Felsefe Nedir ve Ne Değildir?

Yorum Yok
Felsefenin tanımını yapmak isteyecek olursak, bu tanım en az kendisi kadar “felsefi bir eylem” olduğu için genel hatlarıyla öznel yorumlardan oluşur.  Bu nedenle felsefe, kesin kalıpları olmayan bir alana girer. Felsefenin tanımına biraz daha yaklaşmak için ünlü filozofların yorumlamalarına bakacak olursak:Sokratese’e göre “Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir.” Sokrates’in öğrencisi olan Platon ise “Doğruyu bulma yolunda, düşünsel (idealist) bir çalışmadır.” yorumunu getirmektedir. Epikuros’a göre “Mutlu bir yaşam sağlamak için, tutarlı eylemsel bir sistemdir.” Aristotales için “İlkeler ya da ilk nedenler bilimidir felsefe.” Hobbes için ise “Felsefe yapmak doğru düşünmektir.” Tek kelimeyle özetlemek istersek de Campenella’nın da dediği gibi, felsefe “Eleştiridir.” 

Felsefeyi sözlük anlamından incelemek istersek, kökeni kabul edilen kaynağa, Yunancaya bakmamız gerekir; seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum anlamına gelen “phileo “ ve bilgi, bilgelik anlamına gelen “sophia” sözcüklerinden türemiştir. Philosophia, bilgelik arayışı, bilgiyi sevmek, bilgi severlik, aramak ve peşinden koşmak anlamlarına da gelmektedir. Günümüz sözlüklerinde de “varlık, insan, evren ve bilgiyle ilgili düşüncelerin bütünü” olarak tanımlanmaktadır.

Felsefe (philosophia) terimi ilk kez, İlk Çağ’ın ünlü Yunan matematikçisi ve filozofu Pythagoras (Pisagor) (MÖ 580-500) tarafından kullanılmıştır. Kendini “bilge” olarak tanımlamaktansa “bilgi sevdalısı” olarak tanımlayarak, felsefenin ve felsefeyle uğraşan birinin alçak gönüllü olması statüsünü başlatarak tevazusunu ortaya sermiştir.

Felsefe teriminin ilk kez Antik Yunan'da çıkması bir tesadüf olmadığı gibi, bize kendisiyle ilgili dikkate değer ipuçları verir. Önemli bir ticaret şehri olmalarının faydası olarak hem maddi refaha ulaşmışlar, hem de diğer kentlerle kültür alışverişinin yapılmasına kaynak teşkil etmişlerdir. Zamanla artan refah seviyeleri, kendilerine zaman ayırmalarına yol açmıştır. Maddi kaygı taşıyan diğer insanların dertlerinden arınmış olarak, kendilerine sunulan bilgileri sorgulamaya başlamışlar ve zamanla evreni, insanı, düşünceleri sorgulama kapsamlarına almışlardır. Bu şekilde, felsefe tarihine ilişkin önemli eserler veren ve “felsefi sorgulama”nın başlamasına kapı açan çok önemli filozofları bünyelerinde barındırmışlardır.

Felsefe terimi ve tanımı hakkında bir parça bilgi sahibi olduk. Peki, nedir felsefe? Felsefe, sorgulamakla başlamaktadır. Merak edilenler, tabuları yıkılıp düşüncelere konuk olduğu takdirde felsefenin konusu olmuştur. Evrene dair ne varsa, felsefenin kapsamına girmektedir. Keza, ilk çağlarda formel bilimler adı altındaki tüm bilgiler felsefeyle ortaya çıkmış ve onun alt dalları olarak işlevde kalmışlardır. Sorgulamakla başlayan bir serüvenin sonucunda, yerçekiminden evrim teorisine kadar hayatımızda çok önemli yere sahip olan bilgiler elde edilmiş, makineler üretilmiş, insanlık hep daha ötesine gitmiştir. Cevaptan çok sorunun önemli olduğu bu alan, bizi zeka bakımından diğer canlılardan ayıran noktada, insan olmanın işlevsel hale gelmesine yaramıştır. Felsefe, bu bakımdan düşünmek, eleştirmek, sorgulamak ve merak etmenin sistemli bir faaliyetidir.

Felsefe, sorgulamakla başladığı düşünüldüğünde, ilk düşünebilen canlılardan bu yana aktif haldedir. Geçen asırlar boyunca, bünyesinde birçok bilim dalının başlamasına olanak sağlamıştır. Kümülatif bir sistem olmasından dolayı sürekli zenginleşen bilgiler, çoğu bilim dalının felsefeden bağımsız hale gelip daha çok ilerlemelerine yol açmıştır. Bütün bilimlerin anası olarak kabul edilen ve hayattaki en gözde alan olarak kabul edilen felsefe, diğer bilimlerin kendisinden ayrılmasıyla daha yalın haline ulaşmıştır. Felsefenin sonu olmayan, kesin çizgileri bulunmayan bir alan olmasından dolayı birçok bilimle ayrı düştüğü aşikar. Felsefe, öznel bir faaliyettir; bu bakımdan öznelliği kabul etmeyen ve etmemesi gereken bilimlerin bağımsızlığını ilan etmesi bizi daha ileri götürmüştür. Son yüzyılımızdaki durumu –hala değeri kabul edilip diğer bilimlerle olan ilişkisi çeşitli yönlerden inceleniyor olsa da- saf haline ulaşmıştır.

Felsefenin ne olduğunu çeşitli kaynaklardan araştırıp hakkında fikir sahibi olabiliriz. Felsefeyle ilgili birçok kitap okuyup onu daha çok kavrayabiliriz. Fakat felsefenin ne olduğu konusunda kesin bilgiler veremezken, kimse ‘felsefenin ne olmadığı’ hakkında da kesin bilgiler veremez. Herhangi birinin araştırmalarından veya okudukları kitaplardan edindiği “felsefe izlenimi” çok hatalı olabilmektedir. Kirli bilgilerin kol gezdiği bir ortamda sanırım bu çoğu konuda kaçınılmaz olabilmektedir.

Günümüzdeki felsefe algısına bakacak olursak, felsefeyle ilgilenen birinin üzülmesi çok normal; insanlığın ilerlemesinin önünü açan düşüncelerin kaynağı olarak kabul etmek yerine, entelektüel bir faaliyet olarak görülmektedir. Sanıldığının aksine felsefe, soylu bir zümreye, aydın bir gruba değil; tüm insanlara aittir. Oysa hayati bir eylem olan merak duygusu ve sorgulama eylemi, çoğu kültürü zarara uğrattığı düşünülerek her an törpülenmektedir. Sonuç olarak, felsefeyi tamamen dışlamış toplumlar yetişmektedir. Felsefeyi, halkın anlayamayacağı raflara kaldıranların yanında, onu ayak altına alanlar da vardır. Edebiyat ile de karıştırılarak, birçok noktada bayağılaştığını ve klişeleştiğini öne sürenlerin sayısı azımsanamayacak kadar fazladır.

Felsefede kesinlik olmadığı ve tamamen öznel olduğu için, aynı soru yüzyıllarca farklı biçimde tartışılmış, kaçınılmaz olarak tekrara düştüğü de olmuştur. Belki de nedeni budur ki günümüzde kendini filozof olarak tanımlayan çoğu kişi için farklılaşmanın anahtarı, halk düzeyinde olmayan kavramlar ve anlaşılması güç yazılar olmuştur. Anlaşılanların bayağı, anlaşılmayanların ise entelektüel olarak görüldüğü bir ortam gelişmiş ve felsefe tam anlamıyla çarpıtılmıştır. Bunun sonucunda felsefe, ait olduğu yerden, insanlardan daha çok uzaklaşmış ve yanlış tanımlamalara maruz bırakılmıştır. Bu konuda günümüz yazarlarından Christopher Phillips güzel bir yorum getirmiştir;

“Üniversitede lisans öğrencisiyken birkaç felsefe dersi almıştım. Profesörlerimizin kendilerini, Sokrates ve yandaşlarının yaptığı türden ateşli diyaloglarda bulunan yardımcı sorgulayıcılar olarak görmeleri için öğrencilerine cesaret vermemeleri beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Onlar, felsefeyi sadece kendilerinin, uzmanların, yetkili olan kişilerin tartışabileceği bir müze eseri olarak görüyorlardı. Genellikle öğrencilerini gözü korkmuş, afallamış şekilde bırakan ve zorunlu diploma derslerini tamamladıktan sonra bir daha asla başka felsefe dersi almayacaklarına yemin etmelerini sağlayan, kolay anlaşılır olmayan bir jargon kullanıyorlardı.”

Aynı şekilde doktora derecesini King’s College Londra’dan almış olan Kanadalı roman ve deneme yazarı olan John Ralston Saul şöyle yazmıştır;

“Felsefe örnekleri gerçekten komedi olmaya doğru gidiyor. Sokrates, Descartes, Bacon, Locke ve Voltaire, uzmanlaştırılmış bir dilde yazmadılar… Kendi zamanlarının genel okuyucusu için yazdılar. Kullandıkları dil, sade, güzel ve genellikle hem etkileyici hem de eğlendirici… Üniversite öncesi seviyede yeterli eğitim almış herkes, hala Bacon’u veya Descartes’i, Voltaire’i veya Locke’u eline alıp, hem kolaylıkla hem de zevkle okuyabilir. Lakin bir üniversite mevzunu bile, bu aynı düşünürlerin, önde gelen çağdaş entelektüellerin yorumladığı kitaplarının sonuna kadar güç bela gelebiliyor. O halde, neden herhangi bir kişi, orijinal sadeliğin bu modern anlaşmazlıklarını okumaya çalışma zahmetine girsin ki? Cevap şu ki, çağdaş üniversiteliler bu yorumları orijinal olana giden uzmanların yolu olarak kullanıyor. Ölü filozoflara, bu yüzden uzman açıklaması ve koruması gerektiren amatör muamelesi yapılıyor.”

Modern akademisyen filozoflar arasında gerçekleşebiliyor olan ukalalık taslama arzusu, felsefeyi ulaşılmaz bir alan olarak göstermeye devam etmektedir. Oysa felsefe, ona yüklenilen bütün entelektüelliklerden uzak olarak hayatın bir parçası olmaktan ibarettir. Merak duygusu, insani bir içgüdüdür ve bu da hepimizin felsefeye eğilimli olduğunu gösterir. Toplum tarafından dayatılan dogmatik bilgiler ve inançlar, bu eğilimimizi körelttiği gibi, felsefeye yüklenen yanlış tanımlamalar da günümüzdeki durumumuzu ortaya çıkartmaktadır. Felsefe, en hayati noktamızdır; oysa onu fildişi kulesine kapatanlar yine biz insanlarız.

Neviens Nobody

0 yorum:

Yorum Gönder