rastlandığını tekrarlıyor. Meselâ, Yahudi kadınların, eşlerinin sünnetli olmalarından dolayı, rahim kanserine daha az yakalandıklarını söylüyor. Keza, sünnet olmayan Hindular arasında, rahim kanserinin, böyle bir hastalığa yakalandıkları hemen hiç duyulmayan Hint Müslümanlarına oranla oldukça fazla görüldüğünü belirtiyor.
Benzer şekilde, sabırlı, aceleci ve saldırgan olmayan, alkol kullanmayan, ibadet yerlerine düzenli biçimde giden mü’minlerde hipertansiyona bağlı ölümler yüzde 40 daha az görülüyor.
Bütün bunlarla birlikte, biliyoruz ki, iman ve ibadetin asıl gayesi, bizi Yaratan Rabbimize olan bağlılığımızı göstermektir. Bu araştırmalar ise gösteriyor ki, Rabbimiz bunun mükâfatı bu dünyada gönlümüze coşku, kalbimize huzur vermekle kalmıyor; aynı zamanda sağlığımıza sağlık katıyor!"
"BİLİM DÜNYASI ZİKRİN FAYDALARINI KEŞFETTİ
YanıtlaSilHollanda’da Van Der Hoven isimli bir profesör hastaları üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu Allah lafzını tekrar etmenin ruh ve beden sağlığına iyi geldiği tespitini yaptı.
Toplumsal ekonomik ve teknolojik yönden yaşanan hızlı değişim ve dünyevi kaygılarımız nedeni ile iç alemimizde oluşan maneviyat yoksunluğu; stres tansiyon, asabiyet gibi psikolojik sorunlara davetiye çıkarıyor. Bunlardan en yaygın görüleni ise halk arasında kaygı, gerilim ve sıkıntı hali olarak bilinen “anksiyete”
Günümüzde “küresel bir salgın” olarak nitelenen anksiyete durumunda, kişinin moral seviyesi en alt düzeye iniyor ve başına gelebilecek her şeyi en olumsuz yönüyle ele alıyor. Her an kötü bir haber alacak veya kötü bir şey olacakmış gibi hissediyor. Bu ruhsal belirtilere çarpıntı, nefes darlığı , terleme, titreme gibi bedensel belirtilerde eşlik edebiliyor. Yoğun anksiyetenin
Tedavisi için tıbbi ilaç ve nefes egzersizleri öneren Batılı uzmanlar, yaşanan maneviyat krizini
Atlatmak için şimdilerde farklı bir yönteme başvuruyor.: Zikir… Rabbimiz’e yakın olmamızı sağlayan zikrin diğer hikmetleri bilim dünyasının sıkı araştırmalarına konu oluyor.
El–Vatan isimli Suudi gazetesinde yayınlanan habere göre; Hollanda’da Van Der Hoven isimli bir profesör ; hastaları üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu Allah lafzını tekrar etmenin ruh ve beden sağlığına olumlu katkıları olduğunu buldu. Düzenli olarak Zikir ve Kur’an ile
Meşgul olmanın psikolojik rahatsızlıkları tedavi edebildiğini belirten profesör Hoven , üç yıl süren araştırmaları sonucunda ALLAH ism-i Şerifini tekrarlamanın kişiler üzerindeki müspet etkisini bilimsel olarak ispatladığını belirtiyor."
Allah'ı tanıyıp seversek, mutlu ve huzurlu oluruz. Bu da Allah'ın bizi sevmesine neden olur. Böylece içimiz rahatlar, huzur duyarız. Yüce Allah Kur'an'da "Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." (Rad, 13/28)
“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”
Duanın işe yaramadığının ispatı
YanıtlaSilİşe yaramamak bir yana, dualar ters tepti! 2005 yılında yapılan bir araştırmada, bypass ameliyatı olan hastalar 3 gruba ayrıldı ve ameliyat sonrası komplikasyonlar incelendi.
6 hastanede 1802 hasta üzerinde yapılan deneyde hastaların bir kısmına 'hızla sağlıklarına kavuşmaları ve hiç komplikasyon yaşamamaları' için dua edildi.
Aslında bu araştırmacılar arasında bilinen ve eski bir konu. Bir taraf duaların hastalıklara karşı etkili olduğunu ve anlaşılamayan gizemli bir mekanizmanın mevcut olduğunu savunuyor. Şüpheciler ise bunu kabul etmedikleri gibi yapılacak araştırmanın da para ve zaman kaybı olduğunu iddia ediyorlar.
Her yıl dünya genelinde bir milyona yakın kişi koroner arter by-pass ameliyatı geçiriyor. Gelişmiş tekniklere rağmen, hastaların önemli bir bölümü ameliyat sonrası ilk 30 gün içinde en az bir defa komplikasyon (tıbbi aksilik, yan etki, hastalık) yaşıyor. Pek çok hastanın ameliyat sonrası bu stresli dönemde sağlığa kavuşmak için kendi kendine ya da ailesiyle beraber dua ettiği biliniyor.
2.4 milyon dolar harcanan araştırmada da Amerikalı araştırmacılar rastgele seçilen hastalar üzerinde bu deneyi gerçekleştirdiler. Ameliyattan bir önceki gece başlamak üzere 14 gün boyunca bazı hastalara dua edildi ve hastaların iyileşme süreçleri incelendi.
Yapılan araştırmada hastalar 3 gruba ayrıldı.
1) 604 Kişi için dua edildi, ancak kendilerine dua edilip/edilmediği belirtilmedi. 315 kişide komplikasyon ortaya çıktı. (%52)
2) 597 Kişi için dua edilmedi, ancak kendilerine dua edilip/edilmediği belirtilmedi. 304 kişide komplikasyon ortaya çıktı. (%51)
3) 601 Kişi için dua edildi, ayrıca kendileri için dua edildiği de açıkça belirtildi. 352 kişide komplikasyon ortaya çıktı. (%58)
Sonuçlara bakıldığında görüldü ki, koroner arter by-pass ameliyatı sonrasında sıkıntısız iyileşme sürecine edilen duaların bir etkisi olmadı. Hatta dua edildiğinin bilinmesi de komplikasyon riskini arttırdı.
alıntıdır
Sayın JUFSERNOH'un araştırması Richard Dawkins'in Tanrı Yanılgısı isimli kitabında da yer alıyor. Richard Dawkins'in ateist oluşunu bir kenara bırakıp okuması mümkün olanlar için, tezler ve antitezler konusunda oldukça yardımcı olabileceğini söyleyebilirim.
YanıtlaSilYukarıdaki üç Adsız yorumcunun da aynı kişi olduğunu düşünerek umarım hata yapmıyorum. Yapıyorsam şimdiden özür dilerim.
İlk yorum için Sayın Adsız'dan sorduğum sorulara yanıt alamadığımı fark ettim. Sizin beni art niyetli olarak tanımlamanıza rağmen, sorularımda böyle bir niyetim olmadığını belirtmek isterim. Sizi ve inancınızı anlamaya çalışıyorum. Bir önceki yorumunuzda aktardığınız araştırmayı okumuş olmamın sebebi de budur. Sorduğum sorularda kelimelerle ifade ettiklerim dışında bir anlamda yoktur. Bu nedenle eğer isterseniz, sohbet havasında yanıt vermeniz, yeterli olacaktır. Açıkçası fikirlerinizi duymak istesem de fark etmiş olmalısınız ki, araştırmadan okumadan fikirleri kolay kabul edebilir bir kişiliğe sahip değilim. Bu nedenle sözlerinizin beni, isteminiz dışında inançsızlığa ittiğinden, lütfen endişe duymayın.
Kişinin görmek istediğini gördüğü fikrinize katılıyorum. Şüphesiz insanlar yaşamlarında fikirlerini destekleyici olayları seçmeye daha yakınlar. Bu da sizin inancınızla Tanrı gördüğünüz yerde benim görmememe neden olabilir. Örneğin bir kelebeğin kanatlarına bakıp, yaratanın sanatına hayran kalınabilir. Tıpkı evrime hayranlık duyulabileceği gibi. Burada fikirlerimi paylaşırken, Sayın Hayyam gibi kimseyi ikna etme çabası içerisinde değilim. Sadece anlama çabası içerisindeyim.
İnancın insan sağlığı üzerinde olumlu bir etkisi olabileceğini kabul edebilirim. İnsan; hayatının kontrolünün daha yüce bir gücün elinde olduğu fikrinden rahatlık duyacak, daha az stres yaşayacaktır. Dua ederek derdine derman bulabileceğine inanarak, belki daha az kederlenecektir. Depresyona girmesi zorlaşacaktır.
Ancak insan aynı zamanda hayatının akışını ellerinden kendi isteği ile bırakacaktır. Allah şifa verir diyerek doktora gitmekten kaçınan, rızkını verir diyerek durmaksızın çocuk yapan, çözümü bilimde değil şeyhlerde imamlarda arayan bir topluluk oluşacaktır. Belki dönüp dönüp başa geliyoruz ama bu, dünya düzdür ve bir öküzün boynuzları üzerindedir düşüncesinden çok da farklı değildir.
Bugün bilimsel veriler sonucu görüyoruz ki, insan vücudunu da zihnini de plasebo'lar (placebo farmakolojik olarak etkisiz, fakat telkine dayalı ve plasebo etkisi olarak da bilinen tedavi etkisini ortaya çıkaran bir tür ilaçtır.) ile daha iyi hale getirmek mümkündür. İnsan beyni kendi kendini "kandırma" özelliğine sahiptir. Bahsi geçen hastalıklar aynı zamanda önlem alınabilir, iyileştirilebilir nedenlerle oluşmaktadır. Kalp krizlerine sadece stresin sebep olduğunu iddia etmediğinizi biliyorum. Kişi beslenme alışkanlıklarını düzenleyerek hayatını bu yönde kolaylaştırabilir. Tıpkı erken teşhis ile birçok kanser vak’asında ikinci bir şans yakalayabileceği gibi.
Hastalıklar inançtan bağımsız insanı yakalarlar. Örneğin, inanan bir Hristiyan’la inanan bir Müslüman arasında yukarıda bahsettiğiniz sonuçlar açısından büyük bir fark oluşmayabilir. Belirtmekte yarar var ki örnek olarak gösterilen araştırmaların büyük yüzdesi batı toplumlarında gerçekleştirilmiştir. İslam aleminin bu konuda diğerlerinden daha kapalı, tartışmak istemeyen, yasaklayıcı bir tavrı mevcuttur. Ayrıca Hristiyan kiliselerinin araştırma kurumlarına yaptıkları milyonlarca dolarlık yardımlardan bahsetmek de yanlış olmayacaktır.
Bedıüzzamanın söyleminden bahsetmişsiniz. Bir memlekette olduğu iddia edilen Hindistancevizi benzetmenizin Allah olduğunu varsayıyorum. Üzülerek söylemeliyim ki, Tanrı’nın varlığına dair tek bir kanıt dahi yoktur Hindistancevizinden yola çıkarak anlatmaya çalışacağım. Bir ülkedeysek ve siz bana orada Hindistancevizi olduğu söylüyor ve elinizde bir meyve ile geliyorsanız, ilk önce elinizdekinin bir Hindistancevizi olduğunu ispatlamalısınız. Bu da elinizdeki meyve ile eş olan ve Hindistancevizi olduğu kanıtlanmış bir başka meyvenin aynı ortamda bulunması anlamına gelir. Sonrasında iki meyveyi alır, kabaca dış görünüşüne bakarız. Sonra her ikisini de keseriz, iç yapısına bakarız. Ondan sonra her ikisinin de tadına bakarız. Nihayetinde sadece biz değil, orada bulunan kişilerin tümü iki meyvenin aynı olduğunu kabul eder. İşte bu o ülkede Hindistancevizi olduğunun “belki” kanıtıdır. Belkidir çünkü eğer meyvenin o ülkede olduğunu değil yetiştiğini iddia ediyorsanız, en azından ağacını bize gösteriyor olmanız beklenir. Sonra benzer aşamaları ağaç için de yapar nihai kararımızı veririz. Demek ki maddeyle desteklense bile söylem her zaman gerçeği göstermez.
YanıtlaSilYine de inancın tamamen kötü olduğu gibi fikre sahip değilim. İnanç el değmemiş hali ile en fazla bir plasebo olabilirdi. Benim inanca dair kaygım ona insan elinin değmesidir. İnsan ve inanç yan yana geldiğinde ortaya tehlikeli bir ikili çıkar. İnanç teoride iyi olsa da pratikte iyilikten yoksundur. Bu cümlelerimi “inanç iyidir, İslam iyidir, onu bozan insandır” olarak nitelendirmeyin. Uygulanamayan her sistem geliştirilmelidir, değiştirilmelidir. Bazen daha iyisine ulaşmak için elinizdekinden tümü ile vazgeçmeniz gerekir.
öncelikle ilk yorumunuzdan başlamak istiyorum sayın Arzachel.
YanıtlaSilbenim din üzerine umduğunuz şekilde hiçbir araştırmam söz konusu değildir. benim araştırmalarım insanın psikolojik yapısının anatomisi, analizi ve davranışsal hareketliliğinin kökenleri üzerinedir. insanlığın hayatını etkileyen dinlerle ilgili ise ''dinlerin hangi şartlarda ve hangi gerekçelerle doğduğu'' üzerinedir.
sayın ''Adsız''a da cevap niteliğinde ufak bir şekilde özetleyebilirim. M.Ö'ki yüzyıllarda bilim ve bilgi revaçtaydı. anadolu'dan şimdiki rusya'ya, arap yarım adası'ndan mısır'a her yerde bilime ve bilgiye sevgi vardı. özellikle iskenderiye kütüphanesi en öncüleriydi. 10.000.000 kitabın olduğu düşünülüyor o zamanlar orada. ki bizim kaynaklarımızda bile kleopatra'nın kendisinin tarsus'a (şimdi mersin'in bir ilçesidir) gelip 200.000 kitabı iskenderiye kütüphanesine taşıdığı yer almaktadır. dünyanın yuvarlak olduğu ve güneşin etrafında döndüğü bilgilerinin, kuran'ın bunları ilk kendisinin söylediğini iddia ettiği gibi değil iskenderiye kütüphanesinde çalışan biliminsanları tarafından keşfedildiğini biliyoruz. tabi daha sonraları hem hristiyanlar ve müslümanlar tarafından da neden yakılıp tahrip edildiğini anlıyoruz böylelikle. konuya dönecek olursak, o zamanlarda insanlar bir şekilde ölümden sonra hayatın olmadığını (o zamanlar dinler yoktu ancak ''tanrı yargısının doğumu'' neredeyse insanoğlunun yaşıyla aynıdır, doğal afetler gereği ve insanoğlu her gelişen olayı ve süreci biri tarafından yapıldığını düşündüğünden dolayı) keşfetti ve büyük bir buhranın içinde buldular kendilerini. toplumsal çözülmeler, isyanlar, salıverilmişlikler arttı. artık hiçkimse günlük hayatını devam ettirmiyordu. felsefede dahi ''helenistik dönem'' bu süreçler devamında doğmuştur. Epiküros'un ''ölüm varsa biz yokuz, biz varsak ölüm yok'' sözü bu olaylara hitaben söylenmiştir. ekonominin böylesine durağanlaşması en çok ticareti yöneten o zamanların para-babalarını etkiledi elbet. ve öncelikle tarikatvari oluşumlar doğdu. varlığı tamamen gizli tutuldu. sonrasında ise süreçler kendiliğinden gelişti. ve böyle binlerce tarikatın doğmasından sonra dinler yavaş yavaş oluşmaya başladı.
benim dinler üzerine incelemelerim araştırmalarım (kanıtlara ve belgelere dayanan verilerle) bu yönde ilerler.
bunun dışında sayın ''Adsız''ın görecelilik üzerine herkes düşündüğünün ispatı üzerine kanıtlar üzerine yaptığı yorumu çok olumlu yorumluyorum. zira idealist bir insandan bu çok nadir duyulur. bu objektifliliğini taktir ediyorum ve devam etmek istiyorum.
ilk yorumunuzun son paragrafında islam aleminde böyle araştırmaların yapılmadığını belirtmişsiniz. işte benim eleştirim de bu yöndedir. sayın ''Adsız''ın da bunu bilmesini isterim. benim derdim din değildir. ben dinin insana enjekte ettiği nefret ve öfke ile ilgilenirim. doğurduğu şiddeti dile getiririm. dün üzerine bilgilerimi söylerim dinlemek isteyen de dinler. diğer yandan isteyen inansın beni ilgilendirmez. benim çok yakın arkadaşlarımdan müezzin olan da var, dinine bağlı imam çocuğu olan da tarikatlarda nufüs edip ibadet yapan da var. ancak islamın son derece içine kapalı ve kendine yönelik tehlike gördüğü her şeyi yok etme tutumu gözardı edilemez. avrupada din üzerine her türlü araştırma yapılıyor, eleştiri yapılıyor ancak inanan yine inanıyor. bunun yanında din üzerine inançsızlar inanalardan daha bilgili olduğu da araştırıldı amerika'da (kişiler arasında az da olsa müslüman da vardı). piyasada mevcut araştırıp bulabilirsiniz bunu.
...devamı.
YanıtlaSilbediüzzaman'ın yazdığı kitaplardan birkaçını tamamen okudum (ki islami bir inanca sahipken okuduğumu belirtmeliyim). kuran'da olduğu gibi o da sanskrit tekniğini kullanmış. okuduğunuz metni (atıyorum bir sayfayı) anlamak için saatlerinizi harcayabilirsiniz. konuşmalar zihninizi yorar ve uyuşturur. sözüm ona kuran'ı açıklamak için kitaplar yazan şarlatan said nursi tam aksine kuran'ın anlaşılmaz bir hal alması için olabildiğince uğraş vermiştir. onun devamı olan fethullah için de aynı şey geçerlidir. önemle vurgulamak isterim ki, kendimi müslüman olarak gördüğüm zamanlar dahilinde fethullah'ı ve said nursi'yi (ve benzer çoğu tarikatı) islama oldukça zararlı görüyordum.
kelebeğin üzerindeki simetrik görüntüye de değinmek isterim. inançlı insanlarda bu hep anlatıla ve yorumlana gelmiştir. bir diğer misal, insanoğlunun parmakizleri. insanı birinin yarattığını düşünürsek zaten aynı simetrik görüntüyü bir daha yakalayabilmesi zor olmaz mıydı? bir ressam aynı resmi bir daha yapmak istese aynısı değil o resmin kopyası olur ancak. diğer yandan her insanın doğumunun ve tüm insanlığın evriminin bağımsız ve dış etkenlerden müstakil olduğunu düşünürsek her insanın parmakizinin ayrı olmasının gayet olağan ve basit bir şey olduğunu anlarız.
teşekkürler...
Sayın JUFSERNOH, bir önceki yazımda imladan kaynaklı bir hata mevcut. Açıkçası sizin bahsettiğiniz araştırmanın Richard Dawkins'in kitabında da yer aldığını söylemek istemiştim.
YanıtlaSilSizin de yazınızda alıntı olarak belirttiğiniz deney Russel Stannard tarafından (İngiltere'nin en çok tanınan üç bilim insanından biri) başlatılmış. Büyük Dua Deneyi olarak da geçiyor.
Yeniden okuduğumda deneyi size ithaf etmişim gibi göründüğümü ben de fark ettim. Yanlış anlaşılmayı düzeltmek isterim.
Dinin insana enjekte ettiği nefret ve öfke hakkında söylediğiniz sözlere ise katılıyorum. Din ile bilim arasındaki çekişmenin aslında rasyonalizm ve hurafe arasındaki çekişmeden kaynaklandığı düşüncesindeyim. İnsanlar gerçeklerden ne kadar uzaklaşır ve kendi hatalarını daha yüce bir varlığın istekleri haline ne kadar çok getirirlerse, vicdandan uzaklaşmayı da o kadar kolay başarırlar. Bu nedenle dinlerin tehlikeli oldukları konusunda size katılmamam mümkün değil. Nitekim İslam sekülarizmi bir kenara bırakalım laikliği dahi hayata geçiremeyen toplumlarla doludur. Bu nedenle de insan hakları-kadın hakları dediğimizde Batı toplumlarından geride kalmıştır. Bir insanın tanrı adına bir diğerine yapabilecekleri geçmişten bu yana beni korkutmuştur. Korkutan bir tanrının varlığının milyonlarca insana neden huzur verdiği ise benim için bir muammadır.
saygılarımla,
evet, şimdi anladım demek istediğinizi. teşekkür ederim. araştırmak için not aldım.
YanıtlaSilaslında önemli olan bilime veya dini öğretilere inanmak değil. her ikisinde de nüfus edilse dahi arayışın ve gerçeğin peşinde olunsa yeter. çünkü daima bir arayışın peşinde olmak ve hiçbir zaman mutlak bir gerçek beklememek değişimi ve gelişimi sürekli kılar. ve hayatı bir üst düzey formda yaşama olanağı sağlar.
din -insanlara saygımdan ötürü- benim için değerlidir ama gerçek daha değerlidir.
yanılmıyorsam Sokrates'ten
sevgilerimle
admin bey yazınızdan anladığım kadarıyla arayışınız devam ediyor. Bu siteyi arayışınız sona erdiğinde, inancınız kesinleştiğinde açsaydınız daha iyi olmaz mıydı? Ya şu an ki görüşlerinizin yanlış olduğunun farkına varırsanız o zaman ne olacak?
YanıtlaSilAslında durum ifade ettiğiniz gibi değil sayın Adsız. Öncelikle ben agnostiğim, yani tanrının varolup olmadığının insan aklının bilemeyeceğini ama dinlerin insanların oluşturduğu sistemli efsaneler olduğunu düşünüyorum. Yani vardığım kesin yargılar var. Biri tanrı bilinemez, diğeri dinler yalan.
YanıtlaSilBuna göre dinlerin doğru olmadığına yönelik çalışmaları ve akabinde tanrı fikrine ilişkin -var ya da yok olması bir kenara- çalışmaları topluyorum bu blogda. İsim olarak "Tanrı var mı?" seçmemin sebebi içimde bulunduğum karmaşadan değil de, karmaşa içinde bulunan insanlara direkt isimle hitap edecek bir blog oluşturma çabasıydı.
Ayrıca blog tamamen didaktik bir yön sergilemiyor. Burada bir bakıma agnostik bir bireyin beğenilerini de görebilirsiniz. Mesela filmler var, animasyonlar var, şiirler, denemeler vs.
Anlayacağınız, blog hakkında kısmında yazdığım gibi ben burada sadece kendi fikirlerimi, görüşlerimi ve beğenilerimi ileri sürüyorum. Yanlış bildiğim bir şey elbette olabilir ama bilerek yanlış olarak göstermeye çalıştığım, çarpıttığım bir şey asla yoktur.
1. Tanrı bizleri inanacak şekilde yarattı ise, her tartışmada dünyadaki kötülüklere karşı "özgür irade"yi işaret ederken bir hata yapmış olunmalıdır. Sonuçta aslında tanrı o yada bu şekilde beyinlerimizi programlayarak 1-0 önde başlamıştır. Fikrinizi duymak isterim.
YanıtlaSil3. Araştırmaya göre insanlar zor durumlarda tanrıya yönelme eğilimi içerisindeler. Bu durum aslında binlerce tanrı yaratmış olmalarını da açıklıyor. Ateşten, güneşe güneşten, insana (İsa yarı tanrıdır)... Şu an sığındığınız ve sizi rahatlatan tanrının beyninizin programlanması nedeni ile sizin bir çıkış noktanız olmadığını nasıl bilebiliyorsunuz?
4. Tanrı var ise, beyinlerimiz ona inanmak için programlı ise, bu durumda neden en başından bizleri sadece ona inanmak için programlamamıştır?"
Bu Sorular o kadar zor değil ki ! ! !
Bu Soruları Cevaplamadan Önce Şunu Belirtiyim, yukarıda ki yazılarda Duanın işe yaramadığını hatta daha kötü sonuçlara varıldığı söylenmiş...
Burda Duayı yapanın ve Dua Biçimi(ilahi bir din mi ) etkili olduğunu belirtiyim.
Neyse pek üzerinde durmuyacağım nedeni "Benim oturduğum yerde çok yakın komşumuz olan Mehmet(50-60) abi Motor kazası geçirdi hastaneye kaldırdıklarında beyni çok fazla hasar gördüğünden vs. Hiç Müdahale bile etmemiş doktorlar sadece bi odada bıraktıydılar, komada eşi onu yalnız bırakmadı. Ardan bi kaç gün sonra Mehmet abinin Arkadaşları ziyarete gelip dua ettiler, Bi kaç gün sonra Gözleri Açılıyor fakat, bilinci yerinde değil. Bunun Üzerine doktorlar yattığı o odadan yan odaya aldlar.bayağı bi bilinçsiz olarak orda durdu, eş -dost Allah'tan umudu kesmedi...
biraz hafızası yavaş yavaş yerine geldi. Taburcu oldu. Doktorun verdiği bazı ilaçlar vardı başı Ağrıyor acı çekiyor. Hafızası az buz yerinde iken camiye gitmek istiyor ve gidiyor namazdan(hatta namazda demişti) baş ağrısı durduğunu fark etti.şimdi size bu masalmış gibi gelebilir ilk başta banada öyle geldi... Eğer samimiyseniz ben o kişinin Komada ve Ölüm tehlikesi olan o raporunu sizlerle paylaşabilrim...
Sounuza gelelim
1. sorunuzu tam anlayamadım.
4.sorunuz ise neden en başından beri kendisine inanmak için programlamamıştır. demişsiniz
ozaman bi anlamı olur muydu insanların iradeleri...
Eğer öyle olsaydı, cüz-i iradeden bahsedemezdik ki
O zaman herkes Allaha inanmış olacaktı ki Allahu teala istese zaten öyle programlayabilirdide.
Soru bu bakımdan anlamsız...
3.Şu tesbitiniz doğru.İnsanlar zor durumlarda Allahı daha çok hatırlyorlar. Önemli olan daima zor durumdada kolay durumdada yaratıcıyı hatırlamak..
bir ayet-i Kerimeyi paylaşayım,
"Sonra onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Bu da müminlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi. Allah işitendir, bilendir."(Enfal, 17)
"Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz."(Tekvir, 81/29)
ilk Ayeti ilk okuduğumuzda tam olarak anlayamıyoruz ne demek istediğini mecburen ki olması gereken tefsire bakılır,( http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=show_qna&id=23868 )
Bunu inanmayanlar istismar konusu edebilirler...
Ta ki;
Şu bilimsel bi araştırma çıkana kadar...
bilinçli olarak karar verdiğmizi düşünmemizden yaklaşık 6 saniye önce beyinde zaten karar verilmiş oluyor, sonrası bunun fiile geçmesi sadece.
ilgili video;
http://www.okyanusum.com/belgesel/6saniyeonce.html
izledikten sonra Allahu Tealanın Ayeti Kerimede Anlatılmak istediğini Daha iyi Anlıyoruz...
Sayın Lovecraft, ilgili araştırma insan beyninin tanrıya inanmak üzere programlandığı teziyle bizlerle paylaşılmıştı. Benim aktarmak istediğim sonuçların, beynin doğaüstü güçlere inanmak üzere programlandığını ve hep bir neden sonuç ilişkisi aradığını gösterdiğiydi.
YanıtlaSilBuna rağmen araştırma sonuçları iddiayı ortaya atan arkadaşımızı pek destekler gibi değildi. Ben ilk sorumda özgür iradeden bahsederken şunu sormak istedim. Tanrı'nın dünyadaki adaletsizliklere neden göz yumduğu sorusu uzun zamandır insanların kafasını kurcalamaktadır. Genelde inancı bütün arkadaşlarımız bu adaletsizliğin ve kötülüğün insan eli ile yapıldığını iddia ederler. Allah insana özgür irade bahşetmiştir.
