Yaratılışçılar insan bedeninin mükemmel olduğunu ve akıllı tasarım diye belirttikleri Tanrı fikrinin bu mükemmel beden ile desteklendiğini düşünürler. Oysa ki insan bedeni mükemmel değildir ve bir çok hata vardır. Bu hataları din açıklayamaz ancak bilim açıklayabilir.
Bu konuda ayrıca belirtmem gerekiyor ki yaratılışçıların insan bedenini mükemmel görmeleri bir çeşit insanı yüceltme çabasıdır. İnsanın yüce bir varlık olduğu düşüncesinin basit bir yansımasıdır.
Aşağıdaki hatalar ve evrimsel açıklamaları profesör Ali Demirsoy'dan alıntıdır.
Hata 1: Çocuk büyüten ve gecelerini uykusuz geçiren herkes şunun farkındadır. Çocuklar doğduklarının ilk birkaç ayında bazen çok daha uzun süre gaz sorunu yaşayarak ailelerini ve kendilerini perişan ederler. Bu gaz ya anadan geçer ya da çocuğun sindirim sistemindeki tasarım hatasından kaynaklanır.
Evrimsel Cevap 1: Ağaçtan ağaca atlarken anasının sırtına yapışarak, her sıçrayışta sürekli gazını çıkaran bir canlının böyle bir sorunu olmamıştır. Bu nedenle primat yavruları gaz sancıları çekmez. Ne zamanki doğal yaşamdan ve doğal evrim sürecinden ayrıldık, bu sorun karşımıza çıktı. Ancak evrimsel yapısal değişim, sosyal evrime ayak uyduramadığı için, zamanında gerekli önlemler oluşamadı.
Hata 2: Bugün hangi çocuk doktoruna giderseniz gidin, çocuğa bakmadan D vitamini de içeren bir ilaç yazıyor. Bunu muhakkak almalısınız diyor. Burada birisi yanılıyor, ya doktor ya da doğaüstü güç. Çünkü akıllı tasarım olsaydı, ana sütü ile birlikte bu maddeler de verilmiş olacaktı.
Evrimsel Cevap 2 İnsan güneş ışığının çok yoğun olduğu Doğu Afrika’da evrimleştiğinden D vitamininin oluşması için ek bir kaynağa ihtiyaç duyulmamıştı. Ne zaman ki kuzeye yayıldı, eksiklik ortaya çıktı. Düzeltilebilir miydi? Çok basit birkaç önlemle bu eksiklik giderilebilirdi. Zaten canlıların hemen hepsi (bizden başka yer değiştiren iki memeli hariç) bulundukları yerde kaldıkları için gerekli D vitaminini sentezlemektedirler. Bunu yer değiştiren insan yapamadığı için, gittiği yerde özellikle güneş ışınlarının eksikliğinden dolayı bozukluk ortaya çıkmaktadır. Eğer akıllı tasarımcıların inandığı gibi insanoğlu orta kuşakta bulunan bir yerde dünyaya inmiş olsalardı, böyle bir eksikliği yaşamayacaklardı. Demek ki bir enlemden öbür enleme geçince akıllı tasarım akılsız tasarım haline dönüşmüş. Niye düzeltilmemiş? Doğa aklıyla değil, seçenekleri rastlantıyla seçtiği için her zaman doğru yolu bulamaz; bu nedenle de bu güne kadar jeolojik dönemlerde bağrında barındırdığı yaklaşık 20 milyon (belki 100 milyon) canlı türünü bu akılsız tasarıma kurban etmiştir.
Hata 3: Çocukların iç kulak ile ağız arasındaki östaki borusu, normalden kısa olduğu için ağızdaki mikroplar sık sık orta kulağa geçer ve bir sürü soruna neden olur. Primatlarda bu sorun var mı; büyük bir olasılıkla yok.
Evrimsel Cevap 3: Sosyal gelişmeleri öğrenebilmek için, kafası beklenilenden çok daha büyük olarak dünyaya gelmeye zorlanmış bir çocukta bu sorunun ortaya çıkması kaçınılmazdır. Acaba doğaüstü güç insanın sosyal yaşama geçişini bilemiyor muydu? Yoksa böyle bir ödüle karşı ceza mı uygulamaya kalkıştı?
Hata 4: Hemen hemen hiçbir işleve sahip olmayan 20 yaş dişlerimiz çoğumuzun korkulu rüyası olmuş; birçoğumuza kötü günler yaşatmıştır. Dogmatikler bunun için kem küm bir şeyler söyleseler de hiç kimse inandırıcı bir açıklamasını yapamamaktadır. İnançlara göre insan aynen yaratılmışsa, evrimleşmemişse, 20 yaş dişleri de insanın başına bela olarak verilmiştir.
Evrimsel Cevap 4: Dişler otçul (daha çok ot yediğimiz) dönemde öğütme işinde kullanılıyordu; daha sonra omnivor (yani her şeyi yer hale geçince), özellikle de yiyeceklerimizi pişirerek daha yumuşak hale getirince gerek kalmadığı için doğal seçilim ile ortadan kaldırma sürecine sokulmuştur. Evrim, sabırlı ve sürekli bir işleyişin adı olduğu için de, hemen ortadan kaldırılamamış, zamana bırakılmıştır.
Hata 5: Çocukların, özellikle kız çocuklarının idrar kesesini dışarıya bağlayan kanal erişkinlere göre kısa olması nedeniyle sık sık idrar yolları hastalıklarına tutulmaktadır. Ne olurdu bu boruyu biraz daha uzun olarak yaparak yaratsaydı?
Evrimsel Cevap 5: Dört ayağının üstünde gezen bir canlı için bu kısalığın büyük bir sakıncası yoktu; ne zaman ki, yere inip de ilk olarak otura otura sonra iki ayağımız üzerinde gezmeye başladık; oturduğumuz yerdeki mikroplar çok daha kolay içlere kadar girebildiği için bu sorunlar ortaya çıktı. O zaman sormazlar mı, beni iki ayağım üzerine kaldırırken, bu boruyu niye bir iki santim uzatmadın?
Hata 6: Penisteki sünnet derisi çoğunluk herhangi bir soruna neden olmadan doğum olmasına karşın, bir kısmında idrar yapamayacak derecede kapalı olduğu için önemli sorunlara neden olmaktadır. Bu derinin erişkin olmadan kesilmesi ise Musevi ve İslam inancına göre tanrının isteğidir. Bu derinin atılması sırasında, yine bu iki dinin de ortak olarak birleştiği inanca, yani çocukların suçsuz olarak doğduğu inancına karşın, milyonlarca çocuğun sünnet işlemi sırasında mikrop kapmasından dolayı ölmesini nasıl açıklayacaksınız? Günahsızların ceza çekmesi hiçbir öğretide hoş karşılanamaz.
Evrimsel Cevap 6: Bu deri kapalı durarak idrar yollarının ve penis başının olası enfeksiyonları önlemek için meydana gelmiştir. Doğal ortamda er ya da geç normal işlevini görmeye başlar; ancak bezlere sarılmış kapalı ortamda yetiştirilen bir bireyde bu aksaklığın giderilmesi zor olur.
Hata 7: Neredeyse her üç kişiden biri omurga rahatsızlığı çekmektedir. Diğer canlılara bakıyorsunuz beli kayan canlı yok gibi. Bu insana eziyet niye? Akıllı tasarımcılar “Tanrının verdiği organı korumak gerekir” diye bir yaklaşımla konuyu savsaklamaya kalkışırlar.
Evrimsel Cevap 7: Bir zamanlar dört ayak üzerine yürüyen atalarımız, ağırlığı tüm omurgaya dağıttığı ve onu da dört noktadan toprağa verdiği için böyle bir sorunla karşılaşmadı. Ancak iki ayağı üzerine kalkınca, ağırlık merkezi 4-5. omurların arasına yoğunlaştı, burası da yeterince kasla desteklenemediği için ve evrim mekanizması deneme-yanılma yöntemi ile çalıştığı yani çok ağır işlediği için de bu kadar kısa süre içinde gerekli önlemi geliştiremedi. Böylece öne uzattığımız iki elimizle tutacağımız bir kiloluk bir yük, kaldıraç misali 4-5. omurlara 20 kiloluk bir baskı oluşturdu.
Hata 8: Hemen hiçbir hayvanda görülmeyen fıtık ve özellikle kasık fıtığı niye insanlarda görülüyor diye düşünebilirsiniz.
Evrimsel Cevap 8: Bir zamanlar dört ayak üzerine gezdiğimiz için iç organlar özellikle testislerin vücut dışına çıktığı kanala (ingunial kanala) basınç yapmıyordu; ne zaman ki iki ayak üzerine kalktık, iç organlar basınç yapınca, özellikle belirli bir yaştan sonra bağırsaklar bu kanaldan dışarıya sarkmaya başlar. Evrimsel gelişme bu aksaklığı niye düzeltmedi? Ya bir çıkar yol bulamadı ya da geliştirmek için yeterince zaman bulamadı. Akıllı bir tasarım olsaydı hem bu sorunu hem de yukarıdaki sorunu bir çırpıda çözecek çareyi yürürlüğe koyardı.
Benim hiç aklımdan düşmeyen insan sorularım;
YanıtlaSilElde ayakta 5 parmağın ne işi var?
Dişler neden parça parça, tek tek?
Saç, sakal, tırnak vs. neden kesiyoruz?
Bademcik, apandisit?
Penis boyları neden farklı?
Çok zayıf varlıksam nasıl mükemmel oluyorum?
Beyin bir cevherse neden aptal çok?
Bitmez bu sorular. Hatalar bitmez.
Bence insandaki en büyük hata bu kadar uydurma sahtekar bir Din'e inanmasını sağlayan durum.
YanıtlaSilKalp konusuna deginilmemesi bir eksiklik arz etmis. Insanoglu kalp'ten cok cekti (ve bunu romantik anlamda söylemiyorum :) Kalp krizleri, spazmlar, enfarktusler hep bilimadamlarini kalbin isleyisinin özunde cok aksak oldugu konusunda dusundurmustur.
YanıtlaSilBedende çok fazla hata olması tam aksine kusurlu bi genetik tasarımı ya da genetik tasarımın bozulmuş ya da değiştirilmiş olabileceğini, yani genetiği ile genomu ile oynamışlığı ifade edebilir mi? edemez mi? Ha keza evrim olsun, Yüksek genetik bilimi geliştimiş bi uzay uygarlığı ve başka uygarlıklar olsun bilinmeyen dünyalardan gelip bizimle deney yapmış olsunlar; Biz hayvanlarla yapmıyor muyuz?
YanıtlaSilBunlar bize masal gibi ya da fantastik ögeler gibi ve bilim ve aklıdışı geliyor biliyorum ama bi yanda mitler, mitoloji ve yeryüzünde tuhaf kaynaklar ve esinler var,
Örneğin Atlantis ya da Mu denilen bi uygarlıktan sözedilir, Örneğin Atlantis uygarlığı döneminde insanlığı genetik deneylerden yüksek enerji deneylerine kadar güçlü ve yüksek bi teknolojiyle deneyler yaptığı ve çöküp gittiği anlatılır, Tamam bu masal olsun, Örneğin Mu uygarlığının genetik oalrak sebze türleri geliştirdiği de masal olsun; Neyimiz masal değil bizim, Gerçek ne o zaman, Neden bu yitik tarih, masallar, mitler ve mitolojiler, O zaman bu fazntazmları kim neden ve neresinden yumurtluyor? Şafağı Getirenlerden başka bi çok kaynağa kadar yazdığı gibi, 12 DNA lı ojjinal genetiğimizin ve aslında yüksek yetilerimizin uzaylı istilacı ve işgalci bi türce mahvedildiği de bi masal olsun; Ne masal değil, Evrim kusursuz olmalı o zaman,
ben düşünüp duruyorum bugün her gölde balık var, Her akarsuda balık var, Kimse oraya balık koymuyorsa onun orda gelişmesinin ve oluşmasının bi dinamiği olmalı, Balık ya da yumurta uçuyor mu? Farklı türler, Belki hem evrim hem tasarım var; Belki bilmediğimiz bi çok başka şey, Ben bilmiyorum, Ama bulmalıyız, Arayıp bulmalıyız, Bilimin-milimin bize bi halt bulup sunacağı yok, Biz bulmalıyız bence;
Uzaylılar , Şafağı Getirenler falan masal, gerçek olan evrim ve yaratıcı güçtür.
SilBinlerce onbinlerce yıllık arkeolojik bulgular, Tanrı'yı ve evrimini işaret ediyor.
Nuh'un gemisine masal diyebiliyor muyuz ?
Ben demiyorum ama Kasyopya diyor efendim, Nuh sembolik diyor;
SilMitolojik bulgularda gökten gelen ve gazap yağdıran tanrılara işaret ediyor ne diyelim şimdi;
İnsanlığın bütün tarihini mitolojisini inceleyelim; Ve bilimsel çıkarımsamalarla savlayalım, Hint mitolojisi, Sümer mitolojisi ve diğerleri hepsini bi araya koyalım ve bakalım bu masal bize ne anlatıyor; Gökten gelen Tanrılar, İnsanlara bi şeyler öğretiyor ya da gökten gelen kızgın Tanrılar bazıları onları kokutuyor ve zarar veriyor, Mitler bunlarla dolu, Şimdi ola ki oldu varsayalım, Dünyadışı zeki uygarlıklar var ve iyileri ve kötüleri var, Bilim ve bilinç gelişmemiş insanlıkla bu uygarlıklar iletişim geliştirdiler ve bazıları gökten gelmeleri ya da insanoğluna mucizevi gelmesi olası şeyler göstermeleri nedeniyle Tanrılar ilan edildiler,
İnsanlık bi ortak bilinç, bilim, teknoloji oluşturmak, yükselmek istiyorsa bu karanlık tarihi açıp bakmalı, yorumlamalı ve görmelidir, Yok bunlar olmaz saçmalıklar deyip kimse kaçıp kurtulamaz; Gökteki kızgın Tanrılar bilinçaltısı ve psişesinin travması insanlık tarihinden silinmelidir, Bu korku ve gazap duvarı aşılmalı ve giderilmelidir, İnsan kendinin otoritesi olmayı öğrenmelidir, Gücünü ve otoritesini ,diğerlerine, başkalarına, liderlerine, politikacılarına, patronlarına, uzaylılara-zuzaylılara ve en çokta Tanrıya bırakmamalıdır buna son vermelidir, İnsanlığın bilinç geliştirmek için görmesi gereken budur, Gücünü, iradesini, seçim hakkını, başkasına kim olursa olsun bırakmamalıdır, Kendinin kontrolünü ele almalıdır;
Herkes özgür ve özgün; bu bilinmeli ve anlaşılmalı, Başka türlü ortak gelişim, ortak irade, birlik ruhu ve dünya barışı, vb. büyük idealler yeşeremeyeceği gibi, gerçek bilim, gerçek ilerleme de gelişemez, Savaşlar ve kavgalar ve acılar içinde yiter gideriz, Yitip giden karanlık tarih uygarlıklarına ve diğer mitler gibi mitlere döneriz; Yüzbinlerce yıl sonra dünya üzerinde izlerimiz arayan zeki canlılar, bizim yaptıklarımızla aynı saçmalamaları yapıyor olurlar;
Din inancı değil zararlı olan, Kendi gücünü ve iradeni devrettiğin bi Tanrı inancı, Senin gücüne, iradene seçimine ve enerjine ihtiyacı olmayan bi Tanrı düşün, ya da git kendine inan, Kusursuz ve ihtiyaçsız, eylemsiz hatta yargılamayan bi Tanrı, düşün ya da kendine inan-güven; Böyle din inancı yapın o zaman; Nedir bi azap gazap Tanrısı tutturmuşsunuz,
"Gökten gelen tanrıların gazabı" senin de dediğin gibi mitolojik bir hikaye.
SilTanrı bir tane. Tanrılar diye bir kavram yanlış.
Nuh'un gemisi, evet olanlar yani bize kadar gelebilmiş anlatılanlar sembolik.
Onca hayvanı bir gemiye nasıl doldursun adam canım.
Sembolik olan bu.
Ancak tufan doğru ve gerçek.
Sodome Gomore de gerçek.
Üzerinden çok zaman geçtiği için, bu olaylar artık bir masala dönüşmüş.
İki bin yıl önce İsa diye biri var mıydı, yaşadı mı, bunun bile tespiti zor.
Bilimsel olarak kanıtlanamıyor yani.
Ama kutsal kitaplar var, onca tanık var. (Havariler v.s.)
Bilimsel olarak doğrulayabilmek için, zamanda yolculuk yapmak gerekir.
Zamanla bunu da başaracağımıza inanıyorum.
Kendi gücümüzü ve irademizi tanrıya devretmiyoruz.
Bütün imanlılar özgür iradeleri ile hareket eder.
Senin inanamadığın, sana absürd gelen, saçma gelen şey, sanırım metafizik dünya.Yok diyebilir misin ? Kaskopya celseleri de metafizik dünyadan bahsediyor. Ona olabilir diyorsun da tanrı neden olmasın ?
Sen tanrı olsun ama yargılama olmasın istiyorsun.
O zaman bu dünyanın ne anlamı var ?
Boş boş amaçsız yaşayıp, ölüp yok mu olacağız ?
Herkes özgür dostum.
İnanmak zorunda değilsin.
Deliller ortada (kutsal kitaplar, peygamberler)
Gözümün görmediğine inanmam dersen, o zaman sen evrime de inanmazsın, çünkü binlerce yıllık evrimin de gözlemlenmesi imkansız.
Korkma, bu dünyada azap gazap falan yok, rahat ol.
Ne olacaksa öldükten sonra.
Herkese olan bize de olacak.
Tanrıya inanmak kendine inanmaktır zaten.
Özgürlüğün zirvesidir.
Bundan daha büyük bir özgürlük yok.
Sadece ve sadece tanrıya karşı sorumluyum.
Tanrı bizim iç sesimizdir, vicdanımızdır.
"Tanrıya inananlar karanlıktadır" batıl inacından kurtulmanı arzu ederim.
Ortaçağda yaşamıyoruz.
Selamlarımla,
Hocam bari beni anlayında eleştirin,
SilBari analyında giderin de gelişelim, etkileşelim bi şeyler olsun,
Ben bu tavırla yazmak istemiyordum ama buralar cisirden çıktığımı noktlar,
İlle de size ve sizlere birilerinin söylemesi gerekiyorsa düşündüğünü gibi bir Tanrı yok,
Bakın bende olamaz artık demiyorum yok diyorum çünkü yok ve birilerinin de size bunu ve bunları söylemesi analtması gerekiyor, yok, yok üstüne yok, yok oğlu yok, neye istiyosanız ona inanın;
Nedne bana hesap soruyosunuz, insanoğlunun insalığın tüm karanlık çarpıtmalarını ne olacaklarını,
Zeka kusursuzdur ve sistemlidir, Bi düzen var muhakkak;
Ama tanrı olan sizsiniz, siz kendiniz karar verirsiniz, verebilirsiniz ne olcağına, orası sizin seçim yetiniz, ben karışamam ki;
İç ses ve vicdan olan geleceğiniz yine sizsiniz,
Ha ona Tanrı deyin bende diyeyim başımızız nüstüne koyalım;
o vicdan sesine Tanrı diyelim birlikte diyelim ki o bizden ayrı değil biziz,
Ama lütfen en azından benim yorumlarıma bi azap gazap tanrısı, hükümcü, tapınçcı, vb. negatif ögeler içeren bi Tanrıyı ya da Tanrı analyışını dayatmayın;
Kasyoya metafizik dünyada bahsediyo demişsiniz evet ben buna inanıyorum, ölümsüz doğumsuz sonsuz hayata ama sizin anladığınız anlamda bi Tanrıya inanmıyorum inanamam; Evrimle işim yok benim, Darwin'i severim, Adam hayatını keşfe ve araştırmaya vakfetmiş, Keşke herkes hepimiz öyle çalışkan düşüngen olsak, Ama bulguları çarpıtılıyor, değiştirliyor, geliştirilmiyor, Bilim kör kuyuda o dinden daha beter batmış yeryüzünün karanlıklarına;
Tanrılar kavramı yanlış değil, Çünkü bakın benimde bi Tanrı düşüncem ve soyut bi kelime, Sadece cümle ve düşünce içinde kullanılabiliyor, Zihne atanmış bi varlığa dönüşemiyor; Oynayıp duruyorum onunla çocuklar gibi, eğlenceli de, neşeli de, Kimseyi de yakmıyor ya da yakmakla tehdit etmiyor, Tehdit edenlerden hesap soruyor; Kendini benden ayırmıyor, İçimden dışarı çıkmıyor, Ben çok seviyorum onu, O da beni çok seviyor;
Aslında sizle tanrımız aynı.
SilAlgılarımız farklı.
Azap gazap ceza tanrısı yok.
Hiçbir zaman da olmamış, bu algıyı yaratan dinler.
Tanrı hiçbir zaman din göndermemiştir.
Tanrı hiçbir zaman din göndermemiştir.
Tanrı hiçbir zaman din göndermemiştir.
Dini oluşturan biziz.
Çünkü sorgulayan biziz.
Neden buradayım, neden gideceğim, nereye ?
Gerçeğe ulaşmadıkça, bu soruları sormaktan kurtulamayız.
Koyun gibi yaşayıp gitseydik, herhalde peygamberlere de gerek kalmazdı.
Tanrı insana özgür irade vermiş, koyuna vermemiş.
Bize ağır gelen bu, koyun olsaydık böyle bir sıkıntımız olmayacaktı.
İki tek atınca, bu sıkıntımız bayağı hafifliyor, ama geçici olarak tabiiki.
Ayılınca yeniden gerçeğe(özgür irade) dönüyoruz, yine arayışlar, yine sıkıntılar, huzur yok, mutlak mutluluk imkansız.
Tanrı hiçbir zaman din göndermemiş ama aramızdan elçi / aracı seçmiş.
Sebebi, özgür iradelerimizi kötü yönde kullanıp, zıvanadan çıkmamız olmalı herhalde.
Neden buradayız, amacımız ne, nereye gidiyoruz sorularına bütün elçiler aynı cevapları vermişler.
Ölüm yok, doğum yok.
Aynen senin dediğin gibi.
Sonsuz yaşam var.
Burada geçici olarak bulunuyoruz.
Şu an ölüyüz, dirileceğiz denebilir.
Benim tanrım da beni yakmakla tehdit etmiyor.
Ben onu seviyorum, o beni seviyor.
Hiç anne çocuğunu sevmez mi, tanrı yarattığını sevmez mi ?
Bak ben tanrımla konuşuyorum :
Ben:Beni sen mi yarattın ?
T:Evet
Ben:Doğayı yarattın, sonra ondan ben olmuş olabilir miyim ?
T:Seni özel olarak yaratıp yeryüzüne gönderdim.
Ben:Özel miyim yani ?
T:Senden başka akıllı, özgür iradeye sahip başka birşey görebiliyor musun ?
Ben:Tamamen özgür müyüm yani ?
T:Kesinlikle.
Ben:Neden başka bir yerde değilim ?
T:Daha kötü bir yer olmadığı için.
B:Hep burada mı kalacağım ?
T:Hayır, asıl yaratıldığın yere , bir anlamda bana döneceksin.
B:Geçici olarak dünyaya göndermenin sebebi ?
T:İyilik ve kötülük ile sınamak.
B:Ya kötülük yaparsam.
T:Seni sevmem.
B:Kötülüğü neden var ettin ki o zaman ?
T:Sınamak için.
B:Ama bazı kötülüklerden uzak kalmak elimde değil.
T:İyi niyetli isen sorun olmaz.
B:Kötülük yapmayı alışkanlık haline getirmemem gerekir yani.
T:Hataların affolunacak.
B:Ne kadar kalırım burda ?
T:Sana bağlı.
B:En uzun süre kalmak isterim.
T:Ruh ve beden sağlığını korumalısın.
B:Yine de buradan ayrılacak mıyım ?
T:Hani dünya çok kötüydü ?
B:Ölünce ne olacağımı bilmiyorum ki.
T:Bilseydin yaşamak istemez, kendini öldürürdün.
B:Sorgu kesin mi.
T:Sizleri iyi kötü diye ayırt etmek için özgür bıraktım.
B:Bir an önce geleyim o zaman, ne olacaksa olsun.
T:Ona ben karar veririm.
B:İçimdeki yaşama sevincini sen mi verdin ?
T:Evet, hiç ölmek istemeyeceğin kadar.
B:Seni çok seviyorum.
T:Ben de.
Üstadım her ne kadar yorumlarım, çelişkilerim olsada bu güzel niyetlerinizi ve düşüncelerinizi bozmayacağım ve başkaca yorum sürdürmeyeceğim,
Siliyicekle kalın;
Ama bu yazımda iki ayrı Tanrı cevap hakkını kullanmış;
biri iyi Tanrı biri kötü Tanrı;
biri aydınlık tanrı biri karanlık Tanrı;
Siz seçin hangisi daha çok Tanrı;
İnsan Irkı Olmasaydı ? Dünya Nasıl Olacaktı
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=M29ALWvekk0
Hiç olmamış.
2 sene önce omuzumu burktum. Herhangi bir temas yada harekette acısını hissediyorum. Çocuk yaşlardayken de ayağımı burkmuştum. Yine herhangi bir temas yada harekette acısını hissediyorum. Şakalaşmalar sırasında vuruşmalar, sıkışmaların da acılarını yaşıyorum. Sevişmelerde yaşadığım bazı uygulamalarında. Çalışma esnasında sürekli sabit duruşların yada sürekli hareketlerinde. Vucüdun bir tarafı ne tür darbeye uğrarsa uğrasın artık eski halini alamıyor herhalde. Yaraların izleri, burkulmaların acıları vb. kalıyor. Varsa bir yolu lütfen söyleyin. Doğal olmayan operasyon ve uygulamalardan söz etmeyin.
YanıtlaSilEk: Kavgaların, uzun yürüyüşlerin, yokuşların ve daha bir çok nedenlerin belkide.
Silhttp://www.kuranmeali.org/2/bakara_suresi/286.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Silhttp://www.kuranmeali.org/4/nisa_suresi/28.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Vücuda giyimin etkisi.
Çorap; Lastiği ayak bileklerinde iz yapıyor.
Lastikli giyecek; Belki lastikli giyecek vücudu eziyor.
Ağır giyecek, sıkan giyecek, sert giyecek, hatta tamamen giyecek sorun.
Ayakkabı; Parmaklar öne eğiliyor, birbirine giriyor.
Giyimin sürtündükçe (herhangi bir şekilde cilde değmesi) cilde etkisi.
Giyimin diğer etkileri.
Yatak, yastık, yatma şekli.
Aydınlatma; Lambalar.
Suyun etkisi. Banyo yapınca parmak uçlarında kırışmalar. Başka etkiler.
Güneşlenme, yağmur altında kalma, soğuk, gölgelik, ağaç yaprak meyve sebze ot taş vb. temasları vs. doğa etkileri.
Kulak çekme. Öğretmenler kulakları çok çekti. Kulağınız çekildiyse biraz oynatın bakalım kulağınız acıyor mu? Benim acıyor. Ömrünüzde bir defa azıcık bile çekilen kulağınızın ömür boyu izi/acısı yaşanır herhalde. Şiddet meselesini önemseyenler şimdi bir daha düşünsün bence.
Fiziksel etkilerden sonra psikolojik etkiler. İnsana korku vermek. Korku acaba vücuda ne çeşit darbeler yapıyor. Yüzler kızarıyor mesela, titreniyor, terleniyor vs. Bir daha düzelmeyecek etkiler oluşuyor.
Konuşarak yapılan işler, konuşmalarda ruh halleri ve fiziksel haller. El kol oynatmalar, ağız, sinirlenme, mikrofon tutma, vs.
Şarkıcılar, entrümancıların durumu.
Tozda dumanda iş. Çeşitli kimyasal alanlarda iş.
Namaza gelelim. Bırakın eğilip kalkarken dizleri bacakları, bir tekbir bile parmakları, kulak memesini aşındırıyor.
Zikir, dua gibi dudak/ağız hareketlerinin etkileri.
Spora bakarsak vay o sporcuların haline.
Bakımlar. Parfümler, joleler, kremler, makyaj vs.
Masturbasyonun etkileri.
Isırmalar, öpüşmeler, yalamalar, sıkmalar, emmeler, dokunmaların etkileri.
Koşma, zıplama, atlama, uçma, vb.
Saat, gözlük, küpe, yüzük. İzler, kulak delme vs.
Ceplerde ağırlıklar.
Ağır kaldırmalar.
Beslenme. Bir damla bozuk/yanlış alınan bir şeyin bile etkisi herhalde gitmez.
İlaçlar. Yan etkiler. Bunlar yan etkiler değil, can etkiler bence.
Radyasyonlu ortamdan kurtulsanızda o etki sizinle ömür boyu.
Daha neler neler.
Özetle, Sanırım bir kere (sadece bir kere bile) bir yerden darbe/bozulma/deforme/kırılma vs. yaşadınız mı tamamen düzgün/doğal/temiz ürün olmayı unutun.
Vücudumda bir çok yer acıyor. Sevimlik olsun diye bir makas bile almak hata gibi.
"Bu konuda ayrıca belirtmem gerekiyor ki yaratılışçıların insan bedenini mükemmel görmeleri bir çeşit insanı yüceltme çabasıdır. İnsanın yüce bir varlık olduğu düşüncesinin basit bir yansımasıdır."
YanıtlaSilHayır bu açıklama Tanrı yüceltme çabasıdır. Tüm övgülerin amacı budur.
İnsanın bence en büyük kusuru kör/sağır/dilsiz olmasıdır. Yada kör/sağır/dilsiz olmasına etken olan şeydir.
YanıtlaSilDemirsoy daha çok hastalığa girmiş. Hastalığın doğal olup olmadığı belli mi? Demirsoy bence samimice yazması gerekenleri yazmamış/yazamamış.
YanıtlaSilya da tam aksine evrim olsaydı ; kuramsal olarak-matematiksel olarak- düzen ve sistem olarak her şey harika olurdu; olmalıydı belki,
YanıtlaSilki aynı şekilde tanrı da öyle
belki her ikisi de yok; yok ve var;
belki de ne yazık ki; evrimde yapmadı-tanrı da yapmadı; ya da her ikisi de yaptı ve yapmadı;
neden böyle kesin sonuç ve ilkelere ya da yargılara dayanmalı;
zeka var ve içerik;
nitelik olarak;
bu şeyin içinde;
ne yaptığını biliyor, biliyor ve bilmiyor;
tanrı yoksa kendiliğinden oldu;
bu bi şeyi değiştirmez;
tanrı yoksa; tanrı kendiliğinden oldu- diyemeyiz, tanrı hep vardır; O halde tanrının hep varolması kendiliğinden oldu bile diyemeyiz; Tanrının kendiliğinden olması hep var; o olmadı, Kendiliğinden hep vardır;
Tanrı kendiliğinden hep vardı-varolabiliyorsa tüm bu şeyde kendiliğinden hep vardı-varolabiliyor; eşittir; tutarlıdır; matematiksel oalrak (ta) tutarlıdır; sonuç değişmez; bu bi şeyi değiştirmez,
evrim içeriyor olması-olmaması da bi şeyi değiştirmez;
evrim kendi evrimini içerir ya da taşır; (Evrimde) evrimi oluşturan/içeren bilgi ya da evrime bağımlıdır; Evrimi oluşturan bilgi zekidir sorulmaldır?
Evrim kendi kendine oluşmuşsa evrim değildir ya da kendi içinde hep vardır;
Evrim kendi kendine oluşmuşsa kendi evrimini/öncelini-öncel evrimini içermez;
Evrim hep vardıysa bi evrim içermez;
düzenin evrim olmaması neyi değiştirecek? bi düzen var ve adı evrim demek bu/ sınırlı felsefe;
yine sonuç oalrak bi evrim düzeni-matematiği-sistematiği oluşturabilmiş sistematik bi evrenden/kurgudan ya da varoluştan bahsedilecek;
bunu doğal kendine oluşturması ya da onun içidne bunun doğal olması bi şey- bi şeyi -değiştirmez; Bu tanrı yok demekten öteye gitmez; Soruları cevaplamaz;
gerçeği aramakla, tanrı olmamasını aramak/desteklemek aynı şey değildir;
tanrı olmamak/olmaması evrim değildir ille de- evrim var demek değildir ya da salt evrim değildir;
ille de evrime tutunmalı değildir,
bi evrim sistematiği oluşturan/oluşturabilen ya da oluşturmuş olan bi yapıdan/evrenden bahsederiz-bahsediyoruz; yine sorular kalır ve çok soru kalır? Çünkü o evrimde o evrenin-matematiğin-sistematiğin-sistemin içinde oluşmuştur; Sonsuz düzen değildir; Sonsuz düzense kurulmuş-kurulu- başlatılmış değildir, Başlatılmış değilse yapılmış değildir;
sistem kaynağı ya da düzeni sorgulanmalıdır; Sistemin içsel olarak evrim içermesi-evri mdinamiğ İçermesi bi cevap-bi şeyin cevabı sonucu değildir; nedir?
(Sistem evrim) İçeriyor olabilir ya da olmayabilir? Her ikiside olasılıktır ve her ikiside geçerlidir; Geçerli olsun; Sistem yapısını bozmaz; Tanrı içermemeyi kanıtlamaz ya da sonuç değildir; Tanrı yoksa yoktur-sonuç sıfırıdr; Neden buna bu kadar takıntılanıyoruz;
Bunlar bu şeyin kendi varoluşunun doğasının sistematiğini tanımlamaya/çözümlemeye yarayan laflar olur sadece;
Ötesine geçmeliyiz; Daha geniş açıklamalar/açılımlar türetmeliyiz;
kendi varoluşu doğası gereği varolan (kendiliğinden varolan) bu sistem evrim içeriyor demek ne?
kendiliğinden varolan-(bir öznenin- bir zekanın tasarlamadığı) bu sistem evrim içeriyor?
bunu demek neyi tanımlar; (sadece bi tanrının olmadığını tanıtlar ve bu ve öteye gitmez-baskılar- B usadece öfkelice bi tanrı yok demektir; Ötesine gidin;),
evrimi de kendiliğinden ortaya çıkardı ya da evrim de kendiliğinden vardır; doğal unsur;
evrim-evrime (kendi evrimine) bağımlı bi unsur değildir; sistem içergenidir;
sorular burda başlar- bitmez; içi değil dışı sorgulanmalıdır; gerisi-berisi sorgulanmalıdır?
evet hadi içeriyor olsun, sonuç ne? sonsuz evrim mi? ileri evrim mi? geri evrim mi? döngüsel evrim mi? döngüsel sonsuzluk mu? döngüsel materyalik karmalı(tüm maddenin birbirine bileşmesi ve dönüşmesi) eğitimi ve varoluş mu?
Özne içeren bu sistem
öznesizce-bilinçsizce kendiliğinden var ve deviniyor ne olacağını bilmiyoruz; tüm sonuçlarımzı bu; tanrı yok demek için kıçımızı yırtıyoruz; tanrı yoklak kanıtı türetmekten/tanıtlamaktan/aramaktan öte gitmiyor evrim kuramı,
tanrı yok demek için buna ihtiyaç yok,
Katık insan doğayı kendini herşeyi mahvetti. Peki atık insan.
YanıtlaSilAtık insan doğayı nasıl etkiliyor. Mezarlıkları kazsak ne buluruz. Acaba yeraltında hangi maddeler oluştu. Yok olan insan bedeni doğaya zarar mı verdi, yarar mı verdi. Mezarlıklar deprem nedeni olabilir mi mesela.
Atık bitki doğaya zarar mı veryor, yarar mı veriyor.
Atık su, atık yemek, ve diğer atıklar.
Yenen/yenmeyen/pis/temiz her türlü atık “atılmış” neye yolaçıyor.
insanlar verenler ve vuranlar olarak ikiye ayrılır
YanıtlaSilverenlerin başı bükük vuranların ise diktir
verenler kaybeden vuranlar kazanandır
verenler zayıf/küçük/suçlu vuranlar iri/büyük/güçlüdür
vermeden vurmak yoktur
alışverişin adı aslında vuruşveriştir
tanrı ve kulluk vuruşveriştir
devlet ve vatandaşlık/halk vuruşveriştir
hayvan bakımı/besleme vuruşveriştir = insan vuran hayvan veren
hayat bi vuruşveriştir
hayat vahşi ve fahşidir = fahşi veren vahşi vuran
din vahşi ve fahşidir
abdest “ister namaz abdesti ister gusül abdesti” vahşi kirlere fahşi temizliktir
insanlar her gün vahşiliğinin ve fahşiliğinin şerefine içer
insanlar her gün vahşiliğini ve fahşiliğini kutlar
…………………………………… selam verir
………………………………………….. yer
………………………………………….. zevk alır
…………………………………….. sevişir
beddua vahşiliğe, dua fahşiliğe edilir
ahirette vuruşveriştir
insan vücudundaki organları, yeri göğü evreni bile vahşi ve fahşi olarak ayırmıştır
vereninde vuranında ortak noktası açlık mıdır
Kuran insanın hiç değişmediğini yazmıyor ki. Bu dogmaların fikri. Büzüm cahiller de inanıyor. Oysa Kuran Allah dışında hiçbir şey mükemmel değildir der.
YanıtlaSilTabi farklı bir yaklaşım olmuş.Güzel de olmuş.Ama şöylede bir durum var eksiklik aranacaksa eğer sadece bu konularda değil mesela herşeyden kendimizi özetlersek neden koştuğumuz zaman normalde çok yavaş koşuyoruz çok hızlı olsak kollarımızda kanat olsa uçabilsek bu kanatlarda bizi rahatsız etmese gibi vs. Bir çok şey söyleyebiliriz eksiklik konusunda
YanıtlaSilDiğer bir yandan şöylede bir durum var bütün hastalıklıklar var gereksiz şeyler de var ama çözümleride elbet var.Tamam ömür boyu görmeyen insanlar var ama elbet bir çaresi ilerleyen teknolojilerde bulunur.
Bu geçerli bir argüman değil benim şahsi görüşüm.
Paylaşımınız için teşekkür ederim.Tartışmak bir düşünce ortaya koymak güzel şeyler.