Tanrı'ya inanmaya programlı bir beyin eğer Tanrı'nın varlığını ispatlıyor ise, bu aslında insanın özgür iradesi olmadığının da bir göstergesi olacaktır. İnanmamak da inanmak gibi bir seçimdir. Kaba bir tabirle Tanrı varsa ve bizi inanmamız için programladı ise, bize verdiği sınavda en başında kendisi hile yapmıştır.
Dördüncü sorum aslında birinci ile gayet doğru orantılı, sizin de ifade ettiğiniz gibi insan iradesi inancın büyük bir savunmasıdır. Ancak insan beyni programlı ise, özgür irade yoktur. Bu nedenle de Tanrı bizi direk kendisine inanmamız için programlasaydı, bugün sizinle bu konuyu tartışmıyor olurduk.
Aslında tüm bunlar için; inanan birinin yanıtı Tanrı'nın erdemine bizim aklımızın ermeyeceği yönünde de olabilir.
Ancak bir iddiayı bir araştırma ile desteklerken, önemli bilgileri konu dışında tutarak bir yere varılamayacağının altını çizmek istemiştim. Bahsi geçen araştırma inanan biri için Tanrı'nın varlığına bir işaret olmamalıdır. Çünkü kutsal kitapların söylediklerine bir anlamda karşıdır. Eğer kutsal kitapların söylediklerinden farklılık gösterenleri, bilim desteklediği için kabul edebiliyorsak, ki keşke edebilseydik, bu durumda inançlı birinin evrime de big bang'e de inanıyor olmasını beklerdik.
Sayın JUFSERNOH’un bahsettiği deneyin sonuçları ise, yakından izlenmiş ciddi bir çalışmanın ürünüdür. Duacılar üç kilise cemaatinden oluşmaktadır, Minnesota, Massachusetts ve Missouri. Kısaca ilahi dine mensup, inançlı kişiler tarafından gönülden desteklenmiş bir araştırmadan bahsetmekteyiz.
YanıtlaSilSizin verdiğiniz örnek, doğru yada yanlış olmasını göz ardı ederek, “tekil bir tecrübe” gibi görünmektedir. Bu gibi kişisel tecrübeye dayalı kanıtlardan belki binlercesi mevcuttur. Bazı insanlar reenkarnasyona da inanırlar. Bazıları tek boynuzlu atlar gördüklerini iddia ederler. Sizin bize aktarmış olduğunuz örnekten daha büyükleri de mevcuttur. Örneğin, Portekiz’de Fatima kentinde 1917’de 70.000 yolcunun hepbirlikte “güneşin gökyüzünden koparak aşağıdaki kalabalığın arasına girdiğini görmeleri” gibi ( http://www.sofc.org/Spirituality/s-of-fatima.htm. ) 70.000 kişinin aynı anda nasıl aynı halüsinasyonu gördüğünü açıklamak kolay değildir. Fakat siz de farkındasınız ki, güneş bu yolculuğu yapmış olsaydı, bugün siz ve ben yaşıyor olamazdık. Bilim bu nedenle sorularınıza yanıt vermekte insandan daha başarılıdır. Bilim ispatlar üzerine kuruludur. Mehmet Bey’in doktorlarının hata yapma olasılığını göz ardı ederek dua ile çözüme ulaşıldığını düşünmek bence yanlış olacaktır. Örneğin size kalp rahatsızlığı teşhisi konulsa ve by-pass yapacağız dense, operasyondan kaçınıp Tanrıya sığınacağınızı sanmıyorum. Üstelik Mehmet Bey gibi bir tecrübe yaşamış olmanıza rağmen.
Bu konuda son olarak söylemek istediğim, Tanrı’nın kişisel ihtiraslar ve ihtiyaçlarla edilen dualara yanıt vermesinin neden beklendiğini anlamakta da zorlanıyorum. Bir Tanrı var ise, sırf Mehmet Bey ölmesin diye kaderi değiştirmeyecektir değil mi? Tanrı tüm zamanları yönettiğine göre kimin öldüğü, kimin kaldığı ile zaten en başından ilgilenmiş ve onları bir sıraya sokmuştur. Kısaca Mehmet Bey’i kurtaran dualarınız değil sizin inancınıza göre daha vakti gelmemiş olmasıdır.
“Sonra onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Bu da müminlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi. Allah işitendir, bilendir."(Enfal, 17) Bu ayetin tefsirini de sizin verdiğiniz link’ten okudum. Savaş esnasında düşmanı yenen ordunun kendi ile övünmesini engellemek amacı ile inen bir ayet olduğunu anlıyorum. Yenen taraf için güzel bir tecrübe olduğuna katılsam da, ölen esir alınan taraf için pek de keyifli bir durum olmadığını düşünmeden edemiyorum. Benim şahsi fikrimi sorarsanız, beynin farkına varmasından 6 saniye evvel kararın verilmiş olmasını keşke örnek vermeseydiniz. Ayetle birleştirildiğinde bana verilen tüm kararların aslında Allah tarafından verildiğine inanıyorsunuz gibi bir izlenim verdiniz. Hatalıysam lütfen beni düzeltin.
YanıtlaSilTüm kararlar Allah tarafından veriliyorsa, en başa dönüp özgür iradeyi tartışabiliriz. Ancak bu bir kısır döngü yaratacaktır. Dilerseniz farklı bir yoldan ilerleyelim. Birini öldürüp öldürmeme kararını bu durumda Allah veriyor. Birine tecavüz kararını da öyle. Savaşlarda milyonlarca insanın perişan olma kararı da ona ait. Bu durumda kötülük insan eli ile değil, direk Tanrı eli ile geliyor. Böyle bir Tanrı’ya iyi diyebilmek, bana sorarsanız mümkün değil. Eğer inandığım Allah iyi değildir diyebiliyorsanız, bu örnekte benim açımdan herhangi bir sorun yoktur.
ustam hala burada olduğuna çok sevindim,bu örümcek beyinliler kapattı sandım siteyi
YanıtlaSilBen de seni gördüğüme sevindim ustam. Blogger genel olarak kapatıldı maalesef ki. Bununla birlikte ben de blogla ilgilenemedim özel sebeplerden ötürü. Sonuç olarak blog yayınına devam ediyor.
YanıtlaSilBlogtaki yazılar üyelik sistemi ile üyelerin mailine gelirse çok iyi olur diye düşünüyorum. Böylelikle tüm üyeler istifade edebilir. Malum her zaman bu site giremiyoruz. En azından yeni yazılar sebebiyle istifade edelim. Teşekkürler.
YanıtlaSilSanırım isteğinizi yerine getirebilecek bir uygulamayı başlatabildim. Sağ taraftaki e-mail kayıt kısmına üye olarak yeni yazılardan otomatik olarak haberdar olabilirsiniz.
YanıtlaSilTeşekkürler. Elinize sağlık.
YanıtlaSilArkadaşlar belki yeri değil ama bir ricam olacaktı. BECKETT ON FILM setinin türkçe alt yazılarını arıyorum. İnternetten aradım bulamadım. Yardımcı olabilecek kimse varmı. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilO setin türkçe altyazısının olduğunu sanmıyorum. Eğer dvd şeklinde elinizde varsa ve tabii ki ingilizce altyazı seçeneği varsa (dvd ile birlikte olan, ayrıca ingilizce altyazısı da yok sanırım), altyazıyı dvdden ayırmanın yolları var; onları uygulayarak altyazıyı ayırabilirseniz ve daha sonrasında bana yollayabilirseniz ben türkçeleştirmeye çalışırım. Hatta ingilizce altyazı bulabilirseniz, ki ben bulamadım, onu da elimden geldiğince çeviririm.
YanıtlaSilZaten bir ikisi hariç kısa filmler. En uzunu da zaten blogda var, buradan izleyebilirsiniz: http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/12/waiting-for-godot-samuel-beckett-turkce.html
Bircok sey okudum tanrinin varligini irdeleyen , acaba everenin nasil olustugu konusunda basit anlasilabilecek bir kaynak önerebilirmisiniz ? Madem tanri yok evren ve icindekiler nasil olustu ?
YanıtlaSilUral Akbulut'un yazdığı Evren nasıl oluştu?" adlı eser işinize yarayabilir. Henri Laborit'in yazdığı "Evrenin oluşumu" adlı eser de bir sonraki basamak olarak işe yarar.
YanıtlaSilBir agnostik olarak şu notu da düşmeliyim sanırım; bilimsel araştırmalar sonucu ulaşılacak sonuç, evrenin ve canlılığın tanrı olmaksızın da "oluşabileceği ihtimali"dir. Şimdilik, "şu şu bilimsel gerçekler ışığında tanrı yoktur" gibi kesin bir sonuca ulaşılması mümkün değildir. Tanrının yokluğundan ziyade, dinlerde anlatılan tanrıların varlığı irdelenirse, daha somut sonuçları olan dinlerin doğru olmadıkları gerçeğine ulaşmak daha kolay olacaktır.
Saygılarımla...
Bu arada eklemeyi unutmuşum; bu blogda da bu konu üzerine bir başlık var, isterseniz inceleyebilirsiniz: http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/12/evren-nasil-olustu-big-bang-nedir.html
YanıtlaSilöncelikle cevap icin tesekkür ediyorum. Vermis oldugunuz yaziyi okudum ama bilmedigim birsey bulamadim. Bu makale benim soruma cevap vermiyor.Önermis oldugunuz kitaplar`da icerik olarak bu makalenin genis bir halimi yoksa yaratilisa daha somut mantikli cevap veriyormu ? Ben almanyada yasiyorum ve burada cok fazla ateist alman var ve her tartismamizda konu yaratilisa gelince donup kaliyorlar va bu bilinmiyor veya bunu bilebilecek teknolojiye henüz sahip degiliz diye cevap veriyorlar. Burda komik olan bana tanrinin varligini ispat etmem gerektigini söyleyenler , yaradilisa gelince tezlerini ispat edemiyorlar.
YanıtlaSilRica ederim.
YanıtlaSilHiçbir bilimsel kitabın yaratılışa cevap niteliği taşıyacağını sanmıyorum. Önerdiğim kitaplar da yaratılışı ayırca ele alıp irdelemiyor, sadece bilimsel olarak evrenin varoluşunu anlatıyor. Zaten eğer bilimsel olarak evrenin kendi kendine varolduğunu gösterirsek, yaratılışa dair ayrı bir irdelemeye de gerek kalmaz.
Bununla birlikte yaratılış hipotezi bilimin inceleme alanından uzakta kaldığı için de bu konuyla ilgili bilimsel çalışmanın yapılmış olması pek mümkün değildir.
"her tartismamizda konu yaratilisa gelince donup kaliyorlar va bu bilinmiyor veya bunu bilebilecek teknolojiye henüz sahip degiliz diye cevap veriyorlar. Burda komik olan bana tanrinin varligini ispat etmem gerektigini söyleyenler , yaradilisa gelince tezlerini ispat edemiyorlar." demişsiniz ama tam olarak ne anlatmak istediğinizi anlayamadım. Siz evrenin ilk başlangıcı anında soru soruyorsunuz ve onlar da buna şimdilik cevap veremeyeceklerini çünkü bilmediklerini mi söylüyorlar? Siz de buna karşılık o halde bir yaratıcı tüm bunları başlatmış olmalı diyorsunuz ve onlar da bunun aksini mi ispat edemiyorlar? Ben böyle bir anlam çıkardım ama daha net anlatabilirseniz durumu sevinirim.
Saygılarımla.
Haklisiniz kendimi iyi ifade edememisim.
YanıtlaSilOlay Söyle ( klavyemde türkce karakter yok bazi kelimeleride dogru yazamiyorum )
Arkadaslarim kendi tezlerinin hakliligini ortaya cikarmak icin benim var oldugunu iddia ettigim tanrinin varolusunu ispat etmemi söylüyorlar. Bende bu konuda bircok acik ispat olacak sey cikartamiyorum ( yaradilis haricinde ) benim bu tikanikligim inanmamam icin bir sebep olarak görülüyor. Ancak yaradilisa veremedikleri cevap , onlarin bu tikanikligi onlarin inanmasi icin bir sebep olmuyor ( onlarin mantigina göre ) . Ben bir tanri olduguna inaniyorum , yaradilisi kendime böyle acikliyorum. Din konusundada bircok din ( basta müslümanlik ) kendine ait kutsal kitap dogrultusunda yasanmiyor sadece gelenek , göreneklere göre yasaniyor o sebeple , inanan gercek müslümanlari ayiklamaya kalksak zaten elimizde cok fazla müslüman kalmaz. Bütün dinlerin önerdigi ortak oldugu seylerden biri iyi bir insan olmak ( yalan söylememek ,hirsizlik yapmamak vs vs ) bende iyi bir insan olmaya calisiyorum . :)
"Zaten eğer bilimsel olarak evrenin kendi kendine varolduğunu gösterirsek, yaratılışa dair ayrı bir irdelemeye de gerek kalmaz."
demissiniz .
Kendi kendine varolmak ? hiclikden birsey varolabilirmiki?
Şimdi daha iyi anladım sizi.
YanıtlaSilNet bir cevap vererek başlayayım, evrenin tam olarak nasıl oluştuğunu bilmiyoruz. Big bang ile oluştuğu ortada ancak neden patladı, nasıl patladı, patlamanın ilk anlarında neler oldu, bilmiyoruz. Dolayısıyla sizin deyiminizle, evrenin varoluşunu bir tanrı başlatmış olabilir. Bu olasılığı reddetmek mümkün değil şu an için.
Ancak tanrı olmasaydı da evren kendi kendine oluşabilir miydi? Hawking'in geçenlerde yaptığı bir açıklama vardı, tanrıya gerek yok diye. Yeni kitabını okumadım henüz ancak anladığım kadarıyla kütleçekim kuvveti sebebiyle evren dışardan bir müdahale olmadan varolabilir diyor. Şöyle düşünün, elinizdeki bardağı bıraktığınızda bardağın yere düşmesi fizik kuralları erçevesinde gerçekleşir ve bir tanrı buna etki etmez. İşte aynı şekilde evren de bu şekilde oluşmuştur.
Peki evrendeki maddeyi sağlayan "şey" nerden geldi diye düşünebilirsiniz. Ancak bu noktada sağduyulu yaklaşımı bir kenara bırakmalı ve anlayış sınırlarımızı zorlamalıyız. Zira kütle denilen şey sıkıştırılmış enerji parçacıklarıdır ve sizim teorisine göre bizlerin maddeye yüklediğimiz anlamın ötesinde bir gerçeklik barındırmaktadır madde.
Diğer bir deyişle, evreni var eden enerji her zaman vardı ve her zaman varolacak. Madde, enerjinin başkalaşmış bir biçimidir. Enerji nerden geldi diye soracak olursanız da, enerji hep vardı derim. Bunun ispatını da şöyle yapabiliriz, herhangi bir enerjiyi yok edemeyiz, yok edemediğimiz için de enerjinin varlık ve yokluk durumları arasında geçişkenliğinin olmadığını kabul edebiliriz. Bir şey yok edilemiyorsa, her zaman vardır diyebiliriz.
Bu nokta da zamanın ne olduğu da ayrı bir tartışma konusu. Bizler evreni anlamaya çalışırken ilkel duyularımızla anlama çalışırız ve her bilgiyi bildiğimiz sanarak olaylara yaklaşırız. Oysa daha geniş bir düşünce barındırmalıyız.
Ben ne kadar anlatırsam anlatayım, eninde sonunda işin içine tanrıyı katmak isterseniz, rahatlıkla katarsınız. Ancak şunları sorarak, tanrı hakkındaki düşüncelerinizi sorgulamanızı önerebilirim:
Evreni tanrının yarattığını kabul etsek bile, bu tanrının iyi veya kötü veya mükemmel olup olmadığını bilebilir miyiz?
Evren denilen şey ve tüm yaşantımız, yaratılma ihtiiyacı duymayan gelişmiş bir ırkın deneyinin bir parçası olabilir mi?
Evreni yaratan tanrı varsa, bu tanrıların kaç tane olduğunu nasıl bilebiliriz?
Bu ve benzeri sorular neticesinde aslında tanrının basit ve içi boş bir tanım olduğu görülebilir. Çünkü tanrıyı kabul etmek anlayışımızın ötesinde bir varlığı kabul etmemizi gerektirir ve herhangi bir sorgulamaya tâbi olmaktan çok uzaktır.
Dolayısıyla tanrının yokluğunun mümkünatı üzerine araştırma yapmak değil de varlığının imkansızlığı üzerine araştırma yapmak daha iyidir zannımca.
tebrik etmek istiyorum çok güzel şeyler paylaşıyorsunuz.
YanıtlaSilÇok sağ olun. Keşke yeterli imkanım olsa da tamamen blog üzerine yoğunlaşabilsem.
YanıtlaSiltanrıyı dinler var etti , koşulsuz yönetilmemiz için. bize verilen metinlere uymamız , daha büyük bilgi kaynaklarına gerek duymamız için..ancak böle standartlaşabilir ve köle olabilirdik. harika bir site , emeğin ve yüreğine için.. sonsuz teşekkürler.
YanıtlaSilSonsuz rica ederim. Belirttiğiniz bu "köleleştirmeye" karşı mücadele etmek bence her bilinçli bireyin yapması gerekendir.
YanıtlaSilkullandığın nik manidar olmuş :))
YanıtlaSilumarım aramaktan yorulmazsın...
Çok teşekkürler . Çok yararlandığım bir blog olmuş . Belgeseller , filimler, ve yazılar hepsi içten bir teşşekürü hak ediyor. Yalnız olmadığımı ve olmadığımızı bilmek güzel bir his.
YanıtlaSilÇok rica ederim. Yalnız olmadığımızı bilmek oldukça hoş.
YanıtlaSilSevgili Hayyam, benim anlamadigim neden bu kadar aciklamak zorunda hissettigin. 'inancli' 'inancsiz' bu sadece seni baglar, neden kendini bu kadar savunma geregi hissediyorsun. bu senin tercihin nihayetinde, kimseyi baglamaz.
YanıtlaSilbana cok tuhaf geldi, belkide yasadigim ulkede bunlarin cok normal ve hosgoru ile karsilandigindandir bilemem ama yadirgadim ve acikcasi uzuldum.
sevgiler
Aslında çok güzel bir konuya değindiniz. Neden insanların inançlarını veya kendi inançsızlığımı açıklama gereği duyuyorum?
YanıtlaSilBurada öncelikle şu ayrımı yapmak gerekiyor. Ben 'din' karşıtıyım. Nihayetinde 'inanca' sahip birini tutup hayasızca eleştiremem. Günümüzde dini kullanarak politika yapan bir çok cemaat veya tarikat var. Ve benim gördüğüm kadarıyla din, gerici ve insan haklarına saygılı olmayan bir kurum. Dolayısıyla da içinde din barındıran bir yönetim benim ve ilerideki torunlarımın özgürlüklerini kısıtlayabilecek bir potansiyel barındırıyor içinde.
İkincil olarak da, Türkiye'de inançsızlara karşı kimi durumda ciddi bir hoşgörüsüzlük kimi durumda da yapay bir hoşgörü barındıran acıma duygusu besleniyor. Bir anlamda inançsızlık ahlaksızlık olarak görülüyor ve inançsız insanlardan uzak duruluyor. Birilerinin bir şekilde inançsızlığın etik olarak eksiklik barındırmadığını anlatması gerekiyor. Zaten ben de bu blogda hem dinin eksik yanlarını anlatıyor, hem tanrıyla ilgilenmeyi sevenlere kendi bakış açımı anlatmayı istiyor hem de inançsız bir insanın kendi beğeni ve dünyasını sunuyorum.
Önyargıları biraz dahi olsa gevşetmek benim için yeterlidir.
Sevgiler, saygılar.
sevgili hayyam,
YanıtlaSilama yine acikliyorsun ki. bence bunu yapmamalisin, zira yazilarin, paylasimlarin zaten bir cok seyi anlatiyor.
ayrica alttaki paragrafini ikiye bolmek gerek diye dusunuyorum.
senin fikrine ve gorusune saygi duyuyorum ve seninde ilk basta soyledigin gibi tartismak gibi bir niyetim yok. bunu beceremem bile .. fikir senin fikrin, dusunce senin dusuncen, yasam senin yasamin, saygi duyuyorum, ama senin blogunu takip eden 'inancli' biri olarak bende bunu senden bekliyorum : )
bir dine bagli olmaya bilirsin, ama olanlarida rencide etmemelisin bence ..
'Ve benim gördüğüm kadarıyla din, gerici ve insan haklarına saygılı olmayan bir kurum.'
---------
bu kismina full katiliyorum, insan yasadigi ulkede ozgur olmali, olabilmeli. hosgoru !!politikada renk olmamali .. demokraside renk olmamli . buna can-i gonulden katiliyorum .
'Dolayısıyla da içinde din barındıran bir yönetim benim ve ilerideki torunlarımın özgürlüklerini kısıtlayabilecek bir potansiyel barındırıyor içinde.'
----
gri kent'ten sevgi ile efendim .
Sevgili Lô - Lâ,
YanıtlaSilHer ne kadar nihilist bir tarafım olsa da bir şeyleri açıklama yapmadan 'bilgiççe' bir tavırla es geçemiyorum. Sonuçta ben şimdi ve ileride öğrenmeyi sürdürecek olan bir bireyim ve açıklama yapmanın benliğimden bir şey kaybettireceğini sanmam, hatta tersine açıklamalarımın beni yetkin göstermese bile, ki değilim, bana yararlı olduğunu düşünürüm.
Dine saygı kısmına gelirsek, inançlı olabilirsiniz elbette ki, ve bu sizin için bir eksiklik veya fazlalık değildir bence, ama neye inandığınız da önemlidir. Şöyle ki; benim karşıma çıkan din, inanmayanları aşağılayan, ilkel emirler içeren, ahlaken yanlışlar barındıran bir din ve siz de "ben buna inanıyorum o halde saygı duyun" diyorsunuz. Zannımca her inançlıya saygı duymadan önce neye inandığına bakmalıyız.
Örneğin; ben bazı insanların katledilmesi gereken, tecavüzü, gaspı, şiddeti hoşgören bir dine inansam ve sonrasındaysa sizden bu dine bağlı olduğum için saygı beklesem, mantıklı davranmış olur muyum? (İslam böyledir demiyorum, farazî bir dinden bahsediyorum.)
Bu bakımdan, isteğiniz sahte bir saygıysa elbette gösterebilirim ama samimiyet istiyorsanız düşüncelerim bunlardır. Ama asla bir aşağılama içermemektedir, sadece bir saptama yapıyorum din hakkında.
Saygılarımla.
Herseyden once ictenlige ve samimiyete onem veririm ben. Elimden geldigince rencide etmemeye calisirim. Bunlar kabulum ..
YanıtlaSilSana ve dusuncelerine, yorumlarina saygi duyuyorum .. Ama bazen de insani bir din, deyiminle kurum, mensubu olarak etiketlemesen .. ?
Neyse, dusunce ve paylasimlarini merakla bekliyorum.
Sevgiyle ..
Etiketleme değil de, kendini müslüman diye tanımlayan birine belli bir önyargıyla yaklaşma durumu bu.
YanıtlaSilAslında islamiyetin belli başlı emirleri vardır, ancak kimi müslümanlar, ki bunlar ılımlı müslümanlardır, bu emirleri gevşetip daha modern şekilde Kur'an'ı anlamaya çalışırlar ve kendilerine, aslında Kur'an'daki islamiyetle bağdaşmamasına rağmen müslüman derler. Ben ise biri müslümanım dediğinde Kur'an'daki müslümanlığı anladığımdan -oysa onların anlayışı farklı olabiliyor- ortaya anlaşmazlık ve etiketleme çıkıyor.
Saygılarımla.
Oysa ben sana hic bir onyargi duymadan yazdim ..
YanıtlaSilNeyse, uzatmiyorum.
Saygi ile ..
sevgili arkadaşım.
YanıtlaSilsana neden birşeyler söylemeye çalışma gereği duydum bilmiyorum. ancak yukarıda birçok kişinin sayfalarca yazılmış filozofca yazılarını tüm önyargılarıma rağmen anlamaya çalışarak ve üşenmeden okuduktan sonra aklımda tek bir fikir belirdi ve paylaşmak istedim oda şudur ki, inanç denen mesele zaten birşeye salt inanmakla ilgilidir.yani din olgusunun temeli senin herşeye rağmen dini bildirilere ne kadar inandığın değil, dinin sana bildirdiği yaratıcının varlığına inanıp inanmadığını ölçmek bir nevi test etmektir. Bu nedenle İslam inancında en büyük ve affedilmeyen tek günah Allah ı inkardır.geri kalan tüm meseleler o dine inananların değerlendirecekleri konulardır.Kısacası bu blogdaki tartışmanın bence din sahibi olanlarla yani Allah ın varlığına zaten inanmış ve iman etmiş olan, "tanrı varmı" sorusuna "varlığına tüm varlığımla inanıyorum" cevabını veren insanlarla değil, farklı biçimlerde inanmayan veya şüphe duyanların yani aynı soruya "tanrı yoktur" veya "olmayadabilir" cevabını veren insanlarla yapılması gerektiğini düşünüyorum.Aksi halde buradaki tartışmanın senin veya tartışmacıların açından müsbet yada menfi bir sonuca ulaşabileceğine inanmıyorum.Çünkü sonuçta Allah ın varlığını sana birşeyler anlatmak için bile olsa tartışmaya açan bir insan inanç sisteminin tam aksine tuzağa düşer,ve inandığı dinin emir ve gerekleri açısından çok büyük bir yanlışa sürüklenebilir bunun yanında sana anlatacağı veya ispatlamaya çalışacağı herşeye cevabının "ben bunu zaten biliyorum"olacağı için sana da herhangi bir şekilde aslında aradığını da düşünmediğim bir cevap buldurmayacaktır. Ancak aksine inançsız bireyler bunu tartışırlarsa hem çıkış noktası hemde üzerinde gidilen yol daha tutarlı olacak ve belki sonuçta keskin fikir veya inanç değişimleri yaşanabilecektir.Kişisel açıdan da ben inananların değil inanmayanların inançlarından şüpheye düşmesini tercih ederim.
Kişisel açıdan temennim ise sen ve senin gibi "düşünen" insanların "tek" doğruyu bulmasıdır.
Herkese selamlar. Blog harika olmus ve Tanrı sorgulaması Türkiye de dikat cekici bir konu oldugu icin düsünmek isteyen insanlar icin cekicilik saglıyor ama din ile alakası olmayan bi cok konuda inanılmaz paylasımlar var. Basarılı bir calısma tebrik ederim.
YanıtlaSilSimdi konuya dönelim; Din'e malesef islamiyet bakıs acısıyla bakmakla yükümlüyüz cünkü cocukluk dönemimiz cami itelemeleriyle veya hacı dedelerin zorlamalarıyla sekillendi. Bu konuyla baglantılı olarak da malesef din bu insanlar yüzünden berbat bir hale geldi veya soyle ifade edeyim tek yönlü zihniyet islamı ve diger dinleri mahvetti. Düsünsenize nice bireyler kabuslarında cehennemden bahsediyorlar... Bu cok üzücü. Kabuslar veya rüyalar düsüncelerin yansımasıdır ve bu insanlar bu korkularla yasamaya mahkum ediliyorlar. Din bakıs acısından uzaklasıp kitle kontrol ve tek yollu düsüncenin kapısı oldu.
İslamiyet hakkında bilgisiz inancsızlara göre bilgim daha fazladır bundan eminim. Allah inancıdan eger bahsedilecekse bence bu inanc deneyimlenmeden karsı cıkılması makul olan bir sey degildir. 5 vakit namaz kılan biriydim ve namazla ilgili harika seyler soyleyebilirim. Kuran ı da okudum malesef degisime ugramıs. Bu yüzden de artık inancı degilim. Hic bir tanrı ne kadar yüce olursa olsun bir cehennem yaratacak kadar gaddar 7 katlı bir cennet yaratacak kadar da adaletsiz olabilir. Peygamberlere vaat edilen ile mümin vaat edilen kıyaslandığında islam kıskanclgı kökeninde barındırır ki bu büyük günahlardandır. Cennet mutsuzlukların unutlmasını iceriyor ama ben sahsım adına konusursam üzüntülerimi ve pismanlıklarımı en büyüklerini bile tekrar ve tekrar yapmak isterdim. Bunlar benim kazanclarımdı. Mutlak mutluluk kavramı mutsuzluk olmadan cok yavan gözüküyor. Burda her inanan insanın anlamaktan aciz oldugu kılıcını eline alır ve kisisel sorgulamasızlıgını ve kabulleniciligini tamamlar. Fakat su vardır ki allah eger benim anlamaktan aciz oldugum bir mükafat sunuyorsa bana bu yaratıcı kibirle doludur, mutlak monarsi ilan eder. Bu acıkca kuran da var ama boyle bakıldıgı zaman bu diktaörlüktür ve ayrıca kibir de büyük günahlardan biridir. Bu durumda biz inanmadıgımızda cehennem e gitmekle tehdit edilmisiz. Bu hitlerin gaz odalarından farksızdır. Yaratılısta bize verilenle suclanıyoruz. Dusunmek yetisi ve bunun tembelligi dinde yan yana var olur. Bu var olus bir savası dogurur ve dinsel tacize ugramıs beyinlerin vericegi cevap bellidir. Bu cevap ta "cunku boyledir" dir. Kabullenisin tembellik oldugu an. Büyük günahlardan bir tane daha.
Yani kuran okuyun evet ama cennet cehennem olmadan veya dinde dusunce sucu olmadıgını dusunerek okuyun. Ben tek bir sonuca varbildim on emir de yazılanlar zamanla bireylere ve toplumlara uydurulmmus. Dedigim gibi tanrı eger cehennemi yaratmıs ve cenneti de 7 katlı yaratmıssa inanmayın o tarıya kibri kendi sonunu getirir ve bir tanrının intihar sebebi olursunuz. Eglenceli bi dusunce...
Sevgili müslüman;
YanıtlaSilDüşüncenizde büyük bir haklılık payına sahipsiniz, yani zaten inanan bir insan ben ne söylersem söyleyeyim inancından bir şey kaybetmez. Ama zaten bu blogun amacı arada kalan, dinin gösterilmeyen -hoş olmayan- taraflarını öğrenemediği için dini mantıklı bulan insanlara bir şeyleri göstermeye çalışmaktır.
Bununla birlikte inancın insanın yetiştiği topluma bağlı bir his olduğunu düşünüyorum. Yani inançsız bir toplumda yetişseydiniz böyle bir inanç barındırmayacak ve inanca bir değer atfetmeyecektiniz. Anlatmak istediğim biraz da bu aslında; yani inancınıza güvenmeyin. Elbette ki bu kökten inançlı biri için makul bir öneri değil ancak denemeye değer olduğunu düşünüyorum.
Son olarak inancı sadece tanrının varlığına inanmak olarak algılamamak gerekir. Çünkü inanç duyulan şey, kitabı olan ve belli bir mantık silsilesi içerisinde emirler, yasaklar barındıran bir din. Eğer bu dini sistemli ve tutarlı bir şekilde incelersek, ne kadar inanç duyulursa duyulsun, sağduyuya aykırı şeyler söylemesi halinde reddedebilecek anlayışa sahip olmalıyız bence.
Sayın Adsız;
Beğeniniz için çok teşekkür ederim, gerçekten bir işe yarıyorsa paylaştıklarım, ne mutlu bana.
Belirttiğiniz şeyler üzerine zaten bir şey söylememe gerek kalmamış; sevgili "müslüman"ın dediği gibi inançlı bir birey için bir anlam ifade etmese de, bu sorunlar üzerine kafa yoranların fark edebileceği eksiklikleri çok net bir şekilde dile getirmişsiniz.
Saygılarımla.
Ey burayı okuyanlar.
YanıtlaSilAslında ben site sahibine direk ulaşmak istedim ancak sonradan burada yazan herkesin de görmesini istedim.
http://www.sonsuz.us/node/3868
Burda benim "fikirlerim ve insan arayışım" adı altında bir yazım var. Bu yazı biraz farklı bir yazı. Biraz farklı birşeylerin derdinde. Tanrının ve tüm hayatın ne olduğunu farklı bir yoldan anlatmayı deniyorum.
Eğer bu yazı ve yazının içindeki konu başlıkları ilginizi çekiyorsa ve üzerine konuşmak istiyorsanız bana lütfen mail gönderin.
Orada yazanlar hayati şeylerdir, bunu dalga geçmek için söylemiyorum, orada yazanları anlarsanız hayatınızı kurtarabilirsiniz.
Bu mesajım ilk olarak site sahibinedir. Cevap verirse sevinirim. Diğer üyeler de (eğer dalga geçmeyeceklerse) yorumlarını bildirirlerse sevinirim.
Adresim: dm01@mynet.com
Merhabalar.
YanıtlaSilYazınızda bahsettiğiniz şeyler alay edilecek şeyler değil, sadece özgüven fazlalığı şeklinde bir sorun olabilir; ancak bunu da iyiniyetinizin bir göstergesi olarak sayarsak sorun kalmaz.
"Tanrı net olarak yoktur." sözüne katılmam mümkün değil. Devamında ileri sürdüğünüz bireysel tanrısallık iddiası gayet olasıdır ama bu kesin bir netlik demek değildir. Sizin görüşünüzle aynı olmasa da böyle bir yazı yazmıştım; http://tanrivarmi.blogspot.com/2011/01/gercekte-kime-tapiyoruz.html
Cinsellik kısmında beni rahatsız eden bir fikir yok ve hatta altındaki "İnsan hayat karşısında deliremediği için, yapa yalnız kalamadığı için, içindeki yoğun duygularla başa çıkamadığı için, cennetini kaybettiği için, dışardan sunulan hayatı yaşar." paragrafı da oldukça hoş.
Bebekler ve çocukları "kutsallaştırma" durumuyla ilgili tereddütlerim var. Zira tanrı yoksa, hayatın özüne ulaşmak için bilgelik yolunda yürümek şarttır ve bir kimse ne kadar çok yürürse bu yolda o kadar gerçeğin özüne ulaşabilir. Sırf toplumun içinde erimedikleri için bebekler ve çocukları yüksek mertebeye koyma taraftarı değilim sanırım.
Kadınlar özünde duygusuzlardır ama toplum onlara duygusal maskesini takıyor şeklindeki görüşünüz dikkate değer. Ama bununla birlikte annemizin hayatımızı katlettiği görüşü sadece geleneksel değerlere bağlı anneler için geçerlidir. Şöyle ki; aydın bir kadın ilerde anne olduğunda ve çocuğunu da bu aydınlık yolunda eğittiğinde, o anne için çocuğunu katletti diyemeyiz.
Aşağı yukarı görüşüm bu yöndedir. Görüşlerinizin çoğuna katılabilirim ama nüanslar elbette ki olacaktır. Şahsi görüşüm, çok fazla bireysel yaşantınızdan yola çıkmış ve bu yolda yürümüş olmanızdır. Ben de aynı şeyi yapıyorum ama elimden geldiğince bunu aşmaya çalışıyorum.
Saygılarımla.
Bireysel yaşantınızdan kaçmaya çalışırken hayat sizi oraya doğru acı bir şekilde itecek. Yazımı özgüven fazlalığı olarak değil de, epey dikkat çekici bir yazı olarak yorumladığınızda ve benim iddialırımı "acaba bu ne yaşamış da böyle konuşuyor" şeklinde yorumladığınızda, siz bu siteyi kapatıcaksınız. Veya adını değiştireceksiniz. Çünkü tanrı varmı yokmu sorusunun cevabını da alacaksınız, burda insanlarla birşeyler paylaşma ihtiyacınızı da aşacaksınız.
YanıtlaSilŞu haliyle benim yazım show dünyasının bir kurbanı oldu. Altına yorum yapıldı, saygılar denildi, mesafeli bir cevap yazıldı.
Sonuçta ben yorum istedim, o yüzden susuyorum. Hoşçakalın.
Bir çok şey yaşamış, hatta hayatın anlamını çözmüş dahi olabilirsiniz. Ancak yazınız maalesef ki bunları anlatmıyor. Şöyle de ifade edebilirim; acaba biz anlayamıyor değil de, siz anlatamıyor olabilir misiniz derdinizi?
YanıtlaSilAyrıca Nietzsche, Sartre, Camus veya Schophenhour gibi insanlar çok daha keskin düşünceleri çok daha güçlü bir şekilde ifade ettiler ve bunları okumama rağmen siteyi bu isim üzerine kurdum.
Nihilist yapıda oluşunuza anlam verebiliyorum ama siz, benim buradaki bir şeyler paylaşma ihtiyacımı aşmam gerektiğini düşünürken, sizin de yazılar yazarak insanlığı aydınlatma çalışmanızı anlayamıyorum. Belki de siz, kendi görüşünüzü yeterince benimseyemediniz. İnsanları neden kurtarmak, bir şeyler anlatmak ihtiyacı içerisindesiniz ki?
Son olarak mesafeli tavrım kötü bir mesafe değil, saygı dolu ve içten, olması gereken, bir mesafeydi.
Saygılarımla.
Yaklaşık 1 aydır -düzensiz bir şekilde- takip ediyorum blogu. Takip ettiğim bloglar arasında, en iyi 3 blog arasındasınız. Gerçekten amacı doğrultusunda çok güzel kaynaklara yer vermişsiniz. Kişisel yazılarınızı henüz oku fırsatım olmadı, ama en kısa sürede tüm blogu okuyacağım; tek ihtiyacım olan zaman, gerisini siz bu blogda yer vermişsiniz. Emeğiniz için teşekkürler.
YanıtlaSilEğer izniniz olursa bir kaç belgeseli -kaynak belirterek- kendi bloguma eklemek istiyorum.
Beğeniniz için gerçekten çok teşekkür ederim. Ve belgeselleri de tabii ki yayınlayabilirsiniz. Benim amacım bir tekel oluşturmak değil; aksine paylaştığım şeylerin daha çok insana ulaşması adına yayılabilmesini sağlamak.
YanıtlaSilcevremde bu tarz konulari konusabilecegim kimse yoktu. benim gibi dusunen ve aklimdaki sorulara kismen de olsa cevap verebilen bir blog buldugum icin cok mutluyum. ricky gervais in animals isimli showunun alt yazisini bulamiyordum. ve burada vimeo ya yuklenmis bi video buldum. acaba showun alt yazisi sizde var midir? nerden bulabilirim? yardimci olursaniz gercekten cok sevinirim. -ilke-
YanıtlaSilMaalesef ki Animals adlı gösterinin türkçe altyazısı mevcut değil; hatta ben ingilizcesini bile bulamadım. Buradaki video kısa olduğu için kendim çevirdim koydum. Gösterinin tamamını kim ne zaman çevirir bilemiyorum açıkçası.
YanıtlaSilo zaman sabirsizlikla beklemekten baska care yok. ilginiz icin tesekkurler. kolay gelsin... -ilke-
YanıtlaSilHer müminin yaradılışa, öte âlemin varlığı fikrine ve dinin emirlerine daha bir sıkı sarılabilmesi için sizin gibi anlamlı örneklere ihtiyacı var.
YanıtlaSilBen, inancını yaşama ve bu konuda tutarlı olma konusunda ortalama bir başarı tutturabilmiş alelade bir mü’mindim.
Ta ki, bir sizin, bir de size çok benzeyen adsız bir başka ateistin web sitelerini görüp inceleyene kadar...
Bana inanılmaz bir yaşama sevinci, tazelenmiş bir imân getirdiniz ve sisteme istemeden de olsa yavaş yavaş eklemlenmekte olan muhalif öfkeme yepyeni bir enerji dalgası kattınız.
İnsanlık tarihi boyunca bu dünyada inananlar kadar sizin gibi inanmayanların da olacağı, zaten bütün hak dinlerde bizlere defalarca bildirilmiş olan bir durum.
Bizlere birer ibret anıtı olarak lâzımsınız siz. Cennet inananlar için, cehennem de sizler için var.
Bu kalabalık tayfaya Türkiye'den de Hayyam katılmış, çok mu?
Bir Müslüman olarak, varlığınızdan dolayı size minnet borçluyum.
İyi ki varsınız ve iyi ki ben de bir Müslümanım.
Size ve hayatı yorumlama biçiminize baktıkça her akşam uykuya dalmadan önce yaratıcıya beni böyle yarattığı için gönülden şükrediyorum.
Hepinize çalışmalarınızda sonsuz başarılar dilerim Şeytan'ın sevgili askerleri...
Her türlü görüşe sonsuz! saygım vardır. Her dinden her felsefik akımdan insanla görüşürüm. Birşeyler paylaşırım.. Gülerim ve eğlenirim. Ayrım yapan insanlardan nefret ediyorum! 'Müslümanım' diyipte saygı duymayan ve dışlayan, ilişki kurmamızı engelleyen insanlardan nefret ediyor ve tiksiniyorum.. 25.09 tarihli Ahmet arkadaşın yazdıklarına tamamiyle katılıyorum! Benim de şu son bir yıldır kafamı fena halde kurcalayan bir konu. Gelecek ve geçmiş her türlü biliniyorsa neden ayaktayız? Dünyadayız.. En önemlisi YAŞAMAK ZORUNDAYIZ!!!
YanıtlaSilMantıklı bir cevabının olmayacağını düşünyorum. Varsa da bilmem.. Blogunuzun takibindeyim! Tesadüfi karşılaştım. Bilmem gereken şeyler var. Ve müslümanın, inanıyorum, evet. Sorgulayarak.. Belki ilmihal açıp okusam bu meraklar geçecek bilemem ama deneyeceğim bir gün... Yalnız size bir önerim var ki ŞİDDETLE BU 2 SİTEYE GİRMENİZİ istiyorum!.. Lütfen.
http://secretreality.org
ve
http://secretrality.blogspot.com
elimden geldiğince ben de takip ediyorum. Mutlaka bakın.
Son olarak sizden bir ricam olacak;
blog temanızın adını yahut linkini öğrenebilir miyim ?..
Dediğiniz sitelere şöyle bir baktım. Yanlış anlamadıysam Osmanlı hakkında bir şeyleri yanlış bildiğimiz ve aslında Osmanlı'nın olduğundan daha iyi durumda olduğunu anlatıyor. Açıkçası pek Osmanlı taraftarı değilimdir ama yine fırsat buldukça incelerim, belki bir şeyleri kaçırıyorumdur.
YanıtlaSilTemayı şu adresten bulabilir ve kullanabilirsiniz; http://www.deluxetemplates.net/2009/06/inove-blogger-template.html
3 hafta önce kuzenimle bir rakı sofrasında ''derin'' mevzulara dalınca bir anda ''wht the bleep do we know'' adlı filmi izle demişti..benden yaşça ve bilgice üstündür kendisi..benimde cevabım net olmustu: abi yapma,kendini yakmışsın beni yakma..bunu dememin dinle alakası yoktur..tamamen farkındalıkla alakalıdır..nasıl veya neden mi?? şöyle açıklamaya çalışıyım;bu düzen içersinde,düzenin kendi içersindeki mükemmel(bana göre iğrenç)hiyerarşisinde yine bu düzen içersindeki istek,zevk,arzu,acı,ızdıraplarla büyüyoruz ve kendi aciz hayatımızdaki hisler bunların dışına çıkamıyor..örneklemek gerekirse eğer doğmuş,büyümüş oldugumuz topraklarda ailelerin ortalama 50 çocuğu olsa,70 yaşındaki Ahmet dayının herhangi bir torunu ölse üzülür mü? hiç zannetmiyorum çünkü ortalama 1-2 günde bir yakın bir akrabası(oğlu,kızı,torunu,kardeşi) hayata gözlerini yumacaktır..fakat bugun her birimiz herhangi bir yakın akrabamızı kaybettiğimizde katlanılmaz acılar yaşıyoruz..bunun temel sebebi atalarımızın akraba kaybında duydukları acılardır ki bunlar da bize genler sayesinde aktarılmıştır..varmak istediğim nokta bizim bu hayatta nasıl mutlu olacağımız veya olamayacağımız bizle alakalı değil bizden önce süre gelen zamanlarda yaşanabilen veya yaşanamayanlarla alakalıdır..
YanıtlaSilBence dinde kesinle böyle birşeydir..tüm yazılanları okudum ve bir araştırmadan bahsedilmiş..insan beyni inanmaya programlı yaratılmıştır diye..saçma..insan beyni inanmaya programlanmamıştır,yüzyıllarca din vasıtası ile yaratıcı figürine o kadar bağlanmış,o kadar medet ummuştur ki o sonsuz güce sahip yaratıcıdan evrimleşerek dogmatik olarak inanmaya programlanmış durumu çıkmıştır ortaya..merak ediyorum din,kitap hatta insan tanımayan 150 kişilik kabilelerde yapılsa bu çalışmalar inanmaya programlı olma yüzdesi yüzde kaç olur acaba..muhtemelen yüksekte çıkacaktır çünkü onlarda kendilerince bir tanrı yaratıp onlara tapmış olabilirler ki bu çok normal..işte bu durum ben her ne kadar inanmasam da islamiyete inanan insanlara olan saygımın tam da temel noktasıdır..çünkü enerji esaslı bir yaşam sürdüğümüz dünyamızda insanoğlu her döneminde kendi enerjisinin yetmediği,yetemediği noktalarda kendisinde daha büyük bir enerjiye inanmak ve zamanla ona sığınmak ihtiyacı hisseder..kimi zaman bunlar inek kimi zamanda bunlar put kimi zaman da varlığını tasvir edemediğimizi,edemeyeceğimizi de bildiğimiz Allah kavramı olmuştur..fakat burda daha da farklı bir durum ortaya çıkıyor; madem Allah islamiyetle yaşayan insanlara(yukarıda böyle söylendiği için ve genel olarak islamiyete inanan insanların söylediğine göre) bu dünyada dahi daha mutlu,daha huzurlu bir hayatı Kuran sayesinde verebiliyor,o bahsettiğim 150 kişilik kabilenin veya onlar gibi olanların suçu ne? niye bu ayrımcılık ?? her şeyi bilen Allah neden böyle bir ayrımcılığa girmiştir ki kendisi Kuran da ayrımcılık yapmayın her insan insandır derken? başka bir soru madem insanoğlu yaratıcısı tarafından bir kulluk etme klavuzuna ihtiyaç duyuyor,neden ilk insanla beraber gelmedi bu klavuz ??? belki de ilk insan diye bir şey yoktur ondan olabilir mi ? değişik bir fikir :) konusup tartışmak lazım..
Kuzenime de söylediğim gibi farkında olmak bu alışa gelmiş olan düzende insanların korktuğu birşey..korkması normaldir de çünkü tüm hayatı boyunca inandığı ve hayatını o klavuz çerçevesinde yaşayan birisi için tüm bu inandıklarının gerçek olmadığı düşünmek bile insanın aklını başından alabilecek büyüklüktedir..
YanıtlaSilDiğer bir araştırmanın sonuçları da paylaşılmış..Kuran da bahsedilen hayatı süren insanların daha mutlu,sağlıklı ve uzun yaşadığı ile ilgili..çok normaldir bunun sebebi de Kuran da yazılan hayatın doğru bir hayat biçimi olmasıdır..inananlar orda olduğu için doğru olduğuna inanırlar fakat akıllarından doğru olduğu için orda yazılı olduğu gelmez.Kuran kelime olarak oku,düşün,sorgula dese de genel hatlarıyla bir beyin yıkama mekanizmasıdır..Kuran da olan herşey hayatta vardır,hayatın sırrı gibi cümleleri bir de tersten kurmak ve düşünmek lazım..hayatta olan herşey Kuran a yazılmıştır gibi??
Son olarak şunu belirtmek isterim tüm samimiyetimle,inanmak çok güzel bir şeydir..çok büyük bir ihtiyaçtır..ama maalesef bu tarz konularda konuştuğum çoğu insan neye inandığını bile bilmiyor..neye inandığını bilen ve hakkında konuşabileceğimi inandığım insanlar da elbet bir yerde ''Allah kudreti bizim aklımızın algılayabileceği bir kudret değildir'' cümlesini kuruyor..ve burada da benim için sohbet sona eriyor her seferinde...
Selam yine ben :)
YanıtlaSilRahatsız etmek istemiyorum fazla fakat sekmeleri nasıl yaptığınızı sorcaktım ? İsimlerini değişmem ve bikaç sekme daha açmam gerekiyor. Tekrar teşekkürler.. (edebiyat, videolar vs yazıyor ya)
Sayın Mühendis, belirttiğiniz fikirlere katılıyorum. Özellikle "Allah'ı aklımız almaz, o zaman sorgulamayalım." düşüncesinden ben de çok muzdaribim. Çünkü benim aklım onu sorgulamaya ermiyorsa, senin aklın nasıl erdi de onun varlığını ve birliğini anladın, hatta yetmezmiş gibi onun özelliklerini de kavradın? Kur'an'da yazıyor olması yetmiyor, çünkü Kur'an'daki çoğu şey yorumlanıyor. Yorumlanarak bu sonuca varılabiliyorsa, biz neden yapamayalım?
YanıtlaSilSayın Nil R.
Blogun taslağı üzerinde oynamak için de daha profesyonel yardım almanızı öneririm, zira ben de el yordamıyla yaptım bir şeyler.
Yaptığım şey: Yönetim panelinden, Tasarım'a gitmek ve oradan da HTML'yi Düzenle'ye gitmek oldu. Widget Şablonlarını Genişlet'in önündeki yere tik attım. Sonra da blogun anasayfasında ingilince olan kelimeleri ctrl+f'e bastıktan sonra aynen yazıp arattım. O xml kodunda karşıma çıkan arattığım o ingilizce kelimeleri türkçeleştirdim, o kadar.
Bu arada hayatımda ilk kez bir blog da yazı yazdım ve bundan sonra da yazmaya devam edeceğim gibi gözüküyor,çok teşekkürler böyle bir oluşum içerisinde olduğunuz için sayın Hayyam..
YanıtlaSilSormuş olduğunuz ikinci soru benimde aklımı çok kurcalayan bir sorudur ve sizin de bu konulara ne kadar objektif yaklaşmak istediğinizin,araştırmacı olduğunuzun benim için bir ispatıdır..Yine bilgilerim dahilinde(bunu her seferinde yazma zorunluluğu hissediyorum çünkü yanlış olma ihtimali halinde düzeltilmesini isterim) Kuran dan direkt olarak veya yorumlamalarla şu çıkarım geliyor önümüze müslümanlar tarafından(ki yukarıda bir arkadaş teşekkür bile etmiş);islamiyet süphesiz ki herkesin yüreğinde tam olarak hissedebileceği bir hidayet değildir..Allah a şirk koşanlar elbette ki çıkacaktır.. siz(müslümanlar) onları gördüğünüzde islamiyeti,imanı ve Allah ı anlatın onlara..onların hayatlarındaki acizliği gördüğünüz zaman kendi halinize şükredip,islama daha da sıkı bağlanacaksınız..gibi.. bu durumda hemen aklımda sorular oluşuyor;
1)Bu şartlar altında her şeyi bilen Allah yine benim ona inanmayacağımı da bilendir..peki neden ben?madem benim hayatım müslümanlarınkinin yanında aciz kalıyor,neden benim beynimi,yüreğimi,ruhunu sana koşulsuz şartsız inanacak şekilde yaratmadın müslümanlarda olduğu gibi?? her şey senin seçimindir gibi bir yaklaşımı olacaktır burada ki bence bu kolaycılıktır..annesi babası 2 yaşında vefat etmiş bir kız çocuğu dağ evinde yaşayan bir ateist aile tarafından evlat edinilse ne kadarı onun seçimi olur? herkesin hayatı bir değildir ve güzel olamaz tamam ama müslüman doğan hayata 1-0 önde başlarken müslüman doğmayanın 1-0 geride başlamasının adaleti nerededir???
2)Tüm hayatımdaki aşamaların(kaderimin ki kendisi de Allah tarafından biliniyor) beni getirdiği nokta beni Allah a Kuran a inandıramamasının da bir amacı olmalıdır..zira müslümanlar dünya üzerinde olan her bir olayın Allah yolunda bir hayır ile olduğuna inanır..benim ve benim gibi olanların durumumun hayrı nedir??
Bilmiyorum bir başlık altında tartışılıyor mu ama Kuran ın oluşum süreci,neden,nasıl oluştuğu,hangi kaynakları kullandı gibi sorulara cevap bulmak isterim..aklım bana Kuran bir yaratıcı tarafından gönderilmiş olamaz diyor ama Kuran gibi içerisinde doğru bilgilerin çok olduğu,üst düzey bir kitabin oluşum serüvenine, hangi aşamalardan nasıl geçtiğine cevap veremiyor...tabi bunlara cevap verebilmek için tahminimce çok iyi bir eski çağ tarihi bilgisine sahip olmak gerekiyor..bilenlerden ya direkt bilgi ya da kaynakça öğrenmek çok hoş olur..
Sayın Mühendis,
YanıtlaSilBuradaki oluşumun mükemmel olmadığının farkındayım ancak yine de elimden geldiğince, dilim döndüğünce hayata bakış açımı anlatmaya çalışıyorum. Ve gerçekten işe yarıyorsa bu (ki benim asıl amacım sorgulamak isteyen ama toplumsal baskı yüzünden buna teşebbüs edemeyen insanlara ulaşabilmek) çok mutlu olurum.
Sorduğunuz sorular gayet yerinde ve neredeyse benim esas sorularım diyebilirim. Bence cevabı bir nebze de olsa içinde barındırıyor: Bir yerlerde büyük bir tutarsızlık var!
Kur'an'ın oluşum sürecine ilişkin bir başlık mevcut değil; ancak sizin de belirttiğiniz gibi gerçekten objektif ve yeterli bir bir şekilde bakmak çok güç. Ancak şu başlık bir nebze iş görebilir belki; http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/08/kuran-nasil-degisti.html
Dip not: Yoğunluğumdan dolayı biraz geç gördüm ve geç cevap verebildim; kusura bakmayın.
Saygılar.
Sayın Hayyam,
YanıtlaSilÖncelikle kusura bakılacak bir durum yoktur ortada..aksine değer verip cevaplar verdiğiniz için teşekkür ederim...
Vermiş olduğunuz linki inceledim ancak orada üzerinde durulan konu,bugüne dek hiç değişmediğine inanılan Kuran'ın hangi evrelerde nasıl değiştiği yönünde..o bilgileri de öğrenmek faydalı oldu ancak benim asıl merakım Hz. Muhammed'in dağdan indiğinde elinde olan o dağınık haldeki bilgilerin nerelerden baz alınarak hazırlanmış olduğudur..sonuçta içerisinde belli oranda değişim olmasına rağmen(ki bunun kanıtı da yok ama) ana metin de bir şeylere dayanılarak hazırlanmış olmalıdır..nedir bu kaynak ?? İskenderiye kütüphanesinde yakılan geçmiş dönemlerin matematik,astroloji,fizik ve diğer bilgilerin karışımı mı,daha önce yine Allah tarafından gönderildiği iddia edilen diğer din kitapları mı???
Merhabalar.
YanıtlaSilKısaca, Kur'an'ın kaynağının Tevrat ve İncil olduğunu söyleyebilirim. En başta da dediğim gibi kapsamlı bir araştırmam yok bu konuda; ancak şu başlık ilginizi çekebilir: http://www.turandursun.com/index.php?option=com_content&view=article&id=486:muhammedin-ogretmenleri&catid=44:turan-dursun-makaleleri&Itemid=117
Öncelikle merhaba.. umarım yazımı okursunuz.
YanıtlaSilTanrı, yaradan, allah vs.. insanların asırlardır tapındığı kavramlar hep bir peygamber aracılığıyla insanlara hükmetmiş. Ne tesadüftür ki Meryem yalnızken vahiy geliyor..(?) Muhammed'e de öyle. Ve en garibide şudur ki Tanrı yarattığı insanlara akıl veriyor ve insanlara '' BEN SİZE AKIL VERDİM DÜŞÜNEBİLİN DİYE. ÖZGÜRSÜNÜZ! AMA BANA İNANACAKSINIZ.'' diyor. Ve insanlar düşünerek hareket ettiği herşeyden tabiri caizse öbür tarafta yargılanıyor. Düşünüyoruz.. inanmıyoruz ve cısss. Yada şöyle bir örnek vereyim.. ''ALLAH İNSANI KUSURSUZ YARATTI. '' diye bize aşılanıyor fakat doğuştan engelli biri olduğunda hani kusursuzluk diye sorulunca '' AH YAVRUM ODA AİLESİNİN SINAVI GARİP ALLAHIN HİKMETİ İŞTE'' cevabını alıyoruz. tamam bir kişiye sınav bin kişiye sınav... Peki ya sünnet? ''SÜNNET TEMİZLİK İÇİN YAPILIYORMUŞ HASTALIK OLMASIN DİYE'' yani bir nevi defolu doğup sonradan düzeltiliyor erkekler. Yahu çok gariptir müslümanlıkta dinde zorlama yoktur, hoşgörü vs uygulanması şiddetle şart koşulan şeyler şiddetle reddediliyor. Fakat insanların daha doğrusu çoğunluğun anlamadığı şiddetle reddettiği konu şu ki ateizm de bir inanç biçimidir. Akla ve özgürlüğe inanç! Aklı olan her insan zaten doğruyu yanlışı ayırt edebilir bunun için haram, helal, günah, sevap dayatmalrına inanması gerekmez. Başkasının malını çalmak kötü birşeydir. Canlılara zarar vermek kötüdür. Hayvanlara insanlara kötü davranmak yanlıştır. Gereğinden fazla tüketmekte kötüdür. Akıl bir insanın bunlara karar verebilmesinde yeterlidir.. HER İNSAN ASLINDA KENDİSİNİN TANRISIDIR.
@Hayyam
YanıtlaSilVermiş olduğunuz link tam olarak merak ettiğim sorulara cevap vermeye yönelik bir link,teşekkür ederim öncelikle...ikinci olarak size kişisel olarak sormak istediğim bir soru var..kendinizi bir yaratıcıya inanan fakat bir dine inanmayan bir insan olarak tanımlıyorsunuz,size bir yaratıcın olduğunu düşündüren,inandıran ögeler nedir???
@eda
Yazınızdaki sünnete olan bakış açısı gerçekten çok ilginç..erkeklerin defolu doğması..hemde hepsinin...söylediklerinize katılıyorum ve Turan Dursun un okuduğum yazısındaki son paragrafı eklemek istiyorum..
''Bunların ya da başkalarının, Kur'an'ın oluşması için Muhammed'e yardım etmiş, öğretmenlik etmiş olmalarını düşünmek akla uzak değil. Aklın ve mantığın kabul edemeyeceği şey, "Tanrı'nın, insanlara gökten mesaj göndermesi" ve bunun için şu ya da bu insanı aracı olarak seçmesidir. Bunu insan aklı değil, ancak, akılla ilgisi olmayan "iman" kabul eder.''
Selam Mühendis.
YanıtlaSilBu sefer doğru linki verebildiğim için mutlu oldum. Yalnız ben dine inanmayıp, bir tanrıya inanan deist biri değilim. Ben agnostiğim. Kısaca söylemek gerekirse, dinlerin ilahi olmadığını düşünüyorum; ancak din-dışı bir tanrının var olup olmadığının ise bilinemeyeceğini savunuyorum. Yani tanrı varsa da yoksa da bunu bilemeyiz, çünkü akıl ve mantık ilkelerimizi aşan bir çok durum olabilir.
Merhaba Eda.
Söylediklerinde haklısınız. Yazınızı ben okudum da, önemli olan sadece iman barındıran insanların okuması. Umarım onlar da okur.
Saygılarımla.
Şans eseri bu bloga girdim ve çok beğendim, ben aslında küçüğüm daha mesela çevremde bu düşüncelerimi konuşabileceğim bir tane bile arkadaşım yok, 8. sınıfa gidiyorum. Ama ailem sayesinde bir çok arkadaşımdan daha bilinçli yetiştim. Ve artık sürekli takip edeceğim bu blogu.
YanıtlaSilBu yaşta -ki aslında çok da küçük sayılmazsın- böyle şeylere ilgi duymak ve sorgulamak önemli ve zor bir meziyettir. Umarım bu bilinçliliğin tüm hayatın boyunca sürer.
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilBlogdaki tüm yazıları okumadım, kişisel görüşlerinizi bildirdiğiniz yazılar varmı onuda bilmiyorum.Ama Düşündüklerimden farklı bir blog olduğu izlenimini Hissetim.Daha da açıkcası sevmemin nedeni,Bir şeyi sorgulayan insan yada sorgulamak ve sorgulatmak için bir amaç yattığını hissetmemdir.
Sorgularken hep birşeylerden yola çıkıyoruz.onları ispatlarken olan/var olan nesnelerden örnek veriyoruz.
Birisi düşüncesine karşılık şöylebir Örnek vermiş;".Küçük bir örnekle başlayayım,elinize aldığınız bir taş..Onu tutup kavrıyorsunuz kaderi sizin elinizde,onu bıraktığınızda düşeceğini de biliyorsunuz.Benim sorum şu bu taşı bıraktığınızda düşeceğinizi bildiğiniz halde bu taşı bırakmanızın nedeni nedir? "
Bu örnekte elinde taşı tutan kişi Tanrı diye adlandırılıyor ve öyle gözlemlendirilirken,İnsanda taş diye tanımlandırılıyor.Tanrı o taşın düşeceğini yada düşmeyeceğini biliyor, Peki ya İnsan ? Ayrıca burda insanı "Taş" örneği ile örneklendirmekde pek uygun değil,bence. Taş düşünemez,hareket edemez ve ne yapacağını bilemez. "taş" yerine bence bi insan koyalım. Birde ÖRNEĞİ ŞÖYLE UYARLAYALIM;
yanınıza bir insanı alın ve onu bir birine yakın sayılabilecek iki uçurumun kenarına getirin.Ona oradan gösterdiğiniz şekilde atlamasını gösterirseniz bir zarar gelmeyeceğini ve engelleri kolaylıkla aşacağını gösterin.ve öğretin. Şimdi onakarşı tarafa geçmesini söyleyin bakalım Sizce sonuç ne olur? düşer mi? düşmez mi? seçim İnsanın.
Ben şöyle düşünüyorum. Evet inançlar konusunda ve hayatımızdaki olaylar ve olay bütünü hakkında düşünmek ve soru sormak gereklidir. Bunları örneklendirmekteispatı güçlendirir ama bu örneğin yaşadığınızla olan paralel nesne uyumuna bağlı. taş ve Düşmesinin bilinmesi örneği. tanrı insan ve dünya sorgusuna uyan bir paralel nesne uyumu yok.
Sorgularken gösterdiğiniz örneklerde bu uyum yoksa sorguya cevapta bulunmaz.
teşekkür ediyorum.
https://twitter.com/#!/Anuskayevski
Merhabalar.
YanıtlaSilAslında yazınızın ana fikrini oluşturan 'doğru örneklendirme' fikri gayet yerinde ve haklıdır. Ancak bunun iki taraflı olduğunu da hatırlatmam lazım. Gerek tanrının varlığı, gerekse de yokluğu dile getirilirken buna dikkat edilmelidir.
Bunun yanı sıra, dinlerin sunduğu tanrı anlayışının dışındaki bir tanrı anlayışını tartışmak zordur ve böylesi zor bir alanda hatalar yapılması kaçınılmazdır. Benim şahsi görüşümün özeti şudur: Dinlerin tasvirlediği bir tanrı anlayışı -ve pek tabii dinler- doğru değildir; ancak bunların dışında, yaratıcı bir tanrının varlığını ya da yokluğunu bilemeyiz.
Şimdilik, kesin bir cevap olmasa da uslamlanabilecek tek cevabın bu belirsizlik olduğu kanısındayım.
Saygılarımla.
tekrardan merhabalar,
YanıtlaSil" Gerek tanrının varlığı, gerekse de yokluğu dile getirilirken buna dikkat edilmelidir." derken bunu söylemenizi gerektiren bir şey yazdıgınızı dşünmyorum. Yani bahsettiğim olgu sadece gördüğüm yazıyla ilgili düşüncelerimdi. Tanrının varlığı yada yokluğu hakkında bir tartışmada değildi cümlelerim.
içinizden geldiği için söyledi iseniz " Gerek tanrının varlığı, gerekse de yokluğu dile getirilirken buna dikkat edilmelidir." cümlesini. "dikkat edilmeli" konusu, saygı gösterilmeli olarak değğiştirilmeli,bence.Bu konuda ben saygı gösterdiğimi düşünüyorum. Çünkü benim inancıma göre TANRI yoktur.ALLAH vardır.Ama konu bir konuda tartışıyorsak(fikirlerimizi sunuyorsak) empati kurmak lazım diye düşünüyorum.
fikirlerimce,
düzeltilmişi bu metin..
YanıtlaSiltekrardan merhabalar,
" Gerek tanrının varlığı, gerekse de yokluğu dile getirilirken buna dikkat edilmelidir." derken bunu söylemenizi gerektiren bir şey yazdıgımı dşünmyorum. Yani bahsettiğim olgu sadece gördüğüm yazıyla ilgili düşüncelerimdi. Tanrının varlığı yada yokluğu hakkında bir tartışmada değildi cümlelerim.
içinizden geldiği için söyledi iseniz " Gerek tanrının varlığı, gerekse de yokluğu dile getirilirken buna dikkat edilmelidir." cümlesini. "dikkat edilmeli" konusu, saygı gösterilmeli olarak değğiştirilmeli,bence.Bu konuda ben saygı gösterdiğimi düşünüyorum. Çünkü benim inancıma göre TANRI yoktur.ALLAH vardır.Ama konu bir konuda tartışıyorsak(fikirlerimizi sunuyorsak) empati kurmak lazım diye düşünüyorum.
fikirlerimce,
"Gerek tanrının varlığı, gerekse de yokluğu dile getirilirken buna dikkat edilmelidir." cümlesini. "dikkat edilmeli" konusu, saygı gösterilmeli olarak değğiştirilmeli,bence."
YanıtlaSilBen kesinlikle "dikkat edilmeli"yi kastettim. Sonuçta entellektüel temelde bir tartışma yapılacaksa rasyonel sebebi tartışmalı olan "saygı"yı cümleme eklemeyi doğru bulmam. Tabii sahte saygı ve ahlak nutukları çekmeyeceksek.
"Çünkü benim inancıma göre TANRI yoktur.ALLAH vardır."
Bu çok yanlış bir bakış açısı. Şöyle örnekleyeyim: "Benim inancıma göre cep telefonu yoktur; Nokia vardır." demek gibi bir şey. Yani Allah da şimdiye dek ileri sürülen tanrı figürlerinden sadece biri. Tanrı, allahtan daha geniş bir anlamı ifade ediyor: Allah Kur'an'daki bilgilerle sınırlıyken, tanrı çok daha geniş bir düş alanına hitap edebiliyor.
Şu başlığı inceleyin isterseniz: http://tanrivarmi.blogspot.com/2010/04/allah-ile-tanrnn-fark.html
Şu önceki konuda tartışmak istemiyorum. çünkü kafam karışık ve burada tam olarak hissetiklerimi yansıtamıyacağımı düşünüyorum. Ama aklımı kurcalayan bir yer olursa tekrar dönmeyi düşünebilirim. ki cümlelerimi bence diye bitirmişim.
YanıtlaSilAslında tabirinizi şöyle genişletelim soyut somutu kapsar oluyor. Cep telefonu bana belli bir şeyi çağrıştırmazken işlevi ve görevi anlatır. aranır, mesaj atılır vs. Ama Allah diyince bir şekilde hissedilen ve birazdaha somutlaştıran bir algı geliyor.
Buna görede:
"Çünkü benim inancıma göre TANRI yoktur.ALLAH vardır." dedim. Çünkü benim inancıma göre Allah herşeyin Başıdır. mutlak başlangıç ve bu inanca görede tanrı Allah'ı kapsamaz.
bunun içinde :
"Çünkü benim inancıma göre TANRI yoktur.ALLAH vardır." cümlelelrini kullandıım.
ayrıca verdiğiniz linki okudum. Ama yanlışınız var diye düşünüyorum Allah'u teala bir kalıp halinden ibaret değildir. Allh'ın zati ve subuti sıfatları vardır ve bu sıfatların içerdiği kavramlar tanrının içerdiği üstün kavramdan daha geniş bir küme hatta en geniş kümeyi temsil eder.
" Allah'u teala bir kalıp halinden ibaret değildir. Allh'ın zati ve subuti sıfatları vardır ve bu sıfatların içerdiği kavramlar tanrının içerdiği üstün kavramdan daha geniş bir küme hatta en geniş kümeyi temsil eder."
YanıtlaSilBu ifade kesinlikle doğru değil. Yaratıcı gücü olan herhangi bir tanrı pekala allah ile aynı sıfatları taşıyabilir. Ancak allah o sıfatlar dışında bir özellik taşımaz. Örneğin allahın pedofili olduğunu düşünmek saçma ve mantıksızdır. Dolayısıyla allahın belli bir varlıksal sınırı vardır. Ancak pedofili bir tanrı profili çizilebilir. Çünkü yaratıcı güce sahip olan tanrının özelliklerini bilemeyiz ve dolayısıyla en kapsayıcı tanım o belirsiz tanrının tanımıdır.
Sanıyorum ki önyargınız, tanrının sadece iyi özellikleri barındırabilen bir varlık olduğu önkabulünüzdür.
Haklı olduğuma inandığım bir konuda hakkımı savunamayacak kadar yorgunum, haklı olduğunuzu düşündüğünüz(bence) bu konuda tezinizi çürütmek için(kendi tarafımca)uğrarım. :)
YanıtlaSil''İnsanı yüzüstü bırakmak tanrıya mahsustur.''
YanıtlaSiltivitin dikkatimi çekti ve beni bu siteye kadar getirdi. Tanrı insanı hiçbir zaman yüzüstü bırakmadı,bırakmaz.
tanrı var evlat! kitabı o gönderdi. kitap değişmedi, değişmeyecek. son peygamberi (mustafa=seçilmiş) o gönderdi. ve sen, bu kadar bilgi yığının altında ezilme. tüm samimiyetimle söylüyorum; islamiyet başlığı altındaki yazıları ağlayarak okudum. bu kadar ilmine rağmen nasıl yanlış anlayabilirsin bu yüce kitabı? ben inanıyorum ki, tanrının varlığına inanıp, peygamberi kabul edip, kur'an'a iman ettiğin zaman benden ya da bir başkasından daha iyi müslüman olacaksın. hangi başlığına nerden başlayıp ne yazayım evlat?
ben seni sevdim. o yüzden bu kadar üzülüyorum. inandığım rabbim, sana hidayet nasib etsin. tanrıyı bulduğunda, sorgulamayı bırakacağından korkma.
Merhabalar.
YanıtlaSilBir çok kişi bana, "Senden çok iyi müslüman olur." dedi bu zamana kadar. Doğruyu söylemek gerekirse, bence de ben iyi bir müslüman olabilirdim.
Ancak 'fıtrat' üzerinden konuşmak gerekirse, benim fıtratımda yeterli inanç mefhumu yok ne yazık ki. Hal böyle olunca da müslümanların inanç ile kabul edebildikleri herhangi bir şeyi ben mantık çerçevesinde değerlendiriyor ve o çerçevenin dışına çıkıldığı taktirde reddediyorum.
Ben agnostiğim. Bunun kısa açıklaması şu: İlahi olduğu söylenen dinler, insanlığın kültürel evrimi neticesinde ortaya çıkmıştır, yani gerçek değildir; ancak bu dinlerdeki tanrı tasvirinin dışında bir yaratıcı güç olabilir. Yine de insan bu din-dışı yaratıcının olup olmadığını bilemez. Yani aslında ben tanrının olup olmadığının bilinemeyeceğini savunuyorum. Haa, içimdeki hissi sorarsanız, bence tanrı yok; ancak bu da, demin bahsettiğim mantık çerçevesinin dışına çıktığı için 'bilinemez' demek en makul çözüm geliyor.
Benim için samimiyetle üzüldüğünüze dair bir şüphem yok. Gerçeğin bilgisini haiz olduğunuzu düşündüğünüz için ve benim bu hakikatten uzak bir yaşam sürdüğümü düşündüğünüz için haklısınız da üzülmekte. Ancak, iyi bir birey olmama rağmen, sırf tüm samimiyetimle tanrıyı sorgulayıp, daha sonra da bana verilen akıl ile (ki asla bir isyan hali veya ego sebebiyle tanrıyı karşıma almadım) dini inceledikten sonra 'yanlış sonuca' ulaştım diye tanrının beni ölümden sonra cezalandıracağını sanmıyorum. Eğer tüm bunlara rağmen, bendeki iman eksikliği ve yanlış sonuca yönelmiş olmam sebebiyle bir ceza verecek bir tanrı varsa da, mantığım o tanrının yeterince iyi olmadığını söyler bana.
Zahmet edip tüm samimiyetinizle bana bir şeyler anlatmaya çalıştığınız için çok memnun oldum. Dini kabul etmediğim için öfkeyle veya daha vahimi, yapay bir içtenlikle benimle konuşanlardan olmamanız sevindirdi beni.
Saygılarımla.
bu agnostik halin ne zaman başladı? önceden senin için bir tanrı var mıydı? ailenden mi geliyor bu halin? merak ettim bunları. biraz anlatır mısın?
YanıtlaSilGençliğe geçiş döneminde kafamda soru işaretleri oluşmaya başlamıştı, felsefeyle ilgilenmeye başlayınca da o yıllar, kafamdaki soruların zaten önceden başka insanlarda da olduğunu anladım ve benim tamamen mantıklı bulduğum fikrin agnostisizm olduğunu gördüm.
YanıtlaSilÇocukken tanrıya inanırdım. Ailem ortalama müslümanlardır. Dindar veya muhafazakar değillerdir.
Açıkçası benim seçimimi irdelemeniz gayet güzel, ancak sosyal sebeplerle bir tercih yapmadığımı kısa yoldan söylemeliyim. Dinin içeriği mantıklı gelmediğinden ve bir çoğunu bu blogda anlatmaya çalıştığım sebeplerden ötürü böyle bir seçim yaptım.
Meraba.
YanıtlaSilÖncelikle umarım bu kadar uğraştığına değmiştir, yaptıklarımızın bir anlamı vardır, bir nedenimiz vardır.
Okuyabildiğim kadarıyla blogunu beğenip takdir etmekle birlikte küçük bir hata fark ettim, belirtmek istedim:
11. boyutu anlamak olayı hikayeymiş, ben de bir ara heyecanla okuyup anlamaya çalışmıştım ama fizikteki yaygın 10 boyutlu sicim teorisini içermiyormuş aslında. Bilim adamlarının tartıştıkları teoride 3 uzay ve 1 zaman boyutunun üzerine eklenen 6 boyut da ilk 3'ü gibi uzaysalmış. Bu boyut olaylarını anlamak eğitimini alanlar için bile çok zormuş, eğitimsiz kafa yormaya bile değmezmiş. Bu adamın ise amacı çok satayım, popüler olayımmış.
Hayırlı geceler kardeşlik, Allah'ın (c.c.) nuru yüzünden eksilmesin.
Ayrıca kişisel yazıların da çok güzel olmuş.
YanıtlaSil"Bunun yanısıra değinilmesini istediğinizin bir konuyu belirtip veya aklınıza takılan ya da benim aklıma takılması gereken bir soruyu sorabilirsiniz."
YanıtlaSilÖzenilerek hazırlanmış, değerli bilgiler içeren bloğunuza harcadığınız emek için teşekkürler.Yazıların hemen hemen yarısını keyifle okudum ya da göz gezdirdim.Eksik bulduğum, konunun sosyolojik, politik ve ekonomik yönlerinin sanki es geçilerek sadece felsefi bir tartışma olarak görülmesi.Saydığım şeylerden dolayı marxist bir yaklaşım arayışı içinde olduğum sanılmasın.
Tanrı kavramı ve din kurumunun tarih boyunca geçirdiği evrim, ve bu evrimin neye hizmet ettiği belki de, mutlaka, altı çizilmesi gereken bir konu bana göre. Kitlelerin tahakküm altında tutulmasına, baskı ve sömürünün bir aracı olmasına pek değinmemişsiniz.
Kesinlikle haklısınız.
YanıtlaSilTanrı ve din çok geniş çaplı konular. Genel olarak felsefe ve psikoloji ağırlıklı bilgi birikimine sahip olduğum için bu bakımdan konuyu irdelemek daha keyifli geliyor bana. Ancak bu sebeple benim bir çok eksiğimin olduğunun da farkındayım.
Aslında blogu okuyan insanlardan da çeşitli araştırma yazıları alma veya buna benzer çalışmalar yapma fikrim var. İstediğim kadar zaman bulamıyor ve yeteri kadar güncelleyemiyorum blogu. Bu da haliyle biraz sıkıntı oluşturuyor. Hep kafamda bir şeyler dolanıyor ama gerçekleştiremiyorum.
Bu blog gerçekten güzel. Ben orjinal Kur'an analizininde bu blogta olmasını isterim. Sonra iş dil analizlerine gelmek zorunda kalacak tabi. Buda biraz çaba ister. Ama güzel bir blog olacağı kesin. Kelimeler önemli. İnsan kelimelerle anlaşıyor, kelimelerle öğreniyor. Kur'an'da bu konuda detaylı bir analizde mutlak surette şart. Bu analizin insana yeni bakışlar açmasıda mümkün.
YanıtlaSilBurada Kur'an analizini paylaşayım bakalım ne yorumlar alacağım.
YanıtlaSilBölüm 1)
Dil : Kur'an'ın dili arapça olarak günümüzde hala devam ediyor. Ama açık şekilde arapça olduğunu simgeler tarafı yok. Arapça olarak ifade edilen kelime çevirisinin dahi yanlışlığı açık. Arabiyyen şeklinde geçen kelimeye bakın, birde iyyen diye geçen (Ör. Nebiyyen) diğer kelimelere bakın, nasıl oluyorda ilişkisiz mealleniyor bunu anlayamadım. Ayrıca iki farklı yazım "arabiyy" olarak alınıyor. İki farklı harfe (Y) aynı harf adı verilerek aynı kelimeymiş gibi gözüküyor. Ayrıca biri biyyen, biri biyyun. (Yusuf 2. Arabiyyen-Fussilet 44 Arabiyyun) Kur'an'da harf şekillerinden tutun, harekelerine kadar bir ilişki, bir düzeneğe göre gidiş açıkken nasıl bu kaos doğmuş anlamaya çalışıyorum. Ve bazen ilahiyatçılardan şüpheleniyorum.
Kur'an harf şekillerine bakın. Birde seslendirmelere bakın. Tek Noktalı, çok noktalı ve noktasızlara dikkat edin. Harekelerin şekillerine dikkat edin.
Kur'an'da şekillerle seslendirmenin dengesizliğini farkedeceksiniz.
Üç benzer harfler : Be-Te-Se ve Cim-Ha-Hı harflerine bakın. Bunun dışında başka üç benzer harflerde meydana gelebilir. Şekiller benzer ama seslendirmede bir ilişki yok. Bu şekiller nasıl oluşturuldu? Neye dayanarak oluşturuldu? Eğer bir ilişki düşünüldüyse seslendirmede neden bu ilişki yok.
Tahmin yaparsam be-te-se harflerini dudak ünsüzü ve seslendirmesi benzer çalışan b-m-p olarak düşünebiliriz.
Çift benzer harfler : Tı-Zı, Ayn-Gayn, He-Te, Dal-Zel...... Yine şekiller benzer
ama sesler uyumsuz. Bunlar erkek-dişi harf adınıda alabilir. Bu harflerde seslendirmesi benzer çalışan sert ve yumuşak ünsüzleri ifade edebilir. (d-t, f-v, g-k gibi)
Aklıma harflerin seslerinin kimyası geliyor. Ses nasıl oluşuyor. Sesler hangi maddeden oluşuyor diye sorular sorsak Kur'an'dan buna bir cevap çıkar mı acaba?
Kimyanın adına, türüne göre uyum sağlayan kavramlar oluşturulmuş olabilir mi?
Harflerin şekilleri bile bir bilimsellik ifade edebilir.
Harften Harf Oluşturma : Bu ne demek? Örneğin sad harfinden nun ve Tı üretme gibi bir durum var. Sad'a bakın, ikiye bölün. Birine çizgi birine nokta. Belki bunun aksine aslında sad harfi yok ta olabilir. Belki Kur'an'da bahsedilen alfabe tümüyle ortadan kalkabilir. Örneğin, Yusuf 3'te (nahnu-Nekussu) noktalı ve noktasız nun şekline dikkat.
Başka Benzer Harfler : Kur'an'da başka benzer harflerinde ortaya çıkması mümkün. Örneğin, lam harfine benzer, tersi , düzü, noktalısı olarak değişen başka harflerin yeni harf adını alması mümkün.
Eşseslendirme : Kur'an eşseslendirilen harfler. Bunlar yeni harf adını alabilir. Ör. He, Te, Ye harfleri.
Eşanlam : Kur'an'da eşanlam ise olabildiğince kötü. Kur'an burada çok bozuluyor. Buraya dikkat etmenizi öneririm.
Uzatmalar : Uzatmaya takılmış, önüne gelindiği uzatılan bir Kur'an okunuşuyla karşı karşıyayız. Uzatmanın iletişimde bir önemi yok. Kur'an'da uzatma kalkabilir. Uzatma olmalıysa bile bunun bilimsel bir açıklaması olmalı. İncelemeye giderseniz uyumsuz uzatmalarıda ayan beyan açık şekilde göreceksiniz.
O-Ö : Arapça'da o-ö yok. Burasıda ayrı bir soru işareti. Burada aklıma birde 4 adet daha sesli harf çıkar mı diye de geliyor. 12 sesli 12 sessiz harf vs. aklıma gelenler. Ayrıca müzikte 12 nota devri başlayabilir.
Dillerde, sessiz harf deyimi bozuk ayrıca. Ünsüz harf, sedasız harf kavramları hep bozuk. Böyle bir adlandırma olamaz.
Harflerle Başlayan Sureler : Harfler kelimeye dönüşebilir. Üzerinde hareke var. Bugün hareke sayılmasada yarın sayılacak. (Ör. Üç benzeyen başlangıç. Ha-mim diye başlayan 40-45-46. sureler)
Konu Dağılımı : Şu sure deyip başlıyorsunuz okumaya. Ama sure değil oraya buraya dağılmış bir anlam ifade etmeyen ayetler bütünü. Neden? Çünkü ilişki kurulmuyor. Yukarda dediğim gibi harf ve kelimelerdeki (takı edat zamir özne yüklemiyle herşey) ilişkinin, düzeneğin dışında bir meallendirme yaşanıyor.
Bölüm 2)
YanıtlaSilBenzer Ayetler : Kur'an'da çok ikişer-çifter ayet var. (Ör. Neml 10, Kasas 31) Çoklu benzer ayette var. Birbirinin aynı ve yakını birçok ayet var. Tekrar gibi gözüksede bunun anlam ifade etmesi mümkün. Bunlar pek göze görünmemiş.
Benzer Sureler : Kur'an'da ikişer, üçer, dörder şeklinde benzer başlayan ve benzer giden sureler (Ör. 5-49-60, 26-28 sureler) var. Bunlarda göze görünmemiş.
Harekeler : Harekelerin okunuşunu, ikili harekenin "n" bitişli okunmasını, uzatmayı kısaltmayı vs. anlamış değilim.
Kelime İlişkileri : Yukarda dediğim arabiyyen kelimesi gibi ve daha farklı şekillerde kelime ilişkileri mümkün. Ör. Cennet-Cinnet-Cunnet, Cahim-Rahim-Hakim-Racim, Rahman-Beyan-Şeytan-Mercan-Kur'an-İnsan-Gufran, Zekeriyya-Zeker-Zikr-,İsmail-İsrail, Kafir-Kafur-Kefer, Kevser-Hacer-Venhar-Ebter, Felak-Halak-Helak-Alak, Kıyamet-Ahiret-Basiret-Levvamet-Hatıet, Ehad-Samed-Yuled, Asri-Usri-Sabri, İsa-Nisa, ...........................
Harflerin Yeni Adı ve Sayısı : Harflerin yeni ad alması ve sayısının artması mümkün. Dudakta söylenen harflerin bir düzende, dişten çıkan harflerin bir düzende, gırtlak harflerinin bir düzende vb. olması mümkün. 24 çift harf ve 3*4 olarak 12 ayrı bir harf olmak üzere toplam 36 harf çıkabilir Kur'an'dan. Bilimin ışığında kelimelendirme yapılmış olabilir. Örneğin, güneşin doğuşuna, batışına, kızıllığına göre herşey detayıyla değerlendirilip ona göre kelimeler oluşturulmuş olabilir.
İbadet, Emir, Yasak, Şeriat : Yine bu yeni dil keşfiyle, ibadetin, emirlerin, yasakların, şeriat tartışmalarının kalkması mümkün. (Ör. Salate-Salati-Salatu ve diğer namaz çevirileri bozuk. Zina, nikah, helal, haram, mubah....... olabildiğince bozuk çevirilerle anlatılıyor.)
Düşmanlık : Malum bugün baştan sona düşmanlık içeren bir Kur'an okuyoruz. Kelime ilişkisi ve yeni bir dil keşfiyle bunun kalkmasıda mümkün.
Konuşmalar : Orjinal Kur'an'da konuşma ve şahıslar açık şekilde belli değil. Ama nasıl olmuşsa konuşturmuşlar. Kur'an'da büyük bozgunlardan biride bu. İlaveler, parantezler, yorumlamalarla, orjinal ayetin dışında çeviriye gidiş. Olmayan kelimenin var kabul edilmesiyle terörizme neden olma.
Bakara 33;
Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybes semâvâti vel ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn(tektumûne).
(Allah): “Ey Âdem! Bunları onlara, isimleriyle haber ver (bildir).” dedi. Âdem onları isimleriyle onlara bildirdiği zaman (Allah, meleklere): “Ben size demedim mi, muhakkak ki Ben, göklerin ve yerin bilinmeyenlerini bilirim.Ve sizin açıkladığınız ve (içinizde) gizlemiş olduğunuz şeyleri de bilirim ?” dedi.
Kale "dedi" demek. Ve iki kez geçiyor. Diyen kişinin ise kim olduğu ayette geçmiyorken şu demiştir herhalde demişler ve yazmışlar. İşte burada olan olmuş. Adem-İblis kavgası başlayınca Ademler-İblisler doğmuş.
Kişileri kaldırarak tekrar yazarsak ;
“Ey Âdem! Bunları onlara, isimleriyle haber ver (bildir).” dedi. Âdem onları isimleriyle onlara bildirdiği zaman : “Ben size demedim mi, muhakkak ki Ben, göklerin ve yerin bilinmeyenlerini bilirim.Ve sizin açıkladığınız ve (içinizde) gizlemiş olduğunuz şeyleri de bilirim ?” dedi.
Önceki ayetlerede sonraki ayetlerede gitseniz burada kimin kime ne dediği yok. Bakara 32'de kalu kelimesi dahi dedi alınmış. Kale başka kalu başka. Ayetler böyle olunca (kişiler kalkınca, olduğu gibi meallenince) bir anlam çıkmıyor. Buraya dikkat.
Buradaki Adem-İblis düzenlemesini yaparsanız bu ülkede teröre rastlamazsınız.
Terörü nasıl bitirirsiniz? Kur'an'da düşmanlığı kaldırarak.
Peygamberler : İlyas, zekeriyya, elyesa...... diye bir peygamber(ler) var mı? Olmayıp değişime uğraması mümkün. Kelime ilişkilerini incelemek yine mevzu. (Ör. Yasin, ilyasin ilişkili olabilir.)
Bölüm 3)
YanıtlaSilMucize, Hikaye vs. : Musa ve asa meselesinden tutun tüm mucizleri kaldırabiliriz. Tümünü şöyle meallendirebiliriz. Musa bir bilim adı, asa, taş, su vs. ise bilimin detayı düşünülebilir. Taştan su çıkarmak, taşın su üretmesi, taştan su fışkırması gibi çevrilen ayetler suyu anlatan, suyun yeni bir keşfine sebep olacak ayetler olabilir. 12 su (pınar) geçiyo örneğin. 12 çeşit su var deyip şu şu maddelerden ibaret denebilir.
Sayı : Kur'an'da sayı çevirileri yapılsada Kur'an'dan sayı kalkabilir.
Soyut : Yine bu kelime ilişkileri ve dil keşfiyle cin, şeytan, melek, ruh vs. tüm soyut varlık inanışı kalkabilir. Tam somut bir Kur'an mümkün.
Allah : Kur'an'da Allah bile kalkabilir. Mesela Rab kelimesini bilimsel hale getirebiliriz. Diğer çevirilerde kelime analizi yapıldığında Kur'an'da Allah kalmaz.
Esmaul Hüsna : Kur'an'da Allah isimleri ve esmaul hüsna kavramı dahi belirgin değil. Dolayısıyla Allah ve 99 isim kalkabilir. Ör. esma, isma birbiriyle ilişkili kelime olabilir. Esma, Sema birbiriyle ilişkili olabilir. vs. vs. Ayrıca E(A)llah-İllah-Ullah birbiriyle ilişkili ve sınıflandırmalı kavramlar. Kur'an'da tek başına Allah kelimesi YOK.
Besmele : Besmelenin bugün çevirisi (Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla)
Kur'an'ın çevirisi olmadığı gibi, besmeleninde çevirisi yok aslında.
Bismillahirrahmanirrahimi. Orjinali düşünüp kelime ayırırısak;
Bis milla hirrahma nirrahimi. Milla şeklinde düşününce, h'yi öndeki kelimeye bağlayınca burada Allah yok.
Kur'an'da hareke algılayışı ve kelime çıkarma şüpheli.
Besmelenin aslı Bismillahirrahmanirrahimi. Sonuna i gelmeli. Kur'an'da sonu cezm'li okuma anlayışı işi çok bozuyor. Müminin bana Bismillahirrahmanirrahim demesi yanlış geliyor.
Öbür Taraf : Cennet-Cinnet-Cunnet kelimelerinin ilişkisinden başlarsak biz öbür tarafıda Kur'an'dan kaldırabiliriz.
Ateş-Toprak-Hava-Su : Somutlaşmaya ve yeni bir kelime düzeniyle gittiğinizde bir toparlama yaparak Kur'an'ın ateş-toprak-hava-su içeren bir kaynak olacağını görürsünüz. Şu an için meallerde "hava" görmüyoruz. Rabb yada başka bir kelime "hava" olarak çevrilebilir.
Surelerdeki Uyum : Surelere baktığınızda ayetlerin bir uyum içinde, birbiriyle ilişki içinde ilerlediğini görürsünüz. Ama meallerde bunu göremezsiniz.
Okunuş : Yazılışa bakıp okunuşla bir mukayese yaptığınızda bu durum neyin nesidir anlam veremezsiniz. Siz kalkıp kelimelerin anlamını değiştiren bir okunuş yapıyorsunuz. Bunu nasıl yorumlamak lazım bilmiyorum. Tecvidli okunuşla nereye varılacak onuda anlamıyorum.
Bölüm 4)
YanıtlaSilOkunuş : Yazılışa bakıp okunuşla bir mukayese yaptığınızda bu durum neyin nesidir anlam veremezsiniz. Siz kalkıp kelimelerin anlamını değiştiren bir okunuş yapıyorsunuz. Bunu nasıl yorumlamak lazım bilmiyorum. Tecvidli okunuşla nereye varılacak onuda anlamıyorum.
Yazım Şekli : Kur'an'da düz çizgi, eğri çizgi, birleşik yazı, ayrı yazı, vs. dikkat edilmesi gereken çok nokta var. Harflerin değişiklikleri vs. hep dikkat edilmesi gereken noktalar. Bu Kur'an'da çok değişim var. İlerleyen yüzyıllar acaba nelere şahit olacak?
Ör. Kamer 1'i yazıldığı gibi yazarsam;
İktere beti ssa atü ve nşakka lkameru.
Buradan çeşit çeşit kelimeler çıkarılabilir. Bugün ikterebet alınırken iktere olarak değişebilir.
Kur'an-İncil-Tevrat-Zebur : Kur'an'da adı geçip bugün kitap olarak çevrilsede, yarın bunları başka anlamlara çevirebiliriz. Ör. İncil-Siccil. İl ile biten kelimelerle ilişkili olabilir.
Arapça : Kur'an meallerinde çok arapça yada Kur'an'daki kelimenin orjinali kelime görürsünüz. Yani Dünya'da tam Türkçe yada muhatap milletin dilinde bir meal yok.
Buradaki yazdıklarım kaosun, tespitlerin sadece bir kaçı. Çok şey var farkedilecek.
Çok yüksek kaoslu bir Kur'an ve meallerle karşıkarşıyayız. Bu kaosa karşın ilahiyatçılardan şüphelenelim mi, yoksa cehalete mi verelim bilmiyorum şu an.
Bu durum inanılmaz gelmesin. Gerçekten yüksek kaoslu bir Kur'an Meali ile karşı karşıyayız. Şüphelenmeden duramıyor insan. Analizi yaparken, tespitlere varırken, acaba benmi yanlış düşünüyorum falan demeyin. Doğrusunuz. Berbat rezil bir ortamdasınız. Bu kaosu, bu rezilliği keşfedin. Bu kadarda olmaz diyeceksiniz. Beklemediğiniz, sanmadığınız, aklınızın ucundan geçmeyen bir Kur'an ve meallerle karşılacaksınız. İnceleyin görün.
Kur'an'da her yola gidiş mümkün. Kur'an aşağılık bir kitapta olabilir, yararlı bilimsel kaynaklı bir kitapta. Kur'an bugün terör veriyo, yarın yaşam verecek. Bugün cehennem veriyo, yarın cennet verecek. Aşama aşama değişecek. Değişim zamanını beklemenize gerek yok. Kur'an önünüzde. İnceleyin, değiştirin.
Bilim keşif yaptıkça Kur'an değişecek. İnsanlar değiştikçe Kur'an değişecek. İbadetlerin zararları ortaya çıktıkça Kur'an değişecek. Tahminim Kur'an'ı en çok değişime götüren Tıp olacak.
Şunu iyi bilin. Gerçek bir Kur'an meali yok. Ve bu mealler ne yazıkki bir kaynak gibi varlığını sürdürüyor. Şu anki orjinal Kur'an'ın yazımlarında bile bazı farklara rastladım. Bunlarada dikkat. Dehşetin farkına varın. Kur'an için aslında söyleyeceğim çok şey var. Bunun için oturup yazılacak çok şey var. Bugün inandığınız Kur'an, inandığınız meal, inandığınız Din yarın yok. Buna emin olun. Mümin tanımı, kelimesi, adı, türü, şekli bile değişecek. İslamiyet kavramı bile değişecek. İnsanlar Allah demek için düşünecek. Kur'an'da devrimler yaşanacak. Yönetimlerde, yasalarda, bilimde, dillerde, Dinlerde devrimler yaşanacak.
Kur'an'ı imgelemeyin, simgeleyin. Simgeleyin ve tanıyın.
Bugün mantık aranmayan Kur'an'da yarın mantık aranacak. Bilim aranmayan Kur'an'da bilim aranacak. İnsanları Allah'ı görmek isteyecek. Bu durumlar yaşanacak. Bugün inanan insanlık yarın görüntü arayacak.
Not : Orjinal Kur'an'ı incelemeden lütfen hakkımda yorum yapmayın.
Ve sn. hayyam, bloğa Kur'an diye bir bölüm koyarsanız oraya analizleri resimlerle açıklayan bir detay iyi olur kaanatindeyim. Bu tür tespitleri olanda paylaşırsa çok daha iyi olacaktır. Bu çalışmayla meseleyi kökünden çözümleme yoluna gidilmiş olacak.
Yazdıklarınızın dile ait bölümlerinde zorlandım ve o kısımları yer yer anlamadım. Ancak demek istediğinizi anladığımı sanıyorum.
YanıtlaSilŞimdi hem merakımı doyurmak, hem de konuyu irdelemek adına şunu sormalıyım: Kur'an tanrısal kaynaklı mı? Yani gerçekten de bir yaratıcı bunu Muhammed'e gönderdi mi? Varmak istediğim nokta şu: Şu an inceleyin dediğiniz Kur'an gerçekten kutsal bir metin mi, yoksa kültürel bir birikimin doğurduğu insan kaynaklı bir metin mi?
Vereceğiniz cevaba göre muhabbetin seyrini belirleyelim.
Dile ait açıklamaları daha detaylı hazırlayıp buraya vereyim.
YanıtlaSilKur'an tabiki insan (kültür birikimli değil, bilinçli, bilgili, bilimli, bilimsel, simgesel zihinli insan) ürünüdür.
Diğer tarafta mümin olmadığımı söyledim ben. Unuttunuz herhalde.
Kur'an'da muhammed diye bir peygamberin kalkması bile mümkün. Kur'an'ın vahiy yoluyla inmeyen bir kitap olduğu tespit edilip, yinede ona bağlı kalınmaya devam edilmeside mümkün.
Hah, işte kafamı karıştıran noktayı bulduk: "Kur'an'ın vahiy yoluyla inmeyen bir kitap olduğu tespit edilip, yinede ona bağlı kalınmaya devam edilmeside mümkün." demişsiniz.
YanıtlaSilBenim kavrayamadığım nokta, Kur'an'ı neden geleceğe ve topluma uyarlamaya çalıştığınız. Kur'an'ın genel içeriği itibarıyla (ki siz bunun çoğunlukla yanlış olduğunu ifade ediyorsunuz ama sonuçta tamamen de belirsiz değil) vasat bir metin. Öyleyse niye uğraşıyoruz bu kadar?
İnsanlara bu metnin kutsal olmadığını ve çoğunlukla yanlış çevrildiğini mi kabul ettirmeliyiz? Ya da Kur'an'ı modern bir şekilde yorumlayıp insanlara onun kutsal olmadığını söylemeyerek onları kandırmalı mıyız?
Kur'an dilini bilmediğim için beyhude bir çaba gibi gelebilir bu, ancak sizin sarf ettiğiniz bu dil emeğini, daha felsefî ve bilimsel anlamda etik sorgulamalarına çevirme taraftarıyım.,
En önemli sorun da şu; Kur'an'ın insan kaynaklı olduğunu tespit etmek için dili kullanmak ve çevirileri irdelemek mantıklı sayılabilir. Ancak uyarlama kısmı gereksizdir. Çünkü dünyadaki tek din islamiyet değil. Başka bir çok dinin metinlerinin de uyarlanması gerekir (ve bu, karmaşa çıkartır), ya da Kur'an'ı despotik bir şekilde uygulamaya sokmak gerekir, ki bunu da tasvip etmem mümkün değil.
Bölüm 1)
YanıtlaSilBen Kur'an somutlaşır mı, simgeselleşir mi diye soru sordum kendime ve araştırmaya başladım. Geçmişi düşündüm, şimdiki zamanı düşündüm, geleceği düşündüm, ve Kur'an ne olacak diye sordum. İnanmak kalkar mı dedim. Kur'an açık net bilgi verir mi dedim.
Bilim bişey buluyor, hop, hemen Kur'an bunu zaten 1400 yıl önce yazmış deniyor. Bunun aksi, yani Kur'an bilimden önce konuşur mu diye sordum.
Sürekli uzay, gökyüzü, gezegen düşkünü insanlık bir gün kendini arayacağı zaman Kur'an buna cevap verir mi dedim.
Mantıklı bir dil kurdum, Kur'an'da bu dili aradım.
Çok sorular sordum. Bir çok ihtimal düşündüm. Bir çok olabilirlik düşündüm. Ne sorsam, ne ararsam çıkıyor Kur'an'dan. Böylesine acayip bir kitap.
Ve başladım analize. Tamamen kendiliğinden akıp gitti. Ve yukarda anlattığım Kur'an'ı ve Kur'an Meallerini buldum.
Ve bu analizle, 20 yılıma baktığımda zihinsel cehennemin içinde olduğumu anladım. Kökü unutup dallarla meşguliyetten azap çektiğimi anladım. Bu analizle Kur'an'ı enine boyuna anlayıp kafada cevapsız soru bırakmamak gerektiğini ve bırakılmayacağını, cevapların bir bir verilebileceğini anladım.
Şu an zihinsel cennet yaşıyorum. Kafam rahat. Anında cevap veebiliyorum kendime. Takır takır müminden daha farklı ve iyi okuyorum Kur'an'ı. Bakış. Bakmak ve görmek meselesi.
Kur'an'ına tapıyorsun ama onu görmüyorsun. Bu büyük gaflet. Kur'an'ına tapıyorsun, okuyorsun ama Alim arıyorsun, bu daha büyük gaflet. Kur'an'a tapmıyorsun, inanmıyorsun ama öğrenmek isterken yanlış yollara sapıyorsun buda berbat bir gaflet.
Bu analizle ilahiyatçı diye tapılan onca kişinin dehşet körlüğünü farkettim. Herşeyden önemlisi esas nokta bu. Bilgi ve Bilgin putperestliğinin hezimetini farkettim.
Bana diyorlardır, sen kimsinde Kur'an'ı yorumluyon. Alim misin, Ne gördün, ne okudun. İlmin ne. Öyle milyonlarca sayfa okumadan bilgin, alim, bilgili olunmaz. İşte burayı anlatmak lazım. Bilgi ve Bilgin putperestliğini anlatmak lazım. Topluma Kur'an böyle, Kur'an şöyle vs. vs. Kur'an'ı uzun uzun anlatma çabasıyla uğraşmaktansa bilgi putluğunu kaldırmak lazım. Nedir ya. Altı üstü kelime, harf, hareke. O kadar. Bunun nesini putlaştırıyon. Neye dayanarak anlaşılmazlaştırıyon? Ne bu böyle. Ne bu mucizeleşme, putlaşma, kutsama yüceltme yüceleştirme. Ne bu?
Kur'an Allah'ın yüce ilmi anlayamazsın dersen Kur'an'ı anlayamazsın. Beyin bir cevher, kainat bilmem derya, bilim, ilim bir derya dersen hiç bişey anlayamazsın. Anlayanı yada anlamaya çalışanıda ciddiye almaz Kur'an'ın ve Kur'an bazlı bilginin oyuncağı olmaya devam edersin. Benim 20 yıl olduğum gibi. Kimse oturup gel kardeşim Kur'an analizi yapalım demiyor. Alimi varmış, ilmi varmış, bilmem neyi varmış. Geç. Unut alimlerini, bilginlerini.
Gördük o alimleri. Meallerle kendilerini gösteriyorlar. Berbat rezil alimlerinizi gördük. GÖRDÜK. Kelimeye dikkat, Gördük. Gördüğümüzü anlatmamız lazım. Hayal falan görmüyorum. Acaba ben yanlış mıyım falan deme gafletine düşmüyorum. Tespitimde kuşkusuzum. Berbat rezil bir alimleriniz var.
Bir daha söylüyorum, TESPİTİMDE KUŞKUSUZUM. BERBAT REZİL ALİMLERİNİZ VAR.
Bilgi putperestliğini kaldırın, Kur'an analizini ve diğer analizleri kendiniz yapın. Berbat bilgin putperestliği ve rezilliği ile çukurlara düşmeyin. ÖNEMLİ. Ya Kur'an'ı hayatınızdan silin ilgilenmeyin, ya da kendiniz keşfedin.
Kur'an'ı şekil şekil kurcalayın. Harf harf, çizgi çizgi, milim milim kurcalayın.
İmgesel ve cehennem bir zihine son verin.
Ben Kur'an'ı kaynak görmedim, sadece Kur'an'ı tanıdım.
Ben tesadüfen Kur'an konusunda zihinsel cennete ulaştım. Çok rahatım. Çok. Kur'an'ı tanıdım. Dert aslında buymuş, onu anladım. Gerisini boşverdim. Bu bana yeter.
Bölüm 2)
YanıtlaSilBu arada Adem-İblis konusundaki tespitime dikkat. Es geçmeyin. Hafife almayın. Terör burada başladı, burada biter. Çok dikkatli olun orada. Bariz hatayı bulun. Hata yapmayın. Aynı hatanın gafletine düşmeyin. Ben bişey diyemem, anlayamam, beceremem demeyin. Adem-İblis için aslında geniş yazı yazmak isterim. Kur'an'ın düğümünü, kaosunu çözmede başlangıç noktası bu konu. Mümin-Ateist kavgasına nokta burası. Akıl çelme safsatasının sonu burası.
Bu tespitle, Kur'an'da Allah-Adem-İblis-Melek kavgası yok. Bunun farkına varın. Bu konuyu ciddiye alın.
Kur'an'ı kökte, orjinalde inceleyin, mealde değil. Önemli. Tüm sorulara cevap ve zihinsel cennet için önemli.
İncil-Tevrat-Zebur'da Kur'an'daki değişimi yaparsanız tek kitapta birleşirsiniz. Dört kitap devri biter. Diğer kitaplarla birlikte birleşmiş tek kitap. Muhtemelen bu olacak. Tek kitap tek ifade tek zihin tek anlam tek çatı.
Dil meselesini hafife almayın. Dil çok önemli. İnsanların iletişim bozukluğundan kalkması çok önemli. Bilgisizliğin bir etkenide dil bozukluğu. Düzensiz, kaos bir dil bilginin önünü tıkıyor.
İlerleyen yüzyıllarda mümin, Din, İslamiyet kavramı duyulmayacak. Başka Din adı ile başka şekilde Allah'lara inanılacak.
Bugünkü inançlar yarın yaşamayacak. Öbür tarafın bile kalkması mümkün. Bunların hepsi maalesef Kur'an'da olacak. Kur'an değişmeyince, Kur'an yol vermeyince insanlık açılamıyor. İnsan zihnini birilerine vermekten kurtulamayınca olmuyor.
Kur'anı geleceğe uyarlamak falan değil, ben sadece Kur'an'ı tanımak istedim ve rahatladım. Bu kadar.
Yapılacak önemli iş, orjinaldeki şekilleri bir bir ayırıp, tüm olasılıklarla yeni orjinal Kur'an'ların olabilirliğini görmek. Çevirmeye kalkmaktan önceki mesele bu.
Dil ve Kur'an :
Kur'an'da kelimelerin analizine gidin. Birbiriyle benzeyen, birbiriyle uyan, birbirine yakın kavramları yoklayın. Takısıyla, şekilleriyle, birbirine benzer herşeyi inceleyin. Eşanlam, mecaz, eşses, eşşekil, vb. mantıksız dil anlayışını kafanızdan kaldırıp tekrar analize gidin.
Böyle böyle incelemeler yaptığınızda, ilişkilendirilmeyen, mantıksız, bozuk, düzensiz, farklı ve eş seslendirilen bir çok harf ve kelimenin ilişki ve uyum ihtimalini düşünmeye doğru gideceksiniz.
Mesela, Arabiyyen ile sebiyyen arasında ilişki düşünecek, Arabiyyen çevirisinden, arabiyyen-sebiyyen çeviri uyumsuzluğundan şüpheleneceksiniz. İki "Arabbiyy" kavramındaki iki farklı şekilin eş harf alındığını görecek bundanda şüpheleneceksiniz. A-E-I-İ-U-Ü okunuşlarının karışıklığını farkedeceksiniz. O-Ö yokluğunun şüphesi içine düşeceksiniz.
E(A)llah-İllah-Ullah kavramlarıyla Kur'an'da Allah nerede ve ne demek diyeceksiniz. İnsanlar Allah diyor ama ne dediğini bilmiyormuş diyeceksiniz.
Üstün-Esre-Ötre farkı ve düzensiz çeviriye dikkat.
Şekil ve ses ilişkisi analizi yapın. Kelime ve türev analizi yapın. vs. vs.
Şöyle izah edeyim;
Dudak ünsüzleri: b, p, m. (Kur'an'daki Be-Te-Se, bu isimleri alabilir. Çünkü şekiller benzer sesler uyumsuz.)
Diş-dudak ünsüzleri: f, v. (Tı-Zı yada Dal-Zel, bu tür ikişer harf adını alabilir. Şekiller benzer ama sesler uyumsuz.
Ses nasıl çalışıyorsa ona göre şekillendirme. Mantık bu.)
Dil konusunda çok önemli noktalar var. Sesin kimyasından tutun, şiddetine kadar herşey önemsenip ona göre Kur'an yazılmış olabilir. Ayrıca sesin kimyası ile kavramı anlatan nesnede dahi kimya uyumu düşünülebilir. Bu konuda derin dalın. Önemli. Dilin bilimsel olması önemli.
Demek istediğinizi anlıyorum, ancak size hak vermiyorum. Defalarca söyledim ve bunu son defa söyleyeceğim: Tarih boyunca yüzlerce dinin ortaya çıktığını görüyorum. İnsanlığın gerek biyolojik evrimini gerek de ilkel toplumdan modern topluma geçişindeki kültürel evrimi inceliyorum. Gördüğüm şey şu: Dini oluşumların, ilkel totem ve tabulardan, soyut düşüncenin yanlış gelişmesinden ve gizemcilik ile doğal bilgisizlik halinden türediği.
YanıtlaSilBu sebeple model rol olarak birkaç din ve din kitabını genel hatlarıyla inceledim, inceliyorum. Bunun yanı sıra felsefe ve bilim alanında kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Ancak bu araştırmanın herhangi bir dinin kitabına yoğunlaşmasını mantıklı bulmuyorum. Bakın bunda çok ısrarlıyım: Bu, mantıklı değil.
Mesela ben zerdüştlüğü de reddediyorum. Zerdüştlüğün kitaplarından biri olan Avesta'yı okumadım bile. Ancak insanların tarihsel gelişimine felsefe ve bilim ışığında baktığımda, ve incelediğim diğer dinleri göz önüne aldığımda, Avesta'yı incelememem gerektiği sonucuna varıyorum. İşte Kur'an da benim için Avesta'dan farksızdır. Dolayısıyla 20 yıl gibi bir sürenin sırf 1.5 milyar insan Kur'an'a inanıyor diye harcanmasını doğru bulmuyorum. Çünkü Kur'an'ı diğer kutsal kitaplardan üstün kılan bir özellik göremiyorum.
Burada özellikle kendinize sormanız gereken soru şudur: Neden -örneğin- Bahiilik'in kitabı olan Kitab-ı Akdes'i bu denli irdelemediniz de Kur'an'ı irdelediniz? Bunun sebebi sadece Kur'an'ın popüler olması mı? Hatta neden Kur'an'la eşit güçte olan İncil'i incelemediniz?
Müslümanlara verdiğiniz mesajda haklısınız: Yani evet kitaplarını incelemeliler. Ancak sizin durumunuzu aşırı buluyorum. Eğer dünyada tek bir kutsal kitap olarak Kur'an olsaydı, haklı olurdunuz. Zihinsel cennetinizi veya cehenneminizi Kur'an'a göre şekillendirebilirdiniz. Ancak ortada yüzlerce din olduğu müddetçe bu derin dil analizi beyhude bir çabadır.
Bu düşüncelerimi defalarca dile getirmiştim, ama son bir kez daha derli toplu olarak belirtmek istedim. Yorum olarak çalışmalarınızı koyabilirsiniz elbetteki, ancak bundan sonra -konuya genel bakış açımızda ayrı düştüğümüz için- ben pek karışmayacağım.
Bölüm 1)
YanıtlaSilFelsefe derken şurada şu kavramları ve bilim ile zihin ilişkisi analizimide paylaşayım.
Dedim ya BE-TE-SE şekilleri benziyo ama sesler farklı. Görüntü başka ses başka. Birbirine uymuyor. Zihinde ise durum şu, sen öyle diyorsun ama zihin öyle demiyor. Yani zihin bilgiyle denge, uyum isteiyor. İmgesel misin, simgesel misin bir karar ver, bir sonuca ulaş diyor. Zihin bir çok düşünceyi, kavramı, cümleyi kodlamıyor, anlamıyor. Zihin simgesel simge istiyor. İmgesel simge istemiyor. Size bas bas bağırıyor, soyut varlık yok diyor. Hayalleme diyor. İmgeleme diyor. İnsan gözü önündeki gerçeği görmüyor. Duyulama isteyen zihine bir türlü duyu ulaşmıyor.
Felsefe ve bilim incelerken eğer Kur'an'la eşitleniyorsanız bunlara dikkat edin. Kur'an'da yapılan hataların oradada olduğu zihnimde gözlemlenmiş vaziyette duruyor. Felsefe ve Bilim kim ne derse desin şu an imgesel davranıyor. Ne kadar bilim simgesellik ifadesidir densede, durum hiç öyle değil. İlk önce duyu ve algı nedir onu çözmek lazım. Ondan sonra duyulama yoluyla bilgi nasıldır ona ulaşmak lazım. Ondan sonra algılanan-algılanmayan çelişkilerini ortadan kaldırmak lazım. Algısız bilime gitmemek lazım.
İlahiyatçının ilahiyatçıdan Kur'an öğrendiği gibi, bilimciden bilgi öğrenen bilimciler devrindeyiz. Hata burada işte. Simgelerle değil, imgelerle yaşıyor zihinler ve bilim Dünyası. Böylece soru işaretleri bitmiyor.
Sizin felsefe dediğiniz şey ise imgeselliğin tam oturmuş hali.
Bu arada kavramları doğru kullandım herhalde. Anlatayım daha genişçe. İnanmak-Bilmek mevzusuna yeni kavram aradım. Sanırım doğru olmuş olabilir.
İmgeleme-Simgeleme :
İmge (leme) : Düş, hayal, duyudışılık, soyut ve somut hayalleme, zihinde simgeyi düşleme. İnanma.
Simge (leme) : Somut, açık, duyulu, algılı, inanma dışı, gözlemli, görsel.
Soyuta yada somuta inanıyorsanız, simge imgeliyorsanız, imgesel zihinsiniz.
Soyutu yada somutu gözlemliyorsanız, simgeyi simgeliyorsanız, imgesel zihinsiniz.
Bu durumda, soyutun, varlığı-yokluğu bilinemez gibi bir agnostik mantık yok. Bilinemezcilik yok. Agnostik imgesel bir bilgi ve inanç dünyasıdır.
Ben soyut birşeye var ya da yok demeliyim. Ben birşeye var yada yok demeliyim. Ben birşeye doğru yada yanlış demeliyim. İkilemde kalmamalıyım. Ki bilimde bunu bana veriyor. Agnostik mantık bilginin, bilmenin imkansızlığını, anlaşılmazlığını, bilginin insana ulşmaz olduğunu ifade eden acayip bir mantıktır.
Ateizm, Tanrı tanımazlık, Tanrı'ya inanmayan. Bir zihnin tanımı bu değildir. Buda imgeseldir.
Simgesel zihinde felsefe, inanç, fikir, teori olmaz. Zaten zihin böyle birşey kabul etmez.
Ateist zihin gerçekte varoluş bilgisi eksikliğinde olan kişidir. Tanrı'ya inanmıyorum diyen kişi yine bilimin imgeselliğinden sözeder.
Zihinde somut, gözlemlemlenmiş, bilgi simgesel,
Hayali, düşlenmiş, teorik bilgi imgeseldir.
Mevzu, İmgesel Zihin Simgeleri ile Simgesel Zihin Simgeleri arasındaki fark.
Duyularla algılama ve algılayamama. Bu iki durumada cevap veren zihin doğru ve simgesel zihindir.
Siz big bang kanıtlandı bilmem şu kanıtlandı ifadesini imgeliyorsunuz. Gözlemlemiyorsunuz. Simgelemiyorsunuz. Bunu diyen bilim adamının zihni tam simgesel mi? Hayır. İlahiyatçılardaki körlüğün aynısını burada görmeniz mümkün. Bunlara dikkat.
Bölüm 2)
YanıtlaSilBen bu simgesel anlayışla Kur'an analizine gittim. O yüzden bu derece önemli gözlemlere ulaştım. Yoksa ömür boyu ben bu keşfi yapamazdım.
Felsefik fikir ve imgesel bilişten uzak durun.
Bilgi imge içeriyorsa (ki big bang içeriyor), bilgi hatalıdır. Bilgi bilgi değildir. Onu bilmek yanlıştır. Big bang'ı biliyorum demeniz hatadır. Aynı meallerle Kur'an yorumlamak gibi birşeydir bu.
Komünizm, eşitlik vs. vs. Simgesel mi? Hayır.
Milliyetçilik, simgesel mi? Hayır.
Biyoloji, simgesel mi? Hayır.
Astronomi, Hayır.
Duyu ve algılama çözülmedi. Çözülmeyince imgesellik ve eksiklikler devam ediyor. Gelişme kaydedilmiyor.
İnanmak-Bilmek, İnanmak-Anlamak, İnanmak-Görmek derken herhalde İmgelemek-Simgelemek kavramına ulaştım. Herhalde daha doğru olmuştur. Ve sanırım anlatabildim demek istediğimide.
Bilim ne kadar simgesellik ifade ederse etsin, yanlış konuşuyor. İmgelerini görmezden geliyor.
İmge-Simge mevzusuda geniş bir şekilde konuşulması, anlatılması, tartışılması gereken bir konu.
Pardon. ikinci bölümde aceleyle gittim ve profil çıktı. Bilginize.
YanıtlaSilŞu sıralar kafamı karıştıran ve yoğunlaştığım, farklı bir dil analizide bu. Kelime içinde kelime ve kelimenin yeni anlam kazanması durumu. Kelimelerdeki uyumsuzluk. vs. vs.
YanıtlaSilCin-net, cin-göz, cin-s, cin-siyet, cin-ayet, cin-sellik, cin-ta(aşk), gin-ger(zencefil), gin mill (meyhane), cin-tonik, jin-sei, cin-lenme, ..............
Nefis, Nefes, Nüfus, .............
Kif-ayet, ri-ayet, şik-ayet, cin-ayet, şek-ayet, .......
Cumhur-iyet, Cem-iyet, Ham-iyet .......
Nefs-iyat, ilah-iyat, Ruh-iyat,.....
Düş-ünce, düş-ünür, düş-ünmek, ..........
iş-aret, tic-aret, hak-aret, ces-aret, .....
İb-adet, sa-adet, şeh-adet, .....
Teo-krasi, teo-ri, teo-loji, ......
gerek dinlere ve yaratıcı/yaratıcılara inanan insanlar, gerekse din ya da yaratıcı inancı olmayan (ki hepsi öyledir demiyorum) zihin gücü, bilinçaltı gücüne inanan insanların ortak bir payda da buluştuğunu görüyorum..
YanıtlaSilyaşadığımız hayatın bir sınav olduğu görüşündeler.. irademiz var, seçimi biz yapıyoruz (ancak yaratıcı her nasıl oluyorsa sonucu önceden biliyor ancak biz yine de sınavdayız.. kısaca sonucu belli bir sınav)
gerek aile yaşantım (çocukluk dönemi) gerekse sonrası sosyal hayatım boyunca bana bu sınavın sebebini açıklayabilecek biri hiç karşıma çıkmadı.. ya korkutmaya yönelik hikayeler anlatıldı, ya alakası olmayan örnekler verildi.. ya da bu sadece hissedilir anlatılamaz.. sen hissetmediğine göre (gizliden gizliye şeytansın) kötüsün sonucuna varıldı :)
anlamayı gerçekten çok istedim. muhalif olarak yaklaşmadan bana gerçekten yaratıcının varlığını aklımda soru ve şüpheye yer kalmayacak şekilde anlatabilecek biri ya da yazılı bir belge olsun istedim.. aradım aradım ancak bulamadım.. tabii ki aramaya devam ediyorum..
yaratıcının olup olmadığını elimden geldiğince sorgulamaya çalışırken, koşulsuz şartsız inanan insanların yerinde olabilmeyi istediğim zamanlar olmadı değil.. ne rahat hiç düşünmeden, "beni koruyan bir güç var", ya da kötü şeyler olduğunda "allah böyle istemiş" deyip sakinleşebilmek..allah neden insanı zihinsel engelli dünyaya getirir ki? ya da 1,5 yaşındaki bebeğe tecavüz edilmesine izin verir? ya da neden ben sıcacık evimde annem ve babamın biricik kızı olarak doğarken binlerce km ötede çocuklar pislik ve açlıktan ölür? ben bu hayatı hak etmek için ne yaptım? peki beni boş verelim.. Onlar neden böyle bir hayata gözlerini açtılar?
dinler konusunu açmıyorum bile.. çünkü onlar üzerinde düşünmeye değecek her hangi bir şey yok benim için..
umarım ölmeden önce bu soruların cevabını bulurum demek istiyorum ancak
kafamdaki sorulara cevap arayışım belki tüm ömrümü alacaktır.. bu süreçte fikirlerini okuyabileceğim, her yorumla biraz daha sınırları zorlayıp düşünmemi sağlayan insanların olduğu bu bloğu çok sevdim :D
hep burada olun lütfen
Allah bunlara yiyecek mi yaratmamış, yoksa yiyecekleri elinden mi alınmış?
YanıtlaSilSırtlan-Antilop
Merhaba,
YanıtlaSilWhat the Bleep do we know? filmini bu blog üzerinde 4 parçada buldum fakat ilk ve dördüncü bölümler çalışırken 2. ve 3. bölümler için video does not exist demektedir. Bu bölümlerinde eğer ki mümkünse güncellenmesini rica ederim. Ödevim için bu filmi izlemem gerekiyor, yardımlarınız için şimdiden teşekkürler.
What the Bleep Do We Know güncellendi, iyi seyirler.
YanıtlaSiltakip ediyorum.
YanıtlaSilSöylemek istediğim wafa sultan gibi birinin de videolarının eklenmesidir arz ederim fallen...
YanıtlaSilCebelitarık boğazındaki iyi suyun birbirlerine karışmaması olayını nasıl açıklarız ? Bilimsel bir cevap bulmak için araştırma yaptım ama maalesef bir yanıt bulamadım üzgünüm...Yardım ederseniz sevinirimm
YanıtlaSilmucizeyalanlari.com diye bir site vardı orada açıklanıyordu; malesef artık ulaşılmıyor. Ancak şöyle bir kaynak buldum ( http://www.freedombulwark.net/component/content/article/14?format=pdf ) işinize yarayabilir.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim işime çok yaradı
YanıtlaSilArkadaşlar herkese merhaba.Benim de merak ettiğim şeyleri merak eden insanlar bulduğum için mutluyum.Bi sorum olacak.Bazıları diyor ki madem Tanrı yok o zaman herşey nasıl bu kadar muntazam bi şekilde işliyor ya da size bu zekayı veren kim?Açıkcası bu soru beni kitliyor.Sitede baktım ama bulamadım, gözümden kaçırmış olabilirim.Yardım eder misiniz??
YanıtlaSilMerhaba.
YanıtlaSilBu başlık işinize yarar umarım: http://tanrivarmi.blogspot.com/2012/03/evrendeki-ince-ayar-uzerine-dusunceler.html
Teşekkür ederim.Biraz faydalı oldu.Biraz diyorum çünkü gerçekten çok zorlayıcı ve derin bir konu...
YanıtlaSilBu konuda önemli olan zihinsel bakış açısını genişletebilmek. Farklı ihtimallere açık olmak gerekiyor. Örneğin, bizim -yani canlılığın- sonsuz olasılıklar arasından bir ihtimal olarak var olduğumuzu hayal edebilmemiz gerekir.
YanıtlaSilYazıda da buna benzer örnekler var; ancak bir din adamıyla yaptığım çok eski bir sohbetten alıntı yapayım.
Her şeyin ölçülü bir şekilde yaratıldığını ileri sürüyordu. Örnek olarak da yumurtayı verdi. Yumurtanın içinde civcivin yaşayabilmesi için gerekli tüm minerallerin bulunduğunu, bunu da yaratıcının yaptığını söylüyordu. Evrimsel tüm mekanizmaları minimalleştirerek ona şu karşılığı verdim: Yumurtanın içerisinde yeterli mineraller olduğu için civciv hayata geliyor olamaz mı?
Tarihin akışını değiştirecek bir diyalog olmamakla birlikte temel olarak bakış açısının nasıl olmasını gösterme adına önemli olduğunu düşünüyorum. Yani, insanların yaşayabilmesi için koşulların ayarlandığını düşünmek ile koşullar uygun olduğu için insanların yaşayabilmesi farklıdır. Bu farkı sindirebilmek önemli.
Siz aklınızı mı kaybettiniz?
YanıtlaSil"İnsanlardan ve cinlerden çok sayıda kişiyi cehenneme mahkum ettik. Kalpleri var, fakat kavrayamazlar; gözleri var, fakat görmezler; kulakları var, fakat işitmezler. Onlar, çiftlik hayvanları gibidir, hatta daha da kötü... Ve onlar, olup bitenden habersizdirler." (Araf 179)
Bakın etrafınıza!Her şey sizin yaşayabilmeniz için..Görmüyor musunuz?Ağaçların dallarına bakın.Her dalı bir el gibi, size Cenabı Hakkın Hazine-i Rahmet'inden aldığı meyveleri uzatıyor.Odun!Portakal uzatıyor...Başka bi odun!Elma uzatıyor...Başka bi odun!İncir uzatıyor...Başka bi odun!Armut uzatıyor...Demek ki bu oduna bunları veren zat var!...Her bir inek,deve,koyun,keçi...Rahmet Hazinesinden birer süt çeşmesi olur...Hiç mi eksik bir şey olmaz!Ama yok işte..Her şey kusursuz...
"Adamın biri,pislik böceği görür ve -Bu yaradılışı çirkin,pis kokulu bir yaratıktır.Allah bunu niçin yaratmış ki? der.Daha sonra ki günlerde adamın yüzünde bir çıban çıkar.Çok doktorlara başvurmasına rağmen,tedavisi için bir sonuç alınamaz.Artık çıban yara haline gelmiştir.Son çare olarak bitkisel tedavi işleri yapan bir adama gidilir ve durumdan haberdar edilir.Adam gelip yaraya bakar ve bir pislik böceğinin getirilmesini ister.Orada bulunanlar adamın isteğine gülerler.Fakat hasta olan adam,o böcek hakkında söylediği sözleri hatırlar ve der ki:-Adamın isteğini yerine getirin,o doğruyu biliyor.
Daha sonra gelen böceği yakan adam,onun külünden yaranın üzerine serper ve yara kısa sürede iyileşir.Daha sonra hasta olan adam etrafındaki insanlara hep şöyle der:
-İyi biliniz ki Allah-û Teâlâ,mahlûkatının en adî ve yaramazı olanında bile,en iyi deva bulunduğunu bana bildirmek murad buyurdu.Allah Hakîm'dir,Habîr'dir..."
Siz aklınızı mı kaybettiniz?
YanıtlaSilÖrnek verdiğiniz ayet bile hakaret içeriyor, böyle bir dinin kutsal olduğunu mu düşünelim yani?
Diyanet mealine göre yazarsak: "Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir"
Birincisi, zaten bizim suçumuz yok bu ayete göre, yani bizim varoluş amacımız bu. Dikkat edin, cehennemi bizler için var ettiğini değil, bizleri cehennem için var ettiğini söylüyor. Ne büyük kötülük!
Ayrıca hayvandan aşağı diyor evrene bakıp da allahı anlamayanlara. E ama bizi yaratan da oysa bu çelişki niye? Sırf inanmıyoruz diye, ki inanmamakta haklıyız ama gördüğüm kadarıyla bunu size anlatamayız, hayvandan daha aşağı mı olduk?
Önce dininizi iyi anlayın. Taraflı bir şekilde bakıp, apaçık edilen hakaretleri bile bir hikmet saymayın. Daha önünüzdeki hakaret ve çelişki dolu metni bile anlayamazken evrenin kusurlu olduğunu tabii anlayamazsınız.
http://www.sorularlaislamiyet.com/article/10219/araf-sresi-179-ayetini-aiklar-misiniz-allah-insanlari-cehennem-iin-mi-yaratmistir.html
YanıtlaSilLütfen bu linke girip bakın.Bir şey kaybetmiş olmazsınız.Ayrıca siz aklınızı mı kaybettiniz kısmı ayete dahil değil onu ben doğrudan size söylüyorum.Önünüze gelen yumurta bile hiç bir eğitim almadan bu işi yapabilen tavuk aracılığıyla oluşturuluyor.Yani bunu ona emreden,onu bunun için yaratan bir yaratıcı var demek.Bunu gerçekten göremiyor musunuz?
Adsızın son yazısını okuyunca aklıma, akıl yürütmeyi dışarıda bırakan ve otoriteyi merkeze alan Milgram deneyleri geldi. Saygıdeğer Hayyam katılır mı bilmiyorum ama, bu bile evrimin bir sonucu olmalı, ne dersiniz?
YanıtlaSilSayın ilk adsız, gönderdiğiniz linki okudum, zaten defalarca okuduğum şeyler bunlar. Açıkçası hiçbir açıklama yok orada. Ayet daha geniş bir şekilde açıklanmış, hiçbir şeye cevap verilmemiş. Tam esas konuya girecekken -tatminkar bir cevapları olmadıkları için- şöyle demişler: "Bunu Allah neden dilemedi?
YanıtlaSilBu nokta sırf O'nun iradesine bağlıdır ve hiçbir şekilde münakaşa edilebilir bir şey değildir. O'nun iradesine müdahele olunamaz. O ne mecburdur, ne de sorumludur. "Yaptığından sorumlu değildir." (Enbiya 21/23), başına buyruk ve ortaksızdır. O'na bir şeyi vacip kılabilecek veya iradesine sınır koyabilecek hiçbir şey yoktur."
Yani asıl soruya zaten cevap vermemişler. Ne zaman ortada bir çelişki veya kafa karıştıran bir durum olursa allahın iradesini bilemeyeceğimizden dem vuruyorlar. Bu öyle bir yöntem ki bizlerin artık diyecek bir şeyi kalmıyor. Gayb üzerinden mantıklı bir tartışma yapılamaz. Çünkü bizlerin eksiklik olarak tanımladığı her şeyi doğa-üstü bir gerçeklikle açıklanabilir kabul ediyor bu görüş. Hal böyleyken sağlıklı bir tartışma yapılamıyor. Yani sizlerin temel düşünce yapısı ve mantığı kendini doğrulamak üzerine kurulu, gerçeği saptamak üzerine değil.
Tavuk örneği için de diyeceğim şu: Ben orada ve diğer tüm canlılık ve maddede doğanın yasalarını görüyorum. Bu yasalar akıl ile açıklanıyor ve tatminkarlar. Anlayacağınız, ben tavuğa baktığımda bir doğa-üstü bir mucize görmüyorum ve açıklayamadığım bir durum da yok. Her şey doğa yasalarıyla uyumlu. Asıl siz bunu gerçekten görmüyor musunuz?
Sevgili ikinci adsız (hiç olmazsa bu durumlar için geçici bir isim mi bulsanız acaba?), dediğiniz büyük oranda doğru. Hem Milgram deneyi bakımından hem de evrim açısından. Ki aslında ikisi aynı şey.
Şöyle ki, evrim üremenin devamına ve soyun buna göre şekillenmesine dayanan bir prensip. Milgram deneyinin altyapısının bulunduğu ilkel kabilelerde otoriteye uyum sağlayan bireylerin varlıklarını sürdürme ve üreme şansları daha çoktu. Dolayısıyla 'uyumlu' olarak adlandırılabilecek bireyler soylarını daha kolay devam ettirdi. Ancak günümüzün anarşist, nihilist veya şüpheci olarak tanımladığı kimseler ilkel kabilelerde barınamadı. Bu da dünya çoğunluğunun neden din veya milliyetçilik gibi kontrol mekanizmalarına boyun eğen insanlardan oluştuğuna dair evrimsel bir ipucu olabilir.
Saygıdeğer Hayyam, madem ki dediniz, ben de (ikinci adsız), her ne kadar, IP adresimden kim olduğumu biliyor olsanız da bu defaki düşüncemi isim bildirerek yazayım.
YanıtlaSilMesele şu ki, (tabii ki bana göre), kaynağını doğadan bir defa alıp ve kendisini içine kapatan bir bilgi sistemini irdelemek ve oradan güncel bilgiler çıkarmak mümkün değildir. Çıksa çıksa zorlamalı bilgiler çıkar. Din meselesi gibi konular kapalı bir bilgi sistemi (kuralları baştan belirlenmiş ve değişmez) olduğu için, bu kapalı sistem içindeki her bilgi, kendi yapısını bozmadan korumak üzere sorduğu soruların cevabını, aynı sistemin içindeki diğer bilgilerden almak üzere kurulduğundan, bir yere ulaşmak mümkün olmaz. Yani, bu kapalı sisteme ait bir soruyu, bu bilgi sisteminin dışından bir bilgi ile cevaplamaya kalktığınızda, dinsel inanıştaki bir kişiyi ikna etmeniz zor görünüyor. Çünkü, inanç, savunduğu bilgi sitemini, sorgulamak, çökertmek üzere değil, aksine onu çelişkilerine rağmen korumak üzere bir adanmışlıktır. Böyle olunca, bu adanmışlık, size, o bilgi sistemini çökertmenize izin vermez. Zaten izin verse, buna inanç denmez. Madem bu sisteme bir değer atfetmiş, savunmakta da haklıdır. Hatta denebilir ki, onun savunduğu bilgi eskiden gelme ve yerleşik, kanıksanmış bilgi iken, sizin, bu sisteme ithal etmeye çalıştığınız bilgi daha çok yeni. “Hele durun bakalım. Siz de kim oluyorsunuz?” diye düşünmesi makuldür.
Beynin ve dolayısıyla aklın bile kaynağı doğa iken, içi bir kere doldurulan ve sonra kapalı hale getirilen bilgi sistemlerinde, A bilgisini B bilgisiyle açıklarsınız. B bilgisinin cevabını C bilgisinde bulursunuz ve sonra C bilgisinin cevabını da tekrar A bilgisinde veya prensibinde ararsınız. Totoloji denen böyle bir irdeleme ile bir yere varılamaz. Bilimde bile, dün doğru bildiğimiz bir şey, bugün yeni bir bilginin girmesi ile, yeri geldiğinde eskisinin geçerliliğini ortadan kaldırıyor. Antik çağda, ateş, su, hava, toprakla başlayan 4 elementin sayısı bugün yüz küsur elemente çıktı ise bu, kapalı bir bilgi sisteminden değil, dayanağını yegâne referans olarak gördüğü doğayı (evreni) aldığı için olmuştur. Eğer kapalı bir bilgi sistemi bilim için de geçerli olsaydı, bizler hala dört elementi biliyor, konuşuyor ve öğretiyor veya bugün kuarkları, bozonları konuşmak, hatta Higgs diye parçacıkları, onca para yatırılan tesislerde aramak yerine, atomun parçalanamaz bilgisi üzerinde konuşuyor olurduk. Şunu demek istiyorum ki, aynı şeyi devamlı konuşuyor olmanın bir kazancı olmadığı için (bana göre) bir iki düşüncemi “adsız” olarak belirttim. Bazen, okuduklarıma, itirazı zor olabilecek birkaç şey için yine adsız olarak düşüncemi belirtmiştim. (Tanrı inancının kalpte olacağı düşüncesini belirten bir yazı gibi) Zaten uzun uzun yazılarımla, sizinle didişiyorum. Bu da bana yeterli.
Tanrı var mı yok mu karşılıklı tartışması daha uzun yıllar devam edeceğe benziyor. Hatta gidererek daha da zorlaşacak. Çünkü, teknolojinin ve düşünme sistematiğinin değişmesi yani modernite ile, kimse kabul etmese de, din zaman içinde sekülerize olmaktadır. Böyle durumda, din unsuru içindeki bir düşünce, yeni gelişen düşünce ve teknolojiye atıfta bulunarak, kendisini dünyevi bilgilere uydurur veya açıklar hale gelmeye başlamıştır. Bir başka deyişle, gelecekte din, kendisini giderek, daha dünyasal görüşlerle ifade etmeye başlayacaktır. İşte o zaman, siz, bilim ile din arakesitini bulmakta zorlanacaksınız. Kim bilir belki de bu kapalı bilgi sistemi daha evvel söylediğimle çelişki gibi görünse de kendisini bu şekilde açıyor olabilir Belki daha iyi oluyordur. Din tarihi konusunda uzman değilim ama, çıkışından itibaren din anlayışının ve yaşayışının çok değiştiğini düşünüyorum. Hatta bazen, her dinin kendi peygamberi bugün çıkıp da gelse, miras olarak bıraktıkları din anlayışının bu olmadığını görüp onlar bile şaşardı diye düşünüyorum. Uzun sözün kısası, sitenizdeki yüklendiğiniz misyon hiç kolay değil. Tabii ki son söz olarak söyleyeceğim cümle “kolay gelsin” olacaktır.
Saygılarımla.
Merhabalar sevgili Erol.
YanıtlaSilBu bloga yorum yazan kişilerin IP adreslerini ben bilmiyorum. Teknik olarak böyle bir imkan sunulmuyor blog sahiplerine, ya da ben epey cahilim. Bu sebeple de kim olduğunuzu kestiremedim.
Düşüncelerinize saygı duyuyorum, zira sağlam, temelli ve tutarlılar. Söylediklerinizin çoğuna katılıyorum. Zaten katılmamak da mümkün değil, çünkü ideolojik bir fikir savurmak yerine olgusal gerçeklikleri irdeliyorsunuz. Bu bakımdan, irdelemelerinizi zevkle okuyorum demem daha doğru olur.
"Evrim ne değildir?" adlı yazıya yazdığınız uzun yorumu okumaya giriştim. Her ne kadar böyle bir blog yazıyor olsam da internet üzerinden (bilgisayar başında) uzun yazıları bir solukta okumaya alışkın olmadığından sizin yorumunuzun tamamını da tek seferde okuyamadım, yarın devamını okumadan evvel de bu yorumunuzu görüp bir cevap vereyim dedim.
Yukarıda dikkatinizi çekmiştir, yazdıklarınızın çoğuna katılıyorum dedim; karşıt kavram kanıtından yola çıkarsak bir miktarına katılmadığım sonucuna ulaşırız. Peki nedir bu noktalar?
Aslında nüans boyutunda kalan şeyler bu fikir ayrılıkları. Özellikle diğer yorumunuzun tamamını okumadan herhangi bir fikir beyanında bulunmayacağım bu noktada; ancak çok yüzeysel olarak bir iki cümle etmem gerekirse, makro gerçeklikten mikro gerçekliğe geçişte sapmalar (ki bunları sağduyuya ters çıkarımlar olarak da adlandırabilirsiniz bu sapmaları) görüyorum. Yani, bilginin doğasını didiklerken irrasyonel eğilimleri rasyonel eğilimler ile yanyana tutuyorsunuz. (Ki rasyonel-irrasyonel ayrımını neye göre yaptığım apayrı bir tartışma konusu) Sonuçta, dediğim gibi, sağduyusal bir hoşnutsuzluk olabilir bu görüşüm veya son yorumunuzun tamamını okumadığımdan demek istediğiniz net bir şekilde canlanmamış olabilir zihnimde.
Her halükarda, müthiş bir emek sarf ederek oldukça doğru bilgileri sunduğunuz için teşekkürü borç bilirim. En nihayetinde, duruma olabildiğince objektif yaklaşmaya çalıştığınızın farkındayım ve sizinle aynı platformda bulunmaktan dolayı mutluyum.
İyi günler.
Merhabalar Saygıdeğer Hayyam,
YanıtlaSilÖncelikle, bu blogda düşüncelerimi kendime göre ve kendi bilgi dağarcığımla yazmama neden olan, sitenizin içeriğinden önce üslubunuz olmuştur. Çünkü, karşı tarafın kabul alanında olsun veya olmasın, ancak üslup çerçevesinde yazılan yazılarla, kişisel çatışma ortamı değil, sağduyulu ve objektiviteyi baz alan yeni fikirlerin ortamı yaratılır. Üsluplu ve özgüvenli bir iletişim; karşı tarafı nasıl alt ederim düşüncesini değil, karşı tarafın söylediği bir fikre bakarak, “hmm… hiç böyle düşünmemiştim doğrusu, değişik ve güzel bir fikir” diyerek kendimizi zenginleştirme becerisini yaratır. Dolayısıyla ben de, bu anlamdaki anlayışınız için teşekkür ederim.
Diğer taraftan, Walter Lipmann’ın dediği gibi “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa fazla düşünülmüyor demektir." veya Oscar Wilde’ın dediği gibi “Herkes benim gibi düşünüyorsa, yanlış düşündüğümden korkarım” gibi anlayışlara bakarak, aramızda nüansın olması son derece makul ve hatta yeni fikir yaratmada önemlidir de. Çünkü, doğru bilgiyi, gerçekliğe bir adım daha yaklaştıran, bu nüansların anlamlı çelişkilerini bulup, bir bileşim ortaya çıkartma çabasıdır.
Bu arada “evrim ne değildir” başlığı altındaki yazımı, ben de bir iki günde değil neredeyse on günde yazdım. Görüyorsunuz değil mi, siz iki satır yazıyorsunuz ama, bende aklıma gelmeyen yüzlerce düşünce kanalını açıyorsunuz. Dolayısıyla ben de bundan dolayı mutluyum.
Yazınınızın bir yerinde, rasyonel ve irrasyonel düşüncelerimin yan yana getirme konusunda, kendinizle ilgili olarak “sağduyusal bir hoşnutsuzluk” tabiri kullanmışsınız. Bu mümkündür. Kendimi ve düşünce tarzımı bir nebze yansıtabilmek için, “ben bilime, kendi çıkarlarıma ters düşse dahi, önce, olabildiğince objektif bakmaya çalışırım” demeyi isterim. Tabii ki bununla ana amacım, aslında iki ayrı kutupta görülen fikirlerin, önyargılarımızdan doğan göremediğimiz bağlantıları görme (veya gördüğümü sanma)çabasıdır. Dolayısıyla, düşüncenizde haklısınız. Tabii ki, sabırla düşüncelerinizi bekliyor olacağım.
Ancak, bloğa yazan bazı arkadaşlara sayın(!), bana sevgili diyerek, diğer arkadaşların bana ayrımcı davrandığınızı düşünmekten korkarım.
İslamda ahiret inancı vardır; herkes için ahiret. Yani biz Allah'a inananlar haklıysak öldükten sonra bunu iki taraf da anlayacaktır. Kaçış yok.Eğer haklı değilsek yaşamın bir amacı yok. Maddeden ibaret şeyleriz.
YanıtlaSilAllah varsa ona inanmayanların ahirette hesap verebilmesi mümkün değildir. Yani kaybederler.Ama inananlar kazanır.
Yoksa, kazanılıp kaybedilecek olan birşey yoktur iki taraf için de.Ancak bu seçenekte bir ömür kaybedilir diyorsanız; bir amaca adanmış ömürden daha güzel ne olabilir ki; iki taraf için de.
Kurana gelince, acımasızca eleştirmişsiniz. Diyelim ki hepsinde haklısınız, peki hiç mi mucize görmediniz onda. Nice bilimsel mucize var.Evrenin genişlemesini şöyle açıklıyor; Ve evreni(göğü)kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz. Zariyat suresi 47. ayet.Kuran bunu o zamandan söylerken bu nispeten yeni bir bilgidir.Ya da evrenin gaz halinde bir aşamadan geçtiğini açıklayan Fussilet 11. ayet. Ünlü Rahman suresi 19-20. ayetler.. vs çok daha fazlası var. Yedi kat gök tabakasından bahseder mesela. Gerçi siz yedi değil beş, işte kuran yanılıyor diyorsunuz ama iyonosfer ve ozonosfer tabakalrını da kattığımızda yedi ediyor her ne kadar ara tabaka olsalarda. ya da en dışta iyonosfer ile manyetosfer de var.şimdi dokuz mu oldu.Kuran yanlış diyor diyemezsiniz.tabaka sayısı konusunda net bir şey yok aslında. kuranın hangilerini kastettiğini bilemezsiniz.kimi alimlerin de bu bilgiyi ilk defa burda görüyor olması kuranın kusuru değil.
Sonuç olarak demek istediğim şu; Kuranda yanlış şeylerin olduğunu kabul etsek bile nice mucize varken, sadece bunlar bile Allahın varlığının delili değil midir?
selam arkadaşlar youtube'da gördüm ve buraya linkini vermek istediğim bir video var videonun,allah var mıdır? hususundaki bir kaç soru işaretini kaldırabileceğine inanıyorum.
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=xjLbxmSJTVI
Allah için bu kadar uğraşmaya gerek yok.
YanıtlaSilAllah var mı sorusunun anlamsızlığı çok.
Allah vardır/yoktur demek için bir kelime yeter.
Kur'an'ı Dinleri araştırıp ortaya sonuç çıkararak Allah vardır/yoktur demek boş ve gereksiz çalışmak demek.
Arkadaşlar Kur'an hakkında ve ilahi dinler hakkkında bir şey söyleyemem ama bence tanrı vardır.
YanıtlaSilTeistlerin önce sunu anlayabilmeleri gerekmektedir.Pekala Tanrıya inanıyor olabilirsiniz ama Tanrı'nın bilimsel ispat yöntemlerinin geçemediğini hatta konveksiyonel bilim bile olamayacağını (parapisikiloji gibi safsataları es geçiyor ve saymıyorum bile) bilmeniz gerekmektedir ayrıca Tanrı Hipotezi çürütülmüştür.Aslında düzeltiyorum tanrı fikri neredeyse bir hipotez bile oluşturamayacak niteliktedir.Yinede Şunu görebilmek biz insan oğlunun boyun borcudur Tanrı yoksa bu bir sorundur-dinler yalandır ve pek çok insan yalanlar yüzünden savaşmış ölmüş ve vaktini harcamıştır- ,lakin şunu yavana atamazsınız ; Şayet eğer tanrı varsa çok daha büyük bir sorun mevcuttur.Ben tanrının var olmadığına kesin olarak eminim bunu yüzdelik bir orana vurmaya bile gerek duymuyorum ve Bay Mihail Bakunin sözlerini tekrarlıyorum " Tanrı gerçekten varsa, onu yok etmek gerekirdi "
YanıtlaSilParapsikoloji safsatası diyorsun da; bizzat kendim deneyimlediğim o kadar çok psişik olay yaşadım ki.Maddeleri dokunmadan hareket ettirme en çok üstünde durduğum alandı ve emin olun son derece önemli gelişmeler elde ettim.Burda bunları nasıl yaptığımı uzun uzun anlatmicam.Sadece bunların safsata olmadığını söylemek istedim.Yani emin olun içinizde bi yerlerde sonsuz güçte bir ruh var.Buda'nın bir çok İslam aliminin de dediği gibi ona ulaşmak için nefsinizin (egonuzun) bencil ve sonu gelmeyen isteklerini dizginlemeniz ve sadece vücudu halsiz,bitkin düşürmeyecek kadarını ona vermeniz gerekir.Bunu yaptıktan sonra ona ulaşırsınız.Ben kendi özüme henüz ulaşamadım.Çünkü bu yola girmedim.Ama eğer bu yola girer ve sabredersem kısa sürede başaracağımı biliyorum.Sizde öyle...Hepiniz başarabilirsiniz.Aslında size tanrı fikrini inkar ettiren de nefsiniz (egonuz,rahatlık vb istekleriniz,ibadet ve buda'nın öğrettiği gibi sadece vücudu halsizz düşürmeyecek kadar yiyip geri kalan dünya zevklerine bakmamak nefsinize zor geliyor olabilir).Bunları dizginlemek elbette kolay olmaz.Nasıl ki bir sınava girip 5 alabilmek için öncesinde bir çaba gerekiyorsa, bu işin ucunda da kendinizi bulmak var.Neyse çok uzatmayayım.Ama şuna emin olun ki içinizde bir ruh var...
YanıtlaSilFark ettiniz mi bilmioyorum parapisikoloji herhangi bir kanıtınız varsa bunları anı veya önceden yaşamış olduğunuz olaylar olarak anlatmanın ötesine geçerek bunları tenınmış bilim adamları aracılığıyla kanıtlarsanız parapisikoloji yi safsatalıktan ve konveksiyonal bilimden çıkararak onu deney ve gözleme dayalı ispat yöntemleri ile sonuca ulaştırılabilir bir bilim haline getirebilirsiniz.Ayrıca konudaki uslubumu yeniden gözden geçirmenizi istiyorum..
YanıtlaSilVe yukarıda link veren arkadaşa bir sorum var videonun daha başından "bing bang hakkında ve rasgelelik hakkında mantıklı mıdır ?"diye bir soru sorulmuş ..Gülmekten kendimi alamıyorum ayın ikiye bölünmesi,çamurdan kuş olması,asanın yılan olması,bir hortum veya rüzgarın durup dururken çıkıp sadece müslüman olmayanlara ve müslümanlara karşı savaşanları içine alması ve hiçbir yere zarar vermeden yok olması ve daha sayamayacağımız sözde gerçekleşmiş yaratıcı mucizeleri mi mantıklı yani ? Ben Sayın Sergen YALÇIN gibi Hayır diyorum ..
YanıtlaSilŞuraya yazıyorum. Yarın bu patlama çürüyecek. Bugün büyük patlama çıkan Din'den yarın su fışkırma olayı çıkacak. Teoriler, senaryolar bitmez. Uğraşın bu fışkırma ile Kur'an'da bakın neler çıkıyor.
YanıtlaSilHerkese merhabalar.Arkadaşlar izninizle bir sorum olacak(pat küt olaya girdim ama kusura bakmayın:)):Geçenlerde tramvayla okula gidiyordum ve bir durakta tanıdık bir arkadaş da bindi tramvaya.Ordan burdan konuşurken konu bir insanın islamı nasıl bulacağına geldi.Ben dedim:İncille kuran birbirine çok benziyor.Bir hristiyanın islamı seçmesi için ne gibi bir neden olabilir ki?
YanıtlaSilArkadaşım ise şunu dedi:Aklını kullanmalı.Tanrı gibi yüce bir varlık nasıl olur da bi kadını hamile bırakabilir ve çocuk edinebilir diye düşünmesi gerekir, dedi.
Açıkçası söylediği bana biraz mantıklı geldi.Ama pekte tatmin edici bi cevap olarak görmedim.2-3 hafta sonra mezuniyet zamanı gelince o arkadaşla yine karşılaşıcam ama o konuda ona bir cevap vermem gerek.Bu yüzden sizin de bu konuyla ilgili görüşlerinizi alayım dedim.Şimdiden teşekkür ederim.
Saygılar...
Ben bir Ateist olarak sana İnançlı olduğun için bir teist yaklaşımı önereceğim
YanıtlaSil1.İnançlı Yaklaşım
Söylediği mantıklı değildir,şayet ki konu içinde İslamın,Museviliğin ve Hristiyanlığın tanrısı mevcut ise o ki mutlak kudretli mutlak iyi ve mutlak bilgili ise istediği her şeyi yapabilir.Arkadaşına şunu söyle aslında bu düşünceyi kafasında geçirirken bile biraz günah işliyor olabilir çünkü o kimdir ki kendini tanrının mutlak bilinci ile bir tutuyor;çünkü tanrı bu emelini gerçekleştirirken farklı bir amaç peşinde olabilir öyle değil mi ?Hem bir de şu var kendini tanrının düşüncelerini sorgulayacak kadar yüksek bir mevkide görüyor(manevi olarak).Ve Kuran da bizzat Meryem'in bakire olarak bir çocuk dünyaya getirdiğinden bahseder.Arkadaşına 2 soru sor:Birincisi Kuranı gerçekten anlayarak okuyup okumadığı ve kurandaki mucizelerin akla ve mantığa yatkın olup olmadığını( aklımızı kullanmamızı öğütleme sinden yola çıkarak ),İkincisi Tanrı/Allah gibi YÜCE bir varlığın Hz Muhammed aracılığıyla Ayı ikiye bölmesi gibi AKLA yatmayan bir olayı siğnesine nasıl çektiği ve aynı zamanda Yine Tanrı gibi YÜCE bir varlığın neden böyle dolambaçlı yollarla mucizeler gerçekleştirmek yerine inananlarına kendini göstermediğini bir sor.
Sana muhtemel Akıllı Tasarım cevaplarından verecektir ve Bu cevapların mantıksal boşlukları olacaktır.-Komik Boşlukların tanrısı güdümü-
Yinede şunu unutma Adsiz İncilde Hz İsa havarilerine onlar ölmeden geri döneceğini söylemektedir İsa 2000 yıldır geri dönmedi.Kuranda "Biz Onu koruruz(kuranı kastediyor)" yazar.Yüzlerce kuran Papaz ve Kardinaller tarafından yakıldı Papaz ve Kardinallere hiçbir şey olmadı..Hem bize şah damarımızdan daha yakın olan bir tanrı neden elçi gönderme ihtiyacı hissediyor ki.
Son olarak bunu sizin fikirlerinize katkısı olması amacıyla yazıyorum;
YanıtlaSilTanrı(İslamiyetin,Hristiyanlığın ve Museviliğin Tanrısı için dir)'nın asla cevaplayamayacağı bir soru vardır:Klasik kudret paradoksu Sn.Hayyam bey bilir "Tanrı kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi?" Yaratabilirse Tanrı kaldıramayacağı bir taş yaratmış olacaktır ve ozaman tanrı mutlak kudretli değildir.Yaratamazsa Tanrı kaldıramayacağı bir taş yaratamamış olacaktır ve maalesef teistler için üzülerek söylüyorum ki Tanrı yine mutlak kudretli değildir.O halde Tanrı(İslamiyetin,Hristiyanlığın ve Museviliğin Tanrısı)yoktur.
Çok teşekkür ederim.Doğrusu açıklamanız kulağa mantıklı geliyor.Aslında ben tam olarak inanan değilim yani bi yarım inanıyor diğer yarım ise bu dünyadaki saçmalıkları,zalimlikleri ve kusurları görüp bu tanrı fikri gerçekten mantıksızmış diyor.Aslında kararsızım.Ortada kalmış bir vaziyetteyim.Bir de şu var:İnançtan vazgeçince kendimi boşluktaymış gibi hissediyorum.Ama malum,dinimizdeki kusurları görünce inancımı da sağlam tutmuş olamıyorum.Boşluktayım açıkcası...
YanıtlaSilHem evrime müslümanların neden itiraz ettiğini ifade ediyorsunuz, hem de evrimi dinin karşısında konumlandırıyorsunuz.
YanıtlaSilEvrim yaratılışın zıttı mı? Dinsizlikle evrimi neden karıştırıyorsunuz?
Çünkü şu var Sn ansız:Evrim varsa bir düşünün İlk İnsan diye bir şey var olmamış demektir buda Hz Adem var olmadı demektir.Ve kuranda "biz ona her şeyi öğreterek yolladık" demiştir.Burada Ademin cennetten kovulduktan sonra avlanma,barınma,tarım,konuşma gibi bi fiil ve fiziksel olaylar zincirine bir anlam yüklemesi vardır bu olayların hepsi bu yüklemeye göre tanrı tarafında Ademe öğretilmiştir.Fakat evrime göre ise Yontma Taş Devri,Cilalı Taş Devri gibi Alt çağlar mevcut olup Biz insanlar bunları yavaş yavaş evrimsel süreçte öğrenmiş olup darvinci bir kültürel evrimle tendi mempilekslerimizi yaratıp konuşmayı barınmayı ve bu tur aktiviteleri türetmiş olmaktayız.Ayrıca Biz Homo habilis, Homo erectus, Neandertal ve Homo Sapiens gibi geçiş formlarıyla bu zamana geldik...
YanıtlaSilSn Adsiz ( Evrim ile Dinsizliği karıştırmak adlı yorumun sahibi olan) umarım aydınlanmış bulunursunuz ve yorumumu göz ardı etmezsiniz.Ve burada söz ettiğim tanrı yine Museviliğin Hristiyanlığın ve İslamın Tanrısıdır.
"""""Çok teşekkür ederim.Doğrusu açıklamanız kulağa mantıklı geliyor.Aslında ben tam olarak inanan değilim yani bi yarım inanıyor diğer yarım ise bu dünyadaki saçmalıkları,zalimlikleri ve kusurları görüp bu tanrı fikri gerçekten mantıksızmış diyor.Aslında kararsızım.Ortada kalmış bir vaziyetteyim.Bir de şu var:İnançtan vazgeçince kendimi boşluktaymış gibi hissediyorum.Ama malum,dinimizdeki kusurları görünce inancımı da sağlam tutmuş olamıyorum.Boşluktayım açıkcası...""""""
YanıtlaSilElbette zaten teologların en çok boğuştukları konu tanrının kötülük sorunudur ama sizin fikirlerinize bir şey aşılamak isterim büyük dinlerin tanrısı tamamen sevecen ve aynı zaman da bağışlayıcıdır değil mi ? Tamamen sevecen bir tanrı var olduğu bilgisini bu bilgiye karşı direnç göstermeyen hiçbir insandan esirgemezdi.Birçok insanın tanrının bilgisine açık olduğu ama tanrıya inanmadığı deneysel olgusu,böyle bir tanrının var olmadığını kanıtlamaktadır.Tanrı neden kendini bizden gizlesin iyilik neden tanrının benliğinden gelsin..?İyilik tanrıdan geliyorsa Hapishaneler ateistlerle dolup taşardı fakat şaşırtıcı araştırmalara göre ABD hapishaanelerindeki mahkumların sadece %24 ü ateisttir.
Kesinlikle haklısınız.Yani bu kadar sevecen bir tanrıysa madem neden bizi bu bilinmeyen aleme gönderme gereği duydu ki?..Hadi diyelim ki mantıklı bi açıklaması vardı.Peki neden yolu açıkça göstermedi de,önümüze karmakarışık,alakasız ve sanki bir suç işleyen çocuğu azarlar gibi bir üslupla yazılan bir kitap koydu ve bununla doğru yolu (hidayeti) bulun dedi???Madem bizi çok seviyor neden işimizi kolaylaştıracağına,gayb denen bilinmeyene iman edin gibi bir emir vererek yazı tura atacak alan bırakıyor???Çok anlamsız...
YanıtlaSilÜstelik kanıt olarak da bizim görmediğimiz mucizeleri gösteriyor(tabi varsa).Aranızda gören oldu mu bilmiyorum ama ben anlatılan mucizelerden hiç birini görmedim.Olsa bile bizi bu kadar seven ve onu bilmemiz için yaratan tanrıdan haberi bile olmayan milyonlarca insan geldi geçti.İnananlara sorsanız onlar toprak olacak diyorlar.Peki ya onların çektiği acılar???Ya onların zorluk çeken ve acı içinde ölen zavallıları?İnsan bu kadar değersiz mi tanrının gözünde?Neden gayb?Niye her şeyi kusursuz ve açık açık göstermedi de gaybı karıştırdı işin içine.Hiç mantıklı değil.Çok anlamsız.Madem bizi çok seviyor du.Peki neden işin ucuna uzun uzadıya hiç üşenmeden anlattığı işkencelerin olduğu cehennemi koydu?Kötülüğün olmadığı bir sınav yaratsaydı ya madem her şeye gücü yetiyor!...
Size katıldığımı belirtmek isterim Sn.Paşa.Ancak bir aklı selim kişiler Hristiyanlığın,İslamın ve Museviliğin tanrısının var olmadığını kesin olarak biliyoruz.Şunu size samimiyetimle söylemek isterim eğer ki yanılıyorsak -ki yanılmadığımıza eminim-benim şahsım adıma böyle bir tanrıyla işim olmaz...Tanrı varsa emin olun bunu makul kuşkunun ötesinde kesin olarak söylüyorum tanrının var olmamasından çok çok daha büyük bir sorun vardır.Hem İncil ve Kuran İsa'nın geri döneceklerine eminler.Peki bizzat İncil de İsa kendi ağzıyla "Siz ölmeden önce geri döneceğim( 13 havarisini kastederek)"der.İsa 2000 yıldır geri dönmedi ve geriye döneceğinide düşünmüyorum.Yinede ben ve biz (bilim adamları için de aynı şey geçerlidir) tanrı gerçekten ispatlanırsa iman etmeye ve inanmaya hazırız.Biz sadece kuşku ile hareket ediyoruz çünkü akıllılar her zaman kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.Ve B.Russell in dediği gibi "Tek kitaplı adamdan kork."Biz tek bir kitaba bağlı kalmıyoruz.Ara sıra din karşısında saldırganca bir tutum sergiliyor olabiliri, bunu inkar etmiyorum.Fakat bu tutum sadece kelimelerle sınırlı biz hiçbir inançlı gibi ilahiyat temelli bir tartışma yüzünden insanlara zarar vermiyoruz...Bizi onlardan ayıran bu!
YanıtlaSilSn.Hayyam'ında dediği gibi belkide TANRI bizim bildiğimiz gibi bir kimse değildir...
YanıtlaSilOlmadığı kesin.Çünkü merhametli olan,kendisine inanmadı diye birini hiç çıkamayacağı ve yok olup da kurtulamayacağı,sürekli acı çekeceği bir ateşe atmaz!...Herkes mantığını kullansın artık!Bu saçma,adaletsiz dünyada bile bu kadar büyük bir kötülüğü yapacak insan çok az vardır,belki de yoktur.Açıkçası eğer varsa, kendini bize daha güzel ve acısız bir dünyada tanıtmasını isterdim.
YanıtlaSilAma pardon,unutmuşum.Tanrı olan o,kartlar onun elinde,o istediğini yapabilirdi değil mi,ah tabi.Ve hepimiz birer oyuncağız,onun sevimli dünyasında...O bizi istediği yere koyar,istediği şeyle imtihan eder.Çünkü bizi sınamaya mecburdur.Nedense?
Sadece inanmadı diye nasıl bir zihniyet birini ateşe atabilir hala anlamıyorum.Aklım,vicdanım buna elvermiyor.Adı üzerinde İNANMAK!Resmen yazı tura atmaktan başka bir şey değil.Yani ortada bir şey yok,hiç bir belirti yok.Ve bana inan,bana güven diyor.Seni daha görmedim bile sana nasıl güvenebilirim ki.Ona güvenemedik diye bizi ateşe atmaya nasıl dayanacak acaba.Madem bu kadar seviyor bizi???Gönderdiği kitapta tehditlerinin bir sınırı bile yokken,çinlilere taş çıkartacak işkencelerin anlatıldığı (elleri boyundan bağlayıp ateşe atma gibi) bir kitap yolluyor ve bizi çok seviyor,ya benim mantığımda bir problem var ya da bu gönderildiği söylenen şeylerde bir problem var...
Çok yanılmışız çok.Uyutulmuşuz bu zamana kadar!
Kelimesi kelimesine size katılmaktayım Sn Paşa...
YanıtlaSilAslına bakarsanız ben de önceden sürü psikolojisine uymuş o halde gitmekteydim.10 yaşımda namaz kılmayı öğrendim.Tam 17 yaşıma kadar camiye gidip allaha yalvardım.Beni onun razı olduğu kullarından eylesin diye.Sonra baktım ki madem buna o karar veriyor o zaman nerede benim özgür iradem??Allah bizi neden kurtarmıyor günahlardan deyince,sana özgür irade verdi diyorlar;iyi bir kul olmak için ne yapmak gerektiğini sorunca da bol bol dua et ki sana hidayet versin diyorlar.Özgür iradeye ne oldu???Karar allahta bitiyor yani.Siz ne kadar düşünürseniz düşünün,o isterse iyi oluyorsunuz(!!!).
YanıtlaSilBunun gibi şu anda hatırlamadığım o kadar çok saçmalık var ki.
Bir ayette diyor ki biz herşeyi bu kitapta açıkca indirdik.Ama gelgelelim bazı surelerin başlarındaki sad,elif gibi harflerin bir anlamı yok!!Türkçe meallere bile baksanız onlar aynen olduğu gibi yazılıdır.Örnek verecek olursak:
Hicr Suresi 1. ayet "Elif.Lâm.Râ.Bunlar Kitab'ın ve apaçık bir Kur'an'ın ayetleridir."
Komediye bakarmısınız,bilinmeyen bir kaç harfin ardından apaçık tabiri...
Bir de şu var:(hicr 9)"Kuranı kesinlikle biz indirdik;elbette onu yine biz koruyacağız"
İncille tevratı o indirmedi o zaman??Çünkü incille tevrat tahrife uğradı diyorlar...
Anlatmak istediğim nokta şu:Zaten dünyada onca sıkıntı var.Dinin insanlara kolaylık göstermesi gerek.Fakat bakın şu işe ki önümüzde bulmaca gibi bi kitap var...Ondan sonra da inanmıyorlar diye at cehenneme.Ne güzel iş!!!
Elif lam ra demişken, Yasin suresi var.
YanıtlaSilYa Sin : Ya ey demek, sin ise mezar. Ey Mezar.
Olabilirmi?
Elif lam ra : Elif'e anlam verilebilir. Lam'ı bilmiyorum. Ra Tanrı demek.
(hicr 9)"Kuranı kesinlikle biz indirdik;elbette onu yine biz koruyacağız"
YanıtlaSilBu ayetin savunulabilirliği günümüz için çok zordur daha bu yıl Amerikan askerleri Irakta Kuran yaktılar ,ondan önceki yıllara baktığımızda rahipler ve papazlar bir araya gelip(bazı kardinallerde vardı sanırım..Lakin emin değilim.)10'un üzerinde kuranı yaktılar peki hani kuran korunuyordu.Ayrıca http://www.youtube.com/watch?v=mHBfjurwGuo verdiğim bu linke bakarsanız Kuran'nın değiştirildiğini görürsünüz..
"Elif lam ra demişken, Yasin suresi var.
YanıtlaSilYa Sin : Ya ey demek, sin ise mezar. Ey Mezar.
Olabilirmi?
Elif lam ra : Elif'e anlam verilebilir. Lam'ı bilmiyorum. Ra Tanrı demek."
Bakın sizde diyorsunuz.Anlam verilebilir.Yani bunun bile kesinliği yok.Zaten bu kesinliğin yoksunluğu yüzünden mezhep savaşları yüzünden onca insan öldü.Osmanlı zamanında bile kaç tane vehhabi ayaklanması olmuş.Sünni-şii çatışmaları...Daha niceleri var.Anlatmak istediğim nokta şu:Allah gibi kusursuz(!) bir varlık nasıl bu kadar anlaşılması güç bi kitap yollar ki???Herkes kendine göre yorumluyor.Ama onları suçlamıyorum.Çünkü sorun dinde,herşey belirsiz.İnsanlar allaha emanet yaşıyor.
Onlara sorsanız dindeki bu ayrılıklar kötü değilmiş,çeşitliliği sağlıyormuş.Acaba buna kendileri inanıyor mu?Sırf bu ayrılıklar yüzünden binlerce müslüman birbiriyle savaştı.Ve hala çeşitlilik diye birbirlerini kandırıyorlar.
Ben onu bunu bilmem.Din dediğin kusursuz olmalı ki, yol gösterebilsin.Öyle her şeyh,her derviş kafasına göre yorum çıkarırsa ,herkes kafasına göre tefsir yazarsa işte böyle b.ku çıkar..
Ama suç onlarda değil.Da Vinci'nin Şifresi gibi kitap gönderen yüce tanrılarında...
He bu arada,kendisi çok merhametlidir(!)???
Kuranın kullanışsızlığı göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir olgu olmakla beraber Kuran'ın kullanışsızlığı yüzünden ölen yüz binlerce insan sayısı da aynı şekilde göz ardı edilemeyecek bir olgu.Hiçbir teolog,inanlı yada ilahiyatçı Kutsal Kitaplar yüzünden ölen o kadar insanı ve yapılan vahşetleri hiç olmamış gibi davranamazlar. Tanrının var olsa bile iyi birisi olmadığı fikri karşımızda bütün heybeti ve küstahlığıyla durduğu halde biz insanoğlu ,bu sorun karşımızda hiç yokmuş gibi davranıyoruz.Çünkü ortada bir sorun var.Din bize sorgulamamayı öğütlüyor ,sorgulamamanın erden olduğunu öğütlüyor din bizim idrak kabiliyetimizi baltalıyor tıpkı Richard Dawkins'in söylediği gibi.Din bizi öldürüyor ve biz sadece ilahi hakikat diyoruz.Ortada bir sorun var ve bu sorun çok büyük olmakla birlikte genç neslimizin genç beyinlerini tehdit ediyor.Onların beyinlerine zorla ve sistematik olarak savlar ve tam anlamıyla saçmalıklar kazıyor.Zorla...Onların beyinlerini yıkıyor.Bu büyük bir sorundur.Ve sorunun adı Din dir..Sorunun adı Tanrı /Allah dır...Bütün bu yazdıklarımın saçmalık olduğunu düşünenler mutlaka olacaktır.Ancak bence-ki bu tamamen şahsım adınadır- bu kişiler Ahlak anlayışlarını ve ahlak prensiplerini tekrar gözden geçirmeli ve bunlar üzerinde uzun uzadıya "Objektif" olarak düşünebilmelidir.Ne yazık ki sadece Katolikler envanjelist değiller.İnançlı olan kimseler de(Yine elbette Müseviliğin,Hristiyanlığın ve İslamın/Müslümanlığın tanrısından söz etmekteyim)en az Katolikler kadar İsayı bekliyorlar.İsa gelmeyecek 2000 yıldır gelmedi.
YanıtlaSilBu yüzden gülümseyin baylar bayanlar çünki Cehennem yok...
Bu arada Sayın Hayyam Blogda yeni paylaşımlar yapılasını arz ederim.
YanıtlaSil".....Bu yüzden gülümseyin baylar bayanlar çünki Cehennem yok..."
YanıtlaSilGülümseyin mi???Cehennem yok demek=dışarıda elini kolunu sallaya sallaya dolaşan ve bu dünyada hiç bir ceza almamış onlarca katil,tecavüzcü,hırsız,uyuşturucu tacircisi adamın yaptığı şeyler yanına kâr kalacak demektir.Siz de kalkmış gülebilirsiniz diyorsunuz!Doğrusu biraz ilginç.
Ama sakın yanlış anlamayın.Yukarıda anlattığım adaletsiz durumdan kaçınmak için inanmış değilim.Eğer öyle olsaydı sadece Allah'a değil,başka tanrılara da inanabilirdik.Ne de olsa onlar da adaletten bahsediyorlar.Ama ben o nedenle iman etmedim.
Benim iman etmemin sebebi içimdeki o her şeyi isteyen,kendini en üstün görmek isteyen çocuktur.Yani nefsimdir.Bu gerçek yadsınamaz arkadaşlar.İçinizde bir nefis var.Her şeyi isteyen bir çocuk var.İstediği şeyler olmayınca da mutsuz olan bir çocuk...İşte ben bu yüzden iman ettim.Madem nefis var,o zaman bu nefsi yaratan bir Rabb var.Onu bulmalıyım dedim.Ve kusursuz olan,diğerlerinin arasından kendini zaten gösterdi.Allah aşkına, siz de kalkmış İslam gibi eksiksiz bir dinle, Yahudiliği kıyaslıyorsunuz.Tevrat'ın değiştirildiği çok açık.Tevrat'da Lut peygamberi kızlarını hamile bırakmış olarak yazıyor.İnanmayan bakabilir(Tevrat Yaratılış 19:36).İncil'i hiç saymıyorum zaten.Tanrı gidip de yarattığı bir mahlukatla cinsel ilişkide bulunacak?????Fark bariz bir şekilde meydan da arkadaşlar.Kur'an gibi yüce bir kitapla gidip bu insan elinden çıktığı besbelli metinleri kıyaslıyorsunuz.
Ben buraya ne kadar yazarsam yazayım,isterse sayfalarca yazayım.Yine de bir şey değişmeyecek.Siz inanmayacaksınız.İlla ki bir yolunu bulup yine inkar edeceksiniz.Görünüşte çok rahat edeceksiniz inanmayınca.Ne de olsa İslamî yükümlülüklerin hepsinden kurtulmuş oldunuz.Ama isin aslına gelince,korkak bi kedi gibi yaşayacaksınız.Her şey tesadüften ibaret olacak size göre.Hayatınızı tesadüflere göre yaşayacaksınız.Dünyadaki sıkıntılara,belalara,musibetlere,kötü niyetli azmış insanlara karşı hiç bir dayanağınız olmayacak.Hiç bir sığınağınız olmayacak.Çünkü nefsiniz istemiyor inanmayı.Çünkü namaz gibi bir yük ilk başta ona çok ağır geliyor.Ama bilmiyor ki onda ne kadar büyük bir rahatlık var.
Ama dediğim gibi,ne kadar yazsam da siz nefsinizi kaç sene olduğu bile belli olmayan kısacık hayatınız için rahat tutmayı seçeceksiniz.Sözde onu özgür bırakacaksınız ama aslında en kötü zindana atacaksınız.Bu sıkıntılara karşı onu tek başına bırakacaksınız,onu Yaratanına yöneltmeyeceksiniz.
Dünyada neden musibet var diyorsunuz.Kardeşlerim,size inanan biri olarak YEMİN EDİYORUM ki Allah'a dayanan biri için o musibet görünenlerin hepsi,başınıza gelen belaların hepsi keyifli birer filme dönüşüyor.Başrolünde sizin oynadığınız ve aynı zamanda keyifle izleyicisi olduğunuz bir filme...
Ama ne diyebilirim ki...Mübarek,benim onlarca satırda yazdığımı kısacık,ne güzel de anlatmış:
"İlacın sende ama bilmiyorsun sen
Derdin kendinden ama görmüyorsun sen
Harfleriyle gizlinin apaçık olduğu
Kitabı Mübinsin sen
Küçük bir cisim sanıyorsun kendini
Oysa sende dürülü en büyük alem
Kendinden başkasına ihtiyacın yok senin
Bir düşünsen nefs üstünde, ama düşünmezsin sen."
Hz. Ali
Merhabalar arkadaşlar.
YanıtlaSilŞu an için yapılması gereken işlerim var, onun yoğunluğu var. Yakın bir dönemde tekrar sakin bir döneme geçiş yapmayı planlıyorum. Bu süre zarfında bu bloga bir şeyler ekleyecek kadar uzun zaman aralığı bulamayacağım, nitekim laf olsun diye de kopyala yapıştır şeyler koymayacağımı biliyorsunuzdur.
Bu sebeple ben yokken 'yorum' şeklinde blogun devamlılığını sağlayan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim; yakın bir zamanda tekrar görüşmeyi dilerim.
Sabahtan beri yazdığın yazı hakkında düşünmekteyim Sn.Özgür Adam.Ve tarafsız bakınca (zor da olsa başardım objektif bakabilmeyi) yazdıklarının doğruluk payı olabileceğini düşünüyorum.Bilmem diğerleri ne der.Ama bence kötülüğün suçlusu nefsimiz tezi mantıklı olabilir..Yazın için teşekkürler,biraz daha düşüneceğim.
YanıtlaSilPaşa ne nefsi paşa. Nefis ne paşa. Kandırma kendini. Yapma paşa.
YanıtlaSilCehennemin olduğuna dair elimizde herhangi bir deneysel ispat olmadığını belirtmem gerek.Ayrıca Blogdaki İslamiyet bölümünü okumanızı tavsiye ederim;İslam...Başka hangi din İslamiyete inanmayanlara Gavur gibi kötü sıfatlar yakıştırıyor,başka ahgi din Cihad anlayışı için kendini havaya uçuruyor.Kuranda diğer dinlergibi savaşı öğütlüyor ---Kur'an: Tanrı, 900 Yahudi'nin katledilmesine müsade ediyor. (Ahzab 26-27) Kur'an: Kafirlerin boyunlarını vurun (Enfal 12) Kur'an: Hak din (İslam) kalana dek savaşın. (Enfal 39) Kur'an: Peygambere, inkarcılara karşı sert davranması ve onlarla savaşması emrediliyor. (Tevbe 23)
YanıtlaSilKur'an: Hristiyanlar ve Yahudiler cizye( vergi anlamındadır) verinceye dek savaşın. (Tevbe 29)
Size soruyorum bunlar kuranda yazıyor elbette bana savaş denince silahla kılıçla bir savaş söz konusu olmaya bilir diye bilirsiniz.Ekonomik savaş bile ülkedeki insanlara neler yapıyor;onları aç ve sefalet içinde bırakıyor.Peki hani kurandaki hoş görü istediğiniz objektif kaynağa bakın İslam/Müslümanlık sadece 13 yıl için iyiliğin ve hoş görünün dini oldu günümüzde İslamın ne demek olduğunu tarafsız bir birey hemen bulabilecektir.Ayrıca bu tecavüzlere ve psikopatlara veya sosyopatlara nefsi veren o, yani özgür iradeyi veren o.Size kötülüğün nereden kaynaklandığını istediğiniz ilahiyatçı söyleye bilir nefsimizden, kötülük insanın özgür iradesinin ürünüdür.Tanrın bize hem özgür irade verip hemde kötülük yapmamamızı bekleyemez.Kötülüğü yaratan o İstediğim kadar objektif bakayım maalesef söylediğin gibi Sn Özgür Adam ben bunu kabullenemem.Ayrıca tesadüf demişken Quantum Mekaniği dediğin gibi tesadüf re rasgelelik üzerine kuruludur.Ancak evrimde işim içinde şans vardır;biz elimizde gen haritaları ve fosil kayıtlarının da içinde bulunduğu bilimsel kanıtlarla evrimde şansın büyük öneme sahip olduğunu biliyoruz.Benim Sn Paşanın ve Sizin bu dünyada şans eseri bulunduğunuzu söyleyebiliriz.
"""Ama isin aslına gelince,korkak bi kedi gibi yaşayacaksınız.Her şey tesadüften ibaret olacak size göre.Hayatınızı tesadüflere göre yaşayacaksınız.Dünyadaki sıkıntılara,belalara,musibetlere,kötü niyetli azmış insanlara karşı hiç bir dayanağınız olmayacak."""Ve bir dayanağımız olduğunu söylemeliyim Tanrı... Bu saydıklarınızı sizin Tanrınız yarattı.
Ünlü Evrimsel biyoloji ve Etoloji dalında uzman Richard Dawkins 'in su sözlerini bu satırlara yazmak benim boynumun borcudur""Benim ya da diğer ateistlerin din karşısında ara sıra takındığımız bu düşmanca tavır sadece kelimelerle sınırlıdır. Ben ilahiyat kaynaklı bir tartışma yüzünden hiç bir yere bomba atmayacağım, kimsenin kafasını kesmeyeceğim, kimseye taş fırlatmayacağım, kimseyi çarmıha gerip yakmayacağım, kimseye işkence etmeyeceğim veya gökdelenlere uçakla çarpmayacağım."" Bizi sizden bu ayırıyor.O uçaktaki adam Müslüman yerine bir ateist olsaydı o kadar insan boşu boşuna öldürülmeyecekti...
YanıtlaSilMantıklı bir göz için incil en büyük kozdur.Bu sözü şimdi daha iyi anlıyorum,çünkü aynısı kuran içinde geçerli.Gerçekten karmaşık ve insanın beynini uyuşturuyor.Gece oturup bi düşündüm de gerçekten allah var olabilir mi diye düşündüm.Ama resmen çok karmaşık be..Milattan sonra 1512'de samuray Japonyası döneminde yaşayan bir Japon,gidip de islamı bulamaz kardeşim.Adam önce bi oturup tanrının varlığına kanaat getirecek,sonra dünyadaki yüzlerce dini araştırmaya koyulacak da.....Şeyinin şeyine kadar yolu var,bu adamın bu kadar dini araştırmaya bile ömrü yetmez ,ki zaten kendi dininden neden ayrılsın ki...Emin olun samuraylar döneminde Japonya dünyanın en huzurlu yerlerinden biriydi.He savaşlar tabi ki vardı,her yerde olduğu gibi ama huzurlu bir yerdi(İzlemeyenlere Son Samuray filmini tavsiye ederim,oradaki hikaye de gerçekten alıntıdır).Adam neden o huzurlu dünyayı bırakıp bir arayışa koyulsun???Müslümanlara sorsan bunlar toprak olacak derler.O zaman çifte standart var.Hani herkes eşitti?????Lütfen söyleyin,sorun bendemi yoksa islam gerçekten kusurlu ve eksik mi???
YanıtlaSilGördüğünüz gibi inanmaya çalıştım ama çok bariz görünüyor eksiklikler ben ne yapayım şimdi?????
Nefis meselesini de düşündüm.Eğer nefsi Allah verdiyse ve bununla imtihan oluyorsak neden işin ucuna bu kadar ağır işkenceler koydu???Yani madem sonsuz güçlü neden daha yumuşak bir sınav yaratmadı da böyle bir düzen kurdu???Diyorlar ki;kıyamet günü herkes allahı görecek,mahşer meydanında herkes çıplak ve zelil bi vaziyette onun önünde eğilecek.Yanlış anlamayın ama benim gözümde bu son cümleden sonra kendini tatmin etmeye,kendinin üstünlüğünü kabul ettirme davasında olan bir tanrı imajı oluştu...Milyarlarca yıllık dünya hayatı boyunca varlığını sanki devlet sırrı gibi saklayıp da öldükten sonra bizi diriltip karşımıza geçecek ve "Bakın ben vardım ,madem inanmadınız haydi o zaman ateşe..İyi yanmalar..." diyecek öyle mi????Neden kızıyorsun ki???Kaç yıllık hayatım boyunca seni bi kere bile görmedim.Bana yazı tura atacak kadar alan bıraktın.Ben de turayı seçtim.Şimdi bana neden yazıyı seçmedin diyorsun!!!(Tura tarafında Atatürk var ya o yüzden tura dedim,malum dinciler Ata'yı pek sevmez.Acaba kimin kurtardığı ülkede oturuyorlar!!Neyse o konuya hiç girmeyelim..)
Varlığına delil olarak bir kitap gönderiyor,ama aynı zamanda da dinozor fosillerini yaratıyor,bize çok benzeyen maymun türünü yaratıyor...Anlaşılan tanrı bize yazı tura attırmaya kararlı!!!
Öğrendiğim önemli bir bilgi sonucunda inandığımı(iman ettiğimi) bildirmek isterim.Şu anda bu yazıyı yazmamın sebebi de benim yazdıklarım yüzünden İslam'ı inkar eden kardeşlerimize uyarı olmasıdır.Öğrendiğim o şey,benim yukarıda yazdığım her şeyi çok net bir şekilde açıklıyor.Ama ne olduğunu söylemeyeceğim.Eğer bir gün iman ederseniz,kendiniz muhakkak bulursunuz.Yalnızca yukarıda yazdıklarımdan dolayı mesuliyeti üstümden atmak için bu yazıyı yazdım.Ve bir daha bloga girmeyeceğim.
YanıtlaSilVe inanıp inanmama konusunda arada kalan arkadaşlar!Emin olun Rabb'iniz vardır ve o zalim değildir,bunu kesinlikle ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim...Hakkınızı helal edin.
Sn.Paşa İman etmenizi sağlayan bu aşkın bilginin ne olduğunu söyleyebilir misiniz bunu merak ediyorum.Hem belki bende bu bilgiyi mantıklı bulabilirim ve Bir Müslümanın en büyük sevaplarından biri bir başkasını Müslüman yapmasıdır bunu unutmayın.Bu bilgi nedir?
YanıtlaSilFallen, Paşa'ya sn. Paşa deme. Bu tür insanlara saygı yanlış. Ne olduğu belli olmayana, ne dediği belli olmayana, dürüst, açık, net olmayana sn. demek yanlış.
YanıtlaSilSayın demek yada dememek.Ben üzgünüm ama size katılmıyorum.Burada karakterinden söz ettiğiniz kişinin yaptıklarına yorumunuza katılsamda biz aklı selimler onların seviyesine düşmemeliyiz öyle değil mi?Bizi onlardan ayıran bu dur.
YanıtlaSilVe Sn.Adsız İsminizi yada Takma adınızı öğrenmek isterim ve umarım bloku sık sık ziyaret edersiniz.Sn Paşaya gelince "Sebep-Bilgi"sözde büyük bilginizi bizimle paylaşır mısınız?
YanıtlaSilFallen, Paşa ne olduğunu yazmayacağım demiş. Paşanın ne olduğunu anlamadığım gibi, neden yazmayacak onuda anlamış değilim. Paşa'nın yazdıklarına derinlik verirsem belki anlayabilirim. Anlar ve yazarsam Paşa dayanamayıp buraya girecek ve dürüstçe ben şu hatayı yaptım diyecekmi acaba. Uğraşmak istemiyorum aslında bir yandan. Ama bir yandan da bu tür kişilere rastladığımda tahammül edemiyorum.
YanıtlaSilSayın dememek seviyesizlik değil, seviye olur. Ben sayın dememeyi uygun gördüğüm gibi, afedersiniz şerefsiz demeyide seçmedim. Sanırım siz böyle anladınız beni ki seviyesizlik yorumladınız. Hatta Paşa olarak hitabıda seçmiyorum bu kişiye. Hitap koyamıyorum. Koymayı uygun bulmuyorum. Hatta kişiyi ciddiye alamıyor, kaile alamıyor, muhatabıma alamıyorum. Kaldıramıyorum. Beni anlıyorsunuzdur umarım. Manukyan'ın müslümanım demesini kaldırırım ama, bu tür varlıkları kaldıramam.
Herkesin (din ile alakası olmayanların) bildiği var, gördüğü var, araştırdığı var, gerçekleri var, okuduğu var. Bu kadar basit değil imana gelmek. Hatta mümkün değil. Bir kişinin, o kadar gerçeği gören bir kişinin imana gelmesi mümkün değil. Bir müslümanı kolay kandırırsınız böyle, bak Din'den dönmüş imana gelmiş der. Ama imanın ne olduğunu bileni kandıramazsınız. Din'den çıkış nedenlerini, Din'in ne olduğunu, imanın ne olduğunu, Allah'ın ne olduğunu, gördüğümü, bildiğimi sayacağım burada ve soracağım, Bir imansız imana dönüş yapar mı diye. Hatta hayyam bu konuda başlık açar ve tartışırsak iyi olur.
İmanlı imansız olur ama imansız imanlı olmaz.
Bunun aksi yönde düşünen varsa, açıklasın nedenini.
Hakikaten bu konuyu ele alıp derin derin, ince ince konuşmak tartışmak lazım. Bunaldım böyle insanlardan. Resmen adam bizi aşağılık varlık yerine koydu. Bir hiç bir piç yaptı neredeyse. Müslüman bu ikisi ile hitap ediyor Dinsize. Maalesef, ne yazıkki müslümanın gözünde böyleyiz. Hiç ve piç. İnsaf.
İmansızken imanlı olunurmu?
Sizin okuduğunuzu, araştırdığınızı, yaptığınızı, yazdığınızı hangi müslüman yaşıyor. Siz kalkacak bu kadar hatim edilmiş kitabı, araştırmayı, görülmüş gerçeği hiçe sayarcasına, aşağılarcasına, bu kadar insanı aşağılarcasına gelip burada ben iman ettim diyeceksiniz. Hemde 2 dakikada, 2 saatte, 2 günde neyse. Olmaz. Birazcık düşünce, birazcık akıl, birazcık saygı, insaf, insanlık. Birazcık.
Buraya Din'den çıkma nedenlerini hazırlayıp yazacağım. Ve konuşalım sonra bu konuyu.
Yok öyle ben bişey bildimde, buraya yazmayacağımda, artık iman ettimde. Hiç bir değeri yok bende bu cümlenin. Bu kadar saygısızlık olmaz.
Sizi elbette anlıyorum Sn.Adsız.Ve söylediklerinizi yanlış anlamadım -tam anlamıysa sizin söylediğiniz gibi anlamakta bulunmaktayım- ve yapılan şeyin saçmalığınıda elbette görüyorum.Yinede bahsi geçen kişi gibi olamamaya dikkat etmeliyiz bence.Ahlaka aşırı önem verdiğimi söylemeliyim bana,size ve bloga karşı saygısızlık işlese de ben onun gibi birinin seviyesine düşmek istemem...Aynı şekilde imanla ilgili tespitinizin çok doğru olduğunu düşündüğümü bilmenizi isterim.Ben şahsen İslamın,Hristiyanlığın ve Museviliğin Tanrı'sını ahlaki yönden sorunları olan sapkın,sadomazoşist,soykırımcı,düzenbaz,hoyrat,seküler ahlaktan hiçbir şey anlamayan,gaddar ezoterik bilgileri olduğunu zanneden bir yaramaz ,haylaz küçük bir çocuk olarak görüyorum.Asla böyle bir tanrıyla işim olmaz.Yinede delil bulunursa-ki bu delilin benim adıma geçerli bir delil olması için bilimsel ispat yöntemleriyle sınanması gerekmektedir- elbette iman etmeyi gözden geçire bilirim çünkü; akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.Yinede böyle bir delilin bulunamayacağından eminim.Ve Tanrı'nın( yine İslamın/Müslümanlığın,Hristiyanlığın ve Museviliğin tanrısından bahsederim) varlığı hakkında bir kuşkum yok ,eminim tanrı yok...
YanıtlaSilVe İman-İmansızlık ikilemindeki "Bir imansız iman eder mi?" sorunuza da elimden geldiğince yardım etmeye çalışırım...
YanıtlaSilMerhabalar öncelikle site çok iyi kuranlara teşekkürler.geçen gün aklıma birşey geldide paylaşım dedim.
YanıtlaSilİnsanlara ait kalıntılar yaklaşık 1 milyon yıl öncesine kadar bulundu ama dine ait kalıntıların en eskisi 50 bin yıl falan. İnsanlar ne zaman topluluk halinde yaşadılar o zaman bir yaratıcı fikri orataya atıldı çünkü insanlar bilmedikleri şeylerden korkar insanları yönlendirmenin en iyi yolu ise onları korkutmaktır.
Toplulukları böylece korku ile yönlendirdiler önce bilim gelişmiş olmadığından ineğe taşa taptılar sonra akıl ve bilim geliştikçe kafalarında yarattıkları tanrıLARA inandılar en sonunda çok tanrı olmasıda mantıksız geldi ve tek tanrıya inandılar.
insan tarihi 1milyon yıla dayanırken tek tanrılı inanç neden yaklaşık 2-3 bin yıla dayanıyor.Bu zamana kadar tanrı insanları başıboş mu bıraktı??
Aslında 2 milyon yıl önceye kadar insanlara ait kalıntıları bulabiliyoruz.Ayrıca Tanrı fikri zaten akıllı ve makul kuşkunun ötesinde düşünün ve dinsel fanatizmden uzak her aklı selim Homosapiense saçma ve mantıksız gelir.İnsan oğlunun Dine olan tutkusu sadece envanjelist kibirli din adamları ve ebeveynler sayesinde devam ediyor.Küçük yaştan iyibares genç beyinlerin içine kazınan savlar onların beyinlerini yıkayarak bu mem'in devam etmesini sağlıyor.Kabul ediyor ve Richard Dawkins 'e katılıyorum:"Din mükemmel bir kültürel yapı, ama bu onu gerçek yapmıyor ve beni gerçek ilgilendiriyor. Çiçek virüsü mükemmel bir virüs, işini çok güzel yapıyor. Ama bu onun iyi olduğu ve yok olmasını istemediğim anlamına gelmiyor."
YanıtlaSilevet kesinlikle katılıyorum ,zaten müslümanların en az %90 ı ailesi müslüman diye müslümanmış ve .Çoçukluktan beri mantıklı düşünmesinler diye cehennemle korkutulmuşlar.
YanıtlaSilMüslümanlık hoşgörü dinidir.Ama inanmazsan sonsuza kadar yanarsın
Allah şüphesiz ki kullarını bir anneden daha çok seviyor.(müslümanlığa davet ile ilgili bir şeyde okumuştum.)Ama ona tapmaz ve inanmazsan sonsuz cehennem azabıyla karşılaşırsın.
Bu arada alıntı çok hoşuma gitti.
Teşekkür ederim.İslam hoşgörü dür düşüncesi sadece13 yıl için geçerli oldu.Günümüzde İslam savaştır demek daha doğru olacaktır.11 Eylül de El Kaide -İster kendileri ister ABD tarafından kurulmuş bir örgüt olsun-2.976 kişiyi öldürdüler bu sözde cihat için yapıldı .Her ne için yapılmış olsa da neden Müslümanlar? Neden Yahudiler değil ? Elbette El Kaideyi ABD 'nin kurduğu gibi spekülasyonlar olsa da asıl sorun Müslümanlık dininde yatıyordu.Savaşı destekleyen o kadar çok ayet ve hadis vardı ki...
YanıtlaSilHindista'nın bölünme zamanlarını ele alalım Hindu ve Müslüman insanlar arasında çıkan çatışmalarda 1,5 milyon insan evsiz kaldı be 500 bin'in üzerinde insan öldürüldü.Ne için Tanrı/Allah için...Sorun adı Dindir ,sorunun adı Tanrıdır.Ve Şunu sevinerek söyleyebilirim ki;Tanrıya şükür bir Ateistim...
11 Eylül 2001 08:46-10:28 de ,2.976 sivil ve 19 militanı öldüren,6.291+(7.000)insanı yaralayan Tanrı bir mucize yaratamaz mı idi? Tanrının envanjelistlerden bir farkı olduğu onaylandı.Tanrının farkı daha kötü olması...
YanıtlaSilKesinlikle. Tanrı varsa bile eğer insanları sadece kendine inanmıyor diye yakıyorsa bu çok büyük bir egoistliktir egoizm ise insalcıl bir özelliktir.Birde şöyle bişey var:
YanıtlaSilEvren sadece insan için mi yartıldı?Cevap EVET ise neden marsta suya ve oksijene ihtiyaç duymayan hücreler var, yada jüpiterin bir uydusunda çok soğuk olmasına rağmen ortama uyum sağlamış ama ortam koşulları yeterince verimli olmadığı için gelişememiş hücreler neden var?onları eğlence olsun diye mi yaratmış.
Cevap HAYIR bizden başka akıllı canlılarda var ise , bizim dünyaya gönderilme sebebimiz şeytandı onaların evrene gönderilme sebebi ne?
Tanrı yarattığı varlıkları test etmek için sebeb mi yaratıyor,bakim olmuş mu olmamış mı diye .
Kendi yarattığı insanları diğer yarattıklarından üstün tutuyor ve secde ettiriyor.[yarattığı varlıkları birbine secde ettiyor oyun gibi değil mi]Böle bişey karşısında şeytanın ne yapacağını zaten biliyor.Belki şeytana da kendisi yaptırıyor.Şeytanı cehenneme atıyor.Oraya bir elma koyuyor bunu yeme diyor (ne alaka ise )zaten onu yiyeceğini biliyor. Pamuk prenses ve yedi cüceler bile daha mantıklı.
Yani anlıyacağın insanaların kafalarında yarattığı tanrı onlarla oyun oynamaktan başka bir şey yapmıyor. Böle bir tanrıyı sevmek kendini kandırmaktır